![]() |
PKK, Tarihinin En Ağır Darbesini Aldı
TERÖR köpeklerinin, Çukurca'daki vahşi saldırısının "nedeni" ortaya çıktı. Çoğunluğun "Ne işe yarıyor, dağı taşı bombalıyorsunuz" diye eleştirdiği, teröristlerin yayın organlarında ayrı şekilde "dalga geçtiği" hava operasyonları, hiç de zannedildiği gibi "dağı taşı bombalamak" değilmiş. En azından "artık" değilmiş. Önceki gün Emre Uslu, Habertürk ekranında "PKK'nın 7 üst düzey yöneticisi öldürüldü" derken aslında gerçeğe bir miktar yaklaşmıştı. Gerçekten de Türk Silahlı Kuvvetleri, hava operasyonlarında 10 Ekim günü terörle mücadele tarihinin en büyük "nokta" operasyonunu gerçekleştirdi. Hakurk'a yönelik yapılan hava harekâtında PKK'nın önce KCK'nın Türkiye Gençlik Sorumlusu öldürüldü. KCK Türkiye Gençlik Sorumlusu ne demek hemen açıklayayım. KCK'nın kentlerde yaptığı eylemlerin organizasyonunu yapan ve talimatlarını veren kişi demek. TSK, 9 Ekim günü KCK Türkiye Gençlik Sorumlusu'nu öldürdü. Terör örgütü daha bunun şokunu atlatamadan ertesi gün, yani 10 Ekim günü yine bir hava harekâtı neticesinde bir mağarada saklanan 9 kişilik bir PKK'lı grubu "temizledi". Bu temizlenen 9 kişiden 3'ü, PKK açısından çok önemli kişilerdi. Bunlardan biri KCK kadın sorumlusu, diğeri KCK Hakkâri sorumlusu, diğeri ise PKK içindeki 3 Suriyeli liderden biriydi. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir nokta atışıyla üçünü birden "temize havale etti". PKK açısından bu kayıplar çok ama çok önemliydi. Taktik açıdan bakıldığında Karayılan'ın öldürülmesi kadar, hatta daha önemli hedeflerdi. Çünkü bu 4 kişi, operasyonel olarak Karayılan'dan daha etkin isimlerdi örgüt içinde. Bu dört ölüm, örgütün yönetim kademesinde büyük panik ve kargaşa yarattı. Terör örgütünün yönetimi, örgüt içinde oluşabilecek kaosu önlemek için bu ölümleri "gizleme" kararı aldı. PKK'yı yakından izleyen bir uzmana göre, "Bu ölümler örgüt içinde o gün duyulsaydı, örgütte ciddi bir çözülme yaşanabilirdi". Bu yüzden ölümler gizlendi. Çukurca baskını da bu yüzden yapıldı. Ve terör örgütü bu 4 üst düzey ölümü ancak Çukurca baskınından sonra açıklayabildi. PKK'nın açık kaynaklarından edindiğim bilgiye göre, sarp bir yamaçtaki son derece müstahkem bir mağarada saklanan 9 kişi -ki içlerinden üçü çok üst düzey- "TSK'nın kullandığı yüksek tekniklerle" öldürüldü. "Yüksek teknikler" tanımlaması bana değil, PKK'ya ait. Belli ki, Türk Silahlı Kuvvetleri de yeni olanaklardan faydalanıyor. İstihbarat anlamında önemli bir gelişme var ve hedef tespitini nokta olarak yapıyor, dahası bu nokta tespitten sonra o tam o noktayı, zırh ve zemin delici güdümlü bombalarla imha ediyor. PKK'nın yayın organlarında hâlâ dumanları tüten bu mağaranın görüntülerini izlemek mümkün. Burada akla gelen, ABD ile yapılan istihbarat işbirliği anlaşmasının gerçek anlamıyla artık devrede olduğu. Başta da dediğim gibi, bu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin PKK'ya tek seferde vurduğu en büyük darbedir. Ve artık belli olmuştur ki, Karayılan veya diğer terör liderleri de yattıkları inlerde artık rahat değildir. Dağlıca'nın intikamı SAYDIĞIM bu 4 terör elebaşının ortak bir özelliği vardı. 4'ü de, bugün hâlâ tartıştığımız Dağlıca baskınını düzenleyen ekibin başıydı. 12 askerimizi şehit verdiğimiz, 8 askerimizin de kaçırıldığı Dağlıca baskını bu 4 kişinin yaptığı plan çerçevesinde gerçekleştirilmişti. Dahası, kentlerdeki PKK eylemlerini KCK adına organize eden de bu 4 kişiden biriydi. Pek çok kanlı eylemde bu kişilerin imzası vardı. TSK bombalarıyla buhar olan bu kişilerin, rahat yatamayacakları bir mezarları dahi olmayacak. Sanatçılar BİR dangalak Hadise'yi hedef almış ve şöyle yazmış bir yerlerde: "24 şehit verdiğimiz günün akşamı Hadise eğlencedeydi." "Hadise eğlencedeydi" dedikleri de şu. Kızcağız birkaç arkadaşıyla bir lokantaya balık yemeye gitmiş. Bunun bir eğlence olmadığı ortaya çıkınca aynı dangalak devam etmiş: "Ama masada gülüyorlardı." Eeee! O gece Türkiye'de gülen tek kişi Hadise miydi? Bu dangalağa diyeceğim bir şey yok. Dangalak dangalaktır. Ciddiye alınmaz. Beni şaşırtan, pusuda bekleyen "sanatçılarımız" oldu. Hep beraber Hadise'ye yüklenmeye başladılar. "Vay efendim nasıl o gece balık yemeye gidersin." Sanırsın ki, kendileri o günü aç geçirdiler. Tabii ki değil. Kendileri kimbilir ne haltlar yediler. Bilmiyorum, umurumda da değil. Garibime giden, o gece milyonlarca kişi gibi dışarıda yemek yiyen bir şarkıcıya bu kadar yüklenilmesi. Mal bulmuş mağribi gibi kıza saldırılması. Bunu söyleyen, Hadise'yi eleştiren sanatçılara bakıyorum, bir tanesi adam olsa gam yemem. Ulan, bunca yıldır bu milletin sanatçısıyız diye geçinirsiniz. Hanginiz, kalkıp gidip Doğu'da, Güneydoğu'da görev yapan askerlere moral gezisi yaptı. Hanginiz gidip oradaki askeri birliklerde askerlerle kucaklaştı. Oralarda, o çocuklara konser verdi, onlarla fotoğraf çektirdi. Utanın ulan! Utanın! Bakın Amerikalı, İngiliz sanatçılara. Hepsi, daha doğrusu savaş karşıtı olduğunu açıkça ilan etmeyenlerin hepsi, kâh Afganistan'da, kâh Irak'ta askerlerle birlikte oluyor, askerlere moral veriyor. Siz ne halt ediyorsunuz! Söyleyeyim ne halt ettiğinizi. Eğer o günlerde rüzgâr entel dantellerden yana esiyorsa hepiniz savaş karşıtı oluyor, o yönde abuk sabuk konuşuyorsunuz, yok eğer şehit sayımız o günlerde fazlaysa hepiniz "vatansever" kesiliyorsunuz. Ama alayınız benim paramla beş para etmezsiniz. Ama kabahat sizde değil. Kapıkule'den ötede esamisi bile okunmayan sizin gibilere "sanatçı" diyen bizlerde. NE ZAMAN ADAM OLURUZ? Ayakkabıya kösele olmayacakları, başa taç yapmadığımız zaman. Fatih Altaylı |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.