![]() |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
dilbilgisi ve türkçe dilbilgisi kuralları
DİL NEDİR ? Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır. İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı). Konuşma dili, yazı dili, hareket dili, insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür. LEHÇE NEDİR ? Lehçe ya da Diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir. Bir dilin tarihi, bölgesel, siyasi sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt. Kırgız Lehçesi, Kazak Lehçesi vb. Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir. Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır. Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir. Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir. ŞİVE NEDİR ? Şive: Konuşma tarzı. Aksan. Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı. Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir. Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik, folklorik farklılıklardır. Bir şivede en eski dil yapılarından, komşu dillerden öğeler bulunabilir. Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina olabilir. Gitmek örneğinde: -Karadeniz: cideyrum. -Ege: gidiyom. -Trakya: gitcem, örneklerindeki gibi. Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır. Lehçe, bir anadilin koludur. Türkçenin belli başlı şiveleri Ege, Orta Anadolu, Trakya, Karadeniz, Rumeli, Doğu, Güneydoğu ağızlarındadır. Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur. Bölge kültürünü, yöre özelliklerini taşır. Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır. Sakıp Sabancı merhum, şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE
Türk dili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup, Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur. Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir. İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesikalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, Türk dilinin geçmişinin, tarih öncesine gittiğini göstermektedir. Ancak, Türkçe derli toplu metinler, Yenisey-Orhun mezar taşları ile ele geçmiştir. Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile karşılaşılması, Türklüğün kendine has alfabe sistemi, dil ve tarih şuurunun bulunmasına bakılırsa, Türk dilinin tarih itibariyle daha eski zamanlara götürülebileceği fikrini vermektedir. Zaten bu sahanın âlimleri, Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve gelişmiş Türkçe'ye bakarak, dilin tarihî devrelerini, milattan önceki devirlere çıkarmaktadırlar. Şimdiye kadar Rusya ve Çin sınırları içinde bulunması, yapılacak kazıları imkânsız kıldığından, Türk dilinin eskiliği meselesi şimdilik bu kadar aydınlatılmıştır. Esik, Kurgan vs. gibi kazılar da zaten Ruslar tarafından yapılmaktadır. Aydınlatıcı bilgiler, bu itibarla sınırlı olmaktadır. Ancak, bundan sonraki çalışmalar, Türk dili için ümit verebilir. Geçmişiyle birlikte Türkçe; - Altay - En Eski Türkçe - İlk Türkçe - Eski Türkçe - Orta Türkçe - Yeni Türkçe ve - Modern Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır. Altay devri; Türk-Moğol dil birliğini meydana getirmekte olup, Türkçe'nin Moğolca ile ayrılmaya başladığı veya bir olduğu devirdir. Kısaca bu devir, Türk ve Moğol dillerinin ana kaynağını teşkil etmektedir. Proto-Türkçe de denilen En Eski Türkçe devriyle İlk Türkçe devirleri hakkındaysa kesin bilgi bulunmamakta ve Türk dilinin bu devreleri karanlık kalmaktadır. Ancak Türkçe'nin milattan önceki ve milattan sonraki 1000 yıla yakın bir zamanı, bu devrenin içindedir. Bu devrin temsilcisi Hunlar olup, haklarındaki bilgiler, derme çatma ve dağınık da olsa, Çin kaynaklarından elde edilmektedir. Eski Türkçe devri; Göktürkler'in tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır (536). Kağanlığı, Türk dilli milletlerin teşkil ettiği Doğu Göktürk Devleti, 630 yılında; Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında, Çin idaresine geçmiştir. Bu esaretten ve durgunluktan sonra, İkinci Göktürkler, Kutlug Kağan ve Vezir Tonyukuk�un önderliğinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. 682 yılından sonra olan bu ikinci silkiniş ve kuruluş devrinde, Eski Türkçe eserler yazılmıştır. Geçmişin musibetlerinden ve tecrübesizliklerinden, gelecek nesillerin ders almasını ve Türk milletinin yok olmamasını, düşmanın tatlı sözüne ve yumuşak hediyelerine aldanılmamasını isteyen vezir ve kağanlar kendi ağızlarından, Orhun Âbideleri diye adlandırılan tarihî eserleri miras bırakmışlardır. Kendilerine has bir alfabeyle yazılan Orhun metinleri, taşlar üzerine kazılmıştır. Âbideler, Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilmiş olup, kullanılan dil, bir hayli işlek ve açıktır. Bilhassa Bilge Kağan Âbidesinde Türkçe, sanat kabiliyetini de sergilemiş ve alabildiğine gür bir hitabet dili kullanılmıştır. Eski Türkçe devrinin belgeleri yalnız Göktürklerden kalan tarihî miras değildir. Bu devre, Uygur Türkleri'nin de katkısı vardır. Yalnız Uygur metinleri daha çok dinî olup, Türk dilinin Uygurlara ait kısmı, Budizm, Mani, Nesturî vs. gibi dinlere aittir. Uygurlar, önceleri Göktürk yazısını kullanmakla birlikte daha sonra bu millî alfabeyi terk etmişler ve Soğdlar tarafından kullanılan Uygur alfabesini almışlardır. Bu alfabe, Türkçe'nin seslerini karşılamak yönünden Göktürk alfabesine nispetle fakirdir. Ancak her iki alfabenin müşterek tarafı, İslâmî Türk yazısında olduğu gibi, sağdan sola okunup yazılmasıdır. Bir de Uygur alfabesinde harfler birleşebilmektedir. Uygur harfleri ayrıca Moğollar tarafından da kullanılmıştır. Ancak Uygurların Manihey yazısını da kullandıklarını belirtmek gerekir. Göktürk yazısını ise, tarihte yalnız Göktürkler kullanmışlardır. Eski Türkçe'yi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip etmekteyiz. Orta Türkçe devrinde Türklük dünyası, yeni bir medeniyete açılmış ve Türkçe, İslâm dünyası içinde yer almıştır. Türklük, bu devre kadar çeşitli dinlere girmiş çıkmış olmakla beraber, hâlâ bir arayışın içindedir. O, tabiatına en uygun dinin nihayet İslâmiyet olduğunu anlamış; onuncu asrın başlarında Karahanlılar'ın kurduğu devlet sayesinde yeniden toparlanmış, Satuk Buğra Han'ın (ölm. 992) da 950 yılında bu dini kabulüyle, İslâmî inanç içindeki yerini resmen almış ve tarih boyunca üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmıştır. Bu bakımdan, Orta Türkçe devresine giren eserler, pek azı müstesna, ana kaynak olarak verilen Türk âdet ve örfleri yanında İslâmîdirler. Türk dili de bu medeniyete geçişle, artık yeni kelimelere açılmıştır. Bu devrin dil yadigârlarının ilki Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lügâti�t-Türk�tür. Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig�i ile Türkçe'nin bu devirdeki kabiliyetini ortaya koyarken, Kaşgarlı Mahmud da Dîvânü Lügâti�t-Türk adlı eseriyle baştan başa Türkçe'yi, şive ve ağızlarına kadar incelemeye çalışmış ve bu sahada ilk defa eser yazma şerefini kazanmıştır. Orta Türkçe devrinin içinde yine 13. yüzyıldan sonra, batıda Osmanlı; kuzey ve güneyde Kıpçak; doğuda ise Çağatay Türkçesi yer almaktadır. Bu Türk şîvelerinde, Orta Türkçe devrinde pekçok eser yazılmış, bilhassa Kıpçak ve Çağatay Türkçesi sahalarında, dille ilgili olan, gramer ve lügat kitaplarına geniş yer verilmişti. Çağatay Türkçesi, eserlerini bilhassa 15. yüzyıla doğru Semerkand ve Herat gibi kültür merkezlerinde vermiştir. On beşinci yüzyıldan sonra, Orta Türkçe, yerini Yeni Türkçe devresine bırakmıştır. Türkçe'nin bu devresi, 20. yüzyıla kadar sürmüştür. Bu devirde Türklüğün tek bir alfabe sistemi vardır. Bütün Türk dünyası, İslâmî Türk alfabesini kullanmakta ve bu alfabeyle anlaşma gayet kolay olmaktaydı. Bu devir Türkçesi, en büyük dil yadigârlarını Osmanlı Türkçesi'yle vermiştir. Ancak, Türkçe'nin dış ve iç yapısı yönünden pek fazla değişmeye başlaması, bu devirde dilde çeşitli akımların doğmasına sebep olmuştur. Türk yazı dili: Türkçe, yazılı edebiyata geçerken Arap, Fars, Çin, Yunan vs. gibi belli başlı dillerin dışında pekçok batı dili, henüz yazılı edebiyata geçmemiştir. Fransız edebiyatı 14, Rus edebiyatı 11, İspanyol edebiyatı 12, İtalyan ve Alman edebiyatları 13, İngiliz edebiyatı ise 15. yüzyıldan sonra yazılı edebiyata sahiptirler. Dolayısıyla yazı dillerinin ortaya çıkması da Türkçe'den bir hayli sonradır. Türkçe'nin devrelerinden bahsederken, Türk dilinin ilk yazılı vesikalarının Eski Türkçe devrinde olduğu zikredilmişti. Eski Türkçe, Türklüğün, 11. yüzyıla kadar devam eden tek yazı dilidir. Eski Türkçe'den sonra batıya yapılan göçler ve yeni kültür merkezlerinin teşekkülüyle Türkçe, çeşitli bölgelerde farklılıklar göstermeye başlamıştır. Kaşgarlı Mahmud, bu hususta Dîvân�ında ilk bilgi veren dil âlimlerinden ve araştırıcılardandır. Eski Türkçe'den sonra Türk yazı dili, Batı ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki ana kola ayrılmıştır. Orta Türkçe devresinde görülen bu ayrılma, batıda Osmanlı ve Âzerî Türkçesi'ni ortaya çıkarırken, Kuzey-Doğu Türkçesi de; kuzeyde Kıpçak, doğuda Çağatay Türkçesi'ni meydana getirmiştir. Bunlardan Osmanlı Türkçesi, Türklüğün uzun ömürlü ve kesintisiz olan, en büyük yazı dilidir. Yerini, 1908�den sonra Türkiye Türkçesi'ne bırakmıştır. Batı Türkçesi'nin doğu dairesini meydana getiren Âzerî Türkçesi ise, şifahî edebiyatın ve şiir an�anesinin tesiriyle varlığını sürdürmüştür. Çağatay Türkçesi de yerini Modern Özbek Türkçesi'ne bırakmakla birlikte, Doğu Türkçesi'ni bugün; Kazak, Kırgız, Özbek vs. temsil etmektedir. Doğu Türkistan�ın dili olan Modern Uygur Türkçesi de aynı daire içinde yer almaktadır. Batı Türkçesi'nin doğu kolu olan Âzerî Türkçesi ise, önceleri Tebriz ağzına dayanmakla birlikte sonraları Bakü ve Karabağ ağızlarının yayılmasıyla üçlü bir kültür merkezine sahip olmuştur. Bakü ve Karabağ, bu şîvenin Kuzey; Tebriz ve İran kısmı da Güney dalını meydana getirmektedir. Bu ayırma, daha çok Âzerî Türklüğünün siyasî parçalanmaya tâbi tutulmasıyla ortaya çıkmıştır. Bölgede fırsat ele geçince istiklâl ilan eden bazı hükümetler, hemen Türkçe tedrisata başlamışlar ve Türkiye�den öğretmenler getirerek dil birliğine yönelmişler, ancak bu hareketler, İran ve Rusya�nın işbirliğiyle yok edilmiş, zaman zaman bu işbirliğinin içine İngiltere de katılmıştır. Türkçe'nin Ana Türkçe'ye bağlı olan iki lehçesi daha vardır. Bunlar; Çuvaş ve Yakut lehçeleridir. Ana Türkçe'de birleşen bu lehçeler; yukarıda sözü edilen şîvelerden ayrı bir yol takip ederek, tarih boyunca günümüze kadar gelmişlerdir. Bunlardan Çuvaşça, Türk-Moğol dil akrabalığının ve birliğinin aydınlatılmasında köprü vazifesi gören mühim bir lehçedir. Fikir ve düşünce itibariyle asıl Türklükten ayrılmayan bu lehçe, kendine mahsus ayrı bir yol takip etmiştir. Bugün, anlaşılmaz bir durum arz etmektedir. Zaten lehçe; bir dilin, bilinmeyen bir zamanda, kendisinden ayrılan ve anlaşılmayacak kadar farklılıklar gösteren koluna denmektedir. Türk dili, bütün bu târihî devreler ve yazı dilinin gelişmesi içinde çeşitli kültürlerin ve dillerin tesirinde kalmıştır. Bu yüzden de dilde bazı cereyanlar ortaya çıkmıştır. Bunların başlıcası Türkçecilik cereyanıdır. Türk Dili, tarihî devirler içinde, yalnız Göktürk Türkçesi'nde açıklık göstermektedir. Ancak bu zamandan sonradır ki Türkçe, Uygurlar zamanında ve İslâmî devreye geçildiği zamanlarda, Türk milletinin çeşitli medeniyet ve dinlerle karşılaşmasının sonucu, yabancı dillerden pekçok kelime almıştır. Eski Türkçe devresinde bu durum daha çok, Soğdca'dan gelmiştir. Tercüme edilen Brahma, Mani ve Buda metinleri, yeni fikir ve mefhumları karşılamak için, din kültürünün kelimelerini de beraberlerinde getirmişlerdir. İslâmî devre içinde de aynı durum görülmektedir. Bu zamanda Türk dünyası, bütün gönlünü İslâmiyet'e açtığı gibi, dilimiz de pekçok kelimeyi almaktan çekinmemiştir. Fakat bu durum, Kaşgarlı Mahmud�la başlayan bir cereyanı da doğurmuştur. Türkçe, yalnız İslâm medeniyeti içinde değil, komşu bulunduğumuz ve devlet içinde yer alan kavim ve milletlerin dillerinden de pekçok kelime almıştır. Tanzimat'tan sonra bile, batıya açılmamızla batı menşeli kelime ve gramer şekilleri, gitgide Türkçe'de yer etmiştir. Bu durum, hangi devirde olursa olsun dilin iç ve dış tarihi yönden başka dillerin tesiri altında kalmasına sebep olmuş ve tarihte Türkçecilik cereyanını doğurmuştur. Kaşgarlı Mahmud ile başlayan dil şuuru, Türkçecilik cereyanının çeşitli şîvelerde nüvesini teşkil etmiş ve müelliflerle şairler, Türkçecilik cereyanını başlatmışlardır. Bu durum, Karamanoğlu Mehmed Bey gibi bazı beylerde Arapça ve Farsça'ya karşı, Türkçe'nin devlet dili olması için bir tepki şeklinde doğmuş, bazı müelliflerde sadece Türkçe yazmak arzusu ile ortaya çıkmış; bazı şâirlerdeyse Türkçe'nin işlenmesi ve gramer düşüncesiyle gerçekleştirilme yoluna gitmiştir. Fakat asıl istek, 13. ve 15. yüzyıllarda, beyliklerin desteği ve teşvikiyle olmuştur. Osmanlı, İsfendiyar ve Aydınoğullarında görüldüğü gibi, beyler, eserleriyle bu cereyana katılmışlardır. Ayrıca Karamanoğlu Mehmed Beyden önce 13. yüzyıl başlarında, Selçuklu sarayında Türkçe yazan şairler vardır. Ahmed Fakih ile Hoca Dehhânî bunlardandır. Arapça ve Farsça'dan ayrılmanın imkânsız olduğunun, mensubu bulunduğumuz İslâm inancı ile bilinmesini isteyen bazı müellif ve şairler de, Türkçe'yi bu dillerden alınacak kelimelerle işleyip, çeşni ve halâvetine kavuşturmak istemişlerdir. Şunu da belirtmek lâzımdır ki, Türkçe, sadece başka dillerden kelime almamış, en azından aldığı kadar da başka lisanlara kelime vermiştir. Anadolu sahasında ilk Türkçecilik cereyanını başlatanlar, 14. asırda, Gülşehrî, Âşık Paşa, Kadı Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Hoca Mesud gibi şahsiyetlerdir. Bu halkaya 15. yüzyılda İkinci Murad Han, Devletoğlu Yûsuf, Sarıca Kemâl, Aydınlı Visâli, 16. asırda ise Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî eklenmişlerdir. Hatta 16. yüzyılda gözle görülen bu akıma, şuarâ tezkirelerinde yer verilmiş, daha sonra Türkî-i Basit Cereyanı diye adlandırılmıştır. Doğu Türkçesi'ndeyse bu cereyan, Timur Han'da nüvesini bulmakla birlikte, asıl, Türkçe âşığı bir hükümdar olan Hüseyin Baykara ve mektep arkadaşı Ali Şîr Nevâî�de şahsiyetini bulmuştur. Hüseyin Baykara, bu hususta bir ferman çıkarırken, Ali Şîr Nevâî de Türkçe'nin üstünlüğünü ispat yoluna gitmiş ve onun kudretli bir dil olduğunu göstermek için pekçok eser yazmıştır. Hüseyin Baykara'nın ise Türkçe Dîvân'ı vardır. On yedinci yüzyılın ikinci yarısında bu fikre sahip çıkan, Nâbî'dir. On sekizinci asırda Sâdi Çelebi, mahallîleşme cereyanının temsilcisi olan Nedim, 19. yüzyılda Padişah İkinci Mahmud Han ve Vakanüvis Esad Efendi de aynı fikirden hareket etmişler ve bu hâl, Tanzimat'a kadar gelmiştir. Tanzimat'tan sonra Namık Kemal, Ali Süâvi, Ahmed Midhat Efendi, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, işi ilmî ölçüler içinde halletmek için, çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir. Bundan sonra, artık, dilde iki düşünce vardır: Bunlardan birisi; ilmî ölçüler içinde Türkçe'ye sahip çıkmak; diğeriyse tasfiyecilik denilen dili fakirleştirme cereyanıdır. Bunlardan birinci fikre, Türk Derneği mensupları ile Selânik�te Genç Kalemler sahip çıkmışlardır. Türk Derneği 'kullanılacak lisânın, en sâde Osmanlı lisânı olacağını' söylerken, Genç kalemlerse konuştuğumuz İstanbul lisanını istemektedir. Türk Derneğinin görüşlerine Necip Âsım; genç Kalemlerinkine de Ali Cânib, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp üçlüsü önderlik etmişlerdir. Cumhuriyet devrinde, bir ara denenen, Türkçe olmayan bütün kelimeleri dilden atmak şeklinde özetlenen ve Tasfiyecilik olarak isimlendirilen hareket, ortaya çıkan vahim neticeleri sebebiyle terk edilmiş ve 1936 yılından sonra tasfiyecilik hareketlerine, kesinlikle iltifat edilmemiştir. Hattâ Atatürk, Türkçe'nin eskiliği ve başka dillerin kaynağı olduğu tezinin neticesi olarak, Güneş-Dil Teorisini ortaya atmış ve yabancı olduğu söylenen her kelimenin Türkçe olduğunu kabul etmiştir. Bu durumda 'Hangi dilden gelirse gelsin Türk Milletinin konuştuğu her kelime Türkçe'dir' hükmü ortaya çıkmıştır. Atatürk'ün ölümünden sonra ise, tasfiyecilik, yalnız dildeki kelimeleri atmakla kalmamış, ilim tanımaz bir yola da sapmıştır. Türkçe'nin kendi kaide ve kanunlarına bile ehemmiyet verilmemiş ve pekçok kelime uydurulmuştur. Bu hareket, Türk Dil Kurumu'nun önderliğinde olmuştur. Kurum, ilim dışı bir yol takip ederek, pekçok dil âlimini bünyesinden uzaklaştırmış, halk ağzından derlenen kelimeleri, Türk yazı diline mal edememiş ve bu işi siyasî devrimcilere bırakmıştır. 12 Eylül 1980'e kadar süregelen bu hareket, sonunda durdurulmuştur. Konuşulduğu saha 19.878.368 km2 olan Altay dillerinin % 55,11'ini Türklerin yaşadığı yerler meydana getirmektedir. Türklerin yaşadığı saha, Avrupa kıtasından büyük olup, 10.955.840 km2'yi bulmaktadır. Bu sahanın büyük bir kısmı, Asya topraklarındadır. Dağılan SSCB'nin % 37'sini teşkil ederken, halen Çin topraklarının da % 18'inde Türkler yaşamaktadır. Bunun dışında Afganistan, İran ve Eski Osmanlı topraklarında ve Kıbrıs'taki Türklerin nüfusu, büyük bir yekûn tutmaktadır. Türklüğün bu dağınıklığı, eski çağlardan beri böyle olup, geniş vatanda yerleşmeleri ve pekçok kültür merkezleri meydana getirmeleri, Türkçe'nin pek fazla kardeşlenmesine sebep olmuştur. Aynı dilin, bu kadar coğrafya içinde bölgelere göre çeşitli kollarının teşekkül etmesi, bu sahayla uğraşan âlimleri, Türk şîvelerinin tasnifi gibi güç bir problemin içine atmıştır. Bu meseleyle ilk karşılaşan, Kaşgarlı Mahmud olmuştur. Bugün Türk şîvelerinin tasnifi üzerinde çalışan pekçok Türkolog mevcuttur. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ
Türk alfabesindeki harfler,gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır. ÜNLÜ HARFLER 1. Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü" Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre, a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doÄŸru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır.Bunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir. Ünlü,dil ağızda öne doÄŸru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır. Bunlar "e, i, ö, ü" ünlüleridir. b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır. Bunlar "a, e, ı, i" ünlüleridir. Ünlü, ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır. Bunlar "o, ö,u, ü" ünlüleridir. c) GeniÅŸ-dar ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniÅŸ ünlü adını alır. Bunlar "a, e, o, ö" ünlüleridir. Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır. Bunlar "ı, i, u, ü" ünlüleridir. Türkçeyi diÄŸer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeÅŸit ses uyumu vardır: 1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu) Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiÄŸi uyumdur. * Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur. anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliÄŸinizden. * Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir.Kimi kuraldışı durumları da vardır. anne (ana) , kardeÅŸ (karındaÅŸ), elma (alma), helva (halva) ... sözcükleri Türkçedir.Bu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır. * Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz. (tok,gel,bak ...) * Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz. çiroz,telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferi n ,meydan,kıyafet ... *BileÅŸik sözcüklerde çoÄŸunlukla bu uyum aranmaz. yapıvermek,gecekondu,ilkokul,açıkgöz,külbastÄ ± ... Eklerde Büyük Ünlü Uyumu Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum saÄŸlar. Eklerin inceliÄŸi ve kalınlığı köke göre deÄŸiÅŸir,incelir,kalınlaşır. Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar NOT: * Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler. Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik ... * Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz. -yor : isti-yor (iste-yor deÄŸil) Ulama eki alır. oturu-yor, arı-yor ... -leyin: sabah-leyin (sabah-layın deÄŸil) -ki: akÅŸam-ki (akÅŸam-kı deÄŸil) bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü -gil: Hasangil (Hasan-gıl deÄŸil) -ken: uyurken (uyur-kan deÄŸil) -ımtrak: yeÅŸilimtrak yeÅŸil-ımtrak deÄŸil) Bu ekin yalnız i ünlüleri deÄŸiÅŸir. Mor-umtrak -deÅŸ: kardeÅŸ (kar-daÅŸ deÄŸil) |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu)
Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-geniÅŸlik bakımından uyumudur. * Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir. kapıcı,pencere,sıralamak * Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniÅŸ,dar-yuvarlak gelir. övünç,borazan,çopur * Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur. * -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar. duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du 3- ÜNSÜZ UYUMU Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ÄŸ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ÅŸ, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeÅŸmesi denir. Örnek: aÅŸ-çı, at-kı, iÅŸ-çi, taÅŸ-tan, Türk-çe. 4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU 1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar. Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneÅŸlik kelimelerinin söyleniÅŸine dikkat edilirse g, ÄŸ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir. 2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör. 3- Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoÅŸ, perîşân, şâir, târîh, vazîfe. Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < aÄŸa, âbi < aÄŸabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır. 4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, ÅŸefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür. 5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, ÅŸāir,tēsir, yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme iÅŸaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiÅŸtir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neÅŸ’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neÅŸe, tesir, tesis. 6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediÄŸi için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle baÅŸlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y –ecek. Yan yana iki ünlünün bulunduÄŸu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, ÅŸair, ÅŸiir, reis vb. gibi. 7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduÄŸu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re. 8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (ÅŸedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, ÅŸedde, bakkal, dükkan, millet, teÅŸekkür. Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır. 9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssen...gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduÄŸuna dikkat ediniz. 10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle baÅŸlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,...gibi kelimeler, baÅŸka dillerden alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,... 11- Türkçede kelime başında c, ÄŸ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,...) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluÅŸturur. Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin. 12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend). Kelimenin ünlüyle baÅŸlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuÅŸayarak eski ÅŸekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi. Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır. 13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk aÄŸzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya b’den, ya g/ÄŸ’dan deÄŸiÅŸmiÅŸtir ya da vur- örneÄŸinde olduÄŸu gibi türemiÅŸtir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb). 14- Hece ve kelime sonunda, aÅŸağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz: -lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt. -nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt. -rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoÄŸurt. -st: ast, üst. AÅŸk, arÅŸ, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, ÅŸevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliÄŸine uymayan alınma kelimelerdir. Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliÄŸine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuÅŸtur. Bunlara ünlüyle baÅŸlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern). 15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoÄŸunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir. 16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle baÅŸlarsa baÅŸlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak. 17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,... Türkçeye, diÄŸer dillerden giren kelimelerin pek çoÄŸu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler. AÅŸağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe deÄŸildir: Vilâyet : 1. Ünlü uyumu yok. 2. â uzun ünlüsü var. 3. v sesi var. Monitör : 1. BaÅŸta m sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. İlk heceden sonra ö sesi gelmiÅŸtir. Heyecân: 1. h sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. Uzun ünlü var. Mürâcaat : 1. Ünlü uyumu yok. 2. BaÅŸta m sesi var. 3. İki ünlü yan yana gelmiÅŸtir. 4. Uzun ünlü var. TeÅŸekkür : 1. Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok. 2. İkiz ünsüz var. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI
Kelimelerde zamana ve sahaya baÄŸlı olarak sürekli deÄŸiÅŸmelerin, geliÅŸmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir. Dil duraÄŸan deÄŸil, dinamik bir yapıya sahiptir. Dilin söz varlığını oluÅŸturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluÅŸtururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer deÄŸiÅŸtirirler, türerler, baÅŸka seslere benzerler. İşte bütün bunlar, ses olayları baÅŸlığı altında incelenir. Dilde ses olayları, çeÅŸitli sebeplerden kaynaklanır. Bunlardan baÅŸlıcaları aÅŸağıda özetlenmiÅŸtir: Ses olaylarının sebepleri a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap ÅŸeklinde geçmiÅŸtir. Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür. b) BaÅŸka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diÄŸer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler, deÄŸiÅŸtirirler. Meselâ, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır. Böylece kelime, ambar ÅŸekline dönüşmüştür. Yaşıl kelimesinin yeÅŸil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ÅŸ seslerinin inceltici etkisidir. c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduÄŸu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb. gibi. ç) Zayıf sesler:ÄŸ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduÄŸu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: aÄŸabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, soÄŸan> soan, uÄŸur> uur, ınanmak > inanmak. d) SöyleyiÅŸ güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiÅŸ güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur. Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, küçükçük > küçücük, ufakcık > ufacık. Ses olaylarının sebebini, dildeki en az emek yasasına baÄŸlamak mümkündür. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
SES OLAYLARI
1. Ses türemeleri Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi ÅŸeklinde görülür: a) Ünlü türemesi Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene. b) Ünsüz türemesi İki ÅŸekilde görülür. Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle baÅŸlayan bir ek getirileceÄŸi zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, ÅŸu-n-u, evi-n-e. İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle baÅŸlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi ÅŸeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek. 2. Ünsüz ikizleÅŸmesi Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleÅŸmesi olayıdır. Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eÅŸÅŸek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig). Ünsüz ikizleÅŸmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da deÄŸerlendirilebilir. 3. Ses düşmeleri Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma ÅŸekline göre aÅŸağıdaki ÅŸekillerde incelenirler: a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak. b) Orta hece ünlüsünün düşmesi Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ÄŸ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > aÄŸzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oÄŸulu > oÄŸlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış. c) Ünsüz düşmesi Seslerin birleÅŸmesi sırasında söyleyiÅŸ güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kaÄŸan > kaan, soÄŸan > soan, soÄŸuk > souk, uÄŸur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo. ç) Hece düşmesi PeÅŸ peÅŸe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), baÅŸlayım (<baÅŸlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim). d) TekleÅŸme Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliÄŸine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet. e) Ünlü birleÅŸmesi İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle baÅŸlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleÅŸik kelimelerde, peÅŸ peÅŸe gelen ünlülerin kaynaÅŸarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aÅŸ), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için). f) Hece kaynaÅŸması ÄŸ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaÅŸarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiÅŸ olur: âb (< aÄŸabey), ayol (< ay oÄŸul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi). 4. Yer deÄŸiÅŸtirme (göçüşme) Kelimedeki iki ünsüzün yer deÄŸiÅŸtirmesi ÅŸeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekÅŸi-eÅŸki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örÄŸenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek. Bu örneklerde birinci ÅŸekiller doÄŸru, ikinciler yanlıştır. 5. BenzeÅŸme (asimilasyon) Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diÄŸer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeÅŸme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. BenzeÅŸme, yan yana gelen sesler arasında olabileceÄŸi gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür. Türkçenin ses kurallarının çoÄŸu, benzeÅŸmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.) BenzeÅŸme, çeÅŸitli ÅŸekillerde görülür: a) İlerleyici benzeÅŸme Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiÄŸi benzeÅŸmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, niÅŸanlı > niÅŸannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar. b) Gerileyici benzeÅŸme Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü. c) OluÅŸum noktası benzeÅŸmesi Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diÄŸerini kendi oluÅŸum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarÅŸanba, penbe, perÅŸenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluÅŸum noktasındaki bir diÄŸer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarÅŸamba, pembe, perÅŸembe ÅŸekline dönüşmesine sebep olmuÅŸtur. 6. Ses deÄŸiÅŸmeleri Bir sesin baÅŸka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aÅŸağıda sıralanmıştır: a) Orta hece ünlüsünün deÄŸiÅŸmesi Orta hecenin vurgusuzluÄŸu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniÅŸ ünlünün daralması olayıdır: baÅŸlıyor (<baÅŸla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor(<ye-yor). b) SedalılaÅŸma (yumuÅŸama) Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaÅŸarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konaÄŸa. Tek heceli kelimelerin çoÄŸunda ve sedalılaÅŸma olduÄŸunda anlamı deÄŸiÅŸecek kelimelerde yumuÅŸama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu. c) AykırılaÅŸma Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin baÅŸkalaÅŸmasıdır: ahçı (<aşçı)[Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilir.ForumTR üyesi olmak için tıklayınız]; aktar (<attâr), muÅŸamba (<muÅŸamma).Türkçede ikiz ünlü (ÅŸedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri deÄŸiÅŸmiÅŸtir. Bunların dışında da ses deÄŸiÅŸiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuÅŸ - guÅŸ, koyun - goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koÄŸmak-kovmak (ÄŸ-v); tag>daÄŸ. Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyiÅŸle ilgilidir. Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz. KonuÅŸma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduÄŸu kadar yaklaÅŸtırılması, söyleyiÅŸe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla saÄŸlanacaktır. Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir. Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaÅŸ kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır. Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir. Uyarılar: 1.Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyiÅŸte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı, Istambul - Istanbul, gelcekler - gelecekler, barmak - parmak, bilmeyor - bilmiyor vb. örneklerde olduÄŸu gibi. 2. Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doÄŸrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend, spor - sipor, uÄŸur - uur, biçki - biçgi, içki - iÅŸgi, gazete - gaste / gazte, memleket - melmeket, eczahane - eczane, sütçü - südcü, işçi - içci, çift - çif, gibi örneklerde önce yazılanlar doÄŸru, sonrakiler yanlıştır. 3. babası, altışar gibi örneklerdeki s, ÅŸ ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) deÄŸildir |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ
Hece, ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur. Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir. Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar. Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü, bir hece oluşturamazlar. Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa, o kadar da hece var demektir. Çünkü, Türkçe bir hecede, birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir. Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü, e, i, i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi. Ünsüzler, kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar. Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil, ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil, e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil, gü - zel - le - rin vb. Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır. Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım. / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi. Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye, ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin, öğ - ret - men - lik. Yazıda, kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime, hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır. Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime, yanlış yerden bölünmüş demektir. Satır sonuna sığmayan kelimeler, hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz. Özel adlar, satır sonunda hecelerine ayrılmaz. Mizanpajı bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
Türkçede hece çeşitleri
Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir. Türkçede, heceyi oluÅŸturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeÅŸit hece vardır: (AÅŸağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü, sesli yerine; S ünsüz, sessiz yerine kullanılmıştır.) 1. Bir ünlüden oluÅŸan heceler ( Ü): e - rik, a-rı, u - yan. 2. Bir ünlü,bir ünsüzden oluÅŸan heceler (Ü+S): el - ma, or - du, ül - ke. 3. Bir ünlü, iki ünsüzden oluÅŸan heceler (Ü+S+S): ilk, üst, art, 4. Bir ünsüz, bir ünlüden oluÅŸan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daÅŸ, gör- gü 5. Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluÅŸan heceler (S+Ü+S): bil-dik, yal – nız - lık 6. Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluÅŸan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten. Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir. DiÄŸerleri kelimenin başında, ortasında veya sonunda bulunabilir. Yukarıda sıralanan hece çeÅŸitlerine uymayan kelimeler Türkçe deÄŸildir. VURGU KonuÅŸma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diÄŸerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir. KonuÅŸmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doÄŸasındaki vurgu ile saÄŸlanmaktadır. Vurgu, dilin bünyesinden ve konuÅŸanın ruh hâlinden kaynaklanır. Bu sebeple vurgu, iki çeÅŸittir: 1. İSTEÄžE BAÄžLI VURGU KonuÅŸanın isteÄŸine ve kullanışına göre deÄŸiÅŸen, dilin doÄŸal vurgusu dışında yapılan vurgudur. KonuÅŸmanın etkisini artırmak, konuÅŸmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır. PekiÅŸtirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır: a) PekiÅŸtirme vurgusu Duygu ve düşüncenin ÅŸiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın! b) Ahenk vurgusu Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuÅŸmalarda ve ÅŸiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteÄŸe baÄŸlı olarak yapılan vurgudur: Korkma, sönmez bu ÅŸafaklarda yüzen al sancak! Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. 2. DOÄžAL VURGU Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doÄŸrudan ilgili olan, konuÅŸana ve kullanışa göre deÄŸiÅŸmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur. DoÄŸal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur. Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur. Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur. Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla ÅŸiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur. Kelimede hangi hecenin vurgulu olduÄŸunu doÄŸru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diÄŸerlerinden abartılı bir biçimde söylenir. Bu söyleyiÅŸlerden hangisi kulaÄŸa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir. Meselâ,u-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduÄŸu zaman anormallik sezilmektedir. Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir. Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeÅŸit doÄŸal vurgu vardır: a) Kelime vurgusu Kelimedeki hangi hecenin diÄŸerlerinden daha ÅŸiddetli vurgu taşıdığını gösterir. Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur. Yapım ekleriyle kelime geniÅŸletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen. Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır. Bunlardan baÅŸlıcaları aÅŸağıda sıralanmıştır: ·Yer adlarında ve coÄŸrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur. Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söyleniÅŸinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doÄŸru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih. -istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan. ·Zarfların çoÄŸu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, ÅŸimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla. ·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaÅŸ!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, iÅŸte, Mehmet!, peki, yahu. ·Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe. ·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuÅŸacık. ·(GeniÅŸ zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuÅŸmamak, oturmayacaklar, uyumayın. ·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge. ·BirleÅŸik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuÅŸ, cumartesi, ayakkabı, kahverengi. Bu kelimelere vurgulu ek geldiÄŸi zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri deÄŸiÅŸmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki. Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoÄŸunlukla çekim eki üzerindedir. Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar. Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aÅŸağıda sıralanmıştır: ·-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın. ·-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle. ·-ca / -ce ve bunun geniÅŸlemiÅŸ ÅŸekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine. ·Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı? ·-dir eki: akıllıdır, bilmiÅŸtir, gelecektir, geniÅŸtir, kısadır. ·KiÅŸi ekleri (Birinci ve üçüncü kiÅŸi emir ekleri dışında): geleceÄŸim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum. · -yor ÅŸimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor. ·BirleÅŸik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miÅŸ) ve ÅŸart (-sa) ekleri: baÅŸlardı, çalışırsak, gidermiÅŸ, giderse okurdum. -ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, baÅŸlarken, durmadan, giderken, uyumuÅŸken, yazacakken. -ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede deÄŸildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça. Dilin yapısıyla doÄŸrudan doÄŸruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar. Yalnız kelimesinin yanlız ÅŸeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır. BaÅŸka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer deÄŸiÅŸtirmesiyle anlamlarını veya türlerini deÄŸiÅŸtiren kelimelerde bu durum açıkça görünür: bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt kurtuluÅŸ: kurtulma, istiklâl KurtuluÅŸ: Ankara'da bir semt kartal: bir kuÅŸ Kartal: İstanbul'da bir semt bayat: taze olmayan Bayat: OÄŸuzların bir boyu garson : isim Garson!: Hitap, ünlem yalnız: sıfat veya zarf yalnız: baÄŸlama edatı okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, KurtuluÅŸ. Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir. b) Grup vurgusu Kelime gruplarında hangi hecenin daha ÅŸiddetle vurgulanacağını gösterir. Bir kelime grubunu oluÅŸturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduÄŸu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır. Grup vurgusu, grubu oluÅŸturan kelimelerdeki vurgulardan daha ÅŸiddetlidir. Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduÄŸu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koÅŸa koÅŸa, çarçabuk, su hava ateÅŸ ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal PaÅŸa, Fahriye abla, OÄŸuz KaÄŸan, ey oÄŸul, on iki, güneÅŸe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, iÅŸten dönüş, yuvaya koÅŸan, kitap okuyarak. TONLAMA KonuÅŸma sırasında ses perdeleri arasında sürekli deÄŸiÅŸme olur. Bu perde deÄŸiÅŸikliÄŸi konuÅŸma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını saÄŸlar. Duyguların veya düşüncelerin gereÄŸine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir. Tonlama, konuÅŸmada tekdüzeliÄŸi önler, söyleyiÅŸe ahenk katar. KonuÅŸma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doÄŸal tonlaması ortaya çıkar. Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doÄŸru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir. Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir. BirleÅŸik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir. Ara cümlelerde tonlama yapılmaz. Åžu bayırlarda –ki vaktiyle baÄŸlardı- sesi dünyayı tutan bereket çaÄŸlardı. Atlar ÅŸahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır. Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece iÅŸitmeyle kavra*nabilir. Tonlama yazıda gösterilmez. Meselâ, anlaÅŸtık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeÅŸitli anlamlar kazanır. Topluluk karşısındaki konuÅŸmalarda ve ÅŸiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır. Güzel bir ÅŸiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok ÅŸeyler kaybedebilir. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
KELİME (SÖZCÜK)
Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaÅŸmayı saÄŸlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaÅŸma saÄŸlanır. KELİMEDE ANLAM Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diÄŸer kelimelerle olan anlam iliÅŸkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek baÅŸlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaÅŸlık sesteÅŸlik gibi iliÅŸkiler de barındırabilirler. Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri ÅŸunlardır: A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım. 1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM) Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir. Meselâ, “ağız” dendiÄŸinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle. SoÄŸuktan su boruları patlamış. Ayağında eski bir spor ayakkabı var. Biraz sonra toprak bir yola girdik. Kanadı kırık bir martı gördüm. SoÄŸuk sudan boÄŸazı ÅŸiÅŸmiÅŸti. Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım. 2. YAN ANLAM Temel anlamıyla baÄŸlantılı olarak zamanla ortaya çıkan deÄŸiÅŸik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluÅŸturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır. Meselâ “göz” dendiÄŸinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iÄŸnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir. Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “ÇocuÄŸun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır. BeÅŸiktaÅŸ sırtlarına aÄŸaç dikiyorlar. (arka taraf) Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış. Uçağın kanadı havada parçalanmış. Başı kırık bir çiviyi sökmeye uÄŸraşıyor. Bu dalda baÅŸarılı olabileceÄŸimi sanıyorum. Köprünün ayağına bomba koymuÅŸlar. SomutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaÅŸmıştır. Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduÄŸu hâlde bilinmeyen varlıklar çeÅŸitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu v.b. 3. MECAZ ANLAM Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaÅŸarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. BaÅŸka bir deyiÅŸle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, baÅŸka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiÅŸtir. Bu konuyu bir daha açmayacağım. Derdim çoktur, hangisine yanayım. Doktora boÅŸ gözlerle bakıyordu. Bu ÅŸarkıya bayılıyorum. Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı. Yakında savaÅŸ patlayacak. Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. EÄŸretileme ve deyim aktarması da denir. “Kurban olam, kurban olam BeÅŸikte yatan kuzuya” (açık istiare) “Tekerlekler yollara bir ÅŸeyle anlatıyor.” (kapalı istiare) İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. AÅŸağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da iÅŸlenir.) Dalgalan sen de ÅŸafaklar gibi ey nazlı hilâl Saçını kestir demedim mi? Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek. Ayağını çıkarmadan girebilirsin. Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor. Orhan Veli’yi okur musun? |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
4. DEYİMLER
Deyim, en az iki kelimenin kalıplaÅŸarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluÅŸan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uÄŸrar. Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun? Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu. KorktuÄŸu başına gelmiÅŸ, arabası bozulmuÅŸtu. Her gördüğüne dudak büküyordu. Senin yaptığın pire için yorgan yakmak. İki genç adam boÄŸaz boÄŸaza geldi. Olur olmaz konularla baÅŸ aÄŸrıtmayı seversin. Bu ÅŸekilde anlatırsanız aklı yatar. MatematiÄŸi aklım almıyor.. Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu. Hiçbir iÅŸte dikiÅŸ tutturamamıştı. Bizimkinin iyice çenesi düştü. Göze girmek için her ÅŸeyi yapıyor. İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuÅŸtu. Bu soruya kafa yormanı istemiÅŸtim. Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış. Burası çok ayak altı, ÅŸurada duralım. Deyimlerin özellikleri: a) Deyimler kalıplaÅŸmış sözlerdir. b) Sözcüklerin yerleri deÄŸiÅŸtirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine baÅŸka kelimeler konulamaz. Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez, "ocağına incir aÄŸacı dikmek" yerine "ocağına çam aÄŸacı dikmek" denilemez, "ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez, "dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki ÅŸekeri çıkar" denilemez, "tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez. Ama istisnalar yok deÄŸildir: “baÅŸ baÅŸa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi. Araya baÅŸka kelimeler girebilir: “Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu. c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok ÅŸey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armaÄŸanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-” d) Deyimler en az iki sözcükten oluÅŸurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır. 1. Ya kelime öbeÄŸi ve mastar ÅŸeklinde olurlar: aÄŸzı açık, kulağı delik, eli uzun, kaÅŸla göz arasında, bulanık suda balık avla-, dikiÅŸ tutturama-, can kulağı ile dinle-, köprüleri at-, pire için yorgan yak-, piÅŸmiÅŸ aÅŸa su kat-, kafayı ye-, aklı alma-, akıntıya kürek çek-, aÄŸzı kulaklarına var-, bel baÄŸla-, çenesi düş-, göze gir-, dara düş-, 2. Ya da cümle ÅŸeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır. Yorgan gitti, kavga bitti. Dostlar alışveriÅŸte görsün, Atı alan Üsküdar'ı geçti, Tut kelin perçeminden, Dam üstünde saksaÄŸan, vur beline kazmayı, Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın. Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var?, Ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap. e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuÅŸ sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuÅŸlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir. f) Deyimlerin çoÄŸunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, aÄŸzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var? Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: ÇoÄŸu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı saÄŸ olsun .. g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede baÅŸka görevler de alabilir: Üzüntüsünden aÄŸzını bıçak açmıyordu. (Yüklem) Damarıma basmadan konuÅŸamaz mısın? (Zarf tümleci) Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması) O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat) h) Kafiyeli deyimler de vardır: Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı 5. TERİM ANLAM Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır. Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar. Örnek: kök, mısra, muson. “yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir. Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk aÄŸzında kullanılıp da sonradan terim özelliÄŸi kazanmış kelimeler vardır. Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir. Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur. BoÄŸaz’ı geçip Karadeniz’e ulaÅŸtık. Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur. AÄŸacın kökleri çok derinde. Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir. 6. ARGO ANLAM Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluÅŸan dile argo denir. Argo, dil içinde bir dil gibidir. Külhanbeylerinin anlaÅŸma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır. Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteÄŸidir. Åžekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır. Bağımsız ve sorumsuz yaÅŸayışın dilidir de denebilir. Dışa dönüklük, boÅŸalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her ÅŸeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir. “Canına yandığımın dünyası” gibi aklına tükürmek: birinin düşüncesini beÄŸenmemek mektep çocuÄŸu: acemi, toy zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek arakçı: hırsız bal kabağı: aptal, beyinsiz çakmak: sınıfta kalmak 7. SOYUT ANLAM BeÅŸ duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de soyut anlam denir. Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik... 8. SOMUT ANLAM BeÅŸ duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de somut anlam denir. AÄŸaç, taÅŸ, ev, mavi, soÄŸuk, su, masa, yol, yürümek, koÅŸmak... Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir. “Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.” “Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.” |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EÅž ANLAMLI KELİMELER Yazılış ve okunuÅŸ bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. AnlamdaÅŸ kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir. kıymet - deÄŸer cevap - yanıt sene - yıl medeniyet - uygarlık imkân - olanak acele - ivedi zelzele - deprem yoksul - fakir misafir - konuk sınav - imtihan yöntem - metot mesele - sorun fiil - eylem kelime - sözcük vasıta - araç ... Fakat bazı durumlarda anlamdaÅŸ kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir. Türkçe kelimeler arasında da eÅŸ anlamlılık olabilir: deprem-yer sarsıntısı-zelzele, kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen 2. YAKIN ANLAMLI KELİMELER Yazılışı ve okunuÅŸu farklı olan, anlamdaÅŸ gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoÄŸunlukla Türkçe kelimelerdir. göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuÅŸmak, eÅŸ-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek, KardeÅŸim sana küsmüş. KardeÅŸim sana kırılmış. KardeÅŸim sana gücenmiÅŸ. KardeÅŸim sana darılmış. Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoÅŸgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır. Ben her sorunla baÅŸa çıkarım. (baÅŸ etmek) Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan) Davranışları hiçbir zaman içtenlikli deÄŸildi. (yürekten, candan) Yaptığı iÅŸi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.) 3. ZIT ANLAMLI KELİMELER Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir. Siyah-beyaz, uzun-kısa, aÅŸağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek, Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz. “sevinmek” karşıtı sevinmemek deÄŸil “üzülmek”tir. Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre deÄŸiÅŸir. “doÄŸru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eÄŸri” olurken, diÄŸerinde “yanlış” olabilir. İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
4. EŞ SESLİ KELİMELER
Yazılışı ve okunuÅŸu aynı olduÄŸu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Åžiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır. Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz Yazma: 1. baÅŸ örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma iÅŸi Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eÅŸ seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir: Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi “Oyuncakları olmuÅŸ çocukların kurÅŸunlar” “Zalimler her saat taze fidanları kurÅŸunlar” Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya “hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eÅŸ sesli deÄŸildir. OkunuÅŸları ve anlamları farklıdır. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
DOLAYLAMA
Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir. Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır. ÖrneÄŸin bizler nasıl oluÅŸtuÄŸuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz. Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiÅŸ, kabul görmüştür. Kaleci : File bekçisi Turizm : Bacasız sanayi Kömür : Kara elmas... YANSIMA SÖZCÜKLER DoÄŸada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluÅŸan sözcüklere yansıma denir. “Suyun şırıltısı insanı dinlendirir.” “Kedinin acı miyavlaması ile uyandım.” “Åžu cızırtıyı durdurun artık.” cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır. Çünkü bu sesleri biz doÄŸada duyuyoruz. İKİLEME Sözün anlamını pekiÅŸtirmek, onu zenginleÅŸtirmek ya da deÄŸiÅŸik anlam ilgileri oluÅŸturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluÅŸan söz öbeklerine ikileme denir. İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir. “Adam acı acı güldü.” cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile, “Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı.” cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Gece gündüz çalışıyordu.” cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Lütfen saçma sapan konuÅŸma.” cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluÅŸmuÅŸtur. AD AKTARMASI Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, baÅŸka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir. “Seni ÅŸirketten aradılar.” cümlesinde “ÅŸirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada ÅŸirkette görevli birinin, örneÄŸin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “ÅŸirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiÅŸtir. “Ben ortaokulda Akif'i çok okudum.” cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in ÅŸiirleri kastedilmiÅŸtir. “Öğretmen içeri girince sınıf ayaÄŸa kalktı.” cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır. Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir. Dış söylenerek iç kastedilmiÅŸtir. “Batı teknolojide bizden ileridir.” “Türkiye sizinle gurur duyuyor.” “Soba yanınca oda ısındı.” cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur. ATASÖZÜ Bir deneyimi, birikimi aktarırken deÄŸer yargısı oluÅŸturan ve deÄŸer yargılarını yaÅŸatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir.Bir toplumun derin manevi, tarihsel ve mitoloji bilgilerini birleÅŸtirirler. Bazı özellikleri ise ; - KalıplaÅŸmış sözlerdir. - Sözlerin yeri deÄŸiÅŸtirlemez ,baÅŸka söz kullanılamaz. - Kısa ve öz olmalıdır. Az sözle çok ÅŸey ifade etmelidir. - Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir. - Atasözlerinin kimileri doÄŸrudan doÄŸruya öğüt vericidir. - Atasözlerinin mecazi anlamları vardır.Kimisinde ise mecaz yoktur,doÄŸrudan sözlerdir. - DiÄŸer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduÄŸu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuÅŸtur. - Atasözleri ulusların çok deÄŸiÅŸik dönemlerinde söylenmiÅŸ sözlerdir. Bunun için de bazılarının söylenmiÅŸ oldukları döneme göre çok doÄŸru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doÄŸrulukları tartışılabilecektir. Bazı örnekler : * Acı patlıcanı kırağı çalmaz. * Görünen köy kılavuz istemez. * Harman yel ile, düğün el ile olur. * Saç sefadan tırnak cefadan uzar * Yazın başı piÅŸenin,kışın aşı piÅŸer * Zahmetsiz rahmet olmaz. ÖZDEYİŞ (VECİZE) Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür. Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. YaÅŸam deneyimine ve gözleme dayanır. Bazı örnekler: * Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Mustafa Kemal ATATÜRK) * Bir ülkenin geleceÄŸi o ülke insanlarının göreceÄŸi eÄŸitime baÄŸlıdır. (Albert Einstein) *İyiliÄŸe gücün yetmezse, kötülük etme. (Aristo) *En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. (Goethe) *Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun) |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
SÖZCÜK TÜRLERİ
Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır: a. İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler b. Fiiler soylu sözcükler: Fiiller İSİM (AD) Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.Bunlar daima birbirlerini çağrıştır. Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir. İsim çeşitleri ise şu şekildedir: A. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler 1. CİNS İSİM Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir.Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur. Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz. Örn.; "Çiçek,okul,kitap,silgi ..." v.s. 2. ÖZEL İSİM Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir. Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları, Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları, Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları, Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları, Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları, İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları, Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır. B. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler 1. TEKİL İSİM Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir. Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar ..." gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir. 2.ÇOĞUL İSİM Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır. "Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar ..." 3.TOPLULUK İSMİ Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir . "Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü ..." sözcükleri birer topluluk adıdır. Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur. Örn.; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır.Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir. C. Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler 1.SOMUT (MADDE) İSİM Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir. "Kitap,masa,insan,ışık ..." isimleri, beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir. 2.SOYUT (MANA) İSİM Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimleridir. "Neşe, özlem, sevgi, korku ..." isimleri, duyu organımız ile algılanamayan soyut isimlerdir. D. Yapıları Bakımından İsimler 1. BASİT İSİM Yapım eki almamış kök halindeki isimlerdir. "Masa,sıra,televizyon,kalem,defter,anne ..." 2. TÜREMİŞ İSİM İsim yada fiil kökünden yapım ekiyle elde edilen yeni,anlamlı isimlerdir. Türemiş bir iismle o ismin kökü arasında mutlaka anlam bağlantısı vardır. "Kulaklık,gözlükçü,sevgi,yolcu,görev,kitapç ı,t uzlu k,evsiz,Türkçe ... 3. BİRLEŞİK İSİM - En az iki sözcükten oluşurlar. - Sözcükler temel anlamlarını yitirip,birlikte yeni bir anlam kazanırlar. - Sözcüklerin türleri ne olursa olsun mutlaka bir ismi karşılar. - Her zaman bitişik yazılırlar. "Biçerdöver, dedikodu, uçaksavar, sivrisinek,eczane, ateşböceği, sütlaç ..." NOT: sütlaç => sütlü + aş "sütlü" kelimesinde süt sıfattır ve "ü" harfi ses düşmesine uğrar. "aş" ise isimdir ve "ş" "ç" ye dönüşür. Aynı şekilde ; eczane => ecza + hane "ecza" kelimesi isimdir, "hane" kelimesinde ki "h" harfi ise ses düşmesine uğramıştır |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
EKLER ve SÖZCÜK YAPISI
I. EKLER Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara deÄŸiÅŸik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleÅŸimlerine ek (takı) denir. Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır. A. ÇEKİM EKLERİ Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır. Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine deÄŸineceÄŸiz. Åžimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim. İSİM ÇEKİM EKLERİ İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir. 1. Çokluk Eki Asıl iÅŸlevi isimlerin sayı bakımından çokluÄŸunu bildirmektir. "Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular..." Çokluk eki, bu iÅŸlevinin dışında eklendiÄŸi sözcüğe deÄŸiÅŸik anlamlar da kazandırır. “Türkler köklü milletlerdendir.” cümlesine “millet” anlamı, “BeÅŸ yaÅŸlarında bir çocuÄŸu var.” cümlesine “yaklaşık” anlamı, “Bu akÅŸam Bülent Beyler bize gelecekler.” cümlesine “aile” anlamı, “AkÅŸamları erken yatmayı severim.” cümlesine “her” anlamı katmıştır. 2. Hâl (Durum) Ekleri İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diÄŸer sözcüklerle ilgilerini saÄŸlayan eklerdir. a. - i hâl eki (belirtme hâli) : İsimlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir. “Ses - i duydum.” “Okul - u bitirdim.” cümlelerinde kullanılan eklerdir. Fiilin neyi etkilediÄŸini gösterir. Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir. b. - e hâl eki (yönelme hâli) : İsme getirilen “-a, -e” hâl ekidir. “Okula dün gitmedim.” cümlesinde yer bildirir. “AkÅŸama size geleceÄŸiz.” cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar. c. - de hâl eki (bulunma hâli) : İsme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir. “Durakta otobüs bekliyor.” cümlesinde yer bildirir. “İki saattir ayakta duruyor.” cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış. “BeÅŸte gidelim sinemaya.” cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış. “Onlar sanatın gözde kiÅŸileridir.” cümlesinde eklendiÄŸi sözcüğün anlamını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve sıfat yapmış. “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuÅŸtur. “Tarlada adam boyunda mısırlar vardı.” cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır. d. - den hâli (çıkma durumu) : İsme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir. “Dükkândan az önce çıktı.” cümlesinde yer bildirmiÅŸ. “İzmir'e akÅŸamdan gidelim.” cümlesinde zaman bildirmiÅŸ. “Sıradan kitaplar sana bir ÅŸey kazandırmaz.” cümlesinde eklendiÄŸi sözcüğün anlamını deÄŸiÅŸtirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuÅŸ. “Kitaptan daha iyi dost olur mu?” cümlesinde karşılaÅŸtırma bildirmiÅŸ. “Hastalandığından okula gelememiÅŸ.” cümlesinde neden bildirmiÅŸ. e. Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış ÅŸeklidir. İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz. “Çiçek, evler, okulumuz, kitap, aÄŸaç...” 3. EÅŸitlik Eki İsim soylu sözcüklere gelip onlara deÄŸiÅŸik anlamlar katan ve anlama baÄŸlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir. “Böyle çocukça davranmamalısın.” (benzerlik) “Ailece tatile gittik.” (topluluk, birlikte) “Benden boyca uzunsun”. (karşılaÅŸtırma, bakımından) “Bence sen de haklısın.” (görelik, kanaat) “Masraflarınız ÅŸirketimizce karşılanacak.” (tarafından) 4. İyelik Eki EklendiÄŸi ismin bir ÅŸahsa ya da nesneye ait olduÄŸunu gösteren ektir. Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeÄŸine baÄŸlayarak bildirir. Altı ÅŸahsa göre çekimlenir. (benim)_____defter - im___-_silgi - m (senin)___-__defter - in___-__silgi - n (onun)______defter - i______-silgi - si (bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz (sizin)--------defter - iniz------silgi - niz (onların)------defter - leri -----silgi - leri İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir. ÖrneÄŸin iyilik üçüncü tekil kiÅŸi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir. “Ev- i yeni aldık.” (o evi) “Ev- i çok büyükmüş.” (onun evi) Bu iki sözcükte de “-i” eki var. Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için ÅŸu soruyu sorabiliriz: “Kimin evi?” Bu soruyu sorduÄŸumuzda ikinci cümlenin cevap verdiÄŸini ve “Onun evi büyükmüş.” ÅŸeklinde söylenebildiÄŸini görüyoruz. Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiÄŸinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır. Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz. (Onun) “Ev - i yeni aldık.” olmuyor, ama (Onun) “Ev - i çok büyükmüş.” oluyor. Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir. 5. İlgi Ekleri İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir. EklendiÄŸi isme ait olan baÅŸka bir sözün varlığını gösterir. BaÄŸlı olduÄŸu isim ilgi ekli isimden sonra gelir. Ben - im = kitabım Sen - in = kitabın O - nun = kitabı Biz - im = kitabımız Siz - in = kitabınız Onlar - ın =kitapları |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
B. YAPIM EKLERİ
İsim ve fiillerin kök veya gövdelerine gelerek onlardan baÅŸka isim ya da fiil türeten eklerdir. Burada kök sözünü de açıklamakta fayda var. Kök Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır. Köklerde yapım eki bulunmaz, ancak çekim eki bulunabilir. ÖrneÄŸin; “AÄŸaçlarımız” sözcüğünde “aÄŸaç”, sözcüğün, anlamlı ve parçalanamayan en küçük parçasıdır. “lar” çokluk ekidir; yani isim çekim ekidir. “-(ı)-mız” eki iyelik ekidir; yani isim çekim ekidir. Öyleyse bu sözcük yapım eki almamıştır, kök hâlindedir. Kökler iki türde bulunur: İsim kökleri ve fiil kökleri. “Baktı” sözcüğündeki kök “bak-” fiil kökü; “tuzluk” sözcüğünün kökü olan “tuz” isim köküdür. Sözcüğün köküyle, ek aldıktan sonraki ÅŸekli arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır. “Balıkçılık” kelimesinin ek ve köklerine “balık-çı-lık” ÅŸeklinde ayrılır. Yoksa “balık” kelimesi bölünüp de köküne “bal” denemez. Çünkü “bal” kelimesi ile “balık” kelimesi arasında anlamca baÄŸlantı yoktur. Sözcüğün yapım eki aldıktan sonraki durumuna gövde denir. Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir. İlk yapım eki köke diÄŸerleri gövdeye eklenir. Çekim Ekiyle Yapım Ekinin Farkları Çekim ekleri eklendiÄŸi sözcüğün anlamında bir deÄŸiÅŸiklik yapmaz; yapım ekleri ise anlamı, köke baÄŸlı olmak ÅŸartıyla, deÄŸiÅŸtirir. ÖrneÄŸin; “Kitabı aradım.” cümlesindeki “kitaözcüğü “sayfalardan oluÅŸan ve okunan nesne” anlamındadır. “-i” hâl ekini alarak “kitabı” ÅŸekline geldiÄŸinde de anlamı deÄŸiÅŸmemektedir. “Kitapçı aradım.” cümlesinde ise “sayfalardan oluÅŸan ve okunan nesne” olan “kitap” sözcüğü “-cı” yapım ekini alarak bu anlamını yitirmiÅŸ, “kitap satılan yer” anlamına gelmiÅŸtir. Yani “kitap”la bir anlam ilgisi vardır; ama yeni bir sözcük oluÅŸmuÅŸtur. Çekim ekleri bir sözcüğe yapım ekinden sonra eklenir. Yani önce yapım ekleri, sonra çekim ekleri gelir. İstisnaları olsa da bu genel bir kuraldır. Ek ve kök hakkındaki bu genel bilgilerden sonra ÅŸimdi eklerin önemlileri üzerinde durabiliriz. 1. İsimden İsim Yapan Ekler İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni isimler türeten eklerdir. Ancak bu sözcükler sıfat, zarf gibi görevlerde de kullanılabilir. “Kiralık ev vardır. “Sulu yemeleri çok sever.” “İşsiz insanlara yardımcı oluyordu.” “Büyüyünce futbolcu olacakmış” “Sınıflara üçer kiÅŸi alalım.” 2. İsimden Fiil Yapan Ekler İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türeten eklerdir. “Bahçedeki çiçekleri suladı.” “Hastamız nihayet düzeldi.” “Arabanın çamurluÄŸu eÄŸrildi.” “Dudağın kanamış.” “ÇocuÄŸunu görünce gözleri yaÅŸardı.” “Kulağına ne fısıldadı?” “Bugün çok geciktin” “Sonbaharda yapraklar sararır.” 3. Fiilden İsim Yapan Ekler Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan isim türeten eklerdir. Bunlar da cümlede sıfat, zarf görevlerinde kullanılabilir. “Otobüs durakları yenileniyor.” “Ders çalışmak için istek gerekir.” “Asırlardır bir yığın dertle uÄŸraşıyoruz.” “Evrenin mayası sevgi deÄŸil midir?” “Senin alıngan olduÄŸunu unutmuÅŸum.” “Dalgıçlar batan gemiyi arıyor.” “Okuyucu eserin kalitesini bilir.” “Yazı yazmakta ustalaÅŸmıştı.” “Artık elektriklerde kesinti olmayacak.” “Bu daÄŸlar arsında geçit var mı?” 4. Fiilden Fiil Yapan Ekler Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni fiiller türeten eklerdir. “Masadan düşen vazo kırıldı.” “KurÅŸun sesiyle ortalık karıştı.” “İnÅŸaatı iki yılda bitirdi.” “Küçük köpek, konuklara saldırdı.” “Bakkaldan kendine gazete aldırttı.” “Bahçedeki çiçekleri koparmışlar.” “Savcı bütün dosyaları inceletti.” |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
İSİM TAMLAMALARI
Bir ismin aitlik ilgisi bakımından daha belirli hale gelmesi için başka bir isim tarafından tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine isim tamlaması denir. Belli kuralar dahilinde en az iki sözcük bir araya gelerek isim tamlamasını oluşturur. İsim tamlamaları "tamlayan ve tamlanan" olmak üzere iki unsurdan oluşur. Tamlayan birinci sözcük, tamlanan ise ikinci sözcüktür.İsim tamlamalarının tamlayanında ilgi, tamlananında ise iyelik eki vardır. 1. BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI Tamlayanın ilgi, tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır. Her iki unsuru da ek olarak oluşturulan bu tür tamlamalarda kuvvetli bir aitlik ilgisi vardır. "Evin kapısı açık kalmış." cümlesindeki "evin kapısı" söz öbei belirtili isim tamlamasıdır. Görüldüğü gibi, her iki sözcük de ek almıştır.Bu tamlamada iki sözcük arasındaki kuvvetli bir ilişki kendini göstermektedir. Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcükler girebilir. "Kerem'in mavi gömleği güzelmiş." cümlesinde araya "mavi" sıfatı girmiştir. "-den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurulabilir. "Resimlerin birini de ben alayım." cümlesindeki "resimlerin biri" sözü belirtili isim tamlamasıdır. Biz bunu "resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz. Yani sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den" hal ekini getirmiş oluyoruz. Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan birden fazla tamlayana da bağlanabilir. "Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş ki ..." cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları, mutfağı" sözcükleri de tamlanandır. 2.BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMASI Tamlayanın ilgi eki almayıp tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır. Bu tür tamlamalarda bir ismin başka bir isme aitliğinden çok bir nesne ya da kavram ismi oluşturmak esastır. "Çocuğun elbisesini alacağız." cümlesinde "çocuğun elbisesi" tamlaması belirtilidir.Bu tamlamada belli bir çocuğa ait elbiseden söz edilmektedir. Biz bu tamlamayı; "Çocuk elbisesi alacağız." şeklinde söylersek yani "-nın" ekini kaldırırsak tamlama belirtisiz olur. Bu durumda belli bir kişiye ait elbiseden değil,genel bir elbise çeşidinden "çocuk elbisesi" nden söz etmiş oluruz. Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan tamlananın neden yapıldığını,neye benzediğini bildirebilir. "Lahana turşusu" , "Erik hoşafı" , "Bulgur pilavı" Bu tamlamalarda tamlayan tamlananın neyden yapıldığını bildirir. "Deve kuşu" , "Kılıç balığı" , "Küpe çiçeği" Bu tamlamalarda ise tamlayan tamlananın neye benzediğini bildirir. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
3. TAKISIZ İSİM TAMLAMASI
Tamlayanı ve tamlananı ek almamış olan isim tamlamalarıdır. Takısız isim tamlamalarında her iki unsur da ilgi ve iyelik eklerini almaz. Bu tamlamalar iki grupta incelenir. a)Bir şeyin neyden yapıldığını gösterir. "Boynunda altın kolye vardı." cümlesindeki "altın kolye" sözü kolyenin neyden yapıldığını gösterir. "Cam vazo,çelik tencere,deri mont ..." tamlamaları da bunlara örnektir. b)Bir şeyin neye benzediğini bildirir. "Altın saçları rüzgarda dalgalanır." cümlesinde "altın saç" takısız isim tamlamasıdır. bu tamlamada "saçlar" altına benzetilmiştir. "Gül yanak, zeytin göz,tilki Rıfkı ..." gibi tamlamalar takısız isim tamlamasıdır. 4.ZİNCİRLEME İSİM TAMLAMASI Tamlayan,tamlananın veya her ikisinin kendi içinde başka bir isim tamlaması olduğu söz öbekleridir. Zincirleme isim tamlamaları en az üç ismin bir araya gelmesi ile oluşur. "Macera romanlarının okuyucusu çoktur" cümlesinde "macera romanları" belirtisiz isim tamlamasıdır. Bu tamlamaya "-nın" eklenmiş ve tamlama "okuyucusu" tamlananına bağlanmış. Böylece iki tamlama iç içe girmiş ve zincirleme isim tamlaması olmuştur. macera romanları -nın okuyucusu tamlayan tamlanan _____tamlanan "Saka kuşunun ötüşü çok hoştu." cümlesinde "saka kuşunun ötüşü" üç isimden oluşan zincirleme isim tamlamasıdır.Tamlayan "saka kuşu", tamlanan ise "ötüşü" sözcüğüdür |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
SIFAT (ÖN AD)
İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir. Sıfatların varlığı isimlere bağlıdır.Bu nedenle sıfatlar tek başına kullanılmaz.Bu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza çıkar. "Güzel kitapları hemen alırım." cümlesinde güzel sözcüğü kitap isminin özelliğini belirten bir sıfattır. Burada "kitap" isminden önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur. Bu nedenle bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz. Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır. Sıfatlar içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayrılır. A. NİTELEME SIFATLARI Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır. Niteleme sıfatları isimlerin nasıl olduğnu bildirir ve isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir. "Kimsesiz çocuklara yardım edelim." cümlesindeki "kimsesiz" sözcüğü "çocuklar" ın özelliğini belirtmektedir.Bu cümlede "çocuklar" ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz" cevabını almaktayız. "Siyah gözlükler sana yakışmış." cümlesindeki "siyah" sözcüğü gözlüğün yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır. Nasıl gözlük? Siyah gözlük. Görüldüğü gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor. Adlaşmış Sıfat Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir. Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir. Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır. "Akıllı insanlar kendine güvenir." cümlesinde niteleme sıfatı olan "akıllı" sözcüğü, "Akıllılar kendine güvenir." cümlesinde "insanlar" isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
B. BELİRTME SIFATLARI
Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır. Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini belirtir.Belirtme sıfatları kendi arasında dört gruba ayrılır. 1. İŞARET SIFATI Varlıkların bulunduğu yerleri gösteren sıfatlardır.Bu sıfatlar, söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına göre değişir. "Bu kitabı ben aldım." cümlesinde yakındaki kitabı, "Şu kitabı verirmisin" cümlesinde biraz uzaktaki kitabı, "O kitabı getirirmisin" cümlesinde çok uzakta olan ya da,sözü edilen kitabı işaret etme anlamı vardır. Yukarıdaki cümlelerde bulunan "bu,şu,o" sözcükleri işaret sıfatıdır. İşaret sıfatları,isme "hangi" sorusunun sorulmasıyla bulunur. Hangi kitap? Bu kitap. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
2. SAYI SIFATLARI
İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlardır. Sayı sıfatları kendi içinde dörde ayrılır. a. Asıl Sayı Sıfatları İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır. "Üç arkadaş geziye çıktık." "İzmir'de on gün kalacaktık." "Bu çantayı ancak iki kişi taşıyabilir." b. Sıra Sayı Sıfatı Varlıkların sırasını bildiren sıfatlardır. Sıra sayı sıfatları isimlere gelen "-ıncı,-inci" ekleri ile yapılır. "Biz beşinci katta oturuyoruz." "Buradaki birinci günüm iyi geçmişti." c. Üleştirme Sayı Sıfatı İsimlerin eşit paylara ayrılmış olduğunu belirten sıfatlardır. Bu sıfatlar isimlere getirilen "-ar,-er" eki ile oluşturulur. "Öğrencilere ikişer kitap verildi." "Her koşulda yarımşar saat kaldık." d. Kesir Sayı Sıfatı[/color] İsimleri kesirli olarak belirten sıfatlardır. [i]"Bu işte yüzde yirmi kâr var." "Yarım kilo kıyma yeter." 3. BELGİSİZ SIFAT İsimlerin sayı bakımından belirsizliklerini ifade eden sıfatlardır. "Bazı işlerde acele edilmeli." "Birkaç arkadaş dışarıda bekliyor." Hiçbir emek boşa gitmez." "Bütün öğrencileri bahçeye çıkarmışlar." "Her konuda bilgi sahibi olmalıyız." "Bir gün yine karşılaşırız." cümlelerinde altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır. Bu sözcükler, isimleri sayıca belirtmişler, ama onların ne kadar olduğunu belirtmemişlerdir. 4. SORU SIFATI İsimlerin niteliğini,herhangi bir özelliğini soru yolu ile bildiren sıfatlardır. "Nasıl şiirleri beğenirsiniz?" "Kaçar gün kaldın şehirlerde? "Kaç soru çözmeli günde?" "Hangi konuyu işleyeceğiz?" |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
SIFATLARDA KÜÇÜLTME
Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma "-cik,-ce,(-ı)msı,(-ı)mtırak" ekleri ile yapılır. Küçültme sıfatları;bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlardır. "Küçük bir evleri vardı." cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir. "Küçücük evleri vardı." cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük" sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki "küçücük" sözcüün "küçük" sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır. Küçük ev => küçücük ev "Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı." "Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti." "Masada kalınca bir kitap duruyordu." Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatlarıdır. SIFATLARDA PEKİŞTİRME Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır. * .sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m,p,r,s" harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır. Te-r-temiz => tertemiz "Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi." "Dümdüz yolda ilerliyorduk." "Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!" cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatlarıdır. * Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır. Örneğin "çeşit" sözcüğünü düşünürsek,bu sözcüğün tekrra ederek bir ismi nitelediği durumlar pekiştirme sıfatıdır. "Çeşit çeşit meyveler vardı masada." "Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı." "Derin derin ırmaklar aşarak geldik." cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır. SIFATLARDA DERECELENDİRME Sıfatlarda derecelendirme "pek, çok, daha, en ..." gibi sözcüklerle yapılır. "Kardeşin onlardan daha akıllı biri." cümlesinde "daha" sözcüğü üstünlük, "En güzel kitap buydu." cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük, Çok güzel çiçekleri vardı." cümlesinde "çok sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
ZARF (BELİRTEÇ)
İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar. Fiillerin ise hareketleri, oluÅŸları karşılar. Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır. İsmin niteliÄŸini bildiren sözcüklere sıfat demiÅŸtik. Fiillerin niteliÄŸini bildiren sözcüklere de zarf denir. "Güzel bir kitap okuyorum." cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin niteliÄŸini bildiriyor, onun nasıl olduÄŸunu açıklıyor. Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir. Aynı sözcük; "Bu kitap daha güzel görünüyordu." cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduÄŸunu bildiriyor. İşte bu durumda "güzel" sözü zarftır. Zarflar kendi içinde beÅŸe ayrılarak incelenir: 1. Durum Zarfları Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir. Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir. “KardeÅŸim, hızlı koÅŸardı.” Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koÅŸmak" eyleminin durumunu anlatmaktadır. Bunu eyleme sorduÄŸumuz "nasıl" sorusu ile bulabiliriz. "Mobilyalar çok yeni görünüyordu." – Nasıl görünüyor? – Yeni görünüyor. "Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun." "Neden çok sessiz konuÅŸuyorsun?" cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır. 2. Zaman Zarfı Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir. Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap verir. "İzmir'den dün geldim." cümlesinde "dün" sözcüğü, "Bu konuyu akÅŸam konuÅŸalım." cümlesinde "akÅŸam" sözcüğü, "O erken kalkar, geç yatardı." cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır. 3. Yön Zarfı Fiilin yöneldiÄŸi yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir. Yön zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye" sorusuna cevap verir. Bunlar "aÅŸağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri" sözcükleri eylemin yönünü belirttiÄŸinde yön zarfı olur. "İsterseniz aÅŸağı inelim." cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak, "aÅŸağı" cevabı gelir. Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır. EÄŸer cümle, "İsterseniz aÅŸağıya inelim." ÅŸeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı. Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır. aÅŸağı ==> aÅŸağıya AÅŸağı inecek misiniz? Öte git de rahatlayalım. Geri gelmeyi düşünüyorlar mı? Beri gel de ne ezdiÄŸine bak. İleri git, sonra tekrar gelirsin. Dışarı çıkarsan üşürsün. İçeri gir de, biraz konuÅŸalım. cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır 4. Miktar Zarfları Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir. Miktar zarfları diÄŸer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın miktarlarını da bildirir. Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir. "İstanbul'da çok gezdiniz mi?" cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar" sorusunu sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır. Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da cevap verebilir. ÖrneÄŸin; "Çok güzel bir evi vardı." cümlesinde "ev" isimdir. "Nasıl ev?" diye sorarsak "güzel" sıfatı cevap verir. "Ne kadar güzel?" diye sorarsak "çok" cevabı gelir. İşte sıfatın derecesini bildiren "çok" sözcüğü zarftır. Çünkü burada çok olan güzelliktir. Bu tür zarflar, baÅŸka bir zarfın derecesini de bildirebilir. Bu durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir. "Çok hızlı koÅŸuyor." cümlesinde "koÅŸuyor" fiildir. "Nasıl koÅŸuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını buluruz. "Ne kadar hızlı?" diye sorduÄŸumuzda ise "çok" cevabı gelir. Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz. “O, bu derse pek çalışmadı.” “Pek saÄŸlam bir ayakkabıya benzemiyor.” “Pek akıllısın sen de!” "Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz. "Fazla mal göz çıkarmaz." cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını bildirdiÄŸi için sıfattır. Çünkü isimlerin zarfı olmaz. 5. Soru Zarfı Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı. "Sizi nasıl tanımam?" "GittiÄŸi yerden ne zaman dönecek?" "Ne kadar hızlı yürüyor?" "Neden söz vermesine raÄŸmen gelmiyor?" "Ne konuÅŸup duruyorsun ki?" cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
ZAMİR (ADIL)
İsim olmadıkları halde isim gibi kullanılan,isimlerin yerini tutan kelimelerdir. Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır. A. Sözcük Halindeki Zamirler 1- KiÅŸi Zamirleri 2- İşaret Zamirleri 3- Belgisiz Zamirler 4- Soru Zamirleri B. Ek Halindeki Zamirler 1- İlgi Zamiri 2- İyelik Zamiri A. SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER Sözcük durumundaki adıllar da kendi aralarında ÅŸahıs, gösterme, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılır. 1. Åžahıs (KiÅŸi) Zamirleri Sadece insan isimlerinin yerini tutan zamirlerdir. Sözü söyleyenle diÄŸerlerini ayırmada kullanılır. Üç tekil, üç de çoÄŸul olmak üzere altı ÅŸahıs zamiri vardır. Bunlara kiÅŸi adılı da denir. Bu zamirler; “ben, sen, o, biz, siz, onlar” dır. “Size ben yardım ederim.” "O, sana mektup göndermiÅŸ.” Åžahıs zamirlerinin yerine kullanılabilen, ama esas olarak ÅŸahıs zamirleriyle birlikte kullanılarak cümledeki anlamı pekiÅŸtiren “kendi” zamiri vardır. Bu zamire “dönüşlülük” zamiri de denir. Dönüşlülük zamirlerinin asıl görevi anlamı pekiÅŸtirmektir. “Bu kitabı ben yazdım.” “Bu kitabı ben kendim yazdım.” İki cümle arasındaki anlam derecesi açıkça görülmektedir. 2. İşaret (Gösterme) Zamirleri İsimleri, yerini iÅŸaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir. Gösterme adılları tekil ve çoÄŸul olarak kullanılabilir. Asıl iÅŸaret zamirleri “bu, ÅŸu, o, bunlar, ÅŸunlar, onlar” dır. "Bu bana dedemden kaldı.” "O dün kapıya bırakılmış.” "Åžunlar neden masanın üzerinde duruyor?” "Åžu senin deÄŸil mi?” "Bunlar en sevdiÄŸim kitaplarımdır.” İşaret zamirleri varlıkların mesafesini belirtmek için kullanılır. Yakında olan için : bu Biraz uzakta olan için : ÅŸu En uzakta olan için : o iÅŸaret zamirleri kullanılır. “O ve onlar” zamirleri hem iÅŸaret hem de ÅŸahıs zamiri olarak kullanılabilir.Bu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa ÅŸahıs, insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa iÅŸaret zamiridir. "O, tatilde dayısının yanına gidecek.” "Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir.” cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine kullanıldığından ÅŸahıs zamiri, "O, okula giderken cebinden düşmüş.” "Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak.” cümlelerindeki altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için iÅŸaret zamiridir. 3. Belgisiz Zamirler İsimlerin yerini belli belirsiz, kesin olmayacak ÅŸekilde tutan zamirlerdir. Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli deÄŸildir. Bunlara belirsizlik adılı da denir. BaÅŸlıca belgisiz zamirler ÅŸunlardır: “Bazısı, kimi, çoÄŸu, hepsi, birkaçı, birçoÄŸu, tümü, tamamı, herkes, hiçbiri, biri, falan, ÅŸey ...” "Biri bizi gözetliyor.” "Herkes bu kitabı okusun.” "Öğrencilerin çoÄŸu Türkçeyi sever.” "Kimler ödevini yapmamış?” 4. Soru Zamirleri İsimlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir. Esas soru zamirleri “kim” ve “ne” dir.Bunun yanında soru bildiren diÄŸer sözcükler de soru zamiri olarak kullanılabilir. “Annem sana ne dedi?” “Bu çocuk da kim ?" “Bu saate kadar nerede kaldın.” “Åžimdi nereye gidiyoruz?” “Soruların kaçını çözmüş?” “Bu iÅŸi kime danışalım?” “Hanginiz bu soruyu çözecek.” Soru zamiri olarak kullanılabilecek diÄŸer sözcükler ÅŸunladır: “Nere, nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, kimi, kaçı, kaçımız, hanginiz ...” B. EK DURUMUNDAKİ ZAMİRLER 1. İyelik Zamirleri İsimlere getirilerek, onların ait olduÄŸu kiÅŸiyi bildiren zamirlerdir. 1. tekil - m________1. çoÄŸul - miz 2. tekil - n_____-___2. çoÄŸul - niz 3. tekil - ı_________3. çoÄŸul - ları “Okulumuz ana yolun kenarındadır.” “Annesi güzellik salonu açmış.” Kısacası, isim tamlamalarının tamlananlarında bulunan eklere iyelik zamiri denmektedir. İyelik ekleri aynı zamanda iyelik zamiridir. 2. İlgi Zamirleri Cümlede daha önce geçmiÅŸ bir ismin ya da isim tamlamalarında tamlananın yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir. Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitiÅŸik yazılır. “Bizim arabamız sizinkinden eski.” “Bahçedekiler içeri girsin.” “Üzerindeki sana çok yakışmış.” cümlesindeki altı çizili sözcüklerdeki “-ki” eki ilgi zamiridir |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
FİİLLER (EYLEMLER)
Bir oluÅŸu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kiÅŸiye baÄŸlayarak anlatan sözcüklere denir. Pratik olarak ismi fiilden ayırmak için –me, -ma olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini kullanırız.EÄŸer bir kelimenin sonuna –ma ,-me olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiil demektir.Getiremiyorsak o kelime isim soylu bir kelimedir. Geldi--------- gelmedi ,gelmek OturmuÅŸ------ oturmamış, oturmak Söylüyorum---------- söylemiyorum, söylemek Yukarıdaki kelimelere –ma,-me ve –mak,-mek getirebilmekteyiz. Öyleyse bu kelimeler fiildir. Kitap--------- kitapma , kitapmak Yukarıdaki ‘kitap’ sözcüğüne ise bu ekleri getiremiyoruz.Öyleyse bu kelime isimdir. Fiiller, anlattıkları hareketin niteliÄŸine göre deÄŸiÅŸik özellikler gösterir.Bunları üç grupta inceleyebiliriz: a) Kılış fiilleri b) Durum fiilleri c) OluÅŸ fiilleri. Bunları birbirinden ayırt etmek için pratik olarak ÅŸu bilgiyi kullanabiliriz.: - EÄŸer bir fiil geçiÅŸli ise (yani ‘neyi’, ‘kimi’ sorularını sorabiliyorsak) kılış fiilidir. Kırmak ,atmak , dikmek, içmek, ezmek,delmek,yolmak,dizmek…. Görüldüğü gibi yukarıdaki fiillere "neyi kırmak?, neyi atmak…" sorularını yöneltebiliyoruz. Öyleyse bu fiiller geçiÅŸlidir ve geçiÅŸli olduÄŸu için de kılış fiilidir. - Fiil, öznenin kendi iradesi dışında geçirdiÄŸi deÄŸiÅŸimi anlatıyorsa ve bir hareket bildirmiyorsa o fiil oluÅŸ fiilidir. Sararmak ,YaÅŸlanmak,Uzamak, Paslanmak,büyümek,solmak,acıkmak… Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller geçiÅŸli olmadığı için kılış fiili olamaz.Bir hareket olmadığı için ve eylem öznenin kendi isteÄŸi dışında gerçekleÅŸtiÄŸi için bu fiiller oluÅŸ fiilidir. - Fiil, öznenin kendi iradesinde yani kendi isteÄŸi ile gerçekleÅŸiyorsa ve fiil bir hareket ifade ediyorsa o fiil durum fiilidir. Yürümek, oturmak, gitmek, çıkmak,aÄŸlamak… Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller , bir hareket bildirmektedir ve bu hareket kiÅŸinin kendi isteÄŸiyle gerçekleÅŸmektedir bu yüzden yukarıdaki fiiller durum fiilleridir. Not: Durum fiilleri de oluÅŸ fiilleri de geçiÅŸsiz fiillerdir FİİL ÇATISI Fiilin cümlede nesne ve özne ile olan ilgisine fiilin çatısı denir. Bu ilgiden dolayı fiil çatısı nesnelerine göre ve öznelerine göre olmak üzere ikiye ayrılır. 1) Nesne Alıp Almamalarına Göre Fiillerde Çatı Nesne, yüklemin bildirdiÄŸi eylemden etkilenen varlıktır. Türkçe'de bazı cümlelerde nesne bulunabildiÄŸi halde bazı cümlelerde nesne bulunması mümkün deÄŸildir. Bunun için de nesne alıp almamalarına göre fiiller ikiye ayrılır: a) GeçiÅŸli fiiller: Nesne alan fiillere geçiÅŸli fiil denir. Türkçe'de kılış bildiren fiiller genellikle geçiÅŸlidir: açmak, baÄŸlamak, atmak, çözmek... gibi. GeçiÅŸli fiillere neyi, kimi soruları sorulduÄŸunda cevap alınır. GeçiÅŸli fiillerin yüklem olduÄŸu cümlelerde, söylenmek istenmezse, nesne bulunmayabilir. b) GeçiÅŸsiz fiiller: Nesne almayan fiillere geçiÅŸsiz fiil denir. GeçiÅŸsiz fiillere neyi, kimi soruları sorulduÄŸunda cevap alınmaz. Türkçe'de oluÅŸ bildiren fiiller genellikle geçiÅŸsizdir: uyumak, ölmek, düşmek, susmak... gibi. GeçiÅŸsiz fiillerin yüklem olduÄŸu cümlelerde nesne bulunmaz. GeçiÅŸsiz fiiller ek yardımıyla geçiÅŸli hale getirilebilir. Böyle fiillere oldurgan fiil denir. Örnek: üşümek/üşü-t-mek, uyumak/uyu-t-mak, yatmak/yat-ır-mak, susmak/sus-tur-mak... GeçiÅŸli fiillerin geçiÅŸlilik dereceleri ek yardımıyla artırılabilir: Bu tür fiiller ettirgen adını alır. Bu fiiller öznesine göre de ettirgen olarak isimlendirilir. al-dır-t-tır-mak, bul-dur-t-tur-mak, yaz-dır-t-tır-mak... Dilimizde bazı anlamlarıyla çeÅŸitli, bazı anlamlarıyla geçiÅŸsiz olan fiiller de vardır: Bugün de geçti: Geçmek, geçiÅŸsizdir. Irmağı yüzerek geçti: Geçmek, geçiÅŸlidir. Bu yıl ekinler iyi sürdü: Sürmek (büyümek), geçiÅŸsizdir. Bu yıl tarlasını iyi sürdü: Sürmek, geçiÅŸlidir. Turfanda patates çıktı: Çıkmak, geçiÅŸsizdir. Bu yokuÅŸu yorulmadan çıktı: Çıkmak geçiÅŸlidir. Uyarılar: • Bir cümlede fiil geçiÅŸli olduÄŸu halde nesne kullanılmamış olabilir. Bu durumda fiilin çatısı deÄŸiÅŸmez. • Bazı fiiller cümledeki kullanımına göre geçiÅŸli ya da geçiÅŸsiz olabilir 2) Öznelerine Göre Fiillerde Çatı Özne, cümlede yüklemin bildirdiÄŸi, belirttiÄŸi iÅŸi yapan veya bir oluÅŸa konu olan öğedir. Öznelerine göre fiilin çatısı etken, edilgen, dönüşlü, iÅŸteÅŸ ve ettirgen olmak üzere beÅŸe ayrılır: a) Etken fiiller: Çatı eki almamış, gerçek öznesi belli olan fiillere etken fiil denir. Etken fiillerin öznesi yapıcı olduÄŸundan fiil doÄŸrudan doÄŸruya öznenin yaptığı iÅŸi anlatır. "O derslerine zamanında çalışır." cümlesinde "çalışır" fiili etkendir; çünkü çalışma eylemini yapan o'dur, yani bellidir. "Bu kitapları senin için aldım." cümlesinin yüklemi aldım etkendir. Öznesi gizli özne olmasına raÄŸmen ben olduÄŸu anlaşılmaktadır. "O filmi mutlaka görmelisin." cümlesinin de yüklemi görmelisin fiilinin gerçek öznesi gizli özne olan sen'dir ve etkendir. b) Edilgen fiiller: -l ve -n edilgenlik etkenlerinden birini alan ve gerçek öznesi belli olmayan, sözde öznesi bulunan fiillere edilgen fiil denir. Edilgen çatılı fiillerde özne eylemi yapan ya da bir oluÅŸ, bir durum içinde bulunan varlık deÄŸil, yüklemin bildirdiÄŸi eylemden etkilenen varlıktır. O halde edilgenlik eki almış fiillerin sözde öznesinin bulunması için geçiÅŸli olması gerekir: "Ahmet bu yeni kitabı almış." cümlesinin yüklemi geçiÅŸli olan almaktır. Bu fiilin edilgeni al-ı-n-mak yüklem olduÄŸu zaman cümle "Bu yeni kitap alınmış." olur. Yani geçiÅŸli yüklem (fiil), edilgenlik eki aldığı zaman, cümlenin öznesi düşer, nesne de hal (durum) ekini atarak özne yerine geçer ki, bu özne sözde öznedir. "Mustafa tatilde Devlet Ana'yı okumuÅŸ." OkumuÅŸ yükleminin edilgeni oku-n-muÅŸ'tur. Yüklem okunmuÅŸ olunca cümle "Tatilde Devlet Ana okunmuÅŸ." olur. GeçiÅŸsiz fiillerin edilgenlik eki almış ÅŸekilleri yüklem olduklarında, cümlede özne yerine geçecek (sözde özne olacak) nesne bulunmadığından öznesiz bir cümle kurulur: "Mustafa dün Çamlıca'ya gezmeye gitti." cümlesinin yüklemi olan "gitti"nin edilgeni "gidildi"dir. Gidildi yüklem olunca, cümle, "Dün Çamlıca'ya gezmeye gidildi." olur. Bu cümlede ise sözde özne yoktur. Yani cümle öznesizdir: O halde geçiÅŸsiz edilgen çatılı fiillerin yüklem olduÄŸu cümlelerde özne yoktur. Örneklerde görüldüğü gibi geçiÅŸsiz edilgen fiillerin ancak üçüncü tekil kiÅŸileri kullanılır. Edilgen çatılı fiillerin gerçek öznesi bazen cümle içinde verebilir. Ancak bu özne cümlenin öznesi olarak deÄŸil, tarafından tümlecinin tamlayıcısı olarak cümleye girer: Bu masa, Müdür Bey tarafından alındı. Vatan Yahut Silistre devlet tiyatrosu oyuncuları tarafından oynandı. c) Dönüşlü fiiller: Dönüşlü çatı ekleriyle oluÅŸturulan ve öznenin yaptığı iÅŸin doÄŸrudan doÄŸruya tekrar özneye döndüğünü bildiren fiillerdir. Dönüşlü fiillerde -istisnalar dışında- özne ile nesne aynı varlıktır. Türkçe'de dönüşlü çatılı fiiller -(ı)n ekiyle kurulur. -(ı)l ve (ı)ÅŸ ekleriyle de dönüşlü görünümünde çatılar kurulabildiÄŸi söylenmekte ise de böyle fiillerde dönüşlülük anlamı belirgin deÄŸildir. "Arkadaşın ne çok övündü." cümlesinin yüklemi dönüşlülük eki almış öv-ü-n-düdür. Övündünün bu cümleye kattığı anlam ise arkadaşın kendisi kendisini övdüdür. O her akÅŸam yıkanır: O, her akÅŸam kendisi kendisini yıkar. Faruk her sabah taranır: Faruk her sabah kendisi kendisini tarar. "Gelen darbelerden ustaca korundu.", "O, gelen darbelerden kendisi kendisini ustaca korudu." Bu cümlelerde bildirilen eylemi yapan da, bu eylemden etkilenen varlık da öznedir. Bunlar gibi süsle-n-mek, söyle-n-mek, döv-ün-mek, fiilleri de dönüşlüdür. Dönüşlü fiillerin özne ve nesnelerinin aynı varlık olmasına raÄŸmen bazı dönüşlü fiiller nesne alabilir. Bavulunu yüklendi: Yüklendi fiili dönüşlüdür; bavulunu cümlenin nesnedir. Dün madalyalarını takındı: Takındı fiili dönüşlüdür; madalyalarını cümlenin nesnedir. Cansız öznelerin eylemleri dönüşlü olamaz. Çünkü cansız öznelerin bir eylem yapması söz konusu deÄŸildir. "Yeni ev boyandı." cümlesindeki boyandı eylemi dönüşlü deÄŸil, edilgendir. Evin, kendi kendini boyama özelliÄŸine sahip olması mümkün olmadığına göre boyama eylemini baÅŸkası yapmıştır. Ancak "Candan iyice süslenmiÅŸ." cümlesinin öznesi AyÅŸe, kendi kendini süsleme özelliÄŸine sahip olduÄŸu için süslenmiÅŸ yüklemi dönüşlüdür. "Hami bugün çok yoruldu." Yor-u-l-du yükleminin aldığı "l" ekinin cümleye kendi kendini yordu anlamı kattığı belirgin deÄŸildir. Bunun gibi üz-ü-l-mek, sık-ı-l-mak, kız-ı-ÅŸ-mak fiillerinde de dönüşlülük anlamı belirgin deÄŸildir d) İşteÅŸ fiiller: Bir iÅŸin birden çok özne tarafından yapıldığını belirten fiillerdir. Türkçe'de iÅŸteÅŸlik eki (i)ÅŸ'dir. Bul-u-ÅŸ-mak, at-ı-ÅŸ-mak, baÄŸ(ı)r-ı-ÅŸ-mak, kaç-ı-ÅŸ-mak birer iÅŸteÅŸ fiildir. İşteÅŸ fiillerin bildirdiÄŸi eylemi özneler ya beraber (ortaklaÅŸa) ya da karşılıklı yaparlar. Birlikte (ortaklaÅŸa) iÅŸteÅŸ fiiller: İşin, oluÅŸun, hareketin iki ya da daha çok özne tarafından birlikte yapıldığını bildiren fiillerdir. "Saatlerce durakta bekleÅŸtiler." cümlenin öznesi olan onlar hep beraber bekleÅŸmiÅŸlerdir. Aynı ÅŸekilde "Kanaryalar ne güzel ötüşüyor." Baharda kuzular meleÅŸir," cümlelerinin yüklemleri olan ötüşmek, meleÅŸmek fiillerinin de ortaklaÅŸa iÅŸteÅŸ anlamı vardır. Karşılıklı iÅŸteÅŸ fiiller: İşin, oluÅŸun, hareketin iki ya da daha çok özne tarafından karşılıklı yapıldığını bildiren fiillerdir. "İki kardeÅŸ hasretle kucaklaÅŸtılar." cümlesinin öznesi olan iki kardeÅŸ, yüklemin bildirdiÄŸi kucaklama eylemini karşılıklı yapmıştır. "Bunun için Bu insanlar neden dövüşür? Çocuklar niye atışmışlar. İki arkadaÅŸ buluÅŸtular. Yolcular yine çekiÅŸiyorlar. Kore'de göğüs göğüse vuruÅŸtular. Onlar sık sık görüşürler." cümlelerinin yüklemleri olan dövüşmek, atışmak, buluÅŸmak, çekiÅŸmek, vuruÅŸmak, görüşmek fiillerinin de karşılıklı iÅŸteÅŸ anlamı vardır. Nitelikte eÅŸitlik bildiren fiiller:Bu fiiller sıfat olarak kullanılan kelimelerden le+ÅŸ ekiyle türerler. BeyazlaÅŸmak, güzelleÅŸmek, iyileÅŸmek... nitelikte eÅŸitlik bildiren fiillerdir. "Bu yaz çok esmerleÅŸmiÅŸ." cümlesinin yüklemi olan esmerleÅŸmek fiilinin anlamı esmere eÅŸit bir görünüm kazanmadır. "Günden güne güzelleÅŸiyor." cümlesindeki güzelleÅŸmek fiilinin anlamı ise güzele benzemektir. e) Ettirgen fiiller: (i)r, -t, -tir (dir) çatı eklerini alarak eylemin özne dışındaki baÅŸka bir varlığa yaptırıldığını, baÅŸka bir nesneye aktarıldığını gösteren fiillere ettirgen fiil denir. Ettirgen çatı, geçiÅŸli ve oldurgan fiil kök ve gövdelerine ettirgenlik eklerinden bir getirilerek yapılır. Uyarılar: • Bir fiilin çatısı incelenirken o fiilin cümlede kazandığı anlama dikkat etmelidir. Bu yapılmazsa dönüşlü fiillerle edilgen fiiller karıştırılabilir. • Dönüşlü fiiller genellikle nesne almaz. • Edilgen fiillerin yüklem olduÄŸu bazı cümlelerde sözde özne olmayabilir. ("İstanbul'daki camilere gidildi." cümlesinde olduÄŸu gibi) |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
FİİLLERDE KİP
Fiillerin, zaman ve anlam özelliklerine göre, türlü eklerle biçimlenmelerine kip denir. Fiil kipleri iki çeşittir: Bildirme (haber) kipleri ve dilek (isteme) kipleri. 1. Bildirme (haber) kipleri a) Görülen geçmiş zaman kipi: Fiil kök ya da gövdelerine -di (-dı, -du, -dü) eki getirilerek yapılır: gel-di, al-dı, bul-du, gör-dü... Bu kip, geçmişte gerçekleşmiş; fakat örülen, bilinen bir eylemi anlatmak için kullanılır. b) öğrenilen geçmiş zaman kipi: Fiil kök ya da gövdelerine -miş (-mış, -muş, -müş) eki getirilerek yapılır: bil-miş, al-mış, dur-muş, gör-müş... Bu kip geçmişte gerçekleşmiş; ancak kişinin bunu bizzat görmediğini, başkasından duyduğunu ya da öğrendiğini ifade etmek için kullanılır. -miş eki, eklendiği kelimelere türlü anlamlar katabilir: Elim kanamış (farkında olmama). Biz senin gibileri çok dinlemişiz (övünme) gibi. c) Şimdiki zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun ve hareketin içinde bulunan zamanda başladığını, olduğunu ya da sürdürüldüğünü bildirir. Şimdiki zaman kipi -yor ekiyle yapılır: al-ı-yor, gör-ü-yor, bil-i-yor, tut-u-yor... d) Gelecek zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun, hareketin, içinde bulunulan zamandan sonra olacağını, yapılacağını bildirir. Bu kip -ecek, -acak ekiyle oluşturulur: gel-ecek, al-acak, bil-ecek, sor-acak... e) Geniş zaman kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun ve hareketin eniş bir zaman içinde yapıldığını, yapılacağını bildirir. Geniş zaman kipi fiil kök ya da gövdesine -r, (e)r, (i)r, eklerinden biri getirilerek yapılır: gel-ir, bil-ir, al-ır, sor-ar, gör-ür, oku-r... 2. Dilek(tasarlanma)kipleri Bu kipler, fiilin bildirdiği işe, oluşa ve harekete dilek, istek, gereklik ya da emir anlamı katar. Dilek kipleri şunlardır: a) Dilek-şart (koşul) kipi: Dilek anlamı taşıyan bu kip fiilin kök ya da gövdesine -se, -sa eki getirilerek yapılır: gel-se, al-sa, bil-se, anla-sa... b) İstek kipi: Fiilin bildirdiği işe, oluşa, harekete istek anlamı katan bu kip -e, -a ekiyle yapılır: gel-e, al-a, bul-a, sor-a... c) Gereklilik kipi: Fiilin bildirdiği için, oluşun, hareketin olması, yapılması gerektiğini bildiren bu kip -meli (-malı) ekiyle kurulur: gel-meli, al-malı, sor-malı, bil-meli... d) Emir (buyurma) kipi: Fiilin bildirdiği işin, oluşun hareketin gerçekleşmesi için kullanılır. Emir kipinin I. tekil ve I. çoğul kişileri yoktur. II. tekil kişisi eksizdir. II. çoğul kişi in, -iniz ekiyle yapılır: gel-in (gel-iniz), al-ın (al-ınız)... gibi. III. tekil kişisi ise -sin (-sın, -sun, -sün) ekiyle yapılır: bil-sinler, al-sınlar, dur-sunlar, gör-sünler... gibi. Emir kipinin dilek anlamında kullanıldığı da olur: Allah yardımcıları olsun. Allah'ım milletimizi koru. Siz de insanlara acıyın. FİİLLERDE ZAMAN Fiillerin bildirdiği temel anlamlardan biride zamandır. Türkçe'de: 1) Eylemin yapılıp bittiğini haber veren geçmiş zaman; 2) Eylemin yapılmakta olup devam ettiğini bildiren şimdiki zaman; 3) Eylemin gelecekte yapılacağını bildiren gelecek zaman olmak üzere üç ana zaman vardır. Fiillerin bildirdiği zaman, basit ve birleşik zaman olmak üzere ikiye ayrılır: 1) Basit zamanlar a) Görülen geçmiş zaman, (-di): gel-di-m b) Öğrenilen geçmiş zaman, (-miş): gel-miş-i-m c) Şimdiki zaman, (-yor): gel-i-yor-u-m d) Gelecek zaman, (-ecek): gel-ece(k)-i-m e) Geniş zaman, (i/e)r: gel-ir-i-m Basit Zamanlı Bir Fiilin Yapısı 2) Birleşik zamanlar a) Hikâye birleşik zamanı, (-di): gel-di-y-di-m b) Rivayet birleşik zamanı, (-miş): gel-iyor-muş-u-m c) Şart birleşik zamanı, (-se, -sa): gel-miş-se-m Yukarıdaki fiillerin açık şekli geldi idim, geliyor imişim ve gelmiş isem'dir. Birleşik Zamanlı Bir Fiilin Yapısı Yazmak fiilinin şimdiki zamanın şartına göre çekimi: yaz-ı-yor-sa-m yaz-ı-yor-sa-n yaz-ı-yor-sa- yaz-ı-yor-sa-k yaz-ı-yor-sa-nız yaz-ı-yor-lar-sa |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
EK-FİİL
Ek-fiil, isim soylu kelimelerin sonuna gelerek onların yüklem olmasını saÄŸlayan ya da basit zamanlı fiillerin sonuna gelerek bu fiilleri birleÅŸik zamanlı fiile dönüştüren ek hâlindeki fiildir. "imek" fiilinin ek olarak kullanımıdır. •Genellikle bitiÅŸik yazılır. •Ek-fiilin dört kipi vardır. 1- GeniÅŸ Zaman İsim soylu kelimelere kiÅŸi ekleri getirilerek yapılır. Bunlar geniÅŸ zaman eklerinin yerini tutar. Üçüncü kiÅŸilere "-dir" eki getirilir. "öğretmenim, öğretmensin,öğretmen(dir), öğretmeniz, öğretmensiniz, öğretmendirler/ öğretmenlerdir" Olumsuzu "deÄŸil" kelimesi getirilerek yapılır: "yorgun deÄŸilim, yorgun deÄŸilsin, yorgun deÄŸil, yorgun deÄŸiliz, yorgun deÄŸilsiniz, yorgun deÄŸiller" "Öğretmenim yurtdışına gitti." cümlesinde "öğretmen" kelimesi iyelik eki almıştır. "Ben Kadıköy'de öğretmenim." cümlesinde ek-fiil almış ve yüklem olmuÅŸtur. Üstümüze doÄŸan bir güneÅŸsin sen. Her taraf bugün bir baÅŸka güzel(dir). Uyarı: Ek-fiilin en zor anlaşılan ve karıştırılan kipi ÅŸimdiki zaman kipidir. 2- Görülen GeçmiÅŸ Zaman Ek-fiilin görülen (bilinen) geçmiÅŸ zaman çekimi, kavramların ve varlıkların bilinen geçmiÅŸteki durumuna ÅŸahit olunduÄŸunu gösterir. "sevinçli idim, sevinçli idin, sevinçli idi, sevinçli idik, sevinçli idiniz, sevinçli idiler" "sevinçli deÄŸildim, sevinçli deÄŸildin, sevinçli deÄŸildi, sevinçli deÄŸildik, sevinçli deÄŸildiniz, sevinçli deÄŸildiler (deÄŸillerdi)" Uyarı: ek-fiilin üçüncü çoÄŸul ÅŸekli iki türlü de çekilir: sevinçli deÄŸildiler (deÄŸillerdi)" Bir güzelin hayranıydım. Dün daha heyecanlıydın. Dayım çok merhametli biriydi. 3- Öğrenilen GeçmiÅŸ Zaman Ek-fiilin öğrenilen (duyulan) geçmiÅŸ zaman çekimi, kavramların ve varlıkların öğrenilen geçmiÅŸteki durumunun baÅŸkasından duyulduÄŸunu anlatır. "küçük imiÅŸim, küçük imiÅŸsin, küçük imiÅŸ, küçük imiÅŸiz, küçük imiÅŸsiniz, küçük imiÅŸler" Genellikle bitiÅŸik yazılır, burada ek-fiil daha iyi görülsün diye ayrı yazılmıştır. "küçük deÄŸilmiÅŸim, küçük deÄŸilmiÅŸsin, küçük deÄŸilmiÅŸ, küçük deÄŸilmiÅŸiiz küçük deÄŸilmiÅŸsiniz küçük deÄŸilmiÅŸler (deÄŸillermiÅŸ)" "Suçlanan sadece benmiÅŸim." "MeÄŸer sen ne çalışkanmışsın." "Adam yirmi yıldır evine hasretmiÅŸ." "Ben iyi bir okurum." Ek-fiilin geniÅŸ zamanı Hep iyi kitaplar okurum. GeniÅŸ zaman 1. tekil ÅŸahıs eki "Benim okurum anlayışlıdır." İyelik eki Uyarı: Yukarıdaki cümlelerde "-um" ekinin farklı üç görevde kullanıldığını görüyoruz. Aralarındaki farkı kavradıysa ek-fiil konusunu öğrenmiÅŸiz demektir. 4- Åžart Kipi İsimler -se eki alarak dilek-ÅŸart bildirdiklerinde ek-fiil almış olurlar. DiÄŸer ek-fiil ekleri ismi yüklem yaptığı halde ÅŸart kipi ismi yüklem yapmaz. Devamında isim veya fiil mutlaka bir yüklem bulunur. Sadece eksiltili cümlelerde yüklemi olmayabilir. "memnunsam, memnunsan, memnunsa, memnunsak, memnunsanız, memnunlarsa" olumsuzunda ise ek-fiil "deÄŸil" kelimesinden sonra gelir. "memnun deÄŸilsem, memnun deÄŸilsen, memnun deÄŸilse, memnun deÄŸilsek, memnun deÄŸilseniz, memnun deÄŸillerse" |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
EDAT (İLGEÇ)
Kendi başına bir anlamı olmayan, diÄŸer söz ve söz öbekleriyle kullanıldığında anlam kazanan sözcüklerdir. Kimi edatlar cümlede tek başına kullanılıyor olsa bile, anlamlı olması ancak cümle içinde kullanılmasına baÄŸlıdır. "İçin, kadar, göre, doÄŸru, sonra, dolayı, beri, gibi, yalnız, ile…" belli baÅŸlı edatlardır. Edatlar, sözcük türü olarak baÄŸlaçlara yakın olduÄŸundan bazen onlarla karıştırılabilir. Önce karışan edatlardan baÅŸlayarak önemli olanları inceleyelim. Edat olarak cümlede deÄŸiÅŸik anlamlar verecek biçimde kullanılır. Daha çok kendinden önceki sözcüğe eklenerek "- le, - la" biçiminde görülür. "Almanya'ya uçak ile gidecekmiÅŸ." cümlesinde araç bildirir. "Yarın arkadaÅŸlar ile balığa gideceÄŸiz." cümlesinde birliktelik bildirir. "Davranışının doÄŸru olmadığını güzellikle anlat." cümlesinde durum bildirir. Burada "ile"nin edat ve baÄŸlaç oluÅŸu arasındaki ayrımı da belirtelim. Cümlede "ile" sözünün olduÄŸu yere "ve" sözünü koyduÄŸumuzda anlam bozukluÄŸu oluyorsa "ile" edat; olmuyorsa baÄŸlaçtır. "Ben öykü ile ÅŸiiri çok severim." cümlesinde "ile" baÄŸlaçtır. Çünkü bu cümlede "öykü - ÅŸiir" sözcüklerini birbirine baÄŸlamıştır. Ayrıca bu cümlede "ile" yerine "ve" sözcüğü getirilebilir: "Ben öykü ve ÅŸiiri çok severim." Ama; "Ben yıllardır öykü ile uÄŸraÅŸtım." cümlesinde "ile" sözcüğü yerine "ve" getiremeyiz: "Ben yıllardır öykü ve uÄŸraşırım." Görüldüğü gibi "ile" yerine "ve" getirilemiyor. Demek ki bu cümlede "ile" edattır. Bunların dışındaki edatları cümlelerle gösterelim. "Buz gibi limonatayı içiverdi." "Bu hediye etmek için mi aldın?" "Aslında onun kadar çalışmadım." "Sabaha doÄŸru eve varabildi." "Åžimdiye dek hiçbir konuda baÅŸarılı olamadın." "O günden sonra Ayhan ile hiç görüşmedim." cümlelerindeki altı çizili sözcükler edattır |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
BAĞLAÇLAR
Kendi başına bir anlamı olmayan, cümlede eÅŸ görevli söz ya da söz öbeklerini hatta cümleleri birbirine baÄŸlayan sözcüklerdir. BaÄŸlaçlar edatlardan farklı olarak cümle içinde baÄŸladıkları sözlerin görevlerinde herhangi bir deÄŸiÅŸme yapmazlar, cümleden çıkarıldıklarında anlamda deÄŸiÅŸme olsa bile bozulma olmaz. 1. “İLE” - “VE” BAÄžLAÇLARI Aynı görevdeki sözcükleri birbirine baÄŸlar. "Çiçekçiden karanfil ve gül aldım." "Evin ve bahçenin kapısı açıktı." "Cehennemle cenneti bu dünyada yaÅŸadık." "Evle okul arasında mekik dokuyor." UYARI : Biri baÄŸlaç diÄŸeri edat olan iki çeÅŸit “ile” vardır.Bir cümlede “ile”nin yerine “ve”yi getirebiliyorsak baÄŸlaç, getiremiyorsak edattır. Örn: "“Bazen yandık bazen menekÅŸelerle söyleÅŸtik.(Edat) 2. “DE” BAÄžLACI * EÅŸitlik, gibilik anlamı katar. "O filmi ben de seyrettim." "Bence Aslı da bu iÅŸten anlamıyor" * Abartma anlamı katar. "ÇocuÄŸun okuduÄŸu ÅŸiir de ÅŸiirdi hani." "Aldıkları araba da araba yani." * Küçümseme anlamı katar. "Sen sınavı kazanacaksın da ben göreceÄŸim." "Sanki bu iÅŸten anlıyorsun da konuÅŸuyorsun." "Büyüyecek de adam olacak da bize bakacak." * Sitem anlamı katar. "Okula kadar geldin de bir selam vermedin." "İzmir’e kadar geldin de yanıma uÄŸramadın." * ÅžaÅŸma,inat,sebep, korkutma anlamı katar. "KardeÅŸin de mi bizimle gelecek?(ÅžaÅŸma)" "Ufaklık, kalemi vermem de vermem,diyor.(İnat)" "Ailesiyle kavga etti de evi terk etti.(Sebep)" "Dışarı çık da göreyim." * Ama, fakat anlamında kullanılır. "Pansiyona kaydını yaptı da yerleÅŸmedi." "Bize gelmiÅŸ de fazla kalmamış.” UYARI: Türkçede biri baÄŸlaç diÄŸeri hal eki olan iki çeÅŸit “de” vardır. “De”yi cümleden çıkardığımızda cümlenin yapısı bozulursa ektir bitiÅŸik yazılır, bozulmazsa baÄŸlaçtır ayrı yazılır. Örnek: "Bakkalda sebze de satılıyormuÅŸ." "AyÅŸe de okulda kalmış." (altı çizili "de" baÄŸlaçtır.) 3. “AMA” , “FAKAT” BAÄžLACI * Karşıt anlamlı iki cümleyi birbirine baÄŸlar. "Sınava çok iyi hazırlandı ama üniversiteyi kazanamadı." "Her sabah spor yapıyor ama zayıflayamıyordu." * KoÅŸul, pekiÅŸtirme anlamı katar. "Dışarı çıkabilirsin ama eve erken döneceksin." "Seninle sinemaya gelirim ama iÅŸim olmazsa." "Bu kitabı sana alacağım ama okuyacaksın." "Dışarıda soÄŸuk ama çok soÄŸuk bir hava var." "Büyük ama çok büyük bir bahçesi vardı." 4. “ANCAK” ,“YALNIZ” BAÄžLACI * Ama, fakat anlamında kullanılıyorsa baÄŸlaç, * Bir tek,sadece anlamında kullanılıyorsa edat, * Önündeki ismi niteliyorsa sıfat, * Fiili niteliyorsa zarftır. "Geziye yalnız bizim sınıf katıldı." (edat) "Bu adam evde yalnız yaşıyor." (zarf) "Yalnız insanlar hayata karamsar bakarlar." (sıfat) "Onunla konuÅŸurum yalnız fikrim yine de deÄŸiÅŸmez." (baÄŸlaç) "Bu iÅŸin üstesinden ancak sen gelirsin." (edat) "YoÄŸun trafikte iÅŸe ancak yetiÅŸebildim." (zarf) "Bütün gün evde yalnızdım." (adaÅŸmış sıfat) "Filmi seyredebilirsin ancak yarın erken kalkmalısın." (baÄŸlaç.) 5. “Kİ” BAÄžLACI * Özneyi pekiÅŸtirir "Ben ki yedi iklimin padiÅŸahıyım." "Sen ki Fransa eyaletinin valisisin." * Neden-sonuç vardır. "Günü kötü geçmiÅŸ ki çok kızgın görünüyor." "Sana deÄŸer veriyorum ki seninle konuÅŸuyorum." * KuÅŸku, yakınma, ÅŸaÅŸma, amaç-sonuç, tahmin ... "Beni tanımıyorsun ki…" (Yakınma) "Kafamı bir kaldırdım ki onu karşımda gördüm." (ÅžaÅŸma,) "Arabayı o çizmiÅŸ olabilir mi ki? (KuÅŸku) "Sana iÅŸ buldum ki kimseye muhtaç olmayasın." (A-S) "Geç saatlere kadar çalışmış olmalı ki sabah uyanamamış." (tahmin) 6. “HEM…HEM” BAÄžLACI KarşılaÅŸtırılan iki unsurun hepsi anlamını vermektedir.EÅŸ görevli sözcükleri baÄŸlar. "Hem arabayı hem evi üzerine alacakmış." "Hem ucuz hem kaliteli ayakkabı satıyor." "Hem çalışıyor hem üniversite okuyor." 7. "NE…NE" BAÄžLACI Cümleyi anlamca olumsuz yapar.KarşılaÅŸtırılan iki unsurun hiçbiri anlamını verir. "Sallanmaz o kalkışta ne bir mendil ne bir kol." "Adam kızını ne arıyor ne soruyor." "Ne kızı veriyor ne dünürü küstürüyor." "Bu konu ne seni ne beni ilgilendirir." NOT: İki karşıt sıfatı birbirine baÄŸlarsa “ikisinin arası, ortası” anlamı verir. Örnek: "Kız ne zayıf ne ÅŸiÅŸman biriydi." "KonuÅŸan adam ne uzun ne kısaydı." 8. "YA…YA" BAÄžLACI KarşılaÅŸtırılan unsurlardan birini ifade etmek için kullanılır. "Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin." "Aynayı ya AyÅŸe ya Özlem kırmıştır. " "Ya salonun ya mutfağın penceresi kırıldı." "Takıma ya beni ya onu alacaksın." 9. DİĞER BAÄžLAÇLAR "Ogün okula gelemedim çünkü çok hastaydım. " "Bu maçı kazanacağız hatta ÅŸampiyon olacağız." "Mademki söz verdin, sözünü tutacaksın." "Bu maÄŸazada elbiseler çok güzel üstelik çok ucuz." "Sanki daÄŸları sen yarattın." "MeÄŸer bütün evi o dağıtmış." "EÄŸer kardeÅŸine uÄŸrarsan selamımı söyle." "Çok geç kaldılar; yoksa kaza yaptılar." "Ders çalışmıyor; üstelik yaramazlık yapıyor." "Önce bunlardan yani çok iyi bildiÄŸiniz sorulardan baÅŸlayın." "Bizde yahut sizde çalışabiliriz." "İster yazarsın ister yazmazsın." |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
KELİME (SÖZCÜK)
Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir. Kelime, insanlar arasında anlaÅŸmayı saÄŸlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır. Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaÅŸma saÄŸlanır. KELİMEDE ANLAM Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır. Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir. Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diÄŸer kelimelerle olan anlam iliÅŸkisini gösterebilir. Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri de karşımıza çıkmaktadır. Kelimeler tek baÅŸlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaÅŸlık sesteÅŸlik gibi iliÅŸkiler de barındırabilirler. Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri ÅŸunlardır: A. ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım. 1. GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM) Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir. Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır. Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır. Buna "temel anlam" da denir. Meselâ, “ağız” dendiÄŸinde akla ilk gelen, organ adıdır. “göz” kelimesi de öyle. SoÄŸuktan su boruları patlamış. Ayağında eski bir spor ayakkabı var. Biraz sonra toprak bir yola girdik. Kanadı kırık bir martı gördüm. SoÄŸuk sudan boÄŸazı ÅŸiÅŸmiÅŸti. Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım. 2. YAN ANLAM Temel anlamıyla baÄŸlantılı olarak zamanla ortaya çıkan deÄŸiÅŸik anlamlara yan anlam denir. Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluÅŸturur. Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır. Meselâ “göz” dendiÄŸinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır. Ama “iÄŸnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır. Bunlara da yan anlam denir. Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “ÇocuÄŸun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır. BeÅŸiktaÅŸ sırtlarına aÄŸaç dikiyorlar. (arka taraf) Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış. Uçağın kanadı havada parçalanmış. Başı kırık bir çiviyi sökmeye uÄŸraşıyor. Bu dalda baÅŸarılı olabileceÄŸimi sanıyorum. Köprünün ayağına bomba koymuÅŸlar. SomutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz. Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir. Onun için somutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür. Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaÅŸmıştır. Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduÄŸu hâlde bilinmeyen varlıklar çeÅŸitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır. Buna yakıştırmaca denir. Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu v.b. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
3. MECAZ ANLAM
Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaÅŸarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir. BaÅŸka bir deyiÅŸle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, baÅŸka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır. Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır. Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiÅŸtir. Bu konuyu bir daha açmayacağım. Derdim çoktur, hangisine yanayım. Doktora boÅŸ gözlerle bakıyordu. Bu ÅŸarkıya bayılıyorum. Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı. Yakında savaÅŸ patlayacak. Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır. Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir. İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır. Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir. EÄŸretileme ve deyim aktarması da denir. “Kurban olam, kurban olam BeÅŸikte yatan kuzuya” (açık istiare) “Tekerlekler yollara bir ÅŸeyle anlatıyor.” (kapalı istiare) İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir. Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz. İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır. AÅŸağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir. (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da iÅŸlenir.) Dalgalan sen de ÅŸafaklar gibi ey nazlı hilâl Saçını kestir demedim mi? Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek. Ayağını çıkarmadan girebilirsin. Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor. Orhan Veli’yi okur musun? |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
4. DEYİMLER
Deyim, en az iki kelimenin kalıplaÅŸarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluÅŸan mecazlı sözlerdir. Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uÄŸrar. Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun? Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu. KorktuÄŸu başına gelmiÅŸ, arabası bozulmuÅŸtu. Her gördüğüne dudak büküyordu. Senin yaptığın pire için yorgan yakmak. İki genç adam boÄŸaz boÄŸaza geldi. Olur olmaz konularla baÅŸ aÄŸrıtmayı seversin. Bu ÅŸekilde anlatırsanız aklı yatar. MatematiÄŸi aklım almıyor.. Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu. Hiçbir iÅŸte dikiÅŸ tutturamamıştı. Bizimkinin iyice çenesi düştü. Göze girmek için her ÅŸeyi yapıyor. İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuÅŸtu. Bu soruya kafa yormanı istemiÅŸtim. Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış. Burası çok ayak altı, ÅŸurada duralım. Deyimlerin özellikleri: a) Deyimler kalıplaÅŸmış sözlerdir. b) Sözcüklerin yerleri deÄŸiÅŸtirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine baÅŸka kelimeler konulamaz. Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez, "ocağına incir aÄŸacı dikmek" yerine "ocağına çam aÄŸacı dikmek" denilemez, "ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez, "dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki ÅŸekeri çıkar" denilemez, "tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez. Ama istisnalar yok deÄŸildir: “baÅŸ baÅŸa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi. Araya baÅŸka kelimeler girebilir: “Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu. c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır. Az sözle çok ÅŸey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armaÄŸanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-” d) Deyimler en az iki sözcükten oluÅŸurlar. Bu özellik deyimi mecazdan ayırır. 1. Ya kelime öbeÄŸi ve mastar ÅŸeklinde olurlar: aÄŸzı açık, kulağı delik, eli uzun, kaÅŸla göz arasında, bulanık suda balık avla-, dikiÅŸ tutturama-, can kulağı ile dinle-, köprüleri at-, pire için yorgan yak-, piÅŸmiÅŸ aÅŸa su kat-, kafayı ye-, aklı alma-, akıntıya kürek çek-, aÄŸzı kulaklarına var-, bel baÄŸla-, çenesi düş-, göze gir-, dara düş-, 2. Ya da cümle ÅŸeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır. Yorgan gitti, kavga bitti. Dostlar alışveriÅŸte görsün, Atı alan Üsküdar'ı geçti, Tut kelin perçeminden, Dam üstünde saksaÄŸan, vur beline kazmayı, Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın. Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var?, Ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap. e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir. Deyimler genel yargı bildirmezler. Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuÅŸ sözlerdir. Öğütte bulunmazlar. Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir. Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuÅŸlardır. Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur. Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür. Çalışmanın önemini anlatmaktadır. Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir. f) Deyimlerin çoÄŸunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır. Çantada keklik, aÄŸzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var? Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: ÇoÄŸu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı saÄŸ olsun .. g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede baÅŸka görevler de alabilir: Üzüntüsünden aÄŸzını bıçak açmıyordu. (Yüklem) Damarıma basmadan konuÅŸamaz mısın? (Zarf tümleci) Aslan payı ona düştü. (Özne, isim tamlaması) O, dik kafalı biridir. (sıfat tamlaması, sıfat) h) Kafiyeli deyimler de vardır: Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
5. TERİM ANLAM
Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir. Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır. Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar. Örnek: kök, mısra, muson. “yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir. Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk aÄŸzında kullanılıp da sonradan terim özelliÄŸi kazanmış kelimeler vardır. Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir. Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir. Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur. BoÄŸaz’ı geçip Karadeniz’e ulaÅŸtık. Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur. AÄŸacın kökleri çok derinde. Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir. 6. ARGO ANLAM Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluÅŸan dile argo denir. Argo, dil içinde bir dil gibidir. Külhanbeylerinin anlaÅŸma vasıtası da denebilir. Küfürle karıştırılmamalıdır. Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteÄŸidir. Åžekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır. Bağımsız ve sorumsuz yaÅŸayışın dilidir de denebilir. Dışa dönüklük, boÅŸalma, rahatlama argoda sınırsızdır. Her ÅŸeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir. “Canına yandığımın dünyası” gibi aklına tükürmek: birinin düşüncesini beÄŸenmemek mektep çocuÄŸu: acemi, toy zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek arakçı: hırsız bal kabağı: aptal, beyinsiz çakmak: sınıfta kalmak |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
7. SOYUT ANLAM
BeÅŸ duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de soyut anlam denir. Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik... 8. SOMUT ANLAM BeÅŸ duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de somut anlam denir. AÄŸaç, taÅŸ, ev, mavi, soÄŸuk, su, masa, yol, yürümek, koÅŸmak... Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir. “Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum.” “Adam yıldızlara basa basa yürüyordu.” |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
B. KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ
1. EÅž ANLAMLI KELİMELER Yazılış ve okunuÅŸ bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir. Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir. AnlamdaÅŸ kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir. kıymet - deÄŸer cevap - yanıt sene - yıl medeniyet - uygarlık imkân - olanak acele - ivedi zelzele - deprem yoksul - fakir misafir - konuk sınav - imtihan yöntem - metot mesele - sorun fiil - eylem kelime - sözcük vasıta - araç ... Fakat bazı durumlarda anlamdaÅŸ kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız. Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir. Türkçe kelimeler arasında da eÅŸ anlamlılık olabilir: deprem-yer sarsıntısı-zelzele, kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen 2. YAKIN ANLAMLI KELİMELER Yazılışı ve okunuÅŸu farklı olan, anlamdaÅŸ gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir. Bunlar çoÄŸunlukla Türkçe kelimelerdir. göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuÅŸmak, eÅŸ-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek, KardeÅŸim sana küsmüş. KardeÅŸim sana kırılmış. KardeÅŸim sana gücenmiÅŸ. KardeÅŸim sana darılmış. Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoÅŸgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır. Ben her sorunla baÅŸa çıkarım. (baÅŸ etmek) Bu kadar yürekten çağırma beni. (candan) Davranışları hiçbir zaman içtenlikli deÄŸildi. (yürekten, candan) Yaptığı iÅŸi önemsemiyordu. (özen göstermiyordu.) |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
3. ZIT ANLAMLI KELİMELER
Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir. Siyah-beyaz, uzun-kısa, aÅŸağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek, Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur. Eylemlerde de durum aynıdır. Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz. “sevinmek” karşıtı sevinmemek deÄŸil “üzülmek”tir. Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre deÄŸiÅŸir. “doÄŸru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eÄŸri” olurken, diÄŸerinde “yanlış” olabilir. İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir. Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar. Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir. 4. EÅž SESLİ KELİMELER Yazılışı ve okunuÅŸu aynı olduÄŸu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir. Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler. Åžiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır. Gül: 1. çiçek, 2. gülmekten emir Kır: 1. kırsal alan, 2. kırmaktan emir, 3. beyaz Yazma: 1. baÅŸ örtüsü, 2. yazmaktan olumsuz emir, 3. yazma iÅŸi Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eÅŸ seslilik söz konusudur. Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir: Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi “Oyuncakları olmuÅŸ çocukların kurÅŸunlar” “Zalimler her saat taze fidanları kurÅŸunlar” Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya “hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eÅŸ sesli deÄŸildir. OkunuÅŸları ve anlamları farklıdır. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
DOLAYLAMA
Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir. Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır. ÖrneÄŸin bizler nasıl oluÅŸtuÄŸuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz. Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiÅŸ, kabul görmüştür. Kaleci : File bekçisi Turizm : Bacasız sanayi Kömür : Kara elmas... YANSIMA SÖZCÜKLER DoÄŸada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluÅŸan sözcüklere yansıma denir. “Suyun şırıltısı insanı dinlendirir.” “Kedinin acı miyavlaması ile uyandım.” “Åžu cızırtıyı durdurun artık.” cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır. Çünkü bu sesleri biz doÄŸada duyuyoruz. İKİLEME Sözün anlamını pekiÅŸtirmek, onu zenginleÅŸtirmek ya da deÄŸiÅŸik anlam ilgileri oluÅŸturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluÅŸan söz öbeklerine ikileme denir. İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir. “Adam acı acı güldü.” cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile, “Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı.” cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Gece gündüz çalışıyordu.” cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Lütfen saçma sapan konuÅŸma.” cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluÅŸmuÅŸtur. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
AD AKTARMASI
Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, baÅŸka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir. “Seni ÅŸirketten aradılar.” cümlesinde “ÅŸirket” sözcüğünde ad aktarması vardır. Burada ÅŸirkette görevli birinin, örneÄŸin sekreterin araması söz konusudur. Ama cümlede “ÅŸirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiÅŸtir. “Ben ortaokulda Akif'i çok okudum.” cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in ÅŸiirleri kastedilmiÅŸtir. “Öğretmen içeri girince sınıf ayaÄŸa kalktı.” cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır. Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir. Dış söylenerek iç kastedilmiÅŸtir. “Batı teknolojide bizden ileridir.” “Türkiye sizinle gurur duyuyor.” “Soba yanınca oda ısındı.” cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur. ATASÖZÜ Bir deneyimi, birikimi aktarırken deÄŸer yargısı oluÅŸturan ve deÄŸer yargılarını yaÅŸatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir.Bir toplumun derin manevi, tarihsel ve mitoloji bilgilerini birleÅŸtirirler. Bazı özellikleri ise ; - KalıplaÅŸmış sözlerdir. - Sözlerin yeri deÄŸiÅŸtirlemez ,baÅŸka söz kullanılamaz. - Kısa ve öz olmalıdır. Az sözle çok ÅŸey ifade etmelidir. - Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir. - Atasözlerinin kimileri doÄŸrudan doÄŸruya öğüt vericidir. - Atasözlerinin mecazi anlamları vardır.Kimisinde ise mecaz yoktur,doÄŸrudan sözlerdir. - DiÄŸer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduÄŸu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuÅŸtur. - Atasözleri ulusların çok deÄŸiÅŸik dönemlerinde söylenmiÅŸ sözlerdir. Bunun için de bazılarının söylenmiÅŸ oldukları döneme göre çok doÄŸru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doÄŸrulukları tartışılabilecektir. Bazı örnekler : * Acı patlıcanı kırağı çalmaz. * Görünen köy kılavuz istemez. * Harman yel ile, düğün el ile olur. * Saç sefadan tırnak cefadan uzar * Yazın başı piÅŸenin,kışın aşı piÅŸer * Zahmetsiz rahmet olmaz. ÖZDEYİŞ (VECİZE) Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür. Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. YaÅŸam deneyimine ve gözleme dayanır. Bazı örnekler: * Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. (Mustafa Kemal ATATÜRK) * Bir ülkenin geleceÄŸi o ülke insanlarının göreceÄŸi eÄŸitime baÄŸlıdır. (Albert Einstein) *İyiliÄŸe gücün yetmezse, kötülük etme. (Aristo) *En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır. (Goethe) *Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır. (Eflatun |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
SÖZCÜK TÜRLERİ
Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır: a. İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler b. Fiiler soylu sözcükler: Fiiller İSİM (AD) Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir. İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır.Bunlar daima birbirlerini çağrıştır. Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir. Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz. Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir. İsim çeşitleri ise şu şekildedir: A. Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler 1. CİNS İSİM Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir.Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur. Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz. Örn.; "Çiçek,okul,kitap,silgi ..." v.s. 2. ÖZEL İSİM Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir. Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları, Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları, Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları, Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları, Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları, İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları, Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır. |
Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları
B. Varlıkların Sayılarına Göre İsimler
1. TEKİL İSİM Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir. Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar ..." gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir. 2.ÇOĞUL İSİM Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir. Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır. "Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar ..." 3.TOPLULUK İSMİ Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir . "Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü ..." sözcükleri birer topluluk adıdır. Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir. Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur. Örn.; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır.Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.