![]() |
İslam'da Cennet, Cehennem
Cennet, çeşitli dinlerde ve ruhani felsefelerde bulunan ahirete (ölümden sonraki yaşama) dair bir kavramdır.
Cennet kavramına inanan inanç ve kişiler genellikle cennetin insanların bir kısmı, çoğunluğu veya hepsi için ahirette bulunan nihai bir varış noktası, mekan olduğunu düşünürler. Ayrıca cennet kavramına sahip inançların çoğunluğunda cennet iyi insanların ulaştığı bir ahiret mekanıyken, cennetin zıttı olan kötü insanların ulaştığı cehennem diye anılan bir ahiret mekanı bulunur. Cennet genellikle farklı tanım ve niteliklerle harika, çok iyi ve mükemmel bir mekan olarak düşünülmüştür. Cennet kavramının bulunduğu her inanç, felsefi akım, kült ve gelenekte cennet kavramı farklı yorumlanmış ve tanımlanmıştır. Bu maddede belli başlı inanç, akım ve geleneklerin cennet kavramına kısaca değinilmiştir. Cennet sözcüğü Arapça kökenlidir. Her dininin cennet kavramına verdiği özel isimler olabilir. Cennet sözcüğü aslında İslam dinindeki cennet kavramı için kullanılır, fakat Türkçe'de genel olarak cennet kavramı için kullanılmaktadır. TDKDinî inanışlara göre dünyada iyilik yapanların, günahsızların, öldükten sonra sonsuz bir mutluluğa kavuşacakları yer, uçmak, behişt."tir. Ayrıca cennet kelimesi Türkçe'de mecazi şekilde sıfat olarak, çok güzel, huzur veren gibi anlamlarda kullanılır.1 Cennet sözcüğünün dışında yine "cennet" anlamında olan Farsça kökenli behişt ve Soğdca kökenli uçmak da Türkçe'de kullanılmaktadır. Yine de en yaygın olan cennet sözcüğüdür. İslam'da Cennet Cennet İslam'da, İslam dinine inananların ebedi olarak kalacakları bir ahiret mekanıdır. Cehennemin zıddıdır. İslam'a göre cennetteki hayat sonsuz olacaktır. Ayrıca cennette olacaklara birçok mükafat verilecektir. İslamkafir (inanç esaslarından bir veya daha fazlasını inkar eden), müşrik (ALLAH'ın birliğine inanmayan) ve münafık (Müslüman gibi görünüp İslam'a inanmayan) kişiler cennete giremez, ebedi olarak cehennemde kalırlar. Müslüman olup günah işleyenlerinse, Allahgünahlarını affetmezse, bir süre cehennemdegünahlarının cezasını çekecek daha sonra da cennete gireceklerine inanılır. Hristiyanlık'ta Cennet Hristiyanlık'ta cennet sadece hoşnutlukla ilgilidir.Herhangi bir mükafat verildiği yazılmamakla birlikle,ruhlar sadece tanrının kendilerini cennete sokmasıyla samimi bir şekilde hoşnut olurlar.Orası dünyevi bir mekan olmadığı için nimetler anlatılmaz.Sadece sonsuza dek mutlu bir şekilde yaşayacakları belirtilmiştir.Asıl büyük nimet Rab'lerinin onlarla yaşamasıdır ki bu onlar için en büyük nimet olarak görülmektedir. Cehennem Cehennem, çeşitli inançlarda ölüm sonrası ceza çekilen ateşli bir yer olarak gösterilir. Cehennemde kalma süresi inanca göre değişiklik gösterebilir. Cehennemde günah borcu ödeninceye kadar kalınıp sonra tekrar cennete gidilebilir. Ancak, cehennem bazıları için sonsuza dek ateşte yanmak anlamına gelir. İslam'da Cehennem Cehennem; çoğu dinde olduğu gibi İslam dininde de, Ahiretteki azap yeridir. İnsanlar dünyadaki hareketlerine ve inançlarına göre cennete veya cehennemeİslam inancına göre, kafirler (inanç esaslarından bir veya daha fazlasına inkar eden), müşrikler (İslam inancına göre Allah'ın birliğine karşı çıkanlar) ve münafıklar (İman ediyor gibi görünüp İslam inancına inanmayanlar) ölümden"derece derece olan cehennemde" belli zaman zarfında kalacak ve azap göreceklerdir. Belirtilen şudur ki, İslam inancına aykırı hareket etmiş Müslümanİslam dinindeki farklı itikat (inanç) mezheplerinin bu konuda farklı fikirleri ve çeşitli ayrışmaları olsa da, İslam'daki genel görüş budur. İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an 'da cehennem için çeşitli isimler kullanılmıştır, bu isimlerin büyük bir kısmı cehennemi tanımlayıcı niteliktedir: NârHâviye (düşenlerin çoğunun geri dönemediği uçurum), Saîr (çılgın ateş ve alev), Lezâ (dumansız ve katıksız alev), S akar (ateş) ve Hutame (obur ve kızgın ateş). Ayrıca, Kur'an'da cehenneme ve azap görenlere dair birçok tanım ve tasvir bulunur. (ateş), İslam dininin kutsal kitabı olan Kur'an 'a göre Allah müşrikleri (Allah'a ortak koşanları) cehennemde sonsuza kadar tutacaktır. Günah işlemiş ancak imanlı olan kişiler ise İslam inancına göre cehennemde bir müddet kalacaklardır. Hristiyanlıkta cehennem Git ve: kullan, ara Cehennem sözcüğü İbranicedeki "Ge-Hinnom" sözcüğünden gelir. “Ge” sözcüğünün anlamı “Vadi”dir. "Hinnom" sözcüğü ise isimdir. Buna göre Ge-Hinnom sözcüğünün karşılığı “Hinnom Vadisi”dir. Ge-Hinnom, Ge-Ben-Hinnom'un kısaltılmış şeklidir. Hinnom Vadisi'nin bulunduğu yer coğrafi olarak Kudüs'ün güney ve güney batısıdır. Hinnom Vadisi, eski devirlerde İsrail Krallığı'nda yaşayan insanların çocuklarını Molek adı verilen bir puta kurban olarak sundukları bir yerdi. İsrail Krallığı'nda bazı insanlar kendi çocuklarını canlı olarak bu putun ortasındaki ateşe atıyorlardı. İsrail Krallığı'ndaki bu tür kişiler kendilerine verilen Tanrı'nın emirlerinin aksine davranarak, diğer ulusların yaptıkları bu putperest tapınma biçimini benimseyip uygulamışlardı. 2. Krallar 21: 1-6'da şunlar yazılıdır: Manaşşe on iki yaşında kral oldu ve Yeruşalim'de elli beş yıl krallık yaptı. Annesinin adı Hevsivah'tı. RAB'bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı. Babası Hizkiya'nın yok ettiği puta tapılan yerleri yeniden yaptırdı. İsrail Kralı Ahav gibi, Baal için sunaklar kurdu, Aşera putu yaptı. Gök cisimlerine taparak onlara kulluk etti. RAB'bin, “Yeruşalim'de bulunacağım”dediği RAB'bin Tapınağı'nda sunaklar kurdu. Tapınağın iki avlusunda gök cisimlerine tapmak için sunaklar yaptırdı. Oğlunu ateşte kurban etti; falcılık ve büyücülük yaptı. Medyumlara, ruh çağıranlara danıştı. RAB'bin gözünde çok kötülük yaparak O'nu çok öfkelendirdi. (l) O devirlerde çocuklarını canlı olarak ateşte kurban etmek sahte tapınmanın diğer uygulamalarının sadece bir kısmıydı. Tanrı'nın gözünde, İsrail Krallığı'nda insanların çocuklarını ateşe atarak Baal ve Molek gibi put tanrılara kurban olarak sunmaları iğrenç bir şeydi. Bu uygulamayı yapan başka bir kral ise Ahaz'dı. 2. Tarihler 28: 2-4'te şunlar yazılıdır: İsrail krallarının yollarını izledi; Baallar'a tapmak için dökme putlar bile yaptırdı. Ben-Hinnom Vadisi'nde buhur yaktı. RAB'bin İsrail halkının önünden kovmuş olduğu ulusların iğrenç törelerine uyarak oğullarını ateşte kurban etti. Puta tapılan yerlerde, tepelerde, bol yapraklı her ağacın altında kurban kesip buhur yaktı.” (l) Yeremya 32: 35'te de şunlar kayıtlıdır: Ben-Hinnom Vadisi'nde ilah Molek'e sunu olarak oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Baal'ın tapınma yerlerini kurdular. Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim. (1) İsrail Krallığı'ndaki bu insanlar o zamanki ulusların törelerine uyarak, oğullarını ve kızlarını ilah Molek'e kurban olarak olarak sunuyorlardı. Ayetlerin içinde geçen “ulusların iğrenç törelerine uyarak RAB'bin gözünde kötü olanı yaptı”, “RAB'bin gözünde çok kötülük yaparak O'nu çok öfkelendirdi” ve “Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim.” ifadeleri Hristiyanlığın bu konuda ne dediğini göstermektedir. İsrail krallarından bir başkası olan kral Yoşiya ise diğerlerinin aksine bu uygulamaya bir son verdi. Bunu yaparak başkalarının bu bölgeyi artık sahte tapınma amaçlı olarak kullanarak, çocuklarını kurban olarak sunmalarına engel olmaya çalıştı. 2. Krallar 23: 10'da şu bilgiler veriliyor: Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom Vadisi'ndeki Tofet'i kirletti.(1) Daha sonra bu yer, şehrin çöplüğü olarak kullanılmaya başlandı; ve burası zamanla, ağır suç işlemiş kişilerin cesetlerinin, hayvan ölüsünün ve ayrıca her çeşit çöpün atıldığı bir yer durumuna geldi. Ve insanlar bu çöplerin yığılmasını önlemek için bunları yaktılar ve kükürt atarak ateşin devamını sağladılar. Tıpkı günümüzde de çöplerin yakıldığı gibi. Burası artık insanların canlı olarak putlara kurban olarak yakıldığı bir yer olmaktan çıkıp sadece bir mezara gömülmeye değer bulunmayan kişilerin cesetlerinin atıldığı bir yer olarak kullanıldı. İsa'nın Ge-Hinnom sözcüğünü kullandığı dönemde de Hinnom Vadisi aynı bu amaçla kullanılan bir yerdi. Ancak gene de Kutsal Metin'de Hinnom Vadisi ya da orijinal şekliyle Ge-Hinnom bir ceza yeri olarak gösterilmektedir. Öyleyse bu yukarıda sözü edilen bilgilerle ve Tanrı'nın kişiliğiyle ne derecede uyumludur, buna bakmak gerekir. Birisinin ceza olarak Hinnom Vadisi'ne atılacağına ilişkin bazı örneklere bakalım. Bazı ayetler şöyledir. Markos 9: 43-47: “Eğer elin seni günaha sokuyorsa, onu kes at; çolak olarak hayata erişmen iki elli olarak Hinnom Vadisine, sönmez ateşe gitmenden iyidir. – Eğer ayağın seni günaha sokuyorsa, onu kes at; topal olarak hayata erişmen iki ayağınla Hinnom Vadisine atılmandan iyidir. – Eğer gözün seni günaha sokuyorsa, onu çıkarıp at; tek gözlü olarak Tanrı'nın krallığına erişmen iki gözünle Hinnom Vadisine atılmandan iyidir. Orada onların kurdu ölmez ve ateşi sönmez.” (2) İsa burada, Hinnom Vadisi'nin ateşli bir ceza yeri olduğunu söylemektedir. Ayrıca birisinin sürçüp Hinnom Vadisi'ne gitmemek için, elini, ayağını ya da gözünü çıkarmasını öğütlemektedir. İsa, kendi yaşadığı dönemdeki din adamları için Hinnom Vadisi'yle ilgili bir yargıyı içeren sözlerinden bazı kısımlar şöyledir: Matta 23: 13-15, 33: Vay halinize yazıcılar ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Çünkü göklerin krallığının kapısını insanlara kapatıyorsunuz; ne kendiniz içeri giriyorsunuz, ne de girmeye çalışanları bırakıyorsunuz. - Vay halinize yazıcılar ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Çünkü siz birine inancınızı benimsetmek için denizler karalar aşarsınız. O kişi sizden biri olduğunda ise onu Hinnom Vadisine atılacak hale getirirsiniz; hem de kendinizden iki kat beter ederek. (2) Ey yılanlar, ey engerekler soyu Hinnom Vadisi cezasından nasıl kaçacaksınız? (2) İsa'nın şu sözleri Hinnom Vadisi'yle ilgili bir anlayış kazanmaya yardım eder. Matta 10: 28: Sizi öldürmeye gücü yeten fakat hayattan yoksun bırakmaya gücü olmayanlardan korkmayın, asıl sizi Hinnom Vadisinde tamamen yok edebilecek olandan korkun. (2) Aynı konuda İsa'nın diğer sözleri şöyledir. Luka 12: 4-5: Ayrıca dostlarım, size şunu söyleyeyim, bedeni öldürebilen fakat bundan ötesini yapamayanlardan korkmayın. Kimden korkmanız gerektiğini ben size söyleyeyim: Öldürdükten sonra Hinnom Vadisine atma yetkisi olandan korkun. Evet, size derim ki, O'ndan korkun. (2) Acaba İsa bütün bu ifadeleriyle Hinnom Vadisi'nden söz ederken, Hinnom Vadisi'ni, kötü insanların ceza olarak ateşte işkence edildiği bir yer olarak mı göstermek istemektedir? Hayır. İsa, “Sizi öldürmeye gücü yeten fakat hayattan yoksun bırakmaya gücü olmayanlardan korkmayın, asıl sizi Hinnom Vadisinde “tamamen yok edebilecek” olandan korkun.” diyerek, Hinnom Vadisi'nin bir daha dirilmenin mümkün olmadığı bir yer olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle Tanrı bir kişiyi “Hinnom Vadisinde tamamen yok edebilecek”tir. Demek ki, Hinnom Vadisi tamamen yok edilmeyle ilgili olarak kullanılmaktadır. Aksi takdirde Hinnom Vadisi'nde birisi yaşayıp acı çekiyorsa bu onun tamamen yok edilmediği demek olur. Aşağıdaki ayetler Hinnom Vadisi'ne gidecek şeyleri ve kişileri gösterir. Vahiy bölümünde, soyut kavramlar olan ve bir durumu gösteren ölüm ve ölüler diyarı ile, adı yaş** kitabına yazılmamış somut varlıklar olan insanların aynı yere atılacakları gösteriliyor. Soyut ve somut kavramların buradaki ortak özelliği ikisinin de yok edilecek olmalarıdır. Vahiy 20: 13-15 şunlar yazılıdır: Deniz kendisinde bulunan ölüleri geri verdi. Ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde bulunan ölüleri geri verdiler (...). Ölüm ve ölüler diyarı ateş gölüne atıldı. Bu ateş gölü, ikinci ölümdür. Ayrıca, adı hayat kitabında yazılı bulunmayan kim varsa ateş gölüne atıldı. (2) Ayet, “İşte bu ateş gölü ikinci ölümdür.” diyerek bunu açık bir şekilde göstermektedir. İkinci ölüm varlıktan silinmeyi ifade etmektedir. “İkinci ölüm budur” ifadesi Vahiy 21: 8'de de geçer. Bu hayat kitabına yazılmamış olanlar bir daha dirilmeyecekleri için ikinci ölüme gitmiş olacaklardır. Ayrıca gelecekte cennette ölüm olmayacağı için ölüm de varlıktan silinecektir. Ve gene bir dirilme olacağından ölüler diyarı diye bir yer de kalmayacaktır. Çünkü boşalmış olacaktır. Kutsal Metin ateşi “yiyip bitiren-tüketen” olarak göstererek, bir şeyin yok edilmesinde ateşi simgesel olarak kullanır. Matta 25: 41 ve 46 bunu daha açık bir dille gösterir: Siz ey lanetliler, benden uzak durun, İblis ve melekleri için hazırlanmış sonsuz ateşe gidin. (2) Bunun üzerine kral onlara şöyle diyecek: (...) Bunlar sonsuz ölüme, fakat doğru kişiler sonsuz yaşama gidecekler. (2) Kutsal Metin, Hinnom Vadisi'ni ateşli bir işkence yeri olarak göstermemektedir. Tanrı'nın böyle bir şeyi iğrenç bulduğunu alıntılar göstermektedir. Ayrıca Tanrı, böyle bir şeyi yapmayı İsraillilere ne buyurduğunu ne de aklından geçirdiğini söylemektedir. Cehennemin işkence çekilen ateşli bir yer olduğu düşünüldüğünde akla şu gibi sorular gelebilecektir: Tanrı sevgi ve merhamet dolu olduğuna göre, insanlara böyle bir işkenceyi uygun görebilir mi? Örneğin bir babanın oğlu ıslah olmaz derecede kötü ise bu baba ******nu sobaya atarak mı cezalandırır? Aslında insanlar hayvanlara bile böyle cezaları uygun görmezler. Tanrı, önceden hazırlık yaparak, Âdem'le Havva'yı Aden Bahçesi'ne yerleştirdi. Kutsal Metin, Tanrı için şu sözleri söyler: “Böyle iğrenç şeyler yaparak Yahuda'yı günaha sürüklemelerini ne buyurdum, ne aklımdan geçirdim.” Ama aşağıdaki ayetler birilerinin aklından geçtiğini göstermektedir. Mezmurlar 106: 36-39: Putlarına taptılar, Bu da onlara tuzak oldu Oğullarını, kızlarını Cinlere kurban ettiler Kenan putlarına kurban olsun diye Oğullarının, kızlarının kanını, Suçsuzların kanını döktüler; Ülke onların kanıyla kirlendi. Böylece yaptıklarıyla kirli sayıldılar, Vefasız duruma düştüler töreleriyle. RAB'bin öfkesi parladı halkına karşı, Tiksindi kendi halkından. (1) Buradaki sözler İsrail Krallığı'ndaki bu insanların putlara taptıklarını ve bunun onlara tuzak olduğunu, sonuçta da çocuklarını cinlere kurban ettiklerini gösterir. Bu insanlar çocuklarını Baal için, Molek için ateşte kurban ettiler, ama aslında onlar çocuklarını cinlere kurban etmişlerdi. Çünkü bu törelerin-öğretilerin sahibi ve bu işkencenin yapılmasından sadistçe zevk duyanlar Kutsal Metin'e göre aslında cinlerdi. Kutsal Metin'de, Ge-Hinnom sözcüğü gökle veya başka bir yerle ilgili olarak kullanılan bir sözcük olmamıştır; Ge-Hinnom sözcüğü Dünya'daki bir yerin adıdır ve günümüzde artık çöp dökülen bir yer olmaktan da çıkmıştır.
|
Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem
Cehennem http://www.biriz.biz/cennet/18_107.gif Derin kuyu, ahirette kâfir ve günahkâr kimselerin azap Cekecekleri ceza yeri. Kur'an-ı Kerîm'de inanan ve güzel amel işleyen kimselere Cennet vadedildiği gibi kâfir ve günahkâr kimselere de Cehennem vâdedilmiştir. Kâfir, münâfık ve müşrikler Cehennem'de ebedî kalırlar, orada ölmezler ve azabları hafifletilmez. Tövbe etmeden günahkâr olarak ölen ve Allah'ın kendilerini affetmediği mü'minler ise Cehennem'de ebedî kalmazlar. Kendilerine günahları kadar azap edilir. Sonra oradan kurtulup Cennet'e girerler ve orada ebedî kalırlar. Allah Cehennem'i diğer yaratıklardan önce yaratmıştır ve şu anda mevcuttur, yok olmayacaktır. Nitekim şu ayet bu durumu gayet açık ifade eder: http://www.biriz.biz/cennet/2_24.gif "Artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odun insanlarla taşlardır. O kâfirler için hazırlanmıştır. " İnsanın eğitimi ve iyi davranışlara yönlendirilmesi açısından Cennet ve Cehennem inancının dünya hayatına etkileri açıktır. Kişi, gizli ve açık yaptığı her şeyin karşılığını, bulacağını ve Cehennem'deki cezânın dehşetini hatırladığında, elbette hareketlerine çeki düzen verme ihtiyacını duyacaktır. 1)Kehf, 1072) Bakara,24 3)Âli İmrân,131 Kaynak :Cehennem, M. Sait ŞİMŞEK, Şamil İslam Ansiklopedisi Cennettekilerin Allah'ın Yüce Zatı'nın Tecellisini Görebilmeleri Şimdiye kadar değindiğimiz tüm bu nimetlerin yanı sıra, Allah'a olan yakınlıkları, cennet ehlinin sahip oldukları en büyük ve en önemli nimet olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)'in pek çok hadisinde, cennetteki müminlerin Allah'tan bir lütuf olarak O'nun Zatı'nın bir tecellisini görebileceklerinden bahsedilir: Cennet ehli cennete girdiği zaman, Allah Tebareke ve Teala şöyle buyuracak: "Size ilave olarak yapmamı istediğiniz başka bir şey var mıdır?" "Sen bizim yüzlerimizi bembeyaz yapmadın mı? Cehennemden kurtarıp bizi cennete sokmadın mı; (Bundan daha iyi ve fazla ne olabilir ki?)" diyecekler. Bunun üzerine perde kaldırılacak, kendilerine Rableri Tealayı görmekten daha sevimli bir şey verilmediğini anlayacaklar. [Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 415/10130] "Ey Allah'ın Resulü! Rabbimiz'i görecek miyiz?" "Bulutsuz berrak bir mehtap gecesinde Ay'ı görmek için itişip kakışır mısınız?" "Hayır." "Bulutsuz bir günde Güneş'i görmek için birbirinizi itip kakarak birbirinize zahmet verir misiniz?" "Hayır." "İşte Rabbinizi de öyle zahmetsiz ve sıkıntısız, apaçık göreceksiniz."… [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 416/10133] Bir rivayete göre ise Peygamberimiz (sav)'in bu konu ile ilgili sözleri şöyledir: Cennet ehli cennete girdiklerinde amellerinin derecelerine göre oraya yerleşecekler. Sonra onlara dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre Rablerini ziyaret etmelerine izin verilecek. Onlara Allah'ın Arş'ı gösterilecek. Onlara cennet bahçelerinden bir bahçede gözükecektir. Onlara, nur minberleri, inci minberleri, yakut minberleri, zeberced (zümrüt cinsinden parlak, yeşil, kıymetli bir taş) minberleri, altın minberleri ve gümüş minberleri kurulacak. En aşağı dereceli kişileri bile -ki içlerinde aşağı dereceli kimse yoktur- misk yığını üzerinde oturacak. Kürsi sahiplerinin onlardan daha üstün meclisleri bulunduğunu görmezler... O mecliste Allah'ın yanında bulunup, O'na muhatap olmayacak hiç kimse olmayacaktır… [(Tirmizi), Büyük Hadis Külliyatı-5, s. 409-410/10100] … Adn Cenneti'nde, cennetliklerle Rablerini görmeleri arasında Allah'ın vechindeki (yüzündeki) rıdâu'l-kibriyadan (büyüklük perdesinden) başka bir şey yoktur. [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Cennet 3, 2530] http://www.kurandacennet.com/res/gul9.jpg ... Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72) Cennet ehlinin Allah'ın huzurunda olmaktan ötürü duydukları mutluluk ise bir hadiste şu sözlerle vurgulanmıştır: Cennet ehli Allah'ın huzuruna iki defa girer... Onlardan her biri o mecliste, amellerine göre, inci, yakut, zümrüt, altın ve gümüşten minberler üzerinde otururlar. Gözleri hiçbir zaman bu kadar aydın olmamıştır... Bunun tekrarına kavuşmak ümidi ile ertesi günü bekler halde yerlerine dönerler. [Ramuz el-Ehadis-1, s. 120/3] Allah'ın Hoşnutluğunu Kazanmış Olmaları: Allah cennette kendisinden razı olduğu kulları için sınırsız nimet sunmaktadır. Ancak iman eden müminler için herşeyin üzerinde olan, Allah'ın hoşnutluğunu kazanabilmiş olmalarıdır. Müminler dünyada mallarını, canlarını, sahip oldukları tüm imkanları Allah'a yakınlaşabilmek ve O'nun rızasını kazanabilmek için ortaya koymuş, tüm hayatlarını O'na adamışlardır. Cennette ise hayatlarının bu amacına ulaşmanın tarifsiz mutluluğunu yaşarlar. Bir ayette Allah'ın hoşnutluğunu kazanmanın ne kadar büyük bir nimet olduğundan şöyle bahsedilir: Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetler ve Adn Cennetlerinde güzel meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Tevbe Suresi, 72) Kuran'da müminlerin cennette her yönden hoşnut olacakları ise şu ayetlerle bildirilir: Ey mutmain (tatmin bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime gir. (Fecr Suresi, 27-30) Rableri Katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olmak üzere altından ırmaklar akan Adn Cennetleridir. Allah, onlardan razı olmuştur, kendileri de O'ndan razı (hoşnut, memnun) kalmışlardır. İşte bu, Rabbinden 'içi titreyerek korku duyan kimse' içindir. (Beyyine Suresi, 8) Bir hadiste cennet ehlinin Allah'tan razı olduklarından şöyle bahsedilir: "Ey Rabbimiz, buyur! Emrine âmâdeyiz! Hayır Senin elindedir!" derler. Rab Teâla: "Razı oldunuz mu?" diye sorar. Onlar: "Ey Rabbimiz! Razı olmamak ne haddimize! Sen bize mahlûkatından bir başkasına vermediğin nimetler verdin!" derler. [(Buhari, Müslim, Tirmizi), Kütüb-i Sitte-14, s. 456-457/13] Cennet Nimetleri http://www.tevbekapisi.com/files/ima..._gul_170px.jpg Ebu Hureyre (R.A) diyor ki; "Bir gün Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'e; "Ya Resulullah! Cennet neden yaratıldı." diye sorduk. Bize; "Sudan yaratıldı." cevabını verdi. Arkasından; "Bize onun yapısı hakkında bilgi ver." dedik. Bize şöyle cevap verdi; "Onun bir tuğlası altından, bir tuğlası gümüştendir. Harcı keskin kokulu misktir, toprağı zağferan ve çakılı inci ve mercandır. Oraya giren mutlu olur, asla ümitsizliğe düşmez. Ebedi olarak kalır, hiç ölmez. Ne elbiseleri yıpranır ve ne de gençliği gider." (Tirmizi, Taberani, Ahmed b. Hanbel, Bezzar) Ebu Hureyre (R.A) Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir; "Cennette öyle bir ağaç vardır ki, atlı bir kimse gölgesinde yüzyıl yol alsa da yine bu gölgeyi aşamaz." Eğer isterseniz -uzun gölge- mealinde ki (Vakıa Suresi: 30) ayeti okuyunuz. (Buhari, Tirmizi) Ebu Hureyre (R.A) Resulullah (S.A.V) 'dan şöyle rivayet etmiştir: "Cennet ehli cennete girerken tüysüz, genç, beyaz tenli, saçları dalgalı ve kara gözlü olacaklar. Yaşları otuzüç, boyları da Adem (Aleyhisselam) gibi altmış arşın ve vücudlarının genişliği yedi arşın olacaktır." (Tirmizi) Meymune (R.A) Resulullah (S.A.V) 'den şöyle işittim dedi; "Cennette kişi kuş yemek isteyince, Horasan devesi gibi bir kuş ateş ve duman değmeden, pişmiş olarak sofrasına gelir. Ondan doyuncaya kadar yedikten sonra, tekrar uçar gider.” (Bezzar) İbn Abbas (R.A)'den şöyle rivayet olunmuştur; "Eğer bir huri, gök ile yer arasında bir avucunu çıkarıp gösterse, onun güzelliği karşısında bütün insanlar şaşkına döner, güzelliğine vurulurlar. Şayet eşarbını çıkarsa gösterse, onun güzelliğinin yanında, güneşin altında mum ışığı nasıl sönük ise, güneşin ışığı öyle zayıf kalır. Şayet yüzünü gösterecek olsa, güzelliği yer ile gök arasını aydınlatır." (Buhari) Suheyb diyor ki; Peygamber Efendimiz (S.A.V) “İyi iş güzel amel edenlere; daha güzel iyilik, bir de ziyade vardır." (Yunus; 26) ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu; "Cennettekiler cennete, cehennemlikler de cehenneme girip, herkesi aldıktan sonra bir münadi cennetliklere hitaben; -Ey cennet halkı, Allah-u Teâlâ'nın size vaadi var, onu yerine getirmek ister. Cennetlikler; "O vaad nedir? Sevabımızı ağır getirmedi mi? Yüzümüzü nurlandırmadı mı? Bizi cehennemden kurtarıp cennete koymadı mı? Bütün bu nimetten vermedi mi? Daha ne kaldı?" derler. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ perdeyi kaldırır ve cennet ehli, onun cemaline nazar ederler. O’nun mah cemaline bakmaktan daha zevkli bir şey onlara ve-rilmemiştir. (Müslim) İnsanlar gidecekleri yere göre iki kısma ayrılacaklardır. Bir kısmı cehenneme giderken bir kısmı da cennete gidecektir. http://www.tevbekapisi.com/files/image/dua_150x.jpg Ey nefsim! Akıllı olan bir kimse gibi bu okuduğun cennet ve cehennemin vasıflarını göz önüne getir ve onları iyice düşün. Dünya ile sarhoş olan bir kişinin yapacağı şekilde, bu anlatılanları sanki duymamış, okumamış gibi olma. İnsanın kendisini vasıflarını saydığımız bu cehenneme müstehak edip de, daha sonra kendisini akıllı sayması nasıl olur? Cennetin o vasıflarını duyupta kendisini ona müstehak etmeyen insan kendisini nasıl akıllı sayabilir. Ey nefsim! Eğer dünya muhabbetiyle, keyf-ü sefasıyla sarhoş değilsen ve aklın yerindeyse; gidilecek bu iki yerden kendine faydalı ve selametli olanını seç. Eğer aman, ben cehennemin bu şiddetli azaplarına dayanamam, ben cennet nimetlerine müstehak olmayı istiyorum, diyorsan; Öyleyse Ey Nefsim! Allah-u Zülcelal'e karşı tevbe et ve anlattığımız programa uy. Cennette Allah (C.C)' ın Cemali Görülecek midir? Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Cennetlikler cennete ve cehennemliklerde cehenneme girince cennetliklere şöyle seslenilir: “Ey cennetlikler, Allah-u Teala size bir şey vaad etmişti. Şimdi onu gerçekleştirmek istiyor.” Cennetlikler bu çağrıya şöyle karşılık verirler: “O vaad bedir ki? Allah-u Teala bizim amellerimizin sevap kefesini baskın kılarak, yüzlerimizi ağartmadı mı? Bizi cennete koyup cehennemden uzaklaştırmadı mı?” Bunun üzerine perde kalkıverirde cennetlikler O’nu görüverirler. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, cennetliklere verilen hiçbir şey O’nun cemalini görmek kadar güzel olmayacaktır.” (Müslim) Diğer bir rivayete göre ise, Allah-u Teala cennette meleklerine: “Dostlarıma yemek verin” buyurur. Bunun üzerine ortaya türlü türlü yiyecekler getirilir. Cennetlikler bu yiyeceklerin her lokmasında farklı bir lezzet bulurlar. Yemekler bitince Allah-u Teala: “Kullarıma içecek sunun” buyurur. Bunun üzerine ortaya türlü türlü içecekler getirilir. Cennetlikler bu içeceklerin her yudumunda diğerlerinde bulunmayan bir lezzet bulurlar. İçecekler bitince, Allah-u Teala: “Ben sizin Rabbinizim, size verdiğim sözü gerçekleştirdim. Şimdi canınız ne diliyorsa isteyinizde vereyim” der. Cennetlikler iki veya üç kez üst üste: “Ey Rabbimiz! Biz senin rızanı istiyoruz.” derler. Bunun üzerine Allah-u Teala kendilerine şöyle buyurur: “Ben sizden razıyım. Üstelik bu gün tarafımdan size bundan daha fazlası bağışlanacaktır.” Bunun arkasından perde kalkar da cennetlikler Allah’ın dilediği kadar O’nu görüverirler. Cennetlikler Allah-u Teala’yı görünce tekrar secdeye kapanırlar ve Allah’ın dilediği sürece secdede kalırlar. Arkasından Allah-u Teala kendilerine: “Kaldırın başlarınızı, burası ibadet etme yeri değildir.” buyurur. Cennet-likler Allah-u Teala’yı görünce oranın tüm ni’metlerini unutuverirler. Allah-u Teala’yı görmek onlara diğer bütün ni’metlerden daha tatlı gelir. Sonra yerlerine dönerler. Bu sırada arş’ın altından çevresinde bulundukları misk tepesine doğru bir rüzgar eser. Bu rüzgar onların başlarını ve binek hayvan-larının alınlarını yalayıverir. Yerlerine dönünce eşlerinin ayrıldıkları andan daha da güzelleştiklerini görürler. Eşleri de onlara: “Siz de eskisine göre daha da güzelleştiniz.” derler. Abdullah b. Zeyd şöyle derdi: “Allah-u Teala cennet ehlini dünyada korkulu, üzüntülü, ağlamaklı ve şefkatli olmaları sıfatlarıyla beyan etti. Sonra onlara karşılık olarak da cennete girmeyi, cennetteki ni’metleri, sevinç ve sürurlara kavuşmayı takip ettirdi.” Sonra Abdullah b. Zeyd: “Biz hakikat bundan önce dünyada ev halkımız içinde akıbetimizden korkanlar idik işte Allah bize (mağfiret ve rahmetini) lutfetti de bizi mesamata kadar işleyen sıcak sam yeli azabından korudu.” (Rahman; 46) mealindeki ayetlerini okurdu. Cennet ve Cehennemlikler Kimlerdir? “Rabbinizin mağfiretine ve takva sahipleri için hazırlanmış olan cennete koşun. Onlar (o takva sahipleri) bollukta ve darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar, insanlar (ın kusurlarından) af ile geçenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. Ve çirkin bir günah işledikleri, yahut nefslerine zulmettikleri vakit hemen istiğfarda bulunurlar. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri günah üzerinde bile bile ısrar etmezler. Onların mükafatı Rablerinden bir mağfiret ve altından ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedi kalıcıdırlar. Böyle yapanların mükafatı ne güzeldir.” (Al-i İmran; 133-136) Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Rabbinizin mağfiretini ve genişliği göklerle yer kadar olan cenneti kazanmak için yarışın. Bu cennet Allah’a ve peygambere iman edenlere va’dedilmiştir. Bu Allah’ın fazl ve keremidir, onu dilediğine verir. Allah, büyük fazl ve kerem sahibidir.” (Hadid; 21) Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: "Cennette yüz derece vardır. Her bir derecenin diğer derece ile arası, sema ile arz arası kadar geniştir. Firdevs bunların en yukarıda olanıdır. Cennetin dört nehri buradan çıkar. Bunun üstünde Arş vardır. Allah'tan cennet istediğiniz vakit Firdevs'i isteyin." (Tirmizî) Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bir melek cennet ehline şöyle seslenir: Ey Cennet ehli! Sizin için burada devamlı sağlık vardır. Siz burada hiç hastalanmayacaksınız. Sizin için burada devamlı yaşamak vardır. Siz burada hiç ölmeyeceksiniz. Sizin için burada devamlı gençlik vardır. Siz burada hiç ihtiyarlamayacaksınız. Sizin için burada devamlı sevinç vardır. Siz burada hiç üzülmeyeceksiniz.” (Müslim) Şunu iyi bilelim ki, cennet ve cehennem birbirinin tamamen zıddıdırlar. Cehennem akla gelebilen ve akla gelmeyen azapların, sıkıntıların ve musibetlerin yeri; cennet ise akla gelebilen ve gelmeyen saf ni’metlerin, sevinçlerin ve mutlulukların yeridir. Onun için cehenneme karşı korku, cennete karşı da ümit hislerini geliştirmek ve bu hislerle nefis ve iradeyi kötülük ve şer yolundan çevirip takva ve hayır yoluna sevk etmek lazımdır. Cennette yalnızca ölüm ve ayrılığın olmaması, hastalık, ihtiyarlık ve fakirliğin bulunmaması yeterli ni’metler iken bunların yanında gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, aklın tasavvur edemediği ve hayalin yetişemediği ni’metler vardır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Hiç kimse kendisi için ne gibi göz kamaştırıcı ni’metlerin hazırlandığını bilemez.” (Secde; 17) Sehl İbn Sa'd (R.A) anlatmıştır: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, insanlar neden yaratıldı?" "Sudan!" buyurdular."Ya cennet? dedim, o neden inşa edildi?" şöyle buyurdu: "Gümüş tuğladan ve altın tuğladan! Harcı da kokulu misk. Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı da za'ferandır. Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.” Hz. Peygamber (S.A.V) sözlerine şöyle devam buyurdular: "Üç kişi vardır duaları reddedilmez (mutlaka kabul edilir): Adil imam (devlet başkanı). İftarını yaptığı zaman oruçlu. Zulme uğrayanın duası. Allah, (mazlumun) duasını bulutların fevkine çıkarır ve onlara sema kapıları açılır ve Allah Teala hazretleri: "İzzetime yemin olsun! Vakti uzasa da, duanı mutlaka kabul edeceğim!" buyurur." (Tirmizî) Cennet ve Cehennem Ehli “Ey İman edenler! Gerek kendilerinizi, gerek ailelerinizi öyle bir ateşten koruyun ki, onun yakacağı insanlarla taştır. (O ateşin) üzerinde iri gövdeli, sert tabiatlı melekler vardır. (me’murdur) ki, onlar Allah-’ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler. Neye de me’mur edilirlerse yaparlar.” (Tahrim; 6) İnsan, Allah-u Zülcelal'in emir ve yasaklarına kulak vermez ve O'nun yolundan ayrılırsa, Allah-u Zülcelal ona, Şedidü'l İkab (Şiddetli azap veren) sıfatıyla cehennem ateşiyle azap edecektir. Ahirette iki yer bulunduğunu bunların cennet ile cehennem olduğunu ve cennete mü’minlerin gireceğini, cehenneme ise kafirlerin yerleştirileceğini, bunların ebedi olduğunu kur’an-ı kerimdeki ayetler, hem bunlar hakkında varid olan hadis-i şerifler açıktan açığa beyan etmektedir. Allah-u Zülcelal ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “İyiler cennette, kötüler de cehennemde olacaklardır.” (İnfitar; 13) “Yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden sakının. O, kafirler için hazırlanmıştır.” (Bakara; 24) “Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere ille oraya (cehenneme) uğrayacaktır. Bu, Rabbinin üzerine kat’i olarak aldığı, kaza ettiği (bir şey) dir. Sonra takvaya erenleri kurtaracağız, zalimleri ise orada diz üstü düşmüş bir halde bırakacağız.” (Meryem; 71-72) Bu ayet-i kerimeye göre, insanların cehenneme girmeleri kesindir. Fakat oradan çıkmak kesin değildir. Çünkü bunun şartı takva sahibi olmaktır. Takva sahibi olmayanlar ve zalimler ise orada kalacaklardır. Öyleyse bu akıbetleri düşünmeli ve kendimize gelmeliyiz. Şunu iyi bilelim ki, Allah-u Zülcelal’in rah-meti de, azabı da kudreti gibi sonsuzdur. Onun sonsuz rahmeti cennette, sonsuz azabı ise cehennemdedir. Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar vardır. Soktuğu kimse yetmiş sene acısını çeker. Orada katır gibi akrepler de vardır. Bunların da soktuğu kimseler kırk sene zehirinin etkisinden kurtulamazlar.” Mücahid şöyle demiştir: “Cehennemin öyle kuyuları vardır ki, içlerinde deve boynu gibi yılanlar ve katır iriliğinde akrepler bulunur. Cehennemlikler ateşten bu yılanlara doğru kaçınca yılanlar onları ağzları ile yakalayıverirler ve vücutlarını didik didik parçalarlar. Cehennemliklerin bu yılanlardan kurtulabilmek için tek çareleri ateşe sığınmak olur.” Hz. Peygamber (S.A.V) başka bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “Bildiğiniz dünya ateşinin yakıcılığı, cehennem ateşi yakıcılığının yüzde biridir.” (Ahmed b. Hanbel) (Ahmed b. Hanbel, Taberani, İbn Hıbban, Hakim) “Cehennemliklerin en hafifi azaplısı ayaklarına ateşten iki nalın giydirilmiş olan kimsedir. Bu nalınlar o kimsenin beynini tıpkı bir kazan gibi kaynatırlar. Kulakları kor, azı dişleri kor ve kirpikleri yalazdır. Karın boşluğundaki iç organları eriyip ayaklarından akar. Bu kişi en hafif azaplı cehennemliklerden biri olduğu halde en ağır cehennem azabını çekenlerden biri olduğunu zanneder.” (Müttefekün Aleyh) Cehennem ateşi öyle bir ateştir ki, cehennem ehlinin etini yakıp döker. Geriye kemikten ibaret iskeletler kalır. Bunların azapları tekrar tatması içinde derileri yine eski halini alır. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: “Onların derileri pişip yandıkça azabı duymaları için onlara yeni cilt giydiririz.” (Nisa; 56) Hasan-ı Basri şöyle demiştir: “Onların derileri günde yetmiş bin kere yanar ve yenilenir.” Hz. Peygamber (S.A.V) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ehlinin alt çeneleri göğüsleri üzerine iner, üst çeneleri de alınlarına kadar çıkar. Bundan sonra sırıtan bir kelle halinde kalırlar.” (Tirmizi) Cennet ve Cehennem Vardır Ey Nefsim! Senin önünde cennet ve cehennem vardır. Yakında öleceğini ve bunlardan birisine gideceğini bilmiyor musun? Hesap günü gibi büyük bir güne adım adım yaklaşırken, başına gelecek tehlikelere hiç aldırmadan zevk ve sefa içinde kalmayı nasıl istiyorsun? Ölümün bir gün hiçbir elçi ve haber göndermeden sana ulaşacağını ve bitmez sandığın bu dünya hayatına son vereceğini bilmiyor musun? Sana herşeyden daha yakın olan ve asla kaçamayacağın ölüme neden hazırlık yapmıyorsun? Allah-u Zülcelal'in: “ İnsanların hesap görme zamanı yaklaştı, fakat onlar hala habersiz, haktan yüz çeviriyorlar. Rablerinden gelen her yeni ihtarı mutlaka kalpleri gaflet içinde eğlenerek dinlerler." (Enbiya; 1-2-3) ayet-i kerimesi üzerinde hiç mi düşünmüyorsun? Cehennemin İsimleri ve Sakinleri Hz. Peygamber (S.A.V) Cebrail (A.S)'ma ; “Cehennemin katlarının sakinleri kimler olacaktır?” diye sorunca, Cebrail (A.S) sözlerine şöyle devam etti: Birinci cehennemin ismi, Sair'dir. İkinci cehennemin ismi, Leza'dır. Üçüncü cehennemin ismi, Sakar'dır. Dördüncü cehennemin ismi, Cahim'dir. Beşinci cehennemin ismi, Cehennem'dir. Altıncı cehennemin ismi, Haviye'dir. Yedinci cehennemin ismi, Hutame'dir. Cebrail (A.S) sözlerinin burasında Hz. Peygamber (S.A.V)’den çekinerek susunca, Hz. Peygamber (S.A.V) kendisine; “Yedinci kata kimlerin yerleştirileceğini bana söyle!” dedi. Bunun üzerine Cebrail (A.S.); “Yedinci kata da ümmetinden büyük günah işleyipte tevbesiz ölenler yerleştirilecektir.” dedi. Cebrail (A.S.)’in bu cevabı üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) bayılarak yere düştü ve Cebrail (A.S.) ayılıncaya kadar mübarek başını kucağına dayadı. Ayılır ayılmaz, Cebrail (A.S)’e; “Ey Cebrail! Musibetim büyük ve derdim ağır. Acaba ümmetimden cehenneme giren olacak mı?” diye sordu. Cebrail (Aleyhisselam)’de: “Evet ümmetinden tevbe etmedikleri halde ölen büyük günah işleyenler cehenneme girecektir.” dedi. Cebrail (A.S)’in bu cevabı üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) tekrar ağlamaya başladı. Arkasından Hz. Peygamber (S.A.V) eve kapandı. Sadece namaz kılmak için odasından çıkıyor ve hiç kimse ile konuşmaksızın mescide gidiyordu. Namazda ağlıyor ve Allah’a yalvarıyordu. Böylece üç gün geçti. Üçüncü günü Hz. Ebu Bekir kapısına geldi ve içeri girmek için izin istedi. Fakat içerden hiçbir cevap gelmeyince ağlaya ağlaya geri döndü. Arkasından Hz. Ömer, daha sonra Selman-ı Farisi de girmek için izin istedi. Fakat içerden yine cevap gelmeyince onlarda ağlamaya başladılar. En son Hz. Fatıma Hz. Peygamber (S.A.V)’in kapısına geldi ve izin istedi. Hz. Peygamber (S.A.V) o sırada secde de idi. Kızının sesini duyunca başını secdeden kaldırdı ve girmesi için kızı Hz. Fatıma’ya izin verdi. Hz. Fatıma Hz. Peygamber (S.A.V)’i görünce ağlamaya başladı. Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V) ’in çehresini sararmış görmüştü. Devamlı ağlamaktan ve üzüntüden yanaklarında iz kalmıştı. Bu durumu görünce; “Ey Allah’ın Resulü! Sana ne indi?” diye sordu. Hz. Peygamber (S.A.V’de bütün olanları anlattı. Hz. Fatıma; “Ey Allah’ın Resulü! Ümmetinin büyük günah işleyenleri cehenneme nasıl girecek?” diye sordu. Hz. Peygamber (S.A.V)’de bu soruyu şöyle cevaplandırdı: “Azap melekleri, erkekleri sakallarından, kadınları ise saç örgüleri ile alınlarından tutup sürüklerler. Ümmetimin nice yaşlıları sakallarından tutulup cehenneme doğru sürüklenirken; “Ah yaşlılık, ah zavallılık!” diye feryat ederler. Sakalından tutulup cehenneme sürüklenen nice gençlerde; “Vah gençliğime, eyvah güzelliğime!” diye bağırır. Buna karşılık ümmetim içinde, alınlarından tutulup cehenneme doğru sürüklenen nice kadınlar da; “Eyvah rezil oldum, eyvah üstüm başım açıldı!” diye feryat ederler. Böylece onlar cehennemin baş sorumlusu Malik’e teslim edilirler. Malik onlara kim olduklarını sorunca; “Bizler kendilerine Kur’an indirilenlerdeniz, bizler Ramazan ayında oruç tutanlardanız.” diye cevap verirler. O zaman Malik; “Kur’an sadece Muhammed’in ümmetine indirildi.” deyince, hemen Hz. Muhammed’in adını hatırlayarak; “Bizler Muhammed ümmetindediz.” diye bağırırlar. Fakat Malik de onlara şöyle der: “Peki, Kur’an da sizi Allah’ın emirlerine aykırı hareket etmekten alıkoyacak bir ayet yok muydu?” Bu Ümmetin günahkarları cehennemin kenarına kadar getirilip ateşle ve zebanilerle karşı karşıya bırakılınca; “Ey Malik! İzin ver de halimize ağlayalım.” derler. Malik’in izin vermesi üzerine gözyaşları kuruyuncaya kadar ağlarlar. Gözyaşları akmaz olunca da kan ağlamaya başlarlar. Bu durumu gören malik kendilerine; “Eğer bu ağlama dünyada iken olsaydı, ne iyi olurdu. Eğer bu ağlama dünyada ve Allah korkusu ile meydana gelseydi, bu gün size ateş hiç dokunmayacaktı.” der. Arkasından Malik zebanilere; “Haydi şunları cehenneme atıverin” diye emir verir. Bu ümmetin günahkarları ateşe atılınca hep birlikte; “La İlahe İllallah” diye seslenirler. Onlar böyle seslenince ateş geri çekilir. Bunun üzerine Malik cehenneme; “Ey Ateş, onları yakala!” diye emir verir. Cehennem de; “Onları nasıl yakalayayım, hepsi La İlahe İllallah diyorlar.” diye cevap verir. Bunun üzerine Malik; “Evet, öyle demelerine rağmen onları yakalayacaksın. Çünkü Arş’ın Rabbi böyle emretmiştir.” deyince ateş üzerlerine dönerek onları yakalayıverir. Bu ümmetin günahkarları Allah’ın dilediği kadar bir süre cehennemde kalırlar. Cehennemdeyken; “Ya Erhamerrahimin, ya Hannan, Ya Mennan” diyerek Allah’a yalvarırlar. Allah-u Teala’nın hükmü yere gelince Cebrail’e; “Ya Cebrail! Muhammed ümmetinin günah-karları ne durumdadır?” diye sorar. Cebrail de; “Ya Rabbi! Onların durumlarını sen daha iyi bilirsin!” diye cevap verir. Allah-u Teala, Cebrail’e; “Git de gör bakalım, ne durumdadırlar?” diye emir verir. Bu emir üzerine Cebrail, Malik’in yanına varır. Cebrail’i görünce; “Ey Cebrail! Seni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar. Cebrail de ona; “Muhammed ümmetinin günahkarlarına ne yaptın?” diye sorar. Malik, Cebrail’in bu sorusuna; “Durumları pek fena, kaldıkları yer çok dar. Ateş vücutlarını ve etlerini yedi bitirdi, geride sadece yüzleri ve kalpleri kaldı. Çünkü buralarında iman parıldıyordu.” diye karşılık verir. O zaman Cebrail, Malik’e; “Onların üzerinden cehennem kapağını kaldır da kendilerini göreyim.” der. Cebrail böyle deyince Malik, cehennem muhafızlarına derhal emir verir ve bu ümmetin günahkarları üzerinden cehennem kapağı kaldırılıverir. Bu ümmetin cehennemlikleri Cebrail’i ve onun güzelliğini görünce onun bir azap meleği olmadığını hemen anlayarak kim oldğunu sorarlar. Malik de;“Bu dünyada Muhammed’e vahiy getiren Cebrail’dir.” diye cevap verir. Bu ümmetin cehennemlikleri Hz. Muhammed’in adını duyunca hep bir ağızdan yüksek sesle; “Ya Cebrail! Muhammed’e günahlarımızın bizi kendisinden ayrı düşürdüğünü ve ne kadar kötü şartlar içinde bulunduğumuzu haber ver.” derler. Bunun üzerine Cebrail oradan ayrılarak Allah’ın huzuruna varır. Allah-u Teala kendisine; “Muhammed’in ümmeti ne durumda?” diye sorunca, bu soruya; “Ya Rabbi! Durumları çok fena ve yerleri çok dar!” diye karşılık verir. O zaman Allah-u Teala; “Peki onlar senden bir şey istediler mi?” diye buyurur. Cebrail de; “Evet, peygamberlerine içinde bulundukları kötü durumu bildirmemi istediler.” diye cevap verir. Bunun üzerine Allah-u Teala, Cebrail’e;“Git, durumu Muhammed’e bildir.” diye buyurur. Allah-u Teala’nın bu emri gereğince Cebrail, hemen Hz. Peygamber (S.A.V)’in yanına gider. Hz. Peygamber (S.A.V)'in yanına varır varmaz şöyle der: “Ya Muhammed! Ümmetinden şu anda cehennem azabı çeken günahkarlar adına sana geldim. Onlar durumlarının çok kötü ve yerlerinin çok dar olduğunu sana bildiriyorlar.” Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) hemen Arş’ın altına giderek secdeye kapanır. O zaman Allah-u Teala; “Başını kaldır da iste. Ne istersen verilecektir. Şefaatçı ol şefaatın kabul edilecektir.” buyurur. Allah-u Teala’nın bu buyruğuna karşılık Hz. Peygamber (S.A.V): “Ya Rabbi! Ümmetimin günahkarları ile ilgili hükmünü uyguladın. Şimdi onlar hakkında benim şefaatımı kabul eyle.” der. Allah-u Teala, Hz. Peygamber (S.A.V)’in bu dileğine şöyle cevap verir: “Senin onlarla ilgili şefaatını kabul ediyorum. Hemen cehenneme git ve (La İlahe İllallah) diyen herkesi oradan çıkar.” Allah-u Teala’nın bu emri uyarınca Hz. Peygamber (S.A.V) hemen Malik’in yanına gider ve; “Ey Malik! Ümmetimin günahkarları ne durumdadır?” diye sorar. Malik bu soruya: “Durumları çok fena ve yerleri çok dar!” diye cevap verir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.V) ona: “Kapıyı aç ve kapağı kaldır!” diye buyurur. Az sonra cehennemlikler Hz. Peygamber (S.A.V)’i görünce hep bir ağızdan ve yüksek sesle:“Ya Muhammed! Ateş derilemizi ve ciğerlerimizi yakıp kül etti.” diye seslenirler. Daha sonra Hz. Peygamber (S.A.V) hepsini cehennemden çıkarıverir. Ateş onları yemiş, kül ve kömür haline getirmiştir. Hz. Peygamber (S.A.V) alıp onları cennetin kapısı önünden geçen ve hayat nehri adını taşıyan bir nehre ***ürür. Bu nehre girip yıkanırlar. Oradan da ak yüzlü birer delikanlı olarak çıkarlar. arkasından da cennete yerleştirilirler. Diğer cehennemlikler müslümanların oradan çıkarıldıklarını görünce:“Keşke bizde Müslüman olsaydık, bizde cehennemden çıkardık!” derler. Nitekim Allah-u Teala ayet-i kerime de şöyle buyurmuştur: “Bir zaman gelir ki, kafirler; keşke Müslüman olsaydılar, diye arzu ederler.” (Hicr; 2) Ebu Said (R.A) şöyle anlatmıştır: "Resûlullah (S.A.V) okudu: "Ey Muhammed! Hâlâ gaflet içinde bulunanları ve hâlâ inanmayanları, onları işin bitmiş olacağı o hasret günü ile uyar." (Meryem; 39) Sonra dedi ki: "(Kıyâmet günü) ölüm alaca bir koç suretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yer alan sur üzerinde durdurulur. Önce: "Ey cennet ahalisi!" diye bağırılır, onlar başlarını kaldırırlar. Sonra: "Ey cehennem ahâlisi!" diye bağırılır, onlar da başlarını kaldırırlar. Sonra sorulur: "Bunu tanıdınız mı, nedir bu?" Hepsi birden: “Evet tanıdık, Bu ölümdür!" derler. Koç yatırılır ve kesilir. Arkasından da önce cennetliklere: “Ey Cennetlikler! Artık size ölüm yok.” denir. Sonra cehennemliklere de: “Ey Cehennemlikler! Bundan sonra size de ölüm yok.” diye seslenilir. İşte bu hadise sebebiyle cennet ehlinin ferahına bir ferah daha ziyade olur. Cehennem ehlinin kederine de bir keder daha ziyade olur.” (Buhârî, Müslim, Tirmizî) |
Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem
Cehennem Nasıl Bir Yerdir?
http://www.tevbekapisi.com/files/ima...atesi-100x.jpg Taberani’nin Mu’cemu’l-Evsat’ta belirttiğine göre, Enes b. Malik (R.A)’ den şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Cebrail alışılmışın dışında bir saatte Hz. Peygamber (S.A.V)’ e geldi yüzünün rengi uçuktu. Hz. Peygamber (S.A.V) kendisine: “Niye yüzünün rengi uçuktur?” diye sorunca Cebrail şöyle dedi: “Ey Muhammed! Sana geldiğim şu saatte Allah-u Teala cehennem körüklerine üflenmesini emretmiştir. Cehennemin, ateşin, kabir azabının her şeyden ağır olduğunu bilen kimsenin bunlardan emin olmadıkça yüzü gülmemelidir.” |
Cevap : İslam'da Cennet, Cehennem
Müminlerin Asıl Yurdu:Cennet |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.