![]() |
Masumiyetin Yitişi…
Bahar geldi yine…
Evet, geldi. Tüm çirkinliklerin üstünü örtmek istercesine geldi… Bir yerlerde yine baltalı keserli cinayetler işlenmiş, Uyuşturucu kullanım yaşı ilkokula inmiş, —Bak, bahar gelmiş, yeşillenmiş dağ bayır! Bilmem nerde burnu kesilmiş bir kadının —Olsun, bak bahar gelmiş! Komşunun komşudan haberi yok ya çoktandır… Çoktandır evlatlar asi ya ana babalarına… Güveni kalmamıştı ya hani birinin ötekine… Bütün bir insanlık Thomas Hobbes’in habis sözlerini haklı çıkarmak istercesine, bir güven ve güvenlik krizine girdi ya hani “insan insanın kurdudur” diyerek. Kanaat yeryüzünden çekileli beri hep mutsuz ya insanlar, nefislerinin “hep daha, hep daha” çığlıkları eşliğinde durmadan yuvarlanmaktalar ya gayya kuyularına… Her yere beton binalar dikerken, betonlaşan ruhlarını vicdanlarını göremez oldular ya… Kendi ellerimizle yapıp taptığımız on yüz bin milyon putumuz var ya şimdilerde bir türlü kıramadığımız, Kırıp da baltayı en büyüklerinin boynuna asamadığımız… Asıp ta dünyaya haykıramadığımız “O kırmıştır” deyu. İnanmayan gözlere “madem onun kendini bile korumaya gücü yok niye ona tapıyorsunuz?” diye soramıyoruz ya cesurcasına ,vakurcasına … Ve bir türlü bir selamete eremiyoruz ya… Kendi ellerimizle attığımız kendi Yusuf’umuzu kuyudan çıkaramadığımızdan beridir ki, yaşayan ölülere döndük ya hani yıllardır… İşte yetmezmiş gibi tüm bu karanlıklar… Çocukların çocuk gibi olmadığı zamanlara erdik, oyyyy! Televizyonlar bangır bangır verdikleri cinayet, vahşet haberlerinin üstüne tecavüz haberleri verir oldular... İçinde çocukların, çocuk yaştakilerin olduğu kötü, çok kötü şeyler anlatıyor modern tellallar dört bir yanda… Yetişkinler insanlıktan çıkmıştı ya çoktandır… Bir iler tutarımız çocuklarımız kalmıştı ya hani. Meğer onlar da yitip gitmiş sessiz sedasız… Şimdi de bana. Dışarıda mevsim baharmış, öyle mi? Bu bahar bana hazan getirdi ey ruhum, hüzün getirdi… Hani diyor ya üstad, “Ey yeşil sarıklı ulu hocalar, kadının özgür olduğu ama mutlu olmadığı günlere erdim, bunu bana öğretmediniz…” diye. Ben de diyorum ki, “Çocukların çocuk gibi olmadığı günlere erdik şimdilerde, bunu bize öğretmediniz”. Bizim Ayşecikli, Ömercikli filmlerimiz vardı hani eskiden. Hep gözü yaşlı, gönlü merhametli çocuklardı onlar. O filmlerle birlikte o çocuklarda tedavülden kalkmış meğer… Yerine gelenlerin en masumları bencil, ukala Havuç karakterli çocuklar olmuş. Bazıları öğretmenlerini tehdit eder olmuşlar okullarda. Öğretmenin kutsallığı da silinmiş gitmiş artık… Daha ilkokul sıralarında taşınmaya başlanmış kelebekler... Bizim kelebeklerimiz baharın müjdecisi renkli uçan böceklerdi sadece… Uçan her şeyden korkan ben, sadece kelebekten ve bir de uğur böceğinden korkmazdım çocukken… Şimdi kelebeklerden de korkma zamanı… Çünkü onları tutan eller çocuk masumiyetinde değil… Modern çocukların bir kısmı, hayatı sanal âlemlerde tanıyıp öğrenir olmuş. Şiddet oyunlardan, ekranlardan sokağa taşmış… Türlü sanal tuzaklar da çabası… Her şeyin güvensizliği telkin ettiği bir ortada çocuklar ekranlara hapsolmuş .. Elleri anne elinden çok bilgisayar “mouse” unu kavrar olmuş… Anneler açmıyor bir çok evde kapıyı çocuklarına… Modern zamanların çalışan anneleri onlar…. Bazen bunun modern kölelik olduğunu düşünenler olur içlerinde… Ama yinede kıramazlar bu kısır döngüyü. Evlerine, yuvalarına en çok da çocuklarına hasret kadınlar vardır… En çok onlar bilir paranın mutluluk getirmediğini her zaman… Ve işte annesiz, anne evdeyse de annesiz zamanları dolduran hep bir şeyler vardır. O şeyler ki, çocukları çocuk olmaktan çıkarır… Ya biraz daha ekranların büyülü dünyasına sığınır çocuk… Ya biraz daha sokakların küfürlü jargonuna kelebekli, jiletli… Hey çocuk erik ağacına çıktın mı sen hiç? Hiç ağaçtan düşüp dizini kanattın mı? Hiç uğurböceği uçurdun mu “Annen sana terlik pabuç alacak” cümleleri eşliğinde. “Bunlar olmadan çocukluk yaşanır mı bre” deyu haykırasım gelir. Gelir ya susarım… Bilmem kendime mi acırım susarken bu betsiz bereketsiz zamanlara erdim diye, yoksa hiç bunları yaşamadan büyüyecek çocuklara mı? Susarım işte. Şimdi de bana, bahar sarmış dört bir yanı, öyle mi? Bu bahar bana hazan geldi ey ruhum, bu bahar bana hüzün geldi… En çok da çocukların, çocukluğun yitmesidir içimi acıtan. Bir o kalmıştı elimizde masumiyete dair. Hani Allah en çok içimizdeki pir-i fanilere ve çocuklara acır ya… Artık acıyı, merhameti celbedecek nemiz kaldı çocukluk da yitmişse… Bilirim, ümitsizlik yakışmaz inanana.. Her doğan güneş yaratıcının insandan hala ümidini kesmediğinin işareti, her doğan çocuk masumiyetin müjdecisidir, bilirim ya, Buruk kalır bir yanım yine de… Bilirim ki ruhlara bahar gelmezse, gün gelir tabiat da baharsız kalır… Çünkü bilirim ki, duanın tam zamanıdır. Analara, babalara, evlatlara, çocuklara tüm insanlığa dua etmek demidir bu dem. Baharda derelerin coşup çağlaması gibi dua dua çağlamanın demidir… Masumiyeti ve tüm yitip giden güzellikleri geri çağırmanın demidir ruhlarımıza… Aksi halde insanlığın intiharını görecek gözlerimiz. Ayşe Zorlu |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.