![]() |
Derin Devlet Oldu Devlet-Belma Akçura...
Derin Devlet Oldu Devlet-Belma Akçura
Türkiye’de birtakım insanların 'her şey devlet' için diyerek suç işleme alışkanlıkları sürüyor… 1980’lerden itibaren sayısız siyasi cinayet ve katliamlarla başlayan, Susurluk’tan Yüksekova’ya kadar uzanan olayların üstünün ‘örtülmesi’ bu yüzden. Susurluk gibi Şemdinli olayları da gene aynı özelliklerle karşımızda duruyor: İşlenen suçu unutturmaya çalışanlar bir yandan verdikleri mesajlarla devlet düşmanlığı yolunda kullanılacak malzeme üretmeye çalışıyorlar, diğer yandan ’Türkiye sizinle gurur duyuyor’ söylemine katkı sağlayacak bir örgütlemenin peşinde dolanıyorlar. Belli ki Susurluk ve Şemdinli gibi daha birçok vatanperver suç allanıp pullanacak ve hukuk bir darbe daha alacak. Bütün benzerleri olaylara, üzeri örtülen kapatılan, geçiştirilen işlere bakıp belki şuna karar vermek gerekiyor. Derin devlet yöntemleriyle başarıya ulaşmış bir Türkiye mi istiyoruz? Yoksa başarısız olsa da namuslu, bir hukuk toplumunun üyesi olmayı mı tercih ediyoruz? Karar vermek zorundayız. Çünkü Susurluk Çetesi davasından yargılanıp mahkum olan Korkut Eken’i cezaevinin kapısında ellerinde bere nemli gözlerle karşılayan emekli askerler, Mehmet Ali Ağca’nın hapisten çıkışını elleriyle kurt işaretleri yaparak, mercedeslerle karşılayanlar, derin devlet ilişkilerine her zaman destek veren bir taban olduğuna işaret etmekte. Bu arşiv taramasıda bu yüzden. Her şeye rağmen ancak çok küçük bir kısmını görebildiğimiz Susurluk ve benzeri olayların açığa çıkartılmasını değil, nasıl örtbas etmek üzere kurulmuş bir mekanizmayla karşı karşıya olduğumuzu göstermek için. Tabi şu da çok önemli bir gerçek. Bir ‘milli’ mesele haline getirilen bazı olayları Alaattin Çakıcı, Abdullah Çatlı gibi ’kadro’larla yürütmeye karar verenler, zamanla o kadrolara da söz geçiremez hale geldi; MİT’çi Mehmet Eymür’ün Abdullah Çatlı’ya söz geçirememesi, Başbakan Mesut Yılmaz’ın yumruk yemesi, Alaattin Çakıcı’nın Çiller’i tehdit edip, MİT’in başına Yavuz Ataç’ı getirmek için hesap yapması, Tansu Çiller’in ‘Kurşun atan da yiyen de şereflidir’ sözü ya da Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın ‘iyi çocuktur’ demesi bundan belki de. Bir dönem bu kadrolara duyulan borçtan.. Otorite kimse, derin devlet neyse onu bile aşan traji - komik bir durum ağlarını örmüş durumda… Kimse onlara ’dur’ demiyor aksine bir koruma perdesi sağlıyor, suçunu örtbas ediyor, onu yargıdan kaçırıyor, dosyasını kaybediyor, belgesini gizliyor… Onlar da varlıklarını korkutarak, tehdit ederek sürdürmeye devam ediyor. Belki de iki tarafı da besleyen amaçlarında bir ortaklık, bir hesap, bir örtüşme olup olmadığı sorusuna yanıt bulmak gerekir Ayrıca hem Susurluk’ta hem de Şemdinli’de deşifre olan ’derin devlet’in iki otomobilin bagajından çıkanlara bakınca anlıyorsunuz ki ‘derinlik’ hep aynı, derindekiler ise tamamen aynı… Bu yüzden Türkiye’de 'işler' hiç değişmedi… Aynı tas, aynı hamam. Olup biteni anlatmanın, artık ne neticesi ne de faydası var Kabak tadı verdiği bile söylenebilir... Türkiye’de siyaset yapma kültürü, devlet geleneği, derin devlet analizleri de gittikçe meşrulaştı, alışkanlık yarattı. Nedeni basit; Türkiye ne zaman 'derin devlet' olayları ile karşı karşıya kalsa sorular farklı olsa da, yanıtlar hep aynı oldu. Türkiye’yi yönetenler; vatan millet söylemleriyle başlayan, çete ilişkileriyle süren, menfaat, kayırma, hesaplaşma, rüşvet, yolsuzluk gibi iddialarla büyüyen meselelere, her zaman, her koşulda, devletin koruması, valisi, adaleti, yasası, vekili ve polisi olarak açıklık getirdiler. Kanun hükmündeki duruşlarıyla ‘derin devlet’ ilişkilerini ya inkar ettiler, ya yok saydılar. Ortaya dökülen belgelerin, atılan imzaların sahte olduğunu söyleyip, fotoğrafları görmemezlikten geldiler. Derin devlet oluşumlarını ‘devlet sırrı’, faili meçhul, cinayetleri "terörle mücadele" olarak tanıttılar Herkesin ’çete’ dediğine, "arkadaşlarımız" diye hitap ettiler. İşler yargıya intikal edince; "Devlet meselenin şuurundadır, takipsiz bırakmaz..." "Araştırıyoruz, gereken neyse yapılacaktır..." "Olay yargıya intikal etmiştir, suç cezasız kalmayacaktır…' 'Arkadaşımızın bir suçu varsa, cezası neyse çekecektir" şeklinde benzer adamlar, birbirine benzer beyanatlar verdiler. Olaylara adı karışanlar "zamanı gelince konuşacağım" diyerek ya birbirlerini tehdit ettiler, ya da "Konuşmam doğru olmaz, her şey devletin bilgisi dahilinde" diyerek dokunulmaz oldular… Bu yüzden hayatımıza her dönem ‘verdimse ben verdim’ diyen, ülkenin sahibiymiş gibi davranan siyasetçiler girdi. Çetelerin önünü açıp, pasaportlar dağıtıp ‘kırmızı da veririz yeşil de’ diyen güvenlik görevlileri terfi ettirildi. Hukuku, insanlık onurunu yok sayan, ‘her şeyi devlet için yaptım’ diyerek ülkeyi faili meçhul cinayetler mezarlığına çevirenler korundu. Beş kuruşu olmadan banka açan, karapara aklayan, uyuşturucu paralarıyla varlık gösterenler kendilerini ‘işadamı’ diye tanıttı. Belli ki bu gücü milletten falan aldıkları yok. Bu güç, iktidar olanın, parası olanın gücü. Şimdi bu gücün son 30 yıllık faturasına bakın! 1970’li yıllardan 2006’lara yayılan bir arşiv bu. Bize sadece ipuçlarını veren bu arşivde işlenen suçlara, derin devletin sadece gölgesi düşmüş!... Belki bu kitapta yer alanların çoğu iddia olarak kaldı, belki suçlananların bir kısmı aklandı, suçların çoğu birkaçının üzerinde kaldı. Bilemem!... Bildiğim tek şey; son otuz yıldır karanlık yığınla iddiayı biriktiren bir arşivle büyüdüğümüzdür. Hiç sonuç vermeyen, hiç çözülmeyen, hesabı sorulamamış gittikçe kirlenen, kirletilen bir arşiv bu… alıntı |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.