ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Bilim Teknik ve Teknoloji Merkezi (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=496)
-   -   Romantizm Neymiş (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1030449)

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 09:26 AM

Romantizm Neymiş
 
Romantizm Neymiş

ROMANTİZM
ANLAMI VE ÖZELLİKLERİ
Romantizme bakışta yanlışlıklar var. Sadece duygusallık olarak algılandı. Oysa romantizm Aydınlanma hareketine tepki olarak ortaya çıktı. Aydınlanma hareketi, bireying ücünü ve etkinliğini kanatlamıştı. Romantizm ise akılcılığı reddediyor, duyguları tüm gerçeğin kaynağı olarak görüyordu!
İlk hareket İrlandalı yazarlardan geldi. Aydınlanmacıların Antik Yunanı incelemesine benzer şekilde, onalr da “Kelt” ve “skandiranv” mitolojisine yöneldiler. Yoğun çabaların sonunda alternatifi buldular! “Homeros ve İlyada”ya karşı “Macpherso ve Fingal” ortaya çıktı. Geçmişe yönelme, aynı zamanda bilinmeyene yolculuk, dağlara, manzaralara, gizemli şeylere ilgiyi artırdı. İrlandalı yazar Henry Mackenzi, Bir Duygu Adamı adlı romanı bu ortamda yazdı. Başta J.J.Rousseau olmak üzere, pek çok kişiden destek gördü.
Rousseau, karmaşık bir ruh haline sahipti. Bir yandan Emile adlı eserinde (1767) çocukların basma kalıp bilgilerden sakınmasını öğütleyerek 21. yüzyıla ışık tutacak kadar “pozitif” akılcı değerlere sahipti. Öte yandan, aşırı doğacı, lirik, duygusal üslubuyla, “esini” akıldan ütün tutarak eserler yazıyordu. Sadece onda değil, Aydınlanmacıların pek çocuğnda bu ikircikli tutum vardı. Başlangıçtaki akılcılık, doğacılık giderek yerini duygusallığa bıraktı. Alman yazar ve düşünürleri Lessing, Goethe, Herder, Schiller de aynı yola girdiler. Akıl ve duyguyu dengeli bir şekilde ortaya koyan eserler de çoktu. Goethenin Egmont eseri, Beethovenin “Egmont Uvertürü” için esin kaynağıydı. Bu eser, spanyolların Hollandayı işaline karşı halkı örgütleyen bir kahramanı, “Egmont”u anlatıyordu. Goethe gibi Flaman asıllı olan Beethoven bu eserinde aynı zamanda yurt sevgisini dramatik bir tarzda işliyordu. Bu dvrimci romantizmin, yüzyılın sonlarına doğru içi boşaltıldı. Aklın yerini yavaş yavaş duygu almaya bşaladı. 19. yüzyıl başlarında romantik akım klasisizmin yerini doldurdu. Goya, Delacroix gibi ressamlar da katılarak sanata yeni bir dil getirdi. Ama yüzyılın ikinci yarısından sonraki akım, aklı iyice geriye itti.

FRANSIZ DEVRİMİNDEN SONRA ROMANTİZM
Fransız Devrimi sonrasında çılgınlık, melankoliklik aldı yürüdü. Bu bir kaçıştı. Nsanlara, kurumlara güvenilmezlik yaygınlaştı. Savaşa, şiddetee nefret, tepki arttı. Toplum için çalışan bireylerin (kendilerinin) “karşı konulmaz güçler” tarafından yenildiği, bu yüzden toplumdan, insanlardan kaçınmak, içe kapanmak gerektiği düşüncesi yaygınlaştı. Karşı konulmaz güçler sadece kurumlar değildi. Kötülük; toplumdan, doğadan, akıldışı karanlık güçlerden, akıldışı olaylardan, savaştan, şiddetten gelebilirdi. Bunları insanlar tayin edemezdi, tahmin edemizdi. Bunlar kaderdi, kör talihti. Dolayısıyla, insan iradesinden, aklından bağımsız medana geliyordu. Bu yüzden gerçeği akılla açıklamak mümkün değildi. Gerçekten o yıllarda yaşananları akılla açıklamak “güçlü”. Zira bir yığın “akıldışı” şey oluyordu.
Devrim sırasında, öncesinde ve sonrasında yaşanan olaylar düşünürleri, sanatçıları çok etkilemişti. Açıkça acı çekiyorlardı. Yaşamları boyunca savaşı, şiddeti, zaferi, yenilgiyi, feodal despotizmi, demokrasiyi, imparatorun despotizmini, kutsal ittifakın zulmünü, burjuvazinin ihanetini, sihirli “barış, kardeşlik, özgürlük” sloganının “boşa” çıktığını gördüler. Avrupayı kasıp kavuran kralların aratan zulmünü yaşadılar. Parçalanmış ülkelerinin durumuna üzüldüler.
Bu düşüncelerin sanata yansıması kaçınılmazdı. On yıl hiçbir şey üretmeyen Beethoven, acaba hangi duyguların etkisi altındaydı? Romantizm, her yönüyle gerçekten kaçıştı. Doğru; ama sadece böyle ifade etmek yanlış olur. Çünkü romantizmde müthiş bir öfke vardı. Ve bu öfke, krallara, despotlara, demokrasi düşmanlarına, ihanetlere karşıydı. Yani “özgürlük, kardeşlik, eşitlik” ve barış düşmanlarına karşıydı. Belki bu yüzden aşırı rasoynelliğe karşı çıktılar. “İnancın ve dvranışın temelini akıl değil duygu almalıdır” diyen Rousseau ile “çtenlik, sanatsal değerin denek taşı olmalıdır” diyen Goethe ile Blakein duygu ve içtenliği bu denli öne çıkarmasının nedeni ne olabilir?” Acıdan ve karışıklıktan sanat doğar” derlerken kendi kendilerine işkence yapmaktan hoşlanan “mazoşist” miydiler? Ya da “Sanatı ahlakın boyunduruğundan kurtarmalıyız” derken kastettikleri ahlak acaba neydi? Kokuşmuş ahlak mıydı? Yönetime geldikten hemen sonra bütün vaatlerini reddeden burjuva ahlakı mıydı? Soruların yanıtı açıktır. Yaşanan “gerçek”ti ve “içtenlik”, “ahlak”, “duygu” gibi “****fizik” kavramların bile bu “gerçeğin” içinde yeri yok....

Prof. Dr. Sinsi 11-04-2012 09:26 AM

Romantizm Neymiş
 
Romantizm

Klasik edebiyat akımına tepki olarak 18. yüzyılın sonlarında doğan ve Victor Hugo'yla birlikte büyük ün kazanan Romantizm, insanın yaratma özgürlüğü önündeki her şeye karşı durur. "En iyi kural, kuralsızlıktır" diyen romantikler, insanın duygularını, düş gücünü hayata geçimesini ve insanı düzeltmenin toplumu düzeltmekle olabileceğini savunurlar.

Romantizm akımı değişik ülkelerde değişik biçimlerde ortaya çıkmıştır. Alman edebiyatında 18. yüzyılın ikinci yarısında "coşkuculuk" hareketiyle birlikte gelişir. Bu hareketin öncüleri Klopstock ve Herder Romantizm'in müjdesini verir. Ancak Romantizm'e giden kapıyı dünya edebiyatının en büyük isimlerinden biri olan Johann Wofgang Goethe açmıştır.

"Genç Werther'in Acıları" romanında Goethe döneminin acılarını duygusal bir dille anlatmıştır. "Wilhelm Miester" ve "Wilhelm Miester'in Seyahat Yılları" adlı eserlerinde toplumun yeniden düzenlenmesi sorununa dokunur. Ama onun en büyük eseri "Faust"tur.

Goethe'nin açtığı yoldan ilerleyen Friedrich von Schiller ise yapıtlarında özgürlük, isyan, doğa, ihtilal gibi Romantikler'in yaslandığı temel kavramları yadsımadan tarih olgusunu zenginleştirmiştir. "Haydutlar", "Hile ve Sevgi", "Mary Stuart", "Wilhelm Tell" gibi yapıtlarında despot yönetime başkaldırma temalarını işleyen Schiller'in tarihe açılma yönelimi daha sonraki Alman romantiklerini geliştirmiştir.

Romantizmin Alman edebiyatında şiirdeki öncüsü Heinrich Heine'dir. İngiliz edebiyatında ise Romantizm kalın birer çizgi halinde kendini gösterir. Bu çizgide yer alan ilk isim tabiata karşı kutsal saygı düşüncesini benimseyen; şiirlerinde doğayı yapmacıksız bir dille anlatan William Wordsworth'tur. Onun dışında Samuel Taylor Coleridge, Percy Bysshe Shelley ve John Keats bu çizgide yer alır. Çizginin en kalın yerinde ise Lord Byron bulunur.

İngiliz edebiyatında daha çok şiirde kendini gösteren Romantizm, Fransız edebiyatında daha yaygın bir özellik gösterir. François Rene de Chateaubrian, Romantizm'in müjdecisi olan roman, deneme ve gezi yazıları türünden eserler vermiştir. Fransızların dünya edebiyatına kazandırdığı ve bu akımın en önemli yazarları arasında bulunan Victor Hugo dışında Benjamin Constant, Alphonse de Lamartine, Alfred de Vigny, Alfred de Musset ve Theophile Gautier sayılabilir.

Akımın öncüleri arasında bulunan Byron ve Schiller'den etkilenen Aleksandr Puşkin, Rus toplumunun renkliliğinden de yararlanarak bu akımı zengileştirmiştir. Yapıtlarında kullandığı yerel temalar nedeniyle kimi eleştirmenlerce Puşkin, Rus edebiyatında gerçekçiliğe giden yolun açıcısı olarak da değerlendirilir. İtalyan edebiyatında Romantizm akımı içinde anılması gereken iki isim vardır; Alessandro Manzonil ve Giacomo Leopardi.

Romantizm, Türk edebiyatı üzerinde de etkili olmuş, özellikle Tanzimat dönemini yazarları bu akımı çağrıştıran eserler vermiştir. Namık Kemal ve arkadaşlarının Victor Hugo'dan etkilendiği bilinmektedir.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.