ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Türkiye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=414)
-   -   Burdur'da Gezilecek Yerler / Türkiye'de gezilecek yerler (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=159527)

Prof. Dr. Sinsi 06-26-2012 08:47 AM

Burdur'da Gezilecek Yerler / Türkiye'de gezilecek yerler
 
Burdur Milias Antik Kenti


http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Milias örenyeri, Kocaaliler Nahiyesi sınırları içinde olup,Kocaaliler ile mahallesi Gökalan arasındadır.Kocaaliler’den Gökalan’a giderken rampanın bitiminde güneye doğru patika yoldan yokuş yukarı yaya olarak varılır. Milias Örenyeri; Toroslar arasında kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan, üzeri makilerle kaplı, kartal yuvası gibi çevreyi gözetleyen, doğal bir tepe üzerindedir.



Örenyeri’nin çoğu yerinde tepecikler gibi fırlayan kayalıklara yapılar dayanarak yapılmışlardır. Çoğu kez yapının temellerinin bir kısmını kayalar oluşturmuştur; Örneğin Tiyatro da bunlardan biridir. Yer yer sivrilen kayalıklar arası surlarla kapatılmış müstahkem, stratejik yönden ulaşılması güç, küçük bir antik kenttir. Şehir ortasındaki tiyatronun oturtulduğu kayalık; şehri güney ve kuzey olarak adeta ikiye bölmektedir. Belli yapıları; iç içe kaleler, surlar, tiyatro, hamam, meskenler, yıkılmış ve çoğu yeri kazılmış mezar anıtları ve tapınaklardır.

Ören yerinin il merkezine çok uzak, yerleşim yeri dışında, engebeli ve çalılılarla kaplı oluşu kaçak kazıların durmadan devam etmesine neden olmaktadır.
Görünürdeki yapı ve bulgular, tarihinin Helenistik dönem öncesine kadar indiğini göstermektedir. Kremna gibi bu şehir de Aksu vadisine hakim bir tepe üzerindedir.



Prof. Dr. Sinsi 06-26-2012 08:48 AM

Burdur'da Gezilecek Yerler / Türkiye'de gezilecek yerler
 
Burdur - Gölhisar..

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR


Gölhisar'ın tarih öncesi çağlara ait durumunu, bugünkü bilgilerimiz dâhilinde bilemiyoruz. Ancak Burdur ve çevresinde tarih öncesi çağlara ait buluntuların çokluğu, bu merkezlerin zenginliği ve yakınlığı düşünülünce, verimli bir ovaya sahip ve yerleşmeye uygun Gölhisar'ın tarih öncesi çağlara ait yerleşime sahip olma ihtimali yüksektir.






TARİHİ ÇAĞLAR

Hititler Dönemi


Gölhisar'ın içinde bulunduğu bölge Arzawa adıyla Hitit tabletlerinde yer alır. Arzawa sözcüğü Luwice ''ormanlık ülke'' anlamındadır. Hitit kaynaklarında, Arzawa ülkesi Pisidya ve Pamfilya topraklarını kapsıyordu. Özgürlüğüne düşkün Arzawa halkı, Hitit krallarına karşı devamlı savaşmıştır. Kaynaklara göre 500 yıl Hititlerle savaşan yöre halkı, Hititleri bu kadar uğraştırmalarının nedeni olarak bölgenin coğrafi özelliğini göstermişlerdir.

II. Murşiliş bir ara Arzawa ülkesinde hâkimiyet sağlar. Bu hâkimiyet sürekli olmaz. Hititlerin, Arzawa ülkesini ele geçirmek istemelerinin en büyük nedeni ise bölge üzerinden Akdeniz?e ulaşmak istemeleridir. Ticaretin önemini kavramış olan Hitit krallığı ekonomik alanda güçlenerek hâkimiyet alanlarını genişletmek istiyordu. Biz bu durumu özellikle Telepinus yazıtlarında net olarak görmekteyiz. Diplomasi alanında ün yapmış olan Hitit kralı 1. Şubbiluluma, Arzawa Krallığıyla iyi ilişkiler kurmayı başarır.

M.Ö 1200'lerin başlarında başlayan Ege Göçleri, Hitit Krallığının yıkılmasına neden olduğu gibi Arzawa ülkeside yıkımdan ve yağmadan etkilendi. III. Ramses dönemine ait bir Mısır kaynağında Arzawa'nın yağmalandığı anlatılır. Yağmacı kavimlerin, Arzawa?da soykırım yaptığını ve bölgenin ıssızlaştığı anlatılır. Bu yağmacı kavimlerden olan ve Ağlasun'u merkez edinen Sekeleşler, Gölhisar'ında içinde bulunduğu bölgeye egemen olurlar. Arzawa Hitit ilişkisini gösteren kanıtlardan biri ilçemizin yakın zamana kadar bir parçası olan, Altınyayla'nın sınırları içerisinde bulunan Kırkpınar Yaylasındaki kabartmadır. Bu kabartmada Hitit tanrılarına ait tasvirler vardır. Bu kalıntıların yakınında bulunan Balboura kentine de Hititler Walwara adını vermişlerdi.






Frigler Dönemi

Frigler döneminin başlangıcında müttefik yağmacıların bölgeyi talana çevirdiğini biliyoruz. Fakat Gölhisar'ında içinde bulunduğu bölgede Frig hâkimiyetinin ne kadar sürdüğü konusunda bilgilerimiz azdır. Buna rağmen Uylupınar'da Frig dönemine ait seramikler çıkmıştır.


Lidyalılar Dönemi


Lidyalılar, M.Ö 690?da Frig Devleti'ni ortadan kaldırınca, Batı Anadolu?ya da egemen oldular. Heredot'un, ünlü tarih kitabından Lidya kralı Kroisos döneminde, sınırlarını Likya ve Kilikya dışında, Kızılırmak?ın batısına kadar genişlettiklerini öğreniyoruz.
Yani Pisidya da Lidya egemenliğine girmiştir.


Lykialar Dönemi

Lykialar döneminden, Bizans İmparatorluğu'nun ilk dönemine kadar, Gölhisar tarihi ile Kibyra tarihinin eş anlamlı olduğunu görüyoruz.
Kibyra'yı, Milyas'dan gelen (Bucak - Kacaaliler) kolonistler kurmuştur. Milyas'ı kuranlar Girit Kökenlidir. Girit'in başkenti olan Knossos'un kent surları yoktu. Bu durum güçlülüğün simgesidir. Kibyra'nın simgesi olan, yere uzanmış slan figürü veya heykeli de güçlülüğün ve mağrur halin simgesidir. Bu durum ve psikolojik hal, Kibyra'yı kuranların Girit kökenli olduğunu kanıtlar.







Kibyra'nın içinde bulunduğu coğrafi bölgeye antik dünyada Kabalia adı verilmektedir. Kabalia bölgesi, Frigya, Pisidya, Lykia ve Pamphilia arasında kalmış küçük bir bölgedir. Ünlü coğrafyacı Strabon, Kibyra'nın hiçbir zaman Lykia'ya dahil olmadığını anlatır. Strabon'un verdiği bilgilere göre, Kibyra kenti Pisidialarm saldırısına uğramış ve kenti ele geçirmelerinden sonra yerleşim yerini değiştirmişlerdir. Arkeolog T. Corsten bu ayrımı verdiği bilgilerle teyit etmiştir.

Pisidialıların kenti ele geçirmesinden sonra, Kibyra'nın güçlenme ve gelişme dönemi başlar, Bozburun'a (Peraia) ve Bucak'a (Milyas) kadar yayılır.
Kibyra?nın bu gücü aynı zamanda bir çekim gücü de oluşturarak, Boubon, Balbaura, ve Oeno-anda şehirleriyle birlikte "tetrapolisi " oluşturmuşlardır. Bu durum, Anadolu'da ki ilk çok şehirli cumhuriyet rejimidir.


Diğerlerinin birlik içerisindekilerin bir oyu varken, Kibyra'nın güce ve çekiminden dolayı iki oyu vardı. Demir işçiliğinde ve at yetiştiriciliğinde bölge önemli bir yere sahipti. Kibyra?nın demircilik, debbağlık ve kerestecilik yönlerinden büyük gelişim göstermesi üzerine rakibi Temizoniyom (Tefenni) önemini yitirir. Kibyra'da önemli bir "Dios-kouroi" kültürü vardı. Zeus'un çocukları olan çeşitli tanrılara inanılırdı. Zeus'un çocukları olan (delikanlıları) tanrıların figürlerine kent kalıntılarında rastlanır.
Tetrapolisi oluşturan diğer şehirler hakkında kısaca bilgi verecek olursak;

Balbaura

1500 rakımlı Asar Tepe üzerine inşa edilmiştir. Pisidia ve Lykia bölgelerinin arasında yer alır. Lu-wi dilinde "Büyük Walwa " anlamındadır (Wal-vva?nın anlamı bilinmemektedir). Kentin adı, Hitit kaynaklarında sıkça geçer. Kent, Altmyayla'nın 6 km güneydoğusunda bulunan Asar tepesindedir. Ege göçlerinin yıkıcılığı ve vahşeti üzerine yurtlarından kaçan bazı Aka boyları, Ege Denizi'nin kıyısında bulunan Anadolu kıyılarına yerleşir. Asar tepesinde çıkarılan submiken çanak-çömleği ve mezar yapıları Akaların buraya yerleştiğinin kanıtıdır. Strabon, kentten söz eder. Tetrapolislik dağıldıktan sonra Balbaura güvenlik gerekçesiyle Lykia birliğine katılmıştır. Bizans dönemindeki ki lise kayıtlarında kentin adı geçmektedir. Ele geçirilen lahitlerde yatan aslan kabartmalarının bulunması Kibyra?nın etkisini gösterir. Balbaura en güçlü zamanında, Söğüt Gölü ve çevresine kadar etkisini göstermiş ve çevre köylere egemen olmuştur. Kentin agorası, tiyatro ve akropolü günümüze kadar ulaşmıştır.

Boubon

İbecik Köyünün 1305 rakımlı Dikmen tepesinde kurulmuştur. Yakın zamana kadar, kaçak kazılar sonucunda yağmalanmıştır. M.Ö. 2.yy' da adı geçmekte ve bölgede asayişi sağlamada önemli bir yere sahiptir. Kentin günümüze kadar ulaşan kısımlarında ise tapmak, mezar odası ve kenti çevreleyen molozlar yer alır. Kent Likya'ya katıldıktan sonra, Roma İmparatorluğu'nun egemenliğine girmiştir. 1967,1990 ve 1993 yıllarında üç kez kazı yapılmasına rağmen yapılan kazılar ve çalışmalar yetersizdir. Boubon sözcüğü eski Hellen dilinde "kasık" anlamındadır. Bu söz kasıkta çıkan çıbanı, uru anlatmak için de kullanılırdı.






Oinonda

Luwi dilinde, Oinonda; üzüm, bağ, şarap anlamındadır. Oinonda kenti, İncealiler köyünün 2 km batısındadır. Kent Kibyra ile Fethiye (Megri) yolu üzerindedir. M.Ö 2 yy'da Tetrapolise dahil oldu. Tiyatro, kaya mezarları, suru ve su sarnıcı günümüze kadar ulaşmıştır.


Persler Dönemi


Anadolu'da, Lidya hâkimiyetine M.Ö. 546'da Persler tarafından son verildi. Anadolu'yu vergi alma, buğday yetiştirme ve koyun yetiştiriciliğinde kullanmaya başladılar. Persler, Anadolu'yu satraplıklara (eyaletlere) ayırdılar. Persler, Pisidya bölgesini de satraplık olarak teşkilatlandırdı. Heredot, Pisidya kentlerinin Pers imparatorluğuna 400 gümüş talenetlik vergi verdiklerini yazar. I. Artakserkses (MÖ 405-359) döneminde Pisidyalı-lar, çevre bölgelere akm yapmaya başladılar. Bundan dolayı I. Artakserkses ve Kiros, Pisidyalıları Anadolu'daki egemenliklerini sarsan bir unsur olarak gördüler ve onlarla geçici antlaşmalar yapmak zorunda kaldılar. Buna rağmen Pisidyalılar, Perslere karşı yapılan çeşitli bölgelerdeki ayaklanmaları da desteklemişlerdir.





Hellenistik Dönem

Büyük İskender, M.Ö. 334'te Çanakkale Boğazını geçerek Anadolu'yu istilaya etmeye başlar. Biga çayı kıyısında Pers ordusunu dağıtır. Hızla Anadolu kentlerini zapt etmeye başlar. Milet'i ve Bodrum'u ele geçirdikten sonra Likya kentleri direnmeden teslim oldular. Büyük İskender Lik-ya'dan sonra Pisidya'ya yönelir. Milyas'a saldırır. Milyas ve çevresindeki Pisidya oymaklarını yenilgiye uğratır. Antalya (Pamfilya) körfezindeki kıyı kentlerini (Perge, Side ve Aspendos) aldıktan sonra Frigya'ya saldırmak için kuzeye yönelir. Saga-lassos'u (Ağlasun) alır. Pisidya ve Pamfilya'yı birleştirerek aynı satraplık altında toplayan İskender, bölgeyi yönetmesi için ünlü komutanı Antigo-nus'u atadı. Antigonus M.Ö. 301'de ölünce General Selevkos bölgenin yönetimini ele alır. Yöre M.Ö. 190'da Bergama Krallığının eline geçti. Pisidya'da, Bergama Krallığı?nın hakimiyeti 112 yıl sürmüştür. . Bergama Krallığı sona erince M.Ö. 2. yy'da Kibyra kenti Tetrapolisi oluşturdu. Kibyra'da yapılan savunma duvarı bu döneme aittir.






Romalılar Dönemi

Komutan Manius Aguilius, M.Ö. 183'te Kibyra önlerine gelerek kenti kuşatır. Şehir yönetimi haraç vermek zorunda kalır. Manius Aguilius Kiby-ra'dan sonra Dengere, Söğüt üzerinden ilerleyerek İstanos ve Termesos kentlerini alır. Aynı zamanda Roma'da konsül olan Manius Aguilius, Roma'daki siyasi işlerinden dolayı aniden İtalya'ya dönünce Kibyra tekrar Bergama Krallığının eline geçti. M.Ö. 82 yılında Romalı komutan Mu-rina, Mitritades Savaşıyla Kibyra'yı alır. Murina bir düzenleme yaparak, Kibyra?nın oluşturduğu birliği dağıtmıştır. Birlik içerisindeki kentleri de Likya birliğine bağlamıştır.

Bu tarihten sonra Kibyra hızla gelişti. Özellikle Kibyra?nın üretim gücü ve zenginliği sayesinde yargılama merkezi ve büyük konventuslardan biri oldu. Kibyra ve çevresi M.S. 23'te meydana gelen depremle sarsıldı. Bu yıkım yüzünden, İmparator Tiberius'un emriyle, Kibyra?nın mali ve mimari yönden güçlenmesi için üç yıl vergiden muaf tutuldu. Fakat M.S. 417'de tekrar şiddetli bir depremle bölge ve kent sarsıldı.

Gölhisar ve Çevresi antik dünyada en parlak çağını Romalılar döneminde yaşadı. Roma?nın parçalanmasından sonra yöre Doğu Roma İmparatorluğu'nun (Bizans) eline geçti. Kentin bu günkü kalıntılarını oluşturan tiyatro, agora, odeon, bazilika ve mezar yapıları Romalılar dönemine aittir.
Doğu Roma İmparatorluğu zamanında kent kurulduğu tepelik alandan aşağıya doğru kaymaya başlamıştır. M.S. 417'deki deprem Kibyra?nın sonunu hazırlamıştır.


Cbyra'da Tarihi Kalıntılar


Cbyra'daki (Kibyra) tarihi eserler şunlardır; tiyatro, odeon, agora, bazilika, köGoogle Page Rankingü, hamam, su kemeri, çeşme, stadion, mezarlar ve ev kalıntıları.

Alimne'deki tarihi yapılar ise şunlardır:KöGoogle Page Rankingü, lahitler, ev kalıntıları? Boubon?daki eserler; tiyatro, nekropol, agora, heykeller ve akropolistir. Ayrıca İbecik kaya mezarı (aslan kabartmalı ve iyon revaklıdır), Uylupınar kaya mezarı (Likya ev stili tarzındadır), Pırnaz kaya mezarı (Likya ev stili tarzındadır) Sorkun Höyüğü, Uylupınar Höyüğü (Frig tesiri barizdir ve bulunan seramikler tasvirlidir), Luba (Pırnaz?da bulunan merkezdir. Lahitler, kaya mezarları ve sütun parçaları bulunmaktadır)

Stadion: Stadyum; atletizm yarışmalarının yapıldığı yer. Bir ucu yarım dairesel biçimde sonlanan uzunlamasına bir dikdörtgen plana sahiptir.
Akropolis: Kentlerin yüksek kesiminde yer alan özel bölge.

Nekropol: Mezarlık.

Odeon: Müzik dinlemek için yapılan özel yapı. Küçük bir amfi tiyatro biçiminde ve üstü örtülü olarak yapılırdı.

Bazilika: Uzunlamasına gelişmiş mekan düzenine sahip, sütun dizilerince taşınan yapı türüdür. Bazilika din-dışı kamusal işlevlere hizmet eden yapılardır.
Agora: Kamusal, yönetimsel ve ticari merkezi niteliğinde olan alan






Selçuklular Dönemi

Moğol baskısının önünden kaçıp Anadolu'ya gelen Türk boyları (Büyük çoğunluğu Oğuz'dur), yerleşmeye başladılar. Gölhisar ve çevresinde de Türk varlığının etkisini göstermesi bu ikinci Türk göçünden sonra başlar. Gölhisar ve çevresindeki köy adlarını incelediğimizde ve tarihi belgeleri karşılaştırdığımızda bu görüşümüzün kanıtlandığını görürüz.

1071-1100 yılları arasında Anadolu'ya gelen Kınalı Aşireti, tarihi Pisidya'ya (Göller Yöresi) yerleşir. Tarihi kaynaklar Pisidya bölgesinde takriben 2.000 Türkmen çadırının olduğundan bahseder. Burdur ve Gölhisar arasında Kınalı aşiretinin varlığı sürerken daha sonra yörenin adı Tirkemiş (Türkümüş ?) olur. Ahmet Vefik Paşa, Lehçe-i Os-mani'de bu durumu belirtir.

Burdur ve Gölhisar çevresine yerleşen Türkmenler, kendi başlarına ve hiçbir devlete bağlı olmadan yaşayabilmiş özellikle komşu Rumlarla savaşarak topraklarını genişletmişlerdir. Türkiye Selçuklu Devleti'nin varlığının hissedilmesi 1172'de II. İzeddin Kılıç Arslan dönemine rastlar. II. Kılıç Arslan 1177'de yöreye yerleşmiş olan Türkmenler üzerine hakimiyet sağlar.
III. Kılıç Aslan Isparta'yı aldıktan ve 1205'de Gölhisar'ı içine alan havaliyi ele geçirdikten sonra Hamit Bey idaresindeki Türkmenleri buralara yerleştirmiştir. Gölhisar?ın da içinde bulunduğu bölge, Türkiye Selçukluları tarafından itaat altına alınması için 1219 ve 1236'da I. Keykavus ve Ala-addin Keykubat döneminde yeniden fetih hareketlerine sahne olur.





Hamitoğulları Dönemi

Türkiye Selçukluları Devleti yıkılmaya yüz tuttuğu sırada Isparta, Eğridir, Burdur ve havalisinde bulunan Türkmenlerin reisi Felekeddin Dündar Bey, XIV. YY. başlarında, Hamitoğulları beyliğini kurmuştur. Onun babası İlyas Bey ve büyük babası Hamit Bey, Türkiye Selçuklularının uç beylerinden idiler.
Dündar Bey, kuruluştan sonra Gölhisar, Korkuteli ve Antalya'yı ele geçirerek ülkesinin hudutlarını güneye doğru genişletti.

O, Antalya'yı kardeşi Yunus Bey'in idaresine bıraktı. 1314'de Anadolu'ya gelen beylerbeyi Emir Çoban'a itaat ederek, İlhaniler'in hakimiyetini tanıdı. Fakat İlhaniler'in Anadolu valisi Timurtaş, Dündar Bey'in üzerine yürüdü. Dündar Bey, Antalya'ya kaçtı ise de yeğeni Mahmut tarafından Moğol-lar'a teslim edildi. Timurtaş onu öldürerek Hamitoğulları Beyliği'nin Isparta ve Eğridir şubesi topraklarına sahip oldu. Ancak Timurtaş'm İlhanlı hükümdarı ile arasının açılması sonucu Mısır'a kaçması üzerine Dündar Bey'in oğullarından Hızır Bey (öl. tak. 1330), daha sonra da Necmettin İshak Bey (öl. tak. 1340'dan önce) beyliğin idaresine hakim oldular.

İshak Bey, Eşrefoğulları arazisinden bir kısım topraklar alarak hudutlarını genişletti. Seyyah İbn-i Batuta 1333'de Eğridir'e gelerek İshak Bey'le görüşmüştür. İbni Batuta, babasının sağlığında İshak Bey'in biraderi Mehmet Bey'in Gölhisar beyi bulunduğunu yazmaktadır. Mehmet Bey'in oğlu İshak Bey'in ölümünden sonra Hamitoğullarmm başına geçer. Emir-i Muazzam adıyla anılan beyin adı Muzafereddin Mustafa Bey'dir. Onun oğlu Hüsameddin İlyas Bey (öl. 1375'den önce) halef oldu. İlyas Bey, Ka-ramanoğlu Alaaddin Bey ile yaptığı savaşta yenildi. Daha sonra Germiyanoğulları'ndan Süleyman Şah'ın yardımı ile Karamanoğulları'ndan kaybettiği toprakları geri alabildi.
İlyas Bey'den sonra yerine Kemaleddin Hüseyin Bey geçti. O, Sultan I. Murat'ın isteği üzerine Yalvaç, Karaağaç, Beyşehir, Seydişehir ve Alaşehir gibi bazı yerleri 80.000 altın karşılığında Osmanlılara sattı.

Kosova savaşma (1389) giden Sultan Murat'a oğlu Mustafa idaresinde yardımcı kuvvet gönderdi. I. Murat'ın I. Kosova Meydan Muhare-besi'nde ölümünden sonra Osmanlı yönetimindeki Hamitoğulları ayaklandı. Bunun üzerine Yıldırım Bayezit 1390'da harekete geçti. Germiyan, Aydın, Menteşe, Uşak, Denizli illeri Osmanlı ülkesine ilhak edildi. Beylere dirlikler verildi. Sultan Bayezit 1391'de Gölhisar'ın da içinde bulunduğu Göller Yöresini Osmanlı Devletine bağlar. Göller Yöresine ait bazı yerleri de Karamanoğulları ele geçirir. Kemaleddin Hüseyin Bey 1391 yılında öldü. Beyliğin Antalya şubesi ise 1423'de son bulmuştur. Gölhisar Gölü ortasında bulunan ve ilçeye ismini de veren kale (hisar) bu dönemden kalmadır.





Osmanlı Dönemi

1391'den sonra Osmanlı hakimiyetine giren Gölhisar, Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya'ya bağlandı. Türkiye Selçukluları ve Ha-mitoğulları döneminde Anadolu'daki yerleşim birimleri içerisinde önemli ahi merkezlerinden birisi olan Gölhisar?ın bu önemini yitirmeye başladığına tanık oluruz.

Gölhisar'ın ahilik merkezi olması gelişmiş bir şehir kültürüne sahip olduğunun kanıtıdır. Gölhisar'da dokunan halı ve kilimler, HamitoğuUan döneminde Halep'te aranan ve her zaman müşterisi bulunan ürünlerdi. Gölhisar ekonomisinin çöküşü aslında Hamitoğullarmm son zamanına rastlar. Özellikle I. Murat'ın Hami-toğullarmdan 80.000 altın karşılığında Akşehir, Beyşehir, Yalvaç, Karaağaç ve Isparta şehirlerini satın alması üzerine, beyliğin tamamen ağırlığı Antalya'ya kaymış ve bu durumdan Gölhisar ekonomisi oldukça zarar görmüştür.


Osmanlı Devleti yönetimindeki Gölhisar'ın tarihi açısından ilk ve en büyük olay Şah kulu isyanıdır. Şah Kulu, Elmalı'yı ele geçirdikten sonra, Gölhisar'a ulaşır. Hisarı kuşatır ve ele geçirir. Gölhisar kadısının ellibin akçesine el koyduktan sonra Hisarı yağmalarlar. Şah kulu kendisine destek vermeyen, Gölhisar köylerini de yağmalatır. Gölhisar'dan sonra Burdur'a yönelen Şah Kulu, burada bulunan Osmanlı birliğini yenilgiye uğratır. (Top-kapı Ar. No:2829-1511) Diğer yerleşim birimlerinde olduğu gibi isyana katılan Gölhisar'a ait köyler Arnavutluk'a sürüldü. Günay Köyü, sürgün cezasına çaptırılan köylerdendir. İsyan sırasında Yeğenli köyü haritadan silindi. Aşağı Çavdır" m nüfusu da oldukça azaldı.




Şah Kulu isyanı, zaten ekonomik açıdan önemini yitiren Gölhisar'a oldukça zarar vermiştir. 1511'den sonra Gölhisar'da oldukça sönük bir hayat geçer. Bu durum Gölhisar'ın merkezi özelliğini yitirmesine neden olur. Zamanla Gölhisar'ın idari ve ekonomik olarak bağladığı Karaağaç, Tefenni ve Ma (Yeşilova) birer birer ayrılırlar. 1579 tarihli bir fermanda Gölhisar Karaağacı bu günkü Acıpayam'dır. Buranın yönetim yeri ise Yatağan'dır.


Gölhisar artık öyle fakirdir ki Celali isyanları sırasında her hangi bir yağma olayına uğramamıştır. Gölhisar ve çevresinde eşkıyalık yapanlar var ise de bunlar Celalilerle kıyaslanamaz. Yöredeki eşkıyalardan dolayı Hisarın yıkılma emri verilir. Charles Taxier'den (Küçük Asya) öğrendiğimize göre Gölhisar'ın önemini yitirmesinden dolayı yönetim merkezi Dengere'ye taşınmıştır. Dengere'ye hakim olan Şeyh Hüseyin'in kendi başına oldukça serbestlik taşıyan yaşamı ise sadece merkezi otoritenin zayıflığından kaynaklanmaktaydı. 1850'lerde Zor Ali Bey adlı eşkıya, Şeyh Hüseyin oğullarına baskın yaparak onları haraca bağlar.





Gölhisar, merkezi Kütahya olan Anadolu Beylerbeyliğine bağlılığı 1839'a kadar sürer. 1850 yılına kadar Burdur ile birlikte Konya vilayetinin Isparta kaymakamlığına bağlanır. 1851'de Gölhisar (Armutlu) kaza merkezi olur. 1853 yılında Armutlu Nahiyesi ve Horzum köyü birleştirilir. 1867 idari ıslahatında Tefenni'ye bağlı nahiye durumuna getirilir. 86 yıl nahiye olarak kalan Gölhisar Horzum ve Armutlu köyleri birleştirilerek 1953 yılında ilçe yapıldı.
NOT: Kurtuluş Savaşı sırasında Gölhisar'da iki olay mevcuttur. Bunlardan birincisi İtalyan askerinin Pırnaz'ın "Gavur Döndü" mevkiine kadar gelip geri dönmesidir. İkincisi ise Düzenli orduya geçmeyi reddeden Demirci Mehmet Efe'nin, Keçiborlu'nun İğnecik köyünde milli kuvvetlerin baskınına uğraması sonucu Burdur taraflarına kaçması ve buralarda tutunamaması üzerine Gölhisar'ın köylerine sığınmasıdır. Gölhisar'da da tutunamayınca Acıpayam'a geçer ve yenilgiye uğrar.

Gölhisar'a Yerleşen Türkmenler
Elimizdeki tarihi kayıtlara göre, Gölhisar?ın da içinde bulunduğu bölgeye 1071-1100 arasında Kınalı aşireti gelerek yerleşmiştir. Yörenin daha sonra adı Tirkemiş olur. İstanbul Topkapı arşivinde bulunan 1522 tarihli Defter-i Mufassal-ı Liva-ı Ha-mit adlı kaynakta Tirkemiş aşiretinin yöreyi otlak meselesi yüzünden terk ettiğini yazar.

Hamitoğulları Beyliğinin isim babası Hamit Bey, Harzemşahlarm, Yomut kabilesindendi. Celaled-din Harzemşah'm yanında Anadolu'ya gelen Hamit Bey, O'nun 1231 yılında öldürülmesi üzerine beraberindeki kuvvetler ile önce Suriye'ye geçti. Eski kaynaklarda Hamitoğullarınm, Mısırlı olarak gösterilmesindeki hata buraya dayanır. Hamit Bey, Suriye'den sonra Anadolu'ya geçerek Selçukluların yönetimine girmiştir. Hamit Bey aşireti ile Selçukluların en zayıf yeri olan Burdur-Denizli arasına gelir. Aşiret Gölhisar'a kadar yayılır. Bundan dolayı Gölhisar'dan kuzeye, Dinar'a kadar olan çizgide Horzumlulara rastlanır. Bugün Anadolu'da yaşayan Horzumlular, Harzemşahlılarm torunlarıdır.

1787'de Burdur kadısı ve Tirkemiş Hassı Voyvodasına gönderilen bir fermanda konar-göçer Horzum Cemaatinden bahs edilmektedir. 1830'lu yıllara ait bir emirde de bir kısmının Aydın-Kuyucak'ta bir kısmının da Burdur'da olduğu anlaşılmaktadır. Horzumluların konar-göçer olmaları bazen de başlarına dert olmuştur. Yerleşik hayata geçmiş kesimlerin şikâyetleri yüzünden 1713'de Kıbrıs'a yerleştirilmeleri düşünülmüşse de bazı olaylardan dolayı 1727'de gönderilen bir emirle sürgün kaldırılmıştır.

Gölhisar ve çevresine yerleşen ikinci Türkmen boyu ise Yıvalardır. Bu boy XVII. YY'dan sonra buralardan bilmediğimiz nedenlerden ötürü çekilmişlerdir.
Avşarlar ise Acıpayam ve Gölhisar arasına yerleşmişlerdir. Çöy'ün çekirdek yapısını "Resul Avşarları" oluşturur. Bu yöredeki avşarlar özellikle Germiyanoğulları ile yaptıkları savaşlarla meşhurdur. Gölhisar'a ve Dirmil'e ait eski türkülerde Avşarlara olan hayranlık belirtilir. Bu türkülerde Avşar kavramı mertlik, adalet, dürüstlük ve kahramanlığın sembolüdür.

Yamadı, Hisarardı ve Uylupınar köylerini Bur-hanlı Türkmenleri kurdu. Burhanlılarm aslı Güneydoğu Anadolu Türkmenlerine dayanır. Gölhisar ve çevresine yerleşmeden önce Çukurova'ya yerleşmişlerdir. 1775'de bir kolu Gölhisar'ı terk ederek Mersin'e yerleştiler ve Burhanlı köyünü kurdular. Dalaman yörükleri İbecik köyünü kurdular. Çameli, Gölhisar ve Mut Tahtacı Türkmenleri Kargalı köyünü kurmuşlardır. Hacıveliler ve Kutludoğmuşlar adlı Türkmen aşiretleri ise Gölhisar?ın merkezine ve köylerine dağılmıştır.
Hisarın yıkılmasından sonra, Armutlu'ya yerleşen Türk ailelerine ise şehirli denilmektedir. Sarıkeçililer ise Horzumlular ile birlikte gelip Gölhisar'a yerleşmişlerdir.

Bazı Tarihi Kaynaklarda Gölhisar

"Gölhisar, Burdur (Tirkemiş ilçesi) nahiyesidir."
Defter-i Mufassal-ı Liva-i Hamit-1522 Topkapı Arş.
"Gölhisar, Konya vilayetinin Burdur'a bağlı Tefenni ilçesinde ve vilayetin batı sınırında küçük bir gölün doğu sahilinde nahiye merkezli bir küçük kasaba olup, nahiye 15 köyden oluşmaktadır. Nahiyeye ismini kazandıran gölde avcılık yapılır."

Kamusu'l Alam (Şemsettin SAMİ)
"...Burası dört bir yanı su ile çevrili küçük bir kasabadır. Gölde bol miktarda kamış yetişir. Kasabanın tek bir yolu vardır ki, bu da kamışlık ile göl arasında açılmış ve sadece bir atlının geçebileceği köGoogle Page Rankingü gibi bir yoldur. Kasaba suyun ortasında yükselen bir tepe üzerinde kurulmuştur. Bu sebeple ele geçirilmesi güç, metin bir kale görüntüsündedir. Burada ahilerden birinin tekkesine indik.
Gölhisar'ın hükümdarı Mehmet Çelebi'dir. Çelebi Türk dilinde "efendim" manasına gelir. Bu zat, Eğridir hükümdarı sultan Ebu İshak'ın kardeşidir. Şehre indiğimiz vakit, orada bulunmuyor idi. Burada birkaç gün kaldıktan sonra o da döndü ve bize geniş ölçüde iltifat ederek yol harcımızı gördü, binekler verdi. Oradan Karaağaç yoluyla ayrıldık...."
İbn Batuta Seyahatnamesi s. 13

Adı Nereden Geliyor?

Antik dünyanın en önemli merkezlerinden biri olan Anadolu çeşitli kavimlerin ve medeniyetlerin merkezi olmuştu. Bu haliyle Anadolu çevresini aydınlatan bir güneşti.

İbn-i Haldun'un ünlü eseri Mukaddime'de "Anadolu'nun bereketli topraklar üzerinde olması ve medeniyet alanında ilerlemiş olmasından dolayı, çevresindeki kavimlerin istilalarına uğrayarak çöküntüler yaşaması" anlatılır.
Gölhisar tarihinin derinliklerine indiğimiz de Anadolu tarihinin genel özelliklerini görebiliriz. Yaratılan medeniyet, ardından istila, vergiye bağlanmış bir sömürge ya da sönükleşen, ıssızlaşan mekan. . . .

Gölhisar yer olarak, Karya, Likya, Pamfilya ve Pisidya bölgelerinin birbirleriyle coğrafi olarak çakıştıkları alan üzerinde olduğu için günümüze kadar olan tarihi seyri renkli geçmiştir. Ama her şeyden önce Gölhisar adının (antik çağlardaki adı da dahil) nereden geldiğine değinmek istiyoruz. Gölhisar, adını kenarındaki gölden ve hisardan dolayı almıştır. İlçe, Gölhisar adını alıncaya kadar Kibyra, Alimne, Horzum adlarını almıştır.

Kibyra adı büyük olasılıkla Luwi dilindedir. Yüce, büyük, ulu anlamına gelen -ura sözcüğü yerli aksandan dolayı değişerek -yra şeklini almış ve"Kiw(a)-ura?nın" değişmiş haliyle Kibyra haline gelmiştir. "Yüce Ana Tanrıça" anlamındadır.
Alimne adı ise Gölhisar veya yakınlarındaki kentin adıdır. Kent hakkındaki bilgilerimiz M.Ö. 189'a kadar ulaşır. Alimne adının anlamı bazı kaynaklarda "Golsüz" olarak gösterilmektedir (a-yunanca sız-, Limne ise göl anlamındadır). Fakat, yerli kültürün egemenliğinden dolayı kanımızca Luwi kökenli olup "Tuz halkı" anlamındadır.

Horzum sözcüğü ise Harzem sözcüğünün (Türk Boyunun adıdır) deforme olmuş halidir. 18. yy Osmanlı kaynaklarında Horzem şeklinde telaffuz edilmişse de sonradan Horzum adını almıştır.

Prof. Dr. Sinsi 06-26-2012 08:48 AM

Burdur'da Gezilecek Yerler / Türkiye'de gezilecek yerler
 
Gezilecek Yerler
Burdur'da Gezilecek Yerler
Türkiye'de gezilecek yerler



Salda Gölü

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Suyu şifalı
Göl suyunun terkibinde magnezyum, soda ve kil bulunması bazı cilt hastalıklarının tedavisinde yararlı sonuçlara sebep oluyor. Uzmanların yaptığı araştırmalara göre göl suyu sivilcelere iyi geliyor. Gölün arka kısmında kalan orman örtüsü keklik, tavşan, tilki, yaban domuzu, göl ise yaban ördeklerine ev sahipliği yapıyor.

Yazın bile kar var
Gölü tepeden seyretmek ve fotoğraflamak ise bambaşka bir duygu. Yeşilova'nın içinden geçip Eşeler Yaylası'na doğru çıkarken Radar Tepesi üzerinden bakınca altınızda uzanan yeşille mavinin beraberliğini seyretmek tüm yorgunluğunuzu alıyor. Yaz mevsiminde bile kar bulunan Tınaz Tepesi'ne çıkanlar kar görebiliyor. Bu karlar, görsel güzelliğin yanı sıra köylülerin gelir kaynağı da oluyor. Köy halkı karları pekmezle karıştırıp Perşembe günleri kurulan çok renkli pazarlarda satıyorlar. Yeşilova'ya bağlı 47 köyden gelen ürünler yayla suyu ile sulandığından hem ayrı bir lezzete sahip, hem de bölgenin ürün bolluğu nedeniyle Antalya piyasasına göre daha ekonomik fiyatlı alınabiliyor.

Gölde Deve turu
Türkiye'nin en derin gölü olan Salda kıyılarında süslenmiş develer gezi ve fotoğraf çektirmek isteyen turistlerce kiralanıyor. Deve turu düzenleyenler merdivenle develerin üstüne binenlere ağır adımlarla salına salına göl kenarında deve sırtında gezi zevki yaşatıyorlar. Gezi sırasındaki beyaz sodalı bölgeler dikkat çekiyor. Soda tepeleri oto ve moto-krosçular için tarifi imkansız müthiş duygular tattıran bir parkur niteliğinde. Bu tepeler arasında araç kullanmanın bambaşka bir zevk yaşatırken, kumsuz zemin hiç toz çıkarmıyor, patinaj yaptırmıyor.
Yedi Beyaz Ada
Salda Gölü'ne eğer yaz aylarında giderseniz ilginç yüzey şekilleri dikkatinizi çekecek. Göl içindeki suların çekilmesiyle görülmeye başlayan yedi beyaz ada, gölün güzelliğine bir başka güzellik katıyor. Kışın ise yükselen sular, adaları yutuyor.


Türkiye nin en derin Dünyanın ikinci berrak gölü olan Salda, büyüleyici manzaraya sahip... Şifalı suları ve kızıl, karaçam ağaçlarıyla kaplı ormanı, buz mavisi renkli suyu ile zirvedeki yerini alıyor... Tınaz Tepesi'nde yaz mevsiminde bile bulabileceğiniz bembeyaz karlar, mavi ve yeşilin dostluğuna eşlik ederek doyumsuz güzelliğe renk katıyorlar...

Çeltikçi



Burdur çeltikçi ilçesi gezi,tarih
Kuruluşunda bir kasaba ve 10 köye sahip olan ilçemiz çeşitli nedenlerden dolayı 6 köyün ayrılması sebebiyle bugün bir kasaba ve 5 köye sahip duruma gelmiş, ancak Bağsaray kasabasına bağlı Ovacık mezrası buradan ayrılarak ayrı bir köy olduğundan ilçemizin şu anki köy adedi 5.tir. ilçemizin ulaşım yönünden sıkıntısı yoktur.
Çeltikçi / Burdur
Çeltikçi coğrafi haritalarda göller bölgesinde yer alıyor gözükmekle birlikte, ilçe sınırları içerisinde sadece Çeltikçi beli mevkiinde Karaevli gölü bulunmaktadır. Ancak son yılların kurak geçmesi nedeniyle mevcut bu göl kurumuş olup bir bataklık görünümündedir.

Kış aylarında yağış miktarına göre bazı derelerin sulandığı görülmektedir.

Tarihçe
Yaşlı vatandaşların anlattığına göre önceden Bağsaray’da “ Tekke gözü” denilen yerden çıkan ve uzunluğu 20 km. bulan Arvallı çayı ile Çeltikçi çayı adı verilen ve Karaevli gölünden suyunu alan bir çay varmış fakat bu çayların son yıllarda kuruduğu bazı mevkilerde ise çok az miktarda aktığı ve yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Kestel dağları ilçemiz ve Bağsaray kasabasına paralel olarak uzanmaktadır. İlçemizde yer alan mevcut tepeler ise ağaçsız dar ve cılız bitki örtüsüyle kaplıdır.

Çeltikçi ilçesinin kimler tarafından hangi tarihte kurulduğu hakkında kesin ve açık bir kayıt bulunmamasına rağmen 1725 yıllarında “KOKLAN” Beyleri sülalesinden olduğu söylenen bir kişinin pınarlı boğaz adı verilen derenin ağzına gelerek yerleşmesiyle bugünkü konak mahallesinin oluştuğu rivayet edilmektedir.

Bu günkü adıyla Cami Mahallesi, Arvallı (Bağsaray) yakınlarında ikamet eden ailelerin su kaynaklarının ve arazinin kıt oluşu nedeniyle göçerek bu bölgeye yerleşmesiyle oluşmuştur. Daha sonraki yıllarda Burdur tarafından ilçeye girişinin sağ ve sol yakalarında pirinç ekilmesiyle ilçeye “ÇELTİKÇİ” ismi verilmiştir. Halkın rivayetine göre Çeltikçi Ovası Sultan Hamit’ in çiftliği olup 1914 yılında 1. Dünya savaşı ilanında Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmezden evvel Harbiye Nazırı Enver Paşa Antalya’ya yaptığı bir gezide Çeltikçi’de durarak halkla konuşup anlaşarak bedeli 12 yılda ödenmek üzere araziyi halka vermiştir. Arazinin halk tarafından alınmasından sonra bu günkü iki mahalle oluşturulmuş, daha sonra bu mahallelerin birleşmesiyle oluşan merkez şehirleşmiştir.

Bir Efsane Bir portre
“1900’lü yıllarda Çavdır’da bulunan Sarı Ahmet lakaplı birine ait hanlar mevcut idi.O dönemde efeler olarak bilinen bazı kişiler çevre halkından zorla topladıkları haraçlar ile bu hanlara gelerek hem konaklar hem de eğlenceler tertipler idi. Çavdır yöresi o zamanlarda Tefenni Jandarması mıntıkasına dahil idi. Jandarma Komutanı ise Feridun Bey isminde birisi idi. Feridun bey bu efeleri gizli olarak izlettirdiğinden, efelerin han’a gelip konakladıkları bir gün zaptiyeleri ile hanı kuşattı ve teslim olmaları için uyarılarda bulundu. Silahla karşılık verilince zaptiyelerine hanı yakmalarını emretti. Han ateşe verilince, han içerisinde bulunan efeler han’ın gizli bölmelerine saklandı iseler de kurtulamadılar. Bu suretle efelerden bir kısmı sağ, bir kısmı da ölü olarak ele geçirildi. Sağ olarak ele geçirilen efelerden olan Rıza efe o muhitte sevilen bir kişiydi ve Feridun bey ile daha öncelerden aralarında bir husumet var idi. Rıza efe Tefenni’ye doğru götürülürken Feridun Bey tarafından at arabasından indirildi ve kendisine serbest bırakıldığı söylenerek kaçmasına izin verildi.Bu sırada kaçmaya başlayan Rıza Efe Feridun Beyin silahını ateşlemesiyle vurularak öldürüldü. Bu olaydan sonra halk tarafından sevildiği için Şu Çavdır’ın Hanları isminde bir türkü yakıldı.


Çavdır

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Çavdır burdur ilçesi turizm ,gezi,tarih
Çavdır’ın tarihi Selçuklular dönemine kadar uzanmaktadır.
Çavdır / Burdur
Oğuz Türklerinin üç ok kolundan olan ÇAVULDUR (Çavuldurluların) bir kısmı Anadolu’nun fethi sırasında Selçuklu fetihlerine katıldılar. Aral Gölünün güney kıyısında bilahare Kazak baskısı ile Anadoluya geçtiler ve bunlaın bir kısmı önce bu günkü DENGERE (Bölmepınar) Köyüne gelerek yerleştiler. Belli bir süreden sonra, Çavdır-Kozağaç, Bayındır-Karapınar ve Acıpayam Ovasına doğru yayıldılar. Çavdır’a gelenlerin büyük bir kısmı Aşağı Çavuldur (Çavdır) denen Haravza-Urgancı civarına yerleşti. Bir kısmı da çiftlik mevkiine ve köy yıkığına yerleştiler. Bugünkü Pazar Dağı olarak bilinen Pazar Dağının eteğine Pazar kurdular ve ürettikleri hayvansal-tarımsal ürünlerini burada pazarladılar. Osmanlıların son dönemlerinden itibaren ilçenin bulunduğu yere toplanmaya başladılar. 1925-1926 yıllarında Pazar, ilçe merkezinin bulunduğu yere taşındı.

Dengere Camii (Bölmepınar Köyü)
Çavdır İlçesine 12 Km. uzaklıkta bulunan Bölmepınar Köyünde bulunan camii, Selçuklular döneminden kalma taş-ahşap yapımı olduğu ya da Beylikler döneminde yapılmış olabileceği söylenmektedir. Camii; 1 şerefeli minaresinin Osmanlılar döneminde ilave edildiği hatta camiinin aynı dönemde aslına uygun olarak restore edildiği söylenmektedir. Camii, 4 içeride 5 dışarıda olmak üzere tabanı oyma işleme mermer üstü ahşap 9 direk üzerine inşa edilmiştir. Ahşaplar oyma ve nebati boya ile boyanmış, kitabesinin sökülerek Isparta-Eğirdir Dündar Bey Camisine monte edildiği, bu nedenle, Dengere camisiyle ilgili bilgilerin belirtilen camiden bulunan kütüphaneden temin edilebileceği belirtilmektedir.



Rahat Dağı (Gencer Yaylası)
Çavdır ilçesinin Güneydoğusunda 2300 m. zirvesinde bulunmaktadır. Bir yönü Korkuteli ilçesine bakmaktadır. Doruklarında binlerce hayvanı barındırabilecek düzlüklere sahiptir. Ayrıca onlarca soğuk su çeşmeleri bulunmaktadır.

Sini Çamı (Kozağaç Kasabası)
Sini çamı olarak bilinen Kara Çam ağacı, Çavdır İlçesine 6 km. mesafede bulunan Kozağaç Kasabası yayla yolunda bulunmaktadır. Çam Ağacının kaç asırlık olduğu bilinmemektedir. Yayla yoluyla ayrıca Çavdır Barajına’da ulaşılabilmektedir.Çavdır Barajı’nda ise balık avlanabilmektedir.

ANIT ARDIÇ AĞACI (Kozağaç Kasabası) ÇAVDIR/BURDUR
Çavdır İlçesi Kozağaç Kasabasında bulunan ve beldeye 7 km. mesafede bulunan Ardıç ağacı, Kozağaç Kasabası Kırkpınar yaylasında bulunmaktadır. Ağaca yakın bir yerde de Şaban Dede olarak bilinen bir türbe mevcuttur.

İklimi
Akdeniz-Ege geçiş iklimi karakterinde olup yazları sıcak ve kurak, kışları kısmen soğuk ve az yağışlı geçmektedir.Yağışlı mevsimler genelde Kasım, Aralık, Nisan ve Mayıs aylarıdır.


Yeşilova



Yeşilova burdur ilçesi gezi,turizm,müze,tarih
Burdur’un eski yerleşim yerlerinden biridir.
Yeşilova / Burdur
İlçe sınırları içindeki Dereköy ve Gençali’de yapılan yüzey araştırmalarında Kalkolitik Dönemin (İ.Ö.5000) çanak-çömlekleri elde edilmiştir. 15. yüzyılda Osmanlı egemenliğine katılan Yeşilova, o dönemde Eski Erle adıyla bucak merkezi durumundadır.

Tarihçe
Yeşilova İlçesi ve etrafındaki bölge Malazgirt savaşından sonra 1093 tarihinde Türklerin eline geçmiştir.O tarihlerde Bizanslılar ile bu bölgede yaşayan Türkmenler arasında bazı çatışmalar oldu ise de, 1190 tarihinde Alman İmparatoru Frederik Barbaros haçlı ordusunun başında buraya kadar gelmiştir. Frederik Barbaros’un gelişinden istifade eden ve kendisine Bizans veliahdı süsü veren Aleksi topladığı askerlerle Türk hududuna tecavüz etmiş, bir taraftan Dinar’a diğer taraftan Gölhisar’a cepheden de bugünkü Harmanlı (Navlu) boğazına kadar sokulmuştur.

Konya Sultanı tarafından gönderilen Osman Bey ve Hüsamettin Bey adlarındaki iki serdar Aleksi’yi her iki yönden sıkıştırmışlardır. Osman Bey, Harmanlı (Navlu) boğazında düşman askerlerini sıkıştırmış, Gençali, Karaatlı, Gökçe ismindeki Çeribaşları şiddetli hücumlarla düşmana bu bölgede kuvvetli bir satır atmışlardır. Muharebenin en çetin geçtiği yer Köpekbeli civarı olmuştur. Köpekbeli savaşında ağır yaralanan Osman Bey’in manevi evladı Abdi Bey Salda gölünün Eşeler dağının kuzeydoğu sırtlarında bugünkü Sultan Pınarı namı ile anılan yerde devirde tedaviye alınmıştır.

Bu sırada Abdi Bey’in büyük cesaretini taltif etmek üzere kendileri ile esasen sıhri karabeti bulunan bu genç kumandana Sultanlık payesi gelmiştir. Bu yöreye Sultan payesinin verildiği yer olarak Sultan Pınarı ismi ve bu civarda kurulan köylerede Gençali, Karaatlı ve Gökçe isimleri verilmiştir. Düşmana büyük ölçüde satır atıldığı için bu bölgeye Satırlar denmiştir. Bu tarihten itibaren yani 1207 tarihinden sonra zamanımıza kadar bölgede kayda değer tarihi olaylar vuku bulmamıştır.


Salda Gölü
Yeşilova'nın en büyük gölüdür. İlçe merkezine uzaklığı 4 Km. olup yüzölçümü 44 Km.2’dir. Denizden yüksekliği 1193 metre olan ve binlerce yıl önce jeolojik bir çökme ile meydana gelenbir göldür. Oldukça yuvarlak bir görünüme sahip olan Salda gölünün suyu tatlıdır. İçinde büyük sazan balıkları yaşamaktadır, ancak avlamak mümkün olmamaktadır. 185 metre derinliği ile Türkiye’nin en derin gölleri arasında bulunması nedeniyle ayrı bir özellik taşımaktadır. Tertemiz suyu ve masmavi görünümü ile yamaçlardan akan suları ve göl çevresindeki kumsalları ile güzel bir görünüm arz etmektedir. İçinde ve çevresinde Manyezit madeni bulunmaktadır.Salda Gölünün tabiat güzelliği nedeniyle çevresinde faaliyet gösteren gazino-kamping yerlerinin yanı sıra çok yakın gelecekte süratle yapılaşmaya gidilerek tatil sitelerinin yapılması halinde göl hızlı bir şekilde kirleneceğinden dolayı şu anki peyzajının ve ekolojik yapısının korunması ve yapılaşmanın dondurulması için Kültür Bakanlığı, İzmir II numaralı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulunun 14.06.1989 gün ve 786 sayılı kararı ile doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir.

Salda Gölünün çevresinde Sultanpınarı Dinlenme Tesisleri, Otel Şahman, Sahil Mola, Akçeşme Dinlenme Tesisleri, Külcüoğlu, Mutlu Restaurant, Gürel Tur Dinlenme Tesisleri, Yeşilova Belediyesi Halk Plajı ve Orman Plajı tesisleri faaliyet göstermektedir.

Yarışlı Gölü
Yeşilova sınırları içerisinde olup 2000 Dekarlık bir sahayı işgal etmektedir. Suyundan hiç bir şekilde yararlanılmamaktadır. Son yıllarda yağışların az olması nedeniyle 1993 yılından bu yana yaz aylarında tamamen kurumaktadır.

Gençali Gölü
Bu göl DSİ tarafından kurutularak tarım alanı haline getirilmiştir.

Bayındır Gölü
Bu göl yaz aylarında kurumakta olup kar ve yağmur suları ile beslenmektedir. Kış aylarında doğal kuş barınağı halinde iken 1987 yılında tamamen kurumuştur.

İklim
Yeşilova Akdeniz bölgesinde bulunmakla beraber Akdeniz iklimi tesirinden uzak kalmaktadır. Kışları soğuk ve uzun, yazları sıcak ve kısa geçmektedir. Yağışlar genellikle kış aylarında olur. En yüksek sıcaklık 35-39, en düşük sıcaklık -11 ve -13 dereceler arasındadır.


Tefenni

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Burdur tefenni ilçesi gezi,turizm,müze
Tefenni Akdeniz Bölgesi ile İç Anadolu Bölgesi arasında bir geçit olduğundan her iki bölgenin iklimi etkisindedir.

Tefenni / Burdur
Bu nedenle, yazları sıcak ve kurak, kış ayları ise soğuk ve yağışlı geçer. Sıcaklık kararlı olmamakla birlikte genel olarak -21 ile + 36 derece arasında değişir.

Tarihçe
Tefenni, Burdur ilinin en eski İlçesidir. M.Ö. 800 - 500 yılları arasında Bizans çağının İSTEFANİ isimli bir köyü olarak kurulmuş, 13.yy.’a kadar Bizans yönetiminde kalmıştır.

Klasik çağdaki adının TEMİZONİUM yada TEMENNOS olduğu da sanılmaktadır.Tefenni Miladi 1868 Rumi 1282 yılında kaza merkezi olmuş ve Burdur Sancağına bağlanmıştır. Tefenni Ali Cevad’ın “Memalik-i Osmaniye’nin Tarih ve Coğrafya Lügatı “ isimli eserinde ; Tefenni Konya Vilayetinin Burdur Sancağına bağlı bir kaza, olarak ifade edilmektedir.


Kemer



Burdur kemer ilçesi gezi,tarih,müze
İlçe merkezi Yakalar, Belenli Köylerinin Güneyini kaplayan ve Antalya İli Korkuteli İlçesi ile tabii hudut teşkil eden Rahat Dağları eteğinde kurulmuştur.

Kemer / Burdur

Boz dağ bu serinin en yüksek noktasıdır. İlçe Merkezi Burdur İline 57 Km. uzaklıktadır. İlçe de araziler Ormanlık ve Dağlık olup büyük kısmı da Ovada yer almaktadır.

Tarihçe

Kemer İlçesinin tarihi hakkında yapılan araştırmalarda tarih öncesi çağlara ait kesin bir bilgi elde edilememiştir. M.Ö.1900 yıllarında Bölgeye hakim olan Psidialılar yerleşimin başlangıcı kabul edilmektedir. İlçe Merkez ve Köylerindeki değişik yerlerde bulunan tarihi

belgeler Lidyalılar, Ferigyalılar ve Romalılar dönemlerinde bu bölgede yerleşimin bulunduğunu göstermektedir. Türklere Anadolu' nun kapısını açan 1071 Malazgirt Zaferinden sonra 1075 yıllarında bölgenin Türkmen kavimlerin hakimiyeti altına girmesi ile birlikte Kemer'e Türkler yerleşmişlerdir.


Ağlasun



Burdur ağlasun gezi,tarih,yayla,cami,örenyeri
Ağlasun'un kuzeyinde Akdağ, güneyinde alçak ve yeni ağaçlandırılmış tepeler ve Peçenek Geçiti, doğusunda Dere boğazı, batısında ise Yaylacık Dağı ve Çatak Beli bulunmaktadır.
Ağlasun / Burdur
Ağlasun'un ortasından Tuzlu çay isimli bir dere akmakta,bu çay boyunca bitek topraklara sahip “U”şeklinde bir ovası bulunmaktadır.Tuzluçay İlçemizin çeşitli yerlerinden çıkan Gürleyik, Bey Pınarı, Gök Pınar, Susaklı ve Kirazlı Çayı gibi su kaynakları ile birleşerek kışın Isparta İlinden gelen Doğan dere Çayı ile birleşerek Aksu Nehrine karışır.

İlçenin adının nereden geldiğine dair iki rivayet vardır. Birinci rivayete göre,Sagalassos Şehri yıkıldıktan sonra bu bölgeye güneyden gelen Yörük aşiretleri kasabanın bulunduğu yere aralıklı olarak oba oba yerleşmişler aradan yıllar geçtikçe,insanlar çoğaldıkça yeni evler kurarak geniş bir sahayı kaplayarak bir yerleşim birimi oluşturmuşlar ve adını Sagalassos’dan esinlenerek Ağlasus-Ala su ve sonunda da Ağlasun denmiştir.
İkinci rivayete göre ise; Büyük İskender Sagalassos Şehrini almak için şehre üç,dört kez saldırmış fakat kenti bir türlü hakimiyeti altına alamamıştır. Fakat son saldırısını bugün yıkıntıları bulunan Hamamın yan tarafında bulunan(alttaki resim) tepeden yaparak kanlı çatışmalar sonucunda şehri ele geçirmiştir.

Bu tepenin adı daha sonra İskender Tepesi olarak kalmıştır. Büyük İskender’in bu seferini Annesi sürekli olarak izlemekte ve bilgi almaktadır. Büyük İskender’in Annesi bu bölgeden gelen habercilere”İskender Sagalassos’u aldı mı?”diye sorar. Onlarda “Büyük Komutanımız İskender Sagalassos’u aldı. Fakat savaş sırasında en sevdiği cesur komutanlarını kaybettiğinden ağlamaktadır”derler. Bunun üzerine annesi “Oğlum Sagalassos’u aldıysa bırakın ağlarsa ağlasın “der. Bunun üzerine İlçenin ismi Ağlarsın-Ağlasın-Ağlasun şeklinde kaldığı söylenir.

Ağlasun'un tabiat ve tarihi güzellikler bakımından Burdur İlinin en güzel İlçelerinden birisi durumundadır. Sık ve bol ağaçlı yeşillikler içerisinde,temiz ve bol oksijenli havası,temiz ve soğuk suları ile özellikle yaz turizmi için biçilmiş bir kaftan durumunda olup,yazın Antalya İlinden gelen yerli turistlerin akınına uğramaktadır.

Ressamların Ağlasun'un geçerken yeşilin bin bir tonunu gördüğü, yüzyıllarca medeniyetlere ev sahipliği yapmış, Dünyanın peşinde koştuğu temiz hava ve bol berrak suyun kaynağı, tabiat güzelliklerinin her türünü gördüğümüz açık sağlık merkezi.

Ağlasun'un tabiat ve tarihi güzellikleri bakımından takdire şayan bir durumda olup, özellikle yaz turizmi canlanmaya başlamıştır.

Tarihi Ulu Çınar
İlçemiz Cumhuriyet Meydanında sanki Ağlasun’un tarihi benim ve benden sorulur dericesine heybetli bir şekilde duran Tarihi Ulu Çınar,Kültür Bakanlığı Eski Eserler ve anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığınca gönderilen İnceleme Heyeti gerekli inceleme ve araştırmaları yaparak ağaç ile ilgili aşağıdaki raporu hazırlamışlardır.”Burdur İli Ağlasun İlçesi Cumhuriyet Meydanında bulunan Çınar Ağacı takriben 1000 yaşında ve 3.30 metre çaplı olduğu “ belirlenmiştir.

Özellikle yazın ilçeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistler büyük ilgi gösterdiği,yanında mutlaka bir hatıra fotoğrafı çektirdiği veya kameraya aldırdığı tarihi ulu çınar Ağlasun halkının da göz bebeği durumunda olup bütün heybeti ile yıllara meydan okuyup,”Ağlasun’un geçmişini öğrenmek isterseniz benim dallarımın altına oturun ve çıkardığım fısıltıları dinleyin ve benimle sohbet edin”demektedir.

1996 yılında Çınarın etrafı Ağlasun Belediyesince etrafı çimlendirilerek gövde kısmını demir parmaklıklarla çevirerek hem çınarın gövde ve köklerini koruma altına almış hem de gelen yerli ve yabancı turistlere Tarihi Ulu Çınar’ın altında oturmalarını sağlamıştır

El Sanatları
İlçemizde El sanatları olarak Toprak İşlemeciliği ve halı dokumacılığı yapılmaktadır. Kökü Sagalassos’a dayanan toprak işlemeciliği İlçemiz Çanaklı Köyünde yapılmaktadır. Sagalassos Antik Kentinde yapılan kazılarda bulunan toprak eşyaların ham maddesini Çanaklı Ovasından getirtilen toprak olduğu gözlenmiştir. Köyümüzde topraktan yapılan çanak,çömlek,çiçek saksıları ve su testileri civar İl ve İlçelerde satılmakta ve çok takdir toplamaktaydı. Fakat günümüzde Çanaklı Köyünde bu el sanatımızı yürüten bir usta ve bir ocak kalmıştır. İlçemiz Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü bu el sanatımızı geliştirmek için 1998-1999 Eğitim ve öğretim yılında kurs açmayı planlamakta ve bu el sanatımızın bu köyümüzde devam etmesini sağlamak için uğraş vermektedir.

Halı dokumacılığı ise evlerde ve Mahalle ve Köy Atölyelerinde yapılmaktadır. Halkımız halıyı ya kendine dokuyup,Isparta İlimizde satmakta ya da Atölyelerde atölye sahibini düğüm hesabı ile işlemektedir. İlçemizde dokunan halı çeşitlerine gelince;Isparta halısı,Milas,Hereke ve döşeme altı tipi halılar dokunmaktadır. Atölyelerde dokunan halılar turistik yerlere ve yurt dışına satılmaktadır.

Alabalıkçılık
İçerisinde ki mineral ve besin yönü ile alabalık üretimi için bulunmaz fırsat olan İlçemiz tabii su kaynaklarını değerlendiren girişimciler İlçemiz Ağlasun ve Yeşilbaşköy kasabamızda 8 adet balık üretim çiftliği açarak alabalık üretimine geçmişlerdir. Burada üretilen alabalıklar suyun özelliğinden dolayı diğer İl ve İlçelerde üretilen balıklardan lezzetlidir. Tesislerde üretilen alabalıklar canlı olarak Antalya ve diğer İllerde satılmakta,ayrıca tesislerin lokanta kısımları yapılarak buraya gelen kişilere hem Ağlasun’umuzun temiz havasını,Soğuk berrak suyunu ve leziz alabalıklarını sunmaktadırlar.

Ulaşım
Ağlasun'a ulaşım sadece karayolu ile sağlanmaktadır. Daha önceleri Isparta Antalya transit yolu ilçeden geçmekteydi. Fakat 1996 yılında Isparta-Antalya karayolu dere boğazı mevkiinde yeni yol tamamlanarak transit yol oraya kaydırılmıştır. Eski yol yinede (Ağlasundan geçen yol) eskisi kadar olmasa da araçlar tarafından yine de kullanılmaktadır. Bu yol yaz kış her zaman trafiğe açık bulundurulmaktadır



Bucak

http://frmsinsi.net/images/forumsins...sinsi.net_.jpg

Osmanlılar devrinde Konya Sancağına bağlı olan İlçe ,1820 yılında GİRMİYE adı altında Teke Sancağına , 1900 Yılında OĞUZHAN Nahiyesi olarak Antalya’ya ve 1926 yılında BUCAK Kazası olarak Burdur İl’ine bağlanmış ve aynı yılda Belediye olmuştur.

Bucak İlçesi , Akdeniz Bölgesinde Burdur- Antalya Karayolunun 44.cü kilometresinde bulunmaktadır. Rakımı 850 m. Civarında olup,Yüzölçümü 1436 km2 dir.


İlçe'de Karacaören I Baraj Gölünde(göl alanı 30.500 Dekar ) tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır. Balık çeşitlerini sazan ve levrek, oluşturmaktadır.

Baraj gölündeKaracaören, Kızıllı ve Elsazı Köylerinin balıkçılarına ait kayıklar mevcut olup,bunlar motorlu olup baraj gölünde gezi için kiralanabilir ve gezilebilir.

İklim
Güneyden Akdeniz, Kuzeyden Kara İklimi etkisinde tipik bir geçiş iklimine sahiptir.


Altınyayla



Batı Toros dağı silsilesi içerisinde en yüksek dağ Koçaş Dağıdır. Koçaş dağından başlayan yükse dağlar; Yedi Kardeşler, Bozotlu, Söğütlü, Yüğlük, Doğankara, Çal, Ürmük,Sakarkaya, Önemli dağ gruplarıdır.

Görülmeli-Gezilmeli
Ayrıca Ballık Köyü sınırları içerisinde Karanlıkdere Kanyonu çok güzel sedir, karaçam, kızılçam ormanları ile kaplıdır. Ancak Kanyon' un Kuzey doğusu Fethiye sınırları içerisinde bulunmaktadır. Altınyayla'ya bu ismi verdiren yaylalar ilçenin kuzey bölgesinde yer almaktadır. Asarcık, Kurca Pınar, Teşnek, Fatma Pınarı, Çukuryurt (Dedetaş), Marmalı, Kırkpınar (Asarlık), Yediarlı, Esenli, Kozlupınar, Söğütlü,Avdan ve Akpınar ilçenin başlıca yaylalarıdır.

İlçe kültürel bakımdan Teke yöresi kültürünün yaşandığı bir yerdir. İlçeye has çalınan ve üretilen çalgı olan sipsi Dirmili'in öz kültürel değeridir. İlçenin bir başka çalgısı'da cura'dır.

Altınyayla İlçesi önemli turizm merkezlerinden olan Pamukkale-Fethiye arasında en kısa karayolu üzerinde bulunması ve ilçenin yeşillik, yayla ve ormanlarla kaplı olması nedeniyle seyahat acentalarınca bu yol tercih edilmektedir.

Dirmil kebabı, sipsisi ve soğuk sularıyla meşhurdur.

Ayrıca; Ballık köyü sınırları içerisinde bulunan Karanlık Dere Kanyonu, çok güzel sedir, kara ve kızıl çam ağaçları ile bir doğa harikasıdır. Turizm açısından bakir durumdadır.İlçenin sınırları içerisinde Fethiye yolu üzerindeki Asar mevkiinde bulunan Balboura harabeleri de tarihi ve turistik bir yer olup,arkeolojik sit alanıdır.

Dirmil Yağlı Güreşleri
İlçede Yağlı Pehlivan Güreşleri geleneksel hale dönüştürülmüş ve bir anlamda Edirne Kırkpınar' ın rövanşı durumuna gelmiştir. Edirne Kırkpınar' a iştirak eden bütün pehlivanlar bu güreşlere de katılmaktadır. Altınyayla Güreşlerine özellikle Antalya, Denizli ve Fethiye' li güreş severler katılmaktadır. Seyirciler güreşlerden bir gün önceden geldikleri için akşamları Altınyayla halkının evlerinde konuk olarak kalırlar. Güreşlerde bilet satışı ile koç ( Ağalık ) satımından büyük gelir elde edilir. Ayrıca güreş severler büyük miktarlarda para bağışında bulunurlar. Güreşlerin tertiplenmesinde güreş komitesi, tüm yetkililer Altınyayla halkı maddi ve manevi destek vermektedirler. Güreşlerde 3 yıl üst üste şampiyon olan pehlivana altın sipsi ödülü verilmektedir.

Kızılkaya Köyü
Köye ilk yerleşen kişi Kızıloğlan adında bir yörüktür. Çevreye yaylalamaya gelen yörükler zamanla buraya yerleşerek köyün nüfusu çoğalmış ve yerleşik bir düzen almıştır. Köy ilçeye 2 km uzaklıktadır. Ekim alanları ve arazi bakımından fakir olan köy yerleşim alanını dağa doğru yapmıştır. Araziler küçük parçalar halinde olup köyün geçimini sağlayacak kapasitede değildir. Köy halkı geçimini dışarıda amelelik yaparak sağlar. Köyde yöresel sanatçılar yetişmiş olup, bunlar şu anda faaliyetlerine mahalli olarak devam etmektedirler. Köyün bir özelliği de yapı ustalığı yaygın vaziyettedir. Bu ustalar çevre köy, ilçe ve illerde çalışarak geçimlerini temin etmektedirler.

Asmabağ Köyü
Köy her evin bahçesinde bulunan asmalardan ve üzüm bağlarından dolayı bu adı almıştır. Köy önceleri şimdiki konumunun kuzeyindeki "ova" denilen yerde kurulmuştur. Bu günkü yerine göçebe hayatı yaşayan iki ailenin yerleşmesi sonucu yerleşik düzene geçilerek aileler çoğalmıştır. Daha sonra ovadaki evlerde buraya taşınmıştır. Köy, ilçeye 5 km. uzaklıktadır. Boncuk dağlarının Çağlan Tepesinin eteğinde kurulmuştur. İlçeye kadar olan yol asfalttır
Köy karasal iklimin etkisindedir. Kışları soğuk ve kar yağışıdır. Yazın sıcak ve serindir. Folklor yönünden Teke yöresi oyunları ağırlıklıdır. Sipsi, davul, zurna, saz ve bağlama eşliğinde kıvrak oyunlar oynanır. Köy örf ve adetlerine çok bağlıdır. Köyün kendi imkanlarıyla yaptığı modern bir sağlık evi vardır.
Kuşdili Köyü
Köyün kuruluş tarihi ile ilgili kesin bilgi edinilememiştir. Çevrede yapılan incelemelerden ve mezar sayısı ile taşlarından hayli eski bir yerleşim merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Arazilerin Dirmil' de oturan ağalara ait olduğu, halkın ortaklık yapıp ağalara ait evlerde oturduğu söylenmektedir. 1930-1940 yılları arasında arazilerin ağalardan satın alındığı ve herkesin kendi arazisine yerleştiği öğrenilmiştir. Çevrede tarihi kalıntı yoktur. Ancak " Elmalı Dere " mevkisinde eski çağlardan kalma prizmatik ve silindirik sütun kalıntılarına rastlanmaktadır. Köy yerleşim alanı olarak dağın eteğinde kurulmuştur.

Çatak Köyü
Eskiden Dalaman Yörükleri tarafından yazlık yayla olarak kullanılan Çatak Köyü, daha sonraları yerleşik düzen köy haline gelmiştir. Kızılyaka Köyü' nün bir mahallesi olarak yerleşen köy, 1938 yılında ayrılarak. 1940 yılında müstakil köy haline gelmiştir. İlk akışta Çörten Köyü ile birleşik gibi görünür, ancak ayrı muhtarlık olarak idare edilmektedir. Köyde 1993 yılında tapulama çalışmaları yapılmıştır. Denizden yüksekliği 1250 metredir. Köyün güney cenahında Dirmil Ovası vardır. Bu ovayı dört köy kullanmaktadır. Yedi tarla, Avdan yaylaları köyün yaz mevsiminde göç ettikleri yaylalardır İklim olarak kışlar soğuk ve bol yağışlı, yazları ise sıcaktır. Çatak Köyü orman köyü olduğundan halkın çoğunluğu mevsimlik işçi olarak orman sahalarında çalışmakta, sonbahar mevsiminde ise pamuk toplama işçiliği için Ege ve Akdeniz bölgelerine giderek geçimlerini temin etmektedirler. Hayvancılık ise çok gelişmemiştir. Nakliyecilik ve arıcılık bir kısım köylünün geçim kaynağını oluşturmaktadır. Ayrıca orman köyü olması nedeniyle ağaç doğrama atölyeleri de mevcuttur.

Ulaşım
İlçemiz Burdur ve Denizli'ye 125 km. ,Antalya'ya 160 km. ve Fethiye'ye 90 km. mesafede bulunmaktadır. İlçemizden büyük yerleşim yerlerine ve bağlı köylere ulaşım bakımından herhangi bir sıkıntı bulunmamaktadır.




Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.