ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Ülkemize Genel Bakış (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=173456)

Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:24 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

YURDUMUZUN NÜFUSU


a. Genel nüfus sayımları ve yararları
Yurdumuzun nüfusunu belirlemek amacı ile belli aralıklarla nüfus sayımları yapılmaktadır. Çünkü bir ülkeyi yaşatan, koruyan ve yücelten en önemli unsur, insandır. Ülkelerin ekonomilerinin gelişmesinde yalnız doğal zenginliklerin bulunması yeterli değildir. Bunları işletecek insanın varlığı da çok önemlidir. Ülkelerin askeri ve siyasi gücü de insan unsuruna bağlıdır. Bu bakımdan bir ülkede yaşayan insan sayısının bilinmesi gerekir. Bu amaçla dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi, yurdumuzda da belirli aralıklarla nüfus sayımlan yapılmaktadır.

Yurdumuzda, düzenli nüfus sayımlan cumhuriyetin ilanından sonra yapılmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki 1927'de, ikincisi 1935'te yapılmıştır. Bu sayımlar, 1990 yılına kadar her beş yılda bir tekrarlanmıştır. 1990 yılından sonra nüfus sayımlarının on yılda bir yapılması kararı alınmıştır. Ancak ülke ihtiyaçları nedeniyle 30 Kasım 1997'de bir nüfus sayımı daha yapılmıştır. Bu sayım, bundan önce yapılan nüfus sayımlarından farklı bir özellik taşımaktadır. Bu sayımla yalnızca ülkedeki insan sayısı belirlenmek istenmiştir. Bundan sonraki nüfus sayımları, daha önceden planlanmış olduğu gibi on yılda bir yapılacaktır. Ülkemizde en son yapılan genel nüfus sayımı 2000 yılında gerçekleşmiştir.

Genel nüfus sayımları ile ülkemizde yaşayan insan sayısı belirlenir. Ayrıca, bu sayımlarla ülkemizin nüfus yoğunluğu, nüfusumuzun yaş ve cinsiyet durumu, okuryazar olanlarla olmayanlar tespit edilir. Nüfusun öğrenim durumu, çalışanlarla çalışmayanların sayısı, medeni durumları ve daha birçok özelliği de bu sayımlarla ortaya çıkar.

Yurdumuzda yapılan nüfus sayım sonuçlarına dayanarak devlet, gerekli gördüğü konularda önlemler alır. Halkın sağlık, iş, eğitim, beslenme, konut vb. alanlardaki gereksinimlerini, bu sayımlardan çıkan sonuçlara göre belirler ve gidermeye çalışır.

Nüfus sayımlan, yurdumuzun her yerinde aynı günde yapılır. Sayımın sağlıklı yapılabilmesi için o gün sokağa çıkma yasağı uygulanır. Sayım memurunun her ev halkı için doldurduğu belgeler, sayım bürolarında toplanır. Bütün illerden alınan bilgiler, Ankara'da Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE)'nde değerlendirilir.
b. Yurdumuzda nüfusun genel dağılışı
Nüfusumuz ülkemizin her yerine eşit dağılmamıştır. Bazı yerler çok kalabalık, bazı yerler tenhadır. Ekime, dikime, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli alanlar, nüfusun yoğunlaştığı yerlerdir. Ayrıca madenciliğin, sanayinin ve ticaretin geliştiği yerler ile kıyılarımızın bazı kesimleri de nüfusun yoğun olduğu alanlardır

Türkiye'de Nüfus Yoğunluğu Haritası
Buna karşılık yerleşmeye ve tarıma elverişli olmayan dağlık alanlar, yurdumuzun seyrek nüfuslu yerleridir. Bundan başka, denizin ılıtıcı etkisinden uzakta kalan ve yeterli yağış alamayan yerler de yurdumuzun seyrek nüfuslu alanlarını oluşturur. Buralarda kış mevsimi uzun ve şiddetli geçmekte, buna bağlı olarak üründe çeşitlilik ve verim azalmaktadır.

Yurdumuzda nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yerler, Marmara Bölgesi'ndedir. Bunun başlıca nedenleri; başta sanayi olmak üzere, bölgenin ulaşım, ticaret ve hizmet sektörleri ile tarım üretiminde büyük gelişme göstermesidir.

Ege Bölgesi'nde kıyı ovaları ve akarsular boyunca içeriye doğru uzanan çukur alanlarda da nüfus yoğundur. Buna karşılık bölgenin iç kesimlerindeki dağlık yerler seyrek nüfusludur.

Akdeniz Bölgesi'nde nüfusun yoğunlaştığı yerler, daha çok kıyı kesimindeki ovalardır. Çukurova bunların en önemlisidir. Kıyı kesiminden sonra bölgeyi baştan başa kaplayan Toros dağlan, iç kesimlerde nüfusun tenha olmasına yol açmıştır. Toroslar, tarıma, yerleşmeye ve ulaşıma elverişli değildir.

Karadeniz Bölgesi'nde nüfus dağılışı oldukça düzensizdir. Bölgenin kıyı şeridi, özellikle doğu kesimi, Türkiye'nin yoğun nüfuslu yerlerindendir. Bunun başlıca nedeni, tarıma elverişli toprakların kıyı şeridinde yoğunlaşmış olmasıdır. Ayrıca, her mevsim yeterli yağış alması ve elverişli iklimi de bu ovalardan bol ürün elde edilmesini sağlamıştır. Buna karşılık kıyı şeridinin hemen gerisinde uzanan dağlık kesimde nüfus seyrektir. Ancak bölgenin orta kesiminin kıyı gerisi yoğun nüfusludur. Çünkü, buradaki dağlar fazla yüksek değildir. Yeşilırmak boyunca uzanan verimli ovalar geniş yer tutar. Karadeniz Bölgesi'nin batı kesiminde tarım etkinliklerinin fazla olduğu iç ovalar ile sanayinin geliştiği kıyı kesimleri nüfus bakımından yoğun yerlerdir.

İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu, kuraklık nedeniyle az nüfuslanmıştır.

İç Anadolu'da, Konya Ovası, Tuz Gölü çevresi ile dağlık alanlar, nüfusun en tenha olduğu yerlerdir. Buna karşılık, başkent Ankara ve çevresi ile bazı büyük kentlerin (Konya, Kayseri, Eskişehir vb.) çevresi iş olanaklarının elverişli olması nedeniyle yoğun nüfusludur. Güneydoğu Anadolu'da ise nüfus daha çok ekim ve dikime elverişli alanların bulunduğu Diyarbakır Havzası, Mardin Eşiği ve dağların eteklerinde toplanmıştır.

Doğu Anadolu nüfus yoğunluğu az olan bölgemizdir. Yurdumuzun en geniş bölgesi olan Doğu Anadolu'da nüfus, daha çok çukur ovalarda toplanmıştır. Bölgenin, dağlık ve şiddetli karasal iklime sahip olması, bu sonucu ortaya koyan en önemli etkenlerdir.
GÖÇLER
İÇ GÖÇLER
İç göçler 1950 ‘den sonra Ulaşımın gelişmesi ve sanayileşme ile artış göstermiştir.

İç Göçün (Köyden Kente) Sebepleri:
1. Hızlı nüfus artışı,
2. Tarım alanlarının miras yoluyla küçük parçalara ayrılması,
3. Tarımda makinalaşma ile işsizliğin oluşması (bu genelleme Karadeniz bölgesi için geçerliliğini yitirir.).
4. Eğitim hizmetleri, alt yapı hizmetlerinin yetersizliği,
5. Kan davaları ve terör.
6. İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri.
7. Sağlık hizmetlerinin yetersizliği (en az etkili).
8. İş imkanlarının sınırlı olması.
9. Kentlerde sanayinin gelişmiş olması.

Köyden Kente Göçün Sonuçları:
1. Nüfusun dağılışında dengesizlik olur.
2. Yatırımların dağılışında dengesizlik olur.
3. İşsizlik ortaya çıkar.
4. Konut sıkıntısı olur. Sonuçta gecekondulaşma olur.
5. Sanayi tesisleri (fabrikalar) kent içinde kalır.
6. Çevre sorunları artar.
7. Trafik, eğitim-sağlık problemleri olur.
8. Alt yapı hizmetlerinin götürülmesi zorlaşır.
9. Kültür çatışması olur.
10. Kırsal kesimdeki yatırımlarda verimsizlik olur.

Köyden Kente Göçü Önlemek İçin;
1. Sulamalı tarım yaygınlaştırılmalı,
2. Modern tarım yöntemleri yaygınlaştırılmalı.
3. Besi ve ahır hayvancılığı geliştirilmeli.
4. Eğitim –sağlık hizmetleri geliştirilmeli.
5. Tarıma dayalı sanayi kolları kırsal kesime kaydırılmalı
6. Alt yapı hizmetleri geliştirilmeli (yol ,su, elektrik, haberleşme).

DIŞ GÖÇLERDış Göçlerin Sonuçları
1.Ülkeler arası yapılan göçlerdir.
2.Dış Göçlerin Nedenleri
3.Savaşlar, baskı, zulüm, tehdit.
4.Tabii afetler (Depremler, salgın hastalıklar, kıtlık gibi)
5.Geçim sıkıntısı
6.Sınırların değişmesi
7.Uluslar arası antlaşmalarla sağlanan nüfus değişimi.

Dış Göçlerin Sonuçları
1.Ülkeler arası ekonomik ilişkiler gelişir.
2.Kültür alışverişi olur.
3.Turizmin gelişmesine katkı sağlar.
4.Döviz girdisi artar.
5.İşsizlik kısmen azalır.
6.Aileler bölünür.
7.Göç alan ülkede nüfus artar.


ç. Yurdumuzda nüfus artışının nedenleri ve sonuçları Nüfus artışı, sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içerisinde insan sayısında meydana gelen artıştır. Doğumlar ve göçler nüfus artışını oluşturan en önemli etmenlerdir. Bunun dışında, bir ülkenin sınırlarını genişletmesi de nüfus artışını sağlar.

Doğumların ölümlerden daha fazla olması nüfus artışına neden olmaktadır. Bu şekildeki artışa, doğal nüfus artışı denilmektedir. Yurdumuzda dış göçler yoluyla da nüfus artışı söz konusudur. Ancak etkisi çok fazla değildir.

Yurdumuzda ilk düzenli nüfus sayımı 1927 yılında yapılmış, bu yılda nüfusumuz 13,6 milyon olarak tespit edilmiştir. 1990 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 56,4 milyon olarak belirlenmiştir. En son 2000 yılında yapılan sayımda ise nüfusumuz 67 milyonu geçmiştir. Buna göre, geçen süre içerisinde nüfusumuz 4 katından fazla artmıştır. Buna dayalı olarak ülkemizdeki nüfus yoğunluğu da 18 kişiden 88 kişiye yükselmiştir.

Ülkemizdeki nüfus artışı, sayım dönemlerine göre farklılıklar göstermektedir. En düşük nüfus artışı 1940-1945 döneminde yaşanmıştır. Bu düşüşün nedenini, bu dönemin II. Dünya Savaşı yıllarına rastlamasıyla açıklayabiliriz. Yurdumuz bu savaşa girmemiştir. Ancak bir saldırı olasılığına karşı erkek nüfusun pek çoğu silah altına alınmış, bu durum evlenmeleri azaltmış, dolayısıyla doğum olayını yavaşlatmıştır. Ayrıca sağlık ve beslenme koşullarındaki bozulmaya paralel olarak ölümlerin artması da nüfusumuzdaki artış hızını azaltmıştır.

Savaş sonrası dönemde, ülkemizdeki nüfus artış hızı yeniden yükselmiştir. Bunun nedenleri, sağlık koşullarındaki düzelme, salgın hastalıkların büyük ölçüde önlenmesi ve hayat seviyesinin yükselmesidir. Bugün ortalama nüfus artış hızımız %1,8 civarındadır.

Yurdumuzda nüfus artış hızının çok düşük veya çok yüksek olması, önemli sorunları da beraberinde getirmektedir. Nüfus artış hızının düşük olması; yaşlı nüfusun fazla, çalışma çağındaki nüfusun az olmasına neden olur.

Yurdumuzdaki nüfus artış hızının çok yüksek olması, kalkınma hızımızı düşürmekte, çalışan nüfusun yükünü de ağırlaştırmaktadır. Ayrıca işsizliği artırmakta, gelir dağılımında dengesizliğe neden olmaktadır. Doğal kaynaklarımızın da daha çabuk tükenmesine neden olan hızlı nüfus artışı, göçleri de hızlandırmaktadır. İşte bu nedenle, nüfus artış hızının dengede tutulması için yurdumuzda aile planlaması çalışmaları yapılmaktadır. Böylece herkesin bakabileceği kadar çocuk sahibi olmasına çalışılmaktadır. Buna dayalı olarak nüfusumuz, daha sağlıklı, daha iyi eğitilmiş ve daha iyi olanaklara sahip bireylerden oluşacaktır.

d. Yurdumuzda nüfus kaybının nedenleri ve sonuçları
Yurdumuzda nüfus kaybını oluşturan etmenlerin başında, ana ve bebek ölümlerinin yüksek olması, trafik kazalarının çokluğu, salgın hastalıklar ve doğal afetlerin fazlalığı ile savaş ve dış göçler gelmektedir.


1990 nüfus sayım sonuçlarına göre, nüfusumuzun dörtte birini doğurgan çağdaki kadınlar, üçte birini de bebek ve çocuklar oluşturmaktadır. Sözü edilen bu iki yaş grubunun sağlık durumlarının istenilen düzeyde olmaması, ülkemizde genel sağlık sorunlarının önemli ve öncelikli konularından birini oluşturmaktadır. Özellikle kırsal kesimlerdeki kadınlarımızın doğum öncesinde ve doğumdan sonraki dönem içinde, gerekli sağlık koşullarına uymamaları, anne ölümlerinin çok olmasına neden olmaktadır. Ayrıca kırsal kesimlerde, doğumun sağlık personeli değil de bu konuda uzman olmayan kişiler tarafından gerçekleştirilmesi, ölüm olaylarını arttırmaktadır. Bu durum bazen hem anne hem de bebeğin yaşamını yitirmesiyle sonuçlanmaktadır. Bunun yanında yeni doğan bebeğin özellikle hayatının ilk ayı, çok özel bir dönem olması nedeniyle yakından izlenmesi gerekmektedir. Yurdumuzda özellikle kırsal kesimlerde bebek bakımı gereği gibi yapılamadığından, bebek ölüm oranları yüksek olmaktadır.

Nüfus kaybının önemli etmenlerinden olan trafik kazaları da yurdumuzda son yıllarda artış göstermiştir. Bu kazalar sonucunda pek çok vatandaşımız yaşamını yitirmekte, pek çoğu sakat kalmakta ayrıca büyük maddi zararlar meydana gelmektedir. Bu kazaların oluşumunda özellikle sürücü, yaya ve yolcu olarak insan faktörünün çok büyük payı vardır. Bazı kara yollarımızın, artan trafiğe cevap verememesi de önemli bir etkendir. 2000 yılı itibariyle yurdumuzda 466 385 trafik kazası olmuş, bu kazalarda 3941 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 115 877 vatandaşımız da yaralanmıştır.
Trafik kazalarının azaltılması, düzenli ve güvenli bir trafik ortamının sağlanması için kişilerin yol ve trafik güvenliği konularında gereği gibi eğitilmeleri gerekir.

Tifo, tifüs, dizanteri, kızıl, kızamık, salgın menenjit, verem, difteri, bulaşıcı sarılık, kolera vb. pek çok salgın hastalık da nüfus kaybına neden olmaktadır. Bütün bu bulaşıcı hastalıklar, insana birtakım yollarla bulaşır ve ölümlere neden olur. Bulaşıcı hastalıkların başkalarına geçmeden ortaya çıktığı anda önlenmesi ve insan kaybına neden olmaması alınacak bazı tıbbi tedbirlerle mümkündür.

Doğal afetlerden olan depremler, sel baskınları, çığ düşmeleri ve yer kaymaları ile yangınlar da yurdumuzda az da olsa nüfus kaybına neden olan etmenlerdendir. Türkiye deprem kuşağı üzerinde yer alan bir ülkedir. Bu nedenle yurdumuzda yer yer değişik şiddetlerde depremler olmaktadır. Gerek depremlere, gerekse diğer doğal afetlere ve yangınlara karşı yeterince önlem alındığı takdirde bunların vereceği zararı en aza indirmek mümkün olabilecektir.

Nüfus kaybına neden olan diğer bir etmen de savaştır. Savaşlar çeşitli nedenlerle ortaya çıkar. Çatışma sonucunda pek çok insanın yaşamını kaybetmesi, o ülkede nüfus kaybına neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ulu Önder Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesine bağlı kalarak zorunlu olmadıkça herhangi bir savaşa girmemektedir. Aynı zamanda savaşa neden olacak durumlardan kaçınmaktadır.

Daha çok ekonomik nedenlerle gerçekleşen dış göçler de nispeten yurdumuzdaki nüfus kaybına neden olmaktadır. Ülkemiz nüfusunun artışına paralel olarak ekonomik imkanlarımızın ve iş olanaklarının artırılması ile bu durumun geçilebilir.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:24 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'DE YERLEŞİM
Konut Tipinde Etkili Faktörler
1. İklim ve bitki örtüsü: Nemli iklim bölgelerinde genellikle ahşap evler, kurak iklim bölgelerinde ise toprak ve kerpiç evler vardır.örnek ; Karadeniz Bölgesinde ahşap, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde kerpiç evler hakimdir.
2. Doğal çevrede en fazla bulunan yapı malzemesi 3. Ekonomik ve sosyal yapı: Göçebe hayatı sürdürenlerde konut genelde çadırdır.
4. Ekonomik olarak gelişmişlikarttıkça betonarme yapılar artmaktadır.
5. Deprem bölgeleri Yerleşme Tipleri
A-KIRSAL YERLEŞME
Köy Kanunu'na göre nüfusu 2000'den az olan yerleşme birimlerine köy denir. Yurdumuzda muhtarlık olarak 37 bini aşkın köy vardır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır. İş bölümü , alt yapı hizmetleri, eğitim –sağlık hizmetleri gelişmemiştir. Kırsal yerleşmelerde en büyük yerleşim birimi köydür. Köyden daha küçük olan yerleşim birimleri (köy altı yerleşmeleri) : Çiftlik , mezra, Kom , divan , yayla, oba gibi adlarla adlandırılır. KIRSAL YERLEŞME 1.Toplu Yerleşme: Yağışın ve suyun az olduğu alanlarda görülür. İnsanlar su başlarında toplanmıştır. Yurdumuzun büyük bir kesiminde toplu yerleşme hakimdir.
2.Dağınık Yerleşme: Yağışın bol olduğu , su sıkıntısının olmadığı nemli iklim bölgelerinde eğimli arazilerde görülür. Evler arasında tarla , bağ ve bahçeler vardır. Yurdumuzda en fazla Doğu Karadeniz Bölümünde görülür.

Dağınık Yerleşime örnek

Not:Dağınık ve toplu yerleşme üzerinde etkili olan faktörler: Yağış ve yer şekilleridir.
Köylerimizin başlıca sorunları
Köylerimizin sorunları, köyde yaşayan vatandaşlarımızın ihtiyaçlarından kaynaklanır. Bu ihtiyaçların sıralanmasında sağlık, eğitim, aydınlanma, iletişim, ulaşım ve ısınma gibi sorunlar başta gelir.

Sağlık sorunları
Köylerimiz nüfusları az olan yerleşim yerleri olduğu için pek çoğunda hastane veya sağlık ocağı gibi kurumlar yoktur. Bu bakımdan ihtiyaç duydukları anda doktor, hemşire, sağlık memuru ve ebe gibi sağlık personelinden istifade etmeleri mümkün değildir. Bu gereksinimleri için en yakın kasaba veya kente gitmeleri gerekmektedir. Bu durum hemen müdahale edilmesi gereken hastalar için olumsuz sonuçlara yol açabilir. Özellikle anne ve çocukların, doğum anında ve sonrasında bir sağlık personeli kontrolünde olmamaları ölümlere neden olabilmektedir.

Köylerimizde ayrıca yeterince gerekli önlemler alınmadığı için sıtma, verem ve çocuk felci gibi hastalıklar da sıkça görülmektedir. Devletimiz, halkımızın da desteğiyle köylerimizin sağlık sorunlarını planlı bir şekilde gidermeye çalışmaktadır.

Eğitim sorunları
Eğitim, toplumların kalkınmasında büyük önem taşır. Bu bakımdan devletimiz hemen hemen okulsuz köy bırakmamıştır. Ancak köylerdeki nüfusun çok hızlı artması, ulaşım, iletişim gibi sorunlarının henüz tamamıyla çözümlenememiş olması, buralardaki eğitimi olumsuz yönde etkilemektedir.

Özellikle köy okullarımızın bazılarında öğretimin henüz birleştirilmiş sınıflarda yapılması önemli bir sorundur. Bu okullarımızda zaman zaman öğretmen ve araç gereç sıkıntısı da çekilmektedir. Ancak devletimiz, köylerimizin eğitim sorunlarını çözmek için bazı projeler geliştirmiştir. Taşımalı eğitim sistemi, yatılı bölge okulları uygulaması ve ücretsiz kitap dağıtımı bunlardan bazılarıdır.

İletişim sorunları
Telefon, faks, radyo, televizyon, gazete vb. iletişim araç ve yayınlarının köylerimize ulaştırılması gerekmektedir. Köylerimizin pek çoğunda bu tür olanaklar sağlanmıştır. Vatandaşımız, yurt dışında bulunan bir yakınıyla kolayca haberleşebilmektedir. Günümüzdeki iletişim araç ve gereçleri, çağın gelişmelerine uygun olarak yurdun her köşesine ulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Ulaşım sorunları
Köylerimizin kalkınmasında yollar önemli bir etkendir. Köyde yaşayan vatandaşlarımız, ürünlerini kara yolu aracılığıyla pazar yerlerine götürürler ve sattıkları ürünlerin geliriyle geçimlerini sağlarlar. Bu bakımdan, köyleri daha büyük yerleşim birimlerine bağlayan yolların yeterli düzeyde olması gerekmektedir. Ayrıca bu yolların yılın her gününde hizmete açık olması da önemlidir. Ancak köylerimizin bir kısmı doğal şartların yarattığı olumsuzluklar nedeniyle henüz bu olanaklara yeterli düzeyde kavuşmuş değildir. Her alanda olduğu gibi devletimiz bu konuda da halkımızın katkısıyla köylerimizin ulaşım sorunlarını çözmeye çalışmaktadır.

Isınma sorunları
Kırsal yerleşmelerden olan köylerimizde vatandaşlarımız ısınmak için yakıt olarak tezek, odun, kömür ve gaz kullanırlar. En yaygın olarak kullandıkları yakıt maddesi odun ve kömürdür. Odunun yaygın kullanımı ormanlarımızın bilinçsizce kesilip yok edilmesine neden olmaktadır. Bu olumsuzluğu gidermek için belediyelerin ve valiliklerin ortak planlama ve yardımıyla, köylerimizde kalitesi yüksek kömür kullanımının yaygın hale getirilmesi gerekmektedir.

Aydınlanma sorunları
Yurdumuzda bugün elektriği olmayan köy sayısı çok azalmıştır. Köylerimizin tümünün elektriğe kavuşturulması, aydınlanma ile birlikte çeşitli iletişim araçlarının kullanımını da artıracaktır. Böylece köylerimizde günlük yaşam kolaylaşacak; insanlarımız, yurdumuz ve dünya ile ilgili haberleri anında öğrenmiş olacaklardır.

B-KENTSEL YERLEŞME

Sanayi, ticaret, eğitim ve yönetim alanlarında çalışan insanların yaşadığı büyük yerleşim birimleridir.
Türkiye’de kentsel nüfus sürekli olarak artmaktadır. Sebebi ; köyden kente olan göçlerdir.
Türkiye’de kentleşme hızı , sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşmayı (Çarpık kentleşme) beraberinde getirmiştir. Ayrıca trafik, eğitim-sağlık problemleri , hava kirliliği ve fabrikaların kent içinde kalması gibi durumları oluşturmaktadır.
Kentleşme hızının en fazla olduğu bölgemiz Marmara iken, en düşük olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
Bu yerleşmelerin köyden farkı, buralarda nüfusun daha fazla olması, çeşitli sanat ve sanayi kuruluşlarının bulunmasıdır. Ayrıca ticaretin yoğun olması, çarşı ve pazarının bulunması, ulaşım bakımından elverişli şartlara sahip olmaları da kentlerimizin başlıca özelliklerindendir.

Kentlerimiz nüfuslarına göre; Küçük kentler (nüfusları 10 bin-25 bin arasında olanlar),

Orta büyüklükteki kentler (nüfusları 25 bin-100 bin arasında olanlar),

Büyük kentler (nüfusları 100 bin-500 bin arasında olanlar),

Çok büyük kentler veya metropoliten kentler (nüfusları 500 binden fazla olanlar) olarak gruplandırılabilirler.

Türkiye'de nüfus artış hızı büyük kentlerimizde yüksektir. İç göçlerin çoğu büyük kentlerimize doğru olmaktadır. Sanayi tesislerinin çokluğu, ticaretin, ulaşımın ve turizmin gelişmiş olması, sağlık ve eğitim hizmetlerinin fazlalığı nüfusun buralarda toplanmasına neden olmaktadır.

Şehirler Fonksiyonlarına Göre Şu Gruplara Ayrılır:

1.Tarım şehirleri:Ege Bölgesinde; Akhisar, Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Ödemiş, Tire gibi. Marmara Bölgesinde ; Kırklareli, İnegöl, Lüleburgaz gibi. Karadeniz Bölgesinde; Bafra, Çarşamba, Giresun ,Rize, Düzce, Niksar gibi. İç Anadolu Bölgesinde; Karaman ,Aksaray, Akşehir, Kırşehir, Nevşehir, Niğde gibi:

2. Ticaret Şehirleri: İstanbul, İzmir, Denizli, Manisa, Aydın, Ankara, Konya, Bursa, Kayseri, Eskişehir, Afyon, Malatya, Van ,Elazığ, Ş.Urfa, G.Antep gibi.

3. Sanayi Şehirleri: İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir. Adana, Batman, Karabük Ereğli, Kırıkkale, Seydişehir, İskenderun gibi.

4. Liman Şehirleri: İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon, İskenderun, Zonguldak gibi

5. Turizm Şehirleri:İstanbul, İzmir,Çeşme, Antalya, Bodrum; Marmaris,Fethiye, Kuşadası Alanya, Mersin, Bursa, Bolu, Nevşehir (Ürgüp-Göreme) gibi.

6. İdari Şehirler: Ankara (başkent), İstanbul, Bursa, Konya, Edirne (geçmişte başkent olmaları)

7. Askeri Şehirler: Sarıkamış, Çorlu, Erzurum, Konya, Malatya , Kırkağaç, Manisa gibi.

8. Kültürel Şehirler: İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere bazı yerleşim merkezlerimizin gelişmesinde o merkezlerde bulunan üniversiteler de etkili olmuştur.

Kentlerimizin başlıca sorunları
Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da hızlı bir kentleşme süreci yaşanmaktadır. Bir yandan, mevcut kentlerimiz büyürken bir yandan da yeni kentler ortaya çıkmaktadır.

Bu gelişmelere paralel olarak kentlerimiz birçok sorunla da karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunların başında, konut yetersizliği gelmektedir. Çeşitli nedenlerle nüfusu hızla artan büyük kentlerimizde mevcut konutlar, ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu durum, sağlıksız ve plansız bir şekilde yapılan gecekonduların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu da kentlerimizin plansız bir şekilde büyümesine ve çarpık bir görünüm almasına yol açmaktadır. Hızlı nüfus artışı, bu kentlerimizde içme ve kullanma suyunun sağlanmasında da güçlüklerle karşılaşılmasına neden olmaktadır. Ayrıca, alt yapı sisteminin yetersiz olması yapılması gereken hizmetleri aksatmaktadır.

Büyük kentlerimizin bir diğer önemli sorunu da kent içi ulaşımdır. Kentlerimiz büyüyüp geniş alanlara yayılırken, buradaki ulaşım sistemi aynı hızla gelişememektedir. Bu da trafik sıkışıklığı, ulaşım güçlüğü, zaman ve enerji kaybına neden olmaktadır. Ancak büyük kentlerimizin bazılarında, son yıllarda toplu taşımacılıkla bu sorunlar çözümlenmeye çalışılmaktadır. Bu gibi yerlerde kent içi ulaşımı rahatlatmak için belediye ve halk otobüsleri ile dolmuş ve taksi sayıları artırılmış, metro ve raylı sistem çalışmaları başlatılmıştır. Ankara'da kısa bir süre önce hizmete giren Metro ve Ankaray, başkentimizin ulaşım sorununu büyük ölçüde azaltmıştır. Bu türlü çalışmalar, diğer büyük bazı kentlerimizde de başlatılmıştır.

Günümüzde giderek artan sanayileşmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan çevre kirliliği de büyük kentlerimizin önemli sorunları arasına katılmıştır. Sanayi kuruluşlarının bacalarından çıkan gazlar, taşıtların egzoz gazları, soba, kalorifer vb. yerlerden havaya karışan gazlar ile sanayi atıkları, kentlerde çevre kirliliğine neden olmaktadır. Bu kirlilik, özellikle kış mevsiminde kendini göstermektedir. Bu bakımdan çevre kirliliği daha çok bu mevsimde, insan sağlığını tehdit etmekte ve ölümlere neden olmaktadır. Bacalara filtre takılması, sanayi tesislerinin kent dışına taşınması, kaliteli kömür kullanılması veya doğal gaz kullanımının artırılması bu tehlikeleri büyük ölçüde önleyebilecektir.

Hızlı nüfus artışının yaşandığı kentlerimizde gürültü de insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaştığında önemli bir sorun olarak görülmektedir.

Bütün bu sorunların yanında okulların kapasitelerinin yetersiz kalması da söz konusudur. Bu durum kentlerimizdeki okullarda ikili öğretim yapılmasına neden olmaktadır. Ayrıca sağlık kuruluşlarının, yeşil alan ve spor tesislerinin yetersiz kalması da hızlı nüfus artışının yarattığı sorunlardandır.


Bütün bu olumsuzlukların yaşanmaması veya en aza indirilmesi, insanların ekonomik durumlarının iyileştirilmesi ve köyden kente göçün durdurulmasıyla mümkün olacaktır.


Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:24 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'NİN KONUMU, YÜZÖLÇÜMÜ


Türkiye kuzey yarımkürede, Asya ve Avrupa kıtaları üzerinde yer alır. 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey parelelleri arasındadır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin yüzölçümü 814.578 km2dir. Yüzölçümünün %3'lük bölümü Avrupa kıtasında yer alan Trakya topraklarıdır. Asya kıtasında yer alan %97'lik kısmı na ise Anadolu denir.
Dikdörtgeni andıran ülkenin genişliği yaklaşık 550, uzunluğu 1500 km kadardır. Doğu'daki en uç noktası, İran ve Nahcivan sınırlarının kesişme noktasıdır. En batı ucu ise Gökçeada'daki Avlaka burnudur. Kuzeyde en uzak sınır noktası Sinop ilindeki İnceburun, en güney ucu da Hatay ilindeki Beysun köyüdür.
Deniz sınırlarının uzunluğu 8333 km, kara sınırları ise 2875 km'dir. Bu yüzölçümü ile Türkiye, İran dışındaki bütün komşularından daha geniş topraklara sahiptir.

Yurdumuz toprakları, en ilkel insan topluluklarından başlayarak birçok uygarlıkların beşiği olmuştur. Avrupa ve Asya arasında uzanan bir köprü olarak her zaman önemini korumuştur.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Nüfusun 2010 yılında ise 74 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Nüfus dağılımı bakımından Türkiye'deki coğrafi bölgeler farklı özellikler gösterir. Ülke nüfusunun hemen hemen yarısı kıyı bölgelerinde toplanmıştır. İç bölgeler ise genel olarak daha az nüfusludur. Türkiye'de 1950'lerden itibaren nüfus artışı teşvik politikası terkedilerek, nüfus planlamasına geçilmiştir.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:24 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'NİN İKLİMİ
Yurdumuz kuzey yarım küredeki ılıman iklim kuşağındadır. genelde dört mevsim vardır. Ancak denizlerin ve dağların etkisiyle iklim her yörede aynı geçmez.
Türkiye'de başlıca üç iklim tipi görülür:

1-AKDENİZ İKLİMİ : Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve bol yağışlıdır. en çok yağış kış mevsiminde görülür. Doğal bitki örtüsü makiler ve çam ormanlarıdır. Makiler her mevsim yeşil kalan bodur bitkileridir. Keçiboynuzu, mersin, böğürtlen, delice, bodur meşe, defne, bodur ardıç... gibi çeşitleri vardır. Yurdumuzun Güney Marmara, Kıyı Ege ve Akdeniz bölgelerinde bu iklim hüküm sürer.

2-KARADENİZ İKLİMİ : Her mevsimi yağışlı ılıman bir iklimdir. yazları serin, kışları ılık geçer. en çok yağmurlar sonbaharda yağar. Doğu Karadeniz bölümü ülkenin en yağmurlu yöresidir. Yurdumuzun en ormanlık alanı bu bölgedir.

3-KARA İKLİMİ (Karasal İklim) : Yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve kar yağışlıdır. Yağmurlar en çok ilkbaharda yağar. İç Anadolu'da, az yağışlı, kışları soğuk yazları sıcak bir kara iklimi vardır. Buralarda ilkbaharlar çok güzel olur.
Doğu Anadolu'daki kara ikliminde kışlar çok sert ve uzun geçer. yurdumuzun en soğuk yöresi Erzurum-Kars civarıdır. Kışın ısı eksi 45-47 derece olur. 7-8 ay kış yaşanır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ise yazları çok sıcak geçen bir kara iklimi vardır. Yağışları çok azdır. Urfa, Mardin, Diyarbakır yöresinde yazın sıcaklığın 45 dereceye çıktığı olur. kara ikliminde yağışlar az olduğundan toprak bozkır durumundadır. Bahar yağmurlarıyla yeşeren yamaçlarda renk renk çiçekler açar. Bodur yeşillikler görülür. Yaz kuraklığında hepsi kurur. Ağaçlar daha çok akarsu boylarındadır.

Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklık dağılışına baktığımızda ; - En sıcak Yerler: YAZ → G.D.ANADOLU (Nedeni; nem farklılığı)
KIŞ → AKDENİZ’dir.

- En Soğuk Yerler: YAZ-KIŞ K.D.ANADOLU’dur. (Erzurum, Kars,A ğrı)
- En fazla Sıcaklık Farkı: K.D.ANADOLU (30°C)
- En Az ise: D.KARADENİZ’dir. (15°c)

Ortalama Sıcaklık Dağılışı:
- Kıyılar iç kesimlere göre daha sıcaktır. Kıyılarda sıcaklığın dağılışı enleme göre (güneyden kuzeye doğru azalır) paralellik gösterir.

- İç kesimlerde ise sıcaklık yükseltiye göre (batıdan doğuya doru azalır) paralellik gösterir.

Kış Sıcaklık Dağılışı: Kışın iç ve doğu kesimler kuzeyden gelen hava kütlelerinin etkisiyle çok soğur. Akdeniz bölgesi ise enlem faktörü sayesinde daha sıcaktır. Kuzey kıyılara gidildikçe bu sıcaklık azalır ama D.Karadeniz’de föhn rüzgarlarının etkisi ve Gürcistan’daki Kafkas dağlarının Sibirya’dan gelen soğuk havayı engellemesiyle kış sıcaklığı Marmara’dan daha yüksektir.




Yaz Sıcaklık Dağılışı: Yazın Güneydoğu Anadolu enlemin etkisinin yanı sıra Afrika’dan gelen çöl rüzgarlarıyla kavrulur. Yüksekliğin etkisiyle Kuzeydoğu Anadolu yazın en serin yerdir. Kıyı kesimlerde de yazın nemlilik sayesinde aşırı sıcaklar olmaz.

Türkiye’de Don Olayları ve Önemi: Don olayları da kıyıdan iç kesimlere ve batıdan doğuya gidildikçe artar. Bu olayı tarım yerleşme ve ulaşım gibi etkinlikleri çok etkiler. Özellikle mevsim normali dışındaki donlar ve dona alışkın olmayan Akdeniz bölgesi tarım ürünleri büyük zarar görür. Yollarda kazalara ve trenlerin raydan çıkmasına neden olur. Kışın görülen donlar bahar aylarındaki kadar zararlı olmaz. Çünkü karla kaplı tarım alanları dondan korunmuş olur.

Türkiye’de Yağış Çeşitleri ve Önemi YAĞMUR: İkiye ayrılır. Küçük taneli ve yavaş yağana ÇİSELİ, iri taneli ve hızlı yağana SAĞANAK yağış denir. Çiseli yağmur daha zararsızdır. Ancak sağanak yağışlarla toprak fazla yağışı hemen ememez ve sellere, dolayısıyla erozyona neden olur. Tarımsal alanların, hidroelektrik santrallerinin su ihtiyacı, kurak bölgelerin içme ve sulama suyu, meraların yeşerebilmesi (hayvancılık açısından) yağmurların etkisiyle olur. Buda insan hayatı için çok önemlidir.

KAR: Kar aşırı yağmadıkça tarımsal ürünlere zarar vermez hatta onları dondan korur. Yavaş yavaş eriyerek erozyona sebep olmaz, toprağın su ihtiyacını karşılar yeraltı sularını besler. Ancak aşırı olanı ulaşımı etkiler. Karın yerde kalma süresi B ’dan D ’ya doğru artar.

DOLU: Zararlı etkileri fazla olan bir yağış çeşididir. Yere düşünce çabuk erir ve sellere yol açar, tarım ürünlerine ve hatta eşyalara zarar verir.
Bol Yağışlı Yerler (+1000 mm) Kurak Yerler (-500 mm)-D.Karadeniz
-B.Karadeniz
-G.D.ve Orta Toroslar
-D. Ve İç Anadolu’daki yüksek yerler-Iğdır ovası
-Konya Ovası
-Tuz Gölü Çevresi
-G.D.Anadolu’nun güneyi
-D.Anadolu’daki çukur ovalar.
SİS: Kara, Kıyı Yamaç(orografik) ve cephe sisleri gibi çeşitleri vardır. Görüş mesafesi 1 km’den az olduğunda meteorolojik anlamda o gün sisli gün sayılır. En fazla sisli gün sayısı İç Anadolu’dadır. Akdeniz kıyı kesiminde ise sis neredeyse hiç görülmez. Ulaşımı olumsuz etkiler.

Türkiye’de Yağışın Dağılışı

Türkiye’de genel olarak kıyı kesimler ve yüksek dağ yamaçları bol yağışlı denize kapalı iç kesimler ve çukur yerler az yağışlıdır. Buna göre;





Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE‘NİN YER ŞEKİLLERİ, OLUŞUMU VE GENEL ÖZELLİKLERİ

Ülkemizin yer şekilleri de dünyadaki diğer yerler gibi İç ve Dış Kuvvetlerle oluşmuştur.

İç Kuvvetler: Volkanizma, Depremler ve Tektonik Hareketlerdir. Bunlar yeryüzünü çok hızlı şekillendirirler ve büyük yer şekilleri oluştururlar. Bu kuvvetlerin sonucunda yer şekilleri yükselir, kıvrılır yada kırılır, yeni dağlar yada çukur alanlar oluşur v.s.

Dış Kuvvetler: Akarsular, Buzullar, Rüzgarlar, Dalgalar gibi aşındırıcı güçlerdir. Bu güçler yavaş şekillendirme yaparlar. İç kuvvetler yeryüzüne engebe kazandırırken dış kuvvetler onları törpüleyip aşındırarak aşınan malzemeyi çukur alanlara doldururlar. Böylece yeryüzünü düzleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu aşındırma ve biriktirmenin son safhası ise dümdüz yeryüzü yani Peneplenler ’dir.

İç ve Dış kuvvetlerin faaliyetleri günümüzde hala devam etmektedir. Oluşumu milyonlarca yıl öncesine dayanan ülkemizin oluşumunu jeolojik zaman çizelgesi içerisinde inceleyelim.

1.ZAMAN: (4 milyar yıl öncesi) Türkiye ’nin arazisinde Tethys Denizi vardı. Daha sonra bu denizin tabanı yükselerek ülkemizin çekirdeğini oluşturmuştur. 1. Zamanda oluşmuş araziler sertleşmiş (Masif) haldedir. Bu yüzden esnemezler, kırılmazlar. Trakya ’da Yıldız Dağl. Ege’de Menteşe, İç Anadolu’da Kırşehir ve Doğuda Bitlis masif alanlardır. Bu zamanda gür olan bitki örtüsü kalıntıları bu günkü Taşkömürü yataklarını oluşturmuştur.

2.ZAMAN: (360 Milyon yıl önce) Bu zamanda yerkabuğu hareketleri (Tektonizma) fazla olmamış. Ülkemizin su yüzüne çıkan masif alanları dış kuvvetlerce aşındırmalara maruz kalmıştır.

3.ZAMAN: (160 Milyon yıl önce) Bu zaman da Alp- Himalaya kıvrım kuşağı ile ülkemizin arazisi de yükselmeye uğramış ve Anadolu Yarımadası genel görünümünü almıştır. Bunun sonucunda Toroslar ve K.Anadolu Dağ Kuşakları oluşmuştur. Volkanizma ve faylanma etkili olmuş, Volkan dağları oluşmuştur. Bu zamandan kalan bitki kalıntıları ise bu günkü Linyit Yataklarının oluşmasını sağlamıştır. Ayrıca Petrol, Tuz ve Bor Mineralleri de bu zamanda meydana gelmişlerdir.

4.ZAMAN: (2 Milyon yıl öncesinden günümüze) Buzul Dönemi ve Buzul sonrası diye iki dönem yaşanmıştır. Ülkemiz son şeklini almıştır. (Delta ovaları ve Akarsu sistemi oluşmuş) Ege denizi ’nin olduğu Egeit karası çökerek Ege Denizi, bunu takiben İst. ve Ç.Kale Boğazları oluşmuştur. Bugün bu çökme Marmara, Karadeniz ve Akdeniz Havzalarında hala devam etmektedir.

Türkiye’nin Yerşekillerinin Genel Özellikleri
1) Ülkemiz yükseltisi fazla olan bir ülkedir. Ortalama 1132 m. İle Avrupa’nın en yüksek ülkesidir. (Asya; 1000m. Avrupa; 300m.)

Bu durumun nedeni;

· Alp-Himalaya Orojenezi sunucu oluşan genç bir arazi olması,

· Epirojenik hareketlerle toptan yükselmiş olmasıdır.(Ancak yüksek olmasının yanı sıra iç kısımlarında birçok çöküntü ovası bulunmaktadır. Erzurum, Muş ovaları v.s.)

2) Ülkenin dağlarının Doğu-Batı uzantılı olması, (Alp-Himalaya kuşağının arasında kaldığı için)

3) Kuzey ve Güneyde uzanan sıradağlar Doğuda birleşirler buda Doğunun yükseltisini arttırmıştır,

4) Kuzey ve Güneyde kıyıya paralel uzanan dağlar bu kıyıların girintisi çıkıntısı az sade bir özellik göstermesini sağlamıştır.

5) Türkiye’de batıdan doğuya gidildikçe yükselti artar.

Sonuç; Türkiye yükseltisi fazla ama yerşekilleri yönüyle çok çeşitlilik gösteren bir ülkedir. Bu da çok çeşitli iklim tiplerinin görülmesine, tarımsal ve doğal bitki örtüsü çeşitliliğinin artmasına neden olmuştur.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE’NİN DAĞLARI
Türkiye’de dağlar çok geniş bir alan kaplar. Dağ; çevresine göre 500m. Ve daha yüksek kabarıklıklardır. Bazıları tek bulunurken bazıları da sıradağlar şeklindedir.
Oluşumlarına göre dağlar ikiye ayrılır.
1-Orojenik Hareketlerle Oluşan Dağlar:
Orojenez dağ oluşumu demektir. Yan basınçla sıkışan yerkabuğu plakaları kıvrılarak yada kırılarak engebe kazanır ve sıradağlar oluşur. Ülkemizde orojenez iki şekilde görülür. A) Kıvrılma ile B) Kırılma ile
a) Kıvrım Dağları: Orojenez sonucu esnek tabakalar kıvrılarak yükselir ve sıradağlar oluşturur. Ülkemizdeki dağlar Alp-Himalaya orojenezi sonucu oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve Toros Dağları bu şekilde oluşmuştur.
Kıvrılma sonucu yüksekte kalan kubbemsi kısımlara Antiklinal, alçakta kalan çanaksı yapıya ise Senklinal denir. Bu oluşumda da bazen kırılmalar dolayısıyla senklinaller boyunca fay hatları oluşabilir. Ülkemizi K.Anadolu
b) Kırık Dağları:Orojenez sonucu sert tabakalar kıvrılmaz kırılır. Böylece yükselen kısımlar (Horst) sıradağları oluştururken, Alçalan kısımlar Çöküntü ovalarını (Graben) oluştururlar. Horst ve Grabenler arasında ise kırıklar (Fay Hatları) bulunur. Bu yüzden buralar hem deprem alanlarıdır hem de kaplıca kaynaklarının sık görüldüğü yerlerdir. Ege bölgesinde kıyıya dik uzanan dağlar bu şekilde oluşmuşlardır.
2- Volkanizma ile Oluşan Dağlar:
[color="#ffffff"][/b]

Yerin derinliklerindeki mağmanın yerkabuğunun zayıf ve çatlak kısımlarından yer üstüne çıkmasıyla oluşan genelde tek dağlardan ibaret olan dağlardır.
Not: Volkanik sahalar mineralce zengindir. O yüzden tarım arazileri de çok verimlidir. Ayrıca maden bakımından da zengin alanlardır.

Türkiyedeki volkanik dağlar;

Marmara Bölgesi : Uludağ


G.Doğu Anadolu Bölgesi : Karacadağ
Karadeniz Bölgesi : Köroğlu Dağları
Akdeniz Bölgesi : Hassa Bölgesi (Hatay)
Ege Bölgesi : Kula Tepeleri (En genç)
Doğu Anadolu Bölgesi : Ağrı ,Tendürek, Nemrut, Süphan Dağları
İç Anadolu Bölgesi : Erciyes, Melendiz, Hasandağ, Karadağ, Karacadağ.


TÜRKİYE'DEKİ DAĞLARIN DAĞILIŞI

Kuzey Anadolu Dağları:
Karadeniz kıyısı boyunca uzanan sıradağların kapladığı alana Kuzey Anadolu Dağları denir. Doğuda Rize Dağları (Kaçkar Tepesi 3937m) ortada Canik dağları, batıda İsfendiyar Dağları vardır.
2.sırada yine doğudan, Mescid, Kop, Ilgaz ve Köroğlu dağları bulunur. Alp-Himalaya sisteminin kuzey kanadını oluşturur. Kocaeli Yarımadasından Gürcistan’a kadar uzanır. Bu uzanış boyunca dağlar Batı Karadeniz’de yükselir Orta Karadeniz’de 1000m. lere alçalır D.Karadeniz’de ise tekrar yükselerek 3000 m. nin üstüne çıkar.


K.Anadolu Dağları kıyıya paralel uzanırlar. Bu yüzden bol yağış alan kıyı kesimde fındık, çay gibi mono kültür ürünler yetiştirilir. Ayrıca ormanlarında sık olmasını sağlar.

Güney Anadolu Dağları: Alpsisteminin güney koludur. Toros Dağları da denir. Girit ve Rodos Adalarından başlar İran’a kadar uzanır. Batı, Orta ve Güneydoğu Toroslar olarak üç bölüme ayrılırlar. Batı Toroslar Antalya Körfezi'nin iki yanında uzanırlar. Göller Bölgesi'ni içine alırlar. Orta Toroslar ise Adana yöresini batı, kuzey ve doğudan çevirirler. Güneydoğu Toroslar da İskenderun Körfezi'nden başlar bir yay çizerek Van Gölü'nün güneyinden Hakkari'ye ulaşırlar. Bu dağlar özellikle Taşeli Yarımadası karstik arazilerden oluşmuştur. Bir sürü karstik şekle rastlanır.

Batı Anadolu Dağları: Kıyılarda ve iç batı kısımda olarak iki bölümde ele alabiliriz. Madra, Yunt, Aydın, Menteşe dağları kıyıda, Türkmen ve Emir dağları, Murat Dağ iç kısımlardadır. Marmara Bölgesi'nde dağlar azdır. Daha çok verimli ovalar vardır. Kaz dağları, Uludağ, Yıldız dağları ve Tekirdağ en bilinenleridir.
Kırıklı yapıda olduklarından horstlar şeklinde oluşmuşlardır. Aralarında ise Grabenler yani çöküntü ovaları uzanır. Denize dik uzandıkları için;
·İç kısımlara ulaşımı zorlaştırmazlar.
·Kıyıların çok girintili çıkıntılı olmasını sağlamıştır.
·İklimin iç kısımlara kadar girebilmesini sağlamış. Bu da tarımı olumlu etkilemiştir.


İç Anadolu Dağları: İç kısımlar daha çok yüksek yaylalarla çevrilidir. Burada tek dağlar, volkanlar ve yüksek ovalar vardır.
Elmadağ, Akdağlar, Tecer, Erciyas, Karacadağ, en belli başlılarıdır. Cihanbeyli, Bozok, Obruk, Uzunyayla İç Anadolu'nun büyük platolarıdır.
Doğu Anadolu Dağları:Burası yurdumuzun en yüksek ve engebeli bölgesidir. ortalama yükseklik 2000 metreyi geçer. Tekdağlar, sıradağlar, sönmüş volkanlar ve yüksek ovalar vardır.


Munzur Dağları, Palandöken ve Bingöl Dağları, allahüekber dağları, Erzurum-Kars platosu bölgeyi kaplar. Türkiye'nin en yüksek dağı olan Ağrı ve Küçük Ağrı buradadır. Yükseklikleri 5137-5165 metreyi bulur. Tendürek, Süphan Nemrut ünlü sönmüş volkanlardır. Dağların Ekonomiye Etkileri


Olumlu Etkiler
Kıyı kesimleri iç bölgelerden ayırarak kıyıların yağışlı iç kısımları karasal olmasını sağlamış Bu durum mevsim çeşitliliğine neden olmuştur. Bu durumda tarımsal ürün çeşitliliğine imkan sağlar.
  • K.A.D.’da gür ormanlar oluşmuştur.
    Dağlar akarsuların su deposudur.
    Yaban hayatının yaşama alanlarıdır.
    Yer altı kaynaklarının temel depo alanlarıdır.
    Avcılık,Dağ Sporları ve Kış Turizmine imkan sağlarlar.
  • Yaylacılık faaliyetleri ile hayvancılığı destekler.
Olumsuz Etkileri
  • Ulaşımı zorlaştırır. Yol yapım maliyetlerini arttırır.
    Heyelanların fazla olduğu yerlerde can ve mal kayıplarına neden olurlar.
  • Tarım ve Yerleşme alanlarının sınırlanmasına neden olur


Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE‘NİN PLATOLARI
Plato: Fiziki coğrafya terimidir. Yer şeklini ifade eder. Çevresine göre alçakta kalmış, akarsularca parçalanmış dalgalı ve eğimli geniş düzlüklerdir.
Yayla: Beşeri ve Ekonomik coğrafya terimidir. Belli bir şekli olmayan geçici bir yerleşim ve ekonomik etkinlik alanıdır. G.D.Anadolu’da Hayvancılığa yönelik yapılırken Karadeniz ve Akdeniz yaylacılığı genellikle Sayfiye (Dinlenme) amaçlıdır.
Ülkemizde platolar çok geniş alanlar kaplar çünkü 4.zamanda epirojenez ile yükselen ülkemiz daha sonra akarsularca aşındırılarak platoların yayılış alanı haline gelmiştir. Platoların yükseltisi de Batıdan Doğuya doğru artar.
Ülkemizdeki Plato Çeşitleri
Aşındırma Platoları: Daha önceden aşınımını tamamlamış ve düzleşmiş platoların tekrar yükselmesi ve akarsularca parçalanması ile oluşmuşlardır. KOCAELİ PLATOSU
Tabaka Düzlüğü Platoları: Kalın ve sert arazilerin çevresinin aşınmasıyla yüksekte kalması sonucu oluşan geniş dalgalı düzlüklerdir. İç Anadolu’da CİHANBEYLİ, OBRUK v.s.
Lav Platoları: Volkanizma sonucu yeryüzüne yayılan yüksek lav yığınlarının akarsularca parçalanmasıyla oluşurlar. D.Anadolu’da ERZURUM-KARS, NEVŞEHİR-ÜRGÜP ÇEVRESİ PLATOLARI gibi.
Karstik Platolar: Kalkerli (Kireçtaşı) araziler üzerinde oluşurlar. Akdeniz çevresinde görülür. TAŞELİ PLATOSU gibi.
TÜRKİYE'DEKİ PLATOLARIN DAĞILIŞI
İç Anadolu: Cihanbeyli, Obruk, Haymana, Uzunyayla ve Bozok Platoları.
Marmara Bölgesi : Çatalca-Kocaeli Platoları
G.Doğu Anadolu Bölgesi: Şanlıurfa, Gaziantep, Mardin Eşiği
Akdeniz Bölgesi : Taşeli Platosu
Ege Bölgesi : Yazılıkaya ve İç Batı Anadolu Platoları
Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum-Kars, Ardahan Platoları
Platoların Ekonomiye Etkileri
Yüksek platolar yaz aylarında hayvancılığa dayalı yaylacılık alanları olarak kullanılırlar.
Alçak platolar ise tarım alanlarıdır. Ancak kuru tarım yapılabilir. Az su isteyen Buğday, Şekerpancarı, Arpa v.s. ekimi yapılır.
Yüksek platolarda yerleşme seyrektir. Ülkemizin en tenha yerlerinden biri de Taşeli Platosu’dur.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE‘NİN OVALARI
Çevresine göre alçakta kalmış çoğu akarsuların biriktirmesiyle alüvyon dolgu alanı haline gelmiş geniş düzlüklerdir. Çevrelerine göre alçakta olmalarına karşın denizden yükseklikleri farklıdır. (Yüksekova 2000m., Adapazarı Ovası 17m. gibi)
Oluşumlarına Göre Ovalar
Tektonik Ovalar: Çöküntü ovaları da denir. Yerkabuğu hareketleri sonucu yükseltiler arasında çukurda kalan yada çöken sahaların zamanla alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuşlardır. ERZURUM, ERZİNCAN, B. VE K. MENDERES OVALARI
Delta Ovaları: Akarsuların taşıdığı malzemeyi denize döküldükleri sığ kıyılarda biriktirmesiyle oluşan kabaca üçgen şekilli ovalardır. BAFRA, ÇARŞAMBA OVALARI
Gölyeri Ovaları: 3. Zamanda çok geniş alan kaplayan göllerin sularının çekilmesiyle ortaya çıkan geniş düzlüklerdir. TUZ GÖLÜ, AKŞEHİR GÖLÜ, EBER GÖLÜ
Karstik Ovalar: Karstik arazilerde dolin ve uvalaların birleşip genişlemesiyle oluşmuş ovalardır. Akdeniz Bölgesinde örnekleri görülür. MUĞLA, ELMALI, KESTEL OVALARI
Dağ Eteği Ovaları: Dağların eteğinde dağdan inen akarsuların biriktirdiği alüvyonlarla oluşmuş az eğimli düzlüklerdir. BURSA OVASI, NUR DAĞL. ETEKLERİ (İSKENDERUN)
Bulundukları yere göre Ovalar
A) İç Ovalar: D.Anadolu'daki gibi dağların arasındaki tektonik çukurlarda oluşmuş ovalardır. Erzurum, Muş, Erzincan v.s. İç Anadolu'daki gibi platolar arasına gömülmüş ovalardır. Konya , Aksaray ovaları gibi.
Tektonik kökenli oldukları için fay hatları üzerindedirler ve deprem alanlarıdır. Dolayısıyla fay kaynakları ve kaplıcalar sıkça görülür. Bazı iç ovalar plato-ova arası bir geçiş şekline benzerler böyle şekillere HAVZA denir. Ergene havzası, Diyarbakır, Malatya Havzası gibi. Akdeniz'deki bazı iç ovalarda karstik ova şeklindedir.
Bölgelere Göre Önemli İç Ovalar;
İç Anadolu: Konya, Kayseri, Ankara Ovaları
Marmara Bölgesi : Ergene, Bursa, Adapazarı, Balıkesir Ovaları
G.Doğu Anadolu Bölgesi: Diyarbakır, Antep Ovaları
Akdeniz Bölgesi : Burdur, Amik, Isparta, Elmalı, Kestel (Karstik)
Ege Bölgesi : Bergama, Torbalı, Ödemiş, Salihli, Manisa, Afyon Ovaları
Doğu Anadolu Bölgesi : Erzurum, Malatya, Muş, Iğdır Ovaları
B) Kıyı Ovaları: Akarsuların kıyılarda oluşturduğu delta ovaları ve diğer kıyı şeridi düzlüklerdir.
Başlıca Delta Ovaları; ÇARŞAMBA (Yeşilırmak), BAFRA (Kızılırmak), SAKARYA (Sakarya), SİLİFKE (Göksu Irmağı) ÇUKUROVA (Seyhan, Ceyhan), DİKİLİ (Bakırçay), B. Ve K. MENDERES OVALARI
Kıyı Şeridi Ovaları; Dalaman, Köyceğiz, Manavgat, Finike ....
Ovaların Ekonomiye Etkileri
1. Tarımsal etkinlik sahalarıdır.
2. Hayvancılığa Katkısı vardır.
3. Ulaşıma elverişlidir.
4. Yerleşmeye uygun alanlardır.
5. Su kaynakları bakımından zengindirler. (Artezyen, kuyu, göl v.s.)
Ovaların Sorunları
1. Sanayi kuruluşlarıyla dolmaktadırlar.
2. Tuğla, Kiremit v.s. yapımı için toprak ihtiyacı ovalardan karşılanmakta buda toprak kaybına yol açmaktadır.
3. Taban suyu yüksek yerler bataklığa dönüşmektedir.
4. Sanayi atıklarınca kirletilmektedirler.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'NİN DENİZLERİ

Üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye'nin deniz sınırları, ülkeyi yalnızca yakın bölgelerle değil, bütün dünya ile komşu haline getirir. bu uzun kıyılar ve kıtalararası köprü niteliği nedeniyle ülke, büyük ticaret ve göç yollarının merkezi olmuştur.
Kuzeyde Karadeniz, güneyde Akdeniz, batıda Ege Denizi, Anadolu ve Trakya toprakları arasında güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda İstanbul Boğazı, Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı yer alır. Bunlardan Akdeniz Cebelitarık Boğazı ile Atlas Okyanusuna, Süveyş Kanalı ile Kızıldeniz, Umman Denizi ve Hint Okyanusuna bağlanır.

Karadeniz, az girintili çıkıntılı kıyılara sahiptir. Burada dağlar kıyıya paralel uzanır. Doğal olarak Sinop ve Zonguldak limanları vardır. Diğer kıyı şehirlerinde limanlar yapılmıştır. Tuzluluk derecesi binde 18 kadardır.

Marmara bir iç denizdir. İstanbul Boğazı ile Karadeniz'e Çanakkale Boğazı ile Ege Deniz'ine açılır. İstanbul Boğazı'nın uzunluğu 31-33 km olup en dar yeri 700 metre kadardır.

Çanakkale Boğazı ise 65-68 km uzunluğundadır. En dar yeri 1300 metredir.

Ege Denizinin kıyıları çok girintili çıkıntılıdır. Limanlar, körfezler, koylar, yarımadalar, adalar pek çoktur. burada Batı Anadolu Dağları kıyılara dik olarak indiği için aralardaki çukur alanlara deniz sokulmuştur. Ege Denizi'ndeki İmroz ve Bozca'da bize ait olup diğer adalar komşumuz Yunanistan'a aittir.

Yurdumuzun en tuzlu denizi binde 38 ile Akdeniz'dir. Akdeniz kıyılarında Toros Sıra dağları, kıyıya paralel uzanır. Bu nedenle kıyı pek girintili çıkıntılı değildir. Antalya, Mersin, İskenderun en önemli körfezlerdir.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:25 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

Türkiye'de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Şekiller
Dalga ve Akıntılar aşındırma ve biriktirme yoluyla şekillendirmeler yaparlar. Akıntılar ülkemiz kıyılarında pek etkili olmayıp daha ziyade dalgalar şekillendirme yaparlar.
Falez (Yalıyar): Dalgaların kıyıya inen dik yamaçları dövmesiyle oluşan dik yamaçlı yada altı oyulmuş kıyılardır.


Ülkemizde en çok Karadeniz kıyılarında Ordu-Sinop kıyılarında, Akdeniz’de Teke ve Taşeli Y.Adl.’da, Ege bölgesindeki dik yamaçlı kıyılarda yer yer falezlere rastlanır.
Kumsal (Plaj): Dalgaların kıyıdan kopardığı malzemeler zamanla aşındırılarak ufalanır ve genişliği 50m. Civarlarında olan kum yığınlarını şeritler halinde kıyıya biriktirir. Bu oluşum falezli dik kıyılar dışındaki alçak yamaçlı sığ kıyılarda oluşur. Orta ve Batı Karadeniz'de, Antalya-Mersin kıyı hattında ve Ege kıyılarında grabenlerin uzandığı kıyı bölümlerinde birçok plajlar oluşmuştur.
Bu oluşum alanları deniz turizmi açısından önemli alanlardır.


Kıyı Oku (Kordonu): Dalga ve akıntıların ufaladığı malzemeyi sığ olan koyların ağızlarında biriktirmesiyle denize doğru ilerleyen çıkıntılardır.
Lagün (Deniz Kulağı): Koy ağzında gelişen kıyı oklarının koyun ağzını kapatıp denizden ayırması ve koyu bir göl haline getirmesiyle oluşur.


B. ve K. Çekmece, Durusu, Ölüdeniz bu şekilde oluşmuş göllerdir.
Tombolo: Kıyı yakınlarındaki bir adanın kıyı okunun gelişmesiyle anakaraya bağlanması sonucu oluşurlar. Böylece ada bir yarımadaya dönüşür.
Karadeniz’de Sinop ve Marmara Denizi’ndeki Kapıdağ Yarımadaları birer Tombolodur.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:26 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE’NİN AKARSULARI

Genel Özellikler;

1· Akarsularımızın boyları kısadır. (Türkiye’nin bir yarımada olması ve dağların uzanış biçiminden dolayı)
2· Akış hızları (debileri) fazladır. (Dağların fazla olmasından dolayı)
3· Rejimleri (Mevsimlere göre akımı) düzensizdir. (Karadeniz bölgesi akarsuları hariç)
4· Ulaşım için elverişli değildirler. (h-Hızlı aktıkları ve düzensiz rejimli oldukları için)
5· Enerji üretimi için elverişlidirler.

Başlıca Akarsularımız;

Karadeniz’e Dökülenler : Sakarya, Kızılırmak, Yeşilırmak, Çoruh
Marmara’ya Dökülenler : Susurluk
Ege’ye Dökülenler : Meriç, Bakırçay, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes
Akdeniz’e Dökülenler : Aksu, Göksu, Seyhan, Ceyhan, Asi

Dışarıya Dökülenler: Fırat, Dicle → Basra Körfezi, Kura, Aras → Hazar Denizi, Çoruh (Gürcistan) → Karadeniz
Dışarıdan Gelenler: Asi(Suriye) → Akdeniz , Meriç (Bulgaristan) → Ege

Akarsu Havzalarımız;

Akarsularımızın çoğunun havzası açıktır. Sularını denize ulaştıramayan Kapalı Havzalarımızda vardır. Bunlar;
Konya Ovası, Tuz Gölü, Van Gölü, Akşehir-Eber gölleri ve Göller Yöresidir.

Akarsularımızın Rejimleri
Akarsu rejimi, akarsuyun yıl içinde gösterdiği akım grafiği ve akarsuyun beslenme şeklini ifade eder. Her mevsim birbirine yakın akım gösteren akarsuların rejimi DÜZENLİ REJİM, Kurak dönemlerdi olan ve suları azalan yada kuruyan akarsuların rejimine DÜZENSİZ REJİMLİ akarsular denir.

Akarsular Yağmur, Kaynak, Kar ve Buzul sularıyla bazıları da Göl sularıyla beslenirler. Akarsu, bunlardan biriyle besleniyorsa SADE REJİMLİ, birkaçı ile besleniyorsa KARMA REJİMLİ akarsu denir.

a) Yağmur Sularıyla Beslenenler: Genellikler yazın kururlar. Yağmurun fazla olduğu aylarda canlanırlar.

· Ege, Akdeniz ve İç Anadolu akarsuları.

b) Kar ve Buzul Sularıyla Beslenenler: Yüksek Dağlardan beslenirler. Karların eridiği yaz aylarında canlanırlar.

· D.Karadeniz (bir Kısmı), D.Anadolu akarsuları

c) Kaynak Suları ile Beslenenler: Genelde küçük akarsulardır. Akdeniz bölgesindeki Karstik sahalarda görülür.

· Manavgat Çayı

d) Gölden Çıkan Akarsular: Bazı göllerin yağışlı dönemlerde taşan fazla sularını boşaltırlar.( Gideğen-Gölayağı denir )

· Beyşehir Gölü → Çarşamba Suyu → Konya Ovası, Eğirdir Gölü → Kovada Çayı → Kovada Gölü

e) Karma Rejimli Akarsular: Uzun boylu akarsulardır, çok çeşitli beslenme kaynakları vardır.

· Fırat, Dicle, Kızılırmak gibi.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:26 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'DEKİ BİTKİ TOPLULUKLARI

Relikt (Kalıntı) Bitki: 4.Zamandaki buzul devrinde yaşayabilen iklimlerin ısınmasıyla günümüzde dağların yüksek kesimlerindeki soğuk alanlarda yaşamını sürdüren eski devre ait bitkilerdir.
Endemik Bitki: Ancak sıcak iklimlerde yetişen ama ülkemizde Torosların güneye bakan sıcak yamaçlarında yetişme ortamı bulabilen bitkiler.
Geniş Yapraklılar: Kayın,Kestane,Meşe, Dişbudak,Ihlamur, Kavak
İğne Yapraklılar: Ladin, Köknar, Sarıçam, Karaçam, Kızılçam

A – ORMANLAR
1. Karadeniz Ormanları: Türkiye ormanlarının %25’idir. Nem ve Yağış fazla olduğundan çeşitlilik fazla ve bitki örtüsü gürdür. Bu ormanlar;

· Doğudan Batıya
· Alçaktan Yükseğe
· Kuzeyden Güneye doğru yükselti ve yağışın değişmesine paralel olarak farklılaşır.

2. Batı Anadolu Ormanları: Çanakkale Boğazı ile Ege Kıyılarını kapsar. Kuzeyde Karadeniz ormanlarındaki benzerlik güneye doğru Akdeniz ormanlarına dönüşür.

3. Akdeniz Ormanları: Karedeniz ormanlarından farkı kuraklığa dayanıklı olmalarıdır. Kıyıda 1000 m.lere kadar çıkan Maki kuşağının sona erdiği yerde başlayan orman kuşağı Toros Dağları boyunca uzanır. Sadece kuraklığa dayanabilen iğne yapraklı orman kuşağı yer alır. Bu ormanlar Karadeniz ormanları kadar gür değildir.

4. Doğu ve İç Anadolu Ormanları: İç kesimlerde sık olmamakla birlikte dağların yağış alan yüksek yerlerinde bulunurlar. Daha alçak yerlerde ise insanların tahribi sonucu yok edilmiş orman artıkları olan tek tük ağaçlar vardır. (Antropojen Bozkır)

B – MAKİ

Akdeniz iklimi etkisindeki kıyı bölgelerimizde insanların tahrip ettiği orman kuşağının yerinde oluşan bitki topluluğudur. Makiler çalı yada ağaççık olarak tanımlanır. Yüzlerce çeşidi vardır. (Tesbih, Sandal, Zakkum, Delice Zeytin, Kocayemiş, Keçiboynuzu v.s. bazılarıdır. )

Makiler tüm kıyılarımızda görülür. Ancak Güney kıyılarımızdan Kuzeye doğru yükselti basamakları ve çeşitleri değişir. (enlemin etkisi) Akdeniz’de 800-1000m lere Ege’de 500-600m lere Marmara’da ise 300m’ye kadar yetişebilirler. Karadeniz’de ise Yalancı Maki dediğimiz Garigler yer alır.

C – BOZKIR
İklim şartlarının ağaç yetişmesine uygun olmadığı yarı kurak yerlerdeki otsu, dikensi küçük çalı topluluklarıdır. İlkbahar aylarında yemyeşil olan bu ot toplulukları, yaz kuraklığı ile sapsarı kurak ve çorak çalı topluluğuna dönüşür.

İç bölgelerimizdeki alçak (çukur) alanlarda yayılan bozkırlar yağışın arttığı dağ yamaçlarında yerlerini iğne yapraklı ormanlara bırakır. İç Anadolu’da bir çok yerde bu ormana geçiş kuşağı birden olmaz çünkü insanların tahribi sonucu eskiden orman olan alanlar tek tük ağaçlardan ibaret olan Antropojen Bozkırlara dönüşmüştür.

Doğu Anadolu’da yüksek platolardaki bozkırlar kurak bir yaz yaşamadıkları için yazın yemyeşil kalırlar. Bu yüzden buralarda büyükbaş mera hayvancılığı yaygındır.

D – DAĞ ÇAYIRLARI (Alpin Çayırları)

Ormanların yetişemeyeceği kadar soğuk ve az nemli yükseltilerde görülen yazın yeşeren kışın kar altında kalan soğuğa dayanıklı ot topluluklarıdır.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:26 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

TÜRKİYE'NİN GÖL VE BARAJLARI

Yurdumuzda irili ufaklı pek çok göl vardır. Şimdi bunlara barajlar kurarak elde ettiğimiz baraj gölleri de eklenmiştir.

Marmara Bölgesinde; Sapanca, İznik, Ulubat, Manyas, Terkos, Çekmece gölleri vardır.

İç Anadolu'da; Tuz gölü, Akşehir gölü bulunur.
Akdeniz'deki Göller yöresinde; Beyşehir, Eğridir, Burdur gölleri bulunmaktadır.

Doğu Anadolu'da; Van Gölü, Tortum Gölü, Çırdır Gölü en önemlilerindendir. Van Gölü üzerinde gemi taşımacılığı da yapılır.
Kızılırmak üzerinde; Hirfanlı Barajı
Yeşilırmak üzerinde; Almus, Hasan ve Suat Uğurlu Barajları
Sakarya üzerinde; Sarıyar, Çubuk, Kurtboğazı, Gökçekaya barajları
Gediz üzerinde; Demirköprü Barajı
Büyük Menderes üzerinde; Kemer Barajı
Ceyhan üzerinde;Aslantaş Barajı
Seyhan üzerinde; Seyhan Barajı
Fırat üzerinde; Keban, Atatürk, Karakaya Barajları
Dicle üzerinde; Kral Kızı Barajı.



Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:26 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

Türkiye'de Tarımın Durumu
İnsanların toprağı işleyerek ekme ve dikme yoluyla ondan ürün elde etmesi faaliyetine tarım denir.

Türkiye Topraklarından Yaralanma Oranları:
Topraklarımızdan faydalanma oranı daha çok iklim ve yer şekilleri özelliklerine bağlıdır. Ülkemizde yüksek dağlık kesimler geniş alan kaplar. Dik yamaçlar çoktur. Buralarda topraktan faydalanma çok kısıtlıdır. Buna göre ülkemiz arazisinin % 36 ‘sı ekili-dikili alan, % 32’si çayır ve otlak, % 26‘sı orman ve % 6’sı diğer alanlar (yerleşim birimleri , tarıma elverişsiz .çıplak kayalıklar gibi) dır.
Not: Tarımdaki makinalaşmanın etkisiyle çayır ve otlakların alanı daralırken, tarım alanlarımız genişlemektedir.

Bölge Yüzölçümüne Göre Ekili Dikili Alanların Oranları:
1. Marmara Bölgesi: %30
2. İç Anadolu Bölgesi: %27
3. Ege Bölgesi: %24
4. G.Doğu Anadolu Bölgesi: %20
5. Akdeniz Bölgesi: %18
6. Karadeniz Bölgesi: %16
7. Doğu Anadolu Bölgesi: %10

Türkiye’de Tarımı Etkileyen Faktörler:
1. Sulama: Türkiye tarımında en büyük sorun sulama sorunudur. Tarımda sulama ihtiyacının en fazla olduğu bölgemiz G.Doğu Anadolu Bölgesi iken , bu sorunun en az olduğu bölgemiz Karadeniz Bölgesidir.
Akarsularımızın derin vadilerden akması ve rejimlerinin düzensiz olmasından dolayı sulamada yeterince faydalanamıyoruz. Bunun için mutlaka akarsular üzerindeki baraj sayısı artırılmalıdır.
Sulama Sorunu Çözüldüğünde;
· Üretim artar.
· Nadas olayı ortadan kalkar.
· Tarımda iklime bağlılık büyük oranda azalır.
· Üretimde süreklilik sağlanır.
· Üretim dalgalanmaları önlenir.
· Yılda birden fazla ürün alınabilir. Bu konuda en şanslı bölgemiz Akdeniz, en şanssız bölgemiz Doğu Anadolu Bölgesidir.
· Daha önce sebze tarımı yapılmayan bir yerde sebze tarımı da yapılmaya başlanır.
· Tarım ürün çeşidi artar.
· Köyden Kente göçler azalır.

2.Gübreleme: Tarımda sulama sorunu çözüldükten sonra üretimi daha da artırmak için gübre kullanımı artırılmalıdır.
Ülkemizde hayvancılığın gelişmiş olması tabii gübre imkanını oluşturmaktadır. Ancak yurdumuzda tabii gübrenin yakacak olarak kullanılması bu olumlu durumu ortadan kaldırmaktadır. Ülkemizde üretilen suni gübre yeterli olmadığı için ithal (Fas, Tunus, Cezayir gibi ülkelerden) etmekteyiz. Bu da maliyeti artırdığından çiftçilerimiz yeterince gübre kullanamamaktadır.
Gübre ihtiyacı, tabii gübrenin yakacak olmaktan kurtarılması ve gübre fabrikalarının artırılması ile karşılanabilir.

3.Tohum Islahı: Sulama ve gübre sorunu çözüldükten sonra verimi daha da artırmak için kaliteli tohum kullanılmalıdır. Ülkemizde kalite tohum üretme konusunda devlet üretme çiftlikleri ve tohum ıslah istasyonları çalışmalar yapmaktadır. Ancak kaliteli tohum ithali devam etmektedir.

4.Makine Kullanımı: Ürünün zamanında ekimi, hasadı ve yüksek verim için makine kullanımı şarttır. Ancak makine kullanımı yurdumuzda yeterli ölçüde gelişmemiştir. Sebepleri:
· Makine kullanıma elverişsiz alanların varlığı,
· Makine kullanımının ekonomik olmadığı küçül alanların varlığı,
· İş gücünün bazı bölgelerde daha ucuz olması,
· Makine fiyatlarının çiftçinin alım gücünün üstünde olması

5.Zirai Mücadele: Tarımdaki hastalıkların, yabani otların ve haşerelerin meydana getireceği üretim düşüklüğünü önlemek için ilaçlı mücadele şarttır. Zirai mücadelede daha çok ilaç kullanılmaktadır.
6.Toprak Bakımı: Tarla yağışlardan önce sürülmeli , yabancı otlardan arındırılmalıdır. Erozyona karşı korunmalıdır.
7.Toprak Analizi: Toprak analizleri ile en iyi verim alınabilecek ürün belirlenir. Ayrıca toprağın ihtiyacı olan mineraller tespit edilerek kullanılacak gübre belirlenir.
8. Destekleme Alımı ve Pazar: Verimi etkilemez. Üretim miktarını etkiler. Çiftçi ürettiği malı pazarda zarar etmeden satabilmelidir. Çiftçinin elverişsiz piyasa şartlarından olumsuz etkilenmemesi için devlet bazı ürünlerde destekleme alımı yapmaktadır (Destekleme alımıevletin çiftçinin malını belirli bir taban fiyat üzerinden alması olayıdır.) Destekleme alımı yapılan ürünler: Pamuk, tütün, Ş.Pancarı, buğday,çay, fındık, K.Üzüm, K.İncir, K.Kayısı, Haşhaş gibi dayanıklı ve sanayiye dayalı ürünlerdir.
***Destekleme alımı yapılan ürünlerin üretiminde dalgalanmalar az olur ve fiyatı sürekli artar.
9. Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalıdır. TARIM ÜRÜNLERİ

TAHILLAR

· BUĞDAY: İlk yetişme döneminde (ilkbaharda) yağış ister. Olgunlaşma ve hasat döneminde kuraklık gerekir. Bu özelliğinden dolayı Karadeniz kıyılarında tarımı yapılamaz. Ayrıca düşük sıcaklılardan dolayı Doğu Anadolu Bölgesinin yüksek yerlerinde tarımı yapılamaz. Bunların dışında bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir.
Buğday üretimi iklimdeki karasızlıktan dolayı bazı yıllar artarken, bazı yıllar düşer. Üretimin en fazla olduğu bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(%31). İl olarak en fazla Konya,Ankara ve Adana’dır

· ARPA: Soğuğa ve sıcağa dayanıklıdır. Bundan dolayı buğdayın yetişebildiği her yerde yetişir. Ayrıca düşük sıcaklıktan dolayı buğdayın yetişemediği Doğu Anadolu’nun yüksek yerlerinde de tarımı yapılabilir. Üretim en fazla İç Anadolu Bölgesinde gerçekleşir.

· MISIR: Yetişme döneminde bol su ister. Bundan dolayı yurdumuzda sulama imkanı olan bütün her yerde tarımı yapılabilir. Yağ elde edilmeye başlandıktan sonra tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Bugün mısır üretimimizin yarısına yakını Akdeniz Bölgesinden elde edilir (Adana çevresi başta gelir). Üretimde 2. bölge Karadeniz Bölgesidir (Buğdayın yerine tarımı yapılmaktadır.) Bölge halkının temel besin maddesi olduğundan ticarette değeri yoktur.

· ÇELTİK (PİRİNÇ): Çeltik ilk çimlenme döneminde bol su ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuzun sıcaklık şartları çeltik tarımına elverişlidir. Fakat su sorunu vardır. Bu sebeple tarımı akarsu kenarlarında gelişmiştir. Çeltik tarım alanlarında sivrisinek çok geliştiğinden ekim alanları devletin kontrolündedir (yerleşim birimleri çevresinde tarımına müsaade edilmemektedir.
Üretimde en büyük paya sahip bölgemiz Karadeniz Bölgesidir. Başta Batı Karadeniz Bölümü gelir (Kastamonu, Sinop, Bolu, Düzce çevresi). Bölgede ayrıca Samsun, Amasya, Tokat , Çorum çevrelerinde de tarımı yapılır.
Üretimde ikinci bölge Marmara Bölgesidir. Başta Edirne olmak üzere, Tekirdağ, Kırklareli, Sakarya, Balıkesir, Bursa çevresinde tarımı gelişmiştir.
Akdeniz bölgesinde Amik ovası önemli çeltik ekim alanıdır.
Üretimimiz yeterli olmadığından ithal etmekteyiz.

· ÇAVDAR: Serin yayla iklimi ister. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir.

BAKLAGİLLER

· NOHUT: İlk yetişme döneminde yağış ister. Hasat döneminde kuraklık gerekir. Yurdumuz iklim şartları genelde nohut tarımına elverişlidir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde yapılmaktadır.

· MERCİMEK: Kuraklığa dayanıklı olduğu için en fazla tarımı G. Doğu Anadolu Bölgesinde gelişmiştir. Mercimek üretimimizin yarıdan fazlası bu bölgeden karşılanır (kırmızı mercimek). Üretimde ikinci bölgemiz İç Anadolu Bölgesidir(yeşil mercimek).

· FASULYE: Yurdumuzda sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir.

SANAYİ BİTKİLERİ

· TÜTÜN: Kıraç arazilerde yetişebilir. İlk yetişme döneminde su ister. Daha sonra mutlaka kuraklık olmalı. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak kaliteli tütün yetiştirilmesi amacıyla ekim alanları devlet tarafından sınırlandırılmıştır.
Üretimde 1. Ege Bölgesidir ( Manisa, İzmir, Aydın, Muğla, Denizli ve Uşak çevresi). 2. G.Doğu Anadolu Bölgesi
3.Karadeniz Bölgesidir.

· ŞEKER PANCARI :Yurdumuzda tarımı 1925 yılında Uşak’ta başlamıştır (ilk fabrika Uşak’ta 1926 yılında kuruldu). Bugün fabrikaların kurulduğu her yerde tarımı yapılmaktadır. Belirli iklim ve toprak isteği yoktur. Sulama imkanı olan her yerde tarımı yapılabilir. Üretimde 1. İç Anadolu Bölgesidir.
**Ş.pancarı tarladan söküldükten sonra kısa bir süre sonra işlenmesi gerektiğinden tarımı fabrikalar çevresinde yapılır. Ayrıca pancar küspesi hayvan yemi olarak kullanıldığı için buralarda besi hayvancılığı da gelişmiştir.
***Kıyı bölgelerimizde tarımı yapılmaz. Sebebi buralarda daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik verilmesidir.

· PAMUK: Alüvyal toprakları sever. Ayrıca yüksek sıcaklığa ihtiyaç duyar. Yetişme döneminde bol su, hasat döneminde kuraklık gerekir. Üretimde 1.Ege Bölgesi (kıyıdaki bütün çöküntü ovalarında),
2.Akdeniz Bölgesi (başta Adana olmak üzere Hatay, İçel, Antalya Çevresi),
3. G.Doğu Anadolu Bölgesidir. Ayrıca Doğu Anadolu Bölgesinde etrafı dağlarla çevrili çukur alanlarda tarımı yapılır(Iğdır, Malatya).

· ÇAY: Tropikal iklim bitkisidir. Bol ve düzenli yağış ister. Bulutlu gün sayısı fazla olmalıdır. Kışlar ılık geçmelidir. Yurdumuzda en iyi yetişme şartlarını Doğu Karadeniz Bölümünde bulmuştur. Bugün Rize başta olmak üzere Ordu’dan Gürcistan sınırına kadar olan kıyı kesimde tarımı yapılmaktadır. Yurdumuzda çay tarımı Cumhuriyetin ilanından sonra başlamıştır (1924). Çay tarımının tamamı Karadeniz bölgesindedir.

· HAŞHAŞ: Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ancak uyuşturucu elde edildiği için üretimi devlet kontrolündedir. Bugün başta Afyon olmak üzere Kütahya, Uşak, Denizli, Burdur, Isparta, Konya çevresinde tarımı yapılır. Gıda sanayisinde ve tıpta narkoz yapımında kullanılır.
· KETEN KENEVİR: Lifleri dokuma sanayisinde , ip ve halat yapımında kullanılır. Yurdumuz üretiminin tamamına yakınını Karadeniz Bölgesinde Batı Karadeniz Bölümü karşılar( Kastamonu başta gelir) . Kenevirden uyuşturucu elde edildiğinden üretimi devlet kontrolündedir.

YAĞ BİTKİLERİ


· AYÇİÇEĞİ: İlk yetişme döneminde su , hasat döneminde kuraklık ister. Bundan dolayı Doğu Karadeniz kıyıları hariç bütün bölgelerimizde sulama ile tarımı yapılır. Üretimde 1. Marmara Bölgesi (Ergene Bölümü- %74). 2. Karadeniz Bölgesi (Orta Karadeniz) 3. İç Anadolu Bölgesi’dir.

· ZEYTİN: Akdeniz iklim bitkisidir. Ancak Akdeniz Bölgesinde tarımı fazla gelişmemiştir. Daha fazla gelir getiren ürünlere öncelik tanınmasından dolayı. Bugün üretimde 1. Ege Bölgesi (Kıyı Ege Bölümündeki ova ve kenarlarında- Manisa, Aydın, İzmir, Muğla , Denizli çevresi). 2. Marmara Bölgesi-Güney Marmara kıyıları (en kaliteli sofralık zeytin bu bölgeden Gemlik çevresinden elde edilir). 3. Akdeniz Bölgesi (Antalya çevresi en fazla).
Ayrıca Doğu Karadeniz’de Çoruh vadi oluğunda (Artvin) ve Goğu Anadolu Bölgesi’nde G.Antep çevresinde tarımı yapılır.
Zeytinin devirli üretim özelliğinden dolayı; üretim bir yıl fazla , bir yıl azdır.

· SOYA FASULYESİ: Önceleri daha çok Doğu Karadeniz’de Ordu-Giresun çevresinde tarımı yapılırdı. 1982 yılından sonra yağ sanayisinde kullanılmaya başlanılınca tarımı Akdeniz Bölgesinde hızla gelişmiştir. Kısa sürede geliştiği için bölgede ikinci ürün olarak yetiştirilir. Adana başta olmak üzere İçel, Hatay çevresinde tarımı gelişmiştir. Türkiye üretiminin %90 ‘ını Akdeniz Bölgesi karşılar.

· YER FISTIĞI : Akdeniz iklim şartlarında iyi yetişmektedir. En fazla tarımı bu bölgede Adana çevresinde gelişmiştir(%91). Ayrıca G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında, Ege Bölgesi’nde Muğla , Aydın çevresi, G. Marmara Bölümü’nde Balıkesir, Çanakkale çevresinde tarımı yapılır. Çerez olarak tüketildiği gibi yağ da elde edilir.

· SUSAM: Sıcak iklim bitkisidir. Yurdumuzda başta Ege Bölgesi olmak üzere G.Doğu Anadolu Bölgesi, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde tarımı yapılır.

MEYVECİLİK


· ÜZÜM: Kışın –4oºC ye kadar dayanabilir. Bundan dolayı meyveler içinde yetişme alanı en geniş olanıdır. Üzüm üretiminde başta Ege Bölgesi ( Manisa, İzmir, Denizli ) gelir. 2. G.Doğu Anadolu Bölgesidir.
3. İç Anadolu Bölgesidir. Dünya kuru üzüm üretimde birinciyiz ve ihracat yapmaktayız.
· ELMA: Üzümden sonra yetişme alanı en geniş olan meyvedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Niğde, Nevşehir, Amasya, Tokat, Kastamonu, Bursa, Burdur, Isparta, Antalya önemli elma üretim merkezlerimizdir.

· İNCİR: Akdeniz iklim bitkisidir. Kış ılıklığı ister ve yaz kuraklığı ister. En fazla tarımı Ege Bölgesi’nde gelişmiştir (Başta Aydın gelir.) Üretimin %80 i bu bölgeden karşılanır. Ayrıca Akdeniz Bölgesi, G. Marmara ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısı ile Karadeniz kıyılarında (D: Karadeniz kıyıları hariç) tarımı yapılabilir. Türkiye Dünya kuru incir üretiminde ilk sırada yer alır ve önemli ihracat ürünümüzdür.

· FINDIK : Anavatanı Türkiye’dir. En iyi yetişme şartları Karadeniz iklim bölgesidir. Yurdumuz üretiminin %90 ‘ını Karadeniz bölgesi karşılar. En fazla Ordu- Giresun olmak üzere Karadeniz kıyılarında tarımı yapılmaktadır. Ayrıca Marmara Bölgesinde Sakarya çevresinde tarımı yapılır. Türkiye dünya fındık üretiminde ve ihracatında ilk sırada yer alır (%60-70).

· ANTEP FISTIĞI: En iyi yetişme şartlarını G.Doğu Anadolu Bölgesinde bulmuştur (% 90). Başta G.Antep ve Ş.Urfa gelir. Ayrıca Akdeniz ve Ege Bölgelerinde çitlembik ağaçlarının aşılanması ile de tarımı yapılabilmektedir. Önemli ihracat ürünümüzdür.

· TURUNÇGİLLER(Narenciye): (Portakal , mandalina, limon , greyfurt ve turunç)
Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda tarımı en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir (%88) . Antalya başta olmak üzere bütün Akdeniz kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Ayrıca Ege Bölgesinde İzmir’e kadar olan güney kıyılarında, G.Marmara Bölümünün soğuktan korunmuş kıyılarında, Doğu Karadeniz Bölümünde Rize çevresinde ve G.Doğu Anadolu Bölgesinin batısında tarımı yapılmaktadır.
*** Ege Bölgesinde kıyıdan 200 km içerilere kadar tarımı yapılabilmektedir. Sebebi bölgede dağların kıyıya dik uzanması sonucu deniz etkisinin iç kesimlere kadar sokulabilmesidir.
*** Doğu Karadeniz Bölümünde yetiştirilebilmesi kış ılıklığı ile ilgilidir.

· MUZ: Tropikal iklim bitkisidir. Yurdumuzda Akdeniz Kıyılarında tarımı yapılabilmektedir. Bugün tarımı daha çok Alanya – Anamur arasında gelişmiştir.

· KAYISI: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı D.Anadolu Bölgesi’nde Malatya-Elazığ çevresinde gelişmiştir.
· BADEM : Kıraç arazilerde yetişebilmektedir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilmektedir. En fazla İç Anadolu Bölgesinde Niğde –Nevşehir çevresinde gelişmiştir.

SEBZECİLİK: Sebzeler çok fazla su isterler. Yurdumuzda sebze yetiştiriciliği en fazla Akdeniz Bölgesinde gelişmiştir. Bu bölgeyi Ege ve Marmara Bölgeleri takip eder. En az geliştiği bölgemiz D.Anadolu bölgesidir. Sebebi yaz mevsiminin çok kısa sürmesidir. Ayrıca İç Anadolu Bölgesinde de sulama yetersizliğinden dolayı sebze tarımı gelişmemiştir.
*** Sebze tarımı seracılık faaliyetleri ile Akdeniz ve Ege Bölgelerinde bütün yıl yapılabilmektedir. Seracılığın buralarda gelişme sebepleri; kışların ılık geçmesi ve güneşli gün sayısının fazla olmasıdır.

YUMRULU BİTKİLER
· PATATES: Alüvyal ve kumlu topraklarda iyi yetişir. Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. En fazla tarımı İç Anadolu Bölgesinde gelişmiştir( Nevşehir). Ayrıca Ödemiş-İzmir, Sakarya, Trabzon, Erzurum diğer önemli patates üretim merkezlerimizdir.
· SOĞAN-SARMISAK: Bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Bursa –Karacabey önemli soğan üretim merkezi iken Kastamonu da sarmısakta önemli merkezimizdir.

İTHAL ETTİĞİMİZ TARIM ÜRÜNLERİ:
Pirinç, kahve , kakao, muz, kivi, ananas, hindistan cevizi, hurmadır.

ÖNEMLİ İHRACAT ÜRÜNLERİMİZ:
Fındık, Antep fıstığı, pamuk , tütün, K.Üzüm, K.İncir, K.Kayısı, haşhaş gibi.


Prof. Dr. Sinsi 06-27-2012 07:26 PM

Ülkemize Genel Bakış
 

HAYVANCILIK
Tarımın bir kolu olan hayvancılık ; ekonomik değeri olan hayvanların yetiştirilmesi, çeşitli şekillerde yararlanılması ve pazarlanması olayıdır. Kırsal kesimlerde hayvancılık tarımın sigortası durumundadır. İklimdeki karasızlıkların tarımı olumsuz yönde etkilemesinden dolayı. Tarım hayvancılık birbirini destekler. Örnek : Şeker fabrikaları çevresinde besi hayvancılığının gelişmesi.
Doğu Anadolu Bölgesinde iklim ve yer şekillerinin tarımsal faaliyetleri olumsuz etkilemesinden dolayı bölgede birinci ekonomik faaliyet hayvancılıktır.
Türkiye hayvan varlığı fazla olan bir ülkedir. Ancak hayvanlarımızın et, süt, yumurta, yapağı verimleri düşüktür.

HAYVANCILIĞIMIZI GELİŞTİRMEK İÇİN;

· Hayvan soyları iyileştirilmeli(ıslah edilmeli): Yerli ırklar et-süt verimi yüksek olan ırklarla melezleştirilmeli veya iyi cins hayvan ithal ederek sayısını artırmalıyız. İyi cins hayvan yetiştirmek amacıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında çalışmalar başlatılmıştır. İyi cins hayvan yetiştiren çiftliklere hara denir. Örnek : Bursa-Karacabey, Eskişehir-Çifteler.
· Mera hayvancılığı yerine ahır hayvancılığı geliştirilmeli: Mera hayvancılığı otlaklarda yapılan hayvancılık şeklidir. Masrafsızdır. Ancak verim düşüktür. Bundan dolayı yem kullanımı fazla olan , fakat verimi yüksek olan ahır hayvancılığına önem verilmelidir.
· Otlaklar korunmalı: Otlaklarımız tarımda makinalaşma ile sürekli olarak daralmaktadır. Ayrıca otlaklarda aşırı otlatma sonucu otlaklar bozulmaktadır. Bu olumsuzluklar sonucunda hayvanlarımız yeterince beslenememektedir. Hayvancılığı geliştirmek için bu olumsuz durumlar önlenmeli.
· Yem üretimi artırılmalı.
· Erken kesim önlenmeli (süt kuzu-süt dana)
· Salgın hastalıklarla mücadele edilmeli
· Çiftçi eğitilmeli ve kredi desteği sağlanmalı.
*** Türkiye’de genelde mera hayvancılığı gelişmiştir. Bundan dolayı hayvancılımızın coğrafi dağılışında daha çok iklim etkilidir. Ayrıca et ve süt üretimi de iklimin etkisi altındadır.

HAYVANCILIĞIMIZIN COĞRAFİ DAĞILIŞI:


BÜYÜK BAŞ HAYVANCILIK: (Sığır, at, eşek, katır, deve)
· İNEK:Büyük baş hayvanlar içinde en fazla sığır(inek, öküz ,dana, manda) yetiştiriciliği vardır. Sığırlar içinde de en fazla inek yetiştirilmektedir. Bütün bölgelerimizde inek yetiştiriciliği vardır. Ama en fazla Karadeniz Bölgesinin kıyı kesimi ile Doğu Anadolu Bölgesinde Erzurum-Kars Bölümünde gelişmiştir. Karadeniz Bölgesinde gelişmesi yağışların fazla olmasından dolayı çayırların fazla olmasıdır. Erzurum-Kars bölümünde gelişmesi yaz yağışlarıyla oluşan gür ot ve çayırlıklardır. İnek yetiştiriciliği ayrıca şeker fabrikaları çevresinde de gelişmiştir. Ş.Pancarı küspesinin hayvan yemi olarak kullanılmasından dolayı.
· MANDA: Bol sulu bataklık ve göl kenarlarında beslenir. Yurdumuzda başta Karadeniz Bölgesi kıyı kesimi olmak üzere G.Marmara Bölümünde yetiştiriciliği yaygındır. Et kalitesi düşük olduğundan yetiştiriciliği fazla gelişmemiştir.
*** Büyük baş hayvancılık batı bölgelerimizde ahır hayvancılığı şeklinde gelişmiştir.

KÜÇÜK BAŞ HAYVANCILIK
1. KOYUN: Bozkırların hayvanıdır. Hafif dalgalı düzlüklerde iyi yetişir. Türkiye’nin iklim şartları genelde koyun yetiştiriciliğine elverişlidir. Düşük sıcaklık sebebiyle Doğu Anadolu Bölgesinin doğusunda yetiştiriciliği gelişmemiştir. Ayrıca Doğu Karadeniz Bölümünün kıyı kesiminde yüksek nem ve gür çayırlardan dolayı koyun yetiştirilmez. En fazla koyun yetiştiren bölgemiz İç Anadolu’dur. Bozkırların geniş alan kaplamasından dolayı. Doğu Anadolu Bölgesi (batısı) ve G.Doğu Anadolu Bölgeleri de koyun yetiştiriciliği gelişmiştir.

Koyun Türleri:
· Kıvırcık: Soğuğa dayanıklı değildir. Et verimi yüksektir. Marmara ve Ege Bölgelerinde yetiştirilir.
· Dağlıç: Ege ve İç Batı Anadolu’da yetiştirilir.
· Karaman: Ege, İç, Doğu ve G.Doğu Anadolu Bölgelerinde yetiştirilir.
· Sakız ve Merinos: G.Marmara Bölümünde yetiştirilir. Merinos yünü için yetiştirilmektedir.

2. KIL KEÇİSİ: Dağlık bölgelerin hayvanıdır. Ağaçların filizlerini yemek suretiyle beslenir. Ormanlara zarar verdiği için sayılarının azaltılması yoluna gidilmektedir. En fazla Akdeniz Bölgesi ile Doğu Anadolu Bölgelerinde yetiştirilir.

3. TİFTİK KEÇİSİ (Ankara Keçisi): Tiftiği için yetiştirilmektedir. Yurdumuzda Ankara- Konya çevresi ile G.Doğu Anadolu Bölgesinde Siirt çevresinde yetiştirilmektedir.

***Sağılan ve kesilen hayvan sayısı az; üretilen süt ve et miktarı fazla ise orada Büyük baş hayvancılık (inek yetiştiriciliği) gelişmiştir. Sağılan ve kesilen hayvan sayısı fazla iken ; üretilen et ve süt miktarı az ise Küçük baş hayvancılık gelişmiştir( Koyun yetiştiriciliği).

KÜMES HAYVANCILIĞI:( Tavuk , horoz, hindi, kaz, ördek)
Kümes hayvancılığı bütün bölgelerimizde yapılabilmektedir. Ama en fazla Marmara ve Ege Bölgelerinde gelişmiştir. İstanbul, İzmir, Manisa, Balıkesir, Ankara gibi büyük kentler çevresinde gelişmiştir.

ARICILIK: Bal, bal mumu, polen ,arı sütü elde etmek için arıcılık bütün bölgelerimizde yapılabilmektedir. En fazla Ege ve Doğu Anadolu Bölgelerinde gelişmiştir. Muğla, Manisa,İzmir, Balıkesir,Çanakkale, Ağrı, Erzurum, Hakkari, Rize (Anzer yöresinin balları çok ünlüdür.), Artvin, Ordu önemli bal üretim merkezlerimizdir.

İPEK BÖCEKÇİLİĞİ: İpek böceği yetiştirme ve kozasından ipek elde etme faaliyetidir.Dut yaprağı yemek suretiyle beslenir. En fazla G.Marmara’da gelişmiştir. Bursa, Balıkesir, Bilecik çevresinde çok gelişmiştir. İpekli dokumada ise Bursa-Gemlik-İstanbul gelişmiştir.

BALIKÇILIK: Yurdumuzun etrafı denizlerle çevrili, birçok akarsu ve tatlı su gölümüz olmasına rağmen balıkçılık gelişmemiştir.

Balıkçılığın Gelişmemesinin Sebepleri:
· Denizlerimizin balık bakımından zengin olmaması.
· Açık deniz (Okyanus) balıkçılığının yapılmayışı.
· Taşıma ve depolama imkanlarının yetersizliği.
· Zararlı avlanma yöntemlerinin uygulanması (dinamit patlatma, trol avcılığı gibi)
· Denizlerimizdeki kirlenmenin önlenememesi.
Türkiye’de Balık Üretiminin Denizlere Göre Dağılışı:
1. Karadeniz % 67
2. Ege Denizi % 13
3. Marmara Denizi % 11
4. Akdeniz % 9
***Bodrum kıyılarında sünger avcılığı gelişmiştir.
***Japonya ve Norveç’te balıkçılık çok gelişmiştir. Sebepleri : Okyanus akıntılarının karşılaşım alanında olması, iklim ve yer şekillerinin tarımı olumsuz yönde etkilemesidir.




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.