ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Türkiye (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=414)
-   -   Gülnar Hakkında (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1031281)

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
Gülnar Hakkında

Doğusunda Silifke, batısında Aydıncık ve Bozyazı, kuzeyinde Mut ve Ermenek ilçeleri vardır. Güneyi Akdeniz ile çevrilidir. İlçe merkezi, Gülnar’ın orta bölgesinde Çamlı tepelerle çevrili yaylalık bir arazi üzerinde kurulmuştur. Denizden yüksekliği 925 metredir.

TARİHÇE

Toros dağlarının 925 m yüksekliğinde kurulmuş, üzümü ile tanınan Gülnar, doğal güzellikleri ile görülmeye değer bir Türkmen yayla kentidir. Gülnar'ın tarihi Hititlere kadar dayanmakta, daha sonra da bu bölgeye Asurlular'ın hakim oldukları bilinmektedir. Kısa süreler de Iran ve Mısırlılar'ın egemenliğinde kalan Gülnar, daha sonra Romalılar'ın yönetimine girmiştir. Gülnar'ın bugünkü halkı, 1230 yılında Orta Asya Balkaş gölü kıyısındaki Gülnar'dan göç ederek bu çevreye yerleşen Türkmenler'dir.1461 yılında Silifke ve Mut ile birlikte Gülnar'da, Fatih'in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı yönetimine katılmıştır. 1900'lü yıllarda Adana valilik, Silifke mutasarrıflık, Gilindire ilçe, Zeyne (Sütlüce) bucak merkezi iken; Gülnar, Yörüklerin alım-satım yaptıkları (bir adı da Anaypazarı olan) bir köy idi. Gilindire'den yaz aylarında yaylaya çıkan ilçe yöneticileri, Gülnar'ın ilçe olmasını istediler. 3 Haziran 1916 tarihinde yapılan bir törenle Gülnar, resmen ilçe olmuştur. Yrd. Doç. Dr. Ramazan Karaman

İlçenin yerleşme tarihçesi oldukça eskiye dayanır. Emir hacı yakınlarında bulunan Meydancık kale, ilçe merkezine 10 km. uzaklıktadır. Elde edilen bulgulara göre yörenin en eski yerleşim yerine burada rastlanılır. Akdeniz'e 15 km. uzaklıktaki meydancılık kale antik çağda bir çok medeniyete yerleşim yeri olmuştur. MÖ. G-7 yy da Geç Hititlerin sınır garnizonluğu olarak görülmekte ve bu yönüyle Boğazköy'e benzemektedir. MÖ. 6 yy da Luviler döneminde yöresel bir kent, MÖ. 5-4 yy da persler zamanında askeri ve idari bir yerleşim yeri durumundadır. MÖ. 3-2 yy Helenistik dönemde ise mısırdaki ptelamusların askeri garnizonudur. Bu dönemden sonra terk edilen kale kent genç Roma ve Bizans dönemine ait yerleşim izlerini taşır.
Gülnar’ın bulunduğu saha tarihte Taşlık Kilikya (Cilicia Trakheia) olarak bilinir.

Yörenin tarihi Hititlere kadar dayanır. MÖ. 11 yy a kadar iner. Daha sonra Fenikelilerin eline geçmiş ve Fenikeliler yöreye Dağlık Kilikya adını vermişlerdir. Sırasıyla Luviler, Asurları daha sonrada Kilikya krallığı, MÖ. 612 tarihinden sonra perslerin ve onun kolu olan Selefkosların egemenliğine girmiştir. MÖ. 280 da sonra Helenistik dönemde Ptelomusların egemenliğine girmiştir. MÖ. 64'te Romalılar yöreye hakim olmuştur. Romalılar döneminde Galatya valiliğinin egemenliğine girmiştir. Daha sonrada Bizans egemenliğinde kalmıştır. Bu döneme ait küçük çapta bir çok kilise yıkıntısı mevcuttur.

MS. VII. yy ortalarında Muaviye döneminden itibaren İslam ordularının egemenliğine girmiştir. Yüzyılın sonlarına doğru yeniden Bizans egemenliğine girmiştir. Yöre bu dönemden sonra Bizanslarla, Araplar arasında sık sık el değiştirmiştir. 10-12 yy arasında yörede Ermeni Krallığının egemen olduğu görülmektedir.

1067 de Büyük Selçuklu akıncı beylerinden Afşin bey Anadolu'ya akınlar yapmaya başlamıştır. 1071 Malazgirt Zaferiyle doğudaki Ermeniler güvenli yurt olarak toroslara yerleşmişlerdir. Bu dönemde kalma şarap ve zeytin yağı imal edilen ilkel imalat ocakları bulunmaktadır.
Tarihi adı (Calykadnos) olan Göksu nehrinin batı toprakları 1071 Sultan Alpaslan’ın Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun diğer yöreleri gibi Türkmenlere yurt olmaya başlamıştır. Yöre 12 yy sonu ve 13 yy başlarından itibaren Selçuklu sultanlarından Bedrettin Mahmut tarafından Ermenilerden alınarak orta Asya da Balkaş gölü kıyısında Gülnar kentinden gelen Gülnarlılar yerleştirilmiştir.

Horasanlı Ebu müslüm'ün isteği üzerine Gülnar halkının bir kısmı Yahşi Beyin Komutasında Horasan'ın Merukenti, dört yol kuyu mevkiine gelirler. Ebu Müslim ABBASİ halifesi tarafından öldürülünce Gülnarlılar 12 yy başlarında Anadolu'ya göç etmeye başlarlar. Yahşi beyin ölümü üzerine kızı Gülnar hatun öncülük yaparak torosları aştıktan sonra Göksu ırmağının batı kıyılarına dağılmışlardır. 1235 yılında Zeyne kasabası merkez olmak üzere Gülnar hatunun ana sülalesi ovacık (Büyükeceli) yöresine, baba tarafı İsaklar tarafına yerleşmişlerdir.

Anadolu Selçukların yıkılışından sonra yöreye Karaman oğulları hakim olmuştur. Bu dönemde Ermeniler yöreden tamamen temizlenmiştir.

1461 yılında yöre Fatih Sultan Mehmet'in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmıştır. Sultan II. Beyazıt yöreye bir çok konar- göçer aşiret yerleştirmiştir. Bunlardan bazıları, Beydili, yuvalı, Hocayunuslar gibi göçmen aşiretleridir. Bu aşiretler yerleşik hayata geçmişlerdir. Bunlardan başka Sarıkeçiler, Bahşişler, karakeçili gibi aşiretlerde kışlak olarak Aydıncık (Kelendiris), yaylak olarak Gülnar çevresi kullanılmaktadır.

Osmanlı Devleti zamanında Evliya Çelebinin seyahatnamelerinde anlaşılacağı üzere Gülnar ve Zeyne kaza merkezi olarak Silifke sancağına bağlı durumdadır. 1502 de itibaren Silifke sancağı Karaman eyaletine bağlıdır. İnebahtı yenilgisinden sonra bir ara Silifke sancağı Kıbrıs eyaletine bağlanmıştır.

1711 de III. Ahmet tarafından Türkiye’deki diğer konar göçer aşiretler Silifke sancağına ve Kıbrıs eyaletinde bazı yerlere yerleştirmeye tabi tutulmuştur.

Evliya Çelebinin 17 yy seyahat namesinde yer alan kırsal yerleşmeler arasında bulunan Zeyne kasabası o dönemde Zeyne-i Şerif olarak Silifke (İçel) sancağına bağlı kaza merkezidir. 38 köy buraya bağlıdır. Kadısının yıllık geliri 500 altındır. 200 kusur basit evden ibaret kasabacık ve Zeyne-i Şerif dergahı mevcuttur.

Silifke (İçel) sancağı bazen Karaman eyaletine bazen de Kıbrıs eyaletine son olarak ta 1870 vilayet nizamnamesine göre Adana eyaletine bağlanmıştır. 1924'te sancak örgütü kaldırılınca ilçe Silifke (İçel) vilayetine bağlı ilçe konumuna gelmiştir. 1933'te il merkezinin Mersin'e taşınmasıyla ilçe günümüzdeki idari statüsüne kavuşmuştur.

Sonuç olarak Gülnar ve çevresinin tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Hititlerden, Fenikelilere ve onlardan da Romalılara kadar uzanan bir tarihi süreci geçirmiştir. 1071 Malazgirt Zaferiyle birlikte tüm Anadolu’da olduğu gibi Türkmenlerin yurt edindiği bir yöre olmuştur. Bunların başında Karamanoğulları ve Osmanlılar gelmektedir.

Gülnar’da yerleşme tarihi Meydancık kale (Kırshu) çevresinde aldığımız bilgilere göre Hititlere kadar inmektedir. Bunu Fenikeliler, Persler, Selefkoslar, Romanlılar, Selçuklular, Karaman oğulları ve Osmanlı Devleti takip etmiştir.

O dönemlerde iç kısımlar ile kıyı arasında bir bağlantı noktası olmuştur. Yöre antik çağdan beri taşlık Kilikya olarak bilinir.

1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun kapıları Türklere açılarak Orta Asya’daki bir çok Türk boyunda olduğu gibi Gülnar halkı da, Gülnar hatunun öncülüğünde Selçuklu komutanlarından Bedrettin Mahmut Bey tarafından Gülnar ve çevresine yerleştirilmişlerdir.

1461 de Karaman Oğullarının elinden Fatih Sultan Mehmet’in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı Devleti sınırları içine alınmıştır. O dönemlerde kaza merkezi olarak Gilindire (Aydıncık) idi. Gülnar ise yazın gelinen bir yayla konumundadır.

1502 –1846 arası Devlet Salnamelerinde Karaman Eyaletinin, İçel (Silifke) sancağına bağlı bir kaza merkezidir. 17 yy da Evliya Çelebi Seyahatnamesinin de ilçeyi şu şekilde ele alır.

Silifke (İçel) sancağına bağlı 150 akça kaza ve voyvodalık merkezidir. Sancak beyi hassı 200 Türk evli kasabacıktır. Taşeli yaylasının eteğindedir. 37 köy bu kazaya bağlıdır.

1867 Vilayet Nizamnamesinin getirdiği yeni yönetim bölünmesine göre Karaman (Konya) Vilayetine bağlı Silifke (İçel) sancağına bağlı iken, 1877 yılı devlet salnamesinde Adana vilayetine bağlanmıştır. 1908 de İçel ayrı bir vilayet haline getirilmiştir. Silifke Vilayet merkezi olmak üzere Gülnar da dahil olmak üzere 5 kaza bu vilayete bağlanmıştır. 9 Mart 1912 de İngiliz bayrağı çekmiş olan Yunan gemisinin Gilindire’yi (Aydıncık) topa tutması yüzünden yayla olarak kullanılan bu günkü Gülnar’ın daha güvenli olabileceği göz önüne alınarak eski adı hanay pazarı olan Gülnar 27 Mayıs 1916 da ilçe merkezi durumuna gelmiştir. 1924 Silifke’ye (İçel) bağlı ilçe merkezi iken, 1933'te ilçe merkezinin Mersin’e alınmasıyla bu günkü son idari statüsüne kavuşmuştur.

http://frmsinsi.net/images/frmsinsim...sinsi.net_.jpg

http://frmsinsi.net/images/frmsinsim...sinsi.net_.jpg

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
Coğrafi Yapı

Gülnar, doğusu Silifke, batısı Anamur, kuzeyi Mut, kuzeybatısı Karaman güneyi Akdeniz ile çevrilidir. Gülnar, il'in güneybatısında Mersin'e 150 km uzaklıkta, Taşeli platosu üzerinde yeralır. Gülnar ilçesinin nüfusu, 2000 yılı genel nüfus sayımı sonuçlarına göre, 10.425 şehir, 27.848 köy, toplam 38.273’tür.

Gülnar ilçesi, Akdeniz bölgesinin, Adana bölümünün Taşeli yöresinde yer almaktadır. İlçe topraklarını, doğuda Silifke, batıda Bozyazı, kuzeyde Mut, kuzeybatıda Karaman iline bağlı Ermenek, güneyinde Aydıncık ilçesi ve Akdeniz ile komşudur. İlçenin en yüksek yerleri, Köseçobanlı dağı (karınbeleni)(1668 m.), Geven dağı (1481), Alıç dağı (1500 m.), Kayrak dağı (1315 m), Söğüt dağı (1414 m) ve Kurbağa (1148) dağı önemli yükselti oluşturur.

Güneyde Akdeniz en alçak seviyeyi oluşturur. İlçe Merkezi Akdeniz’den 950 m yükseltidedir. İlçe arazi üzerinde Akdeniz den itibaren 800 m’ ye kadar makilikler, 1400 m’ ye kadar kızılçam ormanları, 1200 m den sonra sedir, köknar gibi Akdeniz dağ kuşağı ormanları yer alır. 1500 m’ ye kadar yer yer meşelikler görülür. Sipahili çayı ve diğer akarsuların boylarında selvi ve kavak ağaçları yer alır.

İlçenin en önemli çayı Göksu nehrine bağlanan Kaynağının bir kolunun Avurga(ılısu) köyün oluşturduğu akarsular Erik çayı, Ermenek çayı Üzerinde Gezende Barajı bulunmaktadır, Sipahili çayı, Gözsüzce, Kurbağa dere ve Gelembiç Çayıdır. Güneyde yer alan bir çok küçük akarsuda kaynaklarını ilçe sınırlarından alır. İlçe topraklarının büyük bir kısmını ormanlar kaplar. Bunu sırasıyla, tarım alanları, meralar ve kullanılmayan araziler takip eder. Tarım yapılan alanlarda ilk sırayı tahıl tarımı başta olmak üzere, baklagiller, yem bitkileri, meyve ve sebze takip eder.

İlçenin, turizm değerleri, tarihi doğal güzellikler ve yaylaları en önemli turizm değerleridir. 1. Doğal Faktörler a. Jeolojik ve Jeomorfolojik Özellikler İlçenin Akdeniz kıyısına bakan, kıyı kesiminde altta paleozoik’e ait metomorfik kütlelere rastlanmaktadır. Yapısında killi ve milli şiştler, kuvarsit gibi kayakçalar mevcuttur. Klimatolojik Özellikler İlçenin kıyı kesiminde 15-20 km. içerlere, 1000 m ye kadar yüksek kuşakta kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer. Tipik Akdeniz iklimi hakimdir. Yüksek kısımlarda ise kışları soğuk ve karlı, yazları serin ve nispeten yağışlı geçer. Akdeniz dağ iklimi hakimdir. Göksu vadisine doğru Mut oluğunda iklimde karasallaşma etkileri görülmektedir. Yöre ikliminde hava kütlelerinin ve yer şekillerinin etkisi büyüktür. Arazi Kullanım Tipleri İlçe arazisinin geneline bakıldığında eğimli ve dağlık bir görünüm sunar.

Bu alanda da ormanlık olan ön plandadır. Gülnar ilçesinde ormanlık alan 121323 5 ha, açık alan 60,614 5 ha, toplam lan ise 155595 ha. olarak görülmektedir. Açık alanın önemli bir bölümünde kuru tarım ve az da olsa sulu tarım yapılmaktadır. Tarımın yapılmadığı alanlar, koru, mera ve otlak olarak değerlendirilir. Tarımın yapıldığı alanlar, yayla düzlükleri, koyaklar (dolin), uvalalar, ovalık alanlar, vadi tabanları ve orta düzeydeki tarım yapılabilen engebeli alanlardır.Arazinin engebeli oluşu insanları başka iş kollarına itmiştir. Bunlar orman ürünleri ve hayvancılık olarak kendini gösterir. Sipahili çayı ve Göksu nehri vadi tabanlarında sulu tarım yapılmaktadır. Kıyı kesiminde turunçgiller, yer fıstığı ve seracılık ön plandadır. İç kısımlara ve yükseklere doğru sulu tarım yapılan alanlar azalır.

Yayla alanlarında elma ve üzüm yetiştiriciliği ön plandadır. Ormanlar ise 0-800 m içerlere kadar makilikler yer alırken 700 m – 1400 m arasında kızılçamlar hakim duruma geçer. 1200 m ve sonra Akdeniz dağ kuşağı ormanlarından köknar, sedir ve meşelikler yer alır. Akarsu boylarında selvi ve kavaklar görülür.

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
GÜLNAR İLÇESİNİN EKONOMİSİ

Yüzölçümü 166.900 hektar olan ilçede, tarım alanı 35.110 hektardır. Orman ve fundalık alan 84.809 hektar, çayır ve mera alanı 130 hektar, tarım dışı arazi 46.851 hektardır. Tarıma elverişli olan arazide tarla tarımı, bağcılık, meyvecilik ve sebzecilik yapılmaktadır. Dağlık bölgelerde tahıllardan buğday ve nohut ekilir; bağcılık da önemli bir geçim kaynağıdır. Son yıllarda elma ve şeftali de yetiştirilmektedir. Ovada turfanda sebzecilik ve seracılık yapılmaktadır. Gülnar halkı geçimini çoğunlukla tarımdan sağlar. Köylerde "ıstar" denilen dokuma tezgahlarında, yöreye özgü halı, kilim, çul, çuval, heybe ve bez dokunur.

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
GÜLNAR YÖRÜK FOLKLORÜ

Yrd. Doç. Dr. Ramazan KARAMAN
TARİH VE KÜLTÜR
Toros dağlarının 950m.yüksekliğinde kurulmuş, üzümü ile tanınan Gülnar, doğal güzellikleri ile görülmeye değer bir Türkmen-Yörük yayla kentidir.
Gülnar’ın tarihi Hititlere kadar dayanmakta, daha sonra bu bölgeye Asurluların hakim oldukları bilinmektedir. Kısa sürelerde İranlılar ve Mısırlıların egemenliğinde kalan Gülnar, daha sonra Romalılar’ın yönetimine girmiştir.
Gülnar’ın bu günkü halkı, 1230 yılında Orta Asya Balkaş gölü kıyısındaki Gülnar’dan göç ederek bu çevreye yerleşen Türkmenlerdir. 1461 yılında Silifke ve Mut ile birlikte Gülnar’da Fatih’in komutanlarından Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı yönetimine katılmıştır. 1900’lü yıllarda Adana Valilik, Silifke Mutasarrıflık, Aydıncık(Gilindire-Kelenderis)ilçe, Zeyne bucak merkezi iken; Gülnar, Yörüklerin alım-satım yaptıkları(bir adı da Anay pazarı olan) bir köy idi. Gilindire’ den yaz aylarında yaylaya çıkan ilçe yöneticileri, Gülnar’ın ilçe olmasını istediler. 30 Ağustos1916 tarihinde yapılan bir törenle Gülnar resmen ilçe olmuştur.
Arkeolojik ve tarihi eserlerinin yanında binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olmasının sonucu olarak ortaya çıkan kültür ve folklor değerleri arasında el sanatları, yörük örf ve adetleri, mutfağı, halk oyunları, türküleri, ezgileri ile yöre çok farklı ve renkli bir görünüm vermektedir. Özellikle Eski İçel adı verilen Taş eli Yöresinde yöreye özgü tipik folklor özelliklerini bulmak mümkündür. Halk oyunları, türküleri, mutfağı, gelenek, görenekleri, el sanatları ile bu bölge folklorü açısından çok önemli bir konumdadır.
GÜLNAR YÖRESİ GELENEKSEL KÜLTÜR HAYATI
Gülnar yöresi, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de renkli ve canlı bir kültür hayatına sahiptir. Toros dağları ile denizin kaynaştığı bir coğrafyada; kökleri Orta Asya’ya dayanan Türkmen ve Yörük kültürü, modern yaşam biçimi ile kaynaşarak yeni bir sentezi oluşturmuştur.
Gülnar yöresi, Türk Kültür yaşantısının öncüleri Yörükler ve Türkmenler olmuşlardır.
“Deveyi deveye çattım,
Yuları üstüne attım,
Ninni nazlı bebeğim de ninni.”
Deyişinde ifade edildiği gibi, bebeğini dahi çoğunlukla yürürken uyutan yörük anaları, bölgede “yörük kaçırtan sıcağı”denilen yaz günlerinde develeri ile bir yayladan diğer yaylaya göç ederler; hareket halinde bile ihtiyaçlarını ve bazı el sanatlarını da üretirlerdi. Toros dağlarında bir çok yayla, otlak ve meranın bulunması, yüksek rakımı, Asya tipi hayat şartlarına elverişli olması; 11.yy.’dan itibaren Anadolu’ya gelen Yörük ve Türkmenlerin başlıca yaşama alanı olmuştur.
Fatih Kanunnamesi’nde, “Yörük” tabir olunan Türkmenler’in teşkilat ve vazifeleri, yerli, yabancı çok sayıda halk bilimcinin öncelikli araştırma konusu olmuştur.
Kilikya Ermeni Krallığı’nın Mısır’da bulunan Türk Memluk Sultanlığı tarafından ele geçirilmesi sırasında, Mısır ordusunda Türkmen toplulukları da bulunmaktaydı. Bu Türkmenlerin çoğu Üç Ok koluna mensuptu ve Üç Okların en güçlü boyu da Yüreğirler idi. 14. yy.’ın ortasında Yüreğirler ve onunla birlikte Çukurova’nın fethine katılmış olan Kınık, Bayındır ve Salurlar; Çukurova ve Toroslar’ı yurt edindiler.
Bu sıralarda Yüreğirlerin başında Ramazan Bey bulunuyordu. Dulkadiroğlu Karaca Bey’in bazı Memluk emirleri ile birlikte 1352-1353’te Memluk Sultanı’na başkaldırması üzerine kendisi azledilerek Türkmen Emirliği Üç Ok’lu Ramazan Bey’e verilmişti. Yörükleri oluşturan oymaklar arasında; Kayılar, Bayatlar, Döğerler, Avşarlar, Bozoklar’dan; Çepniler, Salurlar, Eymirler ve Kınıklar da Üç-Oklar’dandır.
Türkmenler, Konya başkentli Anadolu Selçukluları’nın Orta Anadolu’da yerleştikleri dönemde, Güney doğu Anadolu Torosları’nda ve Antitoroslar’da dolaşıyorlardı.
Yörükler, muhtemelen Türkmenlerin bir kolu ise de, giysileri, yerleşme biçimleri, gelenek-görenek ve ağız değişiklikleri, bu iki topluluğu birbirinden ayırmaktadır. Bunun Anadolu’ya değişik tarihlerde gelmiş olmalarından kaynaklandığı söylenebilir. Güneybatı ve Güney Anadolu’daki Yörük ve Türkmen oymaklarına bağlı boylardan Abdal, Akçakocalı, Takami, Karakeçili, Çepni, Avşar, Sancaklılar Türkmen; Yağcılar, Tahtacılar, Kınıklar ve Alpaslanlar gibi boylar, ağız özellikleri bakımından daha çok Yörük öbeğine girmektedirler.
Halkbilim araştırmacısı Ali Rıza Yalkın,“ Güney’de Türkmen Oymakları“ isimli eserinde, 20. yy.’ın başlarındaki duruma değinirken, oymakların zengin kültür birikimine ve özgün halk mirasına dikkat çeker. Yalkın’ın gözlemlerine göre, 1920-1930 arasında Toros dağlarındaki yaylalarda görülen oymaklar, Aladağ, Kozandağı ve Binboğalar’da yaşıyorlardı. Bu yarı yerleşik ya da yerleşik yaşamda ortaya çıkan Türkmen-Yörük Kültürü, yörenin yüzlerce yıllık kültür birikiminin etkilerini taşımaktadır.
GÜLNAR VE ÇEVRESİNDEKİ TÜRBELER VE BUNLARLA İLGİLİ İNANÇLAR
Zeynel Abidin Türbesi: Gülnar- Mut yolunun 26. kilometresinde Zeyne (Sütlüce) kasabasındadır. Zeyne Türbesi olarak bilinen Şeyh Ali Semerkandi Türbesi; Beylikler dönemi eseridir. 1529 yılında, Karamanoğlu Kasım Bey tarafından yaptırılmış tek kubbeli mamur bir türbedir. İçinde, Şeyh Ali Semerkandi ile oğlu Zeynel Abidin gömülüdür. Türbenin yanında, taş mihrabı ile dikkati çeken bir cami vardır. Medrese, hamamı ve aşevi ise yıkılmıştır. Çeşitli istek ve dilekler için ziyaret edilir. Hatta, 7 defa ziyaret edenin hac sevabına nail olacağına inanılır.
Şeyh Ali Semerkandi ile ilgili şöyle bir efsane anlatılır:
“Çobanlık da yapmış olan Semarkandi öğle sıcağında hayvanları susuzluktan yanmış vaziyette iken yoldan geçen bir Türkmen’in sert sözleri ile karşılaşır. Buna çok üzülen Semerkandi dua ederek elindeki sopasını kayaların ortasına vurur ve su fışkırır. Hayvanları sulayarak susuzluktan kurtarır. Bu yer, halen mesire(dinlenme) yeri olarak kullanılmaktadır.
Kuskan Türbesi: Gülnar-Kuskan Kasabası, Bozca mevkiinde, 1566 yılında yapılmış, 1966 yılında onarılmıştır. Yılda bir defa köy halkı tarafından ziyaret edilir ve kurban kesilir. Türbe yanında çeşme, yüzyıldan beri akmadığı halde; bir gün Ramazan ayında akmağa başlamıştır.
Taşoluk Türbesi: Gülnar-Taşoluk Köyü, Güneşli mevkii. Cami ve üç türbe. 1495 yılında yapılmış olup, cami ile türbelerden biri haraptır. Türbelerde yatan kişilerin Semerkant’tan geldikleri, ikisinin adının Ahmet, birinin adının Yakup olduğu kitabeden anlaşılır.
Ağustos –Eylül aylarında kadınlar hastalıktan kurtulmak için, şifa bulmak , çocuk sahibi olmak veya çocuğun uzun ömürlü olmasını dilemek için ziyaret ederler.
Şeyh Ömer Türbesi: Gülnar-Şeyhömer Köyü. Karamanoğulları tarafından, 1287’de yaptırılmış, kesme taş yapı, bir kapılı, dört pencereli, sekiz köşeli ve kubbeli bir türbedir. Kadınlar ve hastalar Cuma günleri ziyaret ederler.
GÜLNAR’IN FOLKLOR DEĞERLERİ
Folklor sosyal bilimler içerisinde kendi başına bağımsız bir bilim olup, ilk kez İngiltere’de ortaya atılmıştır. Filolog W.Thomas, 1876 yılında Latince kelimeler olan “Folk” ve “Lore” kelimelerini birleştirerek “Folklore” kelimesini meydana getirmiştir. Bu birleşik kelime, “Halk Bilimi” anlamlarını karşılamaktaydı.
Folklor, halk bilgisi, halkın kültürü demekse; köylerde ve şehirlerde yaşayan tüm halkın yaşantısından doğan gelenek-görenekleri, giyim-kuşamları, türküleri, oyunları, fıkraları, masal ve efsaneler folklor anlamının içinde düşünülür.
Gelenek ve Görenekler: Halk geleneklerini, göreneklerini yaşatır. Töreler denilen bu gelenek ve görenekler, yöreden yöreye bazı ayrılıklar gösterirse de çoğu yerde aynen uygulanır.
Dini inanışlara bağlılık, konukseverlik, doğru, dürüst ve çalışkan olmak, büyüklere saygı duymak ve küçükleri sevmek gibi, geleneklerin yanında, yaz ve kış mevsimlerinin başında evlerde genel temizliğin yapılması,kış yiyeceklerinin hazırlanması, bebeklerin bakımı ve büyütülmesi, yaylaya çıkış hazırlıkları gibi, görenekler vardır.
Düğün Gelenekleri: Folklorumuzun en zengin geleneklerinden birisi düğünlerdir. Kasaba ve şehirlerde düğünler genellikle saz eşliğinde yapılır. Gülnar’da da çalgılarla yerel oyunlar oynanır. Düğünün ortalarına doğru Çiftetelli oynanır. Kız ve erkek taraflarının bu oyununa güvey ve gelin de katılır. Düğün sahipleri oynayanlara para yapıştırırlar.
Çoğu zaman düğün gelenekleri görücü, dünürcü, nişan, dürü, nikah, bayrak dikme, kına gecesi ve gelin indirme şeklinde uygulanır.
Bayrak dikme: Köylerde ve kasabalarda düğüne bayrak dikme ile başlanır. Düğünün ilk sabahı köyün ileri gelenleri çağrılır.Yemek yenir, dua edilir, sonra yaşlı bir kimse tarafından bayrak yüksek bir yere dikilir. Bu sırada davulun sesi duyulur. Davulun eşliğinde halay çekilir. Oğlan evi tarafından halay çekenlere işlemeli mendil verilir. Böylece düğün başlamış olur.
Kına gecesi: Damat ve gelin adayının evlenmeden bir gün önce ayrı ayrı kendi arkadaşları ile son kez eğlenmelerine verilen addır. Kına akşamı kınacılar ellerinde çıra, önlerinde çalgı ile oğlan evinden kız evine gelir. Kınacılar burada oynatılır, çeşitli şakalar yapılır. İçinde kına, çerez ve yanan mumlar bulunan sini kınacılara teslim edilir. Kınacı alayı oğlan evine döner. Damadın ve sağdıcın eline törenle kına yakılır. Çerezler orada bulunanlara dağıtılır. Kız evinde de gelin kıza kına yakılır. Bu sırada kına türküsü söylenir. Kız ve yakınlarının türkü söylerken ağladıkları görülür.
Atladım geçtim eşiği
Sofrada kaldı kaşığı
Büyük evin yakışığı
Kız anası kınan kutlu olsun.
Yuduğum yassı taslar,
Gölgelendiğim ağaçlar
İşte koydum gidiyorum
Beni unutmayın kardaşlar.
El Sanatları: İçel yöresinde görülen kilim dokumacılığı ve iğne oyası Gülnar’da da yaygındır. Geleneksel Yörük Kültür hayatı içinde önemli yer tutan Yörük Çadırı (Kara Çadır) vardı.
Binlerce yıldan bu yanabölgede üretilenKara Çadırlar; yaşamlarını hayvancılıkla sürdüren, yazın serin yaylalara, kış mevsiminde ise ılık ovalara göç eden eski konar-göçer Türklerin barınağı olmuştur. Keçi kılından kaba olarak dokunan kara çadırın; sıcağı, soğuğu ve suyu izole edebilmesi, istenilen yere kolayca taşınabilmesi nedeniyle çok kullanışlıdır. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, direkle kurulur. Oymak başının, aşiret başkanının çadırı en çok direği bulunan çadırdır. Çadırın içi yatılacak, oturulacak, yemek yenilecek bölümler olarak düzenlenmiştir. Düğünlerde gelin ve güvey için beyaz çadır kurulurdu. Çadır kelimesi,Türkçe “Çat”kökünden gelir.
Günümüzde el sanatları, Gülnar yöresinde insanların önemli ilgi alanlarını oluşturmaktadır. Gülnar’da Kazanlı ve Saray Mahalleri’ndebölgeye özgü halılar, kilimler dokunmaktadır. Kilim dokumacılığı çok yaygındır. Kıldan dokunan bu kilimler geometrik ve bitki motifli olup, renk uyumları çok güzeldir. Bu kilimler desenlerine göre değişik adlar alırlar; “Mor Ayak”, “Yürek Üstü” gibi. Dağ köylerinde koyun ve keçisini otlatan çoban boş zamanlarını, ya kaval çalarak ya da ağaçtan yaptığı tek mil ile çorap örerek, ip eğirerek geçirir. Köylerde dokunan kıl heybe, kilim ve çullar; renk, desen ve dokunuş bakımından yörenin bütün özelliklerini taşır.
Gülnar Yöresine Ait Yemekler: Yörenin kendine özgü, lezzetli yemekleri vardır. Yemeklerde bulgur ayrı bir önem taşır. İçli köfte, Çiğ köfte,Yeşil Mercimekli köfte, Topalak, Batırık, Kısır yemeklerinin temel maddesi bulgurdur. Bunun yanında doğada kendiliğinden yetişen Ebegümeci, Isırgan, Kuzukulağı, Kenger, Gırnaz vb. otlardan yapılan sebze yemeklerinin dışında kebap çeşitleri yöreye has yemeklerdir.
Yöre mutfağının temel özelliği bol baharatlı yemekleri ve tatlılarıdır. En önemli tatlıları, Paluza, Samsıra, Bandırma, Taktak Helvası, Pekmez ve Yoğurt Helvasıdır.
Saç üstünde yapılan Et Kavurma, Börek, Sıkma ve Mantı çok yaygındır. Son yıllarda yöreye özgü Ciğer kebabı, Şiş kebabı, Lahmacun ve Adana kebabı bütün lokantaların vazgeçilmez yemekleri olmuştur.
Halk Oyunları: Taşeli bölgesi denilen Silifke, Mut, Anamur ve Gülnar ilçelerinde, Silifke Yöresi Oyunları oynanır. Hareketlerindeki kıvraklık, müziğindeki canlılık nedeniyle görsel, işitsel ve duygusal özellik taşır. İlçelere göre oyuncuların giysileri, müziğin sözleri değişiklik gösterir. Çalgı olarak davul, klarnet, keman kullanılır. Önemli Oyunları; Silifke zeybeği, Portakal zeybeği, Yayla yolları, Keklik, Silifke’nin yoğurdu, Anamur yolları,Tanışman, Kullar olam, Çay zeybeği, Tımbıllı, Sallama’ dır. Bu oyunlar genellikle kaşık kullanılarak, dört erkek, dört kızla oynanır.
Türküler, Maniler, Ninniler: Bölgenin mahalli türküleri, manileri, yakmaları ve ninnileri çoktur. Hemen hepsinin halkı etkileyen ve olayla bağlantısı vardır. Türkülerin bazıları kıvrak ve neşelidir. Bazıları da ovanın düz ve geniş yerel yapısına uygun bir havayı yansıtarak, uzun hava şeklinde söylenir. Örnekler:

Türkmen Türküsü
Seymen olmuş dağların karı
Arasından gider yaylanın yolu
Çekmiş yaylasına gider bir gelin.

Yaz gelince Kamışlı’da
Sivrisinek ağzı kanlı kurt olur.
Sahile dayanmaz yaylanın gülü
Ben gidersem yüreğinde dert olur.
Top kekillim kalk gidelim yaylaya.
Mani
Tabakta portakalsın
Sözümüz burda kalsın
Yılda bir kabrime gel,
Toprağım kokun olsun.
Yörük Ninnisi
Yekin kara mayam yekin
Bebeğim de dalda kaldı
Bebeğimi daldan sakın
Gözlerimde yolda kaldı
Ninni nazlı bebeğim de ninni.
Ninni nazlı bebeğim de ninni.
Deveyi deveye çattım
Yularını üstüne attım
Kayın babamdan hicap ettim
Bebek dalda kaldı diyemedim
Ninni nazlı bebeğim de ninni.
Ninni nazlı bebeğim de ninni.
Batıl İnançlar: Hastalıktan kurtulmak, nazardan sakınmak için yörede bilinen ve bazı kimselerce uygulanan batıl inanışlar şunlardır:
-Kurşun Dökmek: Bir çocuk durgunlaştığı yada rahatsızlaştığı zaman “göz değmiş”derler. Çocuğun başının üstünde bir kalbur veya elek tutulur. Daha yukarıda tutulan bir tas suyun içine eritilmiş kurşun dökülür. Kurşun suda donarak şekillenince, gözü değen insanın cezasını bulduğu sanılır.
-Üzerlik Yakmak: Bu da göz değmiş sanılan bir çocuğa uygulanan başka bir iyileştirme yöntemidir. Bir tutam kuru üzerlik otu “Üzerliksen kovasın, her bir derde devasın. Peygamber hakkı için, kazayı, belayı savasın.” denilerek çocuğun başı üstünde dolaştırılıp mangala atılır. Üzerlik çıtır çıtır yanarken, nazarın etkisinin giderilmiş olduğuna inanılır.
-Nazarlık Takmak: Bazı aileler; çocuğun nazardan (göz değmekten) korumak düşüncesi ile omuzuna nazarlık dikerler. Bazıları sadece mavi boncuk veya bir “Maşallah” boncuğu takar.

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
Doğal Güzelliklerimiz

Ilısu Şelalesi, oldukça yüksek debili bir suyun yaklaşık 70 metre yüksekten uçarak oluşturduğu muhteşem güzellikte bir şelaledir. Daha önceleri çok daha yüksekten uçan su, akarsuyun aşındırma gücünden dolayı uzun yıllar boyu giderek alçalmıştır ve alçalmaya devam etmektedir. Suyun şelaleyi ilk oluşturduğunda uçtuğu yükseklik yaklaşık 200 metredir. Şelale, bu muhteşem görüntüsünün yanı sıra, özellikle yaz aylarında serinlemek isteyenler için ideal bir ortamdır. Yaklaşık 70 metre yüksekten uçan su, indiği yerde taşlara çarparak, adeta doğal bir fıskiye gibi ileriye doğru fışkırmakta ve yaklaşık 15-20 metre uzaklığa kadar sürekli yağmur misali yağmaktadır.

Ayrıca şelalenin en büyük su kaynağı olan Ilısu kaynağı da, şelalenin 2-3 km yukarısında bulunmaktadır. Kayaların içinden derya gibi suyun çıktığı bu kaynak da gezilip-görülmeye değer eşsiz bir doğa manzarası sunmaktadır. Bu kaynağın suyu, yaklaşık 4,5 km tünel açılarak, yeni yapılmakta olan Görmeli Barajı'na aktarılmak istenmiş, tünel yapılmış olmasına rağmen özellikle Ilısu Şelalesi'nin kapanmaması için uğraş veren Ilısu Köy muhtarı ve Gülnar kaymakamının çabaları neticesinde şu aşamada suyun baraja verilmesi iptal edilmiş, dolayısıyla şelale de kurutulmamıştır. Ilısu Şelalesi, Gülnar'a 65, Mut'a 90, Ermenek'e ise 30 km(diğer yol 70 km civarında) dolaylarında bir mesafededir.Bu yıl yeni yapılan çalışmalarla, Şelale'ye kadar özel araçla inme imkanına kavuşulmuştur.

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:10 AM

Gülnar Hakkında
 
Tarihi Yerler

Mennan Kalesi

Gülnar-Mut-Ermenek ilçeleri sınırları üzerinde, 150m. yükseklikte, Erik Deresi’nin Ermenek Suyu ile birleştiği yere yakın tek ve tabla şeklinde bir dağın üzerindedir. Kalenin oturduğu yer, bir başka deyişle dağın üstü 50x250m. olan düzgün bir dikdörtgen gibidir. Dört tarafı dimdik 150m. derinlikte tırmanılması mümkün olmayan vadilerle çevrilidir. Tepenin üstünü güney yönünde dağa bağlayan bir boyun varmış, zamanında oda kesilmiş ve etrafla hiçbir bağlantı bırakılmamıştır. Kesilen boynun yerine köprü kurularak dağ ile bağlantı sağlanmıştır. Gülnar-Mut-Ermenek ilçeleri sınırları üzerinde, 150m. yükseklikte, Erik Deresi’nin Ermenek Suyu ile birleştiği yere yakın tek ve tabla şeklinde bir dağın üzerindedir. Kalenin oturduğu yer, bir başka deyişle dağın üstü 50x250m. olan düzgün bir dikdörtgen gibidir. Dört tarafı dimdik 150m. derinlikte tırmanılması mümkün olmayan vadilerle çevrilidir. Tepenin üstünü güney yönünde dağa bağlayan bir boyun varmış, zamanında oda kesilmiş ve etrafla hiçbir bağlantı bırakılmamıştır. Kesilen boynun yerine köprü kurularak dağ ile bağlantı sağlanmıştır.

Mennan Kalesi, güneyden Erik Deresi ile Ilısu Vadisi, batıdan Muhaller ve Eskice Köyleri, Kuzeyden Erik Deresi ve Ermenek Çayı Vadisi, batıdan Mennan Dağı’nın bir köprü ile bağlandığı Mazı Yaylası ile çevrilidir. Kaleden kuzeydoğuya doğru bakınca Mut Ovası’nı, batıya doğru bakınca Muhaller Ovası’nı, Bergün Yaylası’nı görürsünüz. Bergün Yaylası’ndan da Mennan kalesi’nde olup bitenleri rahatlıkla seyredebilirsiniz.

Kaleye giriş yeri olan Mennan Kayağı batı yönündedir. Burada yerli kayalar oyularak merdiven şekline getirilmiştir. Merdiveni sur burçlarına benzeyen kuleler korumaktadır. Kalenin bu yönü kuvvetli tutulduğu takdirde, kaleye ancak etrafını çevreleyen dağlardan uçarak inmek gerekir. Giriş bölümündeki merdivenlerin üzeri zamanla kaya ve çakıllarla dolmuş olduğu için basamakların sayısını bulmak zaman isteyen bir iştir.

Kalenin güney yönü diğer yönlere göre daha az yüksek görünen tarafıdır. Bu nedenle bu yön kuleler ve kale burçlarına benzeyen büyük yapılarla korunmuştur. Kalede ayakta duran en sağlam yapı burasıdır, uzaktan bir kale burcunu andırmaktadır.(Bardakçı, 1976)

Mennan Kalesi’ndeki Yapılar:

Mennan’daki kale burcuna benzeyen yapılar, depolar, sarnıçlar, bina kalıntıları, burada barınanları yıllarca besleyecek büyüklük ve sayıdadırlar. Depoları, burçları ve sarnıçları tam olarak saymak için bu kalede saatlerce değil haftalarca oturmak ve uzun süreli kazılar yapmak gerekir. Kaledeki yapıların çoğu Karamanlılar’dan çok önceki devirlere aittir.

Kalenin güneyini tutan büyük ve sağlam bir yapı olarak gözüken kale burcuna benzeyen kışla binasının duvar yapı tarzı, pencere kenarları, mazgalları bakımından Helenistik Çağ’a ait olduğu anlaşılmaktadır. Karamanoğulları’nın bu binayı tamir ettikleri ve bazı mazgalları kapadıkları bilinmektedir. 7x25m. boyutundaki bu binanın tavan yüksekliği 6,5m. dir. Muntazam kesilmiş taşlarla yapılmış olup mazgalları ve kemerleriyle heybetini korumaktadır. Bu yapının kaleye giriş kısmına bakan batı yönü tamamen yıkılmış durumdadır. Ayrıca kalenin güneyini koruyan ve bir kule burcuna benzeyen binadan gayrı diğer yapılar taş taş üstünde kalmayacak şekilde tarumar olmuştur.

Kalıntılar incelendiğinde pencere çerçeveleri ve depolardaki kemerlerin Roma Sitili olduğu görülür. Kalede görülen büyük boyutlu kesme taşların İzoriler’e, Hititler’e kadar uzanan bir tarihe sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Kalenin üstünde 20 kadar bina olduğu söylenebilir. Depolar dağ kütlesi üstten oyularak yapıldığı için sağlam kalabilmiştir. Ama iç kısımlar kalıntılarla dolmuş durumdadır. Kalenin doğu ve kuzey yönlerinde gözetleme kulesi görevi yapan burçlar da vardır. Giriş (batı) kısmını kontrol altında tutan burçlar daha çok sayıda ve daha büyüktür. Kalenin üstündeki sarnıçların oldukça derin ve büyük oldukları görülür.(Bardakçı, 1976)

Mennan Kalesi’nin Tarihçesi:

Mennan Kalesi tarihi hakkındaki bilgilerimiz henüz çok eksiktir. Kalede ayakta duran yapılar üzerinde her hangi bir isim, yazı ve işaret görülememiştir. Ancak yerde yatan binlerce yapı taşının incelenmesi sonucunda ve yapılacak ciddi, kapsamlı araştırma ve kazılarla Mennan’ın tarihini aydınlatacak belgelerin bulunacağı kuşkusuzdur.

Ayrıca Mennan Kalesi çevresinde ve yakınlarında çok önemli olayların yaşandığı kesindir. Örneğin, Görmeli Köyü ile Mennan arasındaki Örenpınar mevkii çok eski bir şehir kalıntısıdır. Mennan’ın batısındaki Bergün Yaylası’nda Muhaller Köyü yakınında Selevkos, Roma ve Bizanslılar’a ait izler vardır. Bergün Yaylası’nda (Yerköprü civarı) Karaman Beyleri’ne ait binalar vardır. Osmanlı orduları önünde kaçan Karaman kuvvetleri her seferinde Bergün-Ermenek-Mennan yörelerine sığınmışlardır. Yalnız ordular değil, seyyahlar bile bu bölgeye bütünüyle girememiş ve bu bölge hakkında bilgi verememişlerdir. İkinci Haçlılar’ın da bu bölgeye sığındığı tarihi bir gerçektir. Çünkü Taşlık Kilikya’nın bu bölümü hangi yönden olursa olsun girilmesi en zor, korunması en kolay bölümüdür.

Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet zamanında Karaman’ı ele geçiren Gedik Ahmet Paşa, Ermenek’e doğru ilerlerken önünde kaçan Pir Ahmet bey Ermenek ve Mennan’a sığınmıştır. Gedik Ahmet Paşa önce Ermenek’i ele geçirir ve tüm gücüyle Mennan’a saldırır. Mennan’ın bağlı bulunduğu Mazı Yaylası’na toplar çıkartır. Dayanma konusunda ümidi tükenen Pir Ahmet Bey Bergüm Yaylası’na çekilir. Böylece Mennan’ın uzun ve karanlık tarihi, Karaman Bey’i Pir Ahmet Bey ile kapanır. (Bardakçı, 1976)


Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:11 AM

Gülnar Hakkında
 
MEYDANCIK KALESİ (KIRSHU)

yükseklikteki bir tepenin üstünde uzunluğu 750m. , genişliği 150m. olan deve boynu şeklinde bir düzlüktür. Burası, kuzeydoğu yönü haricinde diğer üç tarafı dik ve yüksek kaya duvarlarla doğal olarak korunmuştur. Kuzeydoğu yönüne de güçlü bir surla korunan Kale Kapısı yapılmıştır.

Meydancık Kale’nin Akdeniz’e dik olarak olarak uzaklığı 15km., karayoluyla Aydıncık’a(Kelenderis) 35km., Silifke’ye 65km.dir.

Antik Çağlarda hep yerleşim yeri olan Kirshu da 1971-1994 yılları arasında bir Fransız arkeoloji ekibi kazılar ve araştırmalar yapmış, elde edilen bulgulara göre buradaki geçmiş yaşantı şu dönemlerle özetlenebilir.

Luviler Dönemi’nde M.Ö.7.- 6.yüzyılda bölgesel bir kral kenti.
Persler Dönemi’nde M.Ö. 5.-4. yüzyılda askeri ve idari yerleşim yeri.
Helenistik Dönem’de M.Ö.3.-2. yüzyılda Mısır Kralı Ptelameoslar’ın askeri garnizonu.
Geç Roma ve Bizans Dönemleri’ne ait de yerleşim izleri taşır.

Meydancık Kale, Anamur ile Silifke arasında yer alan, tarihi çağlarda önemli bir liman kenti olan Aydıncıktan gelen tarihi yolu kontrol eden en büyük kaledir. Antik Çağ’da bu kalenin adı Kirshu’dur.

Eski haritalarda isim Beydili Kalesi olarak geçmektedir.

Persler zamanında yapılan sarnıçın yakınında bulunan kuyu oldukça ilginçtir. 3x2m. ebatında bir dikdörtgen şeklinde olan kuyunun derinliği hala tesbit edilememiştir. 1988 yılındaki arkeolojik kazı sonucunda 23,5m. derinliğe inilmiş fakat dibe ulaşılamamıştır. Bu kuyu büyük bir olasılıkla doğal bir bacanın düzeltilmesidir. Kuyunun başka bir özelliği 18m. derinlikte bulunan mağara sistemidir. Mağaranın kuyuya açıldığı yerin biraz ilerisinde yan yana iki oda vardır. Yükseklikleri 1m., uzunlukları 6-7m. ve genişlikleri 4-5m. olan odalara ancak eğilerek girilebilmektedir. Güneybatı yönünde uzanan koridor giderek daralır ve 15m. sonra bir kişinin sürünerek girebileceği bir geçide dönüşür. Buradan geçilince büyük bir salona girilir. Salonun yüksekliği 10m. dir. Küremsi bir şekildedir. Bu salondo bir çok sarkıt, dikit ve bunların birleşiminden oluşan sütunlar vardır.

Meydancık Kale’nin bir başka özelliği de, Türkiye’de yasal yolla yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan en büyük definenin burada bulunmuş olmasıdır. Üç küp içerisinde toplam 5215 sikke çıkarılmıştır. Bu sikkelerin Eski Mısır Uygarlığı’nın Ptelameos dönemine ait olduğu sanılmaktadır.

Meydancık Kale(Kirshu), bir zamanlar tarihi yolu koruyormuş, şimdi de tarihi aydınlatıyor.

Tarihsel konum açısından Meydancık Kale’nin bazı bölümlerinin altını çizmekte yarar vardır.

Anıtsal Ana Giriş: Kalenin ana girişi çeşitli dönemlerden kalma dev dikdörtgen taşlardan (Kyklop) harçsız olarak örülmüş bölümlerden oluşmuştur. Anaburçta yapılan kazılarda, temelin oturduğu ana kayaya kadar inilmiştir. Girişi oluşturan duvarlardan ikisi büyük olasılıkla Yeni Babil Dönemi’ne yani M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına tarihlenmektedir.

Saray Yapısı: Güneyde düzlüğün ortalarında, Helenistik Dönem’de(M.Ö. 334-330) yapılmış bir binanın “Yönetim Yeri” olarak kullanılmış olabileceği kanısını oluşturan bölüm saray diye bilinmektedir.

Saklanmış Hazine: Yukarıda bahsedilmiş olan bu hazineden üç toprak kap ve gümüş Helenistik Sikkeler’e ait bir grup örnek, Silifke Müzesi takı ve sikke salonunda sergilenmektedir. Sikkeler, Suriye, Trakya, Bergama, Makedonya gibi önemli bölgelerin krallarına ait sikkeleri kapsamaktadır. Ayrıca taş eserler salonunda Meydancık Kale’nin güney doğu ucunda, surların altında bulunan M.Ö. 6.y.y.’a tarihlenen mezara ait Karyatid Heykeller sergilenmektedir.

Kaya oyma Sarnıç: Saray yapısının hemen yanında kayaya oyulmuş dev bir sarnıç yer alır. Geçen zaman içinde içi taş ve molozlarla dolan sarnıçın temizlik çalışmaları devam etmektedir. 15-18m. derinliğinde kuyu biçimindeki bu sarnıçın ne amaçla kullanıldığı, içinden çıkacak verilerin değerlendirilmesi ile aydınlanacaktır.

Pers Kabartmaları: Meydancık Kale Siti’nin en belirgin zamanı Pers Dönemi’dir. Persler’den kalma yapılar oldukça fazladır. Bir yazıttan anlaşıldığına göre bu dönemde kent surları yeniden yapılmış, ana giriş kapısı sağlam bir duvar ile korunmuştur. Pers Sitili yontulmuş ve işlenmiş blok taşlar, Helenistik Dönem’de başka amaçlarla kullanıldığından ve taşlar ihtiyaca göre yeniden işlenmiş olduğu için üzerlerindeki kabartmalar tanınmaz hale gelmiştir. Bu şekliyle zarar görmüş taşlar oldukça çoktur.

Anıt Mezar: Sit alanındaki düzlüğün ortalarında doğudaki dik kaya duvarın eteğinde Anıt Mezar bulunur. Pers öncesi döneme M.Ö.6. yüzyılın ilk yarısına tarihlenen mezar kompleksi iki ana bölümden oluşmaktadır. Üstü dev blok taşlarla “iki yanlı” biçimde örülü bir mezar odası ile bunun önünde uzanan sundurma(pordico). Sundurmanın her iki ucuda, insan biçimli sütunlar üzerine oturmaktadır.

Şurası oldukça ilginçtir: Atina’nın Akropolis’inde M.Ö.5. yüzyıl başlarında Erakteion Tapınağı Porticosu’nda kullanılan karyaditlerde(kadın biçimli sütun) yontu inceliğine ulaşan bu yapı türünün yaklaşık 100 yıl daha öncesinde Kilikya’da bulunan Meydancık Kale’de (Kirshu) kullanılmış olmasıdır.

Bu insan biçimli sütunlar, şimdi Silifke Müzesi’nde ilginç bir atmosferde sergilenmektedir. Önceleri açılmış ve boşaltılmış olan Kirshu’daki bu Anıt Mezar, M.Ö.5. yüzyıl sonlarında başka bir uygarlıkta ikinci kez yine mezar olarak kullanılmıştır.

Kaya Oda Mezar: Sit Alanı ortalarında batıdaki dik kaya duvarın içine oyulmuş, oldukça yıpranmış bir mezardır. Bu mezarın önemi “Aramik Dil’de” yazılı kitabesidir. Kitabede, bu yerin adı “KİRŞU”(KRŞ) olarak geçmektedir.

KIRSHU Kalesi: Anıtsal ana giriş kapısındaki duvara yerleştirilmiş olan taşa, Aramik Dil’de yazılı kitabeden, bu yerin olasılıkla M.Ö.6. yüzyıldaki isminin “KİRŞU” olduğunu öğreniyoruz.

Meydancık Kale’de buğüne kadar sağlanmış olan bulgulardan bu yerleşim yerinin şu özelliklerini saptayabiliriz.

KİRŞU etrafı surlarla çevrili bir kaleydi.
Nereglissar zamanında (M.Ö.559 “556”) Kirşu, Pirindu Kralı Appuaşu’ya aitti.
Kentte, Kral Appuaşu’nun ataları otururdu.
Kirşu’da bir saray vardı.
Babil kralı Nereglissar, M.Ö. 557 yılında Kirşu Kalesi’ni alarak yakıp yıktı.

Sonuç: 1956 yılında D.J.Wiseman tarafından yayınlanan “Yeni Babil Tarihi’nde” Babil Kralı Nereglissar’ın Pirundu kralı Appuaşu’ya karşı M.Ö.557-556 yılında giriştiği savaşı anlatırken Kirşu adında bir kentten söz etmektedir. Bu kent Meydancık Kale kazılarına kadar hep başka yerlerde aranmıştır. Meydancık kale kazılarıyla Kirşu’nun burası olduğu açıklığa kavuşmuştur.

Beklenti: Meydancık Kale’de bulunan kabartmalar, insan figürleri, mimari kalıntılar, taşların irilik ve yontulma şekilleri insana Orta ya da Genç Hitit Dömemi’ni anımsatıyor. Çünkü; Boğazköy ve Karatepe’deki kabartmalara benziyorlar. Ancak kabartmadaki adamların saç durumları Asur yapıtı olabileceğini de düşündürüyor.

“Meydancık Kale’de(Kirşu) bulunan Hitit Kralı Muwattalli’nin kraliyet işareti ile ilgili öneriler gerçeklik kazanırsa, Meydancık kale’nin geçmişten günümüze çok önemli bir tarihsel gerçeği barındırdığı anlaşılacaktır.”(Zoroğlu, 1994) Kaynak: F.Saadet Bilir (Merv’den Anaypazarı’na Gülnar).

Mustafa Duru

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:11 AM

Gülnar Hakkında
 
DEMİRÖZÜ (HORTU)

Kazı sırasında tabanı mermer döşeli bir bina bulunmuştur. Bulunan bu binada bir yangın çıkmış olmalı ki bulunan heykellerin simsiyah oldukları görülmüştür. Kazılarda bir de şırahanenin bulunduğu söyleniyor.

Değirmenderesi Köprüsü’nün Rumlar tarafından yapıldığı söylenmektedir. Buradaki yaşlılar Cumhuriyet’ten önce köyde birçok Rumun bulunduğunu (Toma, Yanni, Nikola) isimlerinin yabancısı olmadıklarını belirtiyorlar. Rumlar Cumhuriyet’ten sonra mübadele ile köyden ayrılmışlar.

Önceleri bir Osmanlı Paşası’nın oturduğu sanılan bu mevkiye halk, Paaşaoturağı diyor. Ciritalanı denen yerde de yine eskiden cirit oynandığı biliniyor. Köyün yakınında Cirit Tepesi ve Bey Pınarı bulunmaktadır.

Tarım Kredi Kooperatifi binası yakınında bir tane SAY(düz, geniş taş) dikiliymiş. Üzerinde yazılarda varmış, ama kırılmış, parçalanmış, şimdi hiçbir izine bile rastlanmıyor. Köyde ayrıca türbe de var. Şıh Koca Türbesi ya da Mezarlıktaki Türbe şeklinde isimlendiriyorlar.

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 11:11 AM

Gülnar Hakkında
 
ŞEYH ALİYY-İ SEMERKANDİ TÜRBESİ ve ŞEYH ALİ PINARI (Pınarbaşı)

Gülnar’ın düşünce dünyasında oldukça önemli yeri olan büyük din bilgini Şeyh Aliyy-i Semerkandi hakkındaki bilgilerin kaynağı İ.Hakkı Konyalı’dır.

Şeyh Ali Semerkand’da doğmuştur. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babası Yahya, Şirvan’da doğmuş, Hazreti Peygamberin sülalesinden, sadattan imiş. Tarikat ilimlerini bitirdikten sonra Semerkand’a gelmiş, burada evlenmiştir. Aliyy-i Semerkandi 12 yaşındayken annesi ölmüş. Daha çocuk yaşlarda çok zeki birisi olduğu hemen dikkati çekiyormuş. 12 yaşındayken Kur’anı on iki usule göre okuyabiliyor, tevsir edebiliyor ve akıl ilimlerinde de büyük maharete sahip olduğu görülüyormuş.PINARBAŞI (Şeyh Ali Pınarı)

Zeyne’de pınar çoktur. Bunlar içinden özellikle Pınarbaşı, diğer adıyla Şeyh Ali Pınarı görülmeye değer bir yerdir. Bu pınar ile ilgili yine İ.Hakkı Konyalı’nın yazdıklarına bir bakalım:

Sonra babasının yanına Şirvan’a dönmüş. Babası ona tarikat adabını öğretmiş, irşad (doğru yola davet icazetnamesi) vermiş. Babasından izin alarak Semerkand’a gelmiş. Hazreti peygamberin işaretleriyle Dem Mağarası’nda halvete girmiş. Rivayete göre manevi işaretlere uyarak elindeki yeşil asayı Rum’dan yana atmış. Asa da Zeyne yakınına düşmüş.
Mustafa Duru Şeyh Aliyy-i Semerkandi’nin Rum’dan yana attığı yeşil asa Pınarbaşı’na, pınarın bulunduğu yere düşmüştür. Bu nedenle Halk buraya Şeyh Ali, Şeyh Zeynel Abidin Pınarı diyor. Şimdiki adı da Pınarbaşı’dır. Zeynel Abidin, Aliyy-i Semerkandi’nin oğludur.

Burada yaşları 5-6 asrı bulan beş çınar ağacından zaman içinde biri yanmış olsa da, dördü şimdi de ayaktadır. Çınarlardan birisinin çevresi 22,5m., bir diğerinin çevresi 9,2m. dir. Kaç tane değirmeni birlikte döndürecek büyüklükteki pınarın üstüne, çınar ağacı, kıskançlıktan dolayı bağdaş kurup oturmuş gibidir. Temmuzda karpuzu çatlatan, eli donduran billur suyu, çınar sanki yalnız kendi içine akıtmak ister gibi kapsamıştır. Fakat çınar, pınardaki o dirilik, zindelik iksirini zaptedemiyor. Su köklerin altından kaynayıp fışkırıyor.

Çınar, sanki doğal ömrünü tamamladıktan sonra bile pınarı başkasına bırakmak istemiyor. Boşalan göbeği içinde yetiştirdiği yavru şimdiden 100 yaşını doldurmuşa benziyor. İkinci çınarın köklerinden de sular fışkırıyor. İkisi birlikte küçük bir ırmak oluşturarak bahçelerin, tarlaların arasından billur gibi Göksu Nehri’ne akıyor.

Aliyy-i Semarkandi asasının arkasından yollara düşer ve Karaman’a gelir. Karaman halkı onu Larende’ye davet eder. Larende de bir müddet kalır. Sene 1432 dir. Larende’de 4 ciltlik Bahr-ul Ülum isimli tevsirini yazar. Bir süre sonra Larende’den Zeyne’ye gelip yerleşir.

Şeyh Aliyy-i Semarkandi’den bahseden bütün tarihçiler onun dünya ilimlerine fevkalade önem verdiğini anlatırlar. Madde ilimlere üstün bir yer tanıyan “Akl ile nakl karşılaşınca akıl tercih edilir” diyebilen bir alimdir. Benim açımdan da işin özü bu cümlede yatmaktadır. Kaynaklar Semarkandi’nin 1455-1457 yıllarında öldüğünü söylüyor.

ESERLERİ

Neşri Atlay’ın belirttiğine göre; Zeyne’deki eski hatip Münib Hoca’nın elinde baş sayfası koptuğu için adı bilinmeyen, ama adının Bahr-il-Ülum olduğu sanılan bir kitap vardır.

Bağdat’lı İsmail Paşa’nın belirttiğine göre Şeyh Aliyy-i Semarkandi’nin şu eserleri vardır.

Mücadele suresine kadar dört ciltlik Kur’an Tefsiri.
Şemsiye Şerhine haşiye(dip not, açıklayıcı notlar)
Metalı Şerhine haşiye
Seyyid Şerif’in Muvakıf Şerhine haşiye

Aliyy-i Semarkandi’nin (Makalat’ı Şerife Makale) denilen ve Nur Bahş tarafından Türkçe’ye çevrilen en iyi yazmalarından birisi İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’nde dir. Bunda 37 makale vardır. Özel koleksiyonlarda ve devlet kütüphanelerinde çeşitli zamanlarda yazılmış nüshaları vardır.

Yine İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’nde “Mecmua-i Külliyet-ı Şeyh Aliyy-i Semarkandi ve Şeyh Muhammet Nur Bahş” adlı bir eser bulunmaktadır. Ayrıca Semerkandi’nin Kitab-ı Lisan adlı Türkçe yazma bir kitabı olduğu söylenmiş, ancak kitap bulunup incelenememiştir.

Şeyh Aliyy-i Semerkandi’nin Cami, Türbe ve Zaviyesi Hakkında Arşiv

Belgeleri:
Başbakanlık arşivinde 1. numarada kayıtlı İl Yazıcı Defteri’nde Aliyy-i Semerkandi manzumesi vakfı ile ilgili şu bilgiler bulunmaktadır:
Zeyne’de Aliyy-i Semerkandi’nin Camii, türbesi ve zaviyesi vardır. Caminin vakfı yazılırken, “Şeyhin merkadi (mezarı) bu caminin kurbündedir (yakınındadır)” denilmektedir.

Zeyne: Gülnar’a 24 km. uzaklıkta Gülnar-Mut yolu üzerinde bulunmaktadır. Denizden 315m. yükseklikte bir belediyeliktir. Şimdiki adı Sütlüce’dir. Göksu Irmağı 9km., Silifke –Konya yolu 10km. yakınından geçmektedir. Dört mahalleden oluşmakta, akdeniz iklimi hüküm sürmekte, herçeşit meyve ve sebze yetişmektedir. Bu sitenin yerleşim bölümünde Sütlüce (Zeyne) daha geniş yer almaktadır.

20 yaşındayken babası onu Kabe’ye götürmüş, birlikte haç etmişler. Aliyy-i Semarkandi Kabe’de kalmış. Çeşitli kabilelerin lehçelerini, Arab Lügatı’nın fasihini, fasih olmayanını, kullanılan kelimeleri öğrenmiş. Fasih (açık ve düzgün) ve beliğ (belirli, belirgin) Arapça bilirdi. Hadis ve tevsir ilmini en yetkili üstadlardan öğrenmiş, icazet almış ve bilgisini genişletmek için Mekke, Medine, Mısır, Şam, Kudüs, ve Irakta yıllarca çalışmış. Devrinin tek ve eşsiz bir alimi olmuş. Hiçbir alim onunla akli ve nakli ilimlerde münakaşa yapamazmış. O bir ilim denizi (Bahr-il-ulum) olmuş.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.