![]() |
İsabet
İSABET, -ti a. (ar. isabet).
1. Hedefine ulaşma, hedefini bulma. 2. Bir söz, bir davranış vb. için yerinde olma, uygun düşme: Sözlerinizde büyük bir isabet var. 3. isabet almak, vurulmak, yaralanmak: Gemi isabet aldı ve yanmaya başladı. -İsabet buyurdunuz, isabet buyurduğunuz gibi, doğru söylediniz; tam söylediğiniz gibi. -Bir şeye, bir kimseye isabet etmek, istenilen, nişan alınan yeri vurmak, rastlamak: Kurşunların üçü de hedefe isabet etti. -Bir kimseye, bir yere isabet etmek: piyango vb. sözkonusuysa, o kimseye, oraya çıkmak, vurmak: Büyük ikramiye bakarsın bize de isabet eder. -isabet etmek, uygun bir iş görmek, yerinde dev-ranmış olmak: Buraya gelmekle isabet ettiniz. -isabet oldu, yerinde, uygun oldu: Gelmeniz isabet oldu. -isabet ki, iyi ki. —Esk. isabetkâr, isabet eden, isabetli. -isabet-karîn, isabet-medar, başarılı, doğru düşünen. -isabet-i ayn, isabet-i nazar, nazar değme. -isabet-i mutad, hep isabet eden, doğru. —Zootekn. Ayıklamada isabet, hayvan yetiştiriciliğinde, bir sonraki dölü doğuracak olan damızlıkların seçiminde gösterilen doğruluk derecesi. (Ayıklamada isabet, ayıklanmaya aday hayvanın tahmin edilen değeri ile gerçek değeri arasındaki bağıntı katsayısının karesi demek olan belirleme katsayısıyla tahmin edilir.) -ünl. Bir memnuniyeti belirtir; İyi oldu, iyi ki: isabet, erken çıkmışım, yoksa yağmura yakalanacaktım, isabet, tam zamanında geldiniz. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.