ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Serbest Forum (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=151)
-   -   Tarih Ambarı (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=100245)

GöKKuŞaĞı 01-06-2010 03:48 PM

Tarih Ambarı
 
Miras Kalan Bir Ayıp

Osmanlıtarihinde yabancı devlet kapısına sığınan ilk sadrazam Mithat Paşa'dır.Mithat Paşa, İzmir valisi iken mahkeme için İstanbul'a gideceği bildirilir. Paşa derhal giyinir ve evin arka kapısından kaçarak Fransız konsolosluğuna sığınır. Bütün tarihçiler bu hareketin çok çirkin ve milli haysiyeti rencide edici oluşu üzerinde ittifak etmişler hatta bizzat Mithat Paşa'nın kendisi bile bunun temizlenemeyecek bir leke olduğunu kabullenmiştir.

"Fransız konsolosluğuna gitmekliğim, tarih-i ömrümün bir lekesidir ki yalnız bana değil evladu ıyâlime dahi kalacak bir şeyn(ayıp,kusur) ve ar olduğunu itiraf ederim."


Bizans'ta ilk Cami


Devrini âlimleri, Emevi Halifesi Süleyman'a:


"İstanbul 'peygamberler ismi' taşıyan bir zat tarafından fethedilecektir. Emeviler arasında sizden başka kimse, böyle bir ad taşımıyor" derler.


Halife Süleyman da fethi ümit ederek kardeşi Mesleme'yi İstanbul kuşatmasına gönderir.Bu seferin sonunda mühim bir hatıra kalır: " Mesleme Camii"


Muhtelif asırlarda bilhassa 4. Haçlı seferi sırasında Mesleme Camii tahrip ve yağma edilir. Fakat İslami hatıralara daima saygı besleyen Osmanlılar, İstanbul'un Galata semtinde bulunan Arap Camii'ni, meşhur kumandan Mesleme'ye izafe ederek ihya etmişlerdir.


Saatte On Kelime Söyleyen Türk Ordusu

Atalarımız " Söz gümüşse sükût altındır." demiş. Osmanlı Devleti'ni Osmanlı yapan faziletlerden biriside ordusunun disiplin ve nizamıdır. ŞikârÎ' nin "Kahraman Tarihi" isimli eserindeki şu satırlar bu durumu çok güzel anlatmaktadır:

"Murad Hüdavendigâr ile Karamanoğlu Alaüddin Bey arasındaki muharebeden sonra Osmanlı ordusu Akşehir'i zabtetti. Cümle şehir halkı nimetlerini ortaya döküp askerlerle baba oğul gibi yediler. Askerlerin hç birisi başını kaldırıp yukarı bile bakmadı. Zira askerler bütün tembihli idiler. Bunların saatte on söz söylemekten başka hakları yoktu. On sözden fazla söyleyen cezalandırılırdı."

Yedi Yıl Çalmayan Zil

Adaleti ile meşhur İran hükümdarı Nûşirevân, ilginç bir metotla adalet dağıtırdı. Saraya gelen mazlumların, kimse mani olmadan kendisine ulaşmasını isteyen Nûşirevân, yedi yaşındaki bir çocuğun bile erişebileceği bir zincir astırdı ve ucuna bir çok zil taktırdı. Mazlum bir kişi gelince o zinciri kımıldatır ve zillerin sesi ile Nuşirevan'a ulaşırdı.Bu uygulama o kadar etkili oldu ki haksızlık ve zulmün kökü kurudu. Halk kesin bir adalet ve huzura kavuştu. Öyle ki bu zilin yedi yıl hiç çalmadığı belirtilir.

Yüzyıllar Önce Peygamberimiz İçin Yapılan Ev

Yemen meliki Ebu Kerb, şehri ele geçirmek için Medine önlerine gelir. Tam baskın yapacağı sırada iki yahudi genç bundan vazgeçmesini, burasının yıllar önce gelecek nebiler sultanının hicret edeceği yer olduğunu söylerler.

Ebu Kerb'in gönlüne efendimizin aşkı düşer. Tacını tahtını terk ederek Medine'ye hicret eder. Orada bir ev inşa ettirir.Ömrü yeterse bu evde ahir zaman peygamberini misafir ederek ona yardımcı olacağını ilan eder. Ancak ömrü yetmez. Varislerine, hep bu niyetle ev devredilir. Nihayet o kutlu hicret gününde efendimizin devesi gelip bu evin önüne çöker. Evin sahibi, Ebu Kerb neslinden Ebu Eyyub el-Ensari'dir. Böylece yıllar sonra bile Ebu Kerb, efendimizi evine misafir etme şerefine erer.




Avrupa İçin Hayaldi


Halkını “ Emânetullah” (Allah’ın emaneti) olarak gören Osmanlı Devleti’nde, akıl hastalarına bîmârhanelerde son derece şefkatle muamele edilir, hastalar ceviz ağacından mamul karyolalarda, ipekli çarşaflarda yatırılıp tedavi edilirdi.
O sırada Avrupa’ da ise akıl hastalarına, ruhuna şeytan girmiş diye diri diri yakılıyordu…


İstanbul’daki Bimarhaneleri gören Mongeri Pere: “ Burası Avrupa’nın asırlar sonra tahayyül edeceği bir hayal müessesesidir." Demekten kendini alamamıştı. Osmanlı’nın uyguladığı musiki ile tedavi metodunu ABD ancak 1956 yılında uygulamaya başladı…


İnsanlığın En Muhteşem Harikası


Osmanlı sosyal yapısı üzerine uzman olan Erlanye Üniversitesi profesörlerinden Hutterroht’ a

“ Osmanlı Devleti, bu kadar geniş toprakları ve üzerindeki çeşitli kavimleri, Topkapı Sarayı’ndan mükemmel bir şekilde idare ediyordu.O saray ise Batıdaki en mütevazi bir derebeyinin sarayı kadar bile büyük değildi.Bu nasıl bir iştir? “ diye sorulduğunda Profesör Hutterroht şu cevabı verdi:

“Sırrını çözebilmiş değilim.16. asırda Filistin’in sosyal yapısı üzerinde çalışırken öyle kayıtlar gördüm ki hayretler içinde kaldım.Osmanlı, üç yıl sonra bir köyden geçecek askeri birliğin öyle yemeğinden sonra yiyeceği üzümün nereden geleceğini planlamıştı.Herhalde Osmanlı, devlet olarak insanlığın en muhteşem harikasıdır…”



Eskiden Osmanlı Pasaportum Varken


Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra, son derece üzülen ihtiyar bir Ürdünlü, elindeki yeni Ürdün pasaportuyla İsviçre sefaretine giderek: “ Herkes bu pasaportla alay ediyor.Eskiden Osmanlı pasaportum varken selam dururlardı.” Demiş ve: “ Ben Osmanlı tebaasıyım, ne olur bunu değiştirin!..” diye sefaret yetkililerine ricada bulunmuştur.


Padişahın Polis Köpeği

Sultan Abdülhamid Han’ın sarayında bulunan köpeğin saraya kabul edilme hikayesi çok enteresandır.Sultan, bir Cuma günü Hamîdiye Camii’nde namazını kılıp, dışarıya çıkmış, kapının önünde bekleyen arabasına doğru birkaç adım atmıştır.
İşte tam o sırada bir sokak köpeği, yıldırım gibi koşarak, hünkarın arabasının önüne kendisini atmış ve yerde yuvarlanmaya başlamıştır.Etraftan koşuşan saray vazifelileri ve muhafızlar hemen köpeği kovalamışlar,sultan da arabasına binerek saraya dönmüştür…

Ertesi Cuma, gene namazdan sonra, sultan arabasına binerken aynı köpek ve yanı sahne!.. Üstelik bu sefer arabanın önüne atılarak yuvarlanan

sokak köpeği, muhafızlar tarafından kovalanmadan önce, sultanın ayaklarına sürtünme fırsatını bulmuştur.

Üçüncü hafta, Cuma selamlığından sonra, bu hadise tekrar edince, sultan son derecede şaşırmıştır…

Üstelik bu defa köpek, sultan ile birlikte saltanat arabasına girmeye de çalışmıştır!..

Muhafızlar ise köpeği şiddetle, hiddetle kovalamaya çalışırken, sultn müdahale etmiş ve:

“Bu hayvana dokunmayınız.Onu saray götürünüz…” demiştir.”
İşte bu köpeğin saraya girişi böyle olmuştur.Bu hayvan beyazlı siyahlı, uzun zaman hayatını sokakta geçirmiş, fox kırması bir köpekti.Fakat hayret verici bir zeka ve hassasiyeti vardı.Sarayda birisi suç işlese bu köpek, suçluyu paçasından, eteğinden tutar sultanın huzuruna getirirmiş.Bir defasında Sultan Abdülhamid Han, saradaki marangozhanesinin yanmasına sebep olanları tespit etmek istemiş ve üç harem kadınını huzuruna çağırmıştı.Bu üç kişiye bunu kim yaptı diye sormuş ama cevap alamamıştır.Bunun üzerine köpeğine:
“…Bu işi yapan kim ise git onu bana tut, getir!” deyince, köpek saraylılardan birine doğru ilerlemiş ve onu eteğinden çekerek sultanın önüne getirmiştir.

GöKKuŞaĞı 04-22-2010 12:51 AM

Cevap : Tarih Ambarı
 

Sen Hiç Tarih Okur musun?

Malazgirt meydan muharebesinde büyük bir kibir ve gururla gelen ve ardından da Alparslan’ a esir düşen Bizans İmparatoru Romen Diyojen’e Alparslan sorar:
“Hiç tarih okur musun?” Diyojen: “Hayır okumam, neden?” diyerek hem soruyu cevaplar hem de bir soru sorunca Alparslan: “Çünkü tarih okumayan ve tarihi bilmeyen bir hükümdarın sonu, senin gibi olur.” Der.


Müttefik Kolera

Osmanlı’nın Rus İsyanı batılı devletlerle meşgul olmasından istifade eden İran, 1821’de saldırıya geçer. Doğu Bayazıt, Bitlis, Muş ve Erciş İran’ın eline geçer. 1822 yazında İran tekrar saldırıya geçtiğinde büyük bir kolera salgını başlar; İran ordusunu perişan eder. Hiç beklemediği bir bela ile karşılaşan İran, Osmanlı ile barış yapıp 1746 yılında kabul edilen sınırlara razı olmak zorunda kalır. Kolera salgını da yanına kâr kalır.

Pencere Ve Hela Kirası

Hindistan uzun yıllar İngiltere’nin işgali altında kalmıştır. Bu süre zarfında İngilizler Hindistan’ın adeta kanını emmişlerdir. İngiltere’nin Hindistan’a uyguladığı vergi sistemi bunu ispat etmektedir. Şöyle ki arazilerde önceden ürün tayini yapılmakta ve ekilsin ekilmesin bu miktarın üçte biri her sene vergi olarak alınmaktaydı. Hane, han, hamam, dükkan, mağaza ve bunu gibi emlakin kirası, aylık kaç kuruş tutar ise, her üç ayda birine yani sene de dört aylığa vergi namına el konulmaktaydı.
Fukara sınıfından, eli iş tutanlar, senelik çalışma vergisi öderlerdi. Yeni yapılacak binanın muhiti kaç adım ise ruhsatiye olarak, adım başına dört kuruş ve açılacak pencerelerin her birisi için on altı kuruş alınırdı. Hatta hanelerde bulunan helâların dahi ayda üç kuruş vergisi vardı.

Hangisi Daha Büyük Hırsızlık

Amerika’da köleliğin yaygın olduğu bir dönemde, bir köle efendisinden kaçar ve kendisini arayan efendisine, gazete ilanı üzerinden şöyle seslenir:”Benim bir hırsız olduğumu ve kaçarken senin atını çaldığımı söylüyorsun. Peki, benim senin atını çalmam, seni beni annemin beşiğinden çalmandan daha büyük bir günah mıdır? “

Koyunla Geyiğin Farkı

Cahiliye devri Arapları kendi elleri ile yaptıkları putlara taparlardı. Helvadan bile yapılan putlar vardı. Acıktıkları zaman bu putları yerlerdi. Daha güzel taşlar buldukça eski putun yerine yenisini koyarlardı. Dün mukaddes kabul edilen taş bir anda kendisini yerlerde bulurdu. Cahiliye devri Arapları bazen bir kurban adarlardı. Adak zamanı geldiğinde ise “ O bir taştır, koyun ile geyiği fark edemez.” Deyip avladıkları bir geyiği puta kurban edip adak işini ucuza kapatırlardı.

GöKKuŞaĞı 12-07-2010 03:48 PM

Cevap : Tarih Ambarı
 
Osmanlı Taktiği
Kore’de savaşan Türk birliğine mensup bir topçu binbaşısından:

Savaş esnasında bir Amerikan bataryasına top isabet etmiş ve batarya parçalanıp gitmişti. Fakat dört dakika sonra tekrar kurulan batarya ateşe başladı. Bu süratli ikmal karşısında şaşkınlığımı gizleyememiştim. Beni bu şaşkın halimle gören Amerikalı generalin tebessümle söylediği şu sözler çok manidardır: “ bütün dünyanın ikmal teşkilatını inceledik, etüt ettik. Bunlar arasında en mükemmel olanının Osmanlılarınki olduğunu görerek onu kabul ettik.Bu, sizden gelme bir usulün günümüze takibinden başka bir şey değildir.

Emrin Bereketi: Siz Yazın!

Sultan Alparslan seferden önce askerini bizzat teftiş eder ve vazife taksimini katiplerine yazdırırdı. Askerlerine tek tek nazar eder, intibasına göre vazife verirdi. Rum meliki Ermanus üzerine yapılacak bir sefer öncesinde askerini teftiş ederek vazife taksimi yaparken gayet fakir görünümlü bir askerin önünden geçiyordu. Katipler, bu askeri listeye yazmadılar.
Vazifeyi fark eden Alparslan, katiplerine dedi ki:
“ Siz yazın, ola ki bu asker Ermanus’u tutar getirir.”
Katipler sultanın bu hitabına gayet şaşırdılar ama emrine yerine getirdiler.

Bu sefer sırasında, sultanın emri bereketi ile Rum Meliki Ermanus esir edilerek Alparslan’ın huzuruna getirildi. Bu muvaffakiyeti gösteren asker, katiplerin hakir görerek ismini yazmadıkları askerdi. Sultan Alparslan, bu askere hediyeler vererek onu taltif etti. Bu hadise, sultan Alparslan’ın askerlerine duyduğu güveni gösterdiği gibi emrin bereketini de gösterdi.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.