![]() |
İmparator
imparator a. (lat. imperator, -oris, başkomutan'dan). Bir İmparatorluğun hükümdarı: Roma imparatorları. —ANSİKL Tar. Roma'da, Augustus'tan (İ.Ö. 27) Batı Roma imparatorluğu'nun çöküşüne (İ.S. 476) dek iktidarı elinde bulunduran kimseye "imperator" deniyordu. Cumhuriyet döneminden imparatorluğa ya da principatus'a geçişi Sezar'ın yeğeninin oğlu ve evlatlığı Öctavianus sağladı. Karmaşıklığı yüzünden tanımlanması oldukça zor olan imparatorluk kavramının, Augustus tarafından Res gestae'de belirlenmiş, sağlam yasal dayanakları vardır: "... bu andan başlayarak, auctoritas'imla herkes üzerinde üstünlük kurdum, ama potestas açısından, benimle birlikte ma-gistratusluk yapan arkadaşlarımdan üstün değildim" (34,3). Potestas, Cumhuriyet dönemi magistratuslarının elindeki yasal yetkidir imparator, potestas'ı içeren iki yetkiye sahipti. Bunlardan ilki rejime adını veren imperium'dur. imperium görevdeki her yüksek maglstratusun sahip olduğu egemenlik ilkesidir; imparator için bu yetki, bir magistratusluğa bağlı olarak verilmediğinden ve sınırsız olduğundan, tüm diğer magistratuslarınklnden daha yüksektir. imperium imparatora konsül olsun olmasın saltanatının başında lex de imperio ile verilirdi, ikinci yetkiyse, eski tribu-nusların tüm haklarını kapsayan ve kendiliğinden her yıl yenilenen tribunus erkidir (tribunus plebis'ten ayrı), imparator ayrıca, kurumsal olmayan bir auctoritas'a da sahiptir. Augustus unvanına bağlı olan auctoritas, imparatoru belirleyici kişi, alınan her kararın kefili yapıyordu; bu nedenle imparatorun, yetki ve toplumsal konum bakımından magistratusları aşan ve onu herkesin üstüne çıkaran kişisel bir saygınlığı vardır, imparatorun kişisel ağırlığı, Augustus ile birlikte, çevresini saran gizemciliğin etkisiyle arttı. Gerçekten de, doğaüstülüğün payı çok önemliydi, imparatorun virtus'una, felicitas' ına, fortuna'sı-na yakarılır, belli durumlarda providenti-a'sına başvurulurdu. Bunlar, tanrıların hükümdara bahşettiği niteliklerdi. Zamanla bu niteliklerin sayısı artmıştır. Buna karşılık, Zafer kavramı çok önemliydi ve imparatora gerekliydi. Savaşta bulunmasa bile muzaffer olan oydu; çünkü kehanet (au-spicium) yoluyla kararlarını öğrendiği tanrılarla tam bir uyum sağlayarak zaferi mümkün kılıyordu. Bu nedenle, triumphus ve kazanılan zaferlerin getirdiği unvanlar (Germanicus, Britannicus, Parthicus...) yalnızca imparatorun hakkıydı. Yavaş yavaş imparatorun ailesi de bu gizemli Zafer geleneğine dahil edildi (imparatorlçe Genç Faustina "Mater castrorum" [ordugâhların anası] lakabını almıştı). imparator'un işgal ettiği makamın önemi, hükümdarın kutsal niteliğini ortaya koyan törenlerde kendini gösterirdi. Augus-tus ve Tiberlus basit bir evle yetindiler, ama çok geçmeden, artık sıradan bir eve benzemeyen bir yapı, yani saray ortaya çıktı: Neron'un Domus Aurea'sı; Domltia-nus'un görüşme salonu ve İmparatorun masasının yer aldığı yüksek sekislyle, görkemli yemek salonu; bu bir tanrının sarayıdır ve sonunda saraya tapınak, görüşme salonuna da kutsal salon adı verildi, imparator, zafer kazanmış kumandanlara özgü erguvan rengi giysiyi kuşanır, defne dalından tacı giyer, iupiter'in üzerinde bir kartal heykelciğinin yer aldığı kısa asasını kavrar ve evreni temsil eden küreyi evrenin sahibiymiş gibi elinde tutardı, imparatorluğun kuruluşundan kısa bir süre sonra, artık hiç kimse, ellerini örtmeden ve tam bir sessizlik sağlanmadan imparatora bir ariza sunamaz; sirkte (circus) imparator kutsal sayılan bir sekinin (pul-vinar) üstüne çıkar ve önceden hazırlıklı koroların başlattığı, gerçek İlahileri andıran, ritimli haykırışlarla selamlanırdı. Consecrado yoluyla, tanrılaştırılmış bir soydan, yani hüküm süren princeps ile ayrıcalıklı bir ilişkisi olan tanrılar mertebesindeki hükümdarlar soyundan gelmesi, imparatorun gizemli ve kutsal niteliğini daha da pekiştirmiştir imparatorluğun veraset yoluyla geçmesi İlkesi bu kavrama dayandığından başarılı olmuştur. imparatorun erki, Augustus'tan başlayarak kutsal ve mutlak bir nitelik kazandı. Artık her şey imparatorun yetkilerini kullanma biçimine, insafına bağlıydı. Princi-patus ile özgürlüğü bağdaştırmak zorundaydı. Kendisini bırakırsa, bir dominatlo, yani köle sahibinin köleleri üzerinde uyguladığı cinsten keyfi bir iktidar kurabilirdi. Neron, Domitianus, Commodus zamanında böyle olmuştur. Ahlaksal temellere dayandığından, gerçek princlpatus, Uranlık ya da dominatio'nun karşıtıdır. Hükümdar, bu temellerden yola çıkarak adaleti ve halkın mutluluğunu sağlamalı, ne olursa olsun kişisel hırsa kapılmamalı ve tüm zorluklara göğüs germeliydi. Hükümdarın sağlamak zorunda olduğu özgürlük ne yurttaşı korumaya yönelik birtakım anayasal engeller, ne de yurttaşa, kendisinin ve ülkesinin geleceğini belirleme olanağını veren siyasal bir özgürlüktü. Bu, her günkü işlerde kişisel bir özgürlüktü, özellikle de, mal varlığından yararlanma konusunda yurttaşa verilen güvenceydi. Bu özgürlük kavramı aynı zamanda, devletin dengesini sağlayan başlıca unsur olan senatoya ve onun dlgnltas'ına saygıyı da içeriyordu. imparator ve senato, eşit düzeyde olmasalar da, işbirliği yapmak ve tam bir uyum içinde çalışmak zorundaydılar. Her şeyden önce düşünce ve mal varlığı için verilmiş bir güvence olan bu özgürlük tümüyle imparatora bağımlıydı. Bu nedenle, iyi imparatorlar (consecratio yapılanlar) kötülerinden (damnatio memo-riae'ye maruz kalanlar) ayrılabilir, imparatorların bu konuda değişik ve çelişkili tutumları izlenebilirdi. Ama, zaman içinde imparatorluğun mutlakiyetçiliğe daha çok yöneldiği söylenemez. Aslında bu mutlakıyetçlllk daha ilk baştan vardı; iktisadi ve demografik bunalımlar, istilalar, İktidar istikrarsızlığı, hıristiyanlığın resmen benimsenmesi, İmparatorluğun Batı ve Doğu arasında ikiye bölünmesi gibi önemli olaylar bu İktidarın temellerinde hiçbir değişikliğe yol açmadı. —ikonogr. Roma imparatorunun sanatta betimlenmesi daha Augustus'un saltanat döneminde kesin kurallara bağlanmıştır, ister heykel ya da kabartma, ister resim ya da gravür olsun imparatorun sureti kutsaldır, istemeden de olsa ona saygısızlık etmek, imparatora saygısızlık etmekle eşdeğer bir suçtur. Özellikle heykeller, İmparatorun yerini somut olarak tutar. Bu nedenle kural olarak kamuya açık her yerde imparator heykelleri dikilir: forum, bazilika, gösteri yerleri, hamamlar, askeri kamplar vb. Ancak yerel gelenekleri çiğnememek için kimi zaman bu kuralın dışına çıkılmıştır. İ.S. 66 ayaklanmasına kadar Yahudiyede, daha da İlginci Sezar'ın ele geçirdiği Galyada İmparator portreleri ancak bazı site merkezlerinde yer alırdı, imparatorlar, Augustus'un yarattığı çapraşık işlevlerinin türlü yönleriyle betimlenir-dl: zengin süslemeli zırhlarıyla imparator (Roma, Traianus sütunu), harmaniyle yargıç ya da din adamı (Ara* Pacis kabartması). Çeşitli tanrıların belirtilerini taşıyan çıplak ya da yarı çıplak imparator betimlerini yorumlamak bizim için daha güçtür. Bunlar hükümdarın tanrılaştırıldığı anlamına gelmemekle birlikte (bu durum ancak ölümünden sonra gerçekleşecektir), Ro-malılar'ın düşüncesine göre, her insanda var olan ancak imparator sözkonusu olunca özel bir önem kazanan "kişinin tanrısal özü" kavramının cisimleşmesidir. Bir olayı anmak amacıyla yapılan kabartmalarda, İmparator önceden belirlenmiş bazı eylemleri yaparken gösterilir (Marcus Au-relius'un atlı heykeli, Roma, Capitolium alanı). Bunlar, imparatora düşen çeşitli görevlerdir (kurban adama, sefere çıkma, seferden dönüş vb.) ve onun erdemleriyle iktidarı hak ettiğini gözler önüne serer. Terme müzesi adı da verilen Roma Ulusal müzesi'nde, Roma imparatorlarının birçok heykel ve büstü yer alır. Bizans imparatorları, sarayları ve şatafatlarıma mozaiklerde (Ravenna'daki S. Vi-tale'de iustinianos ve Theodora), fildişin-den yapıtlarda (Barberini fildişisl, Louvre), dönemin elyazmalarında betimlenmişler-dir. Karolenj ve Germen imparatorları, el-yazmalarındaki resimlerde yer alırlar (Condé müzesi ndeki Otto II ya da III, Chantilly); ayrıca, Charlemagne'ın Louvre müzesi'ndeki atlı heykelciğini de saymak gerekir. Ortaçağ sonunda ve Rönesans' ta Roma imparatorlarının portrelerini taşıyan madalyon dizileri, süsleme öğesi olarak kullanılmıştır (Dukalar sarayı, Venedik; Roma'daki San Pietro'nun bronz kapısı; Hampton Court sarayı, Londra yakınında). Batı'da, imparatorluk simgeleri genellikle tepesinde yerküre ve haç bulunan kapalı taç, pelerin, asa .ve yerküredir; Napoléon I bu imgeleri kullanmıştır (imparator taç giyme töreni giysileri içinde, Gérard' ın yapıtı, 1805, Versailles). |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.