![]() |
Erkelerde Cinsel İşlev Bozuklukları
Cinsel istek azalması cinsel birleşme sıklığının azalması, cinsel eşin yeterince çekici algılanmaması ya da açıkça istek azlığı olarak ifade edilebilir. Sorgulandığında kişide cinsellikle ilgili düşüncelerin ya da fantezilerin hiç olmadığı ya da çok az olduğu, cinsel uyaranların farkına varmadığı ve cinsel bir deneyimi başlatmaya çok az ilgisinin olduğu bulunur. Düşük testosteron düzeyleri ya da merkezi dopamin blokajı gibi durumların isteği azalttığı bilinmektedir. İsteğin olmaması anksiyete, depresyon ya da kronik stres ile ilgili olabilir. Uzun süre cinsel aktivitede bulunulmaması cinsel dürtüleri bastırır. İstekle ilgili sorunlar bir ilişkideki bozulmayı gösterebilir ya da düşmanlığın bir ifadesi olabilir. İsteğin olması bazı faktörlere bağlıdır; biyolojik dürtü, yeterli özsaygı, cinsellikle ilgili önceki deneyimlerin iyi olması, uygun bir cinsel eşin bulunması ve cinsel eşle cinsellik dışı alanlarda da iyi bir ilişkinin olması. Bu faktörlerin herhangi birindeki sorun cinsel isteği azaltabilir.
Cinsel tiksinti bozukluğu bazı erkeklerde vajina korkusu şeklinde olabilir, cinsel birleşmeden ya da kadın cinsel organlarından tamamen kaçınabilirler. Tiksinti bozukluğu bazen travmatik cinsel yaşantılarla ilgili olabilir. Bazen de ilişkideki sorunlara (evlilik dışı ilişki nedeniyle eşten tiksinilmesi gibi) bağlı olabilir. Erektil Bozukluk Sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde yeterli ereksiyon sağlayamama ya da cinsel etkinlik bitene dek bunu sürdürememe olarak tanımlanır. Yaşam boyu erektil bozuklukta erkekte hiç ereksiyon oluşmamıştır. Durumsal erektil bozukluk çok yaygın ve evrenseldir. Yaşamının her hangi bir noktasında bir erkek yeterli uyarılsa bile ereksiyon oluşmayabilir. Bazı erkekler ön sevişme sırasında ereksiyonu sürdüremezler, bazıları yalnızca birleşmeye kalkıştıklarında ereksiyon kaybolur. Bazılarında da bazı cinsel eşlerle bozukluk yaşanmazken bazılarıyla yaşanır. Bir araştırmada erkeklerin %10u son bir yıl içinde bir ereksiyon sorunu yaşadığını belirtirken, performansları konusunda kaygı hissettiklerini belirtenler %20 idi. Masters ve Johnson 40 yaşın üzerindeki erkeklerde impotans korkusunun yaygın olduğunu bildirmişlerdir. Oysa yaşlanmayla ereksiyon güçlüğünün ortaya çıkması kural değildir. Sağlığı iyi olan, cinsel eşi ile uyumu iyi olan ve yaşlanmayla doğal olarak bazı değişikliklerin olacağı (örneğin; cinsel ilişki sıklığı azalabilir, ereksiyon eskisi kadar kolay olmayabilir, ereksiyonu sağlamak için ön sevişmenin daha uzun olması ve penisin doğrudan uyarısına gerek olabilir ) konusunda bilgilenmiş bir kişi gereken uyumu göstererek herhangi bir yaştaki kadar ereksiyonu sürdürebilir. Diğer bozukluklarla karşılaştırıldığında erektil bozuklukta organik bir neden çok daha sıktır. Madde kullanımı (özellikle alkol), şeker hastalığı, Parkinson hastalığı, multipl skleroz ve omurilik hasarı erektil bozukluğa neden olabilir. Ayrıca ilaçların cinsel işlevler üzerine olan olumsuz etkisi de gözden kaçırılmamalıdır. İstatistikler erektil bozukluğu olan erkeklerin % 50 ile 80inde tıbbi bir neden olduğunu göstermektedir. Yanlış beklenti ve inançlar da önemli bir etkendir. “Bir erkeğin cinsel ilişkiyi her zaman isteyeceği ve buna her zaman hazır olduğu” inancını taşıyan bir erkek yorgun, stresli olduğunda ya da akşamdan kalma olduğu bir gecenin sonunda ereksiyon sorunu yaşadığında bunu sorun haline getirebilir. Erkekte Orgazm Bozukluğu Kişinin yaşı göz önünde bulundurulduğunda odağı, yoğunluğu ve süresi yeterli olarak değerlendirilen, olağan bir cinsel etkinliğin uyarılma evresinde, sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde orgazmın gecikmesi ya da olmaması olarak tanımlanmaktadır. Bozukluğun yaşam boyu olması tartışmalı olmakla birlikte “vagina içine boşalmanın hiç olmaması” olarak da tanımlanır. Eğer bir erkek masturbasyon sırasında boşalır ancak vaginaya odaklandığında boşalamazsa bu durum durumsal yaşam boyu tip olarak ele alınmalıdır. Bu bozukluğun yaşam boyu olması oldukça nadirdir. Ancak kazanılmış tip oldukça yaygındır. Bunun bir nedeni erkeklerin “bütün gece sürdürme” mitiyle tüm kadınlara yetebilecekleri düşüncesidir. Yine “iki tarafın birlikte orgazm olması gerektiği ” yanlış inancı da kişilerin bir orgazm sorunu yaşadıklarını düşünmelerine yol açmaktadır. Bu bozukluğun nedeni nadiren fizikseldir. Bazen retrograd ejakulasyon (geriye boşalma) ile karıştırılabilir. Geriye boşalma erkeğin üretradan dışarı boşalmak yerine mesanesine boşalmasıdır. Bu durumda genellikle hemen her zaman organik bir neden vardır. Orgazm bozukluğunda ise daha çok travmatik cinsel yaşantılar, katı dinsel inançlar, düşmanlık duyguları, aşırı kontrol ve güven eksikliğidir. Prostata yönelik ameliyatlar, Parkinson hastalığı ve bazı ilaçlar (antihipertansifler, antidepresanlar, fenotiyazinler gibi) bu soruna yol açabilir. Aşırı alkol alımı ya da kan şekerinin yüksekliği (hiperglisemi) geçici olarak geç boşalmaya yol açabilir. Süre giden bir ilişkide daha önceden olmadığı halde boşalmanın olmaması kişiler arası sorunlara işaret edebilir. Erkeğin planlanan bir gebelik konusunda tereddütlü olduğu durumlarda, cinsel eşine duyduğu çekimi yitirdiğinde ortaya çıkabilir. Bazı yanlış inançlar da (erkek cinsel ilişkinin sorumluluğunu üstlenmek ve yönetmek zorundadır ya da başka şeylerde olduğu gibi, cinsellikte de başarıya ulaşmak çok önemlidir gibi) etkili olabilmektedir. Prematür Ejakulasyon (Erken Boşalma) Aslında hangi durumun erken boşalma olarak adlandırılacağı muğlak olmakla birlikte Masters ve arkadaşlarının (1970) tanımlamasına göre “bir erkeğin cinsel eşinin cinsel ilişkilerinin en az %50sinde orgazma ulaşamaması durumunda erken boşalmadan bahsedilebilir” denmektedir. Kaplan (1974) ise erken boşalmanın erkeğin boşalması üzerinde istemli kontrolünün olmamasıyla görüleceğini öne sürmektedir. Erken boşalma en yaygın olarak “sürekli olarak ya da yineleyici bir biçimde, çok az bir cinsel uyarılma ile ve kişinin istemesinden önce, vajinaya girme öncesi, girer girmez ya da hemen sonra ejakülasyonun olması” biçiminde tanımlanmaktadır. Ancak yaş, cinsel eş ya da durumun yeni olması ve son zamanlardaki cinsel etkinliğin sıklığı gibi uyarılma evresinin süresini etkileyen etkenler göz önünde bulundurulmalıdır. Fiziksel nedenler oldukça nadir olmakla birlikte bazı idrar yolları enfeksiyonları (üretra ve prostat enfeksiyonları, gonore) gibi nedenlerle erken boşalma görülebilir. Boşalmanın kontrol edilememesi kaygı ile birlikte görülebilir. Hem kaygı hem boşalma sempatik sinir sisteminin idaresi altındadır. Araştırmalar özellikle yaşam boyu erken boşalma öyküsü olan kişilerde biyolojik bir yatkınlığın olabileceğini vurgulamaktadır. Cinsellikle ilgili suçluluk, kişiler arası aşırı duyarlılık, mükemmelliyetçilik veya cinsel performansla ilgili gerçekçi olmayan beklentiler diğer psikolojik faktörler arasında sayılabilir. Bazı olumsuz kültürel şartlanmalar da bu duruma yol açabilir. İlk cinsel deneyimlerini genelevde edinen bir erkek bir an önce cinsel eylemi sonlandırmaya koşullanmış olabilir ya da aile evi, evin arkadaşlarla paylaşılması gibi yakalanmanın utanç verici olabileceği durumlarda bir an önce orgazma ulaşmaya çabalamaya alışmış olabilir. Bazen de “sertleşir sertleşmez boşalmak gerektiği” yanlış inancına sahip olabilir. Stresli bir ilişki de durumu körükleyebilir. Diğer cinsel işlev bozuklukları ve cinsel bozukluklar Cinsel ilişki bağımlılığı, cinsel birleşme sonrası keyifsizlik, tamamlanmamış evlilik (evlilikte cinsel birleşmenin hiç olmaması), cinsel birleşme sonrası başağrısı, masturbasyon ağrısı gibi bazı durumlar da nadiren ortaya çıkabilir. |
Erkelerde Cinsel İşlev Bozuklukları
Erkelerde Cinsel İşlev Bozuklukları
Beyler cinsel işlev bozukluklarına dikkat edin... İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkesen, erkeklerde kalp ve damar rahatsızlıklarının ilk belirtisinin cinsel işlev bozuklukları olduğunu söyledi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Demirkesen, Ulusal Üroloji Kongresi için geldiği Antalya'da AA muhabirine yaptığı açıklamada, cinsel işlev bozukluklarının birçok hastalığın belirtisi olabileceğini vurguladı. Prof. Dr. Demirkesen, cinsel işlev bozukluklarının altında hem psikolojik hem de nörolojik sebeplerin yatabileceğini ifade ederek, şunları kaydetti: ''Damar bozukluklarının ilk belirtisi, erkeklerde cinsel işlev bozukluklarıdır. Metabolik sendrom dediğimiz gizli bir takım metabolizmik bozukluklarla birlikte seyrettiğini düşündüğümüz ereksiyon ya da sertleşme işlevindeki bozukluğun iyi incelenmesi gerekiyor. Bunun altında yatan sebebin ortaya konulması çok önemli. Bu tip problemi olan kişilerin de gerek hayat şeklini değiştirerek, gerekse bir takım tedaviler eşliğinde buna mutlaka önlem almaları gerekiyor. Sertleşme bozukluğu deyip geçmemek lazım. Bu işlev, yanında hayatı tehdit edecek hastalıkların ön belirtisi şeklinde olabilir.'' -SERTLEŞME SORUNU- Cinsel işlev bozukluklarının diyabet ya da gizli şeker hastalığının da belirtisi olabileceğine dikkati çeken Prof. Dr. Demirkesen, sorunun hem omurilik yapısıyla, hem de omurilik üstü bir takım rahatsızlıklarla ilişkilendirilebileceğini belirtti. Demirkesen, şöyle konuştu: ''Bu durum, gerek sertleşme bozukluğu, gerekse ejekülasyon (boşalma) bozukluğu şeklinde gündeme gelebilir. Bu, idrar kaçırmayla birlikte oldukça karmaşık bir durum oluşturmakta. Antidepresan kullanan hastalarda da ilaç kullandıkları sürece işlev bozukluğu olabilir. Bunun geçici olduğunu belirtmek gerekiyor. İlaç kullanımının sona ermesinin ardından bu geri dönüşümler ya da bu fonksiyonel durumun yeniden kazanılması gündemde olabilir. Sertleşme problemleri olanlar, bunun altında yatan nedenlerin belirlenmesi için gerekli laboratuvar incelemelerini yaptırmalılar. Altında yatan sebeplere uygun tedbirler alınırsa, sertleşme işlevinde de gelişmeler kaydetmek mümkün gibi gözüküyor.'' Cinsel işlev bozukluğu olanların bilinçsiz ilaç kullanmalarının yanlış olduğunu da anlatan Demirkesen, muayene olmadan ve altında yatan sebepler ortaya çıkmadan kullanılacak ilaçların sorunu çözemeyeceğini dile getirdi. -''İLAÇ KULLANMAK YERİNE'' Prof. Dr. Oktay Demirkesen, cinsel işlev bozuklukları yaşayanların bir takım ilaçları edinmelerinin eskiye göre daha kolay olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: ''Bir hekime gidilerek altta yatan sebep ortaya konulabilirse daha etkili, daha yüz güldürücü tedaviler ortaya çıkarmak ya da hastaya uygulamak mümkün. İlaç kullanarak bunu geçiştirmek yerine sorunun altında yatan sebeplerin ortaya konulması ve belki de başka hayati durumların da tespit edilmesi mümkün. O açıdan ilaç kullanmak yerine mutlaka bir hekime başvurarak uygun tedavi neyse onun uygulanmasını kesinlikle tavsiye ederim.'' Özellikle genç yaşlarda yaşanan sorunlarda, altında başka bir sebebin yatması olasılığının yüksek olduğunu kaydeden Demirkesen, genç hastaların mutlaka hekime başvurmaları gerektiğinin altını çizdi. Prof. Dr. Oktay Demirkesen, şöyle konuştu: ''İşlev kaybının önlenmesinde beslenme çok önemli. Yaşam tarzının değiştirilmesi çok önemli. Kişilerin damar hastalıkları yaratacak beslenmeden kaçınmaları gerekir. Sigara tüketimi de kötü beslenmeyle çok önemli bir risk faktörü. Sigara hem kalp ve damar hastalıkları için hem de sertleşme konusunda önemli bir sorun olarak gözüküyor.'' |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.