![]() |
Tarihi Eserlerimiz
13 Eklenti(ler)
Rize il merkezinde, Müftü Mahallesi Kirazlık Sokak’ta bulunan Atatürk Evi Müzesi’nde Atatürk 17 Eylül 1924’de Rize’yi ziyaretinde Mataracı Mehmet Efendi tarafından misafir edilmiş ve bir gece kalmıştır. Bu evi mal sahibi Atatürk Müzesi yapılması koşuluyla Kültür Bakanlığı’na bağışlamıştır. Kültür Bakanlığı evi restore etmiş ve 27.12.1985’de müze olarak ziyarete açmıştır.
XX. yüzyılın ilk yarısında yapılan bu ev Mataracı Mehmet Efendi’ye aitti. Bahçe içerisinde üç katlı olan ev taş ve bağdadi bir yapı şekli göstermektedir. Zemin katta mutfak ve servis bölümleri bulunmaktadır. Kuzey ve güneyden iki ayrı kapı ile girilen birinci katta sofa çevresinde iki oda, helâ ve banyo bulunmaktadır. İkinci kat sofa etrafında dört oda ve yine helâ ve banyoya yer verilmiştir. Müzenin zemin katında Rize’den toplanan çeşitli kitabeler ve mezar taşları sergilenmektedir. Birinci katta ahşap eserler, ahşap mimari parçalar, dokuma araç ve gereçleri ile yöresel etnoğrafik malzemeler ile günlük kullanım eşyaları sergilenmektedir. İkinci katta Atatürk döneminden kalmış eşyalar, Atatürk’ün giysileri, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk ile ilgili fotoğraflara yer verilmiştir. Rize il merkezinde Piri Çelebi Mahallesi’nde bulunan müze, halk tarafından Sarı Ev olarak tanınmaktadır. XIX. yüzyıl sivil mimari üslubunda yapılmış olan bu yapı Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve 1998 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Müzede Rize yöresine özgü etnografik eserler sergilenmektedir. Rize ili Ardeşen ilçesinde Seslikaya Köyü’nde bulunan Süleyman Dede Türbesi, 1845 yılında yapılmıştır. Yakın tarihlerde yeniden yapılan türbe kare planlı olup, üzeri betonarme bir kubbe ile örtülmüştür. Türbenin doğu yakınında Süleyman Dede’nin oğlunun türbesi bulunmaktadır. Bu türbe taş duvarlı, dikdörtgen planlı, beşik çatılıdır. Rize İslampaşa Mahallesi'nde eski Güneysu yolu üzerinde bulunan bu çeşme, 1916 yılında şehrin savunmasında şehit olan askerlerin gömüldükleri yerde 1917 yılında yapılmıştır. Rus işgali sırasında Ruslar bu şehitlikten yol geçirmek isteyince şehitlerin mezarları buradan kaldırılmıştır. Bu nakil işlemi yapılırken askerlerin üzerinden çıkarılan madeni paralarla halk bu çeşmeyi yaptırmıştır. Çeşme yuvarlak kemerli ve tek cephelidir. Kemeri üzerinde Bayburtlu Hicranı’nin Latin harfleriyle yazdığı kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: Hat çekip damga bırakma iki üç yaz bir iki Arif anlar, anlasınlar ne imiş bu hattaki Biz vatan kurbanıyız. “Şehitler Çeşmesine gel Fatiha ver kâse sunsun hurilerin derneği Rize ili Çamlıhemşin ilçesinde Yeşiltepe Köyü’nde bulunan köprünün kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan XVIII-XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Köprünün yapımı ile ilgili bir de öykü bulunmaktadır: Bu köprüyü yaptıranları çekemeyenler, köprüden bir taş alıp dereye atan çocuğu olmayan kadınların çocukları olacağını söylerler. Bunu duyan çocuksuz kadınlar köprünün korkuluğundan kopardıkları taşları dereye atarlar. Bunun sonucu olarak da köprünün korkuluğu yavaş yavaş ortadan kalkar. Bu nedenle de köprü üzerinden hiç kimse geçmez. Köprü iki kaya arasında moloz taştan tek gözlüdür. Rize ili Çamlıhemşin ilçesinde, Fırtına Deresi üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Çevrede yaşayanlar köprünün 1699 tarihli bir kitabesi olduğunu ve 1946 yılında sel baskını sırasında kaybolduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu tarih doğru ise, bu köprü yörenin en eski köprülerinden biri olmalıdır. Köprü kesme ve moloz taştan tek gözlü olarak yapılmış, sonraki yıllarda korkuluk duvarı onarılmış ve üzerine demir bir kısım eklenmiştir. Batı yönündeki ayağı üzerine bir koruma duvarı geç dönemlerde yapılmıştır. Köprünün kuzeybatısında eski bir mezarlık bulunmaktadır. Rize ili Pazar ilçesinin batısında küçük bir yarımadada, kayalıklar üzerinde bulunan bu kalenin ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber, Trabzon Rum İmparatorluğu zamanında XIII.-XIV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Kale Osmanlılar zamanında onarılmış ve kullanılmıştır. Kale oldukça muntazam taş duvarlara sahiptir. Kare planlı olup, 7.00x7.00 m. ölçüsündedir. Güney surları yıkılan kalenin girişi batı yönündedir. Günümüze iyi bir durumda gelebilen duvarlarında ise mazgallar ve yuvarlak kemerli üst kata ait pencereler bulunmaktadır. Rize Çamlıhemşin ilçesinin 40 km. uzağındaki Hisarcık Köyü’nde, yöreye hâkim olan Kale-i Bala’nın bazı kaynaklarda ismi Varoş Kalesi olarak geçmektedir. Başhemşin ve Tatos geçitlerine hakim olan bu kalenin bir kitabesi bulunmamaktadır. Bununla beraber, yapı üslubundan Zil Kalesi ile beraber XIV.-XV.yüzyıllarda yapıldığı sanılmaktadır. Ayrıca XVI.yüzyıla tarihlenen Osmanlı dönemine ait Tahrir Defterlerinde burada görevli bir Dizdar ve 40 askerin bulunduğu öğrenilmektedir. Buna göre de kale Osmanlı döneminde de kullanılmıştır. Kale kesme taş ve moloz taştan, 70.00x25.00 m. ölçüsünde dikdörtgen planlı olarak yapılmış, duvarlarının kalınlığı 50 cm. ile 1,5 m. arasında değişmektedir. Kalenin doğu, güney ve kuzey kısmı oldukça sarp kayalıktır. Batısı ise daha eğimli bir arazi üzerindedir. Kaleye giriş kuzeybatıdandır. Kaledeki duvar izlerinden batı yönünde kuleleri olduğu anlaşılmaktadır. İç kısımda, doğu duvarına bitişik tonozlu mekân ise oldukça büyük bir sarnıçtır. Kalenin duvarları oldukça harap bir durumda günümüze gelmiştir. Rize ili Çamlıhemşin ilçe merkezinin 15.km. güneyinde, Fırtına Deresi Vadisi’ne hâkim noktada, deniz seviyesinden 750 m. yükseklikte, kıyıdan da 40 km. içeridedir. Dere yatağına hâkim bir kayanın tepesinde bulunan bu kale çevreyi kontrol amacıyla yaptırılmıştır. Kalenin kimler tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir. Bölgenin tarihini araştıran Prof.A.Bryer kale ile ilgili hiçbir bilgi edinememiş ve dağlar arasındaki geçitlere egemen olan bir derebeyi tarafından yaptırılmış olabileceği görüşündedir. Prof.Dr.Semavi Eyice’ye göre, yöredeki derebeyi hakimiyeti Osmanlı İmparatorluğu zamanında da sürdürülmüş, asi Tuzcuoğullarının, Trabzon Valisi Hazinedaroğulu Süleyman Ağa ve devlet kuvvetleri ile çarpışmasına kadar, 1840’lı yıllara kadar kullanıldığını ileri sürmüştür. Kale düzensiz bir kaya kütlesinin en yüksek kesiminde ve düzgün bir plana sahip olmayacak şekilde yerel moloz taştan yapılmıştır. Kalede tarihlemeye yardımcı olacak herhangi bir bezemeye de rastlanmamıştır. Kalenin kuzey yönündeki girişine batı yamacındaki bir yol ile ulaşılmaktadır. Kale üzeri beşik tonozlu bir dehlizi olan kapının iç tarafında, tepenin kuzey kısmında kademeli teraslar halinde yapılmıştır. Bu teraslar fazla yüksekliği olmayan duvarlarla birbirlerinden ayrılmıştır. Tepenin güney ucunda birbirine bitişik iki mekân asıl kale bloğunu oluşturmaktadır. Düzensiz planı olan bu bölümlerin kale muhafızlarının barınakları olduğu sanılmaktadır. Duvarlardaki kiriş izlerinden bu mekânların ahşap döşemeli katları olduğu da anlaşılmaktadır. Bu mekânın yanında muntazam dikdörtgen planlı, batı ve doğu yönüne uzanan daha küçük bir mekân vardır. Bu mekânın kaleye ait bir şapel olduğu düşünülmüş ise de bunu doğrulayacak bir kanıta rastlanmamıştır. Ayrıca bir şapelde bulunması gereken apsis ise burada yoktur. Yalnızca kapı girişinin karşısında, batıda içerisi nişli bir girintili hücre bulunmaktadır. Kalenin güney ucu duvarla çevrili bir iç kale görünümündedir. Bunun batısında dışarıya doğru taşan dikdörtgen burcun başkule olduğu sanılmaktadır. Bu kulenin de düzgün bir planı yoktur. Ancak bütün kaleye ve çevreye hâkim bir durumdadır. Duvarları 1-5-2 m. kalınlığındaki başkulenin zemin katından başka, ahşap döşemeli dört katı daha bulunmaktadır. Kalenin aydınlatılmazı mazgal delikleri ile yapılmıştır. Ayrıca kulenin üzeri teras şeklinde örtülmüştür. İç kaleden başka dış surlar ve orta surlar kaleyi çevrelemektedir. Kale duvarları içerisinde dikine uzanan boru yuvalarının da günümüze gelemeyen sarnıçlara ait oldukları sanılmaktadır. Rize il merkezinin 10 km. doğusunda Gündoğdu Köyü’nde, Gündoğdu Deresi’nin kenarında bulunan Bozuk Kale, denizden 30 m. yüksekliğinde küçük bir gözetleme kalesidir. Yapım tarihi bilinmemekle beraber Karadeniz kıyılarında benzerleri görülen Orta Çağ kalelerinden bir örnektir. Rize Kalesi (Merkez) Kale moloz taş duvarlı olup, duvar işçiliğinde kireç harca yer verilmiştir. Duvarları yaklaşık 1 m. kalınlığında olan bu kalenin de düzgün bir planı bulunmamaktadır. Yaklaşık olarak 56.00x15.00 m. ölçüsünde, kuzey kenarı daha geniş olan yamuk planlıdırRize Kalesi (Merkez) Rize il merkezinin güneybatısında bulunan Rize Kalesi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Bunu belirten bir kitabe de günümüze gelememiştir. Kale ilk yapılışında İç Kale ve Aşağı Kale’den meydana gelmiş, Aşağı Kale bölümü yoğun yapılaşmadan ötürü tamamen yok olmuş ve yalnızca batı tarafındaki bazı sur parçaları ile kuleleri günümüze gelebilmiştir. Rize Kalesi’nin tarihlendirilmesi konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Aşağı Kale surlarının bazı bölümleri Bizans İmparatoru Alexios II. (1297-1330) zamanında yapılan Trabzon Kalesi ile benzerlik göstermesinden ötürü bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır. İç Kale ise, İmparator Iustinianus (527-565) zamanında yapılmıştır. Sonraki dönemde de Trabzon Kommenosları zamanında Aşağı Kale’nin surları yapılmıştır. Bu kale Osmanlı döneminde onarılarak kullanılmıştır. İç Kale deniz seviyesinden 150 m. yükseklikte, doğal bir yükselti üzerine yapılmıştır. Düzgün olmayan, yamuk şekilde bir planı olan İç Kale’nin girişi doğu yönündedir. Bu kapıdan küçük bir avluya girilmektedir. Avludan ikinci bir kapı ile de asıl kaleye geçilmektedir. İç Kale’yi çevreleyen duvarlar ve surlar kısmen düzgün kesme taştan, kısmen de moloz taştan yapılmış ve kireç harçla da sağlamlaştırılmıştır. Duvar kalınlıkları 1,5 m.yi bulmaktadır. İç Kale’nin yarım daire planlı beş kulesi vardır. Ayrıca doğusuna da kayalara oyulmuş bir kuyu yapılmıştır. Kale harap bir durumda iken 1990’lı yıllarda Kültür Bakanlığı tarafından onarılmıştır. Bu onarım sırasında yıkılmış olan seyirdim yolu ve mazgallar yenilenmiştir. Aşağı Kale , İç Kale’nin kuzeydoğu ve kuzeybatıya açılan, denize kadar ulaşan surlarla çevrili idi. A.Bryer ve D.Winfield bu kalenin surları üzerinde dokuz kulesi ve iki kapısı olduğunu tespit etmiştir. Kuleleri dikdörtgen ve yuvarlak planlı olup, iki katlı idiler. Günümüze ulaşan kalıntılarından üst örtüsünün tuğla tonozlu olduğu sanılmaktadır. Doğu surlarından ise hiçbir iz günümüze gelememiştir. Rize il merkezinde, eski Vilayet Konağı'nın güneyinde eski Piri Çelebi Mahallesi'nde yer alan cami 1711 yılında El Hac Muhammed Efendi tarafından yapılmıştır. İlk cami çeşitli tarihlerde yapılan onarımlarla 1953 yılına kadar gelmiştir. Onun yerine yapılan bugünkü cami 1953-1965 yılları arasında yapılmıştır. Şeyh Camii, Merkez Camisi'nden sonra Rize'nin en büyük camisidir. Kesme taştan, kare planlı caminin önünde beş bölümlü beş küçük kubbeli bir son cemaat yeri bulunmaktadır. Burası sonraki yıllarda camekânla kapatılmıştır. İbadet mekânı tromplu bir kubbe ile örtülmüştür. İbadet mekânı iki sıra halinde pencerelerle aydınlatılmıştır. Caminin iki yanında bulunan iki minaresi birer şerefelidir. Rize Kale Mahallesi'nde, İç Kalesi'nin güneyinde bulunan bu cami, kitabesinden öğrenildiğine göre 1658 yılında Halil Ağa isimli bir kişi tarafından yaptırılmış, 1805 yılında yenilenmiştir. Bugünkü cami ise 1970’li yıllarda yeniden yapılmıştır Cami eğimli bir arazi de yapıldığından ötürü altında bir zemin katı vardır. Zemin kat taş ve ibadet mekânı betonarme olarak yapılmıştır. Üzeri kiremitli kırma çatı ile örtülmüştür. Caminin doğusunda imam odası bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerinde onarım kitabesi bulunmaktadır. Kitabe: Sahibül hayrat Halil Ağa Avni Hak ile etti bir bina mescid bina Mâif-i gaybi dedi tarihini Hakken makamıdır cennet-i a’lâ Sene 1069 (1658). Caminin ibadet mekânına küçük bir son cemaat yerinden girilmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı caminin üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür. İbadet mekânı yuvarlak kemerli geniş pencerelerle aydınlatılmıştır. Mihrap özellik taşımamaktadır. Yanındaki minaresi taş kaide üzerine yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
rizede bu kadar tarihi yerler olduğunu bilmiyordum tşk bilgilenmiş oldum
|
Cevap : Trabzon
26 Eklenti(ler)
Trabzon ili Akçaabat ilçesine 30 km uzaklıkta bulunan Çalköy Mağarası Türkiye’nin en büyük mağarası olmasının yanında milyonlarca yıllık sarkıt ve dikitleri, su ve şelalesi ile önemli bir turizm bölgesidir.
Mağara 1 km. uzunluğunda olup, mağara içerisindeki 550 m.lik bölüm yürüyüş parkuru olarak düzenlenmiş ve aydınlatılması yapılmıştır. Trabzon ili Maçka ilçesine 48 km. uzaklıktaki Altındere Vadisi Milli Parkı’nda Sümela Manastırı bulunmaktadır. Zengin bitki örtüsü ve jeomorfolojik yapısı ile tanınmış olan bu Milli Park Altındere Vadisi’nde bulunmaktadır. Milli Parkın zengin florasında doğu ladini ağırlıklı olan bitki örtüsünü yapraklı ve iğneli ağaçlardan göknar, sarıçam, kestane, meşe, ıhlamur, gürgen, söğüt, karaçam, ormangülü oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu doğal ortam içerisinde geyik, karaca, çengel boynuzlu yaban keçisi, yabani domuz, ayı, kurt, çakal, tilki, yaban kedisi gibi türler yaşamaktadır. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Trabzon Cephanelik Binası http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Trabzon il merkezinde, Boztepe’nin yamacında Yeni Cuma Mahallesi’nin güneyindeki bu yapı Fatih Kulesi veya İren Kulesi isimleri ile tanınmaktadır. Yapının kitabesi olmadığından yapım tarihi ve yapılış nedeni kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte Tarsicio Succi da Verica, Trabzon İmparatoriçesi İren’e (1340–1341) tarafından toplantı yeri olarak yapıldığını kaydetmiştir. Kesme taştan yaklaşık 25–40 m. çapında, 25 m. yüksekliğinde iç içe geçmiş kalın duvarlı iki bölümden meydana gelmiştir. Kulenin iç bölümü dört, dış bölümü ise üç katlıdır. Her iki kule de yuvarlak kemerli on üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Kulenin bütünü koruma duvarları içerisine alınmıştır. İstanbul Üniversitesi Yıldız Sarayı Kütüphanesi’ndeki Sultan Abdülhamit albümlerinde resmi olan, günümüze gelemeyen bu yapıdaki h.1305 (1887) tarihi de cephanelik olarak kullanıldığına işaret etmiştir. Yapı 1916–1918 yıllarında Trabzon’u Rusların işgali sırasında cephanelik olarak kullanılmış ve 9 Temmuz1919’da cephaneliğin patlamasıyla büyük hasara uğramıştır. Günümüzde Cephanelik Trabzonlu iş adamı İbrahim Öztürk tarafından Özel İdare’den kiralanmış ve turizme hizmet amacı ile aslına uygun olarak restore edilmiştir. Trabzon il merkezinde, şehrin en yüksek kesimindeki kale, Trabzon’da günümüze en iyi durumda ulaşabilen eserlerin başında gelmektedir. Deniz kıyısından başlayarak şehrin arkasındaki tepelere kadar uzanan Trabzon kalesi, Bizans Çağı’na ait eski temeller üzerinde yükselmiştir. Yukarı Hisar, Orta Hisar ve Aşağı Hisar olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelen kale, eski anıtlardan toplanan taşlardan yapılmıştır. Ne var ki yüzyılımızın başlarında aynı kalenin taşları bu kez yeni binaların yapımında kullanılmıştır. Yukarı Hisar’ın 300 m. Kuzeyindeki tiyatrodan ise hiçbir kalıntı günümüze ulaşamamıştır. Evliya Çelebi bu kaleden şöyle söz etmiştir: “Dağ tarafında cehennem kuyusuna benzer bir derin hendeği vardır ki yetmiş yedi adam girer. Safi kesme kayadır. İçinde camii, muhafazacı evleri, mahzenleri, cebehâneleri vardır”. Yukarı Hisar, iç kalenin koruyucusu olup, aynı zamanda akropol görevini üstlenmiştir. MÖ.2000 yıllarında ilk kalenin yapıldığı sanılmaktadır. Bazı eski kaynaklarda hipodrom kalıntıları, kule, hamam ve saray gibi yapıların burada var olduğundan söz edilmiştir. Saray diye tanımlanan yapının kalıntılarından kesme taştan, kare plânlı olduğu anlaşılmaktadır. Büyük bir rastlantıyla İmparator Iustinianus zamanında yaptırılan bölümlerde surlar yuvarlak görünümler vererek devam etmişlerdir. Çeşitli devirlerde değişikliklere uğrayan iç kale, diğer hisarlardan daha yüksek olup, güneydeki iki katlı kalın bir sur ve kulelerle daha da sağlamlaştırılmıştır. İç kalenin doğusu, Kuzgundere’ye bakan yamaçları yine surlarla korunmuştur. Moloz ve blok taşlardan oluşan bu bölümlerde bazen insan kabartmalarına da rastlanmıştır. Trabzon Müzesi’nde bulunan Osmanlı dönemine tarihlendirilen bazı kitabeler de sur duvarları arasında bulunmuştur. İmparator Aleksios II’nin (1297–1330) yaptırdığı Orta Hisar, Yukarı Hisar ve İç Kale’nin devamı olup, muntazam bir görünüme sahip değildir. Hisarın batısında imaret ve Zağanos kapıları, diğer bölümlerde Tabakhane ile Kule kapıları yer almaktadır. Ayrıca burada Orta Hisar Camisi (Panagia Chrysokephalos Kilisesi), yeni Cuma Camisi (Hagios Eugenius), Hükümet Konağı, Zağnos Köprüsü, Kule Hamamı, Çifte Hamam, Amasya Camisi, Şirin Hatun Camisi ve Musa Paşa Camisi yer almıştır. Aşağı Hisar, batıdan Zağanos burcunun hemen yanı başından denize kadar inmektedir. Doğusunda Pazar ve Mumhane kapılarının bulunduğu bu surlar güneyde Orta Hisar surlarıyla birleşmektedir. Aşağı Hisar’ın çevresinde St.Andrea Kilisesi (Molla Siyah Camisi) Hoca Halil Camisi, Pazarkapı Camisi, Kundupoğlu ve Yarımbıyıkoğlu Evleri, Sekiz Düzenli Hamam, Tophane Hamamı, Hacı Arif Hamamı, İskender Paşa Çeşmeleri gibi tarihi eserler yer almıştır. Trabzon Kalesinin bu bölümü İmparator Aleksios II zamanında (1287–1330) yapılmıştır. Ancak Aşağı Hisar’daki Moloz Tabyası’nın kapısı üzerinde Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığını belirten bir tuğra ile kitabe bulunmaktadır. Trabzon’un 7 km. batısında, Soğuksu Tepesi’nde yer alan Atatürk Köşkü 1890 yılında Konstantin Kabayanidis isimli bir Rus tarafından yapılmış, 1916–1918 yıllarındaki işgal sırasında Rusların karargâhı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk 26–29 Kasım 1930 tarihinde Trabzon’a ikinci kez geldiğinde bu köşkte ağırlanmıştır. Atatürk’üm çok beğendiği bu köşk daha sonra Trabzon İl Özel İdaresi tarafından hazineden satın alınmış ve İl Daimi Encümeni’nin 18 Mayıs 1931 tarihli kararı ile Atatürk’e armağan edilmiştir. Atatürk 10–11 Haziran 1937’de Trabzon’a üçüncü kez geldiğinde yine bu köşkte kalmış ve vasiyetinin bir bölümünü burada yazmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’a (Boysan) kalan bu köşk Trabzon Belediyesi tarafından 1943 yılında kamulaştırılmıştır. Ardından da Trabzon Belediyesi’nce 1964 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Günümüzde bu müze Trabzon Belediyesi’nin yönetimindedir. Cephe özellikleri ve mekân düzeni, XIX. yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, dört katlı kâgir bir yapıdır. Birkaç mermer basamakla çıkılan birinci katın ortasında bir salon ve bunun çevresinde sıralanmış odalar vardır. Salonun ortasında bir bilardo masası ile duvarda 15 Eylül 1924 Pazartesi günü Trabzon Belediyesi’nde Atatürk’e verilen ziyafette Belediye Başkanı Kazazoğlu Hüseyin Efendi’nin nutkuna karşılık Atatürk’ün söyledikleri yazılıdır. Ayrıca burada Atatürk’ün Trabzon’a gelişi ile ilgili resimler sergilenmiştir. Misafir odasında ampir üslupta oturma takımları, çini vazo ve bir vitrin içerisinde figürlü biblolar sergilenmiştir. Diğer odalarda yemek takımları, eski bir radyo, orijinal etajerler; mutfakta kristal ve antika yemek takımları porselenler görülmektedir. Ahşap bir merdivenle çıkılan ikinci katta muhafızlara ait odalar, banyo dairesi ve yatak odası bulunmaktadır. Yatak odasında Atatürk’ün yattığı yatak, çalışma masası ve çizmiş olduğu bir harita ile tarihteki Türk devletlerini simgeleyen bayraklar görülmektedir. Üçüncü katta ise, depo olarak kullanılan odalar dikkati çekmektedir. Yapının alt katında, kalorifer dairesi ile kurnalı küçük bir hamam vardır. Trabzon il merkezi, Zeytinlik Caddesi, Uzun Sokak’ta bulunan bu yapı 1917 yılında Aleksi Kostaki tarafından yaptırılmıştır. Milli Mücadele yıllarında karargâh olarak kullanılan, 1924 yılında Atatürk’ün kalması için düzenlenen, 1937–1987 tarihleri arasında Kız Meslek Lisesi olarak kullanılan Kostaki Konağı 22 Nisan 2001’de Trabzon Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Konak, bodrum üzerine üç katlı olarak inşa edilmiştir. Ana yapı malzemesi taş olan binanın dış duvarlarına, pembemsi dikdörtgen taşların eklenmesi ile zengin bir görünüm kazandırılmıştır. Mimari dış cephe uygulamasında simetriden kaçınılmış, bu nedenle de farklı çatı yükseltileri ortaya çıkmıştır. Yapının dış cephesi çini panolar, sütunlar, sütunçeler; pencere silmelerindeki sitilize bitkisel kabartmalarla bezenmiştir. iç kısımlarda da ahşap kabartma bezeme ile kalem işi desenlere yer verilmiştir. Konağın bazı odalarında alçı kabartma çerçeveler içerisine manzara resimleri yapılmıştır. Müzenin bodrum katı arkeolojik eserlere ayrılmıştır. Zemin katta ise XX. yüzyılın başında yapılan bu konağın mimari yapısı, burada geçen tarihi olaylar ziyaretçilere kronolojik olarak tanıtılmıştır. Birinci katta Trabzon’un yöresel etnografyasını tanıtan objeler sergilenmiştir. Trabzon Ayasofyası’nın Trabzon’un fethinden sonra camiye çevrildiği söylenmektedir. Ancak son yıllardaki araştırmalar Ayasofya’nın, Sultan III. Murat zamanında Trabzon Beylerbeyi Ali Bey’in girişimleriyle camiye 1670 tarihinde çevrildiğini ortaya koymuştur. Mabet 1864’te Bursalı Rıza Efendi’nin teşvikleriyle onarılmıştır. I.Dünya Savaşı sırasında depo ile askeri hastane olarak kullanılmışsa da sonradan yeniden cami olmuştur. Edinburg Üniversitesi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce bir kez daha onarılan yapı 1964 yılında müze haline getirilmiştir. Günümüzde anıt müze olarak hizmete açıktır. Trabzon’da günümüze en iyi biçimde gelebilen kiliselerden biri olan Trabzon Ayasofyası İmparator I.Manuel (1238–1263) zamanında yapılmıştır. Geç Bizans kiliselerinin en iyi örneklerinden biri olan bu yapıdan Evliya Çelebi (1648), Pitton de Tournefort (1701), Hamilton (1836), C.Texier (1864), Trabzonlu Şakir Şevket (1878), Lynch (1893) ve D.Winfield (1985) gibi araştırmacılar söz etmişlerdir. Timur zamanında Trabzon’dan geçen İspanyol elçisi Clavijo da gezi notlarında bu kiliseye değinmiş ve bazı ilginç noktalar üzerinde durmuştur: “Ayin esnasında bir kitap kullanılmamaktadır. Sonra Ayasofya’nın istisnası ile kiliselerin birinde çan yoktur. Ayin yapılırken mühim kısımlarına işaret eden bir tahtaya vurulmaktadır. Bütün papazlar evlidirler. Ama bunlar yalnız bir kere evlenirler ve mutlaka bir bakire alırlar. Papazın zevcesi ölünce papaz bir daha evlenmez”. Ayasofya Kilisesi merkezi plandan oluşan, yüksek kasnaklı kubbesi, dairevi, çokgen apsidleri, portikleri ve taş süslemeleri, freskleri ile ilginç bir yapıdır. Son derece güzel bir işçilik gösteren kilisenin ilk yapıldığı yıllarda manastır olarak kullanıldığı, güney yönündeki bazı duvar kalıntılarından anlaşılmaktadır. Ayrıca burada küçük basamaklı merdivenlerle inilen, büyük bir olasılıkla bir gürcü prensine ait olduğu sanılan mezar odası vardır. Kuzey, batı ve güneyden üç ayrı girişi olan kilise, ayrı bir atrium ile nartekse sahiptir. Narteksin güneyinde, iki yanında bazı mezarlar yer almaktadır. Üç nefli plân düzeninde nefler ayrı ayrı apsidlerle sonuçlanmakta olup, bunlardan yandakiler yuvarlak, ortadaki beş köşelidir. Orta mekân oldukça büyük ölçüde, dört mermer sütunun taşıdığı pandantifli, onikigen kasnaklı yüksek bir kubbe ile örtülmüştür. Kubbenin dışında kalan bölümlerin üzerleri içten tonoz, dıştan kiremit kaplıdır. Yapının batısından demir merdivenlerle kadınlar bölümüne çıkılmaktadır. Kiliseden ayrı olarak, 1427 yılında yapılan çan kulesini Minas Bızıskyan şöyle anlatmaktadır: “Kule iki katlıdır. Taş merdivenlerden çıktığımız birinci kat, ayin masası ile üç adım genişliğinde ve her tarafı resimlerle süslü ufak bir şapeldir. Fallmerayer, kulenin doğudaki dış duvarlar üzerinde doğuya has elbiseler giymiş ve taç takmış üç kişinin freskini görmüştür”. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Trabzon kiliseleri arasında Ayasofya, en zengin bezemeye sahip olanıdır. Güney girişindeki taş bezemeler Bizans sanatının yanı sıra Selçuklu sanatı izlerini de taşımaktadır. Özellikle batı yönündeki mihrapların mukarnaslı bölümleri, sütun başlıkları İslâm üslubunu hatırlatmaktadır. Bunun yanı sıra kuzey cephedeki alınlık üzerindeki geometrik kompozisyonlar, madalyonlar XIII. yüzyıl Selçuk taş işçiliği ile çok yakın benzerlikler göstermektedir. Özellikle güney cephe, yapının en gösterişli kabartmalarının yer aldığı bölümdür. Burada kabartma olarak insanın yaratılışı tasvir edilmiştir. Cennet ile Havva’nın yaratılışı, Âdem’in meşhur elmayı Havva’dan alışı, cenneti sembolize eden ağaçlar, meleğin cennet kapısındaki tembihleri, cennetten kovulma, pişmanlık ve Habil’in Kabil’i öldürmesi burada görülmektedir. Güney cephenin kilit taşı üzerinde de Komnenosların sembolü olan tek başlı kartal motifine yer verilmiştir. Ayrıca bu cephenin alınlıktaki sütun başlıklarına yakın yerler kentavroslar, grifonlar, sırt sırta güvercinler, içerisi dairelerle doldurulmuş kare panolar, ay, yıldız ve bitkisel bezemelerle süslenmiştir. G.Millet bu fresklerin büyük olasılıkla İmparator I.Aleksios (1417–1429) ve onun oğlu Alexander ve baldızına ait olduğu düşüncesindedir. Trabzon Ayasofya’sının fresklerinin 1260 yılında yapıldığı sanılmaktadır. Günümüze son derece iyi korunarak gelebilen bu resimlerin Bizans Paleologos döneminin en erken örnekleri olarak tanımlanmışlardır. Özellikle burada İncil’den alınma konulara yer verilmiştir. Kubbe’de Pantokrator İsa, onun altında melekler korosu ve yazıt kuşağı dikkati çekmektedir. Bu kuşağın altında dizi halinde meleklerin yer aldığı bir friz, pencere aralarında oniki aziz tasvirleri yer almaktadır. Pandantiflerde ise değişik görünümlere yer verilmiştir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Kilise ana koridorun batısında, son akşam yemeği, Hz. İsa’nın ayaklarının yıkanma sahnesi, bahçedeki can çekişme sahneleri resmedilmiştir. Kuzey koridorun doğusunda, Zacharius’un öldürülmesi, dört aziz tasviri, ana mekânın (Naos) doğu kemerinde ortada Hz.İsa, madalyon içerisinde iki aziz, güneyde Aziz Anna’nın yalvarışı, bir çocukla birlikte Meryem görülmektedir. Kemerlerde göğe yükseliş, Meryem, pandantiflerde St.Luke ve İsa’nın doğuşu, St.Mark, Baptism, St.Matthev, İsa’nın çarmıha gerilişi, St.Iohannes ve Anastasis sahneleri resmedilmiştir. Kilisenin batı duvarında, kıyametten önceki hesap günü, Peter’in inkârı; kuzey duvarında çarmıha geriliş, Anastasis, St.Simon, St.Sabas, St.Anthony, St.Euthemios, St.Theodosis ile ilgili freskler vardır. Ana mekânın (Naos) kuzeyinde de Thomas’ın şüphesi, İsa’nın Tiber gölü kıyısında görünüşü, Naos’un güneyinde Havariler, kuzeyinde balık ve ekmek mucizesi, su yüzünde yürüyen İsa’nın rüzgârı durduruşu, Peter’in kaynanasının şifa buluşu resmedilmiştir. Güneyde Baptism, Hz.İsa Siloum havuzunda körün gözlerini açılışı, İsa’nın mabetteki doktorla konuşması, Cana’nın düğün şenliği ve kötünün iyileşmesi sahneleri duvarları süslemiştir. Narteks’in güney duvarında Cananite kadının kızından şeytanın kovulması, batı duvarında suyun şaraba çevrilmesi gibi mucizeler tasvir edilmiştir. Narteks’in batısında Jacobs’un rüyası, Jacobs’un meleklerle verdiği uğraş, Moses ve yanan çalılar, acılar içerisinde Job, peygamber Gideon Jesse’nin ağacı, sahnenin inkârı, muharip azizler, Abraham’ın misafirperverliği sahneleri bulunmaktadır. Kilisenin batısında bulunan çan kulesi 1427 yılında yaptırılmıştır. Ayrıca kuzeyinde de daha erken döneme ait üç apsisli bir şapelin kalıntısı bulunmaktadır. Trabzon Of İlçesi’nin Hayrat, Sıraağaç Köyü’nde bulunan Çakırağa Konağı Of’un zengin ağalarından İsmail Ağa tarafından h.1237 (18821) yılında yaptırmıştır. Bu konağın 300–400 m. Aşağısında ise İsmail Ağa’nın mezarı bulunmaktadır. Konağa batı, güney ve kuzeydeki kapılardan girilir. Zemin katı tamamen kesme taş olup, kış odası, kiler ve ambar burada yer almaktadır. Ahşap bağdadi kaplamalı ikinci kattaki oda sayısı tam belirlenememiştir. Odaların ara bölmeleri ahşap olduğundan içerisinde değişiklikler yapılmış ve orijinalliğinden uzaklaştırılmıştır. Yörede yaşayanlar bu konağın ilk yapılışında 40–50 odası olduğunu ve ağaç işi yönünden de güzel örnekler ortaya koyduğunu söylemektedirler. Çakırağa Konağı 1979 yılında Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılarak onarılmıştır. Trabzon Sürmene İlçesi’ne 4 km. uzaklıkta olan bu konağın yapım tarihi bilinmemektedir. Yörede araştırmalarda bulunan Y.Mimar Sedat Hakkı Eldem XVIII. yüzyıl, D.Winfield ise XIX. yüzyıl tarihleri üzerinde durmuşlardır. Arkasını küçük bir ormana veren, yüksek bir yamaçtaki Memiş Ağa Konağı denize yönelik olup, Trabzon’a gelen birçok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Yörede hüküm süren ve etkili olan bir ağa evinin tüm özelliklerine sahiptir. İki katlı kargir evin birinci katı muntazam yontma taştan duvarları işlenmiş, dışa çok fazla sarkan saçakların yardımıyla cepheler yağmurdan korunmuştur. Zemin katta aşhane bölümü diye isimlendirilen mutfak, kiler ve kemerli ocakları yer almıştır. Konaktaki asıl yaşam birinci katta olup, buraya üzeri kapaklı düz bir merdivenle çıkılmaktadır. Kuzeydeki sofanın sağ ve solundaki odalar selamlığa, güneydeki iki oda ise hareme aittir. Zengin bir ağaç işi bezemesine sahip olan konağın kapı kanatları, pencere parmaklıkları görülmeye değer güzelliktedir. Özellikle sofanın tavanı, oda kapıları, selamlığı, döner tavanı Trabzon yöresindeki en gelişmiş ve ince oyulmuş ağaç işçiliğini göstermektedir. Buradaki geometrik ve bitkisel kompozisyonlar karışarak oldukça ilginç bir görüntü vermiştir. Trabzon’un 7 km. batısında, Soğuksu Tepesi’nde yer alan Atatürk Köşkü 1890 yılında Konstantin Kabayanidis isimli bir Rus tarafından yapılmış, 1916–1918 yıllarındaki işgal sırasında Rusların karargâhı olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk 26–29 Kasım 1930 tarihinde Trabzon’a ikinci kez geldiğinde bu köşkte ağırlanmıştır. Atatürk’üm çok beğendiği bu köşk daha sonra Trabzon İl Özel İdaresi tarafından hazineden satın alınmış ve İl Daimi Encümeni’nin 18 Mayıs 1931 tarihli kararı ile Atatürk’e armağan edilmiştir. Atatürk 10–11 Haziran 1937’de Trabzon’a üçüncü kez geldiğinde yine bu köşkte kalmış ve vasiyetinin bir bölümünü burada yazmıştır. Atatürk’ün ölümünden sonra kız kardeşi Makbule Atadan’a (Boysan) kalan bu köşk Trabzon Belediyesi tarafından 1943 yılında kamulaştırılmıştır. Ardından da Trabzon Belediyesi’nce 1964 yılında Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Cephe özellikleri ve mekân düzeni, XIX. yüzyıl Avrupa mimarisi özelliklerini taşıyan köşk, dört katlı kâgir bir yapıdır. Kesme taştan yapılmış olup, yanında çıkıntılı olarak bir bölüm kuleyi andırmaktadır. Üzeri kiremitle kaplanmıştır. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Nemlizade Konağı (Merkez) Trabzon Gazi Mahallesi’ndeki bu konağı Nemlizade Hacı Ahmet 1896 yılında yaptırmıştır. Oldukça geniş bir alana yayılan dört katlı, harem ve selamlıktan oluşan kargir bir yapıdır. İlk yapıldığı yıllarda 22 odası olduğu söylenmektedir. Selamlık bölümü zemin katı ve depoları kapsayarak yapının kuzey bölümünü tümüyle kaplar. Zemin katta XIX. yüzyıla tarihlendirilen Kütahya işi çini panolar bulunmaktadır. Üst katlarda geniş ocaklı odalar ve ağaç işi bezemeler yaygın olarak kullanılmıştır. Güneyde yer alan hareme selamlıktan çok daha fazla özen gösterilmiştir. Özellikle üç ve dördüncü katlar çocuklara ayrılmıştır. Nemlizade Konağı 1945–1963 yıllarında tütün deposu, 1963–1973 yıllarında Fatih Eğitim Enstitüsü olmuştur. 1975’ten bu yana da Trabzon İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’dir Trabzon yöresi ormanlık bir bölge olduğundan buradaki evlerin yapımında büyük ölçüde ağaçtan yararlanılmıştır. Son derece gelişmiş bir ağaç işi tekniğinin uygulandığı evlerin dış yüzleri kare ve üçgen bölümlere ayrılmış, içleri taş ile doldurulmuştur. Böylece evlerin rutubetsiz ve sıcak olmaları sağlanmıştır. Üst örtüyü sağlayan çatılarda semer çatı, üç omuz çatı, dört omuz çatı diye isimlendirilen, yöreye özgü sistemlerden yararlanılmıştır. Trabzon evleri kuruldukları bölgelerde değişik özellikler gösterirler. Yapı malzemelerinin aynı olmasına karşın, evlerin yapım teknikleri ve biçimlenişleri Trabzon’daki bölgeler arasındaki farkı ortaya koyarlar. Her bölge için de kendi yapı geleneğini hissettirirler. Trabzon evleri bölge olarak bakıldığında üç ana plan düzeni gösterirler Batı Trabzon’daki evler salonlu ve aşhaneli, merkezdekiler aşhaneli, doğu Trabzon’dakiler aşhaneli ve hayatlıdırlar. Ayrıca duvarlar arasında da üç türlü duvar sisteminin uygulandığı görülmüştür. Bunlar ahşap taşıyıcılar arasında taş dolgulu duvarlar (dolma duvarlar), taş duvarlar, ahşap duvarlardır. XIX. yüzyıldan günümüze kadar ulaşan evlerde açık sofa plan düzeni ön plandadır. Ancak zaman zaman da bu sofalar içeriye alınmış, çevresine odalar yerleştirilmiştir. Odaların içlerine birer ocak yerleştirilmiştir. Genellikle alt katlar taş duvarla örülmüş, üzerlerine ahşap gergili dolma taş ve moloz dolgulu duvarlar örülmüştür. Sıva kaplı olan duvarlar tuğlalarla dekore edilmiş, dikine ve çapraz şekillerle birbirlerinden değişik görünümler elde edilmiştir. XIX. yüzyılın barok ve rokoko etkileri Trabzon evlerinde kendisini açıkça göstermiştir. Kemerli revaklar, ince uzun pencereler, kalem işleri ve duvar resimleri ile ilginç bir iç mimari ortaya çıkmıştır. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Trabzon evlerinde dışa açılan kapılar, iç kapılara göre daha büyük olup, evin içerisinde hayvanların girmesini önlemek amacı ile zeminden 1.20-1.50 cm. yüksekliğinde perde denilen ve kapalı tutulan bir kapı daha bulunmaktadır. Evlerin orta mekânı çevresinde odalar sıralanmıştır. Bunlar hayat, çamaşırlık ve diğer odalardan meydana gelmiştir. Hayattan geçilen bu odalar çoğunlukla bir koridor çevresinde sıralanmıştır. Hayatın yanındaki en büyük odaya başoda ismi verilmiştir. Başoda içerisinde ocak ve sedirler bulunmakta olup, daha çok konukların ağırlanmasında kullanılmaktadır. Başodanın karşısında bulunan bir veya iki oda ise, köşk oda olarak isimlendirilmiş ve manzaraya yönelik olduğundan ötürü de ev halkından genç evlilere ayrılmıştır. Trabzon evlerinde merkez yemek pişirilen mekânlardır. Burada yalnızca yemek pişirilmez, yemek yenir, oturulur, dinlenilir ve yıkanılır. Evlerin plan şemasında ana bölümü oluşturan bu mekânlar aşhane olarak isimlendirilmiştir. Bazı evlerde bu mekânlar son derece gelişmiş olup, evin yarısını kaplayacak büyüklüktedir. Evlerin girişi ile aşhaneler birbirleri ile bağlantılıdır. Döşemesi sıkıştırılmış topraktan olup, girişten sonra aşhane buradan da merdivenle üst kata çıkılmaktadır. Aşhanede sürekli ateşi yanan bir ocak bulunmakta olup, bu ocağın üzerinde ucunda çengel bulunan bir zincir sarkıtılmıştır. Bununla da yemeğin türüne göre kazanlar asılarak pişmesi sağlanmaktadır. Aşhanede ocağın çevresinde dolaplar sıralanmış ve bu dolaplara mutfakta kullanılan araç ve gereçler konulmuştur. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Yöredeki ağaçların bolluğundan ötürü, yapıların dışa açık sofaları çıkmaları, merdivenleri geniş saçakları, kepenkleri, kapıları ve eliböğründeleri ağaçtan yapılmıştır. Ayrıca eliböğründe yerine kullanılan destekler üst üste oturtulmuş kirişler ve çatılarda da fazlaca yontulmadan tomruklar kullanılmıştır. Evlerin üzeri kemer çatı, üç omuz çatı ve dört omuz çatı diye isimlendirilen yöreye özgü çatılar ile örtülmüştür. Trabzon yöresinin kırsal kesimindeki köy evleri çoğunlukla belirli bir eğimde ve yamaçlarda yapılmıştır. Doğanın yeşilliği ile kaynaşan bu evlerde önünde uzanan ovalara açık, büyük bir sofaya yer verilmiştir. Bu sofadan evin diğer odalarına geçilmektedir. Üst kattaki odalarda ocak ve yıkanma yerlerine rastlanmaktadır. Arazinin eğiminden yararlanılarak da ahırlar alt katta bulunmaktadır. Bu tür evlerin duvarları taş ve araları da moloz taşla doldurulmuştur. Çatılarda örtü malzemesi olarak genellikle hartama veya kiremit kullanılmıştır. Hartamalar 3-5 mm. Kalınlığında, 8-10 cm. boyunda dilinmiş çıralı ağaçlardır. Kiremit örtüler daha çok sahil kesimlerinde, kiremit ocaklarına yakın köylerde kullanılmıştır. 1940’lardan sonra hartama yerini önce tenekeye, 1960’tan sonra da oluklu saça terk etmiştir. Trabzon’un sahil kesimindeki evlerde döşemeler sıkıştırılmış topraktır. Geri kalan bölümleri ise ahşaptır. Trabzon evleri her zaman kendi özelliklerini korumuş ve her yeni gelişme bir öncekinin devamı şeklinde olmuştur. Köy evleri doğanın bir parçası olarak düşünülmüş, şehir evleri ise pencere ölçüleri, cephe yükseklikleri, cumbaları ve çatı alınlıkları ile Trabzon’a özgü bir karakter taşımaktadır. Trabzon ili Maçka ilçesi Krantaş Köyü ile Ardıçyayla köyleri arasında, Akarsu Deresi üzerinde bulunan bu köprünün kitabesi günümüze gelememiştir. Bu bakımdan yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XIX. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Köprü moloz taştan, tek gözlü olarak yapılmıştır. Üzerindeki yoldan ötürü kavislidir. Hasar gören köprü değişik dönemlerde onarılmıştır. Trabzon il merkezi, Orta Hisar’ın batısında, Hatuniye (Büyük İmaret) Camisi’nin doğusunda, Sultan II. Beyazıt’ın eşi, Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe Gülbahar Hatun’un Türbesi bulunmaktadır. Bu türbe, kitabesinden öğrenildiğine göre h.911 (1505) yılında yaptırılmıştır. Prof. Dr. Haşim Karpuz’dan öğrenildiğine göre, kitabenin mealen anlamı şöyledir: “Rum hanımı dünyadan ahiret semtine yüz döndürünce Sonsuzluk tahtını ve devamlılık diyarını göze almak icab etti. Onun himmetinin yanağı dünyanın fani devletinden yanınca. Yüksek tensibe uyarak yüzünü devamlılık devletine koydu. Allah’ın feyzinden onun yüzüne devamlılık rahmeti inince Vefat tarihi devamlılık rahmeti onun yüzündedir. Oldu h.911 (1505–1506)” Ayşe Gülbahar Hatun Türbesi çeşitli onarımlar görmüş, ancak bu onarımlar yapının mimari özelliğini bozmamıştır. Türbe, sarımsı kesme taştan yapılmıştır. Köşeleri 3.80 m. genişliğinde sekizgen plânlı olup, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür. Türbe içerisine sivri kemerli bir nişin içerisinde bulunan kapıdan girilmektedir. İçeride mihrap nişine yer verilmemiştir. Köşelerde sivri kemerli birer penceresi vardır. Pencerelerin kemerlerinde gri taşlar dekoratif olarak kullanılmıştır. Bezeme olarak içeride kalem işleri ile süslenmiştir. Türbe içerisinde iki mermer sanduka daha bulunmaktadır. Bunlardan biri 1499 yılında ölen şehzade Salih’e, diğeri de Yavuz Sultan Selim’in 1503 yılında ölen kızı Kamer Sultan’a aittir. Türbe dışına XIX. yüzyılda Yusuf ve Asım Paşalar gömülmüşlerdir. Trabzon Kemeraltı Semtinde, Çarşı Mahallesi’nde, bedestenin karşısında yer alan Çarşı Camisi, Trabzon’un en büyük camisidir. Kuzey kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre, Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa tarafından h.1255 (1839) yılında yaptırılmıştır. Vakıf kayıtlarından öğrenildiğine göre de bu caminin yerinde XVI. yüzyılda yaptırılmış Hacı Kasım Mescidi bulunuyordu. Bu mescit harap olunca yıktırılmış, çevresindeki dükkânlar istimlâk edilmiş ve bu caminin yapımına başlanmıştır. Kesme taştan, barok-ampir üsluplarının karışımı olan cami, kalın taş duvarlı, dikdörtgen plânlıdır. İbadet mekânı altı kalın sütunun taşıdığı büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Kuzey ve güney yönlerinde üçerden altı kubbe, yanlarında bunun dışında kalan bölümler tonozlarla örtülmüştür. Kuzey yönü meyilli bir araziye rastladığından son cemaat yeri oldukça yüksek tutulmuş ve bunun sonucu olarak aşağıda meydana gelen boşluklara dükkânlar yerleştirilmiştir. Kare kaideli, kare başlıklı sütunlar ve kemerlerle son cemaat yeri üç bölüme ayrılmıştır. Yapının kuzey, batı ve doğu yönündeki girişlerinden bugün yalnızca kuzey ve batı kapıları kullanılmaktadır. Bunlardan kuzey kapısı üzerinde, yazıtın iki yanında alçıdan cami maketleri ile Sultan Abdülhamit’in tuğraları yerleştirilmişti. Güzel bir mermer işçiliği olan mihrap, İskender Paşa, Konak ve Yeni Cuma camileri ile yakın benzerlikleri olduğundan aynı yıllarda yapılmış olabileceğini işaret etmektedir. Mermer minberin iki yanındaki çiçek motifleri Barok, Ampir üsluplarının özelliklerini yansıtmaktadır. Siyah-beyaz taştan çokgen gövdeli minaresi tek şerefeli olup, son cemaat yerinin sağında yer almaktadır. Caminin doğusunda bulunan medrese ile bugünkü şadırvanın olduğu yerde, 1847 yılında yaptırılmış olan muvakkithane yıkılmış ve günümüze gelememiştir. Bu muvakkithanenin kitabesi Trabzon Müzesi’ndedi Trabzon’a hâkim Boztepe’de yapılan bu caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, Şemsettin Sami, Sultan Orhan zamanında Ahi Evren Dede’nin Trabzon’da bir tekke yaptırmış olduğunu kaydettirmiştir. Hiç kuşkusuz, bugünkü caminin yerinde dergâh, cami ve türbe bulunuyordu. Ancak şekilleri hakkında hiçbir bilgi olmayan bu yapı topluluğunun yerine, aynı ismi taşıyan cami yapılmıştır. Günümüze ulaşan Ahi Evren Dede Camisi h.1305 (1887-1888) yılında Trabzon’un sevilen kişilerinden, Sultan Abdülaziz’in baş müezzinlerinden Hacı hakkı Baba tarafından onarılarak bugünkü şeklini almıştır. Cami kare plânlı, taş duvarlı ve ahşap çatılı idi. Ancak 1976 yılında yapılan onarımda üzerine kubbe ilave edilmiştir. Mihrap ile minberi sade olup, minaresi küçük ve tek şerefelidir. Trabzon Hızır Bey Mahallesi’ndeki bu camiyi fetihten sonra, burada valilik yapan Hızır Bey’in yaptırdığı sanılmaktadır. Ancak kitabesi bulunamadığından bu konu kesinlik kazanamamıştır. Yapı üslubundan XVIII. yüzyılda yenilendiği anlaşılan cami kesme taş duvarlı, içten kubbe dıştan çatı örtülüdür. İki katlı son cemaat yeri, mihrap ve minber barok özellikleri göstermektedir. Mihrabın her iki yanındaki küçük sütunlar asma yaprakları ile bezenmiştir. Trabzon Belediyesi’nin arkasında, Taksim Meydanı’nda olan İskender Paşa Camisi’nin giriş kapısı üzerinde h.936 (1529) tarihli kitabesi bulunmaktadır. Ayrıca burada 1882 yılında onarıldığını gösteren bir başka kitabe daha bulunmaktadır. XVI. Yüzyılda, 1512 yılında Trabzon Valiliğine getirilen İskender Paşa tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Caminin avlusunda bulunan medresesi yıkılmış, batı yönündeki haziresi de kaldırılmıştır. Cami değişik zamanlarda yapılan onarımlarla orijinalliğinden uzaklaşmıştır. Evliya Çelebi bu yapıdan şöyle söz etmektedir: “Kâfir meydanı diye bilinen meydanın doğu tarafında, yekpare mavi kubbeli bir camidir. İçeriden güzel bir minaresi vardır. Ayrıca cami avlusunun kuzeyinde birçok odalarla süslenmiş mamur bir okutma yeri vardır ki talebesinin belirli vazifeleri olduğu söylenir”. Evliya Çelebi’nin külliye olarak sözünü ettiği bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca camisi ile çeşmesi gelebilmiştir. Kesme taştan yapılan İskender Paşa Camisi, Gülbahar Hatun Camisi ile birlikte h.1301 (1803) yılında onarım geçirmiş, ana kubbenin dayandığı kuzey duvarı kaldırılmış, bunun yerini iki sütun almış ve ağırlık buraya verilmiştir. Böylece kubbe duvarı geriye çekilmiş, ibadet yeri genişletilmiş ve ön bölüme de bir son cemaat yeri eklenmiştir. Geniş kemerli beş bölümlü son cemaat yeri XIX. yüzyıl özellikleri göstermekte olup, dış portal üzerindeki h.1301 (1803) tarihi konuya açıklık getirmiştir. Yanları kapalı olan son cemaat sütunlarının kare kaide ve başlıklı oluşlarının yanı sıra ahşap bir çatı ile örtülü oluşları buraya ilginç bir görünüm kazandırmıştır. İbadet mekânı dıştan kiremit kaplı tek bir kubbenin örttüğü kare plânlıdır. Kuzey yönünden kubbenin örtemediği bölümler tromplu küçük kubbelerle tamamlanmıştır. Barok-ampir karışımı bezemeye sahip olan mihrap orijinal değildir. Konak Camisi, yeni Cuma Camisi ve Çarşı Camisi mihrapları ile benzerlik gösteren mihrabın bordürlerinde stilize bitki motifleri, helozoni şekiller ve asma yapraklarından oluşan bir bezemeye yer verilmiştir. Cami içerisindeki bezemelerde de geç devir özellikleri gösteren kalem işleri ile karşılaşılmaktadır. Mermer minberin her iki yanında yüksek kabartma motifleri ile rozetler dikkati çekmektedir. Caminin içerisinden çıkılan minare sekizgen bir kaide üzerine oturan bir sıra taş, beş sıra tuğladan meydana gelmiştir. Şerefe altlarında da tuğladan yapılmış bezemeler olup korkuluklarında taşa işlenmiş dairevi motifler ve rozetlerle süslenmiştir. İskender Paşa’nın mezarı h.948 (1535–1536) caminin batısındadır. Trabzon il merkezinde Ortahisar’ın batısında, Zağanos Köprüsü’nün yakınında bulunan bu topluluğu; cami, imaret, medrese, hamam, sıbyan mektebi ve türbeden meydana gelmiştir. Bu yapılardan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir. Sıbyan mektebinin yerine de 1899 yılında günümüzdeki Gülbahar Hatun İlköğretim Okulu yapılmıştır. Trabzon’daki Türk eserleri arasında Gülbahar Hatun Camisi’nin ayrı bir yeri ve önemi vardır. Atapark diye isimlendirilen alanda yer alan bu camiyi Sultan II. Beyazıt’ın karısı ve Yavuz Sultan Selim’in annesi Ayşe-Gülbahar Hatun yaptırmıştır. Ancak caminin kitabesi günümüze ulaşamadığından yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır. Bununla birlikte, caminin yanında bulunan Ayşe-Gülbahar Hatun Türbesi’nin h.911 (1505–1506) tarihi biraz ışık tutmaktadır. Büyük bir olasılıkla Gülbahar Hatun Camisi de aynı tarihlerde yapılmıştır. Yapı çeşitli devirlerde birçok onarım geçirmişse de orijinal durumundan pek fazla uzaklaşmamıştır. Caminin giriş kapısı üzerindeki h.1301 (1885) tarihli kitabe onarım kitabesidir. Cami koyu gri ve sarımtrak beyaz taştan yapılmıştır. Caminin ters T veya zaviyeli camiler plan tipinde olduğu, onarımlar nedeniyle de geç devir özellikleri taşıdığı görülmektedir. İbadet mekânını örten ana kubbe 15.00x15.00 m. ölçüsünde olup, pandantiflerin yardımıyla dört duvar üzerine oturtulmuştur. Bu mekânın yanlarında ters T’nin kolları ise cemaate daha çok yer kazandırmak amacıyla son yıllarda yıkılarak ortadan kaldırılmıştır. Evliya Çelebi bu camiden söz etmiştir: “Aydınlık bir camidir. Çok sağlam vakfiyesi vardır. Polathane ismi ile anılan Akçaabat da bu caminin vakıflarındandır. Ayrıca daha başka vakıf köyleri vardır. Yekpare kubbesi içinde nice kandiller yanar. Duvarlarının bir sıra taşları cilalıdır. Bir sofa beyaz ve cilalı taşlarla yapılmıştır. Bu caminin bitirilmesinde ebcet hesabıyla h.920 (1514–1515) eder”. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321133913 Ayrıca cami avlusunun dört bir yanında yüksek odalarla süslenmiş bir medresesi olduğunu söyleyerek buradaki görevlilere de değinmiştir: “İmam ve talebeye aydan aya vakıf tarafından belirli vazife, et ve mum parası verilirdi” Bugün bu medreseden günümüze hiçbir iz gelememiştir. Son cemaat yeri baklava başlıklı altı sütunun taşıdığı kemerler üzerine oturan beş kubbeden oluşmaktadır. Kubbelerin içleri 1905 yılında yapılan onarım sırasında kalem işleriyle bezenmiştir. Beyaz kesme taştan, 1.20 m. kalınlığındaki cami duvarları üzerine kubbe oturtulmuştur. Son derece güzel aydınlatılan caminin mihrabı mermerden beş bölümlüdür. Baklava motifleriyle sonuçlanan mihrabın boyanmış oluşu, onu doğal güzelliğinden uzaklaştırmıştır. Burada dolaşan yazı frizi caminin h.1301 (1803) yılında onarım geçirdiğine işaret etmektedir. Sekizgen bir kaide üzerinde, caminin sağında yer alan minare iki sıra siyah, bir sıra beyaz taşların işlenmesiyle meydana gelmiş olup mukarnaslı, tek şerefelidir. Ayrıca caminin önündeki şadırvan önceden buradaki bir avluya işaret etmektedir. Günümüze oldukça iyi bir durumda gelen bu şadırvan, 1967 yılındaki onarım sırasında yenilenmiştir. |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
Alıntı:
|
Cevap : Artvin
7 Eklenti(ler)
Artvin Evleri Artvin sivil mimari örnekleri kırsal kesimde dağınık bir yerleşim düzeni göstermektedir. Bu bakımdan bir çok sivil mimari örneği ilin vadi ve tepelerinde ayrı yapılar halindedir. Buradaki konutların çevresinde bahçeler ve tarım alanları ağır basmaktadır. Evlerin çoğunda birinci katların yapımında taş kullanılmış, üzerine kerpiç veya ahşaptan ikinci katlar yerleştirilmiştir. Taşın kolay bulunmadığı bölgelerde ise evler, ağaç kazıklar üzerine oturtulmuştur. Bu bölümler hayvan barınakları için kullanılmışsa da gerçekte iklimin yağışlı ve nemli oluşundan ötürü sel ve su baskınlarından evlerin korunması amacıyla böyle bir plan düzeni uygulanmıştır. Yaylalardaki bu evlerin yanlarında üzerleri örtülü, çevresi ot ve saman deposu olan ek yapılar da bulunmaktadır. Artvin il merkezinde bulunan ve günümüze ulaşabilen evler genellikle iki katlıdır. Bunların da temelleri moloz taştan ve kaba taştan yapılmıştır. Birinci katlar taş duvarlı olup, bunların üzerine ağaç direklerin yardımıyla kerpiç ve çoğu kez de tuğla kullanılmıştır. Üst örtüler geniş saçaklı olup, çatı altı kirişlerinde yağmurun fazla yağmasından ötürü koruyucu olarak ince kütüklere yer verilmiştir. Evlerin ilk katı bir taşlık çevresinde, mutfak, depo, kiler gibi bölümler; üst katlarda ise bir sofa etrafında sıralanmış odalardan oluşmaktadır. Bu odalar dikdörtgen pencereler ve üzerlerindeki tepe pencereleri ile aydınlatılmıştır. Çoğunlukla ahşap malzemeye önem verilmiş, kapı, dolap ve pencerelerde son derece güzel ağaç işçiliği gözlenmektedir. Artvin evlerinin bir özelliği de Serender ismi verilen ek yapılardır. Serenderler genelde tüketime yönelik besin maddelerinin bozulmadan uzun süre saklanması için yapılmış olan yapılardır. Ahşap veya taştan yapılan serenderler çoğu kez dikdörtgen olup, temel duvarları üzerine, köşelere yarım geçmelerle birleştirilmiş taban ağaçları yerleştirilmiş ve sonra bunların etrafı üst yüzeyi konik, teker adı verilen tahta tekerlekler takılmıştır. Bu tekerlerin özelliği de direklere kolaylıkla tırmanabilen kemirgenlerin ambarlara girmesini önlemektir. Serenderlerde hava sirkülasyonunu sağlamak için ızgara döşemelere önem verilmiştir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321258499 Şavşat’ın 2 km. güneydoğusunda Söğütlü (Şatlel) Köyü’ndedir.Bagrat Krallığı döneminde moloz taştan yapılmıştır. Benzerleri ile karşılaştırıldığında IX.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Atabekler ve XVI.yüzyılda da Osmanlılar tarafından kullanılmıştır. Evliya çelebi bu kaleden Şavşadistan içinde sarp bir yerdedir diye söz eder. Günümüze oldukça harap bir halde gelmiştir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321134703 Şavşat (Satlel) Kalesi http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321134703http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321258499 Ardanuç’un Adakale Köyü (Eski Ardanuç) yakınında bir tepe üzerindedir. Çevresinde gümüş madenleri olduğundan değerli maden veya cevher anlamına gelen Gevheri Nik Kalesi ismiyle tanınmıştır. V.yüzyılda yapılan bu kale Gürcü krallarına ve Çıldır Atabeylerine başkent olmuştur. Osmanlılar 1551’de bu kaleyi ele geçirmiş, 1562’de de onarmışlardır. Bu onarıma ait bir kitabesi bulunmaktadır. Günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir. Ardanuç Kalesi (Ardanuç) http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321134703http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321258499 Çoruh Nehri kıyısında Artvin şehrinin girişinde Bagrat (Gürcü) Kralı Büyük Oşet tarafından 937’de yaptırılmıştır. Kalenin eski ismi Livana idi. Bu kalenin kalıntıları üzerine VI.yüzyılda Osmanlılar yeni bir kale yaptırmış ve çeşitli dönemlerde de onarılmıştır. Küçük bir kale olup, kente girişi kontrol altında tutmaktadırArtvin (Livana) Kalesi Tarihi belgelerden öğrenildiğine göre; Artvin’e yapılan Arap akınları sırasında ilk kez VII.yüzyılda Araplar tarafından yaptırılmıştır. Akkoyunlular döneminde harap olan bu yapı, 1551’de Ardanuç Kalesi’ni ele geçiren Erzurum Beylerbeyi Çerkez İskender Paşa tarafından 1553 yılında yeniden yaptırılmıştır. Günümüzde, işlevini sürdüren bu camiye vakıflarda bulunan hasan Efendi tarafından XVIII.yüzyılda yenilenmiştir. Caminin batısında yer alan üç adet türbe Osmanlı Dönemi’nde ; XVIII.yüzyılda inşa edilmişlerdir. Burada gömülü olanların Ahıska Çıldır Beylik ailesinden oldukları sanılmaktadır. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321134703 Zeytinlik Camisi (Artvin) Zeytinli Camisi kitabesinden öğrenildiğine göre 1857 yılında Saliha Hanım tarafından yaptırılmıştır. İlk yapıldığı yıllarda kuzey yönündeki bir çınar ağacından minare olarak yararlanılmıştır. Sonraki yıllarda bu çınar yıkılmış ve yerine yakın tarihlerde bir minare eklenmiştir. Büyük bir onarım geçirmeyen yapı orijinalliğini koruyarak XIX.yüzyıl köy camilerinden bir örnektir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321258499 Van-Başkale karayolu üzerinde, Van’a 60 km. mesafedeki Güzelsu bucağındadır. XVI. yüzyılda MAhmudi Aşireti Bey’i Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır. İçinde iki cami, üç hamam, çeşmeler ve zindanlar bulunmaktadır.http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321134703 Hoşap Kalesi |
Cevap : Aksaray
8 Eklenti(ler)
Aksaray Şeyh Hamit Mahallesi, Güzel Baba Sokak’ta, Baba Yusuf Türbesi’nin bitişiğinde yer almaktadır. Kaynaklarda Melik Mahmud Gazi Hangâhı olarak geçen bu yapı halk arasında Darphane olarak anılmaktadır.
Bu yapının ne amaçla yapıldığı anlaşılamamaktadır. Planı yan mekanlı, zaviyeli camilere benzemektedir. Aynı zamanda Konya Sahip Ata Hangâhı, Afyon Boyalıköy Kureyş Baba Hangâhı ve Çorum Mecitözü Elvan çelebi Dergâhı ile plan bakımından benzerlik göstermektedir. Ancak bu yapılar Aksaray hangâhında olduğu gibi çini kaplı değildir. Hangâhın kitabesi bulunmadığından yapım tarihi bilinmemektedir. Ancak, yapının üzerinde bulunan çinilere dayanılarak XIII.-XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Hangâha ismini veren Melik Mahmud Gazi, Danişmendli hükümdarlarından Nizameddin Yağıbasan’ın oğlu olup, asıl adı Muzafferiddin Melik Mahmud Gazi’dir. Hangâh, kesme ve moloz taşı ile tuğla karışımı bir malzemeyle yapılmıştır.Günümüze kalıntı olarak gelen bu yapının ortasında kubbeli bir mekân, bunun etrafında biri giriş olmak üzere üç eyvanı bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca güneydoğu köşesine bir, batı yönüne de iki oda eklenmiştir. Kuzeydeki girişin üzeri iki, diğer bölümler tek katlıdır. Kaynaklardan ve bazı kalıntılarda çinili olduğu öğrenilmektedir. Ege Üniversitesi Sanat Tarihi bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Bekir Deniz 1994 yılında yaptığı araştırma ile hangâhı ortaya çıkarmış ve planını çizmiştir. Aksaray-Kayseri yolu üzerinde Alayhan’a 12, Ağzıkarahan’a 6 km. uzaklıktaki Öresin Hanı’nın kimin tarafından yaptırıldığı kesinlik kazanamamıştır. Hanın cephesi ve portali yıkılmış, kitabesi de günümüze ulaşamamıştır. C.Erdman bu hanın XIII.yüzyıl sonlarında yapıldığını ileri sürmüştür. Küçük ölçüde olan bu hanın avlusu bulunmamaktadır. 560 m2’lik hanın üzerini iki yüksek haçvari tonoz, alçalan bölümlerini de küçük tonozlar örtmektedir. İç mekanı beş nefli olup, Çay’daki hanın daha geç yapılmış bir örneğidir. Aksaray-Kayseri yolu üzerinde yer alan Alayhan’ı Sultan II.Kılıçarslan (1156-1192) yaptırmıştır. Sultan Kılıçarsalan Aksaray yakınında bir çok konaklama yerleri daha yaptırmıştır. Büyük olasılıkla Alayhan’ı Sultan II.Kılıçarslan’ın son dönemlerinde, 1192’de tamamlandığı sanılmaktadır. Anadolu’daki sultan hanlarının ilk örneklerinden olan bu han da klasik Selçuklu han ve kervansaraylarının plan ve mimari özellikleri bir araya getirilmiştir. Özellikle burada sultan hanlarında görünen mukarnas dişli iç portal, ışık kubbeli orta tonoz, yanlarda yedişer dikey tonoz ile diğer hanlardaki özellikler Alayhan’da bütünleşmiştir. Hanın avlusu yıkılmış olup, bu avluya giriş Selçuklu hanlarına özgü mukarnas bezemeli bir portaldendir. Günümüze iyi bir durumda gelen bu portal geniş bordürler, iç içe geçmiş sekizgenlerin oluşturduğu geometrik bir düzeni bezemede yansıtmaktadır. Portal mukarnas sıralarının en altında Kılıçarslan’ın arması olan iki gövdeli bir aslan figürü vardır. Konya-Aksaray yolu üzerinde Aksaray’ın 42 km. güneybatısında bulunan Sultanhanı’nı I.Alaaddin Keykubat 1229’da yaptırmış, bir yangın sonrasında da Selçuklu sultanı III.Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında mütevelli Seraceddin Bin Ahmet Bin El Hasan tarafından 1278 yılında onarılmış ve genişletilmiştir. Avlu kapısındaki kitabesine göre binanın mimari Muhammed Bin Havlan El-Dimaskı’dır. İpek yolu üzerinde bulunan, kervanların güvenli bir şekilde konaklamasını sağlamak amacı ile yapılan bu han, Türkiye’deki en büyük han örneğidir. Aynı zamanda Moğol saldırılarına karşı kale amaçlı olarak da kullanılmıştır. Selçuklu sultanları tarafından yaptırıldığından ötürü Sultan Hanı ismi ile anılan bu hanın, yazlık ve kışlık bölümleri bulunmaktadır. Büyük Han denilen yazlık kısmı 49.35x61.75 m. ölçüsünde olup, yapının önünde bulunmaktadır. Küçük Han denilen kışlık kısım ise 32.90x55.15 m. ölçüsünde olup, Büyük Han’ın arkasındadır. Her iki han 116.90 m. uzunluğunda ve toplam 4.866 m2’ye yakın bir alanı kaplamaktadır. Sultanhanı’nın giriş portali Sivas’taki Gök Medrese’ye benzemektedir. Sivri kemerli bu giriş kapısı Selçuklu üslubunda geometrik bezemelerle süslenmiş, Selçukluların taş işçiliğini yansıtmaktadır. Kapının kemeri üzerinde dört satırlı h.626 (1229) kitabesi bulunmaktadır: “Bu mübarek hanın yapılmasını Sultanların yücesi, şahin şahların ulusu, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, memleketler açan, müminler beyinin ortakçısı din ve dünyanın yükseği Keyhüsrev oğlu Keykubat 626 yılında emretti”. Bu kitabenin ve kemerin altında “Elminnetü L’illah” (Kudret Tanrının’dır) duası yazılıdır. Girişten sonra uzun bir dehliz ile avluya ulaşılır. Bu avlunun sağında 10 adet bölme arabalara ve hayvanlara ayrılmıştır. Avlunun sol tarafında da kemerli sütunlarla birbirine bağlı yolculara mahsus hücreler, 10.40 m. derinliğinde salonlar, iki hamam ve ambarlar bulunmaktadır. Avlunun ortasında 7.85x7.85 ölçüsünde kare planlı, üzeri kubbe ile örtülmüş bir köşk mescit bulunmaktadır. Bu mescitte Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerinden bezemeler vardır. Bu avludan basık kemerli bir kapı ile kışlık kısma geçilir. Üzeri tonozla örtülü bu bölüm, kare kaideli, dört kısa, sekiz sütunla beş bölüme ayrılmıştır. Ortadaki bölüm diğerlerinden daha yüksek ve geniş olup, ortadaki bölümün üzeri pandantifli, sekiz kenarlı kasnağı olan bir kubbeyi taşımaktadır. Bu mekanın içerisi mazgal biçiminde pencerelerle aydınlatılmıştır. Sultanhanı’nın mülkiyeti Vakıflar genel Müdürlüğü’ne ait olup, Sultanhanı Belediye Başkanlığı’nca işletilmektedir. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321135252 Aksaray Ağzıkarahan (Hoca Mesut Hanı) Kervansarayı Aksaray-Nevşehir karayolunun 15 km.sinde bulunan Ağzıkara Han Osmanlı kaynaklarında Hoca Mesud Hanı olarak geçmektedir. Bu hanı kitabesinden öğrenildiğine göre Hoca Mesut Bin Abdullah yaptırmış, hanın hol kısmı I.Alaaddin Keykubat zamanında 1231’de, avlusu II.Gıyasettin Keyhüsrev’in hükümdarlığının ilk yıllarında, 1237’de tamamlanmıştır. Ağzıkara Han, handan çok kuleleri, duvarları ile bir kale görünümündedir. Bunun da nedeni İpek Yolu üzerinde bulunan, kervanların güvenli bir şekilde konaklamalarını sağlamaktır. Aynı zamanda da Moğol saldırılarına karşı kale amaçlı olarak da kullanılmıştır. Ağzıkara Han, iki portali, köşk mescidi, hamamı, imareti, yazlık ve kışlık yerleri gözetleme kuleleri ve çeşmeleri ile bir kervansaray konumundadır. Burası aynı zamanda korunaklı bir askeri konaklama ve sığınma yeridir. Duvarlarının üzerinde mazgalları bulunmakta idi. Ancak, Aksaray’daki köprülerden birini tamir eden Hacı Ali Paşa buradaki mazgal taşlarının çoğunu söktürerek orada kullanmıştır. Ağzıkara Han’ın portali Aksaray Sultanhanı iç portali ile yakınlık göstermektedir. Portalin duvarları kuvvetli rölyefler halinde, geometrik desenler, birbiri içerisine geçmiş yıldızlar ve rozetlerle bezenmiştir. İç ve dış olmak üzere iki portali olan hanın girişinden sonra ulaşılan avlunun ortasında kare planlı, mukarnaslı tromplara oturan sekiz bölümlü oldukça yüksek kubbeli bir köşk mescit bulunmaktadır. Bu avlunun üç yanında hücreler yer almaktadır. Avlunun solunda her sırada beşer tane olmak üzere dört sıra sütun ile iç bölüme geçilmektedir. Kalın duvarları olan bu bölümde hücrelerin üzerleri tonozlarla örtülmüştür. Ağzıkara Han’da bitkisel ve figürlü bezeme kullanılmaması dikkat çekicidir. Sanat tarihçiler bunun nedenini açıklayamamaktadırlar. http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321135252 Aksaray Zinciriye Medresesi Zinciriye Medresesi Karamanoğulları’ndan II.İbrahim bey tarafından (1424-1463) yaptırılmıştır. Zinciriye Medresesi eyvanlı ve açık avlulu medrese plan düzenindedir. Medrese yüksek duvarları ile dıştan kale görünümündedir. Ayrıca duvarların üzerinde taş mazgallar bulunmaktadır. Kesme taştan yapılmış olan medresenin ortasında dikdörtgen planlı, açık avluludur. Bu avlunun dört kenarında eyvanlar ve eyvanların arasında da revakların arkasında üzerleri kubbe ve tonoz örtülü 18 medrese odası sıralanmıştı. Sivri kemerlerle eyvanlar birbirlerine bağlanmışlardır. Eyvanların üzerinde Selçuklu üslubunda bitkisel motifler bulunmaktadır. Bunlardan mihrap yönündeki eyvanın cephesi geometrik, taş oyma motiflerle bezenmiştir. Ayrıca burada mozaik kakma çinilerin izleri de görülmektedir. Giriş avlusunun ekseninde sivri kemerli bir taç kapı ile içerisine girilen iki kubbeli dershane bölümü bulunmaktadır. Medresenin portali çok ince bir taş işçiliği ile örgü motifleri, geometrik yıldızlarla bezenerek Selçuklu cephe portallerinin devamını göstermektedir. Portalin dış köşelerine birer sütuncuk, iki tarafına da hücreler eklenmiştir. Medrese, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında hapishane olarak kullanılmış, bu nedenle de bazı yerleri de yıkılmıştır. Zinciriye Medresesi 1969 yılında Niğde Müzesi’ne bağlı müze deposu konumuna getirilmiş ve 1985 yılında da Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiş ve Aksaray Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. XIII.yüzyıl Selçuklu eserlerinden olan Eğri Minare, Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın babası Sultan I.Keyhüsrev tarafından 1221-1236 yıllarında yaptırılmıştır. Kırmızı tuğladan yapıldığı için Kızıl Minare, ayrıca ekseninden 27 C eğri oluşundan ötürü de Eğri Minare olarak isimlendirilmiştir. Kaynaklarda minarenin yanındaki caminin sonradan yapıldığı yazılıdır. Osmanlı kaynaklarının birisinde buradan Keyhüsrev Camisi ve Minaresi olarak söz edilmektedir. Eğri Minare Camisi yapılan onarımlar nedeniyle özelliğinden uzaklaşmıştır. Önünde birbirlerine kemerlerle bağlı beş bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır. İbadet mekanının ve son cemaat yerinin üzeri kırma çatı ile örtülüdür. İçerisinde belirgin bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır. Cami özelliğini günümüzde Türkiye’nin Pisa Kulesi olarak isimlendirilen minaresinden almıştır. Minare, kare kaideli silindirik gövdelidir. Tuğla gövde ince bir silme ile ikiye ayrılmış olup, yer yer zikzaklı bezemeler, üst kısmında da büyük çoğunluğu dökülmüş olan yeşil çiniler bulunuyordu. Tek şerefeli olan minarenin içerisinde 92 basamak bulunmaktadır. Aksaray Ulu Camisi Karamanoğulları döneminde, Alaaddin Bey’in oğlu Karamanoğlu II. Mehmet Bey zamanında (1402-1424) başlanmış ve oğlu II.İbrahim Bey zamanında (1424-1463) zamanında tamamlanmıştır. Caminin Mimarı Mehmet Firuz Bey’dir. Caminin portali Selçuklu döneminin tipik örneklerinden olmasına rağmen, yapılan onarımlardan ötürü özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Zamanla önündeki avlunun zemini yükselmiş bundan ötürü de portal alçak olarak görülmektedir. Portalin iki tarafında dışarıya taşkın çıkmalar olup, hafif yuvarlak kemerli girişin üstü sivri bir şekilde sonuçlanmaktadır. Kesme taştan yapılan Ulu Cami’nin dışına destek amaçlı koyulan payandalar cephenin görünümünü çirkinleştirmiştir. İç mekan mihrap duvarına dikey olarak beş sahından meydana gelmiştir. Her sırada dörder tane olmak üzere 16 sütunun oluşturduğu bölümler çapraz tonozlarla örtülmüştür. Bu sütunlar birbirlerine kemerlerle bağlanmıştır.Yalnızca kubbe önü ile müezzin mahfilinin üzeri küçük kubbelerle örtülüdür. İç mekan girişin iki yanında ve mihrap duvarında üçer pencere ile aydınlatılmıştır. Caminin kuzey yönü iki katlı olup, ikinci kattaki bölümler de tonozlarla örtülmüştür. Aksaray’da Kılıçaslan’ın yaptırmış olduğu cami harap olunca, minberi oradan alınarak Ulu Cami’ye yerleştirilmiştir. Bundan ötürü de Ulu Cami’nin Selçuklu eseri olduğu sanılmıştır. Oysa Ulu Cami Karamanoğulları dönemi Ulu Cami tipindedir. Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel eserlerinden olan minber abanozdan olup, üzerinde kabartma tekniğinde geometrik şekiller bulunmaktadır. Caminin ilk minaresinin ne şekilde olduğu bilinmemektedir. Bugünkü minaresi ise 1925 yılında yapılmıştır |
Ardahan
6 Eklenti(ler)
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1321135505 Ahlat İki Kubbeli Mahallesindeki bu kümbetin, yazıtı olmadığından kime ait olduğu bilinmemektedir. Yapı üslubundan XVII.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Şirin Hatun Türbesi olarak da halk arasında tanınmıştır. Anonim Kümbet (Ahlat) Ahlat kümbetlerinden farklı bir görünümü olan bu kümbet bazı noktalardan Emir Ali Kümbetine benzemektedir. Büyük olasılıkla burada Emir Ali Kümbetinin değişik bir şekli uygulanmıştır. Kümbet 6.94 X 6.94 m. ölçüsünde kare kaide üzerine tek katlı olarak yapılmıştır. Kümbet mimarisinden çok türbe mimarisine yakınlık gösteren bu yapı kesme taştan,sade bir işçilik göstermektedir. Zeminden itibaren 2.80 m. yüksekliğindeki beden duvarları hafif dışarı taşkın profilli üçgen pahlarla sekizgen kasnağa geçmektedir. Profilli bir kuşak kasnağı dolaşmakta ve dar bir silme ile sonuçlanmaktadır. Bu kasnağın üzerinde sekizgen kenarlı piramidal üst örtü bulunmaktadır. Kümbetin doğu cephesinin ortasında bulunan üç basamaklı bir merdiven ile çıkılan kapının üzerinde yalnızca rozet bulunmaktadır. İçerisi üç pencere ile aydınlatılmaktadır. Bunlardan iki pencerenin arasına küçük bir niş halinde mihrap yerleştirilmiştir. Bu kümbet Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından l971 yılında onarılmıştır. Ardahan’ın 5 km. kuzeyinde bulunan Ramazan Tabyası 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan önce yapılmış ve savaş sırasında da önemli bir rol oynamıştır. Ramazan Tabyası 2.500 m. yüksekliğinde bir tepenin üzerinde yer almaktadır. U şeklinde bir planı olan bu tabya yöreyi üç yönden gözetleme olanağına sahiptir. Moloz taştan yapılmış olan tabyanın içerisi yuvarlak tonozlarla örtülmüş ve sıvanmıştır. Çevresinde yer altı kışlaları ve toprak siperler bulunmaktadır. XIX.yüzyılda Osmanlı-Rus Savaşları nedeni ile askeri savunma amaçlı tabyalar yapılmıştır. Bu tabyalar daha çok yöredeki önemli geçit yerlerinde, vadilerde, boğazlarda ve sınırlarda bulunmaktadır. Özellikle Ruslara karşı stratejik bir konumu olan Ardahan’da Ramazan, Emiroğlu, Singer, Kaz, Kaya, Ahali, Düz ve Mihrap tabyaları yapılmıştır. Bunların çoğu zamanla önemini yitirmiş ve yıkılmıştır. İçlerinden Ramazan Tabyası diğerlerine göre iyi bir durumda günümüze gelebilmiştir. Posof’un 2 km. güneydoğusunda, Posof çayı üzerinde bulunan bu köprü 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Ruslar tarafından yaptırılmıştır. Yaklaşık 10 m. uzunluğunda ve 6 m. genişliğindeki köprü günümüzde de kullanılmaktadır. İki yuvarlak kemerli olan köprünün her iki yanında düzgün blok taşlardan 40-50 cm. yüksekliğinde korkuluklar bulunmaktadır. Eski ve Yeni Ardahan’ı birbirinden Ayıran Kura (Kür) Irmağı’nın solunda ovaya hakim bir tepede bulunan Ardahan Kalesi’nin ne zaman yapıldığı kesinlik kazanamamaktadır. Büyük olasılıkla Selçuklular zamanında XII.yüzyılda yapılan bu kale, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1556’da yenilenmiştir. Kalenin yapımında dikdörtgen plan uygulanmış, ana giriş batıya verilmiş ve buraya da Osmanlı eyvanlarında olduğu gibi yüksek bir kemer yerleştirilmiştir. Giriş kapısı üzerinde 1556 tarihini içeren bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabe Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan onarımı göstermektedir. Kaba yontma taştan yapılan sur duvarları kare tabanlı ve çokgen planlı kulelerle desteklenmiştir. Kalenin duvar örgüsü ve uygulanan tekniği Rumelihisarı’nı andırmaktadır. Kalenin içerisinde mescit, hamam kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin batıdaki kapısının yanı sıra Kura Irmağı yakınında Su Kapısı, Huruç Kapısı ve Uğrun Kapısı gibi diğer kapıları da bulunmaktadır. Ardahan Göle İlçesinin Dedeşen Köyü’nde bulunan bu caminin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Mimari üslubundan ötürü XV.yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Osmanlı döneminde Dedeşen Köyü’nde cami, türbe ve çeşme gibi yapıların bulunduğu göz önüne alınacak olunursa XV.yüzyıl Osmanlı eseri olduğu tahmin edilmektedir. Yavuz Sultan Selim’in 1514 yılında Çaldıran Seferinden dönerken burada konakladığı söylenmektedir. Yöre halkı arasındaki yaygın bir söylentiye göre Yavuz Sultan Selim konakladığı bu köyde; Şeyh Ahmed’in ikramından memnun kalmış ve beğenisini “Dede Şen Olasın” diyerek ifade etmiştir. Bu olaydan sonra köyün adı Dedeşen olarak tanınmıştır. Dedeşen Köyü’nde Osmanlı döneminde cami ile birlikte türbe, çeşme, hamam ve medrese yapılmıştı. Bunlardan cami, türbe ve çeşme günümüze ulaşabilmiş, harap haldeki hamam samanlık olarak kullanılmaktadır. Medreseden ise hiçbir kalıntı bulunmamaktadır. Cami tek kubbeli Osmanlı üslubunda yapılmıştır. Kare kaideli kesme taştan caminin önünde bir de son cemaat yeri olduğu, konsol, sütun kaidesi ve sütun gövdesi gibi kalıntılardan anlaşılmaktadır. Batıdan içerisine girilen caminin üzeri pandantiflere dayanan bir kubbe ile örtülüdür. İç mekandaki mihrap ve minberin sanat tarihi yönünden bir özelliği yoktur. İç mekanın kuzeybatı köşesinde orijinal minareye ait merdiven bulunmaktadır. Bu merdivenden bugün kadınlar mahfiline çıkış sağlanmaktadır. Batıdaki girişin soluna 1993 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından silindirik gövdeli ve tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Caminin yanındaki hazirede XVIII.-XIX.yüzyıla ait tarih ve sanat tarihi yönünden önemli mezar taşları bulunmaktadır. |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
Alıntı:
inşallah bu arada bende artvinliyim artvinede yer verdiğiniz icin ayrıca tşk ederim çok sevindim |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
Alıntı:
|
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
evet kesinlikle öyle şirin ufak bir yer ama bilirsiniz belki güzel bir şehirdir rize kadar gelişemedi doğası zemin müsait değil malum bu arada Mapavri / 53 yazıyor ya hikayesini biliyorum :smile::wink:
|
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
Artvin'i pek bilmiyorum ama eminim ki güzel bir şehirdir. Bir kere karadeniz, doğası mutlaka cezbediyordur bir şekilde.Rize'de yeni yeni gelişmekte olan bir il.
Mapavri'nin hikayesi nasıl ki? |
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
adının nerden geldiği ve bir kasabaya eskiden takılan ad olduğuna dair yazılar vardı 3 sene önce okumuştum aşağı yukarı rum kökenli bir demirci ustasından bahsedilirdi map rumcada demir demek avride sanırım ustanın adı idi bu iki kelimenin birleşmesi olan mapavri olarak anılmış o şekilde biliyorum yanılıyorda olabilirim
|
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
Açıkcası bu hikayeyi ilk kez duyuyorum.Benim bildiğim Mapavri kelimesinin anlamı 'yapraklı'dır. Lazca mıdır, rumca mı pek bilgim yok. Ama eskiden rum ve ermeniler yaşarmış bu topraklarda.Doğru olabilir de olmayabilirde, bilemiyorum:)
|
Cevap : Tarihi Eserlerimiz
google tekrar bir başvurmak icap ediyor sanırım ne dersin :Lazogli6161:
|
Cevap : Bartın
2 Eklenti(ler)
Bartın Türk sivil mimarisi örneklerinin ortadan kalkmadan günümüze ulaştıran ender yerleşim alanlarından birisidir. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca koruma altına alınan 260 civarında Bartın evi bulunmaktadır. Bu evlerin büyük bir kısmı son derece iyi korunmuş olup, içerisinde yaşanmaktadır. Bartın evleri genellikle bahçe içerisinde yapılmıştır. Evler yöresel ismi ile daraba denilen ağaç parçalarından yapılmış çitlerle çevrilidir. Bahçeler içerisinde bazıları kitabeli, taştan ve günümüzde de kullanılan kuyular bulunmaktadır. Bahçeye girişten eve ulaşılan kayrak taşları ile yapılmış yollar vardır. Bartın evleri, yakınlarındaki Safranbolu evleri ile benzerlik göstermemektedir. Buradaki evler ahşap olup, ayrı ayrı yapılmış ve kullanımlarından ötürü de değişikliğe uğramıştır. Bu evlerin bazıları Doğu Karadeniz evleri ile de benzerlik göstermektedir. Evlerin çoğu iki veya üç katlı olup, taş temeller üzerine kerpiç ve moloz taştan yapılmıştır. Zemin katlarda günlük yaşamda kullanılan mutfak, kiler gibi bölümler yer almaktadır. İkinci ve üçüncü katlar ev halkının yaşadığı bölümler olup, ortadaki bir sofaya odalar açılmaktadır. Ayrıca odalar içerisindeki dolaplar ve bazılarında da tavan süslemeleri dikkat çekmektedir. Bartın evlerinin bazılarında iki yönlü merdivenlerle birinci kata çıkılmaktadır. Buradaki geniş alanda yerleştirilen dikmelerle üst kattaki boydan boya cepheyi kaplayan balkon desteklenmektedir. Evlerin üst örtüsü, geniş saçaklıklı düz veya kırma çatılıdır. Amasra Kalesi içerisinde IX.yüzyılda yapılmış olan Bizans kilisesi Amasra’nın Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden sonra camiye dönüştürülmüştür. IX.yüzyıl Bizans mimarisinin duvar işçiliği ve küçük ölçüdeki kilise planının uygulandığı bu yapının narteksi, naosu bulunmaktadır. Bu bölümler 19x11 m. ölçüsünde, dikdörtgen planlı olup, camiye dönüştürüldükten sonra son cemaat yeri ile ibadet mekanına çevrilmiştir. Caminin Bizans tuğla işçiliği dışında herhangi bir bezemesi bulunmamaktadır. Yapının üst örtüsü tonozludur. 1887 yılında onarım geçirmiştir. Son dönemlerde bir çok onarım geçirdiğinden orijinalliğinden uzaklaşmıştır. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.