![]() |
Kadın Gözüyle '' Aşk ''
Karakışın sonuna doğru, kütüphanemden birkaç kitap seçtim. Hepsi de kadın yazarların ve şairlerin kitapları. Baharın tomurcukları çatlar, polenleri uçuşurken bizlere aşktan bahsedecek bir kadın sesine ihtiyaç duyuyoruz demek ki.
Elime önce İnci Aral'ın 'Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm' adlı kitabı geldi. Uzun zaman önce okuduğum sayfaları karıştırırken, altını bir zamanlar çizdiğim şu satırlarla karşılaştım: "Hemen âşık olmalıyım, sabırsızlığı duydu içinde. Dünyayı aşkın gözleriyle göremiyordu artık ve çok uzun zamandır bu durumda yaşıyordu. Bunu sürdüremezdi. Keskin ve çırılçıplak bir biçimde birini sevme isteği duydu. Bunu herkese söyleyebilecek gücü duydu kendinde bir an. Hiçbir keder, suçluluk ve kaygı duymadan, kendine acımadan." Bu satırlar yeniden ve yeniden âşık olmak için ihtiyaç duyduğumuz cesareti hatırlattı bana. Bir de altını çizdiğimiz satırların o kitabı okuduğumuz dönemdeki ruh halimizi nasıl ele verdiğini. Yıllar önce, aşkı daha bulmamışken, âşık olmak için sabırsızlanan bir adam okumuştu belki de o kitabı. Sonra bir başka ustanın, Pınar Kür'ün 'Bitmeyen Aşk'ı karşıladı beni. Fırtınaların, duygusal dalgaların ve aşkın iç içe geçtiği bir romandan, içimizdeki bitmeyen baharı besleyecek sözler: "Hiç kimseyi sevmediğim kadar severken seni, hiç kimseye sarılmadığım gibi sarılırken sana, neredeyse gündelikleşmiş bir rahatlıkla derinlerine dalamamak, çok önemli bir şey öğretti bana çünkü. Sevmenin kolay olmadığını... Sevmenin insanın başına herhangi bir gün gelemeyeceğini... Daha önce bilmiyormuşum demek..." Hayatı ve yazdıklarıyla bizi etkilemeyi sürdüren Sevgi Soysal, Jean Seberg'i andıran kısa sarı saçları, güzelim yüzü ve gülümseyişiyle bakıyordu bana. Açtım o unutulmaz 'Yürümek' romanından parçalar okudum yeniden. 'Yürüme'nin hem güzel bir eylem hem de aşk için çok güzel bir metafor olduğunu bir daha düşündüm. "Sabahın dördü olmalı. Vapur İmroz'a vardı. Açık denizden esen rüzgârla gecenin ayazı içine işledi Elâ'nın. Güverteden ayrılamıyor yine de. Döndü Memet'e baktı. Gözlerinde, ağzında, burnunun kıvrımlarında ısınmak istedi. Sarıldı Memet'e. Yüreğine, yürek atışlarına, soluğuna sığınmak istedi. Bütün soğuklardan korumalı beni, şimdi ve sonra. Üşümeleri engellesin, yürek atışları, soluğu, sadece varlığıyla ya da." Sonra, Füruzan'ın yaklaşan sıcak günleri bize şimdiden müjdeleyen 'Sevda Dolu Bir Yaz' adlı kitabı. Buluşmaları ve ayrılıkları, göçler, paskalya yumurtaları ve hüzünlü mektuplar eşliğinde bizlere anlatan sanatçının yazdıkları. İşte, musikinin ve aşkın insan yüreğine ettikleri: "Ben ortaokul son sınıftayken küçük teyzem güz başında bir gün musiki heyetinden birine âşık olduğunu anneme açıklarken, ben odaya giriyordum. Beni duymamışlardı bile. Yaylı tambur çalan, adı Vedat olan bu genç adam ilk kez Mesut Cemal Bey'in benzersiz bestesi nihavent saz semaisini geçerken dikkatini çekmişti. Olağanüstü bir duyarlıkla, ustalıkla çalıyormuş tamburu. Açık alnına düşen koyu kumral saçlarıyla iri elâ gözleriyle de büyülenmiş küçük teyzem." Peride Celal'in kütüphaneme yıllardır onur veren romanlarından biri olan 'Dar Yol'u okurken de bir zamanların aşklarını, o aşklara tanıklık eden şehir mekânlarını hissediyorsunuz. Şu dünyada aşktan daha önemli bir şey olduğuna dair en küçük bir kuşkunuz varsa, o da bu satırlarla kayboluyor. "Zehra âşık. Kendisine yalnız omuzdan ibaret genç bir futbolcu bulmuş. Günde iki defa buluşuyorlar. Zehra eve döner dönmez ona mektuplar yazmaya koyuluyor. (...) Sevgilisi ile Kalamış'tan uzaklarda, Altıyol ağzındaki dondurmacılarda, yahut Moda'daki çocuk bahçesinde buluştuğunu biliyorum. Küçük toprak yola heyecanlı yorgun, her gün yeni bir firar, ölüm projesiyle dönüyor." Ve şairler... Şöyle diyor Lale Müldür, aşk için söylenecek çoğu sözün yanında zayıf kalacağı bir şiirinde: "Seni bir gün en yakının ele verirse eğer, öğren susmasını ve ağlamamasını. bir kavanozun içinde mavi bir gül yetiştir her gün daha çok yaşayan. bir masalın ağzını kapat ve yat geniş odalarda. Bir oksijen çadırında. ona kötü bir şey olsun istedim. bana âşık olsun istedim." Bunca yazarın dünyasına aynı anda dokununca, insanın biraz başı dönüyor. Her biri, bize hayatın ve ruhumuzun neresinde olduğumuzu gösteren, Latife Tekin'in güzel deyimiyle 'aşk işaretleri' çünkü. Ben bu kitapların karşısında kalbimin çatlayacağından korkarken, teypte bir başka sanatçının aşka yıllardır eşlik eden şarkısı çalıyordu. Hümeyra, aşkın hallerini özetlemek istiyordu sanki: "Ya her şeyim, ya hiçim. Sorma dünyam ne biçim. Bir kördüğüm ki içim, Çözdükçe dolaşıyor." Danimarkalı şair Henrik Nornbrandt'ın bir sözü var: "Aşk şiiridir bütün şiirler." Belki bütün bu romanlar, öyküler ve şarkılar da aslında hayatın, tarihin ve savaşların yıkımlarından süzülüp gelen sahici aşklar için hep. Sanatçılar bütün insanlığa her dönemde tekrar tekrar anlatıyor onu. Hepsinin ellerinden öpüyorum. Tuna Kiremitçi |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.