ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Beslenme, Diyet ve Sağlık (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=608)
-   -   Korku... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=247614)

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 05:43 AM

Korku...
 
Korku, beynin yarattığı bir illüzyondur. Kişisel gelişim konularında örneğin NLP de uzmanlaşmak isteyen biri korkunun kaynağını bilir. Kaynağı bilinen bir davranışın üstesinden gelmek ise oldukça kolaydır.

Korku illuzyonu
Bütün davranışların temeli, beynin çalışma prensiplerine dayanır. Korkunun da bir prensibi vardır. Eğer bunu davranışlarımızda gözlemleme alışkanlığına kavuşturursak, sahip olduğumuz ya da olacağımız her türlü korku ve kaygının da üstesinden gelmiş oluruz. Bu alışkanlığa biz “farkındalık” ta diyebiliyoruz. Farkındalık, benim tabirimle duyguları kontrol etme gücüdür. Aynı zamanda kendini tanımanın diğer adıdır.
Eğer farkındalık konusunda az çok bilgi sahibi iseniz, kendinizi tanıma konusunda, hiçbir zaman tam anlamıyla kendinizi tanıyamayacak olmanızın gerçekten ürkütücü olduğunu da anlamışsınızdır. Bu kendini bilme-tanıma-öğrenme ya da farkındalık denilen şey, siz ölene kadar devam eder.

Kişisel gelişim konusunda sadece beynin çalışma prensiplerini bilmek yeterli olmuyor. Örneğin çakra bilgisi, bilinmesi gereken önemli konulardan sadece biri. Çakra bilgisi ayrı bir konu olduğu için korku konusuna kaldığımız yerden devam edelim.

Duyguları kontrol etme gücü dedik. Bunu nasıl sağlayabiliriz? Duygularınızı kontrol edemezseniz duygularınız sizi kontrol eder. Bu bir kuraldır. Ne yazık ki insanların % 100’e yakını duygularını kontrol edemiyor. Bunu neden yapamıyor? Çünkü kolay bir şey değil. Duyguları kontrol etmek derken kontrol edip, robotik bir davranışa geçilsin anlamında söylemiyorum. Her davranışın yeri ve zamanı vardır. Örneğin size çok yakın birini kaybettiğinizde duygularınızı serbest bırakıp ağlamanız gerekir. Bu konuda kendinizi kontrol edebileceğiniz sınır, aşırı tepki vermeme hususudur.

Bütün davranışların temeli beynin çalışma prensiplerine dayanır demiştik. Her duygu için geçerlidir bu. Şimdi korkunun beyinde nasıl işlendiğini görelim.

Hep söylenir bilinçaltı şöyle, bilinçaltı böyle. Fakat kimse bunu tam anlamıyla açıklamaz. Ne olduğunu tam anlamıyla kimse bize anlatmaz. Sadece bazı davranışları örnek verirken, bilinçaltı hakkında fazla bilgimiz olmadığı halde, “bilinçaltına yerleşmiş” falan deriz. Bilinçaltı, otomatik kazanılmış davranışlarımızın kaynağıdır. Buna fobi dediğimiz korkular da dâhildir. Örneğin ben bu yazıyı on parmak kullanarak yazıyorsam bu bilinçaltı sayesinde olur. Araba sürerken pedalların ve vitesin nerde olduğunu düşünmeden hareket ediyorsak bu bilinçaltı sayesindedir. Yine yazı yazarken ya da kitap okurken,yemek yerken, yürürken rutin sergilediğimiz davranışlar bilinçaltı sayesindedir.

Bilinçaltı, saniyede binlerce bilgiyi depolar. Bunu fark etmezsiniz. Bu yazıyı okurken dışarıdan geçen arabaların sesini, yan odada çalan radyoyu, kedinizin miyavlamasını, içerde yemek yapan annenizin söylediği şarkıyı, işyerindeyseniz, çalışma arkadaşlarınızın ya da müşterilerin konuşmalarını hep kaydeder.

Peki, bilinç ne yapar? Bilinç de sizin bu yazıyı okumanıza yardımcı olur. Eğer okuduğunuzu anlıyorsanız bu bilinciniz sayesindedir. Sadece okuyorsanız da bilinçaltı sayesinde. Diğer tarafta msn de arkadaşınıza bilincinizle cevap verirsiniz. Excel’de yapacağınız hesap tablosunu bilinciniz sayesinde düzenlersiniz. Bilinçaltı ve bilinç devamlı bir koordinasyon halindedir. Örneğin ben bu yazıyı bilincim sayesinde yazarken bilinçaltım sayesinde de on parmak yazıyorum. Koordinasyonu görüyorsunuz değil mi?

Korkunun nasıl oluştuğunu anlamak için ham bir beyni ele alalım. Bir yaşında henüz emeklemekten yürümeye yeni geçmekte olan bir bebeğin korkusu bu. Annesinin, yerde emeklerken odanın içinde bulunan sobaya doğru hareket ettiğinde cıs diyerek uyarı vermesi sebebi ile yanına yaklaşmaya çekindiği nesneden korkması için henüz bir neden yok. Yürümeye yeni başladığı için sağa sola tutunarak ayağa kalkması ve dengesini kaybedip sobanın üzerine doğru düştüğünde, yüzünü düşeceği nesneden korumak için elini öne doğru attığında, artık o nesnenin kendisi için gerçekten korkutucu olduğunu öğrenmiş bulundu. Annesinin çığlıkları sobada yanan eli için feryat eden kendi çığlıklarına karıştı. Annesi, hemen yanan ele soğuk bir su tutup acının daha fazla büyümesini engelledi. Akşam babası eve gelip de kendisini kucağına aldığında babasına sobayı göstererek cıs dedi.

Şimdi bu korkunun beyinde nasıl işlendiğine bakalım. Normalde korku denilen şey bilinçlidir. Bilincimiz, korkulacak şey meydana geldiğinde beynimizde bulunan amigdala denilen bölümü uyarır amigdala, bu sayede korku dediğimiz duyguyu meydana getirecek kimyasalları salgılar. Eğer amigdala ya uyarıyı bilinçaltımız göndermiş ise o zaman bunun adı fobi olur. Yani bu korku artık otomatik bir hal alır. Yükseklik fobisi, kedi-köpek fobisi, topluluk içinde konuşma fobisi gibi fobilerin kaynağı bilinçaltıdır. Bize çok komik gelen bir fobi, ona sahip olan için gerçekten elem vericidir. Bu basit korku için devamlı kendini suçlar. Ah benim aptal kafam falan der. Aklınıza her hangi bir şey getirin onunla ilgili fobisi olan biri mutlaka vardır.

Az önce bir bebeğin korkusunu ele aldık. Şimdi bu korkunun bilince mi yoksa bilinçaltına mı yerleşeceğini irdeleyelim. Bebek sağa sola tutunarak ayağa kalktı ve o çok merak ettiği cıs’ın yanına doğru hamle yaptı fakat henüz tam olarak yürümeyi öğrenemediği için dengesini kaybetti. Dengesini kaybettiğini fark eden annesi bir çığlık attı. İşitsel uyarı. Bu işitsel uyarı başına gelecek olan şeyin gerçekten kendisine acı vereceğini hissetmesi için ilk uyarı oldu. Düşerken cıs denilen nesneyi gördü. Görsel uyarı. Yüzünü cıs’a çarpmamak için elini uzattı ve eli yandı. Duyusal ya da Kine Estetik uyarı.
Bu üç uyarı şekli bir insanın bir şeyi tam anlamıyla öğrenmesi yani bilince ya da bilinçaltına yazılması için gerekli uyarı şekilleridir. Eğer bir şeyi tam olarak öğrenmek istiyorsanız. Onu dinlerken görür ve uygularsanız öğrenmenizde çok etkili olur. Bu bir korku olsa bile. Hele hele belli yaş gruplarına kadar çok önemli olan beyin dalgalarının en hassas olduğu anlarda bu uyarılar çok daha önemlidir. Eğer bu bebeğin bilinçaltına bahsettiğim şekilde bir korku yerleşmişse o zaman bunun adı fobi olur. Kendisi küçükken sobada yanan elini hatırlamasa bile, yetişkin bir insan olduğunda bilinçaltı bir soba gördüğünde kendisini uyaracaktır.

Korkular gerekli midir?
Hem de nasıl. Diyelim ki araba kullanıyorsunuz. Hatalı solama yaptınız karşıdan gelen arabaya çarpmamak için uyarıyı size amigdala verir. Hemen direksiyonu ne tarafa kırmanız gerektiği yönünde bir hareket yaparsınız. Eğer amigdala size korku uyarısını vermemiş olsaydı. Karşıdan gelen arabaya çarpmanın korkulacak bir duygu olmadığını düşündüğünüzden sürmeye devam edecektiniz. Başka bir örnek. Yolda yürüyorsunuz karşıdan ağzında salyalar akarak size doğru koşan bir köpek var. Burada yapacağınız iki korku davranışı var. Bunlardan birincisi, tabana kuvvet kaçmak, ikincisi de durup savaşmak. Eğer amigdala size korku uyarısını vermeseydi, hiçbir şey yapmayıp kuduz köpeğin kurbanı olacaktınız.

Amigdala
Bütün korkular yukarıda anlattığım şekilde gerçekleşmez. Örneğin kaygı dediğimiz bir çeşit korku da amigdala uyarımı sayesinde olur. Küçük bir çocuğa sorduğunuzda sizin kaygı diye isim taktığınız şeyi korku olarak açıklayacaktır. Daha henüz kaygı terimini öğrenmemiştir çünkü.
Kaygı, fobi denilen öğrenilmiş, otomatikleşmiş korkulardan farklıdır. Fobiler ve kaygılar mutlaka aşılması gereken korkulardır. Bunlar aşılmadığı sürece stres dediğimiz duygulara sebep olur. Stres ise psikosomatik hastalıkların kaynağını oluşturur. Psikosomatik hastalıklar çok tehlikeli kanser türlerinden ülsere kadar bir çok irili ufaklı hastalıklar olabilir.

Kaygı, korkunun bir versiyonudur

Gereksiz korkular ve kaygılar için neler yapabiliriz?
Özellikle fobi konusunda çok çeşitli yöntemler var. Bunların arasında NLP yöntemiyle herkesin rahatlıkla uygulayabileceği hızlı fobi yenme tekniğini başka bir yazıda açıklayabilirim. Yine fobiler için bilinçaltına inip hipnoz yöntemi kullanılabilir. Fobiler için kullanılacak farklı yöntemler ayrı bir yazı konusu olabilecek kadar uzundur.
Kaygıda ise temel sebep An’ı yaşamamaktır. Bilinç, geçmiş kötü anılar ve gelecek kaygısı arasında gider gelir. Sizi gerçekten sıkıntıya sokan bir probleminiz, geçmiş kötü anılarınızdan kurtulamayan bir bilinciniz, depresif bir yapınız ve devamlı gelecek ile ilgili bir kaygınız var ise çok şanslısızın. Evet, yanlış duymadınız çok şanslısınız. Çünkü kendinizi tanıma adına, farkındalık adına, NLP öğrenme adına bir fırsat geçmiş elinize. NLP yi en iyi şekilde üzerinizde bir problem bir musibet varken öğrenirsiniz. Size tavsiyem eğer imkânınız varsa hemen şimdi öğrenmeye başlayın.

Prof. Dr. Sinsi 07-17-2012 05:43 AM

Korku...
 
Hastalıksal kuruntuya dayanan aşırı ürküntülü sindirici duygu. Yunanca phobos deyiminden yapılan fobi deyimi, hastalıksal korkuyu dile getirir. Bir acıya ya da kötülüğe uğrama olasılığından doğan ve aşırılığa varmayan korkular doğaldır İnsan bulaşıcı bir hastalığın yayılması sırasında haklı olarak o hastalığa yakalanmaktan korkar.


Ölüm korkusu geneldir, hemen herkes ölümden korkar. Ama ortada hiçbir neden yokken duyulan korkular da vardır ki bunlar hastalıksaldır ve hastalıksal ruhbilimin (psikopatolojinin) alanına girer. Dilimizde bu Hastalıksal korku (Fobi) yılgı deyimiyle özleştirilmiştir. Fobiler, saplantılar, takıntılar, kaygılar, yapmadan duramamalar gibi ruhsal bozuklukları kapsayan hastalığa ruh-argınlığı denir.


Bu hastalığa uğrayan hastaların iradeleri güçsüzdür, düşüncelerinin saçma olduğunu bilirler ama onlara kapılmaktan kendilerini alıkoyamazlar. Zorlu düşünceler zorlu eylemler durumuna da gelir, o zaman hasta nasıl onu düşünmekten kendini alıkoyamamışsa şimdi de onu uygulamaktan kendini alıkoyamaz. Zorlu düşünceler zorlu eylemlere dönüşebildikleri gibi korkuya da dönüşebilirler, o zaman bunlara fobi denir.


Stanley Hail 180 tane fobi saptamıştır, ne var ki yaşam koşullarının her gün değişmesiyle bunlara zaman zaman yeni fobiler katılmaktadır. John Hopkins Üniversitesi ruhbilim profesörü Amerikalı Granville Stanley Hail (l846-1924)'in adlandırıp sıraladığı bu korkulardan en önemlileri şunlardır: Aerophobie (Rüzgar korkusu), Acarophobie (Uyuz korkusu), Aerophobie (Yüksek korkusu), Agoraphobie (Meydan korkusu), Algophobie (Ağrı korkusu), Anginophobie (Anjin korkusu), Apoportophobie (Büyük tuvalet korkusu), Astrophobie (Şimşek korkusu) Amaxophobie (Araba korkusu), Belenophobie (iğne korkusu), Bronteophobie (Gökgürültüsü korkusu), Claustrophobie (Kapalı yer korkusu), Clinophobie (Meyil korkusu), Cardiophobie (Kaip hastalığı korkusu) Dysmophobie (Biçim değiştirme korkusu), Dermatophobie (Cilt hastalığı korkusu), Epidemiphobie (Salgın hastalıklar korkusu), Gynecophobie (Kadın korkusu), Geriophobie (Yaşlılık korkusu), Graphophobie (Yazı korkusu), Hydrophobie (Su korkusu), Hypographophobie (İmza atma korkusu), Hematophobie (Kan korkusu), Kenophobie (Boşluk korkusu), Lyssaphobie (Kuduz korkusu), Legophobie (Söz söyleme korkusu). Microbophobie (Mikrop korkusu), Mysophobie (Kir korkusu), Metallophobie (Maden korkusu), Maniaphobie (Deli olma korkusu), Nosophobie (Hastalık korkusu), Nyctophobie (Gece korkusu), Oicophobie (Ev korkusu). Oclophobie (Kalabalık korkusu), Odontophobie (Diş hastalığı korkusu), Pyrophobie (Yangın korkusu), Phtisiophobie (Verem korkusu), Photophobie (Işık korkusu), Potamaphobie (Dere korkusu), Rupophobie (Pislik korkusu), Siderophobie (Tren korkusu). Spermatorheophobie (Sperm akması korkusu), Thalassophobie (Deniz korkusu), Topophobie (Uzay korkusu), Tremophobie (Titreme korkusu) Tanatophobie (Ölüm korkusu), Toxicophobie) (Zehirlenme korkusu), Trichophobie (Kıl korkusu), Urinophobie (İdrar korkusu), Zoophobie (Hayvan korkusu) vb.


Hastada bu çok çeşitli korkulardan yalnız biri bulunabileceği (Monophobie) gibi birçokları (Panophobie) de bulunabilir. Bilindiği- gibi kaygı da bir çeşit korku, belli bir nedeni olmaksızın duyulan korkudur. Yılgı (Fobi)'nın kaygıdan farkı, yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi. belli bir nesneye; örneğin yüksekliğe, denize, uzaya, yürek durmasına vb. bağlanmış olmasıdır. Daha açık bir deyişle, mercekten korkutucu bir nedeni olan korkular düzgülüdür (normaldir). Korkutucu bir nedeni olmayan korkular hastalıksaldır, bunlara fobisel korku da denir. Kaygı, belli bir nesnesi (objesi) olmayan korkudur. Fobininse belli bir nesnesi vardır, ama o nesneden korkulmasının ussal ve mantıksal herhangi bir nedeni yoktur.


Fobi oluşumu genellikle basamak basamak ilerler. Önce dürtü engellenmesinden doğan çatışma sonucu oluşan saldırganlık duygusunun bastırılmasına bağlı olarak özgürce dolaşan bir kaygı ortaya çıkar. Bu kaygı giderek belli bir nesneye bağlanır ve bu bağlanmış kaygı sonunda o nesneden korku halini alır. Örneğin genç bir kadın hastamız yüksek öğrenimini tamamladığı sırada evlenmiş ve bir yıl sonra çocuğu olmuştu. Kocasında beklediği nitelikleri bulamadığı duygusunda olan bu kadın, evliliğinin, dolayısıyla kocası ve çocuğunun kendisini eskiden beri amaçladığı meslek gelişiminden engelledikleri duygu ve düşüncesiyle bir çatışma durumuna düşmüştü.


Bu engellenme duygusu önce kendini genel bir sıkıntı, kaygı (özgürce dolaşan kaygı) halinde belirtmiş, giderek kocası ve çocukunu aşırı merak eder, onlardan her ayrı olduğu zaman ya onlara bir şey olursa kaygısına düşer olmuştu. Bir süre sonra onları evde bırakıp annesinin bir işi için annesiyle birlikte bir yere gitmesi gerektiği bir gün yersiz yere yorulduğu için kızmış ve eve geldiğinde bir sinir krizi geçirmişti. Bundan sonra evde ve işyerinde kesici ve zehirli maddelerle uğraşırken (hastamız kimyager olup laboratuvarda çalışmaktaydı) bu kesici ve zehirli maddelerden korkar olmuş, ya ben bunlarla kocamı ve çocuğumu öldürecek bir şey yaparsam? korkusuna kapılmıştı. Bu hastamız bize geldiğinde artık fobik nitelik kazanmış olan bütün bu korkularının yanısıra, gerek evde ve gerek işyerinde kesici ve zehirli maddeleri ortalıkta bulunmaması ve kimsenin eline geçmemesi için titizlikle toplama gibi törensel (ritüelik) bir davranışa da geçmişti.


Ruhbilimin büyük ustalarından Theodule Ribot Psychologie des Sentiments adlı yapıtının ikinci cildinin ikinci bölümünde Korunma içgüdüsünün savunmasal biçimi başlığı altında korkuyu, eşdeyişle doğal ve düzgülü (fobi biçiminde olmayan) korkuyu incelemekte ve şöyle demektedir: "Bireysel korunma içgüdüsünün savunmasal biçiminin kaynağı, korku dediğimiz heyecandır. İnsanın yaşamında bütün öteki heyecanlardan önce ve ilk olarak (Preyer'e göre doğumdan yirmi üç gün sonra, Perez'e göre iki ay sonra, Darwin'e göre dört ay sonra) meydana çıkar. Tam anlamıyla bir heyecan olan korku, bilinçte psikofizyolojik bir karmaşa halinde beliren ilk heyecanlardandır.


Korku bir acı ya da olası bir kötülüğün yeğin ve sürekli olarak tasarımından doğan duygusal bir tepkidir diye tanımlanmıştır. Korkunun fizyolojisi birçok bilginlerce incelenmiştir. Bunlara göre:


1. İrade hareketleri "mekanizması felce uğrar, kederde olduğundan çok güçten düşülür, titrenir, ses çatlak çıkar ya da yok olur, büyük korkularda mıhlanmış gibi tüm hareketler durur, canlı kımıldayamaz.


2. Süt, adet ve her türlü salgılar kesilir. Ağız kurur, dil damağa yapışır, ürperilir, soğuk ter dökülür, tüyler dimdik olur, solunum durur, boğaz sıkılıyormuş gibi daralır, bağırsak ve böbrek salgıları etkilenir.


3. Damarlar sıkılır, yürek şiddetle çarpar, ölü gibi sararılır, titrenir, daha yeğin korkularda sonu ölüme varacak bir inme (felç) gerçekleşir. Bu belirtilerin tümü yaşam güçlerinin hızla düşüşünü gösterir, öyle ki başkaca hiçbir heyecanda bu kadar belli ve büyük bir düşüşe (tenezzüle) rastlanmaz.


Korku ruhbiliminde korkunun iki biçimi birbirinden ayırdedilmelidir:


1. Korkunun ilk, bilinçsiz ve içgüdüsel biçimi;

2. Bilinçli, düşünmeli ve deneyimli biçimi.


İncelemecilerin çoğu korkunun doğuştan olduğu kanısındadırlar. Çocukların çoğu henüz ısırılıp tırmalanmadan köpek ve kedilerden korkarlar, gök gürültüsünü işitince bağırırlar. Aynı şey hayvan yavrularında da görülür, .örneğin yeni doğmuş piliçler çaylaktan korkarlar. Korkunun soyaçekimle geçmediği düşünülürse bütün bunların temelini organizmada aramaktan başka yapılacak bir şey kalmaz. Ama ben kendi payıma korkunun kalıtımla (verasetle) geçtiği kuramını daha olabilir buluyorum. Yukarda verdiğim korku tanımı korkunun bu ilkel biçimine uymaz ama korkunun bilinçli ve deneyimli Biçimine her bakımdan uygundur.


Bu gelişmiş korkunun kaynağı zihinsel değil, bellekseldir (hafızadadır). Diş çektirmekten korkabilmek için daha önce diş çektirmiş olmak ve onun ağrılarını hatırlayabilmek gerekir. Bilgisizlik korkunun en zengin kaynağıdır, korkunun en etkin ilacı da bilimdir. Korku yeteneği' (istidadı), gelecekte olacak bir kötülüğün düşüncesinden değil, duygusundan doğmaktadır; eşdeyişle düşünsel (fikri) değil duygusal (hissi)'dır. Birçok kimselerde görülen korkusuzluk imgelem (muhayyile) yokluğu yüzündendir. Korku heyecanı aşamalıdır, en hafif biçimi kuruntu (vesvese) olup en yeğin (şiddetli) biçimi ürkü (dehşet)'dür. Korkunun doğal ve hastalıksal biçimlerini ayırmak için elimizde sağlam bir ölçüt vardır: Yararlı olacak yerde zararlı, korunma aracı olacak yerde yıkıntı aracı olan bütün korkular hastalıksaldır.


Fobi adı altında toplanan hastalıksal korkular üstünde de çok incelemeler yapılmıştır. Eski Yunancadan alınma sözcükler uydurularak bir sürü hastalıksal korku sayılmış ye hatta bunlara on üç "korkusu gibi şeyler de eklenmiştir. Ama hastalıksal korkuları konularına göre adlandırmak, onların nedenlerini açıklamak demek değildir. Hastalıksal korkunun ruhbilimsel niteliği, bu gibi korkuların tümünde ortak bulunan çırpınma ve bunalım (ihtilaç ve buhranadır., Regis, Manuel Pratigue de Medecine Mentale adlı yapıtında hastalıksal korkuları beş kümeye ayırmıştır:


1. Cansız şeyler korkuları,

2. Canlı şeyler korkuları,

3. Uzaklıklar (mesafeler) korkuları,

4. Havabilgisi (meteoroloji) olayları korkuları,

5. Hastalık korkuları.


Gerçeği söylemek gerekirse bu gibi sınıflandırmalar ruhbilim açısından pek az yararlıdır. Hastalıksal korkuları böylesine sıralamaktansa onların nedenlerini çözümlemek gerekir. Hastalıksal korkular doğal korkulardan türerler. Nedenlerini bulmak için önce doğal korkuları ikiye ayırmak gerekir:


1. İğne ve düşme korkularından başlayarak hastalık ve ölüm korkularına kadar doğal korkunun bütün aşamaları birinci kümeyi oluşturur.


2. İkinci kümedeki korkuların tümü iğrenmeyle ilgilidir. Korkuyla iğrenmenin temelleri ortaktır. Çünkü her ikisi de korunma ve savunma araçlarıdır. Korku fizyolojik yaşamın, iğrenme organsal yaşamın savunma içgüdüsüdür. Korku uzaklaştırır ve kaçırtır, tiksinme de bulandırır ve kusturur. Organizma için kaçmak olanaksız bulunduğundan iğrenmenin tepkisi ve kovma hareketi kusmakla olur.


Hastalıksal korkunun nedeni, çoğu incelemecilerce yozlaşma olarak ileri sürülmüştür. Ayrıca şu üç neden de tamamlayıcı niteliktedir:


1. Nedenlerden biri eskiden baştan geçmiş ve anısı saklanmış bir olaydır (Örneğin uçuruma yuvarlanmaktan kurtulan bir adam artık yüksekten bakarken korkar).


2. Bir başka neden, çocuklukta geçirilmiş olup da anısı yitirilmiş olaylar olabilir (Bilinçdışıyla açıklamayı aşırılığa vardırmadan ve kimilerinin yaptığı gibi kötüye kullanmadan denebilir ki çocukluktaki korkular büyüklükte de ortaya çıkabilir).


3. Bir başka neden de, bulanık ve belirsiz bir durumun zihinsel bir bilgiye dönüşmesi olabilir (Örneğin kuduz hastalığından korkma böylece hastalıksallaşabilir).



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.