ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bir Tutam Hikaye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=456)
-   -   Yüzün Göğsüme Yaslanmış (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=203024)

Prof. Dr. Sinsi 07-10-2012 09:41 PM

Yüzün Göğsüme Yaslanmış
 
Yüzün Göğsüme Yaslanmış Hikayesi - Yüzün Göğsüme Yaslanmış Yazısı - İclal Aydın Yazıları - İclal Aydın Köşe Yazısı

Biliyor musunuz bana “aşktan” söz etmek yasaktı aslında...


Ne yazsam, ne söylesem bilinen belli noktaları işaret etmişim gibi algılanacak, yine bırbır edilecek, yaşamımdaki insanlar üzülecek diye... Ah, bilseniz ne zor iştir...


Kimseyi üzmemek için, kimseyi huzursuz etmemek için, kimseyi yük altında bırakmamak için... Her kelimenizi seçmek, her duygunuzu elekten geçirmek ve kimseye çaktırmamanız gereken bir otosansür geliştirmek zorunda kalmak nasıl bıktırıyor insanı... Sonunda rahat rahat yazabilmek, konuşabilmek ve hatta şakasını yapabilmek için kalbimin kapısını sıkı sıkı kapatıp, içeri yeni bir hava girmesin, sızıntı yapmasın diye bir de etrafını bantlamam gerekti...


Ve sanırım bütün kadınlar bunu yaşıyorlar...


Başkasını kırmamak için susmayı öğrenen herkes benim gibi bıkkın mı?


***



“Yüzün göğsüme yaslanmış, yeni daldın uykuya / Şafak süzülürken odana, güneş düşmüş saçlarına... İlk defa bu sabah paramparça hayatım bir bütün...”


Güneş vardı. Koşuyordum... Saçlarımdan ter damlıyordu...


Birden dinlediğim şarkı yirmili yaşlarımın ortalarını ve İstanbul’daki ilk yıllarımı getirdi koydu önüme... Bütün dünyayı tersine çevirebileceğime dair duyduğum o güçlü inancı anımsadım... Aşk’ın uykusuz gözlerini hatırladım...


Hiç uyumadan günün doğuşunu izleyen gözlerimizi, kırılganlığımızı... İstiklal Caddesi’nde kestane, Rumelihisarı’nda balık ekmek yiyen, konserden konsere koşan, bağırarak şarkılar söyleyen sonra da işinin başına koşan o sevinç-şaşkınlık dolu hallerimizi... Gözlerim acırdı... Uykusuzluktan mı yoksa aşktan mı bilemezdim...


İki kız çocuğu aynı evde otururduk ve saatlerce sevdiğimiz “çocuklardan” konuşurduk... Evet, ne güzel çocuklardık...


Bir sevgilinin “senin için bütün zaferlerim” dediğini duymayalı bin yıl olmuş sanki...


“Kalktım sessizce yanından, yeni güne karıştım... Nefesin havada altın tozu, yabancıyım bu duyguya... İlk defa bu sabah huzurlu sakin kayıp ruhum... Dün gece hayata seninle yeniden doğdum” Böyle diyor Demir Demirkan...


Aşk değişmediyse... Yeri hiç dolmuyorsa... Hatta eskimiyorsa... Bu kendi iç sesimizin yankılandığı boşluk neden peki?


***



Yok yok hüzünlü müzünlü değilim... Aksine hiç bu kadar bırakmamıştım kendimi, saldım gittim neşeye... O boşluğu fevkalade dolduran bir ses buldum sonunda... Kahkaha, kıkırdama... “Kırklarım” hakikaten başladı galiba...


Kırkların “genç kızlık” halini pek sevdim... Yirmiler aşkla, otuzlar ayrılıkla geçiyormuş... Umarım kırklı yaşlar neşeyle geçer... Geçen gece Twitter’da sorduğum bir soruya o kadar şaşırmış ki, “ciddi misiniz” diye sormuş bir takipçi. “Hayır, Twitter’da sadece eğlenmek istiyorum ve bu konuda fena halde ciddiyim” dedim.


Sabah uyandığımda Şeytan lakaplı bir Twitter kullanıcısının “Öbür dünyayı da takip etmelisin, ileride işine yarar” dediği mesajını okudum. “İçimizdesin” diye yanıt yazdım. “Loca ayırtayım mı” diye sordu hemen. Ben de “Ben orada rezidansa girdim topraktan” dedim...

Eee kolay mı be Şeytan kardeş... Seninle haşır neşir


olmadan ayakta kalamıyormuşuz bu vahşi ormanda.


Tanışıklığımız senin yakın dost olduklarının hamlelerini tahmin etmekten geliyor... Savaşta çok kayıp verdik ama ben en çok masumiyet içinde aşkla uykuya daldığımız o sabahları kaybedişimize üzülüyorum. Ve giderek siliniyor hafızamdan...


Olsun, hiç yaşamadık da diyebilirdik..


Ya öyle işte.. Bu yıl kırkına girenler el kaldırsın... Hah, burada mısınız... Eee şimdi ne olacak?



İclal Aydın


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.