![]() |
Daha İyi Bir Gelecek İçin Kadın Dostu Kentler
Karşılaştırmalı İl Sonuçları Prof.Dr.Ayşe AYATA
SUNUŞ Kadının insan haklarının geliştirilmesi için yapılacak projeye esas olmak üzere yapılan araştırmanın sonuçlarının değerlendirilmesini sunuyoruz. Bildiğiniz gibi soruların ve örneklemin oluşturulması, araştırmanın uygulanmasında ve verilerin temel bilgisayar analizinde ekibimiz yer almamıştır. Bizim değerlendirmemiz BM ve ANAR tarafından oluşturulup uygulanan sorular üzerinden yapılmıştır. Araştırma Raporu üç temel bölümden oluşmaktadır. Birinci kısımda her il için ayrı ayrı bir değerlendirme yapılmıştır. İkinci kısımda karşılaştırmalı sonuçlar ve temel değerlendirmeler yer almaktadır. Üçüncü olarak bu araştırmalarının sonuçlarından çıkarak getirilen uygulama önerileri söz konusudur. Raporun ikinci ve üçüncü kısmı, her il için olan raporu tamamlayıcı şekilde düşünülmüştür. Herhangi bir ildeki paydaşlar, kendi illerinin raporunu okuduktan sonra kendi illerini karşılaştırmalı olarak görebilecek ve ortak önerileri öğreneceklerdir. Bu nedenle il raporları bağımsız olarak hazırlanmıştır ama resmin bütünü ancak bu ikinci ve üçüncü kısımla birlikte anlamlanacak şekilde yazılmıştır. Raporlar yazılırken içerikler mümkün olduğu kadar projenin esas temalarıyla ilişkilendirilerek oluşturulmuştur. Bu çerçevede kapsamlı olmakla birlikte, hedefe yönelik olmaya dikkat edilmiştir. Karşılaştırmalı İl Sonuçları Bu bölümde projenin genel amaçları da göz önünde bulundurularak illerden gelen sonuçlar karşılaştırılmaktadır. Kadınların İnsan hakları Kadınların insan hakları Türkiye’de anayasa ve kanunlarla güvence altına alınmıştır. Kadınların erkeklerle eşit vatandaş olduklarını belirten yasalar hakkında bilgi sahibi olanlar bütün iller dikkate alındığında %80’in üzerinde bir oran oluşturmaktadır. Diğer yandan bilgi sahibi olmadığını belirten kadınlar bakımından illerimiz iki ana grupta toplamak mümkündür. Birinci grupta Şanlıurfa (%16.2), Van (%14) ve Kars (%13.2), ikinci grupta ise İzmir (%5), Trabzon (%6.3) ve Nevşehir (%7.8) yer almaktadır. İki grup il arasındaki bu ayırım hukuki platformda kadınların insan haklarına ilişkin eşit miras hakkı, eşit ücret gibi diğer alanlarda da karşımıza çıkmaktadır. Şanlıurfa dışında bütün illerde, kadınlar %90 oranında Türkiye’de kadın hakları sorunu olduğunu belirtmekte, ve yine kadınlar aynı yüksek orana ulaşacak düzeyde bu sorunların çözülmesi için politikalar geliştirilerek kadın erkek eşitliğinin sağlanmasını talep etmektedir. Şanlıurfa’da da kadınlar eşitlik talep etmekte ve sorunlarını gidermekte diğer illere göre geride kalmaktadır. Bu noktada Şanlıurfa’daki örneklemde kadınların %38.4’ünün okur-yazar olmadığını belirtmeliyiz. Birinci grupta yer alan illere ilişkin araştırma verilerini incelediğimizde Şanlıurfa, Van ve Kars’ın okur yazarlık düzeyi ve ilkokul altı eğitim oranı bakımından en düşük değerlere sahip iller olduğunu görmekteyiz. Gerek dil engeli gerekse okur yazar olmama ve düşük eğitim kadınların haklarını öğrenmek konusunda ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktadır. Burada kadınlar, fakat onlardan daha fazla oranda da erkekler için doğru olan bir olguya da dikkat çekmek isteriz. Genelde doğru olan bir eğilim bu değerlerin aile ve kişisel hayata yaklaştıkça daha az eşitlikçi olmalarıdır. Yani kadın-erkek eşitliğine ait değerler kamusal bir doğru olarak bilinse bile bizzat kendi ailelerine yaklaştıkça değişmekte, geleneksel yargılara ve değerlere dönüşmektedir. Şiddet ve Şiddetten Korunma Bu bölümde şiddet konusu iki ana başlık altında incelenmektedir; ülkemizde yaygın ama oldukça yöre temelli bir sorun olarak karşımıza çıkan töre cinayetleri ile gündelik yaşamda ve ailede şiddet. Şanlıurfa örnekleminde yer alanlar dışındaki tüm kadınlar töre cinayetleri hariç %90’ı geçen oranlarda insanlık suçu olarak nitelemişlerdir. Buna karşılık Şanlıurfa’da erkeklerin %61’i ve kadınların ancak %73’ü bu değerlendirmeye katılmıştır. Töre cinayetlerinin bu bölgedeki yaygınlığı ile bu düşük onaylama oranı arasındaki bağlantı hemen dikkat çekmektedir. Daha da çarpıcı olanı Şanlıurfa’da kadınların %26,8 ve erkeklerin %30,5’inin törenin gereği olan cezayı onaylamalarıdır. Bu ölçüde yüksek olmamakla birlikte Van ilinde onaylama oranları kadınlar arasında %13,5 ve erkekler arasında %23,1’e kadar ulaşmaktadır. Diğer yandan Şanlıurfa’da erkeklerin %41,3 ve kadınların %32,5’i kendi ailesi konusunda fikir beyan etmemektedir (Van’da bu oranlar sırasıyla %22,4 ve %16’dır): söz konusu kesim töre cinayetinin kamusal anlamda bir suç olduğunu bildiğini söylemesine karşın kendi ailesinden bir kişinin töreyi çiğnemesi durumunda nasıl cezalandırılması gerektiği sorulduğunda susmakta, açık bir yanıt vermemektedir. Araştırma ortaya koymuştur ki ülkemizde oldukça yaygın bir kesim aile namusu kavramına büyük önem vermektedir. Bununla birlikte, diğer illerde ve özellikle kadınlar arasında mağdur olana yardım etme oldukça yaygındır. Buna paralel olarak erkekler arasında ilişkiyi kesmekle birlikte töresel ceza yoluna gitmeme eğilimi güç kazanmaktadır. İkinci olarak şiddetin aile içinde ve gündelik yaşamda yaygın bir biçimde görüldüğünü vurgulayabiliriz. Hangi tür davranışların şiddet olarak algılandığı iller arasında önemli boyutlarda değişmekte, aynı il içinde kadın ve erkek farklıkları daha önemsiz düzeylerde kalmaktadır. Töre cinayetlerinde ortaya çıkan tutumlara paralel olarak şiddet algısının en düşük olduğu ilin Şanlıurfa olduğunu söyleyebiliriz. Bu bize başka illerde baskı ve şiddet olarak algılanan, örneğin aşağılama, çalışmanın engellenmesi gibi davranışların Şanlıurfa’da gündelik yaşamın olağan bir parçası gibi algılandığını gösterir. Kadınların yaklaşık beşte biri şiddete maruz kaldığını söylemektedir. Şiddete maruz kalan kadınların İzmir’de %60, Şanlıurfa’da %85’i kocası tarafından şiddete maruz bırakıldığını belirtmiştir. Her ne kadar kadınlar arasındaki genel eğilim kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmama doğrultusunda ise de kadına yönelik şiddeti her durumda red edenler en düşük Şanlıurfa (%32,7) ile en yüksek Kars (% 81,7) arasında değişmektedir. Her iki şiddet olgusununun yaygınlığını birlikte düşündüğümüzde sığınma evleri kurmanın önemi bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Nitekim kadınların beşte dördü (en yüksek %95 ile Şanlıurfa) sığınma evi açılmasını gerekli ve önemli görmektedir. Her ne kadar aileyi koruma kanunu şiddeti uygulayan tarafı ev dışına atıyorsa da bu önlem töre cinayetlerini önlemede yeterince etkin olmamaktadır. Çünkü, bir kere aile kararı aldıktan sonra mağdur koruma altına alınmazsa fiili durumu sürdürecek başka bir aile ferdi çıkmaktadır. Yasal önlemler başka yönlerden de kadınların karşılaştığı sorunları önlemekte yetersiz kalmaktadır. Bir kere şayet kadın bir gelire sahip değilse erkeğin eve alınmaması durumunda ciddi bir geçim sorunu ile karşılaşmaktadır. Tersine, örneğin Şanlıurfa gibi bir ilde geniş aile sayısı oldukça kabarıktır ve bu ortamda kadın eve alınmayan erkeğin ailesi tarafından cezalandırılmaktadır. Yerel Yönetimlerin ve Hizmetlerin Geliştirilmesi Kadınların yerel yönetimlerin kendilerine yönelik sunduğu hizmetlerden haberdar olma düzeyi oldukça düşüktür. En yüksek oran Nevşehir’dedir (%23,5). İkinci grupta İzmir (%18,8) ve Şanlıurfa (%18) yer almaktadır. Diğer üç ilde ise hizmetlerden haberdar olan kadınların oranı %10 veya onun altında kalmaktadır. Sunulan hizmetler arasından en yaygın olarak bilineni meslek kurslarıdır (Şanlıurfa %58,6, Nevşehir %71,2). Okuma yazma bilmeyen nüfusun yüksek olduğu illerde meslek kursu talebini okuma yazma kursu talebi izlemektedir. Buna karşılık hizmetlerin oldukça gelişmiş ve çeşitlenmiş olduğu İzmir’de hizmetlerin türü oldukça iyi bilinmektedir. Kadınlar genellikle belediyelerden doğrudan (bizzat kendileri) talepte bulunmamaktadır. En yüksek oranda doğrudan talep İzmirli kadınlar (%18,8) arasında görülmekte, onları Şanlıurfalı kadınlar (%13,8) izlemektedir. En düşük düzeyde başvuruyu ise Nevşehirli kadınlar (%5,4) yapmaktadır. Doğrudan başvuru düzeyi eğitimden aile yapısına, mülk sahipliğinden hak arama geleneğine kadar uzanan bir çok etken tarafından belirlenmektedir. Kadınların sadece dörtte bir ile beşte bir arasında kalan bir azınlığı belediyelerin kadınlara yeterli hizmeti verdiği kanaatini taşımaktadır. Nispeten olumlu görüşler İzmir, Şanlıurfa ve Kars’ta ortaya çıkmaktadır. Belediye hizmetlerinin yetersizliğinden şikayet kadar belediyelerden ve diğer kamu yöneticilerinden talepler de çoktur. Okuma yazma kurslarından kreşlere, semt pazarlarından spor alanlarına, kadın doktorlardan yaşlı bakım evlerine değin çok sayıda hizmet talep edilmektedir. Bunun da ötesinde kadınlar bu taleplerinin karşılanmasını kararlı biçinmde ortaya koymakta ve aktif olarak izlemektedir. Kadınlar ve erkekler Nevşehir, Van, Kars ve Trabzon’da %85’i geçen oranda belediye yönetimlerinde kadınların da mutlaka yer alması gerektiğine inanmaktadır. Bu görüşe katılanların oranı İzmir (%70.5) ve Şanlıurfa’da (%52.6) daha düşüktür. İzmir’de kadınlar kamu yaşamına açıktır, onun için muhtemelen erkek egemen alanlarda iş yapmaya alışıktırlar; Şanlıurfa’da ise tersine eve kapalı ve kamu yaşamından uzaktır, onun için belediyeyle zaten pek ilgilenmiyorlardır. Belediyelerde kadın yönetici ve çalışanların bulunması su, gaz, ulaşım, çöp toplama, sokak temizliği gibi gündelik yaşamı doğrudan ilgilendiren hizmetlerin daha etkin sunulması bakımından kuşkusuz çok önemlidir. Kadınlar bu alanda daha fazla söz sahibi olmak istemektedir. Diğer bir deyişle bu hizmetler kadınların yakından bildiği, fikir ve kanaat sahibi olduğu alanlardır. Kadın yönetici ve çalışanlar, kadınların bu alanda hizmet talebini arttıracak ve bu hizmetlerden yararlanmalarını, hizmet sunumuna katılımlarını kolaylaştıracaktır. İlginç bir bulgu Nevşehir, Van,Trabzon ve Kars’ta kadın seçmenin üçte ikisinden fazlasının, İzmir ve Şanlıurfa’da ise yaklaşık yarısının kadınların istek ve taleplerine duyarlı bir belediye yönetimine, kendi desteklediği partiden olmasa bile oy vereceğini belirtmesidir. Erkekler de büyük ölçüde bu doğrultuda düşünmektedir. Sonuç olarak şunu vurgulayabiliriz ki yerel hizmetlerde kadınların isteklerini yerine getirmek için özel çaba sarfetmek yerel yöneticiler için önemli bir oy potansiyelini içermektedir. Karar Alma Süreçlerine Katılma Bu araştırma çok sayıda benzeri gibi kadınların oy kullanma oranlarının çok yüksek olduğuna işaret etmektedir. Türkiye’nin en gelişmiş illerinden birisi olan İzmir’de dahi kadınlar %80 oranında oy kullandıklarını belirtmişlerdir. Kadınlar daha yüksek bir oran oluşturmakla birlikte, illerde üçte iki ile dörtte üç arasında değişen bir kesim şeçimlerde kadın adaylara destek verebileceğini belirtmiştir. Kuşkusuz bu olgular kadınların karar alma süreçlerine katkıda bulunma isteklerinin en önemli göstergelerinden birisidir. Nitekim kadınların üçte biri ile beşte biri arasında değişen bir kesimi siyasete girmek isteyeceğini belirtmiştir. Yine de belirtmek gerekir ki siyasetten hoşlanmıyorum diyenlerin oranı katılmak isteyenlerinkinden fazladır. Van, Şanlıurfa, Nevşehir ve Trabzon’da bu oranlar Kars ve İzmir’in iki katına kadar çıkmaktadır. Genel kanının tersine, bütün illerde siyasete katılmalarında eşim izin vermez veya aile sorumluluklarım var engelini gösterenlerin oranı oldukça düşüktür. Siyasetten uzak durmanın en belirgin nedeninin eğitim yetersizliği olduğu anlaşılmaktadır. Kadınların siyasete katılımlarının arttırılmasında karşılaşılan engeller farklı biçimlerde algılanmaktadır. Bir kere iller arasındaki farklar kadar, kadın erkek farklılıkları da önemlidir. Van ve İzmir gibi bazı illerde erkeklerce erkek egemenliği faktörü açıklıkla belirtilirken başka illerde kadınların ilgisizliği (Trabzon), pasifliği (Van) ve eğitimsizliği (Şanlıurfa) öne çıkarılmaktadır. Kadınların kendilerini suçlayıcı tutumları da dikkat çekmektedir. Birçok ilde kadınlar eğitimsiz (İzmir, Van), ilgisiz (Trabzon) ve pasif (Kars) olduklarını özellikle belirtmektedir. Bu çerçevede kadınları eğitme ve siyasete katılıma özendirmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Katılımın bir diğer yönü sivil toplum etkinliklerine katılmak, böylelikle karar alma süreçlerinde yer almaktır. Bu konuda iller ikiye ayrılmaktadır. Şanlıurfa ve Kars’ta kadınlara yönelik faaliyet gösteren dernek, vakıf veya benzer kuruluşların varlığından haberdar olanlar sırasıyla %7 ve %9,6 oranında kalmaktadır. Bu oran Trabzon (%20,2) ve İzmir’de (%27,6) daha yükektir. Diğer yandan bu tür kuruluşların varlığından haberdar olanların üçte ikisi herhangi bir kuruluşun faaliyeti hakkında ayrıntılı bilgiye sahip değildir ve bir kuruluşun ismini verememektedir. Sivil toplum kuruluşlarının tanınma düzeyi İzmir gibi sosyo-ekonomik yönden gelişmiş bir ilde dahi oldukça düşüktür. Oysa kadınların siyasete girme ve karar alma süreçlerinde yer almalarının kolaylaştırılması büyük ölçüde bu kuruluşların yaygınlaştırılmasına ve etkinliklerinin arttırılmasına bağlıdır. İstihdam ve Çalışma Yaşamı Türkiye’de kentli kadınların iş gücüne katılımlarının bir hayli düşük olduğunu bilmekteyiz. Araştırma bulgularına göre kadınların gelir getirici bir işte çalışma oranı Şanlıurfa’da %17,3 ile İzmir’de %24,5 arasında değişmektedir. Türkiye’de yapılan diğer araştırmalar üniversite mezunu kadınların iş gücü piyasasına katılımlarının çok daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Buna paralel olarak örneklemde üniversite mezunu kadın oranı Şanlıurfa’da düşük (%6,7) İzmir’de (%22,5) yüksek çıkmaktadır. Kadınlar ve erkeklerin çalışmama nedenleri belirgin biçimde farklıdır. Aynı şekilde iller arasındaki farklılıklar da çarpıcıdır. Şanlıurfa’da %32,1 ve Nevşehir’de %39,2 oranında kadın, eşleri izin vermediği için çalışmadıklarını söylemişlerdir. Bu iki ilde çalışmıyor olmalarını aile ve eşle ilgili nedenlere bağlayanların oranı sırasıyla %73,6 ve %57,1’dir. İkinci grupta Trabzon ve Van yer almaktadır. Trabzon’da eşi izin vermediği için çalışmayanların oranı %18,6, Van’da ise %12,9’dur. Buna karşılık aile kaynaklı engel Trabzon’da %41,5 ve Van’da %38,8 düzeylerine ulaşmaktadır. Üçüncü grupta İzmir ve Kars’ı ele alabiliriz. Bu illerimizde çalışmamanın en önemli nedeni iş bulamamaktır. İzmir’de kadınların %24,9’u Kars’ta ise %45,7’si bu nedeni öne sürmektedir. Yine bu iki ilde aile kaynaklı engel (İzmir’de %27,9 ve Kars’ta %20,4) oldukça aşağılara düşmektedir. Kars’ın, Van ve Şanlıurfa’dan en önemli farkı, üniversite mezununun %8 olmasına rağmen orta öğrenim mezunlarının diğer üç ilden çok fazla olmasıdır. Bu il bize orta öğrenim mezuniyetinin bile yerel koşullara bağlı olarak iş gücü piyasasına girmeye teşvik edici olabildiğini göstermektedir. Önce de belirtildiği gibi mesleki eğitim iş gücü piyasasına katılımı önemli ölçüde kolaylaştırmaktadır. Mesleki eğitime bakış konusunda örneklem kapsamındaki illeri iki ana grupta ele alabiliriz. Bir yanda mesleki eğitim istemeyenlerin çoğunlukta olduğu Şanlıurfa (% 62), Nevşehir (%58,8) ve Van (%55), diğer yanda ise isteyenlerin çoğunlukta bulunduğu İzmir (%51,7), Kars (%53,9) ve Trabzon (%55,2). Bu noktada Trabzon’da orta öğrenim düzeyinde önemli bir toplanmanın olduğunu ve bunun etkisi ile Trabzonlu kadınların daha çok mesleki eğitim alıp ekonomik yaşama daha fazla katılmak istediklerini düşünebiliriz. Söz konusu farklılık eğitimin içeriğine de yansımaktadır. İzmirli kadınlar daha çok (%30) bilgisayar örneğinde olduğu gibi teknolojik yönü olan mesleki eğitim almak isterken aynı talepte bulunanlar bile Trabzon ve Kars’ta beşte bir oranına düşmektedir. Diğer illerde ise öncelik biçki dikiş kurslarına geçmekte ve bilgisayar kursu isteyenler marjinal boyutlarda kalmaktadır. Çalışan kadınlar çalışma yaşamı içinde çok büyük bir ayrımcılığa uğradıklarını düşünmediklerini belirtmektedir. Ayrımcılıktan şikayet en çok İzmir (%20,5) en az ise Kars’ta (%7) görülmektedir. Bununla beraber ayrımcılığın bazen olumlu ayrımcılık olduğunu da belirtmeliyiz. Örneklemde cinsel tacizden şikayet edenlerin sayısı çok azdır. Buna karşılık bir başka soruyu yanıtlarken çok daha fazla sayıda kişi iş yerlerinde cinsel taciz olayları olduğunu ve bu nedenle çalışmak istemediklerini söylemiştir. Bu önyargıyı düzeltmek kadınların çalışma yaşamına geçişini kolaylaştıracaktır. Bu bağlamda bir kalıpyargıdan söz edebiliriz. Araştırma kapsamında yer alan illerde kadın ve erkeklerin üçte ikisi içinde bulundukları toplumda kadınların çalışmasının hoş karşılanmadığını öne sürmüştür. Bu konuda İzmir dışındaki illerde erkeklerin kadınlardan daha tutucu eğilimde olduğunu gözlemekteyiz. Böyle ifade edilmekle birlikte kadınların ortalama olarak %20-25’i çalışmaktadır ama daha önemlisi kadınlar gittikçe artan ölçüde çalışmak istemekte ve işgücü piyasasına katılmaktadır. Çalışmanın amacı kendini birey olarak ortaya koymanın yanısıra aile bütçesine katkıda bulunmak ve yaşamın yükünü her alanda diğer aile fertleri ile paylaşmaktır. Gelişimin bu doğrultuda olması kadın ve erkek rollerinin değişmesi kadar aile içindeki güç paylaşımının da değişmesine yol açacaktır. Oysa geleneksel ailenin iş bölümü anlayışı sonucu kadının katkısı ev içinde erkeğinki ise ev dışındadır; diğer bir deyişle erkek ekmeği getirir kadın ise evine ve çocuklarına bakar. Bu tutum ve değerler doğrultusunda erkeğin evin geçimini sağlaması gerektiği düşüncesinin erkek ve kadınlar arasında en çok benimsendiği il Şanlıurfa’dır (kadınların %55,7’si, erkeklerin %91,6’sı). İkinci bir kategoriyi Nevşehir ve Van illeri oluşturmaktadır. Bu illerde erkekler ağırlıkla evi kendilerinin geçindirmesi gerektiğini düşünürken kadınların yarısı ortak geçindirmeden yanadır. Trabzon’da ve Kars’ta ise erkekler Nevşehir ve Van’da olduğu gibi düşünürken kadınlar üçte iki oranında ortak geçimden yanadır. İzmir’de ise kadın ve erkeklerin cevapları birbirlerine çok benzemektedir. Bütün illerde, kadınların çalışma oranlarının da oldukça düşük bir düzeyde kalmasına paralel olarak, erkeklerin büyük çoğunluğu evi kendilerinin geçindirdiğini söylemişlerdir. Çalışan kadınların büyük bir çoğunluğu ise kendi gelirlerini kontrol etmektedirler. Yalnızca Şanlıurfa’da kadınların %26,9’u kazandıkları gelirin eşleri tarafından kontrol edildiğini öne sürmüşlerdir. Bu bulguyu aile içindeki erkek egemenliğinin önemli bir göstergesi olarak alabiliriz. Oysa diğer illerde bu oran yok denecek kadar düşüktür. Aile ve Aile içi İlişkiler Yaşam kalitesini geliştirmenin önemli araçlarından biri aile birliği ile ailenin huzur ve güveninin sağlanmasıdır. Bu bağlamda aile büyüklüğü ve kompozisyonu önem kazanmaktadır. İller arasında farklılılıklar olsa dahi erkek deneklerin çok büyük bir çoğunluğu çocukların evliliğin devamını sağladığı kanaatindedir. Mevcut çocuk sayısı ve istenilen çocuk sayısı bakımından da iller arasında çok önemli farklılılar vardır. Şanlıurfa’da üç ve dört çocuk sahibi olan kadınların oranı %26, dörtten fazla olanların ise %41,2dir. Bu oranlar Nevşehir’de %31,6 ve %5,3, Van’da %28,3 ve %19,2, Trabzon’da %27,1 ve %4,9, Kars’ta %27,2 ve %12.3, İzmir’de %12 ve %0,9’dur. Görüldüğü gibi Doğu ile Batı illeri arasında oldukça ciddi farklılıklar mevcuttur. İl raporlarından da kolaylıkla izlenebileceği gibi çocuk sayısını belirleyen en önemli etken kadınların eğitim düzeyidir. Diğer yandan, araştırma kapsamında yer alan illerde kadınlar tarafından istenen çocuk sayısı ağırlıkla iki ile sınırlı kalırken Şanlıurfa’da erkeklerin ve kadınların üçte biri dört çocuktan fazla istemektedir. Bu eğilimin kuşkusuz geleceğe yönelik önemli demografik sonuçları olacaktır. Araştırma sonuçları kız çocuklarını okula gödermemenin en önemli nedeninin maddi yetersizlik olduğuna işaret etmektedir. Kız çocuklarını okula göndermeme bütün diğer illerde yüzde beş altı gibi düşük bir oranda kalırken Şanlıurfa’da bu oran %15,6’ya kadar çıkmaktadır. Daha da çarpıcı bir olgu bütün diğer illerde kız çocukları okula göndermemenin nedeni yoksulluk olarak ifade edilirken Şanlıurfa’da özellikler erkeklerin kızların okumasına karşı olduklarını belirtmeleridir. Büyük ölçüde göç ve kentsel yoksulluk gibi etkenlerin sonucu olarak İzmir’de kız çocuklarını okula göndermeme diğer illerden daha yüksektir (%6,8). Çocuk sayısının artışı ailenin yaşam standardını da önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin sistemli sağlık hizmeti alamadığını söyleyenlerin en yüksek oranda olduğu il Şanlurfa’dır (%62,6). Bunun tam tersi Nevşehir için söz konusudur; bu ilimizde sağlık hizmetlerinden yararlanmayan kadın oranı %28,5’e kadar düşmektedir. İllerin tümünde kadın deneklerin %70’i aşan bir kesimi aile planması bilgi ve yardımlarını sağlık kurumları ve personelinden aldıklarını belirtmiştir. Bilgi edinmede ikinci sırayı medya kuruluşları tutmaktadır. Şanlıurfa ve onu uzaktan izleyen Van ilinde bilgi edinmenin önemli bir kaynağı olarak eş ve aile yani normal ilişkiler ön plana çıkmaktadır. Daha çok sayıda çocuk isteyen erkek ve kadınların bu illerde yoğunlaştığını hatırlayacak olursak çok çocuk isteme ile aile içi bilgilenme arasında yakın bir ilişkinin mevcut olduğunu kolaylıkla farkedebiliriz. Kadınların yeri evidir diye düşünen kadınların oranı Van ve Nevşehir’de %40 dolayında iken Trabzon, İzmir ve Kars’ta üçte bire inmektedir. İzmir dışında bütün illerde erkekler yaklaşık yüzde altmışı geçen oranlarda bu görüşü benimsemektedir. İki ilimizde, İzmir ve Şanlıurfa’da bu görüşe katılan erkek ve kadınların oranı aynıdır. Bununla birlikte İzmir’de erkekler kadının ev dışına açılmasını ve çalışmasını büyük oranda desteklerken Şanlıurfa’da kadınların kendileri dahi kadınların eve kapanmasını ağırlıkla desteklemektedir. Araştırma toplumda yaygın olan bazı önyargılar ve düşünce kalıpları üzerinde de durmuştur. Örneğin erkeğin eşini aldatmasının olağan karşılanacağına ilişkin ciddi bir eğilim göze çarpmaktadır. Bu değerlendirmeye katılanların oranı Kars ve Şanlıurfa’da deneklerin üçte birini geçmektedir. Bu davranışa ilişkin hoşgörü Kars’ta erkekler arasında üçte iki gibi yüksek bir düzeye ulaşmaktadır. Yukarıda değinildiği gibi Şanlıurfa’da töre cinayetlerini onaylama, yani kadınların öldürülmesi küçümsenmeyecek düzeyde bir kesim tarafından olağan kabul edilip hoşgörü ile karşılanmaktadır. Kadınlar dahi, hatta erkeklerden de fazla, bu davranışın bir hak olduğu görüşünü paylaşmaktadır. Türkiye’de boşanma düzeyi oldukça düşük bir seviyededir. Bunun önemli bir nedeni aile yapımızın güçlü olmasıdır. Bu doğru olmakla birlikte çok sayıda kadın mutsuz da olsa sorunları aile içinde tutarak birlikte yaşamayı sürdürmektedir. Diğer yandan özellikle geçimini temin etmekte zorlanan kadınları boşanma sonrasında zor bir hayatın beklediğini ve bu durumun boşanma üzerinde caydırıcı etki yaptığını söyleyebiliriz. Genel olarak kadınlar erkeklere göre aile içi zorluklara daha daha fazla işaret etmektedir. Bu endişe kadınları aile yaşamının zorluklarına hatta şiddete katlanmaya razı olup evliliği sürdürmeye yöneltmektedir. Nitekim bütün illerde kadınların ve erkelerin üçte ikisi ile dörtte üçü arasında değişen bir kesimi bu önermeye katıldıklarını belirtmiştir. ÖNERİLER [*]Yerel hizmetlerin ve özellikle kadınlara sunulan hizmetlerin arttırılmasında çok önemli yararlar vardır. Hem kadın hem de erkek vatandaşlar bu doğrultuda taleplerde bulunmaktadır. Bu konuya özellikle seçilmiş yöneticilerin dikkatini çekmek isteriz çünkü kadına yönelik hizmet ve kadını karar alma mekanizmalarına katmak oy getirecektir.[*]Yerel Yönetimlerin sunduğu hizmetlerden haberdarlığın az olduğu belirtmiştik. Kadınlara yönelik hizmetin eğer varsa, yerel yönetimlerin bu hizmetlerini duyurmaları önem kazanmaktadır. Bu çerçevede hizmetleri daha etkin duyurabilmek için [*]Yerel radyo ve yerel gazeteler aracılığı ile duyuru yapma[*]Yerel televizyonlarda tanıtım programları yapma[*]Evlere el ilanları dağıtma[*]Muhtarları bilgilendirme ve onları mahalle bilgilendirme toplantıları yapmaya teşvik etmek düşünülebilir. Kadınların evlerinden ve mahallelerinden daha az çıktıkları göz önüne alınarak, onlara kendi mahallerinden ulaşmaya çalışmak önemlidir. [*]Yerel yöneticilerin kadınlara yönelik hizmetlerinin geliştirilmesi sırasında kadınların talepleri hakkında bilgi sahibi olmaları uygun olur. Bu çerçevede yerel yöneticiler aşağıdaki yöntemlerin birini veya birkaçını bir arada izlemelidirler. [*]Kendilerine ait yönetim biriminde bir kadın çalışmaları uzmanı bulundurabilirler. Bu uzman o mahallelerdeki kadınlarla diyalog içinde ve araştırmalar yaparak taleplerini inceler ve yönetime tavsiyelerde bulunur.[*]Kadınların taleplerini karşılamak ve bazı hizmetleri sunmak üzere bir hizmet birimi kurulabilir. Bu birim, örneğin hukuk danışmanlığı gibi hizmeti vermenin yanısıra, kadınlardan gelen talepleri değerlendirir, projeler halinde yönetime sunar.[*]Belediye mahalle ve sivil toplum temsilcilerinin de yer alacağı geniş katılımlı bir kadın meclisi kurabilirler. Burada yöneticilerle kadınların temsilcileri, bir araya gelip tartışır ve projeler oluştururlar. Buna benzer bir kurum Yerel Gündem 21’ler çerçevesinde denenmektedir. [*]Hizmeti sunmak kadar hizmeti ulaşabilir kılmak da önemlidir. Hizmetten haberdar olma ona ulaşmanın önemli bir yönü. Bunun yanısıra hizmeti alma şartlarının kolay ve ucuz olması ve fiziki olarak ulaşımın olanakları da önemlidir. Örneğin mesleki eğitim kursu bir hizmet olarak sunuluyorsa, mümkünse bedava veya çok ucuz olması, ulaşım aracı sağlanması veya kursun mahalleye getirilmesi düşünülebilir.[*]Şiddet ve şiddet algısı toplumda çok fazladır. Hiç bir şüphe yok ki esas olan toplumda şiddeti önlemektir. Bununla beraber şiddete maruz olan kadınlar bunu en çok aile fertlerinden, özellikle erkeklerden görmektedir. Kadınların ailede gelir sahibi olmadığını ve güçsüz olduğunu da birçok araştırmanın sonucu göstermektedir. Güçsüzü koruma kamunun görevleri arasındadır. Bu çerçevede kadınların da talebi doğrultusunda yerel yöneticilerin sığınma evlerini açması önerilmektedir. Mevcut aileyi koruma kanunu, şiddet uygulayan tarafı evden uzaklaştırdığı için, kadını evinde de korumak mümkündür. Sadece bu kanunu bilen çok azdır. Kanun ve uygulama koşulları hakkında bilgilendirmeye yönelik kampanyalar oluşturulmalıdır. İl merkezlerinde oluşturulan 24 saat 7 gün acil bir telefon bilgi ve ihbar hattı şiddet mağdurlarını korumayı kolaylaştıracaktır.[*]Yerel yöneticilere yöneltilen iki kurumsal talebe dikkat çekmek isteriz: Kreşler ve yaşlı bakım evleri. Esasında bu iki kurum birbirine çok benzer şekilde kadının, aile yükünü azaltıp onu dışarıya, topluma ve özellikle de çalışma yaşamına açmaktadır. Birçok ilde hem kadınlar hem erkekler yaşlı bakım evlerini öncelikli talepleri arasında sıralamışlardır. Çekirdek aile düzeni içinde yaşlıların bakımı gittikçe artan bir sorun olmakta ve bu yük kadınlara kalmaktadır. Önümüzdeki dönemde bu talep ciddi olarak artacaktır 7. Kadınların işgücüne katılmayı, aile bütçesine katkıda bulunmayı istediklerini biliyoruz. Bu çerçevede, [*]Kadınlara kendi talepleri doğrultusunda meslek edinmelerini sağlamak için mesleki eğitim vermek gereklidir. Hangi kursların açılacağına iş gücü piyasasının arz talep araştırması sonucunda ve kadınların eğitim/yaş/çalışma tecrübesi gibi nitelikleri göz önüne alınarak karar verilmelidir[*]Kadınların hem evden iş yaparak gelirlerinin arttırılmasına (örneğin örgü, dikiş v.b.) hem de ev dışında çalışıp gelir elde etmelerine olanak yaratılmalıdır. Unutulmamalıdır ki bunların her biri ayrı ayrı kadınları güçlendirici etkiye sahiptir. Yerel yöneticiler ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda aktif olarak iş alanı ve pazar oluşturmasında yarar vardır. Önerilen iş alanlarında ve ürünlerde çeşitlenmeye, yaratıcı olmaya gereksinim vardır. Aksi takdirde pazarlama ve iş bulmada çok ciddi sorunlar yaşanmaktadır.[*]Ayrıca özel kurslardan ve/veya özel sektördeki iş yerlerinden çıraklık ve staj şeklinde kadın kotası talep edilebilir. Böylelikle kadınlar iş gücü piyasasına girmeye teşvik edilir ve onlara bir nevi alıştırma olur. 8. Kadınların kendi gelirleri de dahil aile geliri üzerinde kontrolleri limitli görünmektedir. Onları bütçe kullanımı ve gelirin kontrolü üzerinde söz sahibi yapmak önemlidir. Bu çerçevede bankaların kadınların hesap açmalarının teşviki önemli bir katkı olacaktır. Bankaların kadınlara özel kredi kartı vermesi, bu kredi kartlarına teşvik (ek hediye puan), kolay banka kredisi verilmesi, farklı faiz uygulaması düşünülebilir. Eğer kadınların hesap açtırması maddi olarak avantajlı görülürse eşi de bu hesapların açılmasını destekleyecektir. Burada önemli olan kadının geliri kullanabilir ve tasarruf yapabilir hale getirmektedir. 9. Sivil toplum kuruluşlarının da çok yaygın olarak bilinmediğini görüyoruz. Bu bilgisizlik bazı bölgelerde yaygın ve etkin sivil toplum faaliyeti olmamasından kaynaklanabilir, STK’ların çok canlı olduğu yerlerde de kadın kuruluşlarının ve/veya kadına yönelik hizmet verenlerin bilinirlikleri düşüktür. Bu çerçevede [*]STK’ların faaliyet alanlarını iyi tanımlayarak; kendilerini hem daha yaygın katılıma açmaları, hem de hizmetlerini daha iyi duyurmaları gerekmektedir.[*]Tanıtım için bilinen metotlar medya, el ilanı, basın duyuruları dışında yeni yöntemleri de kullanmak ileriye dönük bir strateji olabilir. Genç kadınlar bilgisayar öğrenmeye ve internet kullanmaya hevesli görünmektedir. STK’lar interneti hem hizmetlerini tanıtmak hem de hizmet sunmanın aracı olarak kullanmaya başlamalıdırlar. Örneğin bir aile planlaması derneği hem kendini tanıtmak hem de bilgi sunmak için internet kullanabilir. 10. Kadınların karar alma sürecine katılmaya istekleri vardır. Erkekler de onları kabule karşı olduklarını beyan etmektedir. Sadece bu konuda önemli bir darboğaz görülmektedir. Siyasete en çok girmek isteyenler üniversite mezunu kadınlardır ve çelişik bir şekilde eğitim yoksunluğu da en önemli çekince olarak görülmektedir. Bu konunun derinlemesine incelenmesine ihtiyaç vardır. Eğer kast edilen siyasi bilgi eksiği ise çok yönlü eğitim ve bilgilendirme ile (interaktif yöntemler de dahil) bunu gidermek gerekir. Kadınların karar alma süreçlerinde yer alması sadece milletvekili olması demek değildir. Önümüzdeki dönemde kadınların yerel karar alma süreçlerinde yer almaya teşvik edilmesi gerekir. Bu kurallar arasında okul-aile birliklerinden başlayarak, mahalle ihtiyar heyetleri, belediye meclisleri sayılabilir. STK’lar eğitim programlarını yerel siyaseti içerecek şekilde farklılaştırıp çeşitlendirmeli, yerel yöneticiler de kadın kurulları oluşturarak kadınları teşvik etmelidirler. 11. İnternet önümüzdeki dönemde çok kullanılacak bir araç olacaktır. İnternet kadınların bazı “gelenek dışı” soruları sormasını kolalaştıracak özelliklere sahiptir. Ve bu anlamda da özgürleştirici bir yanı vardır. Örneğin kocam beni dövüyor, haklarım nelerdir sorusunu internette sormak kolaydır ama kimden cevap aldığı da çok önemlidir. STK’ların ve kamu kuruluşlarının kadınlara güvenilir bilgi veren internet siteleri oluşturması gereklidir. İnternetin bütün kadınların kullanımının olanaklı olmadığını düşünerek STK’ların kamu desteğini de kullanarak bilgi ve ihbar telefon hatları kurması da önerilir. Sonuç Olarak Eğitim ve özellikle yüksek eğitim kadın erkek eşitliği değerlerinin benimsenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. Bu konuda altı çizilmesi gereken husus, eğitimin etkisinin kadınlar üzerinde, erkeklere nazaran çok daha fazla olduğudur. Bütün illerde ve hemen hemen bütün konularda kadınlar ve erkeklerin eğitiminin artması değerleri değiştirmekte kadınların topluma ve siyasete katılmalarını arttırmakta, onları kurumlardan vatandaşlık hakları çerçevesinde daha talepkar hale getirmekte, bilinçli ve bilgili kimseler olarak insan haklarına ve vatandaşlık hukukuna saygı duymalarına yol açmaktadır. Eğitimin olumlu etkisi erkekler üzerinde de görülmekle birlikte aradaki ilişki kadınlardaki kadar belirgin değildir. Eğitim yalnızca bilgi değil yeni değerlerin de aktarılmasını sağlamaktadır. Bir kere eğitimli kadınlar kadın erkek eşitliği konusunda daha fazla bilgi sahibi olmaktadır. Daha önemlisi ilişkinin böyle olması gerektiğini düşünmekte ve kapsamlı biçimde kadın erkek eşitliği değerlerini savunmaktadır. Örneğin, formel eğitim görmüş olan kadınlar anayasal haklarını bilmekte, töre cinayetlerine karşı çıkmakta, kız çocuklarını okutmakta, siyasete katılmak istemekte ve daha az çocuk sahibi olmaktadır. Erkek eğitiminin artmasının çok önemli bir sonucu ise kamusal söylemlerin daha eşitlikçi hale gelmesidir. Bu çerçevede erkeklerin eğitiminin artmasına bağlı olarak hukuki bilgilerinin arttığını ve kamusal düzeyde kadın erkek eşitliği değerlerini kabule daha yatkın hale geldiklerini belirtebiliriz. Örneğin bu durumda erkekler kadınların mirasta eşit payı olduğunu bilmektedir. Fakat özel yaşam alanı söz konusu olduğunda erkekler eğitimli kadınlardan önemli ölçüde ayrılmakta ve geleneksel değerleri daha fazla benimsemektedir. Örneğin üniversite mezunu bir erkek kadına yönelik şiddeti veya töre cinayetlerini savunabilmektedir. Benzer sonuçlara yüksek eğitimli kadınlar arasında da düşük oranlarda rastlamak mümkündür. Örneğin kamusal eşitlik söylemini kabul etmekle birlikte özel yaşamda daha az eşitlikçi değerleri savunmaktadırlar. Diğer bir örnek ise anayasal eşitliği kabul eden çok sayıda erkeğin, kadının erkeğin eşini aldatabileceğini, kadınların bazen şiddeti hak ettiğini açıkça savunmasıdır. Ülkemizde yapılan çok sayıda araştırma kadınların eşit haklara sahipliği görüşünün özel yaşamda ve aile yaşamında sorgulandığını ortaya koymaktadır. Burada aile değerlerinin ve kadın-erkek rollerine yönelik sosyalizasyonun öneminin altını çizebiliriz. Kalıpdeğerler küçük yaştan itibaren kız ve erkek çocuklara aşılanmakta, onları daha sonra değiştirmek ise bir hayli zor olmaktadır. Örneğin kadının annelik ve eşlik rolleri çocukluktan itibaren aşırı düzeyde vurgulanmakta, ve sonuçta kadınlar evliliğe, erkeklere göre çok daha fazla önem vermektedir. Ayrıca kadının namusunun aile sorumluluğunda olduğu algısı ve erkeğe hak olan bir çok konunun kadınlara uygun görülmemesi yaygındır. Buna benzer bir sonucu siyaset alanında görüyoruz. Erkekler kadınların aday olmasını desteklemektedirler, hatta bazı illerde erkeklerin kadın adaylara verdiği destek kadınların verdiği desteğin üzerindedir. Bununla birlikte erkekler katılım eksikliğini kadınların ilgisizliği ile açıklamakta, kendilerinin sınırlandırıcı tutum ve rollerini görmemektedirler. Kadınlar ise siyasete katılmamalarının sebebini ağırlıkla eğitim eksikliği olarak belirtmektedir. Oysa siyasete girmek isteyen kadınlar arasında üniversite mezunları ağırlıktadır ve bu konuda yapılan araştırmalar göstermiştir ki, siyasete katılan kadınların ortalama eğitimleri erkeklerden çok üstündür. Diğer bir deyişle kadınlar kendi değerlerini tam olarak tartamamaktadır ve karşımıza ciddi bir özgüven sorunu çıkmaktadır. Kadın-erkek eşitliği konusunda sosyo-ekonomik statünün etkisi oldukça çapraşıktır. Bazı alan ve bazı bölgelerde gelir düzeyi arttıkça gelirle doğru orantılı olarak bazı eşitlikçi değer ve tutumların kabulü artmaktadır. Bu özellik daha belirgin olarak kadınlarda görülmektedir. Ama bunun tam tersine örnekler de vardır. Örneğin Şanlıurfa’da üst sosyo-ekonomik statüde yer alan kadın ve erkekler kendilerinden daha alt gelir gruplarına göre daha tutucu değerler sergilemektedir. Böylesine bir eğilim gelirin kökeni ile ilişkinlendirilebilir. Toprağa ve ticarete dayalı geleneksel zenginlik yerel kurallara sadakati çok teşvik etmektedir. Diğer bir deyişle üst gelir grupları kendi güçlerini korumak ve yerel gelenekleri yeniden üretmek için yoğun çaba harcamaktadır. Yerel konumları ve şöhretleri bu geleneğin sürdürülmesine bağlıdır. Tersine bir örnek sosyo-ekonomik statü ile eşitlikçi çağdaş değerlerin birbirine doğru orantılı olarak arttığı İzmir’dir. Bu ilimizde sosyo-ekonomik statü artışını sağlayan gelir düzeyi, eğitim sonucu elde edilen işler vasıtasıyla sağlanmaktadır. Yani daha yüksek eğitim gelir artışına çok büyük katkı yapmaktadır. Çalışma yaşamına kadınların katılması Türkiye düzeyindeki genel bulgulara paralel olarak bir hayli düşüktür. Bu konudaki yaygın kalıpyargılara rağmen kadınlar çalışma yaşamına katılmaya, ailenin geçim yükünü paylaşmaya erkeklerden daha açık görünmektedir. Yine de erkekler evin geçimini kendilerinin sağlaması gerektiğini düşünmektedirler. Çalışma yaşamına ilişkin iki özelliğin altını çizebiliriz. Bunlardan birincisi aile gelirine katkı diğeri ise ev dışına açılma ve kamu yaşamına katılmadır. Kadınlar her iki alanda erkeklerin onlara biçtiğinden daha fazla katkı yapmak, ve de işgücü piyasasında gelir getirecek şekilde eğitim almak istemektedir. Bu çerçevede, her ne kadar bazı kadınlar eşlerinin izni olmamasını veya aile sorumluluklarını çalışmama nedeni olarak göstermişlerse de, aslında iş bulamama ve eğitim ve beceri eksikliğinin daha ön plana çıkan nedenler olduğu görülmektedir. Şiddet algısı tüm illerde ve oldukça kapsamlı bir biçimde ele alınmıştır. Bu noktada şu ayrımı yapmak mümkündür. Kadınlar genelde aile bireylerinden özellikle eş, ağabey ve babalarından şiddet görmektedirler. Erkekler ise anne baba dışında aile bireylerinden çok nadir olarak şiddet görmekte, öğretmen, arkadaş, patron gibi aile dışı kişilerin şiddetine maruz kalmakta ve özellikle erişkin erkekler, erkek kaynaklı şiddetle karşılaşmaktadır. Özetle şiddeti erkekler uygulamaktadır. Araştırma sonuçlarından, yerel yönetimlerin araştırma kapsamındaki illerde kadınlara yönelik hizmet verip vermediklerini anlamak mümkün değildir. Hizmetler mevcut dahi olsa bu hizmetlerden haberdar olma oranı oldukça düşüktür. Buna karşılık yerel yönetimlerden çeşitlenmiş hizmet talebi güçlüdür. Kadın ve erkek birçok seçmen bu hizmetlerin önemli olduğunu ve gerekirse bu hizmetleri vereceğini düşündükleri adaya çoğunlukla oy vereceklerini, oy vermeyi düşündükleri partiden olmasa bile oy verebileceklerini söylemişlerdir. Sağlık hizmetlerinin talepler arasında öne geçtiğini görüyoruz. Birçok ilin sonuçları istenilen çocuk sayısının var olan çocuktan daha az olduğunu göstermektedir. Bu çerçevede aile planlaması büyük önem kazanmaktadır. Aile planlaması bilgileri de ağırlıkla (özellikle kadınlar için) sağlık merkezlerinden alınmaktadır. Erkeklerin bir kısmının eşlerinden aile planlaması bilgisi aldığına dikkat çekerek kadınlara ulaşmanın önemini belirtmek isteriz. En öz haliyle kadınlar değişmeye açıktır ve kadınları değiştirmenin yolu eğitimden geçmektedir. Onlar eşitlikçi değerleri kabul etmeye, karar alma süreçlerine katılmaya hazırdır. -ALINTIDIR- |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.