![]() |
Aşık Veysel'den Bir Anı ve Uyumamak
12 Eylül 1980 öncesi, Âşık Veysel hastalanır ve hastaneye yatırılır. Kendisini ziyarete gelen bir profesörle aralarında şu konuşma geçer; Âşık Veysel; “Memleketin ahvali nasıldır hocam” Profesör; “Memlekette, sağcı gençler ile solcu gençler birbirlerini kırıyorlar” Âşık Veysel; “Pekiyi devlet ne yapıyor?” Profesör; “Ne yapsınlar, durdurmak için uğraşıyorlar ama durduramıyorlar” Bunun üzerine, Âşık Veysel; “Olmaaaz. Devlet uyumaz” der. Ve şu hikâyeyi anlatır: “Vaktiyle, bizim köyde bir komşu, ineğini otlatmak için yaylaya çıkıyor. Ama acil bir işi çıktığı için kasabaya gitmesi gerekiyor. İneği eve götürmek için hareketlendiğinde, yolda komşusu Mahmut’u görüyor. Durumunu anlatıp, eve götürmesi için ineği komşusuna emanet ediyor. Mahmut, dönüş yolunda dinlenmek için bir ağacın gölgesine uzanıyor ve biraz uyukluyor. Bu arada, ineği çalıyorlar. Etrafı arıyor tarıyor ama inek yok. Telaşla kasabaya gidiyor ve kaymakama çıkıyor. Durumu anlatıyor ve ineğin bulunmasını istiyor. Kaymakam, Mahmut’a çıkarıp 100 kayme veriyor. Mahmut bunu kabul etmiyor, komşum bana inek emanet etti, ben 100 kaymeyi ne yapayım diyor ve ille de ineğin bulunmasını istiyor. Netice alamayınca, doğru şehre gidip, zor zahmet valiye çıkıyor. Durumu anlatıp, ineği bulmayan kaymakamı şikâyet ediyor. Bunun üzerine, vali bey kızıyor; “İneği çaldırarak emanete hıyanet etmişsin. Kaymakamın verdiği parayı kabul etmemiş, üstelik şikâyete gelmişsin. Uyumasaydın” diye kovuyor. Mahmut, dışarıya çıkarken dönüyor; “Vali bey, sen uyumuyorsun diye ben gönül rahatlığıyla uyudum, devlet uyumaz” diyor. Âşık Veysel, bu hikâyeyi anlattıktan sonra da; “Olmaz, devlet uyumaz. Devlet idaresine soyunanlar, uyumamak zorundadır. Uyurlarsa, emanete hıyanet olur. Devlet uyuyorsa, millet uyanık kalmalıdır” diyerek sözünü tamamlar. Âşık Veysel bugünleri görseydi kim bilir neler derdi, neler anlatırdı. Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yatsın. Ben de Âşık VEYSEL’in tavsiyesi üzerine UYKUMU AÇMAK İÇİN ufuklarda şöyle bir dolaştım ve kendi kendime şunları düşündüm; Samuel Huntington, MEDENİYETLER ÇATIŞMASI VE TARİHİN SONU” tezinin yanı sıra daha başka Amerikalı fikir adamları da dünyanın eski dünya olamayacağı, değişmesi gerektiğini ve değişirken nelerin olacağını incelemişler, yönetimlerine sunmuşlar ve hatta kitaplaştırarak fikirlerini tüm dünyaya açıklamışlar. Yani, bugün olanları daha önceden söylemişler. Söyledikleri değişim, göstere göster gelmiş. Dünya’da yaşanacak değişimleri anlatan yazarlardan birisi deThomas P.M. BARNETT (Amerikan Deniz harp okulunda kıdemli stratejist araştırmacı ve profesör. Ekim 2001 den Haziran 2003’e kadar savunma bakanlığında güç Değişim Birimi, Stratejik gelecekler Asistanı olarak çalışmış. Ülke yönetiminde olan sivil ve askerlere değişim konusunda dersler veriyor.) görüşlerini “PENTAGON’UN YENİ HARİTASI” isimli kitabında anlatmış. Yazar bu kitapta, bugün yakın çevremizde (Ortadoğu’da) olan değişikliklerin ipuçlarını veriyor. Özellikle Ortadoğu’da yapılacak değişikliklerden bahsettiği bölümünden birkaç çarpıcı cümleyi sizinle paylaşayım. “…değersiz insanları korumak için Amerikan kanı dökmemek gerek…” “…petrol sadece benzin tüketen arabalarımıza değil, tüm ekonomiye akmaktadır…” “…Ortadoğu’yla dünyanın geri kalanını birbirine bağlamak, yöneticileri değiştirmekle değil, bir şekilde Ortadoğu’yu sisteme daha çok dâhil etmekle mümkündür…” “…içimdeki gerçekçi taraf, bizi Ortadoğu’ya getirenin petrol olduğunu söylüyor…” Görüleceği gibi Amerika’nın Ortadoğu’ya gelişi, bölge ülkelerine ve halkına demokrasi getirmek değildir. Geliş, petrol için, bölge zenginliklerine elkoymak içindir. Amerika’nın Ortadoğu’ya girebilmesi için bir kılıf hazırlaması gerekiyordu. O kılıfın mazereti de tamamen düzmece olduğuna inandığım, 11 Eylül (2001) de ikiz kulelere yapılan saldırı olmuştur. Soğuk savaş dönemi olarak adlandırılan dönemin sonunda Sovyetler Birliği dağılmış ve ABD’nin karşısında bir hasım kalmamıştır. ABD, ele geçirmeyi planladığı dünya kaynaklarına ulaşabilmek ve halkını bu doğrultuda güdüleyebilmek için kendisine yeni bir hasım bulmalı ve bu hasmı göstererek kötüye giden ekonomisini düzeltmek için gayret sarf etmeli, gayretlerin yeterli olmadığı yerde ise savaşmalıdır. Bugün Ortadoğu’da sahnelenen hikâye böylece başlamıştır. Görünen köy kılavuz istemezmiş. Konuyu biraz araştıran ve bu konuda çıkan kitapları takip eden birisi, bugün olacakları daha önceden görebilirdi. Bugün bizi yönetenlerin bunu görememiş olmalarını düşünmek saflık olur. Şayet düşünememişlerse gerçekten üzücüdür. Daha vahimi ise, bunu görmüş oldukları halde halka yalan söylemeleridir. Ülkelerin ekonomilerine, 1600- 1700’lü yıllarda devletler yön verirken (merkantalist ekonomi), 1700’lü yılların sonlarından itibaren liberal ekonomik düzen yön vermeye başlamıştır. Sömürüye dayanan kapitalist (kılıfı liberal ekonomidir) sistemin devreye girmesiyle birlikte devletin ekonomideki ağırlığı azalmaya başlamış büyük şirketleşmeler başlamış ve devletlerin menfaatleri yerine, şirketlerin menfaatleri ön plana geçmiştir. Bu zamana kadar, Devletler şirketler üzerinde söz sahibi iken, kapitalist ekonomi döneminde şirketler devleti yönetir duruma gelmişlerdir. Bunlardan , bugün dünyayı yönettiği düşünülen Rockefeller, Morgan, Warburg ve Rothschild” ailelerinin, ekonomi üzerindeki otoriteleri 1800’lü yılların sonlarından itibaren kurulmuştur. Bu ailelerin devleti (ABD’yi) yönetmeleri başlangıçta perde arkasından olsa da, bu yönlendirme ve devleti idare etme, daha sonraları açıkça ortaya çıkmıştır. Dünya bugün, bu ailelerin menfaatleri doğrultusunda – görünürde devletler eliyle- yönetilmektedir. Bu ailelerin tek düşüncesi, sermayelerini çoğaltmak ve yine çoğaltmaktır. Çünkü sistem ancak sürekli üretmekle ayakta kalabilir. Dünyada, açıkça dillendirilmese de halen devam eden krizinin sebebi, bana göre üretim fazlalığıdır. Üretilen mallar çok, bu malları tüketecekler azdır. Başka bir ifadeyle, dünya nüfusunun çoğunluğunun üretilen bu malları alacak geliri yoktur. Durum böyle olunca da üretilen mallar satılamamakta sistem tıkanmaktadır. Evet, sistem tıkanmıştır. Bu tıkanıklığı, dünya kaynaklarının yeniden paylaşılacağı, üçüncü dünya savaşı çözecektir. Buna biz şahit olurmuyuz bilmiyorum? Bugün ABD’nin (devleti yöneten güç odaklarının) dünya kaynaklarına el koyma gayretlerinin arkasında bu zenginleşme hırsı (açgözlülük) var. Bu kaynaklara el koyabilmek için ise, ulusal devletleri ortadan kaldırarak yönetilebilinir büyüklükte çok sayıda devletçikler yaratmaktalar. Dünya’yı bir merkezden bir şirket gibi yönetmenin gayreti içindeler. Dünya kaynaklarını, karşılıksız bastıkları dolarlarla ülkelerine aktarmaktalar. Hiç şüphe olmasın ki bir gün, karşılıksız aldıkları bu malların sahipleri, verdikleri malların karşılığını isteyecekler (Ki; Çin bu konuda öncülük edecek) İşte o zaman kıyamet kopacak. Ne güzel söylemiş Koca Veysel; “Uzun ince bir yoldayım, Gidiyorum gündüz gece. Bilmiyorum ne haldayım, Gidiyorum gündüz gece.” UYANDIRMAYIN DEDİM SİZE, BAK YİNE UYKUM AÇILDI! Bekir GÜÇLÜER |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.