ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bir Tutam Hikaye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=456)
-   -   Sevdama Mektup 4 (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=203576)

Prof. Dr. Sinsi 07-10-2012 08:08 PM

Sevdama Mektup 4
 
Sevdama Mektup 4 Hikayesi - Mektup Hikayeleri - Emine Uysal Yazıları



Sevdam, uzun zaman oldu seni görmeyeli; özlemin had safhada bilmiş ol! En son ne zaman görüştük biz seninle hatırlıyor musun? Bir Pazar günüydü, işlerime dalmış koşuşturup duruyordum. Telefonum uzun uzun çalınca, nefes nefese koşup açmıştım. İyi ki de açmışım, arayan sendin.


Nerden aklına gelip de gittiysen, hani seninle ilk kez buluştuğumuz o sahil vardı ya, işte o sahilde beni beklediğini söylüyordun. Kulaklarıma inanamamış, rüya görüyorum sanmıştım; ama evin dağınıklığı, rüya görmediğimi hatırlatıyordu bana. Amannn bana ne dedim. Ev benim ya, istediğim zaman toplarım diyerek, alelacele hazırlanmaya başlamıştım. Öyle acele etmiştim ki, giyinirken, çoraplarımı ters giydiğimi eve gelip ayakkabılarımı çıkarınca anlamıştım.


Sen gel dersin de ben gelmez miyim hiç; üç beş dakikada hazırlanıp otogara gelmiştim bile. Birden, sana küçük de olsa bir hediye almadığıma hayıflanmıştım. Ta ilk buluşmamıza giderken, sana vermek için aldığım ve evde unuttuğum kalem vardı ya evde, ama yine evde unutmuştum. Eve gidip almak için zaman kaybetmek de istemiyordum. Çünkü bir an önce sana ulaşmak için çırpınıyordum.


Ben hayıflanıp dururken, kara gözleriyle sevimli sevimli bakan bir işportacı çocuk yanaştı yanıma. ‘’Bir şeyler almaz mısın abla.’’ Diyordu bütün şirinliğiyle bana. Şöyle bir baktım, küçük tezgâhına. Mendiller, çoraplar, kalemler, silgiler vardı. Arabam kalkmak üzereydi. Aceleyle bir kalem ve bir mendil alıp, montumun cebine atıvermiştim. Dönüş yolunda, o mendile çokça ihtiyacım olacağı kesindi çünkü.


Heyecanlı bir yolculuktan sonra, o sahile ulaşmıştım. Uzaktan, denizi izlerken görmüştüm seni. Rasgele taşlar fırlatıyordun denize. Sonra gittikçe büyüyen dalgaları izliyordun; sevdamız gibi… Ayaklarım kumlara bata çıka koşmaya başlamıştım sana doğru. Koşarken de bağırıyordum; ‘ben geldim aşkım!’ diye. Sesimi duyunca, sen de bana doğru koşmaya başlamıştın.


Ne yalan söyleyeyim, o an kendimi Filiz Akın’ın yerine koymuştum. Sanki, bir aşk filminin baş oyuncularıydık senle ben. Sana koşarken, başımda kalan dört saçım, ahenkle savruluyordu rüzgârda. Sahilin ortasında birbirimize kavuşup, sıkıca sarılmıştık. Vücutlarımız kenetlenmişti sanki. Beni kendine öyle çok bastırmıştın ki, böğrüme bir şey batmaya başlamıştı.


Usulca baktım batan ne diye, cebime koyduğum kalemin açık ucuydu. Sanki, ‘beni unutma, ben buradayım.’ Der gibiydi bana. Yavaşça, benim cebimden çıkarıp, senin cebine koymuştum senin haberin olmadan. Sen, sonra o kalemi, benim koyduğumu anladın mı? Yoksa, rast gele bir zamanda, aynı benim gibi, aceleyle cebine atılmış alelade bir kalem mi sandın?


Sevdam! Sana bunları neden mi anlatıyorum. Çünkü sen, o kalemi, sivriltip sivriltip bana batırıyorsun! Yapma sevdam, yapma! Bitmedi mi hâlâ, o kalem?


Belki bir daha sana mektup yazmam kim bilir. Belki bu son mektubum olur. Belki de daha çok yazrım.



Gittiğin günden beri

Özlüyorum seni.


Belki dönersin bir gün,

Gelip gözyaşımı silmeye.

Gecelerim azap oldu;

Uykularım kâbus.

Bir yanım sende kaldı;

Yarım sayılır bu beden şimdi…

Alışamadım sensizliğe.


Duygularım uyuşuk,

Kış uykusunda sanki.

Sensiz…


Toprağa düşen

Cemre gibi,

Gel sevgili!..


Sıcacık sar,

Üşüyen bedenimi...



Emine Uysal


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.