![]() |
Ateş
1 Eklenti(ler)
ATEŞ a. (fars. âteş). 1. işık yayarak ve ısı enerjisi çıkararak, hızlı ve sürekli bir yanmanın gerçekleşmesi. —2. Yanmakta olan maddeler yığını; alevlerle yanan madde: Ateşi seyretmek. Ateşin karşısında ısınmak. Mektubu ateşe atmak. Bir ateş yakmak. Odun ateşi. —3. Özellikle besinlerin pişirilmesinde kullanılan ısı kaynağı ya da araç; ocak: Hafif, orta, harlı ateşte pişirmek. Yemeği ateşte unutmak. Ateşin altını açmak, kısmak. — 4. Bedende çoğunlukla genel bir rahatsızlık ya da daha değişik belirtilerle kendini gösteren ısı yükselmesi, normalin üstünde çıkan beden ısısı: Ateşi yükselmek, çıkmak, düşmek. Çok ateşim var. (Bk. ansikl. böl. Patol.) —5. Bir silahın, yanan barut etkisiyle bir mermi fırlatarak boşaltılması: Ateşi kesmek. Yaylım ateşi. —6. Ed. Şiddetli bir heyecan, endişe, çoşku, tutku vb.: içine bir ateş düşmek. Ateşini yıllarca içinde saklamak, içinde bir okuma ateşi yanmak. Aşk ateşiyle yanmak. Kıskançlık ateşi. —7. Tutuşturmaya yarayan kibrit ya da çakmak: Ateşiniz var mı? —8. (Bir kimseye, bir şeye, bir yere) ateş açmak, tüfek, tabanca, top gibi ateşli silahlarla (ona) mermi atmaya başlamak: Birden üstümüze ateş açtılar. || Ateş almak, sözkonusu bir şey ise, içten içe tutuşmak, alevlenmek; tüfek, tabanca vb. ise, patlamak; bir kimse ise, telaşlanmak, öfkelenmek ya da coşmak. || Ateş almaya mı geldin, uğradığı ya da ziyaret ettiği bir yerden çarçabuk ayrılmaya kalkan bir kimseye sitem yollu söylenir. || Ateş bacayı sarmak, bir iş ya da olay sözkonusu ise, önlenemeyecek, tehlikeli bir duruma girmek; iş işten geçmek, alev saçağı sarmak. || birine, birini ateş basmak, vücut ısısı yükselmek; başına ve yüzüne kan yürümek; sıkılmak: Haberi alınca beni bir ateş bastı, ter içinde kaldım. || Ateş çıkmak, yangın çıkmak, yanmaya başlamak. || Bağırına, gönlüne, içine ateş düşmek, çok güçlü bir acı duymak: Oğlunun ölümünü öğrenince bağrına bir ateş düştü, ağlayıp dövünmeye başladı. || (Bir kimseye, bir şeye) ateş etmek, bir ateşli silahı kullanmak; bir silahla (ona) mermi, mermiler fırlatmak: Ateş etmeyi öğrenmek. Polis kaçan soyguncuya ateş etti. || Ateş gibi, bir şeyin sıcaklığını, bir kimsenin zeki, becerikli, hareketli olduğunu vurgulamak için kullanılır: Hava ateş gibi insan ter içinde kalıyor. Ateş gibi çocuk, bu işi ona verebilirsin. || Ateş gibi yanmak, hasta sözkonusu ise, ateşi yükselmek. || Ateş kesilmek, çalışkan, becerikli, canlı ve hareketli bir duruma gelmek: O pısırık oğlan ateş kesilmiş, her işe koşuyordu. || Ateş kesmek, ateşli silahlarla yapılan atışı durdurmak. || Ateş olsa cürmü, cirmi kadar yer yakar, kötü niyetli bir kimsenin, korkulup çekinilecek bir yanı bulunmadığını vurgulamak için söylenir. || Ateş pahası, pahasına, bir şeyin fiyatının çok yüksek olduğunu belirtmek için söylenir: Her şey ateş pahasına, hiçbirinin yanına varılmıyor. || Ateş parçası, çalışkan, hareketli, becerikli ve işbilir kimse; çok yaramaz, ele avuca sığmaz çocuk. || Bir kimseye, bir şeye ateş püs-kürmek, ona karşı çok öfkelenip ağır, kötü sözler söylemek: Bu haberi yayanlara ateş püskürüyor. || Ateş saçmak, aşırı ölçüde kızıp köpürmek. || Ateş vermek, bir şeyi tutuşturmak, yakmak: Bir gece konağa ateş vermiş, kaçıp gitmiş. || Ateş yakmak, odunları tutuşturmak: Isınmak için ateş yakmak. || Bir kimseyi, kendini ateşe atmak, bile bile çok tehlikeli-bir işe girişmek ya da başkasını tehlikeli bir işe sokmak: Kendisiyle birlikte kardeşini de ateşe atmıştı. || Bir şeyi ateşe tutmak, bir şeyi çok az ısıtmak: Ateşe tutunca tüpün kapağı açıldı; bir yer ya da kimseye ateşli silahlarla mermi atmak: Evi ateşe tutmuş, kimseyi dışarı çıkarmamışlardı. || Bir yeri ateşe vermek, orada kasıtlı olarak yangın çıkarmak; bir kimseyi, bir topluluğu aşırı ölçüde telaşlandırmak; bir ülkeyi savaşa ve karışıklık çıkartarak zarar ve yıkıma uğratmak. || Yemeği ateşe vurmak, pişirmek üzere ocağa koymak: Nohut tenceresini ateşe vurmuş dışarı çıkmıştı. || Ateşe vursan duman vermez, bir kimsenin aşırı ölçüde cimri olduğunu belirtmek için söylenir. || Ateşi başına vurmak, çok öfkelenmek, sinirlenip çoşmak. || Ateşi çıkmak, yükselmek, vücut ısısı artmak, ateşlenmek. || Ateşi düşmek, vücut ısısı normale dönmek; eski coşkusunu yitirmek. || Ateşi uyandırmak, sönmekte olan ateşi havalandırıp ışıtmak, canlandırmak. || Bir kimsenin ateşine yanmak, onun yüzünden zarara uğramak: Arkadaşının ateşine yanmış, bu pis işe karışmıştı; birine âşık olup gönlünü kaptırmak: O göçmen kızının ateşine yanmış ona iyice kapılmıştı. \\ Ateşini almak, yükselen vücut ısısını düşürmek; hastanın ateşini derece ile ölçmek: Alnına ıslak bez koymuşlar, ateşini alsın diye. Sabah akşam ateşini alın. || Ateşle oynamak, kendini düşüncesizce çok tehlikeli bir işe atmak. || Ateşler içinde, hastanın çok ateşli olduğunu belirtmek için söylenir. || Ateşten, yakan, acı veren, kırmızı: Ateşten bir hançer. Ateşten gömlek. Ateşten kadeh. —Esk. (farSj'nın etkisiyle ilk a, uzun okunur ateş). Ateş-i bahar, kırmızı gül; lâle. || Âteş-bâr, ateş yağdıran; şiddetli, yakıcı: "Demezem kim âh-ı Ateş-bâra gönlün meyi eder" (Ömer bin Mezit, XV. yy.). || Ateş-baz (ateşle oynayan), hokkabaz. || Âteş-bâz-ı veli makamı, mevlevi tekkele-rindeki beyaz post. || Âteş-bâz-ı veli ocağı, mevlevi tekkelerinde lokma pişirilen ocak. || Âteş-beste, saf, kırmızı altın. Âteş -dan, ocak mangal. || Âteş-dem, sözü ya da sesi yanık, dokunaklı olan. || Ateş -dil, her gördüğü güzeli seven;_dokunak-lı konuşan; çok zeki kimse. || Âteş-engiz dağlama aleti; fesat çıkaran, kundakçı. || Âteş-hatır, her güzeli seven, sözü dokunaklı, pek zeki adam. || Âteş-mizaç, sert yaratılışlı, huysuz, geçimsiz kimse. || Âteş -nâk, ateşli, kızgın, yakıcı: "... bütün cildine âteş-nâk_ bûseler konduruyordu." (Halit Ziya). || Âteş-pâre, ateş parçası; ele avuca sığmaz adam, yiğit: "Her katresigü-yâ ki bir Âteşpâre" (Şeyhülislam Yahya, XVI. yy.). || Ateş-i rûmi, deniz ve kara savaşlarında kullanılan yangın çıkarma araçlarından biri. || Âteş-i ier, gözyaşı ^kırmızı şarap; hastalık; savaş. || Âteş-zâr, Âteşi çok olan yer, yakıcı yer: "Hanüman-ı kalbi âteş-zâr kılmak, sonra da. .." (İ.M.K. inal). || Âteş-zeban, çok dokunaklı söz ya da şiir söyleyen. —Ask. denize. Ateş birleştirme, güçlü bir hedefi yok etmek ya da üzerinde yoğun baskı kurmak amacıyla birden çok geminin aynı anda ateş etmesi. || Ateş dirisa planı, bir geminin ana bataryasının tüm toplarını aynı anda değişik hedeflere karşı kullanmak için topların hedeflerine göre çıkarılan ve dirisa değerlerini veren plan. || Ateş taksimi, bir geminin tüm toplarının birden çok gemi üzerine ya da bir hedefin değişik mevkilerine ateş etmesini sağlama. (Böylece her top ya da top grubu yalnızca kendisine gösterilen hedefe ateş eder.) —Ask. ve Sil. Silahı ateşleme, ateşleyerek silahı boşaltma. || Ateş açmak, silahın menziline giren hedefe ateş etmeye başlamak. || Ateş basamağı, bir siperin tabanında erlerin ateş etmesi ya da düşman harekâtını gözetlemesi için bırakılan 30 om'lik basamak biçiminde çıkıntı. || Ateş darbesi, makineli tüfeklerle ve kısa aralıklarla açılan ateş. || Ateş desteği, muharebede bir birliğin harekâtını desteklemek için ateş açma. (Bk. ansikl. böl. Ask.) || Ateş disiplini, belirli hedeflere, ateş emri alan birlik ya da birliklerin, bu emri aynen uygulaması. || Ateş emniyet hattı, topçu ateşi için komutanlıkça belirlenen hat. (Bundan daha kısa mesafeye izin alınmadan ateş açılamaz.) || Ateş fasılası, bir silahın herhangi bir nedenle ateş etmeyi durdurduğu süre. (Uzun süre ateş etmek zorunda kalan silahların soğuması, temizlenmesi için ateş, komutla geçici olarak durdurulur.) || Ateş gücü, gemi, uçak, tank, birlik ya da belli bir silahın belli bir sürede ulaşabileceği atış sayısı. (Bk. ansikl. böl. Ask.) | Ateş idare merkezi, atış ilkesiyle ilgili hesapları yaparak görevli bataryalara ileten merkez. (Bk. ansikl. böl. Ask.) || Ateş idaresi, ateş üstünlüğünü elde etmek, önemli hedefleri saptamak, ateşin kesin sonuç alınacak yerler üstünde yoğunlaşmasını sağlamak için bir ya da birkaç birliğin ateşini düzenleme. || Ateş koordinasyon hattı, iki kuvvet arasında eşgüdüme varılmadan daha ilerisine ateş açılmayacak hat. (Bu hat, harekâtı yöneten komutanlıkça hedef üzerine yönelen iki dost kuvvetin kendi kendilerine zarar vermemeleri için gerekli eşgüdümü sağlamak amacıyla saptanır.) |j Ateş mevzii, silah, personel ya da birliğin belirli bir hedefe ateş etmek için yerleştiği mevzi. || Ateş planı, bir harekâtta silahların en etkili ateşini sağlamak için yapılan plan. (Bu plan, çeşitli silahlara verilecek görevleri, ateş zamanının ayarlanması için gerekli talimat, mevzi değiştirme vb. gibi işlemlerin ayrıntılarını belirler.) || Ateş sahası, ateşin etkili olduğu bölge. (Ateşe katılan silahların sayısına ya da niteliklerine göre bu etki sahası değişir. Örneğin Deniz kuvvetleri'nde bu saha savaş gemisinden atılacak mermilerin ulaşabileceği noktalarla belirlenen bölgedir.) || Ateş sürati, bir silahın ya da bir erin belirli bir sürede atabileceği mermi sayısı. || Ateş taksimi, etkinin artırılması İçin önem derecelerine göre ateşin hedeflere bölünmesi. || Ateş tanzimi, gözetlenen atımlardan yararlanarak etkili ateşin ilkelerini saptama. || Ateş tesiri, ateşin personel, silah ve malzeme üzerinde yarattığı etki. || Ateş üstünlüğü, sayı, duyarlık ve etki bakımından düşmandan daha büyük ateş gücüne sahip olma. || Ateşin kaydırılması, önceden saptanan hedeflerden daha önemli bir hedefin çıkması durumunda ateşin bu ikinci hedefe yöneltilmesi. || Ateşle koruma, düşman mevzilerini ateş altında tutarak taarruz eden birliğin hareketini kolaylaştırma. || Ani destek ateşi, bir birliği olabildiğince yakından desteklemeye yönelik ateş. || Baraj ateşi, düşmanın belli bir süre bir arazi parçasına ulaşmasını ya da işgal etmesini önlemeyi amaçlayan yoğun ateş (özellikle iletişim hatlarında uygulanır).|| Baskı ateşi, belli bir süre için düşmanı görevini yapamaz hale getirmeyi amaçlayan ateş. || Cephe ateşi, eğik ateş, yan ateşi ya da arkaya ateş, bir hedefe cepheden, eğik konumda, yandan ya da arkadan açılan ateş. || Dikey ateş sahası, topun namlusunun en büyük ve en küçük eğilimleri arasında kalan saha. || Doğrudan destek ateşi, muharebe eden dost birliklere yardımcı olmak için ani destek ateşiyle koruma ateşini kapsayan ateş. || Dolaylı destek ateşi, bir tugayın ya da da ha büyük bir birliğin manevrasını kolaylaştırmak için muharebe eden birliklerinin hareketini destekleme ateşi. (Düşmanın komutanlık karargâhına, ihtiyat birliklerine, iletişim sistemlerine ve top bataryalarına karşı taciz ve baraj ateşlerini içerir.) || Geç ateş almak, merminin namludan güç ve gecikerek çıkması. || Grup ateşi, topçu birliklerinin takımca ya da bataryaca açtığı ateş. || Körletme ateşi, sis mermileriyle düşmanın gözetleyici, atıcı ve pilotlarının görüşünü sınırlamayı amaçlayan ateş. || Makaslama ateşi, aynı hedef üzerinde çeşitli yönlerden açılan ateş. || Mania ateşi, düşmanın, bir bölgeye girmesini önlemek İçin o bölgeye açılan ateş. || Ok nizamı ateşi, yaklaşma ateşi, borda ateşi, uzaklaşma ateşi, geri çekilme ateşi, atış doğrultusuyla atışı yapan geminin rotası arasındaki açının aşağıdaki değerleri aldığı sırada açılan ateşler: yaklaşık 0° (ok nizamı), 45° - 60° (yaklaşma), 90° (borda), 120° - 135° (uzaklaşma) 180° (geri çekilme). || Refakat ateşi, dost taarruz çıkış hattının ardından açılan doğrudan destek ateşi. || Rum ateşi -> RUM" ATEŞİ. || Sıfırlama ateşi, merminin vurduğu nokta ile nişanlanan noktayı çakıştıran ateş. || Sis ateşi, duman çıkaran madde doldurulmuş mermilerle açılan ateş. || Taciz ateşi, düşmanı rahatsız etmeye ya da moralini bozmaya yönelik, yoğun olmayan ateş. || Tevkif ateşi, düşman taarruzunu önlemek ya da kırmak ve böylece asıl muharebe hattındaki birlikleri korumak amacıyla açılan ateş. || Yatay ateş sahası, topun mahmuzu oynatılmadan ateş açabileceği en sol ve en sağ doğrultular arasında kalan saha. || Yaylım ateşi, tüfek ya da makineli tüfeklerle aynı anda açılan yoğun ateş. —Balıkç. Bir balıkçı teknesinde, balıkları tekneye yaklaştırmak için geceleyin yakılan ışık kaynağı. —Çağ. sant. Ateş işi, yapım sürecinde bir yanma evresi geçiren resim ya da heykeli, yapımında alevin kullanıldığı assamblaj, çevre ya da heykeli tanımlamak İçin kullanılan terim. (Bk. ansikl. böl.) —Ekmekç. Ateş koltuğu, odunla ısıtılan ekmek fırınlarında, ateşin yandığı tarafa verilen ad. —Esk. sil. Ateş oku, ahşaptan yapılmış hedefleri, kale ve cephanelikleri yakmak için kullanılan, ucunda yanıcı madde bulunan eski bir savaş aracı. (Bk. ansikl. böl.) —Folk. Ateş falı, alevlerin durumunu, rengini ve çıkardığı sesi yorumlayarak bakılan fal. (Bk. ansikl. böl.) —Isıbil. Ateş darbesi, ya da ateş vurması, bir kazanda ısıtma yüzeyinin bir bölümünün yansımasıyla sonuçlanan kaza. (Bu yüzey, ocağın ışınımına uğradığı ya da alevle temas ettiği ve suyla yeterince soğutulmadığı zaman yanar. Büyük su hacimli kazanlarda çok kötü sonuçlar veren ateş darbesi, genellikle beslemenin ya da dolaşımın hatalı olmasından ya da taşlaşma nedeniyle iç yüzeyin suyla temasının kesilmesinden kaynaklanır.) || Ateş köprüsü, bir ocağın yanma gazları çıkışında yer alan küçük duvar. (Bu duvarın üzerinden geçen gazlar fırına ya da kazanın duman kanallarına girer.) [Eşanl. CEHENNEMLİK DUVARI.] || Ateşe dayanıklı, ısıya dayanıklı ve yalnızca çok yüksek sıcaklıklarda eriyen gereçler için kullanılır. (Eşanl. REF-RAKTER.) —Mad. oc. Ateş alma, çatlaklar arasından sızan havayla bulunduğu yerde ısınan kömürün kendiliğinden yanması. (Bazı kömürler, özellikle gevrek ve piritli olanlar -ayrıca linyit- kalın katmanlar halinde bulunduklarında kendiliğinden ateş alır; böyle bir olayda cevher içindeki zehirli ya da tehlikeli gazlar açığa çıkar [karbon mo-noksit, hidrojen, etilen] ve galerinin ya da şantiyenin yan yüzeyinden çıkıp havaya yayılarak yangına yol açar, bunlara "tutuşabilir" kömürler denir) || Ateş almanın gecikmesi, ateşlenen bir lağımın istenen anda patlamaması ya da beklenmedik ve önemli bir gecikmeyle patlaması. —Metalurj. Ateşe dayanıklı çelik, alaşım, yüksek sıcaklıkta gerek çeşitli ortamların korozyonuna, gerekse mekanik içkuvvet-lere dayanıklı özel çelik ya da alaşım. (Başlıca ateşe dayanıklı alaşımların temel bileşenleri demir, nikel, krom, alüminyum ve titandır. Bu alaşımlardan kömürü gazlaştırma aygıtları türbomakinelerin türbin kanatları ve fırınların elektrik dirençleri yapılır.) —Meteorol. Aziz Erasmus ateşi, gemi direklerinin ucunda ya da halat çımalarında görülen ve atmosferdeki elektriğin neden olduğu küçük ışık boşalımı. *—Nalbantl. Ateş kıskacı, demir çubukların ve düzeltilecek nalların ateşe tutulmasına ve ateşten alınmasına yarayan kıskaç. (El kıskacından büyüktür: ağzı bundan daha geniş ve kolları daha uzundur.) || Ateş küreği, ocağa kömür atmak ve külü çıkarmakta kullanılan kürek. —Patol. Genellikle kırıklık ve çeşitli belirtilerle birlikte vücut sıcaklığının_normalin üstüne çıkması. (Bk. ansikl. böl.) —Seram. Bir fırının pişim sırasındaki iç atmosferinin kimyasal niteliği: oksitleyici ateş, indirgeyici ateş. || Ateş toprağı, yüksek ısıda bozulmayan bir tür kil. || Ateş düzenleme kapağı — SÜRGÜ. || Ateşe dayanıklı, bazı fiziksel ya da kimyasal etkilere (ısıl etki, gazların ve sıvı metallerin yol açtığı korozyon) karşı dirençli gereçler için kullanılır. (Eşanl. REFRAKTER.) || Ateşe dayanıklı gereç, yüksek sıcaklıklara dayanabilen gereç. (Ateşe dayanıklı gereçler, yüksek sıcaklıklarda üretim yapan tüm sanayi dallarında kullanılır: seramik, çimento, demir-çelik, cam sanayilerinde, kazanlarda vb.) [Bk. ansikl. böl.] —Süslem.sant. Ateş sanatları, seramik camcılık, minecilik, vb. —Tanrıbil. Araf ateşi, hıristiyanlığa göre, araftaki ruhların çekeceği geçici cezalar. || Cehennem ateşi, Yeni Ahit'te, lanetlilerin uğrayacağı sonsuz eziyetler. —Ted. Ateş düşürücü, vücut sıcaklığını azaltmaya yarayan İlaç, madde, yöntem. |lAteş tedavisi, yapay olarak yaratılan ateşi tedavi aracı olarak kullanan yöntem. (Ateş, canlı ya da öldürülmüş mikroplar şırınga edilerek yaratılabileceği gibi fiziksel yöntemlerle de yaratılabilir [organizmanın bir kısmına ya da tümüne yüksek frekanslı akım uygulanması]. Sıtma asalağı aşılayıp hastayı sıtma yaparak genel felci tedavi etme yöntemi [malaryaterapi] ateş tedavisinin bir çeşltidir.) [Eşanl. PİROTERA-Pİ] —Tez. sant. Ateşe koymak, altın levhaların yapışmasını önlemek amacıyla kullanılan jelatinll suyun donmaması için, su dolu kabı küllü ve az ateşli mangalın kenarına yan koymak. —Cilt süslemelerinde, deri üzerine çizgi çiziminde kullanılan gereçlerin, uygulamadan önce ateşte kızdırılması. —Yerbil. Ateş çemberi ya da ateş kuşağı, Büyük Okyanus'u çevreleyen ve çoğu etkin yanardağların tümünü eskiden belirtmekte kullanılan deyimler. • ünl. Ate$ açmak eyleminin başlaması için verilen komut. —Ask. denize. Dolu ve atışa hazır bir topun ya da bataryanın ateşlenmesi için verilen komut. (Eskiden foga denirdi.) —Sil. ve Ask. Ateş kes, ateşi durdurmak için verilen komut. (Bu komutla silahlar emniyete alınır. Amaç yaralı ve ölülerin toplanması, görüşme yapılması gibi zorunlu gereksinimleri gidermektedir.) || Ateş serbest, her atıcıya atış inisiyatifi bırakan komut. (Bu ateş biçimi, özellikle kaçmakta olan hedeflere karşı uygulanır.) —ANSİKL. Antropol. Evcil ateşin muhafazasına her zaman büyük bir özen gösterilmiştir. Ateşin yakılmasına bağlı pek çok ayin usulüne rastlanır. Ateş yakma yöntemleri çok çeşitli olmakla birlikte, bunlar iki büyük tipe indirgenebilir: Sürtme yoluyla ve vurma yoluyla yakma. Bu iki yöntemden birinin yeğlenmesi temelde bir doğal ortam sorunudur. • Sürtme, iki tahta parçasıyla yapılır; böylece oluşan ince talaş, alev alacak dereceye varıncaya kadar ısıtılır. Sürtme, ya uzunlamasına (testere hareketi), ya da dairesel (burgu hareketi) olur. Bir ağaç kütüğüne bir değnek, bir sopa, bir sarmaşık dalı ya da ikiye bölünmüş bir bambu kamışıyla sürtme uygulanabilir. Burgu yöntemininse, devir hareketini sağlama tarzına dayanan farklı türleri vardır: Bir tahta parçasına diklemesine temas ettirilen çubuk, iki avuç arasında yuvarlanabilir; bu, çok büyük bir el çabukluğu isteyen bir yöntemdir (Afrika, Güney Amerika); Arjantin'de, eğri bir çubuk tıpkı bir matkap kolu gibi çevrilir; başka bazı yerlerdeyse, çubuk, dolanıp açılan bir kayış aracılığıyla hareket ettirilir; bu kayış, iki elle tutulabil-diği gibi (Eskimolor, Hindistan), bir yaya bağlı da olabilir (Eskimolar, Kuzey Pasifik adaları ve Kuzey Amerika yerlileri); Eski Roma'da Vesta rahibelerince korunan ateş, burgu yöntemiyle elde edilirdi. • Darbeyle ateş elde edilmesi, sert taşlar (çakıltaşı) ya da demir piriti kullanılmasını gerektirir; taşları birbirine vurarak (çakmak) elde edilen kıvılcımlarla bir üstüpü ya da kolayca alev alabilen herhangi bir madde tutuşturulur (Kuzey Pasifik Eskimo-ları ve Amerika'nın güney ucunda oturan kavimler). Birbirine vurulan iki nesneden birinin yerine bir maden parçasının kullanılması, bu çakmağı daha da gelişmiş duruma getirir (Asya, Avrupa). Nihayet, Güney Asya ve Endonezya'da, ateş yakmak için bir silindirin içine kuvvetle sıkıştırılan hava kullanılır (havalı çakmak). Bu yöntemlerin herhangi biriyle elde edilen kıvılcım, yanma süresi gittikçe daha uzun olan maddelerin tutuşturulmasın-da kullanıldı. —Ask. Ateş desteği. Taarruz eden birliklerin, düşmana karşı ilerleyişleri kara, deniz topçusu ve hava bombardımanıyla desteklenir. Hazırlanan ateş destek planıyla uygulanır. Özel gereksinime göre bu planda değişikliğe gidilebilir. Harekâtın başarılı olmasında ateş desteğinin önemi büyüktür. • Ateş gücü, XV. (top) ve XVI. yy.'da (ar-kebüz) kullanılmaya başlanan ateşli silahlardan çok daha sonraları ortaya çıktı. Ama teknik ilerlemeler o denli yavaş oldu kl XVII. yy.'da göğüs göğüse çarpışma hâlâ, yardımcı savaş aracı olarak görülen ateşli silahtan daha önce geliyordu. Ancak XVIII. yy.'da tüfeğin kullanılması ve topçu silahlarının geliştirilmesiyle birlikte ateş, savaşın ağır basan öğesi oldu. Ama ateş gücü tam anlamıyla XIX. yy.'da kendini gösterdi (Amerika iç savaşı, 1870-71 fransız-alman savaşı, Boer'ler savaşı) ve rus-japon savaşı'nda (1904-05 ) kendini bir kez daha kanıtladı; bu durum da savaş alanlarının tahkim edilmesine yol açtı. 1900'e doğru mitralyözün ve daha 1885'te patlayıcıların bulunması, piyadenin ve topçunun olanaklarını artırdı: askeri kuramcılar 1914'te ateş gücünün, özellikle topçu ateş gücünün en korkutucu harekât aracı olduğunu ortaya koydular. Bu gerçek, savaşın ilk aylarından başlayarak çok acı bir biçimde kanıtlandı ve askerler siperlerinden çıkamadılar. Kitlesel ve sürekli topçu ateşi, dikenli tellerle oluşturulan hatlarda gedikler açabiliyor ve düşman mitralyözlerini kısmen susturabi-liyordu. 1918'de kullanılan saldırı tankı, düşman mltralyöz yuvalarını yıkmaya yarıyordu. Fransa'da tank kullanma öğretisi bu araçlara 1940'ta piyadeye destek olma görevini verdi ve general Estienne'in, yerel bir başarı sağlamak ve bunu değerlendirmek için tankların kitlesel biçimde kullanılmasına İlişkin görüşleri unutuldu. Almanlar, Rommel ile birlikte bu tekniği cesaret ve başarıyla uyguladılar. Etkisi böylece kanıtlanan zırhlı araçların ateş gücü, çok geçmeden tanksavar silahlarının gelişmesiyle sınırlandı. 1918'de ortaya çıkan ve ispanya iç savaşı'nda gelişen (müstahkem mevzilere karşı hava saldırıları) hava ateşi, topçu harekâtını tamamlamak amacıyla o tarihten bu yana geniş çapta kullanıldı. Çeşitli roketatarlar ve uzaktan kumandalı füzeler, kara topçusunun, uçaksavar topçusunun ve savaş gemilerinin ateş gücünü artırmaktadır Son çare olarak kullanılması öngörülen taktik nükleer silah, kara ve deniz savaşına bugüne değin görülmedik çapta bir ateş gücü sağlayabilecektir. • Ateş idare merkezi. Topçunun atışı için gerekli plan ilkeleri, yan yükselişle hedefin topla arasındaki yükselti farkının saptanması bu merkezin görevleri arasındadır. Ayrıca hava raporunun çözümlenmesi, hedef türüne göre mermi seçilmesi ve kademelenme de bu merkezin görevleri arasında yer alır. —Çağ. sant. Ateş işi. Ateşin kullanımı, çağdaş sanatçılar için çeşitli anlamlar taşır. Şiddetli bir değişim etkeni ve kısmen rastlantısal bir öğe olan ateş, simgesel ve fiziksel değerler de içerir (devinim ve süre). Y. Klein için, ateş metafizik değer taşıyan temel bir doğal öğedir ("ateş resimleri", 1961-62); Bernard Aubertin'e göreyse (1961'den bu yana "ateş tabloları"), devinim halindeki renk ve ışıktır, aynı zamanda da doğanın ilkel bir maddesi ve gücüdür; yeni bir yapımın denemesi olarak ortaya çıkar. Simgesel öğeyi kinetiğe katan bu yaklaşıma, Otto Piene (Zero topluluğundan), daha sonra Y.Agam'da da rastlanır (Su, ateş heykelleri; 1970; Su alevi, 1972). Yoksul sanat da, Kounellis'in bazı yapıtlarında ateşe başvurur (Çiçek, 1967; Yataklar, 1969). Ateşin geleneksel ilkelere daha bağlı bir yapıta bir rastlantı payı katabileceği de söylenebilir (Miro' nun Sobreteixims'i ve Yanık fwa//er''i,1973). —Ed. Divan şiirinde evreni oluşturan dört öğeden biri olarak sözü edilir; öteki öğelerle bir arada anılarak tenasüp sanatı yapılır. Rengi, parlaklığı dolayısıyla güle, şaraba, sevgilinin yanağına, yakıcılığı bakımından cehenneme, âşığın ahına benzetilir. Âşığın gönlü ateşe, gözyaşı suya benzetilerek ikisi arasında bağ kurulur. Nemrut'un ateşe attırdığı ibrahim'in çevresinin gül bahçesi olması, Musa'nın Tur dağına yaklaşırken dağda ateş görmesi, yandıktan sonra kendi külleri arasından tekrar oluşan kaknus* ve ateşte yaşayan semender* gibi motifler aracılığıyla ateşe anıştırmalar yapılır. —Esk. sil. Çeşitli büyüklük ve türdeki ateş oklarının en yalın örneği, okun temrenine sarılan bezin yağa batırılıp ateşlenmesiyle yapılırdı. Bir başka türdeyse, madenden, gövdesi delikli bir borunun içi yanıcı maddeyle doldurulur, deliklerden birine yerleştirilen fitil ateşlenerek ok atılırdı. Gemileri yakmakta kullanılan ateş oklarında, temrene mafsallı iki iğne tutturulur, bunun ardına yanıcı maddelerin bulunduğu bir bölüm eklenip fltillenirdi. Fitil ateşlenerek atılan ok, mafsallı iğnelerin yelkene iyice saplanmasıyla düşmez, yelkeni ve gemiyi tutuştururdu. Yunanlılar ve Romalılar döneminde kullanılan ateş okları, osmanlı ordusunda da yaygındı. —Folk. Ateş, en eski çağlardan beri Türkler'ce kutsal sayılmış, aile ocağının simgesi kabul edilmiştir Şamanlığı benimseyen Türkler, ateşin tanrı Ülgen tarafından getirildiğine inanırlardı. Altay inanışına göre Ülgen gökten biri ak, biri kara iki taş getirmiş, bunlardan birinin üstüne kuru ot ufalamış, öbürüyle vurunca otlar alev almıştı. Bu nedenle Altaylılar ve Yakutlar' da çakmaktaşıyla yakılan ateş kutlu sayılır, ayinlerde de ateş çakmaktaşıyla yakılırdı. Ateş ruhuna okunan şaman ilahilerinden anlaşıldığına göre; aile ocağı kültü, ateş kültüyle çok yakından ilişkilidir. Aile ocağında yakılan her türlü ateş kutsal sayılır. Ocağın tütmesi, soyun sürmesinin simgesidir. Şaman inanışlarına göre ateş her türlü kötülüğü ve pisliği temizler, kötü ruhları kovar. VI. yy.'da Göktürk hakanına gelen elçilerin ateş arasından geçirilmesi, onlarla gelebilecek kötü ruhları kovmak içindi. Aynı adet Moğol saraylarında da vardı. Bu inancın izlerine müs-lüman türk boylarında da rastlanır. Başkurt ve Kazaklar, bir yağlı paçavrayı tutuşturup, hastanın çevresinde "alas alas" diyerek dönerlerdi. Sözcük "alazlamak" biçiminde Anadolu türkçesinde de yaşamaktadır. Düğün törenlerinde, soyun devamını simgeleyen ateş ve ocağın çok önemli bir yeri vardır. Birçok eski türk boyunda yeni evlenenlerin ocağı çakmaktaşıyla yakılır, gelinle damat odaya girdiklerinde öncelikle ateşi selamlar. Şaman-lar'ın yaptığı törenlerin tümünde ateş vardır. Kurban törenlerinde, kesilen hayvanın bir parçası öncelikle ateş ruhuna sunulur. And töreni ateş karşısında yapılır, ateşle fala bakılır. Ölüm ve yas törenlerinde de ateş yakılır, yas bitene değin söndürülmez. Bu inanışların uzantılarına günümüzde de rastlanır. Ateşle aile ocağı arasındaki ilişki, Anadolu'da çok yaygın bir inanıştır Bu nedenle hava karardıktan sonra evden dışarı ateş verilmez, verilirse ocağın söneceğine, yani soyun devam etmeyeceğine ya da ailenin başına bir felaket geleceğine inanılır. Tinsel olarak kirlendiği varsayılan şeyler, ateşe tutularak arındırılır. Kimi yörelerde yılın belirli günlerinde hasır yakıp üstünden atlama geleneği de aynı amaca yöneliktir. Ateş üzerinden atlayanın her türlü kirden, kötülükten ve hastalıktan arınacağına inanılır. Anadolu'da çok yaygın bir inanışa göre ateşi suyla söndürmek, ateşe tükürmek, işemek, ateşle oynamak kişiye felaket getirir. Kimi yörelerde de yeni bir doğmuş çocuk bir tava içinde kısa bir süre ateşe tutulur. Böylece her türlü kötü etki ve hastalıktan arındığına inanılır. • Ateş falı. Ateşe bakarak gelecekten haber verme Orta Asya Türkleri arasında çok yaygındı. Ateşe yağ atılır, çıkan ses ve alevlerin durumuna göre gelecek okunurdu. Belirli günlerde hakan için büyük bir ateş yakılır, kurbanlar sunulup dua edildikten sonra fala baktırılırdı. Alevlerin rengi yeşilimsiyse bol yağmur ve iyi ürüne, alsa savaşa, sarıysa hastalık ve salgına, ka-raysa ölüme ya da uzun yolculuğa işaretti. Ateş falı günlük yaşamda da önemliydi. Ocaktaki ateş ıslık çalıyorsa konuk geleceğine, gece ıslık çalarsa şeytanın geldiğine yorulurdu. Bu durumda kutsal sayılan bir ottan bir parça ateşe atılırdı. Ocaktaki külün kıpırdaması, aileye yeni bir çocuğun geleceğine işaretti. Bir iş düşünülürken ateş ıslık çalarsa, o işin olmayacağına inanılırdı. —Patol. Dinlenme durumunda, ağızda ya da makatta, vücut sıcaklığı sabah 37°C' i, akşam 37,5°C' i aşmamalıdır (koltukaltın-da ölçülürse yarım derece aşağı olur). Bazı fizyolojik durumlarda (kas çalışması, gebelik, âdet dönemi) vücut sıcaklığı bir derecenin birkaç kesri kadar yükselir. Bu durumların dışında sıcaklığın yükselmesi, organizmanın bir saldırıya, genellikle bir mikrop saldırısına karşı tepki göstermesidir. insanda ve üstün yapılı hayvanlarda sıcaklık ayarlama mekanizmaları vardır ve bunlar ısı üretimini ve kaybını ayarlayarak, dıştaki sıcaklık ne olursa olsun, vücut sıcaklığını hep aynı tutmayı sağlar. Bu mekanizmalara iç salgı bezleri (hipofiz, tiroit) ve arabeyindeki sıcaklık ayarlama merkezleri kumanda eder. Ateş, bu merkezlerin ateş yapıcı maddelerle (örneğin mikrop toksinleri), bir lezyonla (beyin kanaması, kafaiçi hipertansiyon) bozulmasından ya da henüz olgunlaşmamış olmalarından (erken doğum) ileri gelebilir. Isının boşal-tılamaması (vücudun aşarı susuz kalması) ya da aşırı ısı üretimi de ateşe yol açabilir. Ateşin derecesi hastalığın ağırlığıyla orantılı değildir. Bazı ağır enfeksiyonlarda (tifo, tifüs) ateş çok yüksek olmakla birlikte, hafif bazı enfeksiyonlarda da, özellikle çocuklarda, 39 ya da 40°C gibi yüksek ateş görülebilir. Buna karşılık bazı ağır enfeksiyonlarda, örneğin bazı difteri ve apandisit olaylarında hafif ateş görülür (38°C'den az). 40°C 'a kadar ateşlerde, hastalığa ağırlığını veren etmen ateşle birlikte görülen belirtilerdir (örneğin aşırı su kaybetme, kusma). Buna karşılık çok yüksek ateş, özellikle 41°C' ı aşan ateş, hemen her zaman beyin bozukluklarına yol açar (çocukta çırpınma, erişkinde hezeyan, çırpınma ya da bitkinlik). 39 ya da 40°C ateş, erişkinde genellikle titreme ve başağrısı yapar. Ateşin daha hafifi biraz kırıklık ve gece terlemesi yaratabilir. Bazen çeşitli rahatsızlıklardan yakınan bir kişinin vücut sıcaklığı düzenli olarak ölçüldüğünde o kişinin ateşli olduğu anlaşılır. • Sıcaklık eğrisi ateş olup olmadığını kesinlikle belirlemeye yarar. Sıcaklık ölçümü, hastalığın başlangıcından başlanarak sabah, akşam düzenli olarak yapılmalıdır Elde edilen eğriye göre değişik görünümler ortaya çıkar: —yüksek ateş eğrisinde, sıcaklik birdenbire yükselir, günlerce öyle kalır, sonra gene birdenbire düşer; bu tip eğriye zatür-rede rastlanır; —nöbetli ateş eğrisinde, ateş birden başlayıp birkaç saat sürer ve bu durum sıtmada olduğu gibi her 2 ya da 3 günde bir yinelenir; —yükselen ateş eğrisinde, ateş belirtilerin artmasıyla birlikte, her gün derecenin birkaç kesri kadar yükselir (tifo ve pa-ratifonun başlangıcında olduğu gibi); —hafifleyen ateş eğrisinde, daha belirgin nöbetler dışında, vücut sıcaklığı hep normalin biraz üstünde kalır; —ters ateş eğrisinde, akciğerin irinli iltihaplarında olduğu gibi, sabah ateşi akşam ateşinden yüksek bulunur; —dalgalı ateş eğrisinde, sıcaklık giderek yükselir, sonra düşer, sonra gene yükselir (endokardltler ve brüsellozlar); —sürekli ateş eğrisnide, her gün sürekli ve büyük dalgalanmalar yer alır. Vücut sıcaklığının normale dönmesi genellikle iyileşmenin başladığını gösterir; bu dönüş ani ya da tedrici olabilir ve çoğu zaman, yüksek ateşten sonra, vücut sıcaklığının normalin altına düştüğü görülür. Bazı hallerde, hastalık sırasında ateşin ani düşüşü, bir karmaşa belirtisi olabilir (örneğin tifo). •Ateşin tedavisi, içecekler artırılmalı ve alkolsüz olmalı, yiyecekler, teşhis konuncaya kadar hafif tutulmalıdır. Ateş düşürücü ilaçlar (aspirin, kinin) ölçülü kullanılmalıdır. Ateş çok yüksekse nemli çamaşır giydirilmesi ve başa buz torbası konması yararlıdır. Kesin teşhis konmadan önce antibiyotik ya da antienflamatuar ilaç verilmemelidir. —Seram. Ateşe dayanıklı gereçler, yüksek sıcaklara dayanımın yanı sıra, çoğunlukla çeşitli kimyasal etkilere karşı direnç göstermek zorunda olduklarından, türleri çok çeşitlidir. Bu gereçler, yaygın olarak kimyasal bileşimlerine göre aşağıdaki şekilde sınıflandırılır: silis ürünleri'nde silis oranı % 91'in üstünde, alümin oranı % 3'ten azdır; silisli ürünler'in içerdiği silis orantysa, °/o 85-93 arasında değişir ve alümin oranı û/o 5'in üstündedir; kil esaslı ürünler alümin oranına göre siliko-alüminli (% 15-32 arasında), alüminll (°/o 32-40 arasında) ve ekstra-alüminli (% 40'ın üstünde) türlere ayrılır; özel ürünler, boksit, magnezya ve dolomi, silimanit, korindon, kromit, karbon, silisyum karbür, zirkon vb. esaslıdır; sinterlenmiş ürünler, alüminyum, berilyum, toryum, zirkonyum vb. oksitlerdir (erime sıcaklığının altındaki bir sıcaklıkta, sıkıştırılmış tozun ısıtılmasına dayanan sin-terleme tekniği, arı ya da katkılı oksitler üretmeye yarar); istisnai ürünler (bazı karbürlerin, nitrürlerin ve borürlerin erime noktaları 3 000°C'ın üstündedir; dört ölçü tantal karbürle bir ölçü zirkonyum karbür karışımının erime noktası 4 000°C dolayındadır). Ateşe dayanıklı gereçlerin kil esaslı olanları plastik hamur biçiminde kalıplanabilir. Ateşe dayanıklı gereçlere çoğunlukla kuru presleme işlemi uygulanır; dökme, hatta elektrik fırınında eritme de (eritilmiş silis ya da boksit) ender olarak başvurulan tekniklerdir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.