![]() |
Hak, -kkı
1 Eklenti(ler)
Hak, -kkı
http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1279957950 HAK, -kkı (ar. hakli). 1. Adalete ve doğruluğa saygıyı temel alan ahlak ilkesi; adalet: Hak yerini buldu. Hakkın gereklerini yerine getirmek. —2. Bir kimseye, yasalara ve yönetmeliklere göre şu ya da bu biçimde hareket etmesi, şu ya da bu ayrıcalıklardan yararlanması için tanınan yetki, özgürlük, olanak: Oy kullanma hakkı. Bu kararı temyiz etme hakkınız var. —3. Manevi olarak kişinin şu ya da bu biçimde davranma olanağı: istediğin gibi düşünebilirsin, bu senin hakkındır. Böyle konuşmaya hakkınız yok. Ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkı. —4. Yasal olduğu düşünülen bir ayrıcalık, bir unvan, bir yetki veren şey: Bu diplomanın size tanıdığı hakları sonuna dek, ama doğruluktan ayrılmadan kullanın. Haklarını savunmak. —5. Bir davada, bir savda gerçeğe uygunluk, doğruluk: Bu davada hak ortaya çıkacak. —6. Bir kimsenin, bir kimse, bir şey üzerindeki, özellikle ona harcadığı emekten doğan yetkisi: Analık, babalık hakkı. Ananın çocuk üzerindeki hakkı. Bir sanatçının yapıtı üzerindeki hakkı. —7. Bir emeğin karşılığı olan ücret: işçilerin hakkını alınterleri kurumadan ödemek. —8. Bir şeyden, bir şey, bir kimse için ayrılan pay: Makas hakkı. Komşu hakkı. —9. Doğru, gerçek: Hakla batılı birbirinden ayırmak —10. Bir şeyi hak etmek, emeğinin karşılığı olarak alacağı bir şey bulunmak: Bütün gün çalışmış, bu parayı fazlasıyla hak etmişti; kötü bir davranış yüzünden layık olduğu karşılığı görmek: Bu cezayı çoktan hak etmişti; hakkı olan bir şeyi elde etmek, ona kavuşmak: Bunca çileli günlerden sonra böyle bir mutluluğu hak etmişti. || Hak kazanmak, herhangi bir şeye hakkı olduğu kabul edilmek: Dava sonunda mirastan pay almaya hak kazanmıştı. || (Bir kimseye) hak vermek, ona yanılmadığını söylemek; görüşünü, tutumunu onaylamak: Biraz düşünürsen söylediklerime hak verirsin. || Hak yemek, başkalarının hakkına el atmak, haklarını vermemek: O dürüst bir insandır, hak yemez. || Hak yerini bulur, hak yerde kalmaz, haksızlık er ya da geç karşılığını görür, düzelir anlamında kullanılır. || Hak yolu, doğru olan yol: Ne yaparlarsa yapsınlar, ben hak yolundan ayrılmam. j| Hakkı geçmek, bir kimsenin payı olan bir şeyden başkasına bir parça verilmiş olmak: istemem, kimsenin hakkı bana geçmesin; bir şeye ya da bir kimseye emek vermiş, hizmet etmiş olmak: Yaptıklarınızı nasıl öderiz, çok hakkınız geçti bize. || Kutsal şeyleri karşılayan sözcük + hakkı için, ant içmek için söylenir: Allah hakkı için doğru söyleyin. || Hakkı ödenemez, bir şey ya da kimse için çok emek veren, çok iyilik yapan kimselerin bu yönünü vurgulamak için söylenir: Ne yaparsak yapalım, yine de ana baba hakkı ödenmez. || Hakkı var, sözü, savı ve davranışları doğrudur anlamında söylenir: Çocuğun hakkı var, böyle bir okulda okunmaz; bir şeyde alacağı, payı bulunmak: Bu parada bizim gibi onun da hakkı var. || Bir işin hakkından gelmek, güç bir işi başarmak. || Bir kimsenin hakkından gelmek, onun direncini kırmak, onu alt etmek: Dinsizin hakkından imansız gelir (atasözü). || Hakkını aramak, hakkı olan ya da hakkı olduğuna inandığı şeyi elde etmeye çalışmak. || Hakkını helal etmek, hakkı olan ya da hak ettiği bir şeyden kendi isteğiyle vazgeçmek, emeğini bağışlamak: Ona dünyada hakkımı helal etmem. || Hakkını vermek, bir şey sözkonusuysa, onun istendiği gibi olabilmesi İçin gerekli emek ve gereci esirgememek: Hakkını verirsen elbette iyi ürün alırsın. || Hakkını yemek, bir kimsenin hakkı olan bir şeyi vermemek ya da hakkı olan bir şeyi zorla kendisine mal etmek. || Ne hakla....?, hangi yetkiye dayanarak (kınama belirtir): Bu meseleye ne hakla karışıyorsun! —Esk. Hak-aşina, doğru ve gerçeği ayıran. || Hak-cü, hak arayan. || Hak-gü, doğru söyleyen. || Hak-güzar, hakkı tanıyan. || Hak-perest, hak bildiğinden ayrılmayan; doğru; Tanriya tapan. || Hak-şinas, doğruyu, hakkı tanıyan. || Hakk-ı âmiriyet, yöneticilik, yönetme hakkı. || Hakk-ı hayat, yaşama hakkı. | | Hakk-ı huzur, yönetim kurulu üyelerinin günlük ödeneği. || Hakk-ı ibad, kul hakkı. | | Hakk-ı kadem, ayakbastı. || Hakk-ı nân ü nemek, ekmek ve tuz hakkı; sadakat, bağlılık. | | Hakk-ı nefs, yaşamak için gerekil şey. || Hakk-ı terceme, çeviri hakkı. —Ask. Nükleer hak, nükleer silahın, özellikle nükleer maddelerden, ateşleme, güvenlik, nükleer tepkimeye başlatma ve yoğunlaştırma düzeneklerinden oluşan patlayıcı bölümü. (Bk. ansikl. böl.) —Dy. Bagaj hakkı, bir yolcunun fark ödemeden beraberinde götürebileceği bagaj miktarı. —Folk. Hak alma, Anadolu'nun bazı yörelerinde gelin* alma töreni İçin kullanılan söz. —isi. huk. Hakk-ı karar, 1857 tarihli Arazi kanunnamesine göre arazi-l emriyye ve mevkuteyi nizasız on sene kullanan şahıs yararına doğan kullanma hakkı. (Kişi bu araziyi başlangıçta haksız olarak elde etmemişse elinde bir belge olup olmadığına bakılmaksızın o arazi için kişiye bedelsiz olarak tapu senedi verilmesi gerekir.) || Hakk-ı mecra, bir yerden su geçirme hakkı. || Hakk-ı mesil, bir yerin suyunun başka bir yere akıtılması hakkı. || Hakk-ı mürur, geçit hakkı. || Hakk-ı şefe, ya da Hakk-ı şürb, su içme hakkı. || Hakk-ı şirb, ekin ve hayvan sulama hakkı. (Sahipli suların hakk-ı şirbi yalnız sahiplerine aittir.) —Psik. Hak arama hezeyanı, toplumun karşı çıktığı bir isteğin gerçekleşmesi yolunda önüne geçilmez bir gereksinim duymakla belirginleşen hezeyan. (Bk. ansikl. böl.) ♦ sıf. Doğru, gerçek: Hak yol. —ANSİKL. Ask. Nükleer hak. Parçalanma ve kaynaşma tepkimelerine uğrayan nükleer maddeler (uranyum ya da plütonyum izotopları, hidrojen ya da lityum İzotopları) ve nükleer maddeleri bir araya toplayan kimyasal patlayıcıdan yapılmış bir düzenek içerir Çeşitli ve tamamlayıcı nitelikte güvenlik düzenekleri, kimyasal ya da nükleer tepkimenin kaza sonucu başlamasını önler. Ateşleme sistemi kimyasal tepkimenin başlamasını sağlar Bir nötron kaynağı İstenen anda nükleer tepkimeyi başlatır. Böyle bir hak, uçaktan atılan bombalarda, güdümlü mermilerde, kara ve deniz mayınları gibi nükleer silahlarda bulunur. —Psik. Hak arama hezeyanı, tutkulu paranoyak bir hezeyandır. Dava düşkünü özne, başvurmadık yer bırakmaz, dava üstüne dava açar ve "hakkın yerini bulması" için büyük bir çaba gösterir. Ezilen durumundayken, kolayca çevresini kırıp geçiren biri durumuna gelir. Ya elinden alındığına inandığı bir buluşun hakkını arar ("mucitler hezeyanı"), ya da siyasal ve dinsel bir misyona bağlanarak fikirlerini egemen kılmak için her şeyi göze alır. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.