ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   ForumSinsi Ansiklopedisi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=476)
-   -   İnşa (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=111103)

Şengül Şirin 09-14-2010 11:58 PM

İnşa
 
İnşa


İNŞA a. (ar. inşa').

1. Bir yapı kurma; yapım: Yeni binaların inşasına yakında başlanacak. Bir köprü inşası.

—2. inşa etmek, yapı yapmak, kurmak.

—Esk. dilbilg. Dilek kipleri.

—Esk. mat. çiziM'in eşanlamlısı.

—Ed. Divan nesri. (Bk. ansikl. böl.)

—ANSİKL. inşa yazana münşi, bu tür yazılardan oluşan yapıtlara münşeat adı verilir. Tanzimat'tan sonra bir ara okullardaki kompozisyon derslerine de "inşa" denmiştir. Kul Mesut'un, farsça nüshasından yaptığı Kelile ve Dimne çevirisi (1330 sıraları), Hacı Bayram Veli'nın (öl. 1430) mektup ve yazıları, İlk tarihçilerden Âşık Paşazade'nln ünlü tarihi ve bunlara benzer pek çok yapıt, anlaşılabilir, sade bir dille yazılmış oldukları için divan münşilerin-ce küçümsenmişlerdir. Eğitici ve öğretici nitelikte bir yapıt olan, Kınalızade Ali Çe-lebl'nin (XVI. yy.) Ahlak-ı alâî'si, osmanlı tarihinde pozitif düşüncenin simgesi olan Kâtip Çelebl'nin yazıları gibi düzyazı örneklerinde de aşırı bir hüner gösterme çabasına rastlanmaz. Vakanüvls tarihleri de, yer yer, padişahların ve yöneticilerin baskısı ile aşırılıktan uzak kalabilmişlerdir. Se-faretnameler İçin de aynı şeyler söylenebilir. Asıl inşa, edebi inşa adı verilen gerçek divan nesridir. Bu tür yazılarda türk-çe sözcükler hemen hemen hiç kullanılmaz, bol ölçüde seci'ye (nesirde kafiye) yer verilir ve üçlü, beşli tamlamalar yapılır.

Böyle ağdalı bir dil kullanmayanlara da münşi denmez. Hüsn ü Aşk'ın "der sebeb-i telif-i kitap" faslında, nazımda sade dil kullanmayı öneren Şeyh Galip bile, inşada tumturaklı dilden yana görünür. Eski inşanın, sanat değeri taşıyan İlk örneğini, Tazarruname adlı yapıtı ile Sinan Paşa (XV. yy.) verdi. Divan nesrinin büyük ustalarından biri de Fuzuli'dir. Türkçe Di-van'inin başındaki dibace, Nişancı Mehmet Paşa'ya gönderdiği söylenen ünlü Şikâyetname, Kerbela olayına ilişkin telif -tercüme Hadikat üs-suada, "edebi inşa" adı verilen türün en seçkin örnekleridir. XVII. yy.'dan sonra Nergisi ve Veysi gibi hamse sahiplerinin kullandıkları dil İse iyice çığırından çıkmış ve tümden anlaşılamaz hale gelmiştir. Ziya Paşa, Londra'da iken Hürriyet gazetesine yazdığı (1867) ünlü "Şiir ve İnşa" makalesinde, divan nesrini inceleme konusu yapmıştır.
inşaat a. (ar. inşa"nın çoğl. inşâ'ât).

1. Yapılmakta olan bina, köprü vb. yapı, yapı işleri: inşaat yapan firma, inşaat malzemeleri satmak. İnşaata girmek tehlikeli ve yasaktır.

—2. Yapmak işi, yapım: Binaların inşaatına başlandı. Köprü, yol inşaatı.

—Ask. inşaat ekibi, istihkam sınıfında bir şantiye kadrosunda temel görevleri üstlenen ekip.

—Denize, inşaat kızağı, havuzu, gemilerin denize indirilmeden (kızak) ya da yüzdürülmeden (havuz) önce İnşa edildiği kızak ya da havuz.

—ikt. inşaat dalgaları - yüksek* dalgalanmalar.


—inş. inşa etmeye olanak veren tekniklerin tümü; inşa etmeyi amaçlayan etkinlik alanı. (Eşanl. yapım.) [Bk. ansikl. böl.]

—Med. huk. inşaat hakkı, hak sahibine, başkasına ait bir arazinin üstünde ya da altında İnşaat yapmak ya da önceden var olan bir inşaatı korumak yetkisini veren hak. (Eşanl. üst hakkı.) [Bk. ansikl. böl.]


ansikl. Huk. Türk hukukuna göre inşaat, arazinin içine, altına ya da üstüne yapılan, araziye yapay ve teknik araçlarla birleştirilmiş her türlü yapıdır. Her ne kadar uygulamada inşaat, bina kavramıyla karşılanıyor ve bundan İbaret olarak görülüyorsa da, inşaat, "bina" kavramını da içine alan oldukça geniş kapsamlı ilişkileri İçerir. Genel anlamda "İnşaat" kavramı içine binaların yanı sıra binaların eklentileri, yollar, meydanlar, tüneller, kuyular, inşa edilmiş su kanalları, su bentleri, barajlar, maden galerileri, mahzenler, kanalizasyonlar, telefon ve elektrik direkleri, havagazı boruları, duvarlar, köprüler ve bunların dayanakları, demiryolu traversleri, raylar, çeşmeler, anıtlar, limanlar vb. oluşumların girdiği kabul edilmektedir.

Bina, araziye bağlı olarak az ya da çok kapalı biçimde oluşturulan, insanların yerleşimlerine; ekonomik, sosyal, kültürel ihtiyaçlarının tatminine özgülenen bir inşaat türüdür.

Türk mevzuatı, özellikle imar kanunu, inşaatı yukarıda örneklendiği biçimde geniş anlamda kabul ederken, bazı düzenlemelerde (Gecekondu kanunu gibi) inşaat kavramı dar anlamda ele alınmakta ve bina ile eşanlamda kabul edilmektedir.
Türk Med. k.'nun konu ile ilgili düzenlemelerine göre; inşaat üzerinde yapıldığı arazinin bütünleyici parçası olur. Hukuka aykırı inşaatlar (haksız İnşaat) için Türk Medeni kanunu özel hükümler getirmiş olmakla birlikte bunlar ancak, özel mülkiyete tabi yerler için uygulanabilir, kamusal mülkiyetin sözkonusu olduğu alanlarda uygulanamaz.
Haksız inşaat, bir kişinin hiçbir hakka dayanmaksızın, başkasının malzemesiyle kendi arsasında, kendi malzemesiyle başkasının arsasında ya da başkasının malzemesiyle başkasının arsasında yapmış olduğu yapılardır. Bu inşaat, arsa ve malzeme sahibi arasında geçerli hiçbir ilişkiye dayanmaksızın gerçekleştirildiği için "haksız" olarak nitelendirilmektedir.

Türk Med. k.'na göre iki tür inşaat vardır; taşınır inşaat ve taşınmaz inşaat.
Taşınır inşaat: temelli kalmak amacı olmaksızın, belirli bir amaca yönelik olarak oluşturulan, başkasının arazisi üzerine yapılmış kulübe, baraka gibi hafif binalardır. Bu tür inşaat üzerindeki mülkiyet hakkı, bulunduğu arazinin mülkiyetine değil, İnşa edenin mülkiyetine bağlıdır.


Taşınmaz inşaat: insan eliyle toprağa bağlı olarak ve sürekli kalmak amacıyla meydana getirilmiş bulunan ve ekonomik değer taşıyan yapılardır. Binalar, meydanlar, köprüler, yollar bu türden olup, bağlı oldukları arazinin bütünleyici parçasını oluştururlar ve arazinin mülkiyetine bağlıdırlar.

inşaat hukuku, inşaata maddi katkıda bulunan ve belli bir yatırım nedeni olarak ele alan yapı sahibi, inşaatın düşünsel temelini oluşturan plan ve projeleri üreten mimar ve mühendisler, teknik uygulamaları üstlenen fen adamlarının yanı sıra, düşünsel alanda oluşturulanları gerçekleştirmeyi üstüne alan müteahhitler ve onun emir ve direktifi altında çalışan işçiler arasındaki ilişkileri ve genel anlamda inşaatın hukuki rejimini düzenleyen kurallar bütünü olarak nitelendirilebilir.

Bir inşaatta, yapı sahibi İle müteahhit arasındaki ilişki genel olarak, bir sözleşmeye dayanır. Bu sözleşme ile iş sahibi bir ücret karşılığında bir şey yaptırmak isterken müteahhit de o şeyi ücret karşılığında yapmayı üstlenmektedir.

Özel mülkiyete özgü bu ilişki ve kuralların yanı sıra, kamusal mülkiyetin sözkonusu olduğu alanlarda örneğin genel, katma ve özel bütçelerle İdare edilen kamu tüzel kişilerine ait İnşaatlarda uygulanacak özel hükümler bulunmaktadır. Bu özel düzenlemelerden bazıları; Devlet İhale kanunu, Muhasebe-i umumiye kanunu, Bayındırlık işleri genel şartnamesidlr.

—inş. Gereçleri özgül niteliklerini göz önünde bulundurarak kullanmak, taşıyıcı strüktürler, kılıflar ve işlevsel organlar elde edecek biçimde bunları düzenlemek, uzmanın teknik birikimini aşan ve yaratıcı bir bireşim gerektiren eylemlerdir.

Dünya nüfusunun yarısı hâlâ toprak yapılarda (kerpiç, çamur harcı, çiğ tuğla) yaşamakta, üçte biri de çadırlar ya da kulübeler yapmak İçin bitkisel liflerden yararlanmaktadır. Hiç değilse sanayi devrimine kadar gelişme, ahşabın ve taşın işleniş biçimiyle ilgiliydi. Kuşkusuz, çok eski dönemlerden beri seramik ve cam ürünleri, alçı, kireç ve çimento harçları, metal armatür ve bölme öğeleri elde etmenin yolları biliniyordu; ama bu tekniklerin masraflı olması kullanımı sınırlıyordu. XIX. yy.'dan beri sanayi alanında yaşanan büyük değişim, bu ürünlerin sıralanışını altüst etti. Önce metal, sonra betonarme iskeletlerin kullanılması ve bunların standartlaştırılması dev uygulamalara olanak verdi: sanat yapıları, fabrikalar, yüksek binalar, uzay strüktürleri. Artık her gereç, bütün olanakları göz önüne alınarak değil, bu olanaklardan yalnız biri hesaba katılarak kullanılıyor ve ortaya çıkan bina, bu seçimi teknik düzeyde olduğu gibi estetik düzeyde de yansıtıyordu.

Böylece, artık taşıyıcı yapı kılıftan ayrılıyor ve kendi başına yeterli bir duruma geliyordu. Eskiden kol gücüne dayanan ve yerel olan inşaat düzeyinde bu değişim daha açıkça görüldü. Uzaktan yerine getirilen me-kanikleşmlş etkinliklerin bir sonucu olarak inşaat, sonunda bir makine gibi tasarlanmaya başladı: yapı kendisine can veren organların karşısında, "kaba inşaat" donatımın karşısında, dolayısıyla kalıcı olan geçicinin karşısında İkinci plana düştü. Buna karşılık, inşaat tekdüzeliğe yöneldi, iklimsel ve kültürel-toplumsal farklar hesaba katılmaz oldu ve yapı en fazla kişiye hizmet etmek biçiminde özetlenebilecek ana işlevini yitirdi. Kaynakları kıt olan ama gereksinmeleri alabildiğine artan bir dünyada, teknik cambazlıklar gibi alışılmışı zorlayan dev inşaatlar da, mali kaynakları altüst ettiğinden artık çağdışı sayılmaktadır. inşaatın günden güne kamunun çıkarlarına daha çok boyun eğmesi, yeni bir değişimin habercisidir.

—Med. huk. inşaat hakkı, başkasının arsasına yapılan inşaatın arsa sahibine alt olacağı kuralının Istisnasıdır. inşaat hakkı bir tür irtifak hakkıdır (Med. k. 751 md ). Bu hak bir kişi yararına kurulmuşsa kişisel irtifak hakkı, belirli bir taşınmaz yararına kurulmuşsa ayni irtifak hakkı niteliğini taşır. Bu hak, aksine anlaşma olmadıkça, başkasına devredilebilir ya da mirasçılara geçebilir, inşaat hakkının gerçekleşebilmesi için, tapu memuru önünde resmi senet düzenlenmesi ve tapu kütüğüne tescil edilmesi gerekir.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.