ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Beslenme, Diyet ve Sağlık (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=608)
-   -   Depresyona Manevi Tedavi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=247634)

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 05:40 AM

Depresyona Manevi Tedavi
 
Depresyona Manevi Tedavi

Psikiyatrist Dr. Yusuf Karaçay çağın vebası olarak görülen depresyonun
manevi yönden tedavisini anlatıyor.

Depresyon çağımızın hastalığıdır. Bu sözü sık sık duymuş olmalısınız.
Aslında "kişinin hedeflerini gerçekleştiremediği, sahip olduğu güzellikleri
koruyamadığı veya bu tür kayıp ihtimâllerini fark ettiğinde düştüğü
ümitsizlik hâli" olarak tarif edilen depresyon sadece bu çağın değil, tarih
boyunca tüm insanlığın derdi, hatta "kaderidir" bile denilebilir.

Zira insan yaratılış itibariyle "acizdir, fakirdir, fanidir, ölümlüdür ve
hayvanın zıddına bunların farkındadır da". Her şeyi isteyen ama hiçbir şeye
gerçek anlamda sahip olamayan, her şeyden korkan, etkilenen, incinen ama
hiçbirine gücü yetmeyen, en güzel zamanlarında bile fâni, geçici olduğunu,
her şeyin bir gün biteceğini bilen bir insanın depresyona girmesi değil,
girmemesi ilginçtir bence.

Bu da çoğunlukla gaflet sayesinde mümkün olur. Korktuğu şeyleri düşünmemeye
çalışır, zahiren sahip olabildikleri ile kendini teselli eder, ölümü ve
ayrılığı hatırına getirmemeye çalışır. Ama bazı "tevil edilemez" olaylar
gaflet perdesini yırttığında o güne dek ertelenmiş korkular, ümitsizlikler
bir sel gibi benliği sarar ve depresyon gelir.

Depresyon neredeyse insan olmanın doğal bir sonucu gibi görünmektedir.
Nitekim *yapılan araştırmalar depresif bulguların (uyku bozukluğu, yaygın
sebepsiz fiziksel şikayetler, sık ağlama, gelecekten ümitsiz olma, kendine
güven eksikliği, hâlsizlik, hayatından zevk alamama vb.)* *insanların %60
ında değişik düzeylerde bulunduğunu göstermektedir*. Bir psikiyatrist
olarak, yeni tanıştığım insanların pek çoğunun şaka yollu da olsa "aslında
benim de size görünmem lâzım" demeleri, bu gerçeğin belli-belirsiz itirafı
gibi gelir bana.

Peki bu denli yaygın ve umumî bir belâ olan depresyonla başa çıkmak mümkün
değil midir acaba? Yok mudur bu acizlik, fakirlik, fânilik dertlerinin
ilâcı?

Vardır tabii, arayan bulur da, ararsa eğer. Zaten insanların en ziyade
yanıldıkları, ilk anda çok rahatsız edici olan bu acizlik, fakirlik ve
fâniliği çözümsüz zannedip düşünmemeye çalışmaları, yok farz etmeleridir
aslında. Zira bir dert açığa çıksa hâlli mümkündür ama gözünü kapayıp
kendini hayallerle avutan birisinin gerçek bir çözüm bulması tabii ki
imkânsızdır. "Erkekçesine ölümün yüzüne gül, dinle bak ne ister?" ikazını
dinleyen, "evet, ben acizim, fakirim, fâniyim, bunlar beni çok incitiyor.
Peki ama bu dertlerin çaresi nerede olabilir?" diyebilen insan ancak çözüme
yakınlaşabilir. Bu da muhakkak ki az-çok çile çekmek demektir. Ama
"zahmetsiz rahmet" yoktur ki.

Başka türlü soralım: Depresyona girmiş ve "her şey boş, istediklerim
olmuyor, ters giden olaylar beni yıkıyor, zaten sonunda öleceğiz, bu hayat
çok anlamsız" diyen bir "hasta" mı, yoksa "boş ver bunları, kafana hiçbir
şey takmayacaksın, ayağını sıcak tut başını serin, takma bir şey kafana,
düşünme derin" diyen tesellici mi daha tutarlıdır acaba? Devekuşu mantığı
kullanan bu kişilerin "kafaları duvara çarptığında" aynı depresyon kuyusuna
yuvarlanmaları kaçınılmaz değil midir?

Aslında hepimiz "duvarları aynadan" küçücük bir odada değil miyiz? Tüm
duvarlar ayna olduğundan iç içe geçmiş görüntüler bize geniş bir yerdeymişiz
hissi verir ama, ufacık bir musibetin ikazı ile kafamızı çok uzak sandığımız
o duvara çarptığımızda, aslında daracık bir zindanda olduğumuzu fark etmez
miyiz? Hayaller uçup, uykular kaçmaz mı? En tatlı haller bile bize acı
vermez mi? Kurduğumuz yalancı dünya cennetinin cilâsı her ölümle, her
kayıpla, her hüzünle çatlamaz mı? Eskide bir gazetenin magazin ekinde
okuduğum bir haberi hiç unutmam. Bir grup sanatçı "felekten bir gün çalalım"
diye toplanıp pikniğe gitmişler.

Akşama kadar süren eğlenceyi uzun uzun anlatan yazı şu cümle ile bitiyordu:
"Gün bittiğinde herkes çok üzgündü, çünkü çok güzel bir gün geride
kalmıştı." Ne garip değil mi? En güzel şeyler bile sadece yaşanırken lezzet
verip, bitiminde yerine elem bırakıyor. Zira "zeval-i lezzet (lezzetin
kaybı) elemdir".

Yine hatırlarım, gençliğimde sevdiğim takımın maçlarını radyodan heyecan ve
zevkle dinlerken en nefret ettiğim şey, spikerin ikide bir "maçın son 15
dk.sı", "son 10 dk.ya girdik" vb. demesiydi. O denli zevk aldığım şeyin az
sonra sona ereceğini duymak acı veriyordu bana. Güzellikler daha yaşanırken
bile, biteceklerini bilmek, o an alınan zevki bozuyordu. Zira "zeval-i
lezzetin tasavvuru (lezzetin kaybını düşünmek) dahi elemdir."

Belki "tamam kabul, uzatma, biliyorsan bir çare öner" diyen olabilir ama
problemleri yarım yamalak dile getirip işin ciddiyetini tam kavramadan çabuk
çözümler aramanın tehlikeli bir aldatmaca olduğunu unutmamalıyız. O yüzden
biraz daha devam edelim bence. Ve bir genci düşünelim. Uygun gördüğü biri
var ve onunla mutlu bir gelecek hayal ediyor. Oysa fark ediyor ki "sonsuza
dek beraber olacağız " lafı tam bir yalan. Ne sonsuzu, gelecek yıla
çıkacakları bile şüpheli. O denli sevdiği kişiden er veya geç bir gün
ebediyen kopacak. O zamana kadar da muhtemelen hayallerine, ideallerine tam
uymayan problemli, yarım yamalak bir beraberlikle yetinecek. Ve bunları
görmezden gelip tüm kalbini ona bağlayıp kendini teselli etmeye çalışıyor.
Nereye kadar?

Bir de anne hayal edelim. Uğruna canını bile verebileceği evladı her an bir
hastalıkla, bir musibetle karşılaşabilir. Tüm gün yanında bekçilik yapsa
bile bir minicik mikrop o ciğerparesini yatağa düşürebilir, sakat
bırakabilir veya ebediyen elinden alabilir. Ne yapabilir bu anne? Şefkat
ateşini neyle söndürebilir? Kaybetme korkusunu nasıl unutabilir? Hangi
aldatmaca ile kendini teselli edebilir? Konuşsun, cevap versin prof.lar,
filozoflar!

Ama yok! Onların diyeceği; "bunlar hayatın acı gerçekleridir,
kabulleneceksin. Başka şeylerle meşgul ol, hobiler edin. Başarabildiklerine,
sahip olabildiklerine bak, mutlu olmaya çalış, kendini gerçekleştir vs. vs."
Biz de Said Nursi Hazretlerinin ağzıyla soruyoruz: İdama mahkûm birisi,
zindanın süslenmesinden zevk alabilir mi? Ebedi bir aşk isteyen bir kalbi
fâni sevgiler tatmin eder mi? Dünya kadar bir cennetle ancak tatmin olan bir
ruh, suyu-elektriği bile kesilebilen uyduruk villalarla kandırılabilir mi?

Ama iman gözlüğü ile bakan bir insan için, âyetteki ifade ile "lâ havfün
aleyhim ve la hüm yahzenun" geçerlidir. Onlara bir korku yoktur ve onlar
mahzun da olmazlar.Çünkü gerçek iman sahibi, sevdiğini Allah için sever.
Sevgilisi Allah'ın rahmet ve cemalinin bir yansımasıdır. Ve *ebedi hayatta
hiç ayrılmadan sonsuz ve huzurlu bir beraberlik yaşayacakları ümidini taşır.
*
Sevdikleri elinden alındığında "ayrılık geçicidir" diye teselli bulur.
Şefkat ettiklerini "hayrul-hafizin" ve "erhamür-rahimin" olan Allah'ın
rahmet ve korumasına emanet eder. Kur'an'ın dersi ile *musibetleri,
felaketleri, hastalıkları İlâhî birer ikaz, birer keffaret-üz zünub (günah
temizleyicisi)* bilir.

Dünya malını, makamını kazandığında da, kaybettiğinde de "veren de O,
vermeyen de" der, esas bakî mal ve mertebe olan uhrevî makamları ve ebedî
sevapları hedefler. "Madem bu dünya geçici bir imtihan meydanıdır, imtihanda
rahat olmaz" deyip geçici sıkıntıları, zahmetleri hoş karşılar."Bu dünya bir
karalama defteridir" der, *düzeltemediği pislik ve karışıklıklarla zihnini
bulaştırmaz,* *kendi amel defterini temiz tutmakla meşgûl olur.* "Mevla
görelim neyler, neylerse güzel eyler" der, pencerelerden seyreder, içlerine
girmez.

Günah, gaflet ve isyana düşmüşse bile "Allah'ın rahmetinden ümit kesilmez"
der, daima açık olan tövbe kapısından girip yeni bir beyaz sayfa açar. Bu
dünyada da hakiki huzur ve saadeti bulur.

Sadece çağımızın değil çağların hastalığı olan depresyondan kurtulmanın yolu
çağlar ötesi mesaja kulak vermektir.


*Dr. Yusuf Karaçay


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.