![]() |
Saba Melikesi Gerçekten Yaşadımı_?
Dinler tarihinde veya kutsal kitaplarda önemle anlatılan kadınların sayısı azdır. Ve bunların en önemlilerinden birisi de kendine Peygamber Kral Süleyman’ı hayran eden Saba Melikesi Belkıs’dır. Uluslararası bir örgüt olan AAS yani Antik Astronotlar Derneği, geçtiğimiz yıl Saba Melikesi’nin peşine düştü.
E. Von Daniken´in izniyle bir AAS araştırması Süleyman dediğimiz zaman, aklınıza kim gelir? Örneğin Mevlid yazarı Süleyman Çelebi vardır veya “Grand Senyör” Muhteşem Kanuni Süleyman ama daha da önemlisi “Böyük Süleyman” ya da “Baba” ların babası Süleyman Demirel’dir. Ama bir Süleyman daha var; o Süleyman, hepsinden daha önemli, daha güçlü, daha tanınmış ve daha kutsaldır. O Süleyman Hazreti Süleyman’dır. Tevrat’da ve Kuranı Kerim’de adı geçer, kudretli ve gizemlidir hatta Kuranı Kerim’e göre doğaüstü güçleri vardır, emrinde cinler bulunmaktadır. Fakat, Hz.Süleyman’ın sinema perdesine dahi yansıyan bir yönü daha vardır ki, onun tüm zamanların ölümsüz aşıkları arasına girmesine neden olur. O da, Hz.Süleyman’ın Saba Melikesi ile buluşması veya karşılaşmasıdır. İyi de, bütün bunlar bir inanç, bir efsane olarak geçerlidir. Yazımızın konusu Melike’nin gerçek olup olmadığı veya kimliği üzerine... Acaba, Saba Melikesi tarihte varolan bir kişilik mi? Öyleyse kimdir ve nerede yaşamış olabilir? Araştırmalar neyi göstermekte? Zemini camdan saray... Kur’an Kerim’in ve Tev*rat’ın anlattıklarından yola çıkan araştırmacılara göre, MÖ 950’de, Sa*ba Me*li*ke*si, Ku*düs Kra*lı Süleyman’ı zi*ya*ret et*miştir. Peki, kutsal kitaplar ne diyorlar? (Şeytanların Süleymanın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular, oysa o kafir değldi ama insanlara sihiri öğreten şeytanlar kafirdi. ) Bakara Suresi-Ayet:102” (Süleyman...”Ey insanlar bize kuş dili öğretildi ve bize herşeyden bolca verildi” dedi. Süleyman’ın cinlerden insanlardan ve kuşlardan müteşekkil olan ordusu toplandı... Sülayman kuşları araştırarak,”Hüdhüd’ü göremedim yoksa kayıplarda mı?”... Hüdhüd gelip Süleyman’a;”Senin bilmediğin birşeyi öğrendim, sana Saba’dan doğru bir haber getirdim. ora halkına hükmeden büyük bir tahta sahip bir kadın buldum, şeytan onları doğru yoldan alıkoymuştu..”Süleyman şöyle söyledi “Doğru mu söylüyorsun... bakacağız...şu yazımı götür onlara at...“Süleyman’dan gönderilen önemli bir mektup bırakıldı. Neml Suresi-Ayet:16-44 Daha sonra Sebe Suresi, Ayet 12’de, mektupta Hz. Süleyman Melike’ye kendisine ve Allah’a itaat edin emri verdiği anlatılıyor. ve Saba Melikesi Sülayman’ı kızdırmamak için ona hediyeler yolluyor. Süleyman hediyeye kızıyor ve ordusuyla geleceğini söyleyerek Melike teslim olmadan çevresinden kimin kraliçenin tahtını getireceğini soruyor. Emrindeki ifritlerden birisi kalkıyor ve”Sen yerinden gelmeden ben onu sana getiririm.” diyor. Melike’nin tahtı birden Süleyman’ın yanında beliriyor ama taht değişiyor. Öylesine değişiyor ki, Melike Süleyman’ı ziyarete geldiğinde tanıyamıyor, derken Süleyman ona “Köşke gir.” diyor , Melike salona girince onu derin su sanıyor ve eteğini topuyor, Süleyman,”Bu camdan yapılmış bir salondur” diyor. Melike, Süleyman’a ve Allah’a teslim oluyor. Öykü bu kadar ama bir ayetimiz daha var; bu ayet Hz.Süleyman’ın güçleri hakkında da bilgi veriyor;“Rüzgarı Süleyman’ın buyruğuna verdik, cinleri onun buyruğu altına verdik, onlar Süleyman için mabedler, heykeller, havuza benzer çanaklar, taşıınması güç kazanlar yaparlardı. Biz rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğuna verdik.” Sad Suresi, 36-38” Bir de Tevrat’a göz atalım; “Saba Kraliçesi Süleyman’ın şöhretini işitince onu bilmecelerle denemeye geldi. Süleyman bütün sorulara cevap verdi, kadın onun tüm zenginliğini gördü ve Rabb’in evine çıkınca merdivende canı kalmadı ve onu övdü. Krala hediyeler verdi. Ve Kral Süleyman onun bütün istediklerini verdi ve Melike dönüp memleketine gitti.”Krallar...” “...bir oğulları vardı...” Yukarıdaki kutsal metinlerden anlaşıldığı kadarıyla, Hz. Süleyman Allah’ın isteğiyle doğaüstü güçlere sahip olmuştur. Emrinde cinler, ifritler vardır, rüzgarı kontrol etmektedir. Sarayı olağanüstüdür, Sebe Suresi’nde ayete göre zemini cam olan bir köşkü vardır, Melike ilk defa gördüğü böyle bir yüzeyi su sanmıştır. Benzer bir anlatım Tevrat’da de görülür, Melike Saba, Rabb’ın Evi denen köşke girdiğinde, canı kalmamıştır yani şaşkınlıktan bir anlamda şoka girmiştir. Zaten iki kutsal kitap arasındaki anlatım benzerliği Melike’nin ziyareti dışında sadece buradadır. Anlaşıldığı kadarıyla Süleyman’ın sarayı veya tapınağı neyse çağının çok ötesinde, hatta günümüz düzeyinde bir mimariye sahiptir. Her iki kutsal kitaba göre Kral Süleyman çok zengin ve görkemlidir. Ama öyküler farklıdır, Kuran, Melike’nin Süleyman’ı bilmecelerle sınamasından söz etmezken, Tevrat’da Hz.Süleyman’ın doğaüstü güçlerini anlatmaz. Ama bu yazıda, Kral Süleyman Peygamber’in doğaüstü güçlerinin değiliz. Bu araştırmayı yapan AAS yani “Ancient Astronaut Society-Antik Astronotlar Derneği” Saba Melikesi’nin kimliğinin ve yönettiği kavmin gerçekliğinin peşinde... A*be*sin yani Orta Afrika ef*sa*ne*le*ri*ne gö*re Me*li*ke’nin im*pa*ra*tor*lu*ğu Et*iyop*ya’da dır. Bu varsa*yı*m ö*nem*li*dir; Keb*ra Na*gast’da anlatıldığı gibi, yani antik Habeş ge*le*nek*le*rine göre Me*li*ke i*le Kral Süleyman’nun bir oğlu olmuştur, bu da bize ikisinin aşkını kanıtlar. Ama oğ*ul Bun*des*la*de, bir başka kavim olan Palastuinler tarafından E*ti*yop*ya’da*ki Aksum şeh*ri*ne ka*çır*ılır, a*ma ar*ke*o*lo*jik a*çı*dan bu ef*sa*ne ka*nıt*lan*ma*mış*tır. Tah*min*le*re gö*re Aksum’da*ki Pa*las*tu*in*ler tahminin MS 1. Yüz*yıl*‘da ya*şa*dı*lar*. Bu da Süleyman’dan çok sonrası olmalıdır. Öyleyse, Sa*ba Me*li*ke*si*‘nin ta*ri*hi aranışına bel*ki de Ak*sum’da değil, başka bir yer*de de*vam et*mek ge*re*kir. Yi*ne tah*min*le*re gö*re Sa*ba Me*li*ke*si’*nin Süleyman’ın çağ*rı*sı*nı duy*ma*sı, MÖ 950 yılına rastla*mak*ta*dır: Efsaneler, “...o*nu bil*me*ce so*ru*la*rıy*la de*net*le*mek i*çin geldi. Ya*nın*da bir sürü de*ve getirmiş*ti. Bu de*ve*ler mer*hemler ve de i*na*nıl*maz mik*tar*da al*tın ve mü*cev*her taşı*yor*lar*dı. Melike Süleyman’ın ya*nı*na gir*di ve yap*mak is*te*dik*le*ri*ni o*nun*la ko*nuş*tu. Kral Süleyman onun bü*tün so*ru*la*rını ce*vap*la*dı. Kra*lın bil*me*di*ği ve*ya o*na söy*le*ye*me*di*ği hiç*bir şey yok*tu. Sa*ba’nın Me*li*ke*si Süleyman’nın bil*ge*li*ği*ni, yap*tır*dı*ğı sa*ra*yı, sof*ra*sın*da*ki yemekle*ri, memur*la*rı*nın o*tur*duk*la*rı yer*le*ri, hiz*met*çi*le*rin dav*ra*nış*la*rı*nı ve gi*yim*le*ri*ni, içecek*le*ri*ni ve Tan*rı*nın E*vi’n*de o*na kestiği kur*ban*la*rı gö*rün*ce ne*fe*si ke*sil*miş*ti. Kra*la şu*nu söy*le*di: ‘Be*nim ül*kem*de se*nin bil*gin hak*kın*da duydu*ğum her*şey ger*çek*miş. İnan*mak isteme*miş*tim, şim*di ken*di göz*le*rim*le gör*düm...” diyorlar. Saba Melikesi’nin adı Belkıs’dı... Tevrat, Kral*la*r Ki*ta*bı*‘nın 10. bö*lü*mün*de Sa*ba Me*li*ke*si*‘nin Kral Süleyman’a yap*tı*ğı efsane zi*ya*re*tin*den böy*le bahsediyor. İncil bibliografçılarına ve kronologlarına göre, Kral, MÖ 965 yı*lın*dan 926 yı*lı*na ka*dar Ku*düs’de imparatorluğunu sür*dür*müş*tür. Bu hi*ka*ye İslam’ın kut*sal ki*ta*bın*da daha in*sa*na o*ri*en*tal bir anlatı gi*bi ge*lir. Süleyman’ın gü*cü ve bilge*li*ği bu*ra*da İn*cil’de ol*du*ğun*dan da*ha faz*la süs*le*nmiş*tir. İs*lam’a gö*re dün*ya*da*ki bü*tün ya*ra*tık*la*rın e*fen*di*si ol*du*ğu be*lir*ti*lir. Ya*ni in*san*la*rın, hay*van*la*rın, cinlerin, ruh*la*rın ve şeytan*la*rın efendisidir, ay*nı za*man*da da on*lar*ı kullanır. “Ben gel*dim ve Sa*ba’dan ge*len be*nim”. Al*lah ye*ri*ne gü*ne*şe ta*pan put*pe*rest Me*li*ke’*nin ve gör*kem*li im*pa*ra*tor*lu*ğunun hika*ye*si Kur’an’da böy*le baş*lar. Sü*ley*man bir ku*şu bir mek*tup*la bir*lik*te ge*ri*ye gön*de*rir. Bu mektup*ta Me*li*ke’*yi gü*ne*şe tap*mak*tan vaz*ge*cip ger*çek Al*lah’ı ka*bul et*me*ye ça*ğı*rır. Bu*nun ü*ze*ri*ne ka*dın Ku*düs’e gi*der ve Sü*leyman’ın bil*ge*liğinden hay*re*te dü*şerek İs*lam di*ni*ne ge*çer ve şu*nu *der: “Ben ger*cek i*nan*cı ka*bul e*de*ce*ğim. Süleyman sa*ye*sin*de ken*di*mi gerçek Al*lah’a tes*lim et*miş o*lu*yo*rum, ya*ni bü*tün dün*ya*la*rın e*fen*di*si*ne.” Tevrat’da sa*de*ce “Gü*ney*den ge*len Me*li*ke”den ve*ya “Sa*ba*‘nın Me*li*ke*si” n*den bahsedil*miş*tir. Ne is*mi ne *de gel*di*ği yer hak*kın*da bir*şey ya*zıl*ma*mış*tır. Ku*ran’da bu*na karşı*lık Me*li*ke*‘nin bir a*dı var*dır: “Bil*qu*is” yani “Belkıs”. O*tur*du*ğu yer hak*kın*da gö*re*li kesin be*yan*lar ya*pıl*ır. Şim*di*ye ka*dar el*de e*di*len ve*ri*le*re gö*re, Me*li*ke’*nin ya*şa*dı*ğı ye*rin bu*gün*kü Arap Ya*rı*ma*da*sı’nın Ye*men böl*ge*si ol*du*ğu be*lir*til*mek*te*dir. Ye*men*liler i*çin Kraliçe Belkıs ar*tık ül*ke*le*ri*nin bir sim*ge*sidir. Ama bu ef*sa*ne E*tıo*piy*a’da daha önemlidir. E*ti*yop*ya’lı*la*rın “Keb*ra Na*gast” ad*lı mil*li hikayele*rin*de (Kral*la*rın gör*ke*mi) an*la*tı*lır. Ef*sa*ne*ye gö*re Me*li*ke Ak*sum’lu Ma*ke*da adın*da bir E*ti*yop*ya’lı*dır. Ak*sum Hi*rist*iyan dö*ne*min*den ön*ceki bir impa*ra*tor*lu*ğun başkentidir. Bu anla*tı*ma gö*re yap*tı*ğı ge*zi so*nuç*suz kal*ma*mış*tır: “E*ti*yop*ya’ya dön*dük*ten son*ra Ma*ke*da bir er*kek ço*çu*ğu dün*ya*ya ge*tir*miş ve o*na Ba*i*sah Lek*hem a*dı*nı ver*miş*tir. Bu ço*çuk a*dı*nı son*ra*dan Me*li*ke I. şek*inde de*ğis*ti*rir ve im*pa*ra*tor*lu*ğu*nu Mı*sır sı*nır*la*rın*dan So*ma*li*‘ye ka*dar, do*ğu*da da A*ra*bis*tan’a ka*dar u*za*tır Ak*sum’da ki iz*lerin pe*şin*de... Ne Ku*ran’da ne *de Tevrat’da Kral Süleyman i*le Me*li*ke’*nin ço*çu*ğu a*nıl*ma*mış*tır. Anlatılara gö*re bu çocuk, A*be*sa’lı hükümdar*la*rın*dan o*lu*şan bir ha*ne*da*nın ku*ru*cu*su*dur ve hanedan, İm*pa*ra*tor Ha*i*le Se*la*si*ye’nin 1974 yı*lın*da devrilmesi*ne ka*dar iktidarını sürdürmüştür. Yani a*şa*ğı yu*ka*rı 3000 yıllık bir süreç. Tev*rat Bun*des*la*de’nin ne*re*de ol*du*ğu hak*kın*da birşey yazmıyor. Han*gi ta*rih*de Ku*düs Ta*pı*na*ğı’n*dan kay*bol*du*ğu bel*li de*ğil*. Keb*ra Nagast’da ba*ba*sı*nı zi*ya*ret e*der*ken Me*ne*lik adlı biri, o*nu ta*pı*nak*tan ka*çı*rıp Ak*sum’a götürmüş*tür. Sa*ba’nın gizemli Me*li*ke*si ger*cek*ten ya*şa*dı mı? Tevrat, Kra*li*çe*‘nin var*lı*ğı ve gör*kem*li im*pa*ra*tor*lu*ğu*nun ye*ri hak*kın*da bi*ze hiç*bir yar*dım*da bu*lun*muyor ve bil*me*ce*nin çözü*mü için hiç*bir des*tek ver*miyor. Bi*lim*sel a*çı*dan gi*zem*li Kra*li*çe’*nin var*lı*ğı ko*nu*sun*da hiç*bir kanıt yok. Acaba, efsane*ler ne kadar ger*çek*tir? AAS bu araştırmayı Etiyopya’da sürdürdükten sonra şu açıklamada bulundu; “1995’in O*cak a*yın*da E*ti*yop*ya’da*ki çok es*ki kral şeh*ri Ak*sum’a var*dık. O*ra*da pek et*ki*li*yi*ci ol*ma*yan ha*ra*be*lerin ö*nün*de dur*duk, reh*be*ri*miz bu*ra*nın Sa*ba Kra*li*çe*si’*nin sa*ra*yı olduğunu söy*le*di; Ak*sum’u ön*ce*den zi*ya*ret e*den ki*şi*le*rin anlattıklarına gö*re bu ya*pı*nın büyük*lü*ğü* ve gör*ke*mi* in*sa*nı i*na*nıl*maz bir et*ki al*tın*da bı*rak*ıyordu. Ha*ra*be*yi gö*rün*ce ha*yal kı*rık*lı*ğı*na uğ*ra*dık.Taş*lar bi*ze sa*de*ce ya*pı*nın kap*sa*mı*nı ve pla*nı*nı gös*te*ri*yor*du. Mer*di*ven baş*lan*gıç*la*rı bi*ze bir*kaç kat*lı bir bi*na ol*du*ğu*nu tah*min düşündürdü. Sa*ray*dan ge*ri ka*lan sa*de*ce bir ka*na*li*za*syon sis*te*mi ve bü*yük par*ke taş*lar*la kaplı o*lan bir taht* sa*lo*nuy*du. Kar*şı ta*raf*ta o*lan tar*la baş*tan so*na ka*dar gra*nit sü*tun*la*rıy*la doluydu. Ba*zı*la*rı di*key bazıları* ise kı*rık ama sağ*lam durumda yer*dey*di*ler. Kı*rık o*lan*lar*dan bir ta*ne*si*nin bir zamanlar 4 met*re u*zun*lu*ğun*da ve en bü*yü*ğü ol*du*ğu söy*le*ndi. Bu taş*la*rın Sa*ba Melikesi’nin me*za*rı*nı çev*re*le*di*ği tah*min e*di*li*yor*. Bu id*di*a*yı des*tek*li*ye*cek kanıt*lar var*mı*dır? Sü*tun*la*rın bulunduğu a*ra*zi*de hiç*bir za*man a*raş*tır*ma*lar ya*pıl*ma*mış*tır. Sa*ra*yın te*mel duvar*la*rı*nın incele*me*le*rine göre Mi*lat’dan son*ra*ki ilk yüz*yıl*lar*da, ya*ni Süleyman’dan bin yıl son*ra ya*pıl*mış*tır. A*ma reh*be*ri*miz böy*le bir i*ti*ra*zı ka*bul et*mi*yor*du. O da bü*tün Aksum’lular gi*bi bu*ra*nın bir za*man*lar Sa*ba Me*li*ke*si’*nin sarayı ol*du*ğu*na inanıyordu. Bun*dan son*ra*ki he*de*fi*miz muh*te*şem bir bü*yük*lük*te o*lan ve Hi*rist*iyanlık ön*cesinde ya*pı*lan Ma*i Shu a*dın*da su*ni bir göl*dü. Halk gölün, Sa*ba Me*li*ke*si*‘nin ban*yo*su ol*du*ğu*na inanıyor. Bu i*na*nıl*maz bü*yü*klük*te*ki gö*lü, ka*ya*lık*lar*dan oy*mak çok zor* olsa gerek. Bu*gün ku*rak dö*nem*ler*de bu göl o*ra*da ve et*ra*fın*da ya*şa*yan in*san*la*ra su sağ*lı*yor. 2000 yıl ön*ce de ay*nı derecede yararlı söy*le*ni*yor. A*ma bunlar, Ak*sum’da E*ti*yop*ya ef*sa*ne*le*rin*de Ma*ke*da a*dı*nı ta*şı*yan, bir Sa*ba Me*li*ke*si*‘nin ya*şa*dı*ğı*na da*ir bir ka*nıt o*la*mıyor.“ Aksum’dan Yemen’e uzanan gizem... Bu*gün Ak*sum’a ge*len ve fa*kir*le*rin ge*ce*kon*du*la*rı*nı gö*ren, sa*de*ce hayal kurarak bir za*man*lar kül*tü*r merkezi o*lan bir yerde ol*du*ğu*nu düüşünebilir. Mi*lat’dan son*ra*ki bi*rin*ci yüz*yıl*dan 6.yüz*yı*la ka*dar Ak*sum es*ki dün*ya*nın en ö*nem*li imparatorluk*la*rın*dan bi*riydi. Mi*lat’dan son*ra*ki 4. yüz*yıl*da Hı*rist*iyan*lık bu*ra*da dev*let di*ni o*lmuştu ve Mı*sır, Hin*dis*tan, Sey*lan ve Çin’le ti*ca*ri i*liş*ki*le*r icindeydi. An*la*tı*lan*la*ra gö*re Me*ne*lik’in bü*yük*ba*ba*sı Se Ka*us*si*a Mi*lat’dan ön*ce 11.Yüzyıl*‘da impara*tor*lu*ğu*nu Ak*sum’da sür*dür*müş*tür, a*ma yi*ne de bu*gün kentin a*sıl ku*ru*luş ta*ri*hi o*la*rak Mi*lat’dan önce 2. ve*ya en er*ken 3.Yüz*yıl ol*du*ğu tah*min e*di*lir. Böy*le*ce şe*hir Sa*ba Me*li*ke*si’*nin im*pa*ra*tor*lu*ğu*nun mer*ke*zi sayılabilme*si i*çin ye*te*rin*ce es*ki de*ğil*dir. Za*ten bu*gün*kü bil*gi*mi*ze gö*re Süleyman’ın ya*şa*dı*ğı dö*nem*de Sa*ba Me*li*ke*si gi*bi gör*kem*li bir ki*şi*li*ği ortaya çı*kar*ma*ya uy*gun bir dev*let bi*çi*mi ol*ma*mış*tır. Böy*le*ce Kra*li*çe’*nin 3000 yıl ön*ce bu*ra*da yaşadığı id*di*a*sı pek i*nan*dı*rı*cı olmaz. Sa*de*ce bazı ar*ke*o*lo*jik kanıt*lar bi*zi bu efsaneye i*nan*dı*ra*bi*lir. Bu*gü*ne ka*dar arkelog*lar bir*şey bu*la*ma*dı*lar a*ma Ak*sum’un top*ra*ğı al*tın*da da*ha bir sü*rü or*ta*ya çı*ka*rıl*ma*yan ve yapılış ta*rih*le*ri bel*li olma*yan ya*pı*lar var*dır. Ör*ne*ğin ki*lo*met*re*ler*ce u*zun*lu*ğun*da ye*ral*tı ko*ri*dor*la*rı*nın ve o*da*la*rın var*lık*la*rı bi*lin*mek*te*dir ama ne oldukları belli değildir ve bun*lar da*ha a*raş*tı*rıl*ma*mış*tır. Ge*le*cek*te*ki in*ce*le*me*le*ri bek*le*me*miz ge*rek*iyor. Ak*sum’da*ki es*ki za*man*da çok ge*liş*miş o*lan bir uy*gar*lık ol*du*ğu*nu bi*ze muh*te*şem bü*yük*lük*te o*lan Ste*len*ler düşündürüyorlar. Stelenler kat kat ya*pıl*mış*lar* ve yak*la*şık 23 met*re yük*sek*liğinde*ler. Ak*sum’da bir gra*nit ka*ya*lı*ğın*dan oyu*lan 130 ta*ne, 30 met*re yük*sek*li*ğe ka*dar u*la*şan o*be*lisk*ler yani dikit taşlar bu*lu*nur. Taş*tan gök*de*len*ler, Gü*ne*y Arabis*tan’*da*ki Ay Tan*rı*sı Alm*qah’ın sem*bol*lü o*lan ya*rı*may ve hı*risti*yan dö*ne*min*den ön*ce*si Ak*sum ve Gü*ne*y Arabis*tan’*da*ki im*pa*ra*tor*lu*ğun a*ra*sın*da bir i*liş*ki ol*du*ğu*na da*ir bul*du*ğu*muz ya*zı*lar acaba bi*ze doğ*ru yol*da ol*du*ğu*mu*zu mu gös*te*ri*yorlar? Bu u*nu*tul*muş kül*tü*rün sa*nat*ını ve çok ge*liş*miş o*lan tek*nik bil*gi*si*ni Ak*sum’da hay*ret*le gö*re*bil*dik. Acaba Aksum’un kö*ken*le*ri A*ra*bis*tan’ın en er*ken yer*le*şim merkezi olan Ye*men’*miy*di? Ef*sa*ne*ler i*ce*ri*sin*deki Kra*li*çe’*nin va*ta*nı hı*ristiyan dö*ne*min*den ön*ceki “Sa*ba im*pa*ra*tor*lu*ğu” nu bu böl*ge*de mi a*ra*malıyız? AAS ekibi, Ye*men böl*ge*sin*de*ki es*ki ha*ra*be şeh*ri*ni bu son*ba*har zi*ya*ret et*me*ye ka*rar ver*di.Bel*ki de dö*nüş*de Kur’an’da da ya*zı*lı ol*du*ğu gi*bi Sa*ba’dan bel*li ha*ber*ler ge*ti*riecekler. Kısacası, Aksum harikalar ve bilinmeyenlerle doluydu. A*ma Sa*ba Me*li*ke*si bil*me*ce*si*nin çözümü*ne Ak*sum’da da yak*la*şılamadı veya belki de yak*laşıldı ama görülemeyenler vardı? İki büyük kutsal kitapta yer alan ve bir Kral Peygamberi kendine aşık eden muhteşem Melike’yi merak etmek ve izlerini bulmak heyecan verici. (ALINTIDIR) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.