![]() |
Genç Kız Edebiyatı
GENÇ KIZ EDEBİYATINDAKİ BABA-KIZ İLİŞKİSİNE YANSIYAN GELENEK VE İDEOLOJİ; BU YANSIMADA KADIN YAZARLARIN TUTUMU Yrd. Doç. Dr. Necdet NEYDİM İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 1- Genç Kız Edebiyatının Tanımlanması Genç Kız Edebiyatını tanımlamak hayli zordur. Genç kızların okuma alışkanlıkları ve okuma amaçları da tanımlama yapabilmek için yeterli değildir; çünkü alınacak yanıtlar, Gençlik[size="3">[color="]genç[/size][size="3">[color="]Genç Kız Edebiyatı, okuyucu kitlesi yalnızca [/size]genç[size="3">[color="]genç[/size][size="3">[color="]genç kızlar/kadınlar olması; böylece, özellikle [/size]genç[size="3">[color="]Genç[/size][size="3">[color="]genç[/size][size="3">[color="]Genç[/size] Kız Edebiyatı, kadın romanları ile birlikte trivial romanın bir kolu olarak 18. yüzyıldan itibaren gelişmeye/oluşmaya başladı. Ancak bu türün, dönemin trivial edebiyatının günümüzdeki anlamı ile değil, feodal sistemin aşılmasını sağlayan ve 18. yüzyıl ahlâk/fazilet anlayışını yaymaya çalışan roman anlayışı/anlamı ile ele alınması gerekir. Baba-kız ilişkisi hem Batı edebiyatında hem de yerli edebiyatımızda işlenen önemli konulardan biridir. Modernleşme ve eşitlikçi anlayışların doğrultusunda bu ilişkiler, süreç içinde farklı bir şekilde ele alınmıştır. Batı?da süreç ?kutsal baba? figüründen ?eşitlikçi baba? figürüne doğru ilerlerken bizde baba figürüne yüklenen otorite hep sürmüş ve ancak çok az sayıdaki metinde baba figüründeki otoriteyle hesaplaşma noktasına gelinmiştir. 2- Batı Edebiyatından Örnekler Batı edebiyatından ele aldığımız örnekler klasiklerin yanı sıra çağdaş örnekler de olacaktır. Bununla Batı?nın geçirdiği süreci ve değişimi küçük de olsa birkaç örnekle gözlemiş olacağız. Örneklerimiz: Küçük Kadınlar (Louise May Alcott) İnatçı Kız (Emmy Von Rhoden) Babam Öldüğünde Ağlamadım (İris Galey) Hadi Ama Baba (Christine Nöstlinger) İlse Evden Kaçtı (Christine Nöstlinger) 2-1- Dinsel metin örneği olarak ?Küçük Kadınlar? Alcott, Küçük Kadınlar ?ında kutsal baba kız ilişkisini öne çıkarır. Döneminin dinsel ahlâk anlayışını da yansıtan metinde baba figürü, mutlak otorite ve aynı zamanda sevecen, kutsal bir koruyucu rolündedir. Bu nedenle baba, her zaman beklentileri yerine getirilmesi gereken bir varlıktır. ...Meg, sevgiyle, "Babam askere alınamayacak kadar yaşlı sayılıyordu," dedi. "Onun bir din adamı olarak orduya katılması olağanüstü bir şey. Üstelik askerlik yapacak kadar da güçlü değildi." Jo dinledi. "Ben trampetçi olsam bile savaşa gitmeyi çok isterdim! Veya bir hemşire. O zaman babamın yanında olur ve ona yardım ederdim.? Beth sordu. "Babam ne zaman dönecek, Anneciğim!" Sesi hafifçe titriyordu. Amy, "Bencil bir kızım ben!" diye ağlarken buklelerinin bozulmasına aldırmadı. "İleride babamı hayal kırıklığına uğratmamak için daha iyi olmaya çalışacağım." Meg bağırdı. "Ben de öyle! Güzelliğimi fazla düşünüyor ve çalışmaktan da nefret ediyordum. Ama artık değil." Jo, "Ben de babamın ?küçük kadın? diye çağırmaktan hoşlanacağı bir hâle gelmek istiyorum," dedi. "Sert ve haşarı olmayacağım." Bayan March, Jo'nun sözlerini izleyen sessizliği neşeli bir sesle bozdu. "Küçücükken hacılar oyunu oynardınız, hatırlıyor musunuz? Küçük çuvalları sırtınıza bağlamam, şapkalar, sopalar ve rulo kâğıtlar vermem sizi çok sevindirirdi. Daha yukarı, daha yukarı çıkar ve nihayet dama erişirdiniz. Orada toplayabildiğiniz bütün güzel şeylerle "Kutsal şehri" kurardınız..." (Küçük Kadınlar, Alcott, s. 9) 2-2- İnatçı Kız (Emmy Von Rhoden, Roman, yazıldığı dönemin (19. yüzyıl) Genç Kız Edebiyatındaki temel motifleri ve tipleri yansıtmaktadır. Bir genç kızın meslek eğitimine yöneltilmesi, evlenmesini engelleyecektir. Oysa bir genç kızın ana görevi ev kadınlığı, annelik ve eşliktir. Kadının mesleğe yönelmesi birincil önceliği alırsa aile ve çocuk için mutsuzluk getirecek sonuçlar doğabilir. Genç kızın yüksek nitelikler kazanması için yatılı okulda yetiştirilmesi, meslek sahibi ve saygın erkekler için iyi bir seçenek olmasını sağlar. Metnin içeriğini formüle etmek ve genç kız eğitiminin amacını belirtmek gerekirse, diyebiliriz ki burada amaç, toplumda egemen olan erkeğin çıkarlarına uygun bir genç kız yetiştirmektir. Genç kızın eğitim süreci, inatçı kız ve vahşi at terbiye etmek mantığı içersinde uyumluluk yeteneği olan, sadık ve boyun eğebilen bir kız oluşturmayı içerir. Döneminde sosyal statüyle sıkı bağlantıları olan yatılı okul eğitimi romanda güçlü bir tipikleştirmeyle yansıtılmış ve toplumsal gerçeklik şemsiyesiyle de örtülmüştür. Metnin eğlendirici oluşundaki amaç, kız okuyucuyu egemen toplumsal sistemin belirlenmiş rollerine götüren amacı perdelemektir. Metnin ideolojik karakteri ?örtülü bir biçimde yansıtılsa da ?aile ve yatılı okulun sınırlandırılmış eğitim alanı olduğunu ortaya koyar. Bu onu, özellikle dış sosyal gerçeklerden ve çalışma dünyasından uzak tutmak içindir. Cinsellik coşkulu davranışlara yönlendirilerek bastırılmıştır. Kızın 'Ben' söylemi 'İnatçı' ve 'Kafasının dikine giden' kavramlarıyla yoğun biçimde aşağılanmıştır. Metnin yapısı ana figürle özdeşleşmeye götürecek biçimde düzenlenmiştir. Metne genç kızların ilgisini çekecek motifler de yerleştirilmiştir. 2-3- Baba-Kız İlişkisinde Şiddet ve Ensest: Babam Öldüğünde Ağlamadım Yerli yazınımızda hiç ele alınmamış bir konu olan ensest, çeviri bir metin olarak karşımıza çıkıyor. İsviçre doğumlu olan yazar, babasının 9 yaşından 13 yaşına dek kendini kötüye kullanışını anlatıyor. Babakız ilişkisinde, şiddetin en acı ve utanç verici olanı ensestin, bir genç kızın yaşamını ne denli etkilediğini, hesaplaşmanın ne denli uzun sürdüğünü anlatıyor metin. 2-4- Hadi Ama Baba Nöstlinger, boşanmış anne-baba çocuklarında karşılaşılan sorunları bu kitabında daha çok mizahi bir üslupla ele alıyor ve uzlaşma yollarını arıyor. Çoğu ayrılmanın ardından çocuklar anne ile kalırlar. Bu metinde de durum aynıdır. Ama annenin başka bir kente gidecek olması, kızın, zorunlu olarak babasıyla yaşamasını gerektirmektedir. Bu süreç, baba-kız arasındaki tanıma ve karşılıklı anlama sorununu da çözecektir. ?En içli evlat bakışıyla kararlı bir şekilde babamın gözlerine bakıp, "Sende kalamaz mıyım?" diye sordum. Babam, burnundaki et yüzünden rahat nefes alamayan biri gibi ağzını açtı. Öyle bir bakışı vardı ki, bir saniye önce aklını yitirdiği sanılabilirdi. Tam bir şapşal gibi bakıyordu. Bu nedenle ekledim: "Bebek değilim artık. Yani beni emzirmene, bezimi değiştirmene gerek yok; gerçekten bakımı kolay biriyim, sende kaldığımı fark bile edemeyeceksin!"Babam ağzını kapattı ve yeniden az çok aklı başındaymış gibi bakmaya başladı. Sonra boğazını temizledi ve bunun elbette prensipte mümkün olduğunu söyledi. Ama yalnızca prensipte!(s.24) 2-5- Batı kültüründe değişen aile figürü: İlse Evden Kaçtı Batı kültüründe sanayileşme ve modernleşme sürecinin tamamlanması çekirdek ailenin gerçekleşmesini sağlamıştır. Günümüz sürecinde ise çekirdek aileden farklı görünümlerin ortaya çıktığını görmek mümkündür. Anne, baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile, boşanmalar ve yeni evlilikler ya da yeni birliktelikler sonucunda ikinci anne (üvey anne değil) ikinci baba (üvey baba değil) ve diğer kardeşlerden oluşan bir aile görünümü de doğal karşılanır olmuştur. Buna yeni anneanneler ve babaanneler ve dedeler de eklenmiştir. Bu durum masal figürlerine de yansıyan üvey anne ve baba figürünün kültürel ortamdan silinmesini ve bunun doğal karşılanır olmasını getirmiştir. Babamın neler söylediği duyulmuyordu. Fazla bir şey söylemediği kesindi, çünkü annem hemen konuşmaya başlamıştı. İlse'nin gecenin ikisinde eve geldiğini, gereksiz yere yalan söyleyip huzursuzluk çıkarttığını haykırıp duruyordu annem. Eğer babamda böyle davranışlara gösterecek anlayış varsa, bunların sorumluluğunu da üzerine almalıymış. Bir ara hiç konuşmadı ve birkaç kez kafasını salladı, sonunda ahizeyi İlse'ye verdi: "Al konuş bakalım babanla" dedi. İlse ahizeyi aldı. Telefonda babamın sesini duyabiliyordum. Çok hızlı konuşuyordu. Neler söylediğini anlamıyordum elbette. İlse telefonun ahizesini yalnızca birkaç saniye tuttu ve sonra elinden bırakıp kaçtı. Ahize yere düşmeden annem yakaladı. (s. 26?27) 3- Türkiye?den Örnekler 3-1- Olumlu Baba Figürü 8. Renk (Gülten Dayıoğlu) Çılgın Babam (Zeynep Cemali) Tomris (Nazire Kutsal) 3-1-1- 8. Renk?te İdeal Baba Figürü Dayıoğlu?nun romanında burjuva bir aileden söz edilir. Baba armatör, anne ise dünyaca ünlü bir tiyatro sanatçısıdır. Kızlarının ergenlik döneminde yaşadığı sorunlarla başa çıkmaya çalışırlar; ama çatışma yaşamayı engelleyemezler. "Ben bebek değilim. Ağzımı koklayamazsın. Sigara filan da içmedim. Belki içenlerden yayılan duman saçlarıma sindi.? 475 Holde kopan bu patırtı salonda maç izlemekte olan Akgün Beyi ayaklandırdı. "Ne oluyor hanımlar? Niye bağrışıyorsunuz?" Tiraje Hanım ağlamaklıydı. "Akgün, kokla şu kızın ağzını. Sigara içmiş. Bir de yalan uyduruyor. Ben bu yalanları yutmam.? Akgün Bey, eşine güvenirdi. Ama yine de Ela'dan yana çıkmayı yeğledi. "Sinirlenme Tijo. Ela'mız yalan söylemez. Partide sigara içenler olduysa...? diyordu. Ela isyan etti. "Evet, partide sigara içildi. Daha doğrusu sigarayı denedik. Ne var bunda? Ağzımı koklamak ne demek oluyor? Nerdeyse bebek gibi ağzıma biber sürmeye kalkışacaksınız. Bana böyle davranmanızı istemiyorum.? 3-1-2- Geleneksel ve modernin harmanı: Çılgın Babam Zeynep Cemali, romanında kendi babasını anlatırken otoriter değil eşitlikçi, talep eden değil paylaşımcı, geleneklerini sürdürürken bile modern olmayı beceren bir baba tipi çiziyor. İstanbul kentinde doğmuş, kentliliği içine sindirmiş; ama bunun yanında geleneklerini de sürdürmeyi becerebilmiş sevgi dolu bir babanın sıcaklığına ve onun anısına saygı amacıyla yazılmış bir roman duruyor karşımızda. Cemali, baba figürünü aktarırken bu figürün yapmacık olmamasına dikkat ediyor. İnandırıcı bir baba figürüyle karşılaşıyor okur. Bu baba figürü, kızıyla kurduğu ilişkide onun kişilik gelişimine olumlu etki edecek ve bir birey olmasını sağlayacak davranışları öne çıkarıyor. İlişkide öne çıkarılan davranışlar kızının kendine bağımlı bir varlık olmasından daha çok, onun, kendi başına ayakta durmasını sağlayacak deneyimleri yaşatmak olarak yansıyor. Bu da birey olmanın ön koşulu olan karar verebilme yeteneğini, kendine saygıyı ve güveni geliştiriyor. "Biliyorum, emziğinden ayrılmak sana zor gelecek.? Elleri saçlarımda geziniyordu. "Sen de biliyorsun, onu sonsuza dek ememezsin. Bir gün fırlatıp çöpe atacaksın.? Çenemden tutarak başımı kaldırdı ve gözlerimin içine baktı. "Oysa, onu denizkızına armağan edebilirsin,? dedi. Denizkızı!... Emziğimi, düşlerimin bir numaralı arkadaşına armağan etmek!... Boynumu büktüm, "Bu olanaksız,? dedim. "O, deniz dibi mağarasında yaşıyor." "Olsun,? diye yanıtladı babam. "Sen karar verirsen, söz veriyorum; deniz dibi mağarasının kapısına kadar gideriz.? Kuşkuyla baktım babama. "Buralarda deniz dibi mağarası yok,? dedim. (s. 14?15) 3-1-3- Geleneksel kent kültüründe, ailedeki modernleşme sancıları: Tomris Geleneksel modern anlayışta ailede babaya biçilen rol, dışarıdaki işleri başarmak ailesinin geçimini sağlamaktır. Buna karşılık kadına biçilen rol ise yorgun babaya sıcak ve sevgi dolu bir yuva sunabilmektir. Ancak bu rol dağılımı gelişen süreçte kendi iç çelişkilerini de beraberinde getirmektedir. Metinde, böyle bir ailede yaşanacak bir ekonomik bunalımda kadının katkı yapmak istemesine karşın buna uygun donanımlarının olmaması, var olan donanımların ise ancak ev kadınlığına yettiği görülmektedir. 3-2- Feodal Baba Figürü Üstüme Kar Yağıyor (Pakize Özcan) Reyhan (Nur İçözü) Yeşil Kiraz (Gülten Dayıoğlu) 3-2-1- Feodal Kültürde Baba-Kız İlişkisi Pakize Özcan, ?Üstüme Kar Yağıyor? romanında baba-kız ilişkisine değinirken feodal kültürdeki babanın tartışılmaz mutlak otoritesini ve bu otoriteyi destekleyen kadın figürünü (anne) ele alıyor. Özcan metinde, kültürü uygulayanın her ne kadar baba olduğunu vurgulasa da kültür taşıyıcının anne olmasının da altını çizerek feodal kültürde kadın sorununun belirgin bir tanıklığını yapıyor. 476 Babam ayakta, bir adım ötemde öldürecek gibi bakıyor bana. Öfkeli soluğunu hissediyorum yüzümde. Dudakları suratıma tükürecekmiş gibi büzülmüş; kızarmış gözleri yine çukurlarına gömülmüş. Başımı önüme eğdim. "Buyur, baba!" dedim yavaşça. İşte o anda, önce sağ, sonra sol yanağımda patlayan tokatla, fırtınaya tutulmuş gibi sallandım, bir o yana, bir bu yana. Kulaklarım uğulduyor, başım dönüyor, yanaklarım alev alev... Zifiri karanlık bir zindana döndü oda. "Kız rezil, sen eceline mi susadın!? Ha, söyle bakalım bana, eceline mi susadın!? Uluorta her yerde mektuplaşıp fingirdeşirsin; o karı kılıklı Şakir pezevengi de gözcülük yapar size pastane köşelerinde!" ...Annem kaptı sözü: "Hıh lafa bak, lafa! Acıyacakmışız! Acınacak neyin varmış senin? Yetim değilsin, öksüz değilsin... Hıh, on beş yaşındaymış! Bilen bilmeyen de yarın bir gün everecekler sanır! Evlenmek öyle ha deyince olacak iş mı? Bugün nişanlansan; hazırlığıydı, çeyiziydi, düğünüydü, kınasıydı, askerliğiydi derken, en az iki yıl geçer aradan. O zamana, kır eşek yaşına varırsın zaten! Gül zamanında kokar...? (s. 225) Boş boş baktım bir süre babamın gergin yüzüne, dudağının ucundaki sigaradan yükselen dumana... Sonra, kendiliğinden peş peşe dökülmeye başladı sözcükler dudaklarımdan: "Her zaman kendini haklı, beni haksız görüyorsun, baba. Anlamıyorsun beni. Ne olursun, bir kerecik kızmadan dinle. Ben on beş yaşındayım daha, hiç acımıyor musun bana? Evlenmek istemiyorum, okumak istiyorum! Dünyada en çok istediğim şey bu!" Gözlerime doluveren yaşları elimin tersiyle silip, yalvaran gözlerle babama baktım. "Demek, okumak istiyorsun ha?" dedi babam alaylı alaylı. Hıçkırıklar arasında, "Evet,? diye karşılık verdim. "Hangi yüzle?" diye bağırdı. 3-2-2- Kentte sürdürülen feodal kültür ve baba otoritesi: Reyhan Nur İçözü, kentte yaşayan; ancak hâlâ feodal geleneklerini sürdüren bir ailede mutlak baba otoritesinin varlığının tanıklığını yapıyor. Bu otoriter ilişkide, karar verici konumunda her zaman baba bulunuyor. Bu otoritenin kararlarının sorgulanması, karşı çıkılması söz konusu değil. Bunun yanında kent kültürüyle ilişki içinde bulunan ve kültürel değişime daha yakın duran kadın, etkilendiği kültüre dönük yaşam olanaklarını da araştırıyor. Annenin, çalışmaya gittiği evlerden getirdiği masa ve sandalyeler öncelikle yeme kültüründe değişimlerin varlığını ortaya koyuyor. Yine de feodal kültürden gelen annenin, baba ve koca otoritesinin saygınlığını vurguladığı bölümler kadının kültürel taşıyıcılık rolüne işaret ediyor. Hemen koşup babasının terliklerini verdi. Sonra da elini yüzünü yıkarken yanında durup peşkirini tuttu. Annesi her zaman, ?Kadın kısmı, babasına, kocasına hürmet etmeli,? diyordu. Reyhan, özellikle bu gece her zamankinden daha dikkatli davranması gerektiğini biliyordu. Yemekleri bitip de sıra kahve içmeye gelince, Reyhan da konuşma saatinin geldiğine karar verdi. Babası kahvesini içtikten sonra biriki el tavla oynamak için sokağın başındaki kahveye giderdi. Reyhan acele etmeliydi. ?Baba? Bir şey söyleyeceğim,? diye söze başladı. Onun böyle doğrudan konuşmaya başlaması ortada önemli bir konu olduğunu gösteriyordu. Babası kaşların çatıp, ?Söyle bakalım,? dedi. ?Yoksa kötü bir not mu aldın?? Reyhan sıkıntıyla ellerini ovuşturup, ?Tam tersi,? dedi. ?Bugün Hasan Bey bize parasız yatılı okul sınavlarından söz etti. Özellikle benim başaracağımdan eminmiş.? Tam da Reyhan?ın tahmin ettiği gibi öfkeyle ayağa fırladı babası. ?Daha neler! Bir de yatılı okul mu çıkarıyorsun başımıza? Unut bu hayalleri! Kız kısmının öyle okullarda işi yok!? Annesi de kızının bu cesareti karşısında irkilmişti. Yine de kocasını yumuşatmak için, ?Kızma bey,? diye kekeledi. ?Çocuk işte? Heves etmiş.? ?Kız haklı! Ben çalıştım da ne oldu? Şimdi temizliğe gittiğim evlerin çoğunda benim yaşımda hanımlar var. Okumuş, iyi meslek sahibi olmuşlar. Evlenip çoluk çocuğum olunca da bir şey değişmeyecek. Yine bu mahallede oturup yine yaşıtlarımın evlerine temizliğe gideceğim. Ya sen anne? Daha kaç yıl el kapılarında çalışıp para kazanacağını sanıyorsun? Bırakın da Reyhan okusun.? Reyhan ilk kez ablasından böylesine bir dostluk görüyordu. Koşup boynuna sarıldı. Ablası da onu sımsıkı kucaklayıp, ?Korkma,? dedi. ?Ben de babamla konuşurum. Okuyabildiğin kadar oku. Benim hatama düşme.? (s.31?33) 3-3- Genç Kız ve Şiddet Takma Adı Gagalı (Ayfer Gürdal Ünal) Sırmalı Sandaletler (Nazire Kutsal) 3-3-1- Baba Şiddeti, Kaybolan Çocukluk: Sırmalı Sandaletler Nazire Kutsal, metninde, göçle gelen ve varoş semtinde yaşayan bir ailede, baba ve aile ilişkisine tanıklık yapar. Varoş kültüründe, meslek ve eğitim açısından kentleşme sürecine katılamamış, yani üretim sürecine katkı yapabileceği bir mesleği olmayan erkek, feodal üretim ilişkilerinde kendi yeteneklerine uygun olan işleri kent kültüründe bulamaması nedeniyle, kadının kazandığı paraya bağımlıdır. Ekonomik açıdan iktidarını kaybeden erkek, evdeki iktidarını sürdürebilmek için şiddeti çözüm olarak kullanmakta, dış dünyadaki şiddetin aileyi etkilemesini istemeyen kadın ise içerdeki bu şiddete boyun eğer görünmektedir. Ancak bu kabulleniş, kimi zaman ailenin çöküşünün de nedeni olabilmektedir. Metinde de bu çöküş, babanın kızını pazarlaması, annenin ölümü ve genç kızın intihar girişimi ile gösterilir. 3-3-2- Baba Şiddeti ve Kişilik Bozukluğu: Takma Adı Gagalı Alkolik ve kendi kişiliğini oluşturamamış bir babanın, aile içinde uyguladığı şiddetin, genç kız üzerinde oluşturduğu kişilik bozukluklarını anlatıyor Ünal bu metninde. Okul içinde arkadaşlarını sürekli aşağılayan ve kıskanç bir yapısı olan Sema?nın, bu davranışlarının ardında yatan neden onun sürekli yaşadığı şiddettir. 3-4- Edilgen Baba Figürü: İki Genç Kızın Romanı (Perihan Mağden) Buluğ çağı sorunlarından biri olan aileyle çatışma, kimi zaman onlardan nefret etme ilk başlarda doğalmış gibi düşünülür ve bunun süreç içinde atlatılacağı beklenir; ancak Behiye?nin ailesinden ve çevreden nefreti, utancı, hatta iğrenmesi aşılabilecek bir bunalım döneminin ötesinde, hastalıklı bir ruh hâlini yansıtır. Behiye?nin sınıfsal konumundan nefret ettiği, sınıf atlama sevdasında olduğu ve bu sevdayı gerçekleştirmek için her ödünü verebildiği metnin akışı içinde ortaya çıkar. Bu da onun kişilik bozukluğunu belirginleştirir. Ancak bunu yazarın metnin içinde doğrudan bir yaklaşımı olarak görmeyiz; tam aksine yazar, postmodern bir yaklaşımla sınıfsallığı görmezden gelir. Bu anlayışı sembolize eden, tüm sınıfların harmanlandığı görüntüsünün ortaya çıktığı Akmerkez metnin içinde, sınıf atlayarak -en azından bir süreliğine - mutluluk arayışındaki küçük insanların basit görüntülerinin yansıdığı bir yer olarak belirlenir. Tüm bunların yanında, Behiye?nin evde bir iktidar olduğu da metinde yansıtılır. Annesine dilediği gibi bağırır, erkek kardeşiyle çatışır. Babası ise ona karşı oldukça yumuşaktır. Behiye?nin dilediği zaman evden rahatlıkla uzaklaşabildiği, belirgin bir baskı ile karşılaşmadığı açıktır. Ancak tüm bunlara karşın Behiye?nin erkeklere duyduğu tepkiyi ve onları öldürebilecek denli yoğun nefreti açıklamak oldukça güç. 3-5- Küçük Burjuva ve Boşanmış Ailede Baba-Kız ilişkisi Yerli yazınımızda son dönemde psikolojik çerçevede ele alınmaya başlanan bir sorun: Boşanmış aileler ve çocuklarıyla ilişkileri. Bu noktada üç önemli metin var elimizde. Yalnızlık (Halide Eşber) Eylülde Aşklar (Mine Soysal) Derinlerde Fırtına (Zeynep Temüroğlu) 3-5-1- Yalnızlık (Halide Eşber) Halide Eşber, boşanmış ailedeki genç kızın babasıyla ilişkisini anlatırken boşanmanın ardından yeniden kurulamayacak bir ilişkiye değiniyor. Öncesinde de mesafeli olarak sürdürülen ve iletişimin olmadığı −ya da kurulamadığı −ailelerde boşanmanın ardından baba-kız ilişkisi de salt ekonomik zorunluluklar nedeniyle sürdürülen ilişkilere dönüşüyor. ?Babam oraya döndü, bu kez temelli döndü. Bir daha da geleceğini sanmıyorum. Bizim aile dağıldı yani. Şu anda radyoda gitarla bir melodi çalıyor. Bugün babam bana; ?Sigara içiyor musun?? diye sordu. Sonra da içmememi, cildimin bozulacağını söyledi. ? 3-5-2- Eylülde Aşklar Mine Soysal, boşanma sonucunda terk edildiği duygusuna kapılan genç kızın, babasıyla ilişkilerinin düzelmesi için anneye düşen role de değiniyor kitabında. Boşandığı eşiyle dostluğunu sürdürebilen, hatta yeni evliliğiyle ilgili dertlerini bile dinleyebilen bir anneye genç kızın tepkisi şöyle yansıyor: ... "Bu adamın yeni karısıyla ilgili sorunlarını neden dinliyorsun, anne? Deli misin sen? Bırak, ne hâli varsa görsün!" Annemin gözlerindeki lacivert parıltılar hışımla kabarırken, Nisan araya girdi. "E, Eylül kızım!" Ancak, Nisan'ın azarlayan sesini duyduğumda iş işten geçmişti. Utanmadım desem, yalan olur. Utandım, ama ağzımdan çıkan çıkmıştı bir kez. "Özür dilerim, anne. Ama bu kadarını da anlayamıyorum artık. Seni ne sanıyor bu adam? Neden bu kadar üstüne geliyor hâlâ?" "O adam senin baban, Eylül. Sana ve ablana adınızı veren insan. Doğru konuş!" 3-5-3- Derinlerde Fırtına Romanda hafta sonları yasa zoruyla gidilen baba evindeki duygulardan da söz edilir. Baba yeni eşi ile çocukları arasındaki dengeyi tam oluşturamadığı için güçlükler yaşamaktadır. Bu da kendi çocukları ile olan ilişkisini olumsuz etkiler. ?Oktay?ın oturduğu bahçe içindeki villâ çok güzeldi. Ayla kendi babasından kalan bu evden başka hiçbir yerde oturamayacağını söyleyince, Oktay da onun evinde kalmaya razı olmuştu. Büyük, demir bir kapıyı geçtikten sonra bahçeye giriliyordu. Duvarlarla çevrili olan bu bahçe, birbirinden güzel çiçeklerle bezenmişti. Köşelere dikilmiş büyük ağaçlar, yaz sıcağında serinlemek için birebirdi. İki katlı evin her köşesi düşünülerek, özenle yapılmıştı. Ancak Ece ve Ezgi buraya geldiklerinde, kendilerini hiç de evlerinde gibi hissetmiyorlardı. Oktay bunun farkında olmasına rağmen, durumu iyileştirmek için herhangi bir çaba göstermiyordu. Kızların hafta sonu onlarda kalmasından çok memnun olduğunu söylüyor, ama iki gün boyunca ne onlarla bir yere gidiyor, ne de oturup sohbet ediyordu. Genelde Ece ve Ezgi televizyon izlerlerken, Ayla kitap okuyor, Oktay da bilgisayarının başında oturup, işlerini yapıyordu. 4- Sonuç 18. yüzyılda endüstriyel gelişmeler, kentte yaşayan endüstriyel toplumda büyük ailelerin parçalanmasına ve modern çekirdek ailelerin oluşmasına yol açmıştır. Bu toplum yapısında baba işe giden olurken ve toplumsal açıdan dış ilişkileri yüklenirken anneye onun bu sorunlardan kurtulup dinlenebileceği sıcak bir yuva hazırlamak rolü düşmüştür. Dinsel geleneklere uygun olması dolayısıyla meşruluk kazanan bu rol paylaşımı, Genç Kız Edebiyatında da yerini almıştır. Baba akılcı ve nesnel davranırken anne duygusaldır ve bu nedenle içerdeki aile sorunlarını üstlenir. Batı?da 18. ve 19. yüzyılda egemen olan bu anlayış 20. yüzyılın ortalarından itibaren eşitlikçi bir anlayışa yerini bırakmıştır. 80?ler sonrası yazılan kitaplarda ise çok farklı anlayışların yer aldığını görürüz. Ele aldığımız konular bağlamında baba figürü, ağırlıklı olarak baskın figür olarak çizilmiştir. Feodal, gelenekçi modern, modern anlayışı yansıtan figürler bu kitaplarda yerini almıştır. Tarihsel çizgide baktığımızda, çeviri kitaplarda değişen baba figürünü görmek olanaklıdır. Küçük Kadınlar?da dinsel yönü ağır basan kutsal baba figürü öne çıkarken İnatçı Kız?da modern duygusal baba figürü çizilir ve kutsal baba figürü rahibe verilmiştir. Nöstlinger, Hadi Ama Baba kitabındaki baba figürü kutsallıktan uzak, eşitlikçi bir tavırla yansıtmıştır; bu, iletişim kurulabilen, eleştirilebilen bir figürdür. Yerli yazınımıza baktığımızda geleneksel baba figürünün en çok yansıyan figür olduğunu görürüz. Burada göze çarpan nokta, feodal ilişkileri yansıtan yazarların baba figürüne çok daha eleştirel yaklaşmasına karşın; modern ilişkileri aktaran yazarların, sundukları figürü, 18. ve 19. yüzyıl Batı Genç Kız Edebiyatındaki baba figürünün taşıdığı rollerle donatmalarıdır. Pakize Özcan, Üstüme Kar Yağıyor? da feodal babayı baskıcı, şiddet yanlısı ve kadın özgürlüğüne karşı olarak çizerken; Nur İçözü, Reyhan?da feodal güçlerini yitirmemeye çalışan otoriter baba figürüne zafer kazandırmaz: Reyhan, babasının engellemelerine karşın doktor olur. Gülten Dayıoğlu?nun Yeşil Kiraz?daki baba figürü feodaldir; ancak kentleşme, onun feodal yeteneklerini törpülemiştir. Halide Eşber?in Yalnızlık?taki baba figürü de uzak duran bir babadır. Nazire Kutsal, Tomris?te geleneksel baba figürünü olumlu yönleri ile ele alır. Benzer geleneksel baba figürü olarak Zeynep Cemali?nin Çılgın Babam?da anlattığı idealleştirilmiş sevgi dolu figürü gösterebiliriz. Mine Soysal?ın Eylül?de Aşklar?da ve Zeynep Temüroğlu?nun Derinlerde Fırtına?da çizdiği figürler çağdaş bir görünümdedir; ancak geleneksel ile modern arasında gelgitler yaşamaktadırlar. Kaynakça Alcott, May Louise: Küçük Kadınlar, Düzenleyen: Öner Kemal, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 2005 Cemali, Zeynep: Çılgın Babam, Günışığı Kitaplığı, İstanbul 2004 Dayıoğlu, Gülten: Yeşil Kiraz 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1992 Dayıoğlu, Gülten: Yeşil Kiraz 2, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1995 Dayıoğlu, Gülten: 8. Renk, Altın Kitaplar, İstanbul 1999 Eşber, Halide: Yalnızlık, BU Yayınevi, İstanbul, 2000 Galey, İris: Babam Öldüğünde Ağlamadım, Çeviren: And Güneş, Arion Yayınevi, İstanbul 1995 İçözü, Nur: Reyhan, BU Yayınevi, İstanbul 2002 Kutsal, Nazire: Sırmalı Sandaletler, BU Yayınevi, İstanbul 2003 Kutsal, Nazire: Tomris, BU Yayınevi, İstanbul 2003 Mağden, Perihan: İki Genç Kızın Romanı, Everest Yayınları, İstanbul 2001 Nöstlinger, Christine: İlse Evden Kaçtı, Çev: Selahattin Dilidüzgün, Düzlem Yayınevi, İstanbul 1993 Nöstlinger, Christine: Hadi Ama Baba, Çev: Suzan Geridönmez, Günışığı Kitaplığı, İstanbul 2004 Neydim, Necdet: Genç Kız Edebiyatı, BU Yayınevi, İstanbul 2005 Özcan, Pakize: Üstüme Kar Yağıyor, Günışığı Kitaplığı, İstanbul 2005 Roden, Emmy von: İnatçı Kız, Çev: Rıza Akdemir, Kültür Bakanlığı, Ankara 1998 Soysal, Mine: Eylül?de Aşklar, Günışığı Kitaplığı, İstanbul 2001 Temüroğlu, Zeynep: Derinlerde Fırtına, BU Yayınevi, İstanbul 2005 Ünal, Ayfer Gürdal: Takma Adı Gagalı, Çınar Yayınları, İstanbul 2004 |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.