![]() |
Suç, Ceza, Hapishaneler Ve İmralı 4
Ressam Balaban’ın İmralı günleri
Bursa Cezaevi’nde yatarken hapishanenin gediklisi Nâzım Hikmet’in etkisiyle resim yapmaya başlayan İbrahim Balaban, yine Nâzım Hikmet’in tavsiyesi ile 1945 yılında İmralı’ya geçmişti. İmralı hakkındaki ilk izlenimleri çok kötü olan Balaban günlüğüne “Dün soğan topladık. Bugün çapa, yarın bel işi var, yani kirizma. Dayanılır gibi değil, resim yapmadan nasıl dayanırım?” diye yazmıştı. Bu şikâyetlerini Cezaevi Müdürü İzzet Akçal’a anlattığında ilk olarak olumsuz tepki görmüş ancak daha sonra İzzet Bey bir formül bulmuştu. Balaban yatakhaneleri temizleyecek, arta kalan vaktinde da resim yapabilecekti.Sonuçta ortaya‘Belci’, ‘Karasabanla ÇiftSüren’, ‘Hızarla Tarla Biçenler’, ‘Balık Tutanlar’, ‘Çamaşırcılar’, ‘Orak Biçenler’ adlı tablolar çıktı. Bu tablolar İstanbul ve İzmir’de sergilendiler ve satıldılar. İmralı’nın zengin kütüphanesi Balaban’ın diğer uğraşları adadaki bandoda klarnet ve keman çalmaktı ve bol bol kitap okumaktı. İmralı Kütüphanesi, Esat Adil Müstecaplıoğlu tarafından oluşturulmuştu. Esat Adil Bey, Kuva-yı Milliyecilikle Belçika’da tanıdığı Emile Vandervelde’in temsil ettiği II. Enternasyonal Sosyalizmi’ni harmanlamış ilginç bir kişilikti. Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Belçika’da ceza ve infaz sistemleri üzerine çalışmış, ülkeye döndükten sonra 1931’de Balıkesir’in Balya İlçesi’ndeki maden işçilerinin ‘Açlık Yürüyüşü’nü örgütlemişti. 1942’de İmralı’ya müdür olarak atandığında, aynı zamanda Mudanya Dağları’nda muhtemel Nazi tehlikesine karşı ‘Sarı Mustafa Gerillaları’nı örgütlemeye soyunmuştu. (Örgüt adını, Şeyh Bedreddin’in müridi Börklüce Mustafa’dan almıştı.) On bine yakın kitap vardı kütüphanede. Balaban her gün kütüphaneye gidiyor ve Nâzım’ın şiirlerini okuyordu. Ancak Esat Adil Bey’in gidişinden sonra gelen yeni müdür Balaban’ın bu faaliyetlerine izin vermedi. Buraya kadar anlattıklarımızdan İmralı’da mahpusluğun hiç de fena bir şey olmadığı sanılabilir. Hani derler ya ‘dışı seni içi beni yakar’, Balaban’a göre “İmralı Adası, yukardan bakılınca bir cennet, içine girilince de bir cehennemdi.”Kuruluşundan itibaren siyasi mahkûm barındırmayan İmralı’nın ilk siyasi tutukluları Adnan Menderes ve arkadaşları olmuştu. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın hayatlarına İmralı’da son verildi. 1999’dan beri İmralı’nın tek mahkûmu, siyasi suçluların şahı Abdullah Öcalan. Öcalan’ın İmralı hakkındaki düşüncelerini öğrenmek için biraz daha bekleyeceğiz anlaşılan… *** Cezaevinden yazan okurlara: Taraf’ta yazmaya başladığımdan beri bana değer verip, mektupla görüşlerini paylaşan, resim gönderen, beni eleştiren, sorular soran, fotoğraf, kitap, belge isteyen, ancak benden hiçbir karşılık göremeyen mahkûm okurlarım! Çoğu onlarca yıldır E, F, H, M Tipi cezaevlerinde çile dolduran ve bir o kadar daha cezası olan değerli insanlar! Bana ne kadar kızsanız, ne kadar gücenseniz haklısınız! Hepinizden yürekten özür diliyorum. Utanarak söylüyorum, bu sıkışık çalışma düzenimde, kısıtlı olanaklarımla, hangi birinize cevap vereceğimi, hangi birinizin dileğini yerine getireceğimi bilemiyorum. Yine de deneyeceğim. Lütfen birazcık daha zaman verin bana. Hepinize sabır diliyorum. Yaşam sevincinizi, umudunuzu, inancınızı kaybetmeyin. Dayanın, dayanın, dayanın, ne olur!. Özet Kaynakça: Michel Foucault, Hapishanenin Doğuş (Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay), İmge Yayınevi, 2006; Ali Sipahi, “The Labor-Based Prisons in Turkey, 1933-1953”, 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde kabul edilmiş master tezi; Hapishane Kitabı, (Yayına Hazırlayanlar: Emine Gürsoy Naskali ve Hilal Oytun Altun), Kitabevi, 2005. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.