ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Edebiyat / Dil Bilgisi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=658)
-   -   Türk Edebiyatının Dönemleri (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=142579)

Prof. Dr. Sinsi 06-24-2012 04:18 AM

Türk Edebiyatının Dönemleri
 

Refik Halit Karay (1888-1965) Fecr-i Âtî’den sonra Millî edebiyat hareketine katilmistir. Eserlerini de bagimsiz bir sahsiyet olarak vermistir. Edebî hayati köse yazarligi ile baslamistir. Sonra da sirayla hikâyeciligi ve romanciligi gelir.

Ilk yazilarinda günlük hayati ele almis, sosyal hayattaki çarpikliklari, zekî ve nükteli bir üslûpla dile getirmistir. Hayatin gülünç yanlarini karikatürize etmistir.

Sade ve temiz bir dille yazdigi Memleket Hikâyeleri’nde Anadolu insaninin hayatini bütün canliligi ile yansitmistir. Gözlem yeteneginin üstünlügü dikkat çeker. Eserlerinde kisilerin ruh tahlillerine fazla deginmez.

Insanlarin dürüst olmayan, kurnazlik ve menfaatçilikle ilgili yönlerini ortaya kor. Bunu mizah ve elestiri ile yapar. Hiciv, eserlerinde önemli bir unsurdur. Sahislari kendi sosyal çevreleri ile birlikte anlatir. Konusma dilinin bütün canliligini ve tabiiligini ortaya kor.

Romanlari: Istanbul'un Iç Yüzü, Çete, Sürgün, Nilgün, Bugünün Saraylisi, Kadinlar Tekkesi, Anahtar
Hikâyeleri: Memlekete Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri (Hatay’da sürgünde yazdigi eseridir).
Hiciv ve Mizah Yazilari: Kirpinin Dedikleri, Deli, Sakin Aldanma Inanma Kanma, Tanidiklarim.

4. Millî Edebiyat Akimi

Modern Türk Edebiyatini yaratma amaciyla kurulan Tanzimat, Servet-i Fünun ve Fecr-i Âtî topluluklari büyük hamleler yapmakla beraber ruhta büyük ölçüde Fransiz sanatina bagli, dil ve üslûpta Osmanlicayi sürdüren, millî kimlik ve kisilige ulasamamis bir edebiyat vücuda getirmislerdir.

Osmanli Imparatorlugu’nun dagilisi sirasinda, Türk aydinlarinin büyük bir bölümü, ümmete bagli Osmanliciligin terk edilerek milliyetçiligin benimsenmesinin, memleketin gelecegi için gerekli olduguna inaniyorlardi. Bu inanç sonucunda Türkçülük ve Milliyetçilik akimlari dogmus, her sahada millî kimlik arayislari baslamistir.

Türk dili, Türk vezni, Türk zevki ve kültürü ile millî konulari, millî ülküleri isleyen Türk edebiyati ihtiyaci ve özlemi sonucunda 1911-1923 yillari arasinda Millî Edebiyat akimi var olmustur.

Türk milletine mensup olma suuru, tarih içinde devamlilik düsüncesi, oldugu gibi kalarak batililasma inanci, 1911-1923 yillari arasindaki akimin temelleridir. Bu dönemin bariz özelligi, Türk romantizminin edebî tezahürlerini göstermesidir.

Cumhuriyet’in kurulusunu hazirlayan milliyetçilik ideolojisi içinde dogan Milli Edebiyat akimi Cumhuriyet’in ilk yillarinda en olgun eserlerini verdi. Cumhuriyet rejimi ve bu devirde meydana getirilen sosyal ve iktisadî müesseseler üstünde baslarinda büyük Türk sosyologu ve düsünürü Ziya Gökalp'in bulundugu Türkçü ve Milliyetçi münevver zümre etkili oldu. Gökalp'in Türkiye ve Türkler için sekillendirdigi düsünceler basta Atatürk olmak üzere, Cumhuriyeti kuran birinci neslin dünya görüsünün kaynagini teskil etti.

Halka ulasabilmek ve onunla bütünlesebilmek için onun dilini kullanmak gerektigine inanan bu nesil yazarlari, eserlerinde konusma dilini kullandilar.

Halk dilini kullanirken gençlik yillarinda hayran olduklari Edebiyat-i Cedide (Yeni Edebiyat) yazarlarinin ince zevkini günlük dile aktardilar.

1911 yilinda Selânik’te çikarilmaya baslanan Genç Kalemler dergisinde basladi bu çalismalar. Bir kismi daha sonra Cumhuriyet dönemi yazar ve sairleri arasinda da yer alan bu edebiyatin temsilcilerinin en önemlileri, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin (öncü), Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip (öncü), Yusuf Ziya Ortaç, Faruk Nafiz Çamlibel, Enis Behiç Koryürek, Kemalettin Kamu, Aka Gündüz, Refik Halit Karay, Resat Nuri
Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edik Adivar, Hamdullah Suphi, Ahmet Hikmet Müftüoglu, Necip Fazil Kisakürek, Fuat Köprülü, Halide Nusret Zorlutuna, Sükûfe Nihal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpinar'dir.

Milli Edebiyat akiminin özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yilinin da bir özeti
olmaktadir. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akiminin ilkeleri de su
sekilde belirtilebilir: Dilde yalinlik (en mühim prensip), Türkçe karsiligi olan Arapça ve Farsça kelimelerin atilmasi. Yalin (süssüz, sanatsiz, özentisiz) bir dille yazma; Istanbul Türkçesini kullanma.

**Halk edebiyati siir biçimlerinden yararlanma

**Hece ölçüsü

**Konu seçiminde yerlilik

**Konularini hayattan, ülke sartlarindan seçme

**Millî kaynaklara yönelme

Islâmci, Osmanlici, gelenekçi görüslere sahip yazarlardan bireysel egilimli yazarlara kadar tüm edebiyatçilara açik bir bütünlük mevcuttur. Çünkü artik söz konusu olan Millî Edebiyat akimi kavrami degil, Millî Edebiyat dönemidir. Bu akim dilde ve duyusta 1911-1915 dönemi milliyetçilik fikirlerinin ön plânda oldugu roman, hikâye, tiyatro eseri ve siirler verilmesini saglamistir.

Baslangiçta Fecr-i Âtî roman ve hikâyecisi olan Yakup Kadri Karaosmanoglu ve Refik Halit Karay, gerçek kisiliklerini Millî Edebiyat akimi içerisinde göstermislerdir.

Fecr-i Âtî toplulugu disinda kalan, Istiklâl Marsi sairi Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatli, kendi siir anlayislarina göre eserler veren ve daha sonra Millî Edebiyat akimina katilan sairlerdir.

Gerek Mehmet Âkif Ersoy gerekse Yahya Kemal Beyatli, siir dili ile konusma dili arasindaki uzlasmayi saglamislar, Türk diline zor uyan aruzun engellerini ortadan kaldirip, yasayan Türkçe ile basarili siirler yazmislardir.

Dönemin Sanatçilari

Ömer Seyfettin (1884-1920)

Son devir Türk hikâyeciliginin en önemli isimlerindendir. Yeni Lisan hareketinin savunucularindandir. Amaci millî suuru kuvvetlendirmek, toplum hayatindaki aksak yönleri ortaya çikarmaktir.

Konularini gerçek hayattan alir. Bu sebeple hikâyeleri realist özellik tasir. Konulari genellikle tarihî olaylar, çocukluk hatiralari ve yasanan günlük olaylardir. Ask konusunu da bu hikâyelerinde isler. Kahramanlik, hikâyelerinin önemli konularindandir.

Bazi eserlerinde sosyal hayattaki gülünç özellikleri karikatürize eder. Türklerin Balkanlar’da ugradiklari zulümleri de konu edinmistir. Dili oldukça sadedir ve yalindir. Kurgulari oldukça basarilidir.

Hikâyeleri: Eshab-i Kehf’imiz, Harem, Efruz Bey, Yalniz Efe, Yüksek Ökçeler, Gizli Mabet, Beyaz Lâle, Bomba, Bahar ve Kelebekler,

Ziya Gökalp (1876-1924)

Türkçülük cereyanini bir sisteme baglayan fikir adami ve bu sistemi eserlerinde isleyen bir sanatçidir.Türk milletinin din, dil, ahlâk, edebiyat yönünden ayni kültürle yetismis kisilerden olustuguna inanan Gökalp, eserleriyle Türk milliyetçiliginin sinirlarini belirlemis, millî edebiyatin da fikir yönüyle temellerini olusturmustur. Onun Türkçülük anlayisi, dil, edebiyat, din, iktisat, güzel sanatlar ve siyaset alanlarini kapsar. Turancilik ideolojisini de savunmustur.

Edebiyati, bu fikirlerini yaymak için bir araç olarak kullanmistir. Sanat yapma kaygisi yoktur. Siir ve nesir alaninda eserleri vardir. Destan, masal ve makaleler de yazmistir.

Dile önem vermistir. Eserlerini sade bir dille yazmistir. Türk dilinin gelismesi yolunda çaba harcamistir. Türkçe karsiliklari olan Arapça ve Farsça kelimelerin atilmasindan, Türkçelesmis kelimelerin de artik Türkçe sayilmasindan yanadir.

Ona göre millî vezin hece veznidir.

Siirleri: Kizil Elma, Altin Isik, Yeni Hayat

Fikrî Eserleri: Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi, Türkçülügün Esaslari, Türklesmek-Muasirlasmak-Islâmlasmak, Malta Mektuplari.

Ali Canip Yönten (1887-1967)

Daha önce Fecr-i Âtî’de yer alan sanatçi, daha sonra millî edebiyat akiminin öncülügünü yapmis, Ömer Seyfettin’le birlikte çikardiklari Genç Kalemler dergisinde bas yazarlik yapmistir.

Yeni Lisan hareketinin savunucularindandir.

Siirlerinin hece vezniyle ve sade bir dille yazmistir. Siirlerinin bir kismini Geçtigim Yol adi altinda yayimlamistir. Sonralari siiri birakip edebiyat incelemeleri yapmistir.

Fuat Köprülü (1890-1966)

Edebiyat tarihi ve tarih arastirmacisidir.

Türk edebiyatini dönemlere ayiran, bilimsel yöntemlerle inceleyen ilk
arastirmacidir.

Eserleri: Türk Edebiyatinda Ilk Mutasavviflar, Türk Edebiyati Tarihi, Türk Saz Sairleri, Türk Dili ve Edebiyati Hakkinda Arastirmalar.

Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944)

Halkçilik ve milliyetçilik düsüncesini siirlerinde islemistir. Sahsî duygulara ve tabiata pek rastlanmaz.

Siirleri sosyal faydaya yöneliktir ve didaktiktir. Bu yüzden bir kuruluk göze çarpar.

Hece veznini ve bati edebiyati nazim sekillerini kullanmistir.

Dilinin tamamen sade oldugu söylenemez.

Siirleri: Türk Sazi, Ey Türk Uyan, Tan Sesleri, Ordunun Destani, Turana Dogru.

Resat Nuri Güntekin (1889-1956)

Millî edebiyat akimindan etkilenen sanatçilardandir.

Söhretini Çalikusu romaniyla kazanmistir.

Birçok eserinde Anadolu’yu, Anadolu hayatini ve insanini, batil inançlari,
yanlis batililasmayi, insanimizin bilime ve egitime ihtiyacini islemistir.

Mizah ögesine de yer vermistir.

Romanlarinda güçlü gözlemciligine dayanan bir realizm ve canli bir üslûp vardir. Psikolojik tahlillerde de basarilidir. Eserlerinde konusma dili hâkimdir

Roman, hikâye, tiyatro ve gezi yazisi türünde eserleri vardir.

Romanlari: Çalikusu, Gizli El, Dudaktan Kalbe, Acimak, Eski Hastalik, Aksam Günesi, Yaprak Dökümü , Damga, Miskinler Tekkesi

Hikâyeleri: Eski Ahbap, Tanri Misafiri, Sönmüs Yildizlar, Boyunduruk

Gezi Yazilari: Anadolu Notlari

Tiyatrolari: Yaprak Dökümü, Eski Rüya, Hançer, Balikesir Muhasebecisi, Eski Borç, Gözdagi


5. Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyati

Yakup Kadri Karaosmanoglu (1899-1974)

Üsküdar Idadisi'nde edebiyat ve felsefe ögretmenligi yapti (1916-17). Ikdam gazetesinde çalisti. Yeni Mecmua'da Erenlerin Bagindan yazilarini yayimladi (1918-19). Tedavi olmak için gittigi Isviçre'de üç yil kaldi. Mütareke devrinde Ikdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdigi yazi ve öyküleriyle Kurtulus Savasi'na destekledi. Ikdam'da Kiralik Konak (1920), Aksam'da Nur Baba (1921) romanlarini tefrika ettirdi. 1921'de Ankara'ya çagrildi.

Toplumsal yapidaki bu degisimi öykü ve romanlarinda yansitan Yakup Kadri, hayata bakisini, bu farklilasma durumlarinin ondaki yansilarini söyle dile getirmektedir: "On sekiz yasimda iken seyda (deli) bir anarsist idim. Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adami yere sermek en büyük gayemdi.

Sonradan bir ihtilalin basina geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârin bir ormani dalgalandirisi gibi harekete getirmek istedim. Otuzumda bunlarin hepsinden vazgeçmis, hiçbir seye inanmaz olmus ve kendimi cismani hazlara terk etmistim.

Fakat etin bu iltihabindan ruhun baska türlü bir iltihabi ile uyandim. Mistik bir sevda can evimi bir yanginin alevi gibi sarmisti. Bu alevle tutustukça hayat buluyordum. Ve ilik uzletimi (toplum hayatindan uzakligimi) yüzleri berrak su kaynaklarini andiran hayaletlerle dolduruyordum. Iste, millet askina ben bunlar arasinda vasil oldum. Ve bu ask yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim.

Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim. Onun için ruhum imansiz kalan cemaat gibi perisandi. Ne vakit ki Anadolu yaylalarinin maverasindan (ötesinden) O'nun (Atatürk'ün) sesini duydum; Nur ile ates, vecd (kendinden geçme) ile humma (ates) arasindaki farki o vakit bildim. Ancak bu millet mürsidinin emri altindadir ki, kisir bir atesle beyhude yere yanip tutusmaktan ve yipratici ihtilaçlar içinde beyhude yere kivranip durmaktan kurtuldum. Ruhum, hemen ilâhî diyebilecegim bir nizam (düzen) içine girdi.

Kütahya, Simav, Gediz, Eskisehir, Sakarya yörelerine gezi. Garp cephesinin bulundugu mevkide olup bitenlere taniklik etti. Anadolu gerçegi ile yüzlesen Yakup Kadri; Kurtulus Savasi'nin yansilarini yakindan gözledi. Cumhuriyet'in kurulusunda Mardin (1923-1931), daha sonra da Manisa milletvekili oldu (1931-1934). 1923-25 arasi Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdi. Burada iki yil kaldi. Istanbul'da çikan Milliyet'te yazdi. Hüküm Gecesi romanini bu gazetede tefrika ettirdi (1927). Sodom ve Gomore'yi yazdi (1928).

1932'de yazdigi Yaban birçok tartismalara neden oldu. Roman, 1942'de CHP Roman Armagani'nda ikinciligi kazandi. Ayni yil Vedat Nedim Tör, Sevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, Ismail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kuruculari arasinda yer aldi. Dergi, 1934'te kapanmak zorunda kalinca, Tiran elçiligine atandi. Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri izledi.

1961'de Kurucu Meclis üyeliginde, 1961-1965'te de Manisa milletvekilliginde bulundu. Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet, Yeni Istanbul, Tercüman; Kadro, Varlik, Hayat, Meydan gibi gazete ve dergilerde makale, roman ve anilari yayimlanan Yakup Kadri, 13 Aralik 1974'te Ankara'da öldü.

Romanlarinda, ülkenin yaklasik yüz yili askin zaman dilimini (1861-1950) konu edindi. Toplumsal degisim sürecinin toplumun farkli kesimlerindeki yansilarini gerçekçi bir bakisla yansitti. Tarihe taniklikla birlikte, insan-toplum iliskilerinde bu süreçte biçimlenen durumlari irdeledi. Tanik oldugu olaylar, yasadigi ortam onun edebiyat anlayisini biçimlendirmistir. Fecr-i Âtî içinde 'sanat sanat içindir' anlayisindan yola çikan Yakup Kadri, kosullarin gücü içindeki degisimi de yillar sonra söyle dile getirecektir: "Bu coskunlugum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiligim, ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi'ne kadar, bütün atesiyle devam etti. Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düsman toplarinin sesini ta yatagim içinden isitmege basladim, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptigim mücadeleden daha mühimleri vardir. Balkan Harbi'ni daha bir sürü millî felâketler takip etti. Ben gene 'Sanat sahsî ve muhteremdir' diyordum. Fakat onun yani basinda, hiç degilse onun kadar 'sahsî' ve 'muhterem' seyler olabilecegini düsünmege baslamistim."

Öykü ve romanlarinda dilde sadelesme ve yeni bir edebiyat anlayisinin örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakima degisim döneminin romancisidir. Romanlarinda, ülkenin Batililasmadan Cumhuriyet'in kurulus yillarina deginki degisim ve dönüsüm süreçlerini konu edinir. Çözülme ve yeniden yapilanma... Bu süreçteki insan ve toplum gerçegine gerçekçi bir bakisla yaklasir. Yakup Kadri, romanlarinin yapisal olusumunu degerlendirirken, sunlari söyler: "Romanlarimin kronolojik mahiyeti benim istek veya kararimla meydana gelmis bir sey degildir.

Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatin heyecanini verebilmek ve canli tipler yaratmaktir. Bunda ne dereceye kadar muvaffak oldugumu bilmiyorum. Roman yazarken tanidigim kimseleri ve yasadigim hayat safhalarini bir ham madde olarak kullanirim. Romanlarimi uzun müddet tasarlarim. Fakat not alip materyal toplamak adetim degildir."

Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayisini benimseyen sanatçi, daha sonra millî Edebiyat cereyanina katildi.

Ilk eserlerinde mistik bir hava vardir.

1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duygulari isleyen hikâyeler yazmistir.

Roman, hikâye, deneme, mensur siir, makale ve ani türünde eserleri vardir. Romanlarinda Türk halkinin yasayisi ve problemleri baslica konudur.

Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkinin yasadigi gelisme ve degismeleri islemistir. Aydinlarla halk arasindaki zitliklari da konu edinmistir.

Eserlerinde saglam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardir. Eserleri teknik bakimdan saglamdir. Karakterleri basariyla anlandirmistir.

Titiz bir üslûpçudur.

Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savas Hikâyeleri

Romanlari: Kiralik Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama...

Diger eserleri: Erenlerin Bagindan, Zorakî Diplomat, Anamin Kitabi,
Vatan Yolunda...

Halide Edip Adivar (1884-1964)

Romanci ve hikâyeci.

Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halki costurmus ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almistir.

Romanlarindaki belli basli konular, Kurtulus Savasi, çocukluk hatiralari ve asktir.

Kahramanlarini daha çok kadinlar arasindan seçen sanatçi, karakter bulmakta basarilidir. Kadinlara da üstün özellikleri vermistir.

Gözlem, tasvir ve tahlillerde basarilidir.

Sosyal çevreye önem verir.

Dili kullanmada basarili degildir. Daginik, düzensiz bir üslûbu vardir.

Eserleri: Handan, Son Eseri, Atesten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oglu, Sinekli Bakkal, Tatarcik, Mor Salkimli Ev, Daga Çikan Kurt, Harap Mabetler

Bes Hececiler

Siire 1. Dünya Savasi ve Millî Mücadele yillarinda baslayan, Mütareke yillarinda söhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini siire soktular.

Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlik ve yigitlik, isledikleri baslica konulardir.

Hecenin bu bes sairi millî edebiyat akimindan etkilenmis ve aruzu birakarak siirlerinde heceyi kullanmaya baslamislardir. Bunda da oldukça basarili olmuslardir.

Siirde sade ve özentisiz olmayi tercih etmislerdir.

Orhan Seyfi Orhon (1890-1972)

Siirlerinde konusma dilini kullanmistir.

Bazi siirlerinde halk siiri sekillerini kullanmistir.

Daha çok sahsî temalari isleyen sair vatanî konulari da islemistir.

Eserleri: Firtina ve Kar, Peri Kizi ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kustu.

Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967)

Siire aruzla baslamis, da ha sonra heceyi kullanmistir.

Günlük hayatin çesitli görünümlerini sade bir dille islemistir.

Akbaba adli mizah dergisini çikarmistir.

Eserleri: Akindan Akina, Asiklar Yolu, Yanardag, Bir Rüzgâr Esti.

Faruk Nafiz Çamlibel (1898-1973)

Bes Hececilerin en genci ve en basarilisidir. Buna ragmen aruzu da tamamen terk etmemistir.

Siirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmistir. Ferî konulari da
islemistir.baslica konu ve temalari, ask, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlik, ihtiras.

Lirik siirleri vardir.

Siirleri: Han Duvarlari, Çoban Çesmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle.

Tiyatro eserleri: Canavar, Akin, Özyurt, Kahraman.

Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949)

Siire aruzla baslamistir.

Heceyle yazdigi ilk siirlerinde aski islemekle beraber, daha sonra Kurtulus Savasi yillarinda millî duygulari ve tarihî kahramanliklari islemistir.

Siirleri: Miras, Günesin Ölümü.

Halit Fahri Ozansoy (1891-1971)

“Aruza Veda” adli siiriyle aruzu birakip heceyi kullanmaya baslamistir.

Siirlerinde konusulan Türkçeyi basariyla kullanmistir.

Derin bir melânkoli ev karamsarlik tasiyan siirlerinde ferdî konulari
islemistir.

Siir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardir: Cenk Duygulari, Efsaneler, Baykus, Hayalet.

Dönemin Bagimsiz Isimleri

Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936)

Dinî, millî siirleriyle taninir.

Bir destan sairidir (Çanakkale Sehitlerine). Islâmcilik akiminin temsilcisidir. Siirlerinde dinî lirizm dikkati çeker. Ögretici, ögüt verici, birligi ve bütünlügü saglayici siirleri vardir.

Savas sirasinda ve sonrasinda kurtulusun ve gelismenin ancak dine sarilmakla olacagini, batinin sadece ilminin alinabilecegini savunmustur.

Türk siirine gerçek realizm onunla girmistir. O, toplum hayatini bütün
yönleriyle aksettirmistir. Hatta sokak aralarinda konusulan dili bile siirine yansitabilmistir.

Gözlemlerinden çokça faydalanmistir. Tasvir edici ve tahkiyeli anlatimi
sayesinde siirinde canli tablolar çizmistir.

Aruzu Türkçeye basariyla uygulamistir.

Nazmi nesre yaklastiranlardandir. Manzum hikâye seklinde siirleri vardir.

Bu siirlerinde günlük hayati, toplum hayatini basariyla anlatmistir. Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karsi acima duygusu bu tür siirlerinde belirgindir. Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasir, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir.

Siirlerini Safahat adli kitabinda toplamistir. Safahat yedi kitaptan olusur:
Safahat, Hakk’in Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatiralar, Asim ve Gölgeler.

Makaleleri A. Abdülkadiroglu tarafindan yayimlanmistir.

Yahya Kemal Beyatli (1884-1958)

Sair ve yazar.

Eski nazim biçimleriyle -az da olsa degisiklige ugratarak- yeni konulari
islemistir.

Aruzu Türkçede basariyla uygulamistir. Sadece Ok siirini heceyle yazmistir.

Siirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanilmasina özen
göstermistir.

Parnasizmin en önemli temsilcisidir.

Siirde sekil mükemmelligine, ahenge ve kafiyeye önem vermistir.

Isledigi baslica konu ve temalar: ask,i tabiat, kahramanlik, ölüm, sonsuzluk.

Siirlerinde Osmanli hayranligi oldukça açiktir ve Istanbul'u da siirde en çok isleyen sairdir. O tam bir Istanbul asigidir. Tevfik Fikret’in “Sis” adli,
Istanbul'u tahkir ettigi siirine karsi “Siste Söylenis” adli siiriyle cevap
vermistir.

Siirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Sirin Rüzgâriyla, Rubailer.

Nesirleri: Egil Daglar, Aziz Istanbul, Edebiyata Dair.

6. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyati

Cumhuriyet dönemi Türk edebiyati, Divan edebiyatinin terk edilmesinden sonra tesekkül eden Tanzimat, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat adlariyla anilan edebiyat tarzlari vasitasiyla olusturulan zemin üzerine kurulmustur.

Cumhuriyet devri edebiyatinin ilk dönem eserleri degisen siyasî, sosyal ve kültürel çerçevenin etkilerini tasir.

Dildeki sadelesme hareketi artik yerlesmistir.

Aruz birakilarak hece kullanilmistir.

Siirde ve düz yazida toplumun her kesiminden gelen sanatçilar sayesinde konular oldukça genisletilmistir. Buna bagli olarak mekânlar da çesitlilik kazanmistir.

Anadolu’ya daha çok yer verilmistir. Roman ve hikâyelerde toplum sorunlari, gözleme dayanan bir gerçeklikle anlatilmistir.

Kurtulus Savasi ve bu dönemdeki toplum hayati da konu edilmistir.

Tiyatro eserlerinde de millî konular islenmistir.

a. 1940 Yilina Kadar Türk Edebiyati

1900'den sonra dogan, ilk gençlik ve olgunluk yillari Cumhuriyet’in ilk devresinde geçen ilk sairler nesli, siire Yahya Kemal’in, Ahmet Hasim’in ve bati sairlerinin etkisiyle ve kendi yaraticiliklarinin katkisiyla yeni estetik sekiller kazandirdi.

Ahmet Hamdi Tanpinar, Türkçeye Paul Valery'nin siir görüsünü uygulayarak, yogun kapali, derin siirler yazdi.

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967), Tanpinar'i hatirlatan özelliklerin yer aldigi folklor kaynakli degisik eserler meydana getirdi.

Necip Fazil Kisakürek (1905-1983) çok yönlü kisiliginin etkisiyle ve Türkçeyi ustaca kullandigi siir ve piyeslerinde Anadolu insaninin mistik egilimlerini orijinal ve modern bir üslûpla ifade etti.

Yedi Mesaleciler

Sabri Esat Siyavusgil, Ziya Osman Saba, Yasar Nabi Nayir, Kenan Hulusi
(hikâyeci), Cevdet Kudret Solok, Muammer Lütfi, Vasfi Mahir Kocatürk.

Bu edebî topluluk yeni bir edebiyat, farkli bir siir anlayisi olusturmak için
toplanmistir.

Bes Hececiler’e karsi çikmislardir.

“Samimîlik, canlilik ve devamli yenilik” ilkelerini benimsediler.

Fransiz edebiyatini örnek alacaklarini bildirdiler.

Buna ragmen kendileri de Bese Hececiler’in yolundan gitmislerdir. Türk siirine herhangi bir yenilik getirmemislerdir.

Dönemin Sanatçilari

Ahmet Kutsi Tecer (1901-1967)

Avrupai siir anlayisindan âsik tarzi söyleyise yönelmistir.

Siirlerinde iç duygu ve bununla birlikte gelisen hafif sesli bir musiki havasi vardir.

Siir kitabi: Siirler.

Tiyatrolari: Koçyigit Köroglu, Kösebasi, Bir Pazar Günü, Satilik Ev

Necip Fazil Kisakürek (1905-1983)

Siirlerinde insanin evrendeki yerini, madde ve ruh meselelerini, insanin iç dünyasina ait çesitli yönleri, gizli duygulari islemistir. Hissi ve fikri siir olusturan iki unsur olarak kabul eder. Saglam bir dil ve üslûp; kuvvetli bir lirizm, basarili bir teknik sahibidir.

Agaç ve Büyük Dogu dergilerini çikarmistir.

Siirleri: Örümcek Agi, Kaldirimlar, Ben ve Ötesi, Sonsuzluk Kervani, Çile
Siirlerim.

Roman ve tiyatro türünde de eserleri vardir: Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ruh Burkuntularindan Hikâyeler, Hikâyelerim.

Cahit Sitki Taranci (1910-1956)

Sade, yalin, ahenkli bir dille, konusma diliyle siirler yazmistir.

Siirlerinde iç sikintilarini, karamsarligi, özellikle sürekli korktugu ölümü,
ama bununla birlikte yasama bagliligi konu edinmistir.

Siirleri: Otuz Bes Yas, Düsten Güzel, Ömrümde Sükût

Nesirleri: Ziya’ya Mektuplar

Memduh Sevket Esendal (1883-1952)

Romanci ve hikâyeci.

Romanlarinda kendi deyimi ile “topluma ayna tutmustur”.

Hikâyelerinde gözlem gücü son derece güçlüdür.

Toplum hayatindaki aksakliklara deginmistir.

Dili temiz; anlatimi güçlüdür. Konusma dilini kullanmistir.

Hikâyelerinde Çehov tarzinin temsilcisidir.

Romanlari: Ayasli ve Kiracilari, Vassaf Bey.

Hikâyeleri: Hikâyeler, Otlakçi, Hava Parasi, Mendil Altinda, Temiz Sevgiler.

Ahmet Hamdi Tanpinar (1901-1962)

Hikâye, roman, deneme, makale, edebiyat tarihi ve siir türlerinde eserler vermistir. Ama en önemli özelligi sairligidir.

Siirlerindeki temel unsurlar; his, hayal ve musikidir. En çok isledigi konu
zamandir. Suuralti da önemlidir.

Siirlerinde sembolistlerin etkisi vardir.

Sade bir dille yazdigi siirlerde hece ölçüsünü kullanmistir.

Hikâye ve romanlarinda dönemin toplum hayatini ve çeliskilerini ortaya
koymustur. Psikolojik yön de önemlidir.

Dili basariyla kullanmistir.

Siirleri: Siirler.

Deneme: Bes Sehir.

Roman: Huzur, Mahur Beste, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Disindakiler.

Hikâye: Yaz Yagmuru, Abdullah Efendi’nin Rüyalari.

Edebiyat: 19. Asir Türk Edebiyati Tarihi.

Abdülhak Sinasi Hisar (1888-1963)

Tenkitçi ve romanci.

Nesirlerinde görgü, hatira, tasvir ve kültür unsurlari agir basar.

Sanatli ve uzun cümleleri vardir.

Romanlari: Fehim Bey ve Biz, Çamlica’daki Enistemiz.

Diger eserleri: Bogaziçi Mektuplari, Geçmis Zaman Köskleri, Bogaziçi Yalilar.

b. Son Dönem Türk Edebiyati

Garipçiler

Orhan Veli Kanik ve onunla ayni tarzi paylasan Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat, siirlerini 1941 yilinda Garip adli kitapta topladilar, Garipçiler adiyla anildilar ve Türk siirinde yeni bir akim meydana getirdiler.

Bu adi almalarinda Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adli siirinin garip tepkilere sebep olasinin ve garip bulunmasinin etkisi olmustur.

Bu akimin amaci siiri, öteden beri vazgeçilmez unsurlar sayilan vezin, kafiye, nazim sekli, nazim birimi; sairanelik, mecazli söyleyis, söz sanati ve süs gibi unsurlardan siyirarak, duyularin yalin ifadesi hâline getirmekti.

Bu akimda hiç bir kural ve kaliba baglanmamak prensip edinilmistir.

Sade bir dil kullanmislardir.

Günlük ve siradan konulari islemislerdir. Siradan insanlarin problemleri, yasama sevinci, hayattaki gariplikler siirlerinin baslica konularidir. Siirde o zamana kadar islenmemis konulari ele almislardir.

Orhan Veli, bu tarzda yazdigi basarili siirlerle kendisinden sonrakileri büyük ölçüde etkiledi.

Genç yasinda Rusya'ya giden ve oradan marksist ve materyalist bir inançla dönen Nazim Hikmet Ran (1902-1963) Türkçenin estetigini Mayakovski tesirleri tasiyan yeni bir tarzda kullanarak ihtilâlci siirler yazdi. 1960'li yillardan sonra Türk Edebiyati içinde yayginlasan sosyalist akiminin baslangici bu siirler oldu.

Ahmet Muhip Diranas, siiri tamamen estetik olarak kabul eden sairlerdendir. Ayni nesilden olan Arif Nihat Asya (1904-1976) üslûp ve ruh yönünden zenginligini siirlerine aksettiren orijinal bir sairdir.

Türk edebiyatinda küçük klâsik hikâye yazma geleneginin kurucusu ve en basarili temsilcisi olan Ömer Seyfettin'in (1884-1920) hikâye kitaplari 144 baski yaparken kendisi en çok okunan yazar oldu.

Sait Faik Abasiyanik (1906-1948) ve Sabahattin Ali'nin 1935 yilindan sonra yayinladiklari hikâyeler, birbirinden farkli iki yeni çigir açti.

Sait Faik, konulari Istanbul'da geçen ve sahsî izlenimlerine dayanan siir
duygusuyla dolu hikâyeler yazdi.

Materyalist bir dünya görüsüne sahip olan Sabahattin Ali, dis tasvirlere ve sade olaylara fazla önem veren hikâyeler yazdi. Bu iki yazarla birlikte 1960'li yillardan sonra yogunlasan günlük olaylar, düsünce ve beklentiler edebiyata girmeye basladi.


Prof. Dr. Sinsi 06-24-2012 04:18 AM

Türk Edebiyatının Dönemleri
 

Islamiyetten Önceki Türk Edebiyati

A. Sözlü Edebiyat

Destan, kosuk, sagu, atasözleri (savlar) bu dönem ürünleridir. Kosuklarda ask ve doga, sagularda ölüm, destanlar da ise kahramanlik konulari islenmistir. Bunlarda nazim birimi dörtlük, ölçü ise hece ölçüsüdür.

Ulusal Türk Destanlari

Saka Türklerinin Destanlari: Alp Er Tunga Destani ve Su Destani.

Hun Türklerinin Destani: Oguz Destani (Oguz Kagan Destani).

Göktürklerin Destanlari: Bozkurt Destani, Ergenekon Destani.

Uygur Türklerinin Destanlari: Türeyis Destani, Göç Destani.

B. Yazili Edebiyat

Türklere ait en eski metinler 8. yy. ürünleri olan Göktürk Yazitlari’dir. Bu yazitlar ilk olarak 1893 yilinda Danimarkali bilgin Thomsen tarafindan okunmustur. Bu dönemde Göktürkçe ve Uygurca kullanilmistir.

Islamiyetten Sonraki Türk Edebiyati

A. Anadolu Disinda Verilen Ilk Ürünler

Kutadgu Bilig: Yusuf Has Hacip tarafindan yazilmistir. Eserin adi “Mutluluk Veren Bilgi” anlamina gelir. Didaktik bir eserdir. Eserde aruz ölçüsü kullanilmistir.

Divan ü Lügati’t Türk: Kasgarli Mahmut tarafindan 11. Yüzyilda yazilmis
bir sözlüktür. Türkçe sözcüklerin Arapça karsiligi açiklanmistir.

Atatbetü’l Hakayik: 12. Yüzyilda Edip Ahmet Yükneki tarafindan Hakaniye lehçesiyle yazilmistir. Gerçeklerin Esigi anlamina gelir.

Divan-i Hikmet: Ahmet Yesevi tarafindan yazilmistir. Bu yapitin,
Anadolu’daki tasavvufi halk edebiyatina etkisi çok büyüktür.

Muhakemetü’l Lügateyn: 15. Yüzyilda Ali Sir Nevai Türkçenin zenginligini
kanitlamak amaciyla yazilmistir.

Seçere-i Türki: Ebulgazi Bahadir Han’in dokuz bölümde Türk tarihini
anlattigi bir kitaptir.

B. Anadolu’da Gelisen Türk Edebiyati

Halk Edebiyati: Halk edebiyatinda düzyazidan çok siir görülür. Halk edebiyati sözlü edebiyattir. Siirler saz esliginde dogaçlamayla (o anda) söylenir. Siirler islenen konulara göre, güzelleme, koçaklama, taslama; biçimlerine göre kosma, mani, semai, türkü gibi adlar alirlar. Dil, halkin konustugu Türkçedir.

Asik Edebiyati: Sanatçisi bilinen, din disi konularin islendigi
edebiyattir. Asik edebiyatinin temsilcileri: 16. Yüzyilda Köroglu, 17. Yüzyilda Karacaoglan, Ercisli Emrah, 18. Yüzyilda Gevheri, 19. Yüzyilda Dadaloglu, Erzurumlu Emrah, 20. Yüzyilda Asik Veysel.

Tekke Edebiyati: Sanatçisi bilinen, Tanri, insan, evren konusunu tasavvufi bakisla irdeleyen edebiyattir. Kurucusu 12. Yüzyilda yasayan Ahmet Yesevi’dir. Yunus Emre, Haci bektas Veli, Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal tekke edebiyatinin temsilcilerindendir.

Ortak Edebiyat: Yaraticisi bilinmeyen, agizdan agiza yayilan ürünlerin olusturdugu bir edebiyattir. Ortak edebiyatin ürünleri, halk masallari, halk hikayeleri (Dede Korkut Hikayeleri), efsaneler, mani, türkü, agit, bilmece, atasözü, fikralar ve ninnilerdir.

II. Divan Edebiyati
Türklerin Arap-Fars etkisiyle olusturduklari edebiyattir. Divan edebiyatinda dil Arapça ve Farsçanin etkisiyle oldukça agirlasmistir. Siirler aruz ölçüsü ile yazilmistir. Arap ve Fars edebiyatindan alinan siir biçimleri kullanilmistir.

Bati Etkisinde Gelisen Türk Edebiyati (19. yy- )

Çagdas Türk Edebiyati, Osmanli Devleti’nin gerilemesinin hizlandigi, yapilan yeniliklerin basariya ulasamadigi, batiya yönelme gereginin duyuldugu bir zamanda, yani 1839’da Tanzimat Fermani’nin ilân edilmesiyle baslayan medeniyet ve kültür degisikligi ve bu degisikligin dayandigi Batililasma olgusunun belirledigi bir gelisim sürecinde degerlendirilebilir.

19. yüzyilda Türk edebiyati, batililasma hareketine bagli olarak roman, hikâye, tiyatro gibi yeni türlerin denenmesiyle çagdas bir çizgiye girdi. Türk edebiyatinin yönü bati düsüncesinin temel alinmasi sonucu degisti. Batiyla iliskiler, aydinlarin bir bati dilini ögrenmeleri, bati edebiyatindan yapilan çeviriler, batidaki fikir akimlari ile tanisma bir kültür ve medeniyet degisimini gündeme getirdi. Sosyal, ekonomik ve siyasî hayatta meydana gelen degisiklikler edebiyata da yansidi, Cumhuriyetin kurulusuna kadar arayislar devam etti.

1. Tanzimat Devri Türk Edebiyati

Tanzimat Fermani ile beraber edebiyatta da batiya yönelme baslar. Tanzimat dönemi edebiyatinin kesin olmamakla birlikte baslangiç tarihi olarak 1860 gösterilebilir. Bu tarih, Tercüman-i Ahval’in yayimlanmaya baslayis tarihidir.

Bu dönemde bati edebiyatlarindan birçok yeni tür ve sekiller alinmis; önceleri çevirme, sonralari taklit ve telif etmek suretinde bu türlerde eserler verilmistir.

Tanzimat Edebiyatinin temsilcilerinin amaci bati örnegine göre bir edebiyat yaratmak ve bati hayatini tanitmak oldugu için, sanatçilarin hepsi edebiyat türlerinin romandan siire kadar en az bir kaçi ile örnekler yazmislardir. Bu dönemde telif eserler yaninda çok sayida tercüme ve adapte eser de Türk Edebiyatina dahil edilmistir.

Bu dönemde yapilan yenilikler ve alinan türler sunlardir.

Gazete

Bir yayin organi olarak 1831’de çikmaya baslayan Takvim-i Vakayi, resmî bir gazete idi. Daha sonra yari resmî olarak 1840’ta Ingiliz Churchill tarafindan Ceride-i Havadis çikarildi.

Ilk edebî ve özel gazete ise 1860 yilinda Sinasî ve Âgâh Efendiler tarafindan çikarilan Tercüman-i Ahvaldir.

Daha sonra Sinasî, 1862’de Tasvir-i Efkâr’i çikarmaya baslar. Bunlarin disinda Muhbir (1866), Hürriyet (1867), Basiret (1869), Ibret (1871), Devir (1872), Bedir (1872) gazeteleri çikar.

Hikâye ve Roman

Türk edebiyati romanla ilk defa 1859’da karsilasir. Yusuf Kâmil Pasa Fenolen’in Telemak (Telemaque) adli romanini tercüme eder. Ilk yerli roman Semsettin Sami’nin Tassuk-i Talât ve Fitnat (1872)’idir. Ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’idir.

Tiyatro

Ilk tiyatro Sinasi’nin Sair Evlenmesi adli, iki perdelik, komedi türündeki eseridir. Eserde görücü usulü ile yapilan evliliklere gönderme yapilir.

Siir

Tanzimat döneminde en önemli yenilik siirde görülür. Sekil olarak divan siirine bagli kalinmis, fakat konu bakimindan hem eski terk edilmis hem de oldukça yeni ve çesitli konular islenmistir. Aruz ölçüsünün yaninda az da olsa hece kullanilmistir.

Gazel, kaside, terkib-i bent gibi sekiller kullanilarak hak. Adaler, kanun, medeniyet, esitlik hürriyet kavramlari islenmistir.

Tanzimat yazar ve sairleri hem yasadiklari dönem hem de -daha önemlisi- edebiyata bakis açilari ve isledikleri konular bakimindan iki gruba ayrilir:

a. Birinci Dönem (1860-1876 arasi)

1860-1876 yillari arasinda Tanzimat edebiyatinin birinci dönem temsilcileri Sinasi, Ziya Pasa, Namik Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Semsettin Sami ve Ahmet Vefik Pasa'dir.

Bu dönemde sanat toplum içindir görüsü benimsenmistir. Bu sebeple siirde söyleyise degil fikire önem verilmistir.

Dilde sadelesme fikri savunulmus ama uygulanamamistir. Hece vezni ve halk edebiyati da savunulmus ama sözde kalmistir. Divan edebiyatina tümden karsi çikilmis ve agir bir dille elestirilmistir. Fransiz edebiyati örnek alinarak romantizmden etkilenilmistir.

Roman, tiyatro, makale gibi batidan alinan türler ilk defa bu dönemde kullanilmistir.

Noktalama isaretleri de ilk defa bu dönemde kullanilmistir. Kölelik ve cariyelik, romanlarda sikça islenmistir. Romanlar teknik bakimdan oldukça zayiftir. Yer yer olaylarin akisi kesilerek okuyucuya bilgiler verilmistir, uzun uzun tasvirler yapilmis, tesadüflere sikça yer verilmistir.

Edebiyatçilar edebiyatin yaninda devlet isleriyle, siyasetle de bilfiil ilgilenmislerdir.

Dönemin Edebiyatçilari

Sinasi (1826-1871): Türk edebiyatinda yeniliklerin öncüsüdür. 1860’ta Tercüman-i Ahval’i (ilk özel gazete), 1862’de Tasvir-i Efkâr’i çikardi. Ilk makaleyi (Tercüman-i Ahval mukaddimesi), ilk piyesi (Sair Evlenmesi) o yazdi. Noktalama isaretlerini de ilk defa o kullandi. La Fontaine’den fabllar tercüme etti. Lamartin’den de manzum çevirileri vardir. Ilk siir çevirilerini de o yapti. Nesirlerinde dili sade; siirlerine ise agirdir. Tanzimat Fermani’ni ilân eden Mustafa Resit Pasa için yazdigi iki kasidesi ünlüdür. Bu kasidelerdeki övgüleri divan siirindekinden daha abartilidir. O, basarili bir sair ve yazar olmamasina ragmen bati edebiyatindan alinan yeni türlerle edebiyatimizin batililasmasinda en çok onun emegi vardir.

Eserleri: Sair Evlenmesi (Piyes; edebiyatimizdaki ilk tiyatro eseri), Müntehabat-i Esar (Siir), Divan-i Sinasi (Siir), Durub-i Emsal-i Osmaniye (ilk ata sözleri kitabi), Tercüme-i Manzume (çeviri siirler)

Ziya Pasa (1829-1880): Dogu kültürüyle yetismis, sonradan bati edebiyatina yönelmistir. Fikren yenilikçi olmasina ragmen eserlerinde eskiyi, divan siiri gelenegini devam ettirmis, gazel ve kasideler yazmistir. En meshur terkib-i bent ve terci-i bent sairimizdir.

Harabat adli bir divan siiri antolojisi vardir. Daha önce “Siir ve Insa”da divan siirinin bizim siirimiz olmadigini, asil siirimizin halk siiri oldugunu söyleyen sair, eski siir gelenegini sürdürmüs, Harabat’ta âsik siirini elestirmistir. Bunun yaninda sade dilden yanadir, ama kendisi agir bir dil kullanir. Bu onun içinde bulundugu bir ikilemdir. Hem eskiyi elestirmekte hem de gelenegi devam ettirmektedir.

Eserleri: Harabat: Divan Siiri antolojisi, Külliyat-i Ziya Pasa/Es’ar-i Ziya: Divan siiri tarzindaki siirleri (gazel, kaside ve sarkilar), Terkib-i Bent, Terci-i Bent: Bugün dahi dillerden düsmeyen beyitleri vardir. Zafername: Hiciv türünde bir kasidedir. Âlî Pasa’yi yermek için yazmistir. Rüya: Mensur, Defter-i Âmal: Hatiralari.

Namik Kemal (1840-1888): Tanzimat edebiyatinin en hareketli ve heyecanli ismidir. Vatan sairi olarak taninir. Siirlerinden çok nesirleri ile taninir. Edebiyatta hürriyet kavramini ilk kullanan sairdir. Siirlerinde “hürriyet, vatan, kanun, hak, adalet” kavramlarini islemistir. Hürriyet Kasidesi, Vatan Sarkisi ve Vatan Mersiyesi bu konulari içerir.

Namik Kemal de eski kültürle yetismis, divan siiri egitimi almis, gazeller, kasideler yazmistir. Fakat o da sonradan divan edebiyatini elestirmistir. Ziya Pasa’nin Harabat’ina karsi Tahrib-i Harabat’i yazarak eskiye olan tepkisini ortaya koymustur.

Sinasi’nin kurdugu Tasvir-i Efkâr’i, Sinasi Paris’e kaçinca Namik Kemal çikarmaya basladi. Daha sonra kendisi de Ziya Pasa ile Paris’e kaçarak orada Hürriyet gazetesini çikardi. Istanbul'a döndükten sonra Ibret gazetesini çikardi.

Eserlerinde romantizmin etkisi görülür. Tiyatroyu faydali bir eglence olarak görmüstür.

Eserleri: Intibah: Ilk edebî roman. Cezmi: Ilk tarihî roman. Tahrib-i Harabat, Takip: Ilk edebî elestiri. Ziya Pasa’nin Harabat’ini elestirmek için yazmistir. Renan Müdafaanamesi: Ilk elestiri. Vatan Yahut Silistre: oyun Celâlettin Harzemsah: oyun. Gülnihal: oyun. Onun en basarili tiyatro eseridir. Âkif Bey: oyun Zavalli Çocuk: oyun Kara Belâ: oyun, Osmanli Tarihi, Kanije Muhasarasi, Islâm Tarihi: tarih

Ahmet Mithat Efendi (1844-1912): Edebiyat, tarih, cografya, ziraat, iktisat alanlarinda eserler vermistir. Edebiyat yapmak için degil, okuma zevki asilamak ve halki egitmek gayesiyle yazmistir.

En velût yazarimiz odur. Yazi makinesi olarak bilinir. Asil ilgi alanlari, gazetecilik, romancilik ve hikâyeciliktir. Otuz altisi roman olmak üzere iki yüze yakin eseri vardir. Romanlari tür bakimindan çesitlilik gösterir: macera, ask, polisiye, tarih...

Dili sadedir, çünkü eser vermekteki amaci halki egitmektir. Hatta romanlarinda olayin akisini keserek okuyucuya bilgiler de vermistir.

Eserleri: Romanlari: Hasan Mellâh, Hüseyin Fellâh, Felâtun Bey’le Rakim Efendi, Paris’te Bir Türk, Yeniçeriler...
Çikardigi gazeteler: Bedir, Devir, Tercüman-i Hakikat
Hikâyeleri: Letaif-i Rivayet

Semsettin Sami (1850-1904): Dil alanindaki eserleri ile taninir. Kamus-i Türkî adli sözlügü edebiyat ve dil alaninda en önemli eserlerdendir. Kamus-i Arabî ve Kamus-i Fransevî: Diger sözcükleri Kamusul-a’lâm: Ansiklopedik sözlük
Sefiller: Hugo’dan çeviri.
Robenson Cruose: çeviri roman

Ahmet Vefik Pasa (1823-1891): Milliyetçilik ve Türkçülük akiminin en önemli isimlerindendir. Tiyatro uyarlamalari ve çevirileri vardir. Bursa’da bir tiyatro yaptirmis, burada tercüme ettigi eserleri sahnelettirmis, halki tiyatroya gitme konusunda yönlendirmistir.

Moliere’in hemen hemen bütün eserlerini çevirmistir. Tarih ve dil alaninda da eserleri vardir. Ebulgazi Bahadir Han’in Secere-i Türk’ünü Çagataycadan çevirmistir.
Lehçe-i Osmanî: sözlük
Atalar Sözü: ata sözleri mecmuasi
Hikmet-i Tarih ve Fezleke-i Tarih-i Osmanî adli, tarihle ilgili eserleri de vardir.

b. Ikinci Dönem (1876-1896 arasi)

1876-1896 yillari arasinda ikinci dönemin taninmis temsilcileri Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Sami Pasazade Sezai ve Nabizade Nazim'dir. Ikinci dönem edebiyatçilarin sanat anlayislari birincilerden farklidir. Ikinci dönemde sanat sanat içindir anlayisiyla eserler verilmistir. Bunun sebebi bu devirde idarenin daha baskici davranmasidir.

Bu dönemde bati edebiyati örnekleri daha basarili bir sekilde ortaya konmustur. Dönemin sanatçilari devlet isleriyle, siyasetle, toplum meseleleriyle degil sadece sanatla ilgilenmislerdir. Birinci dönem sanatçilarinin toplumsal sorunlarla ilgilenmelerine karsin bu dönem sanatçilari kisisel konu ve temalari islemislerdir. Bu yüzden dilleri daha agirdir. Dönemin romanlarinda realizmin, siirinde ise romantizmin etkisi vardir.

Dönemin Edebiyatçilari

Recaizade Mahmut Ekrem (1847-1914): Siir, roman, hikâye, tiyatro, elestiri, edebî bilgiler türlerinde eserler vermistir. Siirlerinde hüznü ve elemi islemistir. Ölümü hatirlatan tabiat manzaralari, hüzünlü duygular, romantik güzellikler, solgun güller, kitap yapraklari arasinda kurutulmus çiçekler, küçük kuslar onun siirlerinin konulari arasindadir. Oglu Nejad’in ölümü; isli, üzüntülü siirler yazmasinda etkili olmustur. Edebiyatta yenilesmeden yanadir. Muallim Naci ile aralarinda bu konularda tartismalar olmustur.

Eserleri

Nagme-i Seher: Siir
Yadigâr-i Sebab: Siir
Pejmürde: Siir
Zemzeme: Siir. Önsüzünde edebiyat hakkindaki düsünceleri ve edebî elestirileri vardir. (Bu esere Muallim Naci “Demdeme” ile karsilik vermistir.)
Muhsin Bey: Hikâye
Semsa: Hikâye
Araba Sevdasi: Roman. Realizmin etkisiyle yazilmistir ve bati hayranligi yolunda düsülen garip durumlari elestirir.
Çok Bilen Çik Yanilir: Komedi
Afife Anjelik: Tiyatro
Vuslat: Tiyatro
Atala: Tiyatro
Talim-i Edebiyat: Edebî bilgiler içerir.
Samipasazade Sezai (1860-1936)
Batili tarzda hikâyeleri ve bir romani vardir.
Sergüzest adli romani realizme dogru atilmis bir adimdir.
Küçük Seyler adli hikâye kitabi Fransiz realistlerinin sanat anlayislarina uygundur.
Rumuzul-edeb, bazi makale, hikâye ve sohbetlerini içerir.
Romantik özellikler tasiyan siirler de yazmistir.
Siir isimli bir de piyesi vardir.
“Iclâl”de, yegeni Iclâl’in ölümü üzerine yazdigi mersiye, bazi nesirleri ve
hatiralari vardir.

Abdülhak Hâmit Tarhan (1852-1937): Edebiyatta batililasmanin asil ihtilâlcisidir. Sair-i Azam olarak bilinir. Kurallara uymayan, bati siirinde gördügü her yeniligi Türk siirine uygulayan, divan siirini bitiren o olmustur. Dogu ve bati siirini islendikleri yerlere giderek ögrenmistir. Sanatinda romantik etkiler vardir. Zengin bir lirizm bulunan siirlerinde vezne, kafiyeye, söze, dile pek önem vermemistir. Taskinlik ve yücelik, söyleyisteki tezat onun siirinin önemli özellikleridir. Siirlerinde ve tiyatrolarinda tarihî konular önemli bir yer tutar. Soyut kavramlar, hayat, tabiat, ölüm, insan, onun isledigi konulardir.

Siirleri: Sahra, Belde, Makber, Ölü, Bunlar O’dur, Hacle, Bâlâdan Bir Ses, Garam...
Yirmiye yakin tiyatrosu vardir. Sahnelenmesi imkânsiz tiyatro eserleri
yazmistir. Bu eserlerde insanlarin yaninda ölüler, ruhlar, hayaletler, periler de rol alir. Tiyatroda egzotik, tarihî, millî ve dinî konulari islemistir. Bazi oyunlarinda Shakespeare’in tesiri görülür. Hepsi de dramdir ve bazilari mensur bazilari da manzumdur.
Ilk tiyatro eseri Macera-yi Ask’tir. Tarik, Finten, Esber, Nesteren, Sardanapal, Ilhan, Hakan, Liberte önemli tiyatro eserleridir.

Nabizade Nazim (1862-1893): Romanlariyla ve hikâyeleriyle realizmin ve natüralizmin temsilcisidir. Karabibik, edebiyatimizda Anadolu konulu ilk hikâyedir. Köy romani olarak bilinir. Köy hayati tam bir realizmle yansitilmistir. Zehra, ilk psikolojik roman örnegidir. Eserde tasvir ve tahliller genis yer tutar.

Diger hikâyeleri: Yadigârlarim, Bir Hatira, Sevda, Haspa
Muallim Naci (1850-1893)
Eski siirin savunucusu ve temsilcisidir. Eski-yeni konusunda Recaizade ile aralarinda tartismalar olmustur. Naci göze hitap eden kafiyeyi savunurken, Recaizade kulaga hitap eden kafiyeyi savunmustur. Tartisma konusu, “abes” ve “muktebes” kelimelerinin -eski yazida- kafiyeli olup olmadiklaridir. Batili siiri benimsememesine ragmen bu alanda basarili siirler yazmistir.

Siir kitaplari: Atespare, Serare, Füruzan, Sünbüle
Edebî eseri: Istilahat-i Edebiye
Sözlügü: Lûgat-i Naci

Ara Nesil (1880-1896)

Tanzimat edebiyatinin ikinci kismi ile Servet-i Fünun arasinda kalan dönem. Bu nesil Servet-i Fünun’un hazirlayicisidir. En çok Recaizade Mahmut Ekrem’in ve Muallim Naci’nin etkisinde kalmislardir. Bu dönemde eski-yeni tartismalari yasandi (Ekrem-Naci). Natüralizm bu dönemde edebiyatimiza girdi ve tartisildi (Natüralizmi Besir Fuat savundu). Serbest müstezat ve sone kullanildi. Cümlelerin bir tek dizede bitmesi anlayisi terk edildi. Yeni terkipler ve kelimeler bulundu. Kafiyesiz siirler de yazildi. Kulak için kafiye denendi.

Dönemin Sanatçilari

Abdülhalim Memduh, Ali Ferruh, Ali Kemal, Ali Nusret, Andelib Mehmet Faik Esad, Besir Fuad, Fatma Aliye, Fazli Necib, Ismail Safa, Ismet Bey, Mehmed Celâl, Menemenlizade Mehmed Tahir, Nabizade Nazim.

Bu dönemde elliye yakin çikan mecmuadan birkaçi:

Bahçe, Sark, Hazine-i Evrak, Mecmua-i Âsâr-i Edebiye, Mecmua-i Ebuzziya, Hafta, Âfak, Günes, Berk, Gayret, Risale-i Hafi, Nokta, Servet-i Fünun (1928’den sonra Uyanis adiyla), Mekteb, Hazine-i Fünun Malûmat, Resimli Gazete...

2. Edebiyat-i Cedide (Servet-i Fünun) (1896-1901)

Servet-i Fünun, daha önce Ahmet Ihsan tarafindan çikarilan bir fen dergisidir. Recaizade, 1895 sonlarinda derginin basina Tevfik Fikret’i getirir. Tanzimat’la birlikte baslayan edebiyati Avrupa ruhu ve teknigi içinde yenilestirme hareketi, 1896-1901 yillari arasinda, Servet-i Fünun dergisi etrafinda, Recaizade önderliginde toplanan yeni nesille ikinci bir hamle yapmistir.

Bu nesli Ali Ekrem, Cenap Sahabettin, Süleyman Nazif, Mehmet Rauf, Tevfik Fikret, Hüseyin Cahit, Ahmet Hikmet, Faik Ali, Celâl Sahir, Hüseyin Suat olusturur. Sonradan Halit Ziya da bu gruba katilmistir. Dönem, 2. Abdülhamit’in istibdat dönemidir. Dönemin bu özelligi sebebiyle edebiyatçilar içe dönük davranmis, kisisel konulari, içliligi, aski, karamsarligi, hayal kirikligini, tabiat güzelliklerini, melânkoliyi ve üzüntüyü islemisler; toplumsal sorunlara deginmemislerdir. Adeta yüksek zümre edebiyati gibidir. Bunda Recaizade’nin büyük etkisi vardir.

Servet-i Fünuncu ve Edebiyat-i Cedideciler denilen grup, Fransiz edebiyatinin özelliklerini büyük ölçüde Türk edebiyatina adapte etmeye çalismislardir. Fransiz realizmi örnek alinmistir. Tanzimat döneminde baslayan ve benimsenen, dildeki yabanci unsurlari ayiklayarak sade Türkçe'ye geçis hareketi bu devirde durmus, Arapça ve Farsça kelimelere yeniden itibar edilmeye baslanmistir.

Tanzimatçilarin birinci dönem sanatçilari, sanat toplum içindir prensibini benimserken, Servet-i Fünuncular ise Tanzimat’in ikinci dönemindeki gibi sanat sanat içindir prensibi ile hareket etmislerdir.

Toplulugun üslûbu süslü ve sanatli; ruh ve ifade tarzi ise Avrupai'dir. Siirde aruz vezni kullanilmakla birlikte, nazim sekillerinde ve konularda büyük yenilikler yapilmistir. nazmi nesre yaklastirmislar, beyit bütünlügü yerine konu bütünlügünü esas almislardir. Bir cümle birkaç dizede/beyitte tamamlanabilir.

Fransiz siirinden alinan sone ve terza-rima gibi sekiller ve serbest müstezat çokça kullanilmistir. Kafiyede kulak kafiyesi benimsenmistir. Romanda ve hikâyede batili anlamda basarili örnekler verilmistir. Romanda tahlile ve teferruata yer verilmis, modern kisa hikayenin ilk örnekleri bu dönemde sekillenmistir.

Roman ve hikâyede olaylar ve kisiler tamamen Istanbul'a, seçkin tabakaya aittir. Romanda realizmden, siirde parnasizm ve sembolizmden etkilenmislerdir.

Bu dönemde gazetenin yerini dergiler almistir: Servet-i Fünun, Malûmat, Mektep, Mütalâa, Hazine-i Fünun, Resimli Gazete...

Siir, roman, hikâye, tiyatro, tenkit ve hatirat türlerinde basarili eserler veren Servet-i Fünun temsilcilerinin en taninmislari, Siirde Tevfik Fikret, Cenap Sehabettin, Süleyman Nazif; Roman ve hikâyede Halit Ziya Usakligil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçin, Ahmet Hikmet Müftüoglu'dur.

Servet-i Fünun edebiyatina katilmayarak gene batili anlayisla eserler verenler arasinda Ahmet Rasim hatirat türü ile, Hüseyin Rahmi Gürpinar Istanbul'u anlatan romanlari ile yeni Türk edebiyatini desteklemislerdir. Servet-i Fünun dergisinin 1901’de kapatilmasiyla topluluk da dagilir.

Dönemin Sanatçilari

Tevfik Fikret (1867-1915): Recaizade ve Hamit’in tesiriyle batili siire yönelmistir. Servet-i Fünun’un siirdeki en önemli temsilcisidir. Ilk siirlerinde ferdî konulari (ask, acima, hayal kirikligi...) isler topluluktan ayri yazdigi siirlerde toplumsal konulara yönelir. Bu anlayisla yazdigi siirlerinde temalar, hürriyet, medeniyet, insanlik, bilim, fen ve tekniktir. Sis, Halûk’un Vedai, Tarih-i Kadim, Halûk’un Amentüsü adli siirlerinde bu konulari isler. Sanatinin bu ikinci döneminde dinlere de cephe alir, kutsal olan her seye karsi çikar, hatta Istanbul'a dahi küfreder (Sis).

Fikret, aruzu Türkçeye basariyla uygulamistir. Serbest müstezadi gelistirerek serbestçe kullanmistir. Ilk dönemde dili oldukça agirdir. Siiri düz yaziya yaklastirmistir. Ahenge büyük önem verir. Siirlerinde sekil bakimindan parnasizmin etkisi görülür. “Sermin”, onun çocuklar için ve heceyle yazdigi siirlerden olusan bir eseridir.

Eserleri: Rübab-i Sikeste, Halûk’un Defteri, Rübabin Cevabi, Tarih-i Kadim, Doksanbese Dogru

Cenap Sahabettin (1870-1934): Servet-i Fünun’un Tevfik Fikret’ten sonra en önemli sairidir. Asil meslegi doktorluktur. Ihtisas için gittigi Fransa’da tiptan çok siirle ilgilenerek sembolizmi yakindan takip etmis ve bu akimdan etkilenmistir. Siirde kelimeleri müzikal degerlere göre seçerek kullanir.

Dili oldukça agirdir. Bilinmeyen Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar kullanir. Duygu ve hayal yüklü tamlamalar kurar. Serbest müstezadi çok kullanmistir. Ayni siirde birden fazla aruz kalibi kullanmistir. Ask ve tabiat degismez konularidir. Sanati, sanat, hatta güzellik için yapmistir. Bolca semboller kullanmis, tabiatla iç dünyanin kompozisyonunu çizmistir.

Düz yazilari da vardir: Hac Yolunda, onun gezi yazisidir.
Suriye Mektuplari ve Avrupa Mektuplari da gezi türündedir.
Diger nesirleri:
Evrak-i Eyyam, Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri (kendi vecizeleri)
Tiyatro eserleri: yalan (dram), Körebe (komedi)

Halit Ziya Usakligil (1867-1945): Servet-i Fünun’un roman ve hikâyede en ünlü edebiyatçisidir. Süslü, sanatli ve agir bir dili ve üslûbu vardir. Batili anlamdaki ilk romanlari yazmistir. Realizmden etkilenmistir. Romanlarinda aydin kisileri anlatir. Mai ve Siyah’taki Ahmet Cemil, Servet-i Fünun sanatçisinin temsilcisidir. Kahramanlari yasadiklari çevreye uygun anlatir ve ruh tahlillerine önem verir.

Hikâyelerinde Anadolu hayatina ve köy ve kasaba yasayisina, romanlarinda yalniz Istanbul'a yer verir. Ani ve mensur siir türünde eserleri de vardir.

Romanlari: Mai ve Siyah, Ask-i Memnu, Kirik Hayatlar, bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Sürekasi, Sefile...
Hikâyeleri: Izmir Hikâyeleri, hikâye-i Sevda, Kadin Pençesi, Onu Beklerken, Aska Dair...
Hatiralari: Saray ve Ötesi, Kirk Yil, Bir Aci Hikâye

Mehmet Rauf (1875-1931): Servet-i Fünun romaninin ikinci önemli ismidir. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserleri vardir. Romantik duygulari, hayalleri ve asklari islemistir. Sosyal hayata pek yer vermemistir. Arzu, ihtiras ve ask maceralari temel konularidir. Romanlarinda psikolojik tahlillere önem vermistir. Dili sadedir.

En önemli eseri Eylül’dür. Roman edebiyatimizdaki ilk psikolojik roman olarak bilinir. Konusu yasak asktir. Sahis sayisi azdir. Psikolojik tahliller basarilidir.

Romanlari: Eylül, Ferda-yi Garam, Genç Kiz Kalbi, Define, Son Yildiz, Kan Damlasi.
Hikâyeleri: Son Emel, Bir Askin Tarihi, Üç Hikâye, Hanimlar Arasinda, Menekse.
“Siyah Inciler” ise mensur siirlerinden olusur.

3. Fecr-i Âtî Toplulugu (1909-1912)

1901’de, Servet-i Fünun mecmuasi etrafinda, kendilerine Fecr-i Âtî adini veren yeni bir nesil toplanmistir. Servet-i Fünun toplulugu dagildiktan sonra 1909 yilinda Yakup Kadri, Ahmet Hasim, Refik Halit, Fuat Köprülü, Ali Canip, Sehabettin Süleyman, Celâl Sahir, Tahsin Nihat, Emin Bülent gibi isimler bir araya gelerek yeni bir topluluk olustururlar. Topluluk, sanat hayatina bir bildiriyle baslar. Sanatin saygideger ve sahsi oldugu anlayisini benimserler. Onlar Servet-i Fünun’u batili edebiyati tam olarak olusturamamakla suçlarlar. Fransiz edebiyatini örnek alirlar. Dilleri süslü, sanatli, agdali ve agirdir.

Ask, ve tabiati konu olarak islemislerdir. Ask genellikle hissi ve romantiktir. Tabiat tasvirleri ise gerçekçi degil, Hasim’de oldugu gibi sahsîdir. Kisa ömürlü olan bu topluluk, Servet-i Fünunculardan daha sade bir dil kullanmis sembolizm, empresyonizm ve romantizm gibi akimlari eserlerine uygulamislar, Avrupaî edebiyat ile Milli edebiyat arasinda bag olusturmuslardir.

Aruzla siir yazan Fecr-i Âtî sairlerinin en taninmis ve en orijinali Ahmet Hasim'dir. Siire herhangi bir yenilik getirmemisler, Servet-i Fünun’un devami olmaktan öteye gidememislerdir.

Sanat anlayislarinda birlik ve bütünlük olmadigi için 1912’de dagilmislar, ferdî olarak degisik alanlarda eserler vermislerdir.

Dönemin Sanatçilari

Ahmet Hasim (1884-1933): Fecr-i Âtî siirinin en önemli ismidir. Sanat için sanat yapmistir. Sembolizmin en önemli temsilcisidir. Isledigi baslica temalar tabiat ve asktir. Siirlerinde hayalle birlikte musikiye önem vermistir. Lirik bir sairdir.

Tamamen aruzu kullanmistir. Dili süslü ve sanatlidir. En çok serbest müstezadi kullanmistir. Ona göre siir anlasilmak için yazilmaz, siirde anlam aranmaz; sair bir hakikat habercisi, siir dili de bir açiklama vasitasi degildir. Siir duyulmak için yazilir ve okunur; sair tabiatin kendine hissettirdiklerini sembollerle siirine yansitir, okuyan da kendi hayal dünyasina uygun olarak algilar; siir dili de telkin görevindedir.

Sirin dili musiki ile söz arsinda ve sözden ziyade musikiye yakindir. Siirde musiki anlamdan daha önemlidir.

Hasim’e göre siirin kaynagi suuraltidir. Siirlerinde dis dünyayi, kisinin iç dünyasinda, ruhunda aldigi sekillerle yansitmaya çalisir. Dis dünyaya ait
izlenimleri kendi dünyasinda sekillendirerek ve renklendirerek ortaya çikarir.

Siirlerindeki tabiatla ilgili kavramlar, aksam, gurup, safak, gece, mehtap, yildizlar, göller, ormanlardir. Sairin sahsinda var olan içe dönüklük, siirlerinde realiteden kaçis olarak ortaya çikar.

Siirlerini Piyaleb ve Göl Saatleri adli eserlerinde toplamistir.
Nesirleri: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre, Frankfurt Seyahatnamesi.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.