![]() |
Sokak çocuğu kimdir ?
Sokak çocuklarının tanımı zordur. Tanım her ülkeye göre değişir. Brezilya’nın sokak çocuğuyla Türkiye’nin sokak çocuğunun koşulları aynı değildir. Özellikle çocuğun eviyle olan ilişkisi ve madde kullanıp kullanması, suçla ilişkisi gibi birçok faktörün değişkenliği sokak çocuklarını tanımlamayı da zorlaştırır. Bu yüzden de sokak çocukları kimdir sorusunun cevabını vermek biraz zordur.
Genellikle sokak çocukları iki ana gruba ayrılarak ele alınmaktadır. Bunlar; gerçekten bu tanıma uyan sokak çocuğu yani evi olmayan sokakta yaşayan çocuklar ile sokakta çalışıp akşam evine dönen yani bir evi olan, akşamları düzenli olmasa da evine dönen çocuklar olarak gruplandırılmaktadırlar. Sokağın Çocukları: Çocukları yetiştirmekten sorumlu yetişkinler tarafından herhangi bir koruma, denetleme ya da yönlendirmenin olmadığı bir pozisyonda, ailelerinden kopmuş - en geniş anlamıyla sokağı ev edinmiş - şekilde yaşayan çocuklardır. Sokaktaki Çocuklar: Ailelerinin destekleri hızlı bir şekilde zayıflayan, sokaklarda ya da alışveriş merkezlerinde çalışarak ailenin yaşam sorumluluğunu paylaşan çocuklardır. Bu çocuklar için ev; oyun, kültür ve günlük hayat merkezi olmaktan çok uzaktır. Yine de sokak onların günlük aktiviteleri halindeyken, çoğu geceleri evlerine döner. Aile ilişkileri bozuluyor olsa da, çocuklar evdedir ve hayatı ailelerinin bakış açısıyla görmeye devam etmektedirler. Sokağın çocukları, günlük yaşam için aile desteğinden yoksun, yalnız bir şekilde mücadele eden daha küçük bir gruptur. Genellikle “terkedilmiş” olarak bilinmelerine rağmen güvensizlikten, reddedilmeden ve şiddet içinde büyümekten yorulmuş bir şekilde çocukların da ailelerini kendilerinin terk etmiş oldukları gözlenmektedir. Bu çocukların aileleriyle bağlarının tamamen kopmuş olduğu görülmektedir. Neden sokak çocuklarının sayısı artıyor? Ülkemizin hızlı bir endüstrileşme sürecine girmesiyle birlikte oluşan sağlıksız kentleşme sonucunda toplum yapısındaki değişikliklere paralel olarak aile yapısı eskiye göre farklılaşma göstermiştir. Bu farklılaşmaya ayak uyduramayan ailelerde ise bir çok istenmeyen değişimler ortaya çıkmıştır. Bu değişimlerin ilki göç olgusudur. Ekonomik nedenler başta olmak üzere terör ve diğer nedenlerden yaşadığı yeri bırakan ailede aileye para getiren kişi evin babasıyken işsiz kalması sonucu daha kolay iş bulan evin annesi sonra da çocuğu çalışmaya başlamıştır. Başka şehire göç edilmesi sonucu hemşehri dayanışması olsa da geniş ailenin getirdiği birçok avantaj ortadan kalkmıştır. Bu durum en çok çocuğu etkilemiştir. Çünkü büyükbaba, büyükanne, teyze, amca otoritesinden kurtulan çocuk küçük yerden büyük yere gelince disiplinden de hemen kopmuş ve ilk olarak okula devam etmemeye başlamıştır. Bu süreç içinde ekonomik yoksulluk ve köyden-kente göç sonucu oluşan kültürel çatışmayı da yaşayan aileler kent yaşamının dışına itilmektedir. Kırsal kesimde ailenin geleneksel olarak aldığı psikolojik, sosyal, ekonomik destek kentlerde toplumsal kurumlar tarafından sağlanamadığından, büyük ümitlerle kente göçen yığınların aile ilişkileri olumsuz etkilemekte ve çocukları başıboşluğa sürüklemektedir. Ayrıca boşanmalar, resmi nikah olmaksızın yapılan evlilikler, değişik eşlerden olan çocuklar, ebeveynlerden birinin evi terk etmesi gibi nedenler de çocukların sokak yaşamını seçmesine neden olabilmektedir. Gecekondu ilk ismiydi şimdiyse varoşlar deniliyor ama genel anlamda tapusuz yeşil alanların ve tepelerin üzerine tuğlalar ve demir filizlerinin oturtulmasıyla kaçak olarak yapılandırılan bölgelerde yaşam kurmaya çalışan aile birimlerinden sokak çocuklarının özellikle sokakta çalışan çocukların çıktığını görüyoruz. Sorun yoğunlukla metropol illerde görülmektedir. Özellikle İstanbul gibi gecekondulaşmanın ciddi boyutlarda sorun olduğu ortamlarda ailelerin kontrolünden çıkan çocuk sayısı günden güne artmaktadır. Soruna kısa süre içinde sistemli bir müdahale yapılmaması durumunda ise bir süre sonra büyük bir olasılıkla suçluluk oranında bir patlama yaşanacak ve sorunun çözümü için daha büyük yatırımlar yapılması gerekecektir. 2828 sayılı Kanun kapsamına giren bu soruna hizmet götürmek Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun görevidir. Ancak bu sorun çeşitli sorunların bileşkesi olduğundan çok yönlü bir işbirliği ve koordinasyonu içeren rehabilitasyonu gerektirmektedir. Belirtildiği gibi bu sorunun gerçek nedeni köyden kente göç, onun sonucu oluşan çarpık kentleşme, bunların beraberinde getirdiği ekonomik yoksulluk, işsizlik ve eğitimsizlikten kaynaklanmaktadır. Sağlıksız aile ortamında yetişen çocuğun eğitimine önem verilmemekte, çocuğun aile bütçesine katkıda bulunması beklenmekte ve çocuk yaşına uygun olmayan ruhsal ve fiziksel sağlığını tehlikeye sokan işlerin yanı sıra bağımlılık kazanmasına neden olan işlerde (mobilya cilası, ayakkabı tamircisi...vb.) çalıştırılmaktadır. Bu çocuklar para kazandığı için kendini yetişkin gibi hissetmektedir. Çoğu zaman ailenin denetiminden uzaklaşan çocuk eğitimini yarım bırakmakta, akran gruplarından soyutlandığı gibi yetişkinlerin dünyasına da girememektedir. İş ortamına da uyum sağlayamayarak işten ayrılmakta ve sokaktaki sınırsız, sorumsuz özgürlüğü seçerek sosyal yaşamdan tamamen kopmaktadır. 1950’li yıllarda onlara köprüaltı çocukları denirdi. Onlar tek tük ortalarda gezinen, geceleri köprüaltlarına sığınan, hepimizin merhamet, iyiniyet ve sempatiyle baktığımız çocuklardı. Sonra günler geçti, yıllar geçti. Birdenbire sayılarının arttığını, her adım başı önümüze çıktıklarını görmeye başladık. Ya trafik ışıklarında durduğumuzda arabanın camlarına atlıyor, elindeki kirli bezle camları siler gibi yapıp para istiyor ya da bir vitrinin önünde yolunuzu kesip “selpak alsana benden” diyorlardı. Ardından geceleri sokaklarda köşebaşlarında görür olduk onları. Kuytularda 3-5 kişilik gruplar halinde, ellerinde kese kağıtları, içinde de tiner şişeleri koklayıp durmaktaydılar. Köprüaltları yerini üst geçitler, bankamatiklere bırakmıştı. Sokak çocukları artık gündemimize yerleşmişti. Özellikle son on yılda büyük şehirlerimizde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya ve Bursa’da göçlerden sonra sayıları gecekondularla aynı hızda artış gösteren sokakta yaşayan bu çocuklarımıza her yerde, her saatte rastlar olmuştuk. Bu çocuklarımızın evleri sokaklar, çatıları da gökyüzü olmuştu. Aileleri yoktu. Ya göç edip gelmişlerdi ya da dayaktan, cinsel tacizden kaçmışlardı. Önceleri masum bir şekilde sokaklarda özgürce yaşadıklarını sanmışlardı. Ama kısa süre önce sokak çeteleri, “yaşamak istiyorsan bize katıl” demişlerdi. “Bizle yaşayacaksın, ailende biziz, işin de” denmişti. Hırsızlık, uyuşturucu kuryeliği, yaralama, gaspta kullanılan çetenin üyesi olmak istemeseler de onlara sunulan çok seçenek yoktu. Çocukluk yaşlarında oyun, okul, gülmek yerini kavga, dövüş, hırsızlık almıştı. Oyunu düşlemek, güzellikleri hayal etmek için tek çıkar yol tiner koklamaktı. Dünyayı unutmak ve özlenen hayalleri yaşamak. Tiner işte bunu sağlayan araçtı. Ama ne pahasına? İşte bu noktada sorumluluklarımızın başladığı noktaya geliyoruz. Yapabileceğimiz birşeyler var; bunlar bireysel yaklaşımlarla tek tek çocuklara kişi olarak yardımcı olmaktan başlayarak aynı amaçlara hizmet veren kişilerin birlikte oluşturdukları sivil organizasyonlara kadar değişen boyutlarda olabilir. Ancak akademik anlamda ilk yapılması gerekli olan durum saptamasının yapılmasıdır. Ama konuyu açıklığa kavuşturacak çalışmaların daha bugünlerde gerçekleştirildiği görülmektedir. Orta ve uzun dönem stratejilerin oluşturulmasında çok belirleyici olan bu örnek bile daha çok başlangıçta olduğumuzu göstermektedir. Sokak çocukları ile ilgili yapılabileceklere karar verebilmenin ilk koşullarından birisi konu hakkında bilgilenmek ve veriye sahip olmak. Akademik çalışmaların sosyal anlamda yansımaları olmasına ve topluma hizmete dönüşmesi gerektiğine inanan biri olarak yaklaşık bir yılı geçkin bir süredir 7 sivil toplum kuruluşu ve devletle işbirliğinde başarılı olarak çalışmalarını sürdürdüğümüz Yeldeğirmeni Sokak Çocukları Merkezi'’in ülkemiz için iyi bir örnek olacağı inancındayım. Sonsöz olarak şunu söylemek istiyorum. Bu çocuklarımız için yapmamız gereken birşey var. ONLARA ÇOCUKLUKLARINI HEDİYE ETMEK. Diğer yaşıtları gibi okula gitmeliler, oyun oynamalılar, evleri, dostları, aileleri olmalı. Bunu sağlayabilir ve onlara yardım edebiliriz ve de etmeliyiz. Bir toplum ancak bütün çocuklarının mutlu olduğu gün yarınlarına güvenle ve gülümseyerek bakabilir. Sayfa no yok Cilt no yok Hane no yok Ana adı, ben sokak çocuğuyum abi Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan, Bilyelerini rüyalarında unutan, Ve oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran, Çocuk varya o benim işte, o benim abi... Sahi bir annem olmalıydı dimi Ben dudaklarımda sokakları besteliyorum oysa Sahi abi tadı nasıldı anne sütünün Anneler nasıl okşardı çocuklarını Anne kokusu nasıldır kim bilir Ana ha, bir anne çizebilirmisin benim için Karanlığın kar soğuğu parmak uçlarına bir anne Ve yanına beni eklermisin abi Tıpkı suluboya resimlerdeki gibi sımsıcak Sahi abi senin gözlerini kesmiyor değil mi Bir köprünün soğuk, gergin ve karanlık bedeni Sahi sen hiç seyrettin mi aydedeyi bir köprünün altından, Üşüdün mü abi kayan bir yıldıza bakarken, Boşver... Gel boyat istersen ayakkabılarını Ben şu ayakkabıların bağcıklarından asılıyorum hayata Gel boyat ayakkabılarını Boyatta resmi çıksın dostun, düşmanın tüm kaldırımların Sayfa no yok Cilt no yok Hane no yok Yokların varlığında tam göbek bağından hiç yakalandın mı hayata Bir de bir de babam olmalıydı di mi? Beni dövecek bir babam bile yok biliyor musun? Nasırlı ellerinde şevkat arayacağım bir insan Kimbilir, bayramlarda neler alır babalar çocuklarına Unutmuşum, bayramlarınız da vardı sizin öyle değil mi, arifeleriniz Bayramlarda temize çekilen dostluklar vardı sonra Oysa ben kırık dökük ıslıklar ısmarlıyorum güneşe ve mehtaba Yankısız, bestelenmemiş ve bestelenmeyecek serseri ıslıklar Bir babam olsaydı belki yeterdi Çocuk olurdum eskisi gibi, şımarırdım öylesine Boşver abi... Kimin neyine bayram, kimin neyine hediye Baba kimin neyine abi Sahi senin düşlerin vardır Göremediğin rüyanın düşünü kurar mısın hiç Ahmet bir düş görmüş geçenlerde Köprü altında tanıştık, soğuk ve geç gelen bir gecede Utanırken anlattı, anlatırken utandı. Bir ip bağlamış gökkuşağına, Bak ana diyormuş uçurtmamı gördün mü, Ya uçurtmamın gölgesinde bilye oynayan çocukları. Ahmet'in düşü işte... Bana düşlerini kiralar mısın abi, Bedava boyarım ayakkabılarını, Bana düşlerini, düşlerini abi Boşver, boşver... Bak iyi parlayacak bu ayakkabılar, En parlak ayakkabılarınla yürüyeceksin yaşama Sen düşünme, sokaklar düşünsün beni, Gazete manşetleri, Üçüncü sayfa haberleri düşünsün, İsimsiz bir damla gözyaşı düşünsün, Sen beni düşünme, düşünme be abi... Nasıl olsa ben, olmayan ayakkabılarımın sıcaklığıyla basıyorum tüm kaldırımlara, Olmasa da anne babası sokakların Sokak çocuğuyum ben, sokak çocuğuyum... Kazanılmadan kaybedilmiş bir geleceğin herhangi bir yerinde, Ben sokak çocuğuyum abi, Hani şu uçurtması gökyüzünde asılı kalan, Bilyelerini rüyalarında unutan, Oyuncaklarını masal kahramanlarına çaldıran çocuk varya, İşte o benim, o benim abi, o benim abi... |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.