ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tıp / Biyoloji / Farmakoloji (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=599)
-   -   Ardındaki Sırlı Gerçekleriyle İskelet Sistemi (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=245073)

Prof. Dr. Sinsi 07-16-2012 10:17 PM

Ardındaki Sırlı Gerçekleriyle İskelet Sistemi
 
GÜÇLÜ KULE

İnsan iskeleti, eklemler ve bağlarla birbirine tutturulmuş, atlama, koşma, eğilme, bükülme, oturma ve benzeri hareketler için ölçülerek, plânlanarak inşa edilmiş bir kemik kuledir. Yetişmiş bir insanda 206 kemik bulunur.

Kemik sisteminin en üstünde duran kafatasında 22 kemik vardır. Omurga ise omuz, kalça kemiği ve göğüs kemiklerine bağlı olan 26 vertebralden oluşmuştur. Kaburga kemikleri 24 tanedir. Kollar ve bacakların herbiri 30 kemikten yapılmıştır. İki kolun 60 kemiğinden 54 tanesi el ve bilekte, iki ayağın 60 kemiğinden 52 tanesi de ayak ve bilektedir.

Denilebilir ki, vücut kemiklerinin yarısından fazlası el ve ayaklardadır. Bu, el ve ayağın vücudun çok çalışan kısımları olmasından ileri gelir. Güçlü ve uygun şekilli oluşları, insanın hareketine has duruşunu ayarlar. Hiçbir canlıda, kollara nisbetle bu kadar uzun ayak yoktur.

Kemikler hiç alışılmamış işler ve hareketlere karşı da dayanıklıdır. Her insan, günlük hayatında, kas ve kemik sistemlerinin ortak çalışmasını gerektiren o kadar çok iş yapar ki, bu iş bir makineye yaptırılsaydı, makinenin ömrü iki yılı geçmezdi.

UYGUN VE ÖLÇÜLÜ YAĞLAMA

Bu eşsiz mimârî yapıya ister mühendis, ister hekim gözüyle bakınız, bu yapı karşısında ilminizin ne kadar yetersiz kaldığını göreceksiniz. İç organların korunması, kemik, kas ve bağ dokusunun ortak görevidir. Beyin ve leğen kemiğinde olduğu gibi, kemiklerin hareketinin sakıncalı olduğu yerlerde eklemler sabittir, açılmaz ve çalışmaz. Hareketin gerekli olduğu kalça veya omuz gibi yerlerde eklemler oynaktır.

Evet, iskelet sistemini bir tarafa bırakarak, sadece bu sistemin eklem noktalarındaki yağlama mekanizmasını incelemeye alsanız, sonsuz bir ilim ve kudretin varlığı hemen dikkatinizi çekecektir. Hem insanların, hem de hayvanların eklem noktalarında mükemmel bir “içten yağlama”sistemi mevcuttur. Kemik uçları kıkırdak dokusu ile sürtünmeye karşı korunmuş ve sinovial sıvı, yani eklem sıvısı ile âdeta yağlanmıştır.

Bahsettiğimiz bu sistem, bayramlarda kestiğimiz kurbanlar parçalanırken, ayak eklemlerinden akan şeffaf sıvıdır. Uzmanlar, bu sistemin makine teknolojisine tatbik edilebildiği takdirde, aşınmadan dolayı meydana gelen eskime probleminin kökünden çözülebileceğini iddia ediyorlar. Nasıl mı? Gelin birlikte görelim:

Şurası unutulmamalıdır ki, bazı eklemlerin hareketleri tek plân üzerinde ve oldukça sınırlıdır. Ancak bu sınır, her insana göre değişir. Bazı insanlarda bu sınır genişleyebilir. Diz eklemi bir yönde çalışır. Buna karşılık omuz eklemi, kalçada olduğu gibi yuvarlak başlıdır ve yüksük şeklinde bir oyuğun içinde çalışır. Bu sayede, diz ekleminden çok daha fazla hareketlidir.

Bu hareket daha ileri olursa, bu takdirde yerinden çıkabilir. Kafamız sağa sola dönerken atlas ve eksen kemiklerinin üzerine oturur. Kafanın öne, arkaya hareketleri, biz insanların bir şeyi kabul edip etmediğimizi göstemiz mucize eseri takdir edilmektedir. Karate, boks ve pankreas gibi sert oyunlardaki hamleleri yine mükemmel bir şekilde karşılayan bu sistem, acaba, kendi ağırlığıyla mukayese dahi edilemeyecek kadar büyük yüklere nasıl dayanabilmektedir?

Evet, bunun cevabı, kemiklerdeki kesit dizaynında yatmaktadır. İlâhi kudret, kemiklerin içini, günümüzde geçerli olan mukavemet sınırlarının kat kat üstündeki dayanıklılığa sahip olan mikroskobik bir kafes sistemi oluşturacak şekilde tanzim etmiştir. Bu prensibin yıllar boyu çeşitli mühendislik dallarında uygulanan konstrüksiyonlarda uygulandığı herkes tarafından bilinmektedir.

Meselâ, çok sık örülmüş çelik yeleğin kompakt bir çelik yelekten daha esnek ve mukavim olduğu açıktır. Oysa, insanların bu prensibi keşfetmesinden yüzbinlerce yıl önce dahi, kendi kemiklerinde bu örgü (kafes) sistem kullanılmaktaydı ve hâlâ kullanılmaktadırda...

KEMİKLERDE HAYAT

Kemikler, sonsuz bir ilim ve kudret sahibi tarafından mükemmel bir şekilde hesaplanarak hafifleştirilmiş ve içleri boşaltılmıştır. Peki, buraları tamamen boş mudur? Tabiî ki hayır. Herşeyi yerli yerinde yaratan Kudret-i Sonsuz, kemiklerdeki boşluklara kemik iliği dediğimiz ve lenf bezlerinde üretilen lenfositler dışında, bütün kan hücrelerinin yapılmasından mesul cilan yumuşak, jelatinimsi dokuyu yerleştirmiştir. Yaşlanmış alyuvarların parçalanmasında da vazife üstlenen bu ilikler, gerçekten başlıbaşına bir araştırma konusudur.

Kemikler, ilk bakışta cansız gibi görünse de, diğer organlarımız gibi canlılık özelliğine sahiptir. Umumiyetle hücrelerarası dolgu dokusuna gömülü hücrelerden meydana gelir. Bu dolgu dokusunun kimyevî bileşimini, ""kollogen"" denilen lifsi bağdoku proteini ile kalsiyum fosfat, apatit ve kalsiyum karbonat kristalleri teşkil eder. Kemiğe yük taşıyabilecek dayanıklılığı sert kristaller verirken, kollogen lifleri de esneklik ve gerilme kuvvetlerine karşı mukavemet sağlar.

Ortopedistler, bu bileşimden oluşan yapıya “çelik beton” adını veriyorlar. Kemikler, bu husûsiyetlerini ölümden sonra bile uzun bir süre devam ettirirler. Vücudun diğer kısımları çürüdüğü halde, kemikler çok daha uzun bir süre çürümeden kalır.

Kemik hücreleri, dokunun canlı bölümüdür ve bütün hacmin %1-5’ini teşkil eder. Dört çeşit olan bu hücreler, temel görevlerinde ikiye ayrılır:

1. Kemiğin iç ve dışında yer alan, hücrelerarası dokuyu yenileyen “yapıcı hücreler” (osteoblastlar).
2. Yüzeyde bulunan ve dokunun gerektiğinde parçalanmasıyla görevli “yokedici hücreler” (osteoklastlar).

Peki, ne demektir yapıcı ve yokedici hücreler? Bunu şu misalle açıklayalım: Bir kaza oldu ve kolumuz kırıldı. Normal bir kırıkta kemik iki ana parçaya ayrılır, fakat aynı zamanda kırılma noktasından bazı küçük parçacıklar koparak içten ete saplanırlar. Bunlar insana büyük acı verir.

İşte burada büyük parçalardaki yapıcı hücreler, kemikler uç uca getirildikten sonra tekrar birleşimi sağlamak için derhal çalışmaya başlarlar. “Kaynama” olarak halk dilinde bilinen bu hâdise, 1-6 ayda tamamlanır. Yukarıda bahsi geçen küçük kemik parçacıkları ise, tehlikeli enfeksiyonlara yol açmaması için üzerlerindeki yokedici hücreler tarafından süratle eritilip yokedilir.

Ayrıca kaynama noktasındaki pürüzler de, aynı şekilde yokedici hücrelerce düzeltilir ve kolumuz eski sağlığına kavuşur. Kırık uçlar bazen o kadar iyi yapışırlar (kaynarlar) ki, kırığa ait en ufak bir işareti, röntgenle bile tespit etme imkânı olamaz. Acaba, tamamıyla şuursuz ve kendilerinin bile farkında olmayan bu hücreler hangi parçaları yokedip hangilerini birleştireceklerini nereden biliyorlar dersiniz?!

Evet, son söz olarak “ahenkli bir vücut mükemmel bir iskeletin üzerine bina edilmiştir” hakikatini dile getirerek kemiklerimizle ilgili enteresan hususları kısa kısa vurgulamak istiyoruz:

* Bir insanın boyu, kafasının yaklaşık 7,5 katıdır. Gövde başın, kol elin ve bacak da ayağın üç mislidir.
* Omurganın alt ucu (kuyruk sokumu), vücudun tam orta noktasıdır.
* İnsanın boyu ile kemikleri arasında gerçek bir orantı vardır. Meselâ uyluk kemiği 50 cm olan bir kimsenin boyu yaklaşık 1.70 cm’dir.




Ziya AYDIN

KAYNAK
- Dr. Kari, J. Pflugbeil. Dr. Irmgard Niestroj, Aufrecht durchs Leben, München 1992
- Bild der Wissenschaft 1992, Der Mensch von Innen; “Knrchenharl jedoctı innen luftig”. Horst. Kern.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.