ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Kitap Özetleri (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=654)
-   -   Yunan Mitolojisi Hakkında (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=1022325)

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
Eros ( Amour )

EROS ( AMOUR )

Eros annesi Aphrodite gibi dünyaya güzellik ve neşe getirir, insanların gönüllerini aşk ateşi ile yakar, insanların mutluluklarını yada sonlarını hazırlardı. Sırtında bir çift kanadı vardı. Bu kanatlarla uçarak dünyayı dolaşır geçtiği yerlere çiçek kokuları saçardı. Eros'un elinde her zaman okları olurdu. Bu oklarla insanları kalplerinden vurur onları birbirlerine aşık ederdi. Ve bir gün kendiside bir güzele aşık oldu.

Psykhe (Ruh) bir kralın üç kızının en güzeli idi. Gerçekten o kadar güzel, o kadar alımlıydı ki görenler onu Aphrodite sanıyorlar ona tapınıyorlardı. Aphrodite bir ölümlü ile karıştırılmaktan hiç hoşlanmamıştı. Bu yüzden bir gün oğlu Eros'u yanına çağırdı ve onu dünyanın en çirkin erkeğine aşık ederek cezalandırmasını istedi. Eros annesinin isteğini yerine getirmek için hemen yola koyuldu. Psykhe'yi bulduğunda, çok gururlu alon ve kimseye aşık olmamakla övünen bu genç kızı, dünyanın en çirkin, en kötü erkeğine aşık etmeye niyetliydi ancak kalbini nişan alarak oku atmak üzereyken Psykhe'nin güzelliği aklını başından aldı. Onu başkasına aşık etmek isterken kendisi aşık olmuştu. Psykhe'yi alıp sihirli bir saraya götürdü. Bu saray uyuyan bir ormanın ortasında kurulmuş, muhteşem fakat ıssız bir saraydı. Kanatlı güzel delikanlı gece karanlık düştükten sonra kendini göstermeden saraya giriyor ve sevdiği ile buluşuyordu. Sihirli sarayda bir insanın isteyebileceği her şey vardı. Fakat Psykhe'nin tek istediği kendisini deliler gibi seven bu delikanlının yüzünü görmekti. Fakat Eros bunu kabul etmiyordu, gece hep karanlıkta geliyor ve güneş doğmadan da gidiyordu, akşamları sarayda ateş yada mum yakılmasını yasaklamıştı. Psykhe ne kadar yalvrsa da fayda etmedi.

"Aşkımızın sırrını kalbinde taşıdığın sürece mutlu olacaksın" dedi Eros "Beni görmeyi aklından bile geçirme, kim olduğumu yada kimin oğlu olduğumu öğrenme, bilmeden tanımadan beni körü körüne sev..senden gizlenen şeyleri öğrenmeye çalışarak mutlu olma fırsatnı elinden kaçırma."

Ve Psykhe de bunu kabul etmiş..Eros'u görmeden kim olduğunu bilmeden körü körüne sevmişti. Irlikte çok mutluydular ancak Psykhe'nin kızkardeşleri onların bu mutluluğunu kıskandılar..bir gün kardeşlerini ziyarete geldiklerinde ona sevdiği delikanlının dünyanın en çirkin en iğrenç en vahşi görünüşlü adamı olduğunu söylediler. Eğer güzel bir delikenlı olsaydı, sevdiğinden yüzünü gizlemezdi, seni böyle ıssız bir sarayda tutmzdı dediler. Ve ona gece sevdiği gelmeden önce yanan bir lambanın üzerine vazoyu ters çevirip koymasını söylediler. Böylece Eros uyuduktan sonra vazoyu kaldırıp aydınlıkta onun yüzünü görebilecekti.

Psykhe merakına engel olamayarak kardeşlerinin dediklerini yaptı. Yanan lambayı bir vazonun altına gizleyerek sevdiğini beklemeye başladı. Eros her şeyden habersiz saraya dönmüş kendinisevdiği kadının kollarının arasına bırakmıştı. Kısa sürede uykuya daldı. Psykhe Eros uyuyunca gürültü yapmadan yavaşça yataktan kalktı ve ters çevirdiği vazoyu alarak lambayı eline aldı, yatağa yaklaştığında gördükleri karşısında hayrete düştü. Çirkin ve iğrenç bir erkek görmeyi beklerken genç çok yakışıklı bir erkekle karşılaşmıştı. Eros'un yakışıklılığı dünyada ki başka hiç bir erkekle kıyaslanamadı. Yüzü tarif edilemeyecek kadar güzel bu delikalıyı görünce Psykhe'nin ona duyduğu aşk daha da arttı..sevdiğini alnındn öpmek için eğildiğinde elindeki tabağı düz tutamadığından içinde fitil bulunan lambanın kızgın yağından bir damla Eros'un çıplak omzuna damladı. Eros duyduğu acıyla sıçrayarak uyandı. Sevgilisinin kendisini dinlemeyip yüzünü görmek için ona oyun oynadığını anlayınca hemen kanatlarını açıp uçarak oradan uzaklaştı. Eros'un gitmesiyle Psykhe için yaptığı büyülü sarayda bozuldu. Psykhe üzüntüden ne yapacağını bilmez olmuştu. Hatası yüzünden dünyada her şeyden çok sevdiği kişiyi kaybetmenin acısıyla yollara düştü Sevdiğini tekrar bulma ümidiyle tüm dünyayı dolaştı, sayısız yerler gezdi am bir türlü Eros'un izine rastlayamadı. Nihayet dolaşmaktan bitkin bir halde Aphrodite'in sarayının kapısını çaldı. Onun kendisine acıyıp oğlunun yerini söyleyebileceğini düşünmüştü ancak Aphrodite ona yardım etmek bir yana onu bir köle olarak çalıştırmaya başldı. Zavallı Psykhe sevdiğine ulaşabilmek için buna da razı oldu ve tek kelime dahi etmeden kendisine emredilen her şeyi yaptı. Eros için her türlü acıya katlanmaya razı oldu.

Nihayet bir gün Eros'un yanan omzu iyileşti ve kendisine bu kadar yürekten bağlı olan sevgilisinin kaderini değiştirmek için Olympos'a gitti. Zeus'un ayaklarına kapanıp Psykhe'nin kurtarılması ve kendisine eş olarak verilmesi için yalvardı. Zeus onun tüm isteklerini kabul ederek Hermes'e Psykhe'nin Olympos'a getirilmesini emretti.

Psykhe tanrılar katına getirildi ve orada hayatta her şeyden daha çok sevdiği erkekle evlenerek çok mutlu bir hayat sürdü.

pandora'nın kutusu( kavanozu)

Pandora "tanrılar armağanı" anlamına gelir. Yunan mitolojisinde ilk kadın, Zeus tarafından insanlığı cezalandırmak için hazırlandığına inanılırdı.

Efsaneye göre, Zeus kendinden ateşi çalıp insanlara veren Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a balçıktan yapılmış tanrısal güzellik ve zekaya sahip Pandora'yı eş olarak gönderir. Epimetheus kardeşinin tüm uyarılarına karşı Pandora ile evlenir. Zeus, Pandora'ya evlilik hediyesi olarak topraktan yapılmış, çömlek benzeri bir kavanoz (yanlış yapılmış bir çeviri sonucu kutu olarak anılmaktadır) hediye eder ama bu kavanoz asla açılmamalıdır. Bir süre sonra merakına yenilen Pandora, kavanozu açar ve içinden tüm kötülüklerin dünyaya yayılmasına neden olur. Son anda kapattığı sandığın içinde ise geriye sadece umut kalır.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
ZEUS'UN DOĞUŞU
Kronos ile Rhea'nın evliliklerinden Hestia, Demeter, Hera adlarında üç kızla, Hades, Poseidon, Zeus adlı üç erkek çocuk dünyaya geldi. Babasına yaptıklarını unutmayan Kronos kendisinin de oğullarından aynı karşılığı göreceğinden korkuyordu bu yüzden Karısının her yeni doğurduğu çocuğu yutup, karnında saklıyordu.

Rhea yalnız "Zeus"u onun elinden kurtarabildi. Tanrıça gecenin karanlığından faydalanarak çabucak koşup Girit adasında "İda" dağının tepesine çıktı. Çocuğunu da beraber götürmüştü. Gaia çocuğu aldı ve onu bir mağaranın dibine sakladı. Rhea bir kocaman taşı kundak bezlerine sarıp Kronos'a verdi. Kronos bu taşıda hemen yuttu, oğlunun dünyada yaşadığını bilmiyordu. Ve ilerleyen zaman içinde oğlu büyüyüp yenilmek nedir bilmeyecek, sıkıntı nedir duymayacak, gücü ve kuvveti ile babasını kendisine boyun eğdirecek, onun bütün imtiyazlarını, şan ve şerefini elinden alacak, onun yerine bütün ölmezlerin başı olacaktı. Gerçekten Zeus, ormanların sık dalları arasında büyüdü; keçi sütünü emdi; bağırmalarını babası duymasın diye Kuretoslar da onun başında kalkanlarını çarparak gürültüler çıkardılar. Olgunluk çağına gelince Zeus saklandığı mağaradan çıktı. Kronos'u yuttuğu tanrıları ve taşı çıkarmaya zorladı. Sonra onu gökten kovup dünyanın ta dibine, yerin ve denizin alt tabakasının daha da altına attı.

Zeus karısı Hera, çocukları, kardeşleri ve öbür tanrılarla birlikte Olympos dağına yerleşip saltanat sürmeye başladı. Fakat bu sefer de karşısına; Gaia ile Uranos'un Othrys dağına yerleşmiş oğulları Titan'lar çıktı. Her iki taraf ellerine kocaman kayalar alıp savaşmaya başladılar. Pelion dağlarını Ossa dağının üzerine yığarak Titan'lar Olympos'a tırmanmaya çalıştılar. Savaşın gürültüsünden gökler, yerler, denizler sarsıldı, Tartaros yani cehennem bile o yaygara ile çalkalandı. Fakat Zeus'un Tanrısal silahına, yıldırımına hiç bir şey dayanamadı. Bereketli toprak titreyerek yanıyor, her şey kaynıyordu. Yerler parçalandı, dağlar eridi ve Titan'lar yenilerek Tartoros'a atıldılar. Hepsi de zincirlere vuruldu ve üzerlerine üçyüz kaya yuvarlandı. Helland, Yunanistan toprağı, yüksek dağları, derin uçurumları ile karmakarışık bir manzaraya sahipti. Eski Yunanlılar bunu Zeus'un Titan'larla olan savaşına bağlar.

Bundan sonra ilk zamanlarda ki karışıklık sona erdi. Kainat düzen buldu. Tabiatın kaba, vahşi ve kör kuvvetleri; Tanrısal zeka tarafından yenilmiş ve emir altına alınmış oldu.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
KRAL MİDAS'IN KULAKLARININ UZAMASI

Efsaneye göre Marsyas adındaki bir Satiros (Keçi ayaklı, sivri kulaklı yarı insan yarı hayvan yaratıklar) bir gün kırlarda dolaşırken Athena'nın icat ettiği ancak çalarken yüzü çirkinleştiğinden fırlatıp attığı flütü bulmuş. Bir tanrıçanın eseri olduğu için çok güzel sesler çıkaran flütü çalmaya başladı..ve bir süre sonra marifetin kendisinde olduğuna inanmaya başlayarak kendini Apollon'a rakip görmeye başladı. Bunun üzerine Apollon kazananın kaybedene istediğini yapabilmesi şartıyla Marsyas ile bir yarış yapmaya karar verdi.

Apollon'un arkadaşları olan Musa'lar ve Phrygia (Fyrigia) kralı Midas yarışmada hakem oldular. Apollon gitarı ile çok güzel şarkılar çalarak ortalığı inletti. Marsyas da flütü ile ondan geri kalmayarak çok güzel şarkılar çaldı. Hakemler tereddüt ediyorlardı. Bunun üzerine Apollon Lir'ini eline aldı. Okadar güzel o kadar hoş şarkılar çaldı ki dağlar taşlar heyecandan titrediler. Marsyas Apollon gibi çalamayacağını itiraf etmek zorunda kaldı. Apollon anlaşma gereği Marsyas'ı ölümle cezalandırdı. Yarışma sırasında Marsyas'ın tarafını tutarak onun daha iyi çaldığını iddia eden Midas'a da ceza verdi. Onun kulaklarının iyi işitmediğini söyleyerek insanlara özgü kulakları ona uygun görmedi ve Midas'ın kulaklarını uzatarak eşek kulaklarına çevirdi. Midas kulaklarından öyle utanıyordu ki sürekli başında bir kalpakla dolaşmaya başladı. Fakat berberi saçlarını keserken kulaklarını farketmişti. Midas hiç kimseye anlatmama şartıyla berberine yaşamını bağışladı. Fakat berber bu sırrı içinde saklamakta çok zorlandı. Birilerine söylemezse patlayacağını düşünüyordu, diğer yandan söylediği taktirde Kral'ın kendisini öldürmesinden korkuyordu. Sonunda bir gün daha fazla dayanamayarak ıssız bir yerde bir çukur açtı, ve oraya eğilerek yavaşça "Haberiniz varmı, Kral Midas eşek kulaklıdır" diye fısıldadı. Bunu söyleyince üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi oldu ve rahatladı. Fakat kazdığı çukurun yanındaki kamışları hesaba katmamıştı. Kamışlar rüzgarla sallandıkları zaman "Midas'ın kulakları eşek kulakları, Midas'ın kulakları eşek kulakları" diye sırrı her tarafa yaydılar.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
PHOENİX

Phoenix, Grek ve Mısır mitolojisinde beş yüz yıl yaşadıktan sonra kendini ateşe atan ve külleri arasından yeniden doğup sonsuza dek yaşayan bir kuştur. O kadar yaşadıktan sonra bu intiharı neden kendisine layık gördüğü pek belirli değilse de, aynı kalıp içinde uzun süre yaşamanın yaratabileceği sıkıntı bir neden olarak düşünülebilir. Hele, külleri arasından başka bir kuş olarak yeniden yeryüzüne dönmesi ve sonsuza dek yaşamak isteği dikkate alınırsa, bu açıklama akla yakın görünmektedir. Phoenixin Türkçede tam karşılığı yok. Her türlü doğaüstü yeteneğe sahip ve çoğumuzun yakından tanıdığı "Anka Kuşu" nun Phoenix yerine kullanılması yanlış olmasa gerek.

birçok yerde değişik isimler alan Phoneix birçok kaynakta geçtiği için buraya koyma ihtiyacı duydum...

IMDUGUD
ZUMRUD-U ANKA
ANZU
SIMURG ANKA
GARUDA
HUMA
PHOENIX gibi isimleri vardır ve yaygın olan hikaye ise:
Kuslarin hukumdari olan Simurg Anka, Bilgi Agaci'nin dallarinda yasar ve her seyi bilirmis.

Kuslar Simurg'a inanir,

O'nun kendilerini kollayacagina ve zor gunlerde kendilerini kurtaracagina guvenirmis..

Gel zaman, Git zaman, Kuslar Dunyasi'nda isler ters gitmeye baslamis.

Simurg bekleniyormus. Ancak ne gelen varmis ne de giden.

Simurg ortada gorunmedikce varligi sorgulanir ve de umutlar yiter olmus.

Derken bir gun, uzak bir ulkede bir kus surusu, Simurg'un kanadindan bir tuy bulmus.

Simurg'un var oldugunu anlayan tum kuslar toplanmislar ve

hep birlikte Simurg'un huzuruna varip yardim istemeye karar vermisler.

Ancak Simurg'un yuvasi etekleri bulutlarin uzerinde olan Kaf Dagi'nin tepesindeymis.

Oraya varmak icin Yedi Dipsiz Vadi'yi asmak gerekirmis.

Kuslar hep birlikte havalanmislar.

Yolda yorulanlar ve de dusenler olmus. Vaz gecenler de cokca imis.

Once Bulbul geri donmus - Gul'e olan askini hatirlayip ;

Papagan o guzelim tuylerinin yiprandigini bahane etmis, Oysa tuyleri yuzunden kafese kapatilirmis ;

Kartal yukseklerdeki kralligini animsayip donmus geriye ;

Baykus yikintilarini ozlemis ;

Balikcil ise batakliginin ozlemine dayanamamis...

Vadiler uzerinden uctukca sayilari gittikce azalmis ucan kuslarin.

Bes Vadiden gecen gecmis.

Altinci Vadi " Saskinlik " ve Yedinci Vadi " Yokolus " ta kalan kuslar umutlarini hepten yitirmis.

Kaf Dagi' na vardiklarinda geriye sadece Otuz Kus kalmis.

Simurg'un yuvasini buldukarinda ogrenmisler ki, Simurg Anka ' Otuz Kus ' demekmis.

Onlar birer Simurg'mus.. Her biri bir Simurg..

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
MEDUSA

Medusa, yaşamına çok güzel bir genç kız olarak başlamıştır. O kadar güzeldir ki tanrıçaların kıskançlığını üzerinde toplamış, tanrıları da peşinde koşturmuştur. Tanrıça Athena ( Zeusun en çok sevdiği kızı) onu çok kıskanmaktadır özellikle. Denizlerin tanrısı Poseidon ise Medusaya hayrandır. Başı öylesine dönmüştür ki bir gün Athenanın tapınağında Medusaya zorla sahip olur.

Bu durumu kendisi için aşağılayıcı bulan Athena, Medusayı gorgon yaparak cezalandırır. Çok çirkinleşmiş, saçları yılana dönüşmüştür, yüzüne bakanlar taş kesilmektedir. Medusa insan olduğu için ölümlüdür. Gorgon yapma cezasını az bulur Athena ve Perseusla iş birliği yaparak Medusanın başını kestirir. Başı kesildiği anda Medusanın Poseidondan olma çocukları Pegasus ve Chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar. Medusadan sıçrayan kan damlaları Libya çöllerine düşer ve birer yılana dönüşürler.

Perseus, Medusanın kesik kafasını alır gider. Athena ise Medusanın derisini yüzüp Aegisin markası yapar. İki damla kanını kral Erichthoniusa hediye eder. Bu iki damla kandan biri öldürücü zehirdir,diğeri ise panzehirdir, tüm hastalıklara deva olmaktadır.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:02 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
NİKE (Victoria)

Eski Yunan ve Roma dünyasında, Olympos tanrıları soyundan gelmeyip de soyut kavramların kişileştirilmiş biçimi olan tanrıçalardan biridir. Nike, zafer kavramının somutlaştırılmış biçimi, zafer tanrıçasıdır. Homerosun destanlarında rastlanmaz. Hesiodosa göre ise Pallasla Okeanosun kızı Styksten doğmuştur. Olympos tanrıları kuşağından önce olmasına rağmen kimi efsanelerde Athenanın oyun arkadaşı olarak geçer. Nike, resimlerde kanatlı, hızlı uçan ve göklerden süzülerek zaferi getiren bir genç kız olarak gösterilir. Nike, Athenanın ön isimlerinden biriolarak da geçer. Heykel ve resimlerde en çok tasvir edilen ölümsüzler arasında yeralır.

Tanrıça Nike, spor markasının aksine "Nayki" olarak okunur.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
İLK KADININ YARATILMASI
Prometheus'un kurnazlıkla çalarak insanlara verdiği akıl onları şımartınca Zeus o zamana kadar yalnız erkeklerden ibaret olan insan topluluğuna ceza vermek istedi ve onlara kadını gönderdi. Zeus , oldukça başarılı bir usta olan oğlu Hephaistos'tan kadını yaratmasını istedi. Hephaistos babasının isteği üzerine çamuru su ile yoğurdu ve görenleri şaşırtacak güzellikte bir kadın vücudu yarattı.

Olympos'ta oturan tanrıçaların en güzeli olan ve kendi karısı olan Aphrodite'in vücudunu model olarak kullanmıştı. Heykel bitince onun kalbine ruh yerine bir kıvılcım koydu. O zaman heykelin gözleri açıldı. Kolları bacakları kıpırdamaya ve dudakları konuşmaya başladı. Onu süslemek için bütün tanrılar ve tanrıçalar yardım ettiler. Herkes kendisinden ona bir şey armağan etti ve ona Rumca "bütün armağan" anlamına gelen Pndora adını taktılar. Athena ona güzel bir kemer, süslü elbiseler verdi. Letafet perileri Kharites beyaz göğsüne parlak altın gerdanlık taktılar. Aphrodite başına güzellikler saçtı. Güzel saçlı Horalar ilkbahar çiçekleriyle onu süslediler. Hermes Pandora'nın kalbine, hıyanet ve aldatıcı sözler yerleştirdi. Zeus da ona esrarlı bir kutu armağan etti ve ona dediki; Sakın verdiğim kutuyu açma, içindeki iyi şeyler uzaklara kaçar ve onların yerine fenalıklar gelir, seni rahatsız ederler. Bu kutuyu iyi sakla bütün insanların saadeti ve felaketi bu kutunun açılıp açılmamasına bağlıdır. Böyle dedikten sonra baş tanrı ilk kadını yeryüzüne indirdi ve Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a gelin olarak gönderdi. Prometheus kardeşine Zeus'dan hiç bir şekilde hediye kabul etmemesini tembih ettiği halde Pandora'nın güzelliğine hayran kalan Epimetheus öğüdü tutmadı ve onunla evlendi.

Pandora da tıpkı tüm kadınlar gibi doğuştan meraklı olduğunda dünyaya gelir gelmez kutunun içinde ne olabileceğini düşünmeye başladı ve Zeus'un uyarısını unutarak kutuyu açtı. Kutunun içindeki hastalık, keder, ıstırap, yalan, riya gibi insanları rahatsız edecek ve onları felakete sürükleyecek ne kadar kötülük varsa hepsi açılan kutudan kuşlar gibi uçuştular. Pandora hatasını anlayarak biraz sonra kutuyu kapadı ancak kutuya kapatılan kötülüklerin arasında, insanları yaşatacak, teselli edecek "ümit" te vardı. Fakat ümit dışarı çıkamamış kutuda kalmıştı.. Böylece Zeus ilk kadını beraberinde kötülüklerle dolu bir kutuyla yeryüzüne yollayarak insanlardan intikam almıştı.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
Atlas Kemiğinin Hikayesi

Yunan tanrılarından Gaia ile Uranosun ölümsüz çocuklarından 13 titanın en güçlüsü olan Atlas, diğer kardeşleri olan yüzer kollularla yaptığı savaş sonucunda, Zeus tarafından cezalandırılarak iri cüssesiyle sonsuza kadar dünyayı sırtında taşımaya mahkum edilmiş. Bu yüzden kafatasını taşıyan ilk omura atlas adı verilmiştir.

Azgın yürekli Atlas Tanrı,
Çılgınlığı ve aşırı gücü yüzünden,
Zorlu bir baskı altında kaldı;
Dünyanın bittiği bir yerlerde,
Güzel sesli akşam perilerinin karşısında,
Dimdik durup ayakta tutuyor göğü,
Başı ve yorulmaz kolları üstünde,
Akıllı Zeusun ona ayırdığı kader bu.

Zamanın coğrafya bilgilerine göre dünyanın bittiği yer, bu günkü Cebelüttarık Boğazının ötesidir. Mitolojide bu boğazın bulunduğu bölgeye Herakles Sütunları derler. Bu masaldan mülhem, Afrika Kıtasının kuzeybatısındaki dağ dizisine o zamanlardan beri Atlas Dağları, Herakles Sütunlarının ötesinde uzanan uçsuz bucaksız denize de Atlas Okyanusu denilmektedir.

Ülkemizde yayınlanan Atlas dergisinin ambleminde de bu tanrı omzunda taşıdığı Dünya ile birlikte resmedilir.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
PROMETHEUS'UN ATEŞİ ÇALMASI

Zeus ölümlüleri ve onların koruyucusu Prometheusu cezalandırmak amacıyla, ve bir daha etlerini pişirmesinler diye ateşi saklar. Ne var ki, kurnaz prometheus Zeusu bir kez daha kandırır. Olymposa çıkar, orada güneşin alev alev yanan tekerleğinden bir kıvılcım çalar ve bunu bir rezene kabı içine koyarak ve insanlara götürür. Başka bir anlatıma göre Prometheus ateşi Hephaistosun ocağından çalmıştır. Zeus, ateşi tekrar insanlarda görünce daha çok öfkelenmiş. Hem insanları Hem de kendisine karşı gelen Prometheusu cezalandırmak için yeni çareler düşünmüş.

RROMETHEUS'UN CEZALANDIRILMASI

Zeus ateşi çalıp insanlara vermesinden dolayı, Prometheusu korkunç bir cezaya çarptırdı.Onu zincirlerle Kaukasos dağında kayaya bağlatarak, kara ciğerini Ekhidna ile Typhondan doğma bir kartala yedirtti. Kartal her gün gelip karaciğerini yiyiyor, ve yenilen ciğer her gün yeniden oluşuyordu. Bu konuda Hesiodosta olmayan detayları Aiskhylosun anlattıklarından öğreniyoruz3. Zeusun geleceğiyle ilgili bir sırrı yalnızca Prometheus biliyordu. Zeus bir kadınla evlenecekti. Bununla çiftleşmesinden doğacak çocuk, Zeusun egemenliğine son verecekti. Zeus bu cocuğun kimden olacağını öğrenmek ve gelecekte de tahtını koruyabilmek için Prometheusun ciğerini yiyen kartalı öldürmesi için Heraklesi gönderdi. Herakles, Ekhidna ve Typhondan doğma kartalı bir okla öldürdü. Zeus oğlunun bu başarısından çok memnun olmuştu. Prometheusu yeniden tanrılar katına kabul etti . Başka bir anlatıya göreyse herakles sadece kartalı öldürdü. Fakat Prometheusun zincirlerden kurtulması için tekrar ölümsüz olması gerekmekteydi. İşte bu sırada Kentaurlarla Teselyanın efsanevi
halkı Lapitler arasındaki savaşta, yanlışlıkla Heraklesin okuyla yaralanan Kentauros Kheiron, bu acıdan kurtulmak için ölmek istedi. Ölümsüz olduğu için ölümsüzlüğünü kabul edecek
birini bulması gerekiyordu. Prometheus bunu kabul etti ve onu çektiği acılardan kurtardı. Kendiside tekrar özgürlüğüne kavuştu ve ölümsüz oldu. Prometheus bildiği sırrı açıkladı;
Zeus, Nereus kızıTthetise gönül vermişti. Bu birleşmeden doğacak çocuk, babasından daha güçlü olacaktı. Zeusu tahtından indirecekti. Bu sırrı öğrenen Zeus, Thetisi bir ölümlüyle evlendirmeyi ister. Thetis ise kendisine eş olarak seçilen Peleusla evlenmemek için, deniz kızlarına has yeteneklerini kullanarak, kılıktan kılığa girdi. Fakat sonunda Peleusla evlenmeye razı oldu. Peleusla Thetis, Olyposta, tanrılar sofrasında yapılan evliliklerinden, daha sonra Akhilleus doğdu

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
BÜYÜK TANRILAR

Zeus Kronos'u tahtından indirip Titanları yendikten sonra Evrenin en kudretli Tanrısı olarak kaldı. Dünyayı idare etmek için diğer tanrı ve tanrıçalarla birlikte Olympos dağını seçti ve oraya yerleşti. Tanrılar dağı Olympos'ta saraylarını kuran ölümsüzlerin hepsi birbirleriyle akraba idiler. Hera, Poseidon ve Demeter ile karanlık yeraltı aleminin idaresini üzerine alarak aşağı inen Hades,Zeus'un kardeşleri,Apollon,Athena, Artemis ve evlatları, yeğenleri yada torunları idi.

Hepsinin bir araya gelmesinden bir Tanrılar ve Tanrıçalar Cumhuriyeti kurulmuştu. Eski Yunanlıların Tanrıları insan biçimindeydiler. Yalnız onların insanlardan daha kuvvetli, daha büyük, daha güzel vücutları vardı. Ayrıca insanların sahip olmadıkları bir takım özelliklerede sahiptiler. İstedikleri kılığa girerler, istedikleri anda kainatı bir baştan bir başa katederlerdi. Onlar insanlar gibi ölümlü değillerdi, yaşlanmazlardı da.

Eski Yunanlılar herşeyin bir Tanrısı olduğuna inanırlardı. Onlara göre denizin, dağların, gökklerin herşeyin bir tanrısı vardı. Her tanrının bir çok yardımcıları, hizmetçileri bulunurdu. İkinci derece de tanrılar da vardı ama tüm bunların üzerinde yetkileri diğerlerinden üstün 12 büyük tanrı vardı, bunların altısı kadın altısı erkekti;

Baş Tanrı Zeus,, güzel sanatlar Tanrısı Apollon; harp,savaş Tanrısı Ares, sanayi Tanrısı Hephaistos, Tanrıların habercisi ve güzel sözlerle kandırmasını ve inandırmasını bile Hermes, deniz Tanrısı Poseidon, zeka Tanrıçası Athena, aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite, avcılar ve iffet Tanrıçası Artemis, çoğalma- toprak Tanrıçası Demeter. Bu Tanrılar ve Tanrıçalardan başka karanlık yeraltı aleminin ve cehennemlerin Tanrısı Hades bulunduğu gibi sonradan Olympos 'a alınan şarap Tanrısı Dionysos da var.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
DIONYSOS (Bakkhos)

Dionysos, Olympos'a giren tanrıların en sonuncusudur. Dionysos, Yunan mitolojisine dışarıdan gelen bir tanrıdır. Yunanistan'da başlangıçta bu tanrıya karşı büyük bir tepki olduğu bu konudaki efsanelerden açıkca anlaşılmaktadır. Ancak daha sonra kabul görerek en önemli tanrılardan biri olmuştur. Roma'da eski İtalik tanrı Liber Pater'le özdeşleştirilmiş olan, aslında klasik dönemin bağ, şarap ve mistik vecd tanrısıdır. Homeros onu tanrı olarak kabul etmemiştir. Buna karşın Hesiodos'ta bir tanrı olarak karşımıza çıkar.Dionysos'la ilgili asıl bilgiler, MÖ 5.yy'da yaşayan ünlü yazar Euripides'in "Bakkha'lar" adlı tragedyasından edinilmektedir.

Dionysos, Yunan tanrıları içinde en fazla sayıda ada sahip olanıdır. Bakkhos, Bromios, Euhios, Dithyrambos, İakkhos ve İobakkhos gibi çeşitli isimlerle çağrılır. Dionysos'un bütün isimleri anlamlıdır. Ancak bir bölümünün etimolojileri konusunda ortak bir sonuca ulaşılamamıştır, bir kısmı ise birden fazla anlama sahiptir.

Mitolojiye göre Dionysos, Semele (Kadmos ile Harmonia'nın kızı) ile Zeus'un oğludur. Semele, Zeus'un aşık olduğu kadınların en talihsizidir. Tanrı Zeus, Semele'ye öylesine tutulur ki onun her isteğini yerine getireceğine kutsal ırmak Styks üstüne yemin eder. Bu ilişkiyi haber alan Hera, Semele'nin dadısı kılığına girerek onu, Zeus'u gök tanrısı sıfatıyla görmesi konusunda ikna eder. Ettiği yemin üzerine Zeus, yıldırım ve şimşekleriyle görünür ve Semele yakıcı ışık ve ısıya dayanamayarak ölür. Semele'nin karnındaki yedi aylık bebeği alan Zeus onu baldırında büyütmüş, zamanını tamamlayıp doğunca Hermes'e vermiştir.Hermes küçük Dionysos'u büyütmeleri için Orkhomenos Kralı Anthamas ile Semele'nin kız kardeşi olan ikinci karısı Ino'ya vermiştir. Hermes bebek Dionysos'un, Hera'nın hışmına uğramaması için kız giysileri giydirilmesini söylemiştir. Ne var ki Hera bu oyuna gelmemiş ve Ino ve Anthamas'ı delirtmiştir. Daha sonra Hermes, Dionysos'u Nysa vadisindeki nymphelere bakmaları için götürmüştür. Hera'nın zarar vermesini engellemek için Zeus, Dionysos'u bir oğlağa dönüştürmüştür. Bu olay Dionysos'un ritüel sıfatı olan "oğlak" sıfatını açıklamakta ve Nysa adıyla da, Dionysos adının yaklaşık bir etimolojisini vermektedir.

Dionysos'un doğuş efsanesinin geçtiği yer bazı hikayelerde Thebai'dır[1]. Dionysos ismi bu sebepen dolayı iki kere doğan anlamına gelmektedir. Ancak Euripides'in efsanesinde Dionysos'un asıl kaynağı ayrıntılı olarak işlenmiştir. Dionysos bir Lidya-Frigya tanrısıdır. Bakkhalar korosunun ilk sözü olan "Ben Lidya'nın altın ovalarından geliyorum, vatanım Lidya'dır" deyimi tanrının kendini tanıtmasına da uygundur

Dionysos, kılığı, kıyafeti ve karekteri ile de bölgenin özelliklerini taşır. Bu nedenle Pentheus[2], kadınca gördüğü Dionysos'un tutumunu yadırgayarak şöyle der; "Yabancı bir sihirbazdan bahsediyorlar, Lidya'dan gelmiş. Kokulu saçları, sarı perçemleri, mor yanakları varmış, siyah gözlerinde Aprodite'nin sihri parlıyormuş". Yine aynı tragedyada davul, dümbelek, tef ve flütün Manisa-Sardes yöresindeki Dionysos törenleri sırasında kullanılan Anadolu kaynaklı sazlar olduğu anlaşılmaktadır. Dionysos dininin özünde bulunan vecd, kendinden geçme, coşku, taşkınlık Kybele törenlerinde de karışımıza çıkmaktadır. Bu Dionysos'un Anadolu kaynaklı bir tanrı olduğunun en önemli kanıtıdır.

Yunan mitolojisinde Dionysos, nympheler tarafından büyütüldükten sonra Hindistan ve Arabistan yarımadası olmak üzere pek çok uzak ülkeye gitmişve buralarda bulduğu asma dalını gittiği heryere taşıyarak insanlara şarap yapmasını, kendisine tapınılmasını öğretmiştir. Halikarnas Balıkçısına göre Dionysos'un asma için bu kadar uzaklara gitmesine gerek yoktur. Yabani üzüm asmaları, yalnızca Güney Anadolu ve Kuzey Suriye'de yetişmektedir. Asma buradan Anadolu göçmenleri tarafından Yunanistan, İtalya, Güney Fransa ve İspanya'ya taşınmıştır. Balıkçı'ya göre Bakkhos (Dionysos) yalnızca şarap tanrısı değildir.İvriz'deki Hitit kabartmasında Bakkhos bir elinde üzüm salkımı, diğer elinde arpa yada buğday başağı tutmaktadır. Çünkü insanoğlu şaraptan önce bira yapımının sırrını bulmuştur[3].

Bakkhalar; Tanrı Dionysos-Bakkhos'un dinsel törenlerini kutlayan kadınlar alayı. Çıplak bedenlerini nebris denilen benekli ceylan postlarıyla örter, başlarını sarmaşık çelenkleriyle süslerlerdi. Ellerinde, ucunda bir çam kozalağı bulunan (thyrsos) sarmaşık ve asma yaprakları sarılı değnekler ve Promethus'un Olympos'dan ateşi çalarken kullandığı dalları taşırlar. Geceleri ormanların karanlık köşelerinde, dağlarda koşarak kendilerinden geçerler, bu sırada doğayla birleşip üstün bir güç haline gelerek önlerine çıkan vahşi hayvanları parçalarlar. Bu kadınlara vecd (olgun ermişlik) anlarında Thyas, çılgınca kendilerinden geçtikleri anlarda Mainas denir. Tapınakları yoktur, yumuşak serin çimenlerde yatar, açık havada gökyüzüne doğru tapınırlardı. Sonra Dionysos'un verdiği otları, böğürtlenleri yer, yaban keçisinin sütünü içer, kanlı avlara çıkarlardı. Bakkhaların bu çılgınca tavırları Kybele törenlerinde kendini hadım eden Pessinus rehiplerinin tutumunu çağrıştırır.

Yunan mitolojisinde Dionysos efsanesi şöyle devam eder; uzak ülkelerden dönen Dionysos sonunda kendi kültünü yerleştirmek için Thebai'a gelir.Yanında ellerinde sarmaşıklarla, şarkı söyleyen kadınlar vardır. Pentheus gelenleri görür ama yanlarındakinin Dionysos olduğunu bilmez. şehrin orta yerinde bağırıp, çağırıp şarkı söyleyen bu kalabalığı sevmez, nöbetçileri çağırarak hepsini yakalatmak ister. Ama askerlerden biri onun Semele'nin oğlu Dionysos olduğunu ve Demeter'le birlikte yeryüzünde insanları koruduğunu söyler. Ancak Pentheus onu dinlemez ve Dionysos'u yakalatarak şehre getirir. Ancak Bakkhalar dağlara kaçmışlardır. Dionysos, Pentheus'a kendisini yakalayıp zindana kapatamayacağını; zira bir tanrı olduğunu söylemesine rağmen Pentheus onu iki kez bir hücreye atmaya çalışmıştır. İkisinde de Dionysos oradan çıktı. Pentheus'a çok kızarak Bakkhalar'ın peşine düşmüştür. Onları bulduğu zaman, kendi annesi ve kız kardeşileri olmak üzere pek çok Thebai kadınının Bakkhalar'ın yanında olduğunu görür. İşte o zaman Dionysos kutsal gücünü kullanarak bütün kadınları çıldırttır. Çıldıran kadınlar Pentheus'u yabani bir dağ aslanı zannederek üzerine atlayıp parçaladılar.Onu öldürenler arasında kendi annesi de vardır. Thebai kralı Pentheus, Dionysos'un tanrı olduğunu ancak ölürken anlamıştır. Dionysos bir süre sonra kadınların akıllarını başlarına getirmiştir. Pentheus'un annesi ve Thebai'lı kadınlar yaptıklarını anlayıp çok üzülmüşlerdir.

Şarap tanrısı Dionysos, iyi yürekli ve yumuşak başlıydı fakat bazen çok kötü de olabiliyordu.Dionysos tapınımı, birbirine karşı bu iki davranışın ortasında gelişmiştir. Kendisine tapanlara sevinç ve özgürlük verebildiği gibi yabanıl yıkımı da getirebiliyordu. Çünkü şarap iyi olduğu kadar kötüdür de. İnsanların içini ısıtır, onları neşelendirir ama çok içilirse sarhoş eder.Yunanlılar şarabın bu iki özelliğini bildikleri için Dionysos'a yalnız iyilikler değil, kötülükler de yaptırmışlardır. Ama yine de şarabı her zaman sevmişlerdir.

Dionysos'un bütün hastalıkları iyileştiren bir kadehi (kantharos) vardı. O kadehten içki içen korkuyu unutur, cesaretlenirdi. İnsanlar bundan dolayı şarap tanrısını diğer tanrılardan daha çok sevmişlerdir. Ama ona tapanlar arasında hiç şarap içmeyenler de vardı. Çünkü Dionysos yalnız içki yoluyla değil esin yoluyla da özgürleşmeyi kabul ederdi.

Dionysos törenleri, insanlara yalnız mutluluk içinde yaşamayı değil iyi bir umutla ölmeyi de öğretmiştir. Yunanistan'da hiçbir bayram ve törenle karşılaştırılmayacak olan bu şölenler asmalar yeşermeye yüztutunca başlar ve beş gün sürerdi. Bir barış ve kardeşlik havası eser, tutsaklar salıverilirdi. Halk açık havada, bir tiyatroda toplanır, oynanan oyunları izlerdi. şairler, oyuncular ve şarkıcılara tanrının uşağı gözünde bakılırdı. Dionysos'un rahibi de tanrı adına bu şenliklere katılırdı.

Dionysos tiyatrosunda komediler de oynanırdı ama trajediler daha fazlaydı. Mitolojideki her olay gibi bu da bir nedene dayanmaktadır. Dionysos da Demeter gibi aslında acı çeken bir ölümsüzdü, ancak acısı doğrudan kendinden kaynaklanmaktaydı. Asma, meyva veren diğer ağaçlardan çok farklıdır; hepsinden daha çok budanır, kışın yapraksız, çıplak ve eğri büğrüdür. Kışın gelişiyle Dionysos Persephone gibi ölürdü. Ama onunki çok daha korkunç bir ölümdü.Bazı öykülere göre Hera'nın, bazı öykülere göre de Titanların buyruğuyla paramparça edilirdi. Aylar geçer yeniden canlanır ve yeniden ölürdü. Tiyatrosunda onun yeniden hayata dönüşünü kutlarken öleceğini de unutmazlar, o yüzden tragedyalar oynarlardı. Dionysos trajik yanları olan bir tanrıdır.

Dionysos bu yanıyla bir taraftan da ölümün son olmadığını gösterirdi. Ona inananlar ölümün ötesinde bir hayatın olduğunu bilirlerdi. şarap tanrısı dirilen bir ölü değil, ölen bir diriydi.

Dionysos her bakımdan doğaya yöneliktir. Ancak simgelediği asıl güç doğanın kendisi değil, insanla doğa arasındaki bir ilişki, insanı doğanın sırlarına erdiren büyülü bir güçtür. Doğa sırlarına ve gücüne ermek, yani tanrılaşmak insanoğlunun ulaşmayı istediği bir aşamadır. Dionysos bu aşamaya ulaşmanın yolunu herkese açar. Bu yol, şarap ve sarhoşluktur. İnsan yaratacılığının kökeninde bulunan gücü, şarabı elde ettikten sonra kazanmıştır.

Dionysos bu nitelikleriyle Yunan yazınının en önemli kolu olan tragedyayı doğurmuştur. Özellikle V.yy. sonlarında Yunanistan'da son derece yaygınlaşmıştır. Hıristiyanlığın bu bölgelerde hızla yayılmasında bu dinin önemli katkısı olmuştur. Dionysos'un mistik akımlar ve tarikatler üzerindeki etkisi Anadolu'da da açık bir şekilde hissedilir. Bektaşiliğin ve günümüze dek önemini yitirmeyen başka tarikatlerin kaynağında Dionysos dininin bulunduğu artık herkesce kabul görmektedir.

Dionysos tasvirlerinde çoğu kez genç bir adam olarak gösterilir. Kabarık, dalgalı saçları arasında üzüm ve asma yapraklarından oluşan bir çelenk, elinde kantharos vardır. Diğer elinde ise ucu çam kozalağı ile sonuçlanan, üzerine sarmaşıklar sarılı thyrsos tutmaktadır.


Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:03 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
HERAKLES (Hercules)

http://frmsinsi.net/images/frmsinsim...sinsi.net_.jpg

HERAKLES (Hercules)

Herakles, Zeus ile Miken kralının kızı Alkmene'nin oğludur. Kadına aşık olan Zeus ona kocası kılığında yaklaşmıştır.Herakles'in Zeus'un çocuğu olduğunu anlayan Hera onunla sürekli uğraşmış ve ölümüne neden olmuştur.Herakles doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir.Hera'nın gönderdiği iki büyük yılanı öldürdüğünde henüz birkaç günlük bebektir.

Herakles üstün bir eğitim görmüştür.En iyi yaptığı işler ok atmak, araba kullanmak ve güreşmektir.18 yaşına geldiği zaman Kitharion ormanlarında yaşayan ünlü canavarı, öldürmüştür.Kendisine ödül olarak Thebai kralının kızı Megara verilmiştir. Bu kızdan üç oğlu olmuştur.Hera işe karışarak Herakles'i çıldırtmış, Herakles'te karısını ve çocuklarını öldürmüştür. Suçlarından arınması için Miken kralının hizmetine girip, onun her istediğini yapması gerekmiştir. Kralın Herakles'e yaptırdığı 12 işe mitolojide Herakles'in görevleri denir. Bu işler şunlardır;

1) Hiçbir silahın işlemediği Nemea aslanını boğarak, öldürmek

2) Lerna bataklığındaki 9 başlı ejderi yoketmek

3) Artemis'in kutsal hayvanlarından Kyreneia geyiğini yakalamak

4) Erymanthos dağında yaşayan büyük yaman domuzunu ağla tutmak

5) Augias'ın ahırlarını bir günde temizlemek (iki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirerek)

6)Stymphalos'da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran kuşları Athena'nın yardımıyla kovmak

7) Girit'e gidip Poseidon'un Minos'a verdiği azgın boğayı getirmek

8)Troya kralı Diomedes'in insan eti yiyen kısraklarını yakalamak,bunun için önce Diomedes'i öldürmüştür.

9) Amazonlar kraliçesi Hippolyte'den kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera'nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles'e saldırmış, Herakles'te kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır.

10)Okeanos'un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus'un sığırlarını çalmak,

11)Hesperidler'in altın elmalarını getirmek,

12) Hermes'in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak (Kerberos'u daha sonra geri götürdü).

Ancak Herakles'in çilesi bunlarla bitmedi. Bu 12 işten sonra sayısız maceralara girişti.Lydia kraliçesi Omphale'nin hizmetinde bir yıl kadın kılığında çalıştı, yün eğirdi.Prometheus'u kurtardı, Troya'yı tahrip etti. Argonatların seferine katıldı. Deianeira ile evlendi, Kentavros Nassos karısına yaklaşmak isteyince onu oklarıyla yaraladı. At adamın kanıyla kaplanmış olan gömleği Herakles'in vücuduna yapışarak onu tutuşturmaya başladı.Bu dayanımaz acıya son vermek için Herakles bir odun yığını hazırlatarak kendisini alevlerin içine attı.

Herakles'in ölümüne başta Zeus olmak üzere bütün tanrılar çok üzülmüş ve onu Olympos'a götürerek ölümsüzlük bağışlayıp tanrıça Hebe ile evlendirmişlerdir.

Fizik ve moral gücün simgesi olan Herakles Yunanistan'da hem tanrı hem de kahraman olarak saygı ve tapınım görmüştür. Heraklesoğulları denilen çocukları Yunan yarımadasının atası sayılmıştır.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:04 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
Hera (junon)

HERA (JUNON)

Kronos'un büyük kızı olan Hera aynı zamanda Baş Tanrının karısıdır. Zeus kendisine bir hayat arkadaşı aradığı zaman o henüz sütannesi Markis ile birlikte yaşayan genç bir kzdı, ve Markis onu hiç yalnız bırakmıyordu. Bununla beraber bir kış mevsiminin çok soğuk bir gününde Hera ıssız bir yerde yalnız başına bulunuyordu. Birden bire soğuktan üşümüş, titreyen bir kuğu geldi ve omzuna kondu. Üşüyen kuşa acıyan Hera onu yakalayıp ısıtmak için göğsüne yasladı. Oysa bu bir kuş değil Baş Tanrı Zeus'tu.

"Hera, dedi istiyorum ki sen benim karım olasın, büyük gözlü güzel Tanrıça benim peşimden gel, OlymposTa parlak bir that üzerinde ve benim sağımda oturarak saltanat sür.

Hera razı oldu ve Baş Tanrı düğünü yapmak için karısını Kitheron dağının ormanlarla süslenmiş en yüksek tepesine götürdü. Tanrıların evlenmesine sevinen ağaçlar onları selamlamak için dallarını eğdiler ve çeşmelerden Ambrosia (Tanrıların özel içeceği) kokusu yayıldı. Bütün Tanrı ve Tanrıçalar bu düğünde bulunmak için Olypos dağından aşağı indiler. Düğün çok muhteşem oldu. Düğünde göklerin ve yerin bütün Tanrıları, perileri hazır bulunmuştu. Düğüne yalnız Khelone adındaki bir peri kızı gelmemişti. Bu yüzden tembelliğinin cezası olarak onu ağır hareketin ve hantallığın sembolü olan kaplumbağaya çevirdiler. Hera Baş Tanrının elinden tutar tutmaz yaldızlı bir bulut onları neşe içinde Olympos'un tepesine Zeus'un sarayına götürdü.

Güzel Tanrıça Hera o günden sonra; Ölümsüzler arasında, Baş Tanrının karısı, Olympos'un sultanı olarak kaldı. İlahi otoriteyi kocası ile birlikte paylaştı. O'da Zeus gibi bazen göğün en yüksek yerinde gürler, öfkeye kapıldığı zaman rüzgarın zincirlerini çözer, denizleri altüst ederdi. Denizlere sözünü geçirir ve bazen ayaklarının altında parlayan yıldızlara bile karışır onları idare ederdi.

Olympos'ta oturan bütün Tanrıçaların en güzeli en çok saygı göreni idi. Kocasının sarayında toplantı salonuna girdiği zaman bütün Tanrılar ayağa kalkar onu selamlarlardı. Onun öfekiside Zeus'unki gibi korkunçtu, tahtında otururken sinirlendiği zaman bütün Olympos'u titretirdi.
__________________

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:04 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
APOLLON ( PHOEBUS )

Gün ışığının parlak tanrısı olan Apollon, Yunanlılara göre kendini güneş ile göstermektedir. Babsı Zeus, ışığın geldiği yer olan gö yüzü, annesi karanlık gece Leto'dur. Eos (Şafak) her sabah gecenin koynundan çıkarak ; günün parlak saatlerinin efendisi, güneşin tanrısı Apollon'un geldiğini müjdeler. Apollon'un doğuşu ise şöyle olmuştur.

Keos ile Phoebe (Parıltı) nın Leto adlı güzel bir kızları vardı. Zeus ona görür görmez aşık olmuştu, Hera bu kızın kendi kocasından çocuk beklediğini öğrenince kızcağıza yapmadığını bırakmadı. Yer tanrıçası Demeter'e Leto'ya doğum yapması için yer vermemesini rica etti. Ve doğum tanrıçası Eilethyia'nın da Olympos'tan aşağı inmesine izin vermedi. Zeus sevdiği kadına yardımcı olabilmek için bir çakıl taşı olarak gökten, yüzen bir adanın kıyısına kumların üzerine düştü ve adayı denizin derinliklerinde bir kayaya bağladı. Leto yorgunluktan bitkin bir halde bu adaya ulaştığında Şunları söyledi..

"Ey ada bana acı ve çocuğumu dünyaya getirmek için bana yer ver, eğer sen benim oğlumu göğsüne basar, kayaların arasında barındırır, ona bir tapınak yaparsan, sen şenlenecek, zenginleşeceksin. Çünkü karnımda taşıdığım Tanrı için halk buraya akın akın kurban kesmeye gelecektir.

Adanın üzerinden eserek geçen rüzgarda ona cevap vermiş:

"Leto, için rahat etsin, senin oğlunu alacağım, yalnız doğuracağın çocuğun daima bende kalması için onu kandıracağına dair bana söz ver.

"Namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum demiş Leto.

Doğum ağrıları ile kıvranan kadının etrafın tanrıçalar sardı, onun bir an evvel kurtulamsını istiyorlardı. Bu sırada İris kindar Hera'nın hilelerini alt üst edip, doğum tanrıçasını Olympos'tan kaçırarak adaya indirdi. Apollon uzun bir sevinç çığlığı atarak, ışığın içinden doğdu, Themis Olympos'tan aşağı indi ve yeni doğan yavruya Amrosia ve Nektar sundu.

Parlak Apollon ilahi içkiyi içer içmez, annesinin sardığı kundak kımıldanması ile yırtıldı, gümüş kemer parçalandı, altın işlemeli bağlar kendi kendilerine kırıldılar, düştüler ve parlak yüzlü Tanrı hemen bağırdı

"Bana ahenkli sesler çıkaracak bir Lir getiriniz. Bir elimede ok ve yay veriniz, mucizeler göstermek istiyorum"

Bukle bukle saçları olan Apollon bunları söyleyerek kendi adasının kısır toprağı üzerinde yürümeye başladı. Batığı yerlerden neşeli çiçekler baş kaldırıyor, otlar bitiyor ve ada baştan başa cennet kesiliyordu.

Doğumundan dört gün sonra tanrı Apollon kuvvetini göstermek istedi. Parmossos dağında bir mağarada büyük bir yılan yaşıyordu. Bu yenilmez başa çıkılmaz ejder o bölgeyi kasıp kavuruyor, insanları parçalıyor, yiyor sürüleri yok ediyordu.

İyilik seven ve herkesin yardımına koşan Apollon, memeleketini bu beladan kurtarmak istedi. Bir gün yanan bir meşale ile yayını, okunu aldı. Sapa yoldan yavaşça bu korkunç ejder'in ini bulunan mağaraya doğru ilerledi. Oraya gelince, elindeki meşaleyi havada salladıktan sonra inin tam ağzına attı. Duman yüzünden canavar ininden dışarı çıktı. Apollo hızla uçan ve her şeyi delip geçen okunu fırlattı, havada uçan ok gidip ejder'e saplandı.

Can acısından korkunç sesler çıkaran hayvan, kocaman gövdesini sürüyerek ormana daldı. Sonra kıvranarak öldü. Fakat ejderi öldürmekle tanrılığına leke sürdüğüne inanan Apollon kendini cezalandırmaya karar verdi. Tanrıların töresine göre bu kirden temizlenmesi gerekiyordu, bunun içinde Apollon kendi kendini sürgün etti ve tam dokuz yıl boyunca Tanrılara özgü özelliklerinden vazgeçerek, basit bir insan gibi Tesalya kralının hizmetçiliğini yaptı, atlarını otlattı, öküzlerini güttü. Bu sürgün senelerinde Apollon sürüyü beklerken Lir çalar, şarkı söylerdi. O kırların saf, tertemiz havasıyla öyle güzelleşti ki tanrılar bile onun çobanlığını kıskanır olmuşlardı.

Prof. Dr. Sinsi 11-03-2012 08:04 PM

Yunan Mitolojisi Hakkında
 
ATHENA ( MİNERVE )

Bir adıda Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zeka tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hİkmet) ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus Metis'I yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı. Akıllı ve Zeki Zeus Metis'I uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca Demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı

"Hephaistos" dedi "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğinin biliyorum.

Hephaistos Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar. Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşuile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.

Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena aynı zamanda savaş tanrıçasıda sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.

Athena kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi. Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena Babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. Zeus bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'in yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu. Athena bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.

Zeka tanrıçası Athena bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar Medya'lılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barnarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı. Athena aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışlarıda severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili herşeyin koruyucusu sayılırdı.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.