ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Tarih / Coğrafya (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=656)
-   -   Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar... (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=885402)

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
AYASTEFANOS ANTLAŞMASI

1878'de imzalanan Ayastefanos Antlaşmasına göre;

- Osmanlı Devleti'ne bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak. Prensliğin sınırları Tuna'dan Ege'ye. Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacaktı.

- Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek

- Sırbistan. Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek

- Kars. Ardahan. Batum ve Doğu Beyazıt Rusya'ya verilecek

- Teselya Yunanistan'a bırakılacak

- Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak

- Osmanlı Devleti Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

Rusya'nın Osmanlı Devleti'ni Ayastefanos Antlaşmasıyla istediği gibi parçalamasını istemeyen Avrupalı Devletler bu antlaşmaya itiraz ettiler. Berlin'de toplanan konferanstan sonra yeni bir antlaşma imzalandı. Berlin Antlaşması ile:

- Ayastefanos Antlaşmasıyla kurulan Bulgaristan. üç kısma ayrıldı.

- Bosna-Hersek Osmanlı Devleti'ne ait kabul edilecek fakat Avusturya tarafından yönetilecekti.

- Karadağ. Sırbistan ve Romanya'nın bağımsızlığı devam edecek. fakat sınırları değiştirilecek

- Kars. Ardahan. Batum. Ruslarda kalacak. fakat Doğu Beyazıt Osmanlı Devleti'ne bırakılacak

- Teselya Bölgesi Yunanistan'a ait olacak

- Rumeli'de ve Anadolu'da Ermenilerin oturduğu bölgelerde ıslahatlar yapılacak

- Osmanlı Devleti. Rusya'ya 60 milyon ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Balta Lİmani AntlaŞmasi

1838'de Ingiltere. daha sonra diger Avrupa devletleri ile Balta limaninda yapilan ticâret andlasmalari.

Osmanli Devleti'nde ekonomik faaliyet genis ölçüde devletin kontrolü altinda cereyan etmekteydi. Yaygin bir iktisadî faaliyet olan tarim. devlete ait topraklarin isletilmesi esâsina dayaniyordu. Buna bagli olarak kurulan timar sistemi. Osmanli zirâat ekonomisinin temelini teskil etmekteydi. Sanayi üretimi ise devlet kontrolündeki ahilik müessesesi içinde yürütülüyordu. Kapali bir iktisat sistemi olan ahîlik. üyelerine çalisma zevki. meslek disiplini. dürüstlük. kanaatkârlik gibi saglam ahlâk kurallarini asiliyor. meslek itibârini korudugu gibi. standartlari ayakta tutarak. haksiz rekabetleri önlüyordu. Hükümetin müdâhalesi ahiligin iç islerine kadar gitmez. yalnizca ahilige bagli subelerin îmâl ettikleri mallarin kalite. mikdâr ve fiyatlarinda olurdu. Böylece ahîlik sistemi. ham maddelerin arz ve talebini tanzim eden bir mekanizma olarak islerdi. 17. ve 18. yüzyillarda pamuk. ipek. kereste ve demir gibi maddeler ulasim güçlükleri ve üretimdeki yetersizlikler dolayisiyla piyasaya her zaman yeterli mikdârda yâni bütün talebi karsilayacak ölçüde sevk edilemezdi. Bu bakimdan ham maddelerin. ahilige mensûb ustalarin eline normal fiyatlar üzerinden ve onlardan hiç birini issiz birakmiyacak sekilde dagitilmasi büyük bir ehemmiyet arz ederdi. Bâzi maddelere sik sik konan ihraç yasaklari veya bu maddelerin stokçular tarafindan satin alinmasini önleyen tedbirler bu cümledendi.

Bu arada 1820'lerin basinda Ingiltere. sanayi inkilâbini tamamlamis ve Napolyon savaslari sonunda da Fransa'yi yenerek rakipsiz duruma gelmisti. Dünyâ pazarlarinda ingiltere sanayii ile rekabet edebilecek bir ülke yoktu. Sanayi inkilâbini henüz tamamlamamis olan diger Avrupa ülkeleri korumaci tedbirlerle Ingiltere'nin kendi pazarlarina girmelerini önlüyorlardi. Bu durumda Ingiltere ticâret ve sanayi sermâyesi için yapilacak tek sey kaliyordu. O da. Avrupa disindaki ülkelerin pazarlarini ve ham maddelerini ticârete açmak. Nitekim onlar bu gaye ile 1820' lerden 1840'lara kadar Latin Amerika'dan Çin'e kadar pek çok bölgede. ya anlasmak suretiyle veyahut silâh zoruyla. pek çok ticâret andlasmasi imzaladilar.

Avrupa'da sanayi inkilâbinin neticesi olarak daha fazla hammaddeye ihtiyâç duyulmaya baslanmasi üzerine. Osmanli hükümeti de 1826'dan itibaren. ham maddesini disariya çikararak esnafin issiz kalmasini önlemek maksâdiyle bir nevi himaye sistemi olan yed-i vâhid (tekel) usûlünü uygulamaya koydu. Sistemin ayrica yeni kurulmus olan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye ordusuna kaynak bulmak ve üreticinin mahsûlünü ucuza satarak aldanmasini önlemek gibi gayeleri de bulunuyordu. Yed-i vâhid uygulamasi özellikle Ingiliz tüccarlarini son derece rahatsiz ediyordu. Nitekim Ingiliz sefiri Ponsenby,yed-i vâhid usûlü ile ticâret serbestisine konmus engellere siddetle çatmakta; "Türkiye'de mahsûl yetistirenler,bunlarin fiyatlarini tesbit etmekte yegâne hâkim olan imtiyazli kimselere satmak mecburiyetinde kaldikça. Türk sanâyiinin gerilige mahkûm kalacagini iddia etmekte idi. Kisaca yed-i vâhid usûlü. Ingiltere'nin Osmanli Devleti'ni gönlünce sömürmesini engellemekteydi.

Bu sebeple Ingilizler. Osmanli ticâretinde kendilerine ters düsen hükümlerin kaldirilmasi için 1833' den itibaren ünlü hâriciye nazirlari Polmerston araciligiyla ugrasmaya basladilar. 1836'daki muzakerelerde Osmanli hey'etine baskanlik eden gümrük emini Tâhir Efendi. eski düzenden mümkün oldugunca az tâviz vermeye çalismis ve Ingiliz isteklerine boyun egmemisti. Bu durumda Ingiliz diplomasisi Osmanli bürokrasisinin zayif ve bunalimli bir devresini kollamaya basladi. Nitekim bu firsat iki yönlü olarak Ingilizlerin karsisina çikti. 1837'de Londra büyük elçiliginden hâriciye nazirligina getirilen Mustafa Resîd Pasa. Ingilizlere yakin bir müzakereci idi. Londra büyükelçiliginde iken mason locasina kayitli olan Resîd Pasa. Osmanli Devleti'ni iktisâdi bakimdan çökertecek bir andlasmaya yanasmakta hiç tereddüt göstermedi. Bu sirada Mehmed Ali Pasa Misir'da Osmanli Devleti için büyük bir tehlike arz ediyordu. Resîd Pasa. Misir mes'elesinde Ingilizlerin yardimlarini te'min bahanesiyle Balta Limani'ndaki yalisinda dört gün süren ve çok gizli tutulan pazarliklar sonucunda. 16 Agustos 1838'de Osmanli-Ingiliz ticâret andlasmasini imzaladilar. Andlasma. 8 Ekim 1838'de kraliçe Victoria. bir ay sonra da Sultan Mahmûd tarafindan tasdîk olundu. Esas ve zeyl olmak üzere iki kisim hâlinde tanzim edilen andlasmanin birinci kismi (esas) iç ticârete ait maddeleri; zeyli meydana getiren ikinci kisim ise Ingiltere'den ithâl edilecek mallarla. transit esyalarin gümrüklendirilme sekillerini ihtiva ediyordu.

Andlasmanin zeyl kisminin ikinci maddesine göre zirâi mahsûller ile sâir esya üzerine konan yed-i vâhid yâni tekel usûlü tamamen kaldiriliyordu. Bu madde ile emperyalizmin önündeki engeller kaldirilarak iktisadî sistemimiz felce ugramis oluyordu. Ayrica iç ticâretin Osmanli vatandaslarina münhasir kalmasi da kaldirilip. istisnasiz bir sekilde Ingiliz tüccarlarina veriliyordu.

Andlasmanin diger önemli hükümlerine gelince; dördüncü madde ile. Britanya tebeasi. Osmanli memleketleri mahsûlü olan bütün maddeleri. istisnasiz olarak ihraç etme müsâadesine sâhib olacaklardi. Altinci madde ile transit resmi kaldirilmaktaydi. Yedinci madde ile. Ingiliz gemileriyle gelen Ingiliz emtiasi için bir defa gümrügü ödendikten sonra. ithalâtçi veya alici tarafindan nereye götürülürse götürülsün bir daha gümrük ödenmeyecekti. Andlasmanin bu hükümleri ile. Osmanli hazînesi. önemli bir gelir kaynagindan mahrum kaldi. önceden yabanci bir emtia bir eyâletten diger bir eyâlete geçerken ilâve gümrük ödemek zorunda bulundugundan. fiyati artarak rekabet gücünü kaybediyordu. Simdi ise Osmanli tüccari bir yerden bir yere bir mali götürüp. satarken y üzde 12 verg i verirken. Ingiliz tüccarlari ortaklari ve adamlari yüzde bes vergi ödeyecekti. Böylece Ingiliz tüccarlari Osmanli tüccarina karsi korunmus oluyordu. Bilâhare transitresminin devam etmesine karar verilmis ise de buna karsilik ithalât resimlerine yüzde ikiye varan bir indirime daha gidildi.

Bu arada andlasma hükümlerinin Misir. Afrika eyâletleri dâhil bütün Osmanli ülkelerinde ve her sinif halk tarafindan tatbik ve riâyet olunacagina dikkat çekildikten sonra. isteyen bütün dost devletlerede istisnasiz olarak andlasmanin tesmîl edilecegi taahhüd olunuyordu. Nitekim 19. yüzyilin ilk çeyregine kadar Osmanli dis ticâretinde birinci sirayi alan Fransa menfâatlerine halel gelecegini bilerek bu andlasma hükümlerine siddetle karsi çiktigi hâlde. çok geçmeden 25 Kasim 1838'de yukaridaki maddeye istinaden ayni hükümleri ihtiva eden bir andlasma imzaladi. Bunu. Avrupa'nin diger devletleri tâkib etmekte gecikmediler. 31 Ocak 1840'da Isveç ve Norveç. 2 Mart 1840'da Ispanya. 14 Mart 1840'da Hollanda. 30 Nisan 1840'da Belçika. 1 Mayis 1841'de Danimarka ve 20 Mart 1843'de Portekiz ile andlasmalar imzalandi.

Mustafa Resid Pasa'nin faaliyetleri sonucu 1838'de önce Ingiltere ve sonraki yillarda diger Avrupa devletleriyle imzalanan bu ticarî andlasmalar esnafi ve tüccarlarimizi usakliga. devletimizi de borç batakligina düsürmekten öte bir ise yaramamistir. Nitekim andlasmanin imzalanmasindan sonra Avusturya basbakani; "iste Osmanli simdi bitti" derken. Osmanli'ya büyük bir darbenin vuruldugunu daha isin basinda söylemekten kendini alamamistir. Aradan yirmi yil geçtikten sonra. 1858'de andlasmanin te'sirlerini anlatan Ingiliz Edvvard Michelson ise; "Yabanci ülkelerde büyük ünü olan Türk sanayiinin bir çok kollari simdi tamamen yok olmustur. Bunlar arasinda pamuk sanayii basda gelir ki. bunlar tamâmiyle Ingiliz sanayii tarafindan saglanmaktadir Sam'in çelik biçaklari; Kibris' in sekeri. Iznik'in çini. Teselya'nin iplik boya sanayii hep yok olmustur. Bütün bu sanayii kollarinin bugün Türk topraklarinda artik izi bile kalmamistir" derken. Türk sanayiinin düstügü aci durumu dile getirmistir. Bu ticâret andlasmalari. devlet hazînesini önemli masraflari karsilayamaz hâle getirdi ve Avrupa'dan borç alma yolu açildi. Böylece disa bagimlilik devri baslamis oldu.

Gerçekten de sultan Abdülazîz 1861'de tahta çikarken. 1838 ticarî andlasmalarinin bir neticesi olarak. dis ticâretin yaninda iç ticâret de yabancilarin eline geçmis. büyük çapta mâlî ve iktisadî çöküntü içerisinde bulunan bir devletle karsilasmis idi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
BERLİN ANTLAŞMASI

Osmanli târihinde Doksanüç harbi diye bilinen Osmanli-Rus harbinden sonra. 13Temmuz 1878'de. Osmanli Devleti'yle; Rusya. Almanya. Avusturya. Macaristan. ingiltere ve Fransa arasinda Berlin'de imzalanan andlasma.

Sultan ikinci Abdülhamîd Han'in pâdisâh olmasindan sonra kabul edilen Kânûn-i esâsi'ye göre kurulan Meclis-i meb'ûsân; Rusya'nin 24 Nisan 1877'de Osmanli Devletl'ne karsi harb îlâniyla ilgili notasina. Abdülhamîd Han'in karsi çikma gayretlerine bakmayarak harb ilaniyla karsilik verdi. Osmanli ordusunun çesitli cephelerde kahramanca çarpismasina ragmen. harb maglûbiyetle bitti. Rus kuvvetleri Dogu Anadolu'da Erzurum; Rumeli'de ise Edirne'ye kadar ilerlediler. Edirne'nin teslimi ile istanbul yolu Ruslara tamamen açilmis olacakti. Bundan sonraki Rus ilerleyisi karsisinda istanbul'un bile tehlikeye düsecegini gören sultan ikinci Abdülhamîd Han. 9 Ocak 1878'de mütâreke (ateskes) yapilmasi için Rus ordulari baskumandani Grandük Nikola'ya müracaat etti. Mütâreke istegini telgrafla bildirdikten sonra. onunla bu hususda temaslarda bulunmak üzere murahhas olarak hariciye naziri Server Pasa'yi ve hazîne-i nassa nâziri müsir Nâmik Pasa'yi. yanlarinda da askeri müsavir olarak ferik Necib. mîrliva Osman Pasa ve kaymakam Agâh Bey'i gönderdi. 19 Ocak 1878'de bu hey'et Kizanlik'a ulastigi hâlde. Grandük Nlkola. Edirne'nin tesliminden evvel görüsmeye yanasmadi. Bu müddet zarfinda sultan Abdülhamîd Han. Rus carina ve arabuluculuk yapmasi için ingiltere kraliçesi Victoria'ya (Viktorya'ya) müracaat etti. Ruslarin bogazlara hâkim olmasini ingiltere'nin Akdeniz'deki nüfuzu için tehlikeli gören kraliçe Victoria. sulh için arabuluculugu kabul ederek çara müracaat etti. Bunun üzerine Grandük Nikola sulh esaslarinin da imza edilmesi sartiyla mütârekeyi kabul etti.

Rusya'nin. Osmanli Devleti üzerinde hâkim bir duruma gelmesi. Avrupa devletlerini. bilhassa ingiltere'yi harekete geçirdi. Ruslarin istanbul'u isgal etmek kararinda olduklari söylentisi yayildi. Evvelâ. Avusturya harekete geçerek. iki devlet arasinda yapilacak baris andlasmasinin. yürürlükteki andlasmalara uygun olmasini saglamak için Viyana'da bir meclisin toplanmasini istedi. ingiltere ise. bogaz disinda durmakta olan donanmasini Çanakkale bogazindan geçirerek Marmara denizine girdi.

Bu sirada Rus ordulari baskumandani Grandük Nikola. mütâreke için su agir sartlari ileri sürdü:

1-Bulgaristan'a muhtariyet verilecek.

2-Karadag'in istiklâli kabul edilecek ve son harplerde elde ettigi topraklar kendisine verilmek suretiyle hudut tesbit edilecek.

3-Romanya ve Sirbistan'in istiklâlleri tasdîk olunacak ve her iki devlete arazi verilip hudutlari tesbit edilecek.

4-Bosna-Hersek'e muhtariyet verilecek.

5-Rusya' ya. nakit veya arazi terki suretiyle harb tazminati verilecek.

6-Bogazlarda Rus haklarinin korunmasi. Pâdisâh ile Çar arasinda yapilacak müzâkere ile kararlastirilacakti.

Bu esaslarin kabulünden baska. baris esaslarinin vasitasiz olarak Ruslarla müzâkere edilmesi için bir Osmanli murahhas hey'eti Odesa'ya veya Sivastopol'e gidecekti.

Mütâreke sartlari kabul edilince harb harekâti durdurulacak. te'minât olarak; Vidin. Rusçuk. Silistre ve Erzurum kaleleri Türkler tarafindan bosaltilacak. müzâkereler devam ettigi müddetçe bu kalelere Rus askerleri yerlestirilecekti.

Türk murahhas hey'eti. bu agir sartlari ilk önce kabul etmeyerek. hafifletmek ve degistirmek için çok ugrasti. Fakat Ruslar. sarttan kabul edilmedigi takdirde. istanbul üzerine yürüyeceklerini kesin bir dille bildirince. 31 Ocak 1878'de mütâreke ve baris esaslari andlasmasi Edirne'de imzalandi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
BUCAŞ ANTLAŞMASI

Hotin antlaşmasından sonra. Lehistan ve Osmanlı Devleti arasında elli yıl süren bir barış süreci yaşanmıştı. Osmanlı himayesindeki Ukrayna Kazaklarına saldıran Lehliler. barışı bozdular. Sultan Dördüncü Mehmed ve Köprülü Fazıl Ahmed Paşa. Ukrayna kazaklarının yardım istemesi üzerine. Lehistan seferine çıktılar. Osmanlı ordusunun ard arda kazandığı başarılardan sonra. Lehistan barış istedi. İmzalanan Bucaş antlaşmasıyla (18 Ekim 1672). Podolya Osmanlılara geçti. Lehistan Kırım Hanına vergi ödemeye devam edecekti. Ayrıca Lehistan her yıl Osmanlı Devleti'ne 22.000 altın ödemeyi kabul ediyordu.

Lehistan meclisinin. bu antlaşmadaki para maddesini kabul etmemesi üzerine. 4 yıl süren İkinci Lehistan seferine çıkıldı. Bazı kalelerin fethedilmesi üzerine. Lehistan elçisi. Podolya ve Ukrayna'nın iadesi şartıyla antlaşma istediyse de bu kabul edilmedi. Bu arada Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nın hastalanması üzerine. 1675 yılında Lehistan serdarlığına İbrahim Paşa tayin edildi. Sultan Dördüncü Mehmed. Köprülü Fazıl Ahmed Paşa ile birlikte Edirne'ye döndü.

İbrahim Paşa. kısa sürede 48 kale ve palangayı fethedince. Lehistan tekrar antlaşma istedi. 27 Ekim 1676'da Zarawno'da imzalanan antlaşma ile 22.000 altından vazgeçilmek şartıyla. daha önce Köprülü Fazıl Ahmed Paşa tarafından imzalan Buçaş antlaşmasının maddeleri aynen kabul edildi. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmed Paşa antlaşmanın imzalandığı haberini aldıktan bir süre sonra 3 Kasım 1676 tarihinde vefat etti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
BÜKREŞ ANTLAŞMASI

Osmanli Devleti ile Rus Çarligi arasinda yapilan bir andlasma. 28Mayis 1812 senesinde Bükres'te imzalandi. On sekizinci asrin sonlarinda Fransa krali Napolyon Ponapart Misir'i isgal etmisti. Rusya. Fransizlari Mora'nin batisindaki adalardan; ingiltere de Misir'dan çikarmak için Osmanli Devleti ile anlastilar. Bundan sonra Osmanli ve ingiliz donanmalari Misir kiyilarini kusatti. Osmanli-Rus kuvvetleri de Mora' nin batisindaki adalarda Fransizlara karsi çarpisti. Neticede bu bölgede Rusya'nin nezâreti altinda Osmanli Devleti'ne bagli yedi Ada Cumhuriyeti kuruldu Fransizlar. Osmanli-Rus-lngiliz ittifaki karsisinda Misir'dan çekildi. 1802'de Osmanli-Fransiz sulhu gerçeklesti. Osmanli-Rus-ingiliz ittifaki. Fransizlarin Misir' dan çekilmesinden sonra da devam etti. Ancak Rusya bastan beri devam ettigi üzere Osmanli Devleti aleyhindeki düsmanca siyasetini degistirmedi. Bu sirada Osmanli Devleti 1804'de ortaya çikan Sirp isyanini bastirmakla mesgul idi. Rusya ise Sirbistan'in Eflak-Bogdan gibi imtiyazli bir beylik haline gelmesini istiyordu.

Eflak ve Bogdan beyleri de Rusya ile isbirligi yapmislardi. Bu hareketleri üzerine Osmanli Devleti Eflak ve Bogdan beylerini azledip vazifeden uzaklastirdi. Yerlerine baska beyler tâyin edildi. Bogazlari da Rus donanmasina kapatti. Bu hâdiseler üzerine Rusya. Osmanli Devleti'ne karsi 1806 senesinde savas açti. Osmanlilarin Rusya ile savasa girmesini istemeyen ingiltere. azledilen Eflak-Bogdan beylerinin yerlerine iadesini ve bogazlarin Rus donanmasina açilmasini istedi. Bu teklif kabul edilmezse. ingiliz donanmasinin Çanakkale'ye gönderilecegi tehdidinde bulundu. Osmanli Devleti. Rus ve ingiliz tehdîdlerine aldirmadi. Rusya'ya karsi savas îlân etti ve Tuna boylarina ordu gönderdi. Neticede Ruslarla yapilan savasta. Ruslar; Hotin. Bender. Kili ve Akkerman kalelerini aldilar. fakat Bükres civarinda Osmanli kuvvetlerine yenildiler. ismail kalesi önünde de bozguna ugradilar. Fakat bu sirada ingiliz donanmasi Çanakkale bogazini geçerek istanbul önlerine geldi. ingilizler bir elçi ile tekliflerinin kabul edilmesini istediler. ingilizlerin bu isteklerine red cevâbi verilip. hemen savunma hazirliklarina baslandi. istanbul sahillerine binden fazla top yerlestirildi. Diger taraftan da. Çanakkale bogazinin tahkimatina baslandi. ingiliz donanmasi kumandani hiç bir sey yapamayacagini anlayinca. önce adalara çekildi sonra da büyük sikintilarla 1807'de Çanakkale bogazindan çikip gitti. ingilizler bu basarisizligin acisini Misir'dan çikarmak istediler. iskenderiye ve Rosetta'yi isgal ettiler. Ancak Kavalali Mehmed Ali Pasa'nin sert taarruzlari karsisinda tutunamayip Misir'i terketmek zorunda kaldilar. Bu hâdise üzerine Osmanli Devleti. ingiltere' ye savas ilân etti. Diger taraftan Osmanli Devleti ile Rusya arasinda Tuna boylarinda siddetli bir savas sürüyordu.

Sadrâzam Aga ibrahim Pasa kumandasindaki Osmanli ordusu Silistre'de. Rusçuk ayani Alemdar Mustafa Pasa da Rusçuk cephesinde savasiyordu. Bu sirada istanbul'da Kabakçi Mustafa isyani çikti. Sultan üçüncü Selîm Han tahttan indirilerek 1807'de dördüncü Mustafa Han pâdisâh îlân edildi. Hâdise Tuna boylarinda Ruslara karsi savasan yeniçeri askerleri tarafindan duyulunca orduda isyan basladi. Sadrâzam Aga ibrahim Pasa'yi da ordudan uzaklastirdilar. Neticede Osmanli ordusu dagildi. Rusya için istanbul yolu açilmis. önünde bir engel kalmamisti. Bu sirada Napolyon. 1806'da Yena'da Prusya'yi yendikten sonra Rusya tarafina girmis. Eylau ve Friedland savaslarinda bu devleti yendikten sonra çar birinci Aleksandr ile Tilsit'te bir andlasma imzalamisti. Bu andlasmanin maddelerinden biri de Osmanli-Rus savasina derhâl son verilmesi ve mütâreke yapilmasi idi. Bu sebeble ateskes îlân edildi. Tilsit andlasmasi hükümlerine uyan Rusya. yedi adadan askerlerini çekti ve Fransizlar bu adalari isgal etti. isgalden sonra da adalarin Fransa'ya. Ragusa'nin da italya' ya baglandigi ilân edildi.. Bu hâdise. Tilsit andlasmasinda gizli maddelerin bulundugu ve Fransa' nin dostça davranmadigini ortaya çikariyordu. Rusya da. mütâreke sartlarina uymadi. Eflak ve Bogdan'dan askerlerini çekmedigi gibi yeni kuvvetler de gönderdi. Paris'teki Osmanli elçisi baris için Napolyon'a gönderildi ise de iyi netîce alinamadi. Fransa' nin Osmanli Devleti aleyhindeki emelleri. Osmanli Devleti'nin ingiltere ile ittifak yapmasina sebeb oldu. Rusya ise Eflak-Bogdan'i israrla istiyordu. Bu. sebeble Osmanli-Rus savasi yeniden basladi. Yapilan Silistre savasinda Ruslar yenildi ve Tuna' nin karsi kiyisina çekildiler. Ertesi sene tekrar kanli savaslar basladi. Bu durum karsisinda Ruslar. Fransizlarla aralarinin açik olmasi ve Napolyon'dan çekindikleri için. bu savastan acele bir netîce almak veya Osmanli Devleti ile baris yapmak istiyorlardi. Çünkü Ruslarin Fransizlarla savasa girmesi kaçinilmaz bir hâl almisti. Bunun farkina varan Rus çari birinci Aleksandr. Osmanliya önceden teklif etmis oldugu andlasmanin maddelerini hafifleterek andlasma istedi. Bu sirada Ruslara karsi savasan Osmanli sadrâzami. ordusunun daha fazla dayanamayacagini görerek baris teklifini kabul etti. Neticede 28 Mayis 1812'de Bükres'te andlasma imzalandi. Andlasma. Osmanli Devleti adina sadâret kethüdasi Seyyîd Mehmed Sa'îd Gâlib Efendi. Ibrahim Selîm Efendi. yeniçeri kâtibi Abdülhamîd Efendi ve Rusya adina da Andrey Italinsky. Ivan Sabaniyev ve Osip Fanton imzaladilar.

Bükres andlasmasinin maddeleri sunlardir:

1-Prut irmagi ve Tuna'nin sol sahili. Osmanli-Rus siniri olacaktir.

2-Tuna sularinda iki devletin ticâret gemileri dolasabilecek. Rus savas gemileri Kili bogazindan Prut irmaginin Tuna ile birlestigi yere kadar gidebilecektir.

3-Rusya; Eflak. Bogdan ve Tuna adalarini Osmanli Devleti' ne birakacaktir.

4-Osmanli Devleti iki sene müddetle Eflak-Bogdan halkindan vergi almayacaktir.

5-Rusya'ya birakilan topraklarin müslüman halki. isterlerse Osmanli topraklarina göç edebileceklerdir. Ayni hak. Osmanli topraklarinda kalan hiristiyanlar için de kabul edilmistir.

6-Sirbistan'daki kaleler ve mühimmat Osmanli Devleti'nin elinde bulunacak; Sirplar içislerini ve vergilerini kendileri düzenleyeceklerdir.

7-Anadolu tarafindaki sinirlar eskisi gibi kalacak ve Rusya isgal ettigi yerleri bosaltip Osmanli Devleti'ne geri verecektir.

Bükres andlasmasi neticesinde 1806'dan beri devam eden Osmanli-Rus savasi sona erdi. Rusya'nin Fransa tehlikesine karsi tedbir almak durumunda olmasi. Osmanli Devleti'nin daha fazla toprak kaybini önledi. Tuna'dan geçis hakki ve Baserabya'yi vermekle kurtulmus oldu. Rusya'nin Rumeli'deki Osmanli topraklari üzerinde nüfuzu artti. Sirplara içislerinde muhtariyet verilmesi. Balkanlarda kavmiyetçilik akimlarinin baslama sebeblerinden biri oldu. Osmanlinin dis siyâsetinde Avrupa devletlerinin te'sirleri daha çok görülmeye baslandi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:54 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
EDİRNE ANTLAŞMASI

Rusya. Sultan İkinci Mahmud'un Navarin'de Osmanlı donanmasının yakılması ile sonuçlanan olaylardan dolayı savaş tazminatı istemesi üzerine. Osmanlı Devleti'ne karşı savaş açtı.

Sultan İkinci Mahmud bu arada Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmış. yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye isimli yeni bir askeri teşkilat kurmuştu. Teşkilatlanmasını henüz tamamlayamamış olan bu ordu Rus kuvvetleri karşısında önemli bir varlık gösteremedi. Eflak ve Boğdan'ı işgal eden Ruslar. Tuna'ya kadar indiler. Balkanları aşan Rusya. batıda Edirne. doğuda ise Erzurum'a kadar ilerledi. Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Devleti barış istedi. Ruslarla yapılan Edirne Antlaşması sonunda. Yunanistan'a bağımsızlık verildi. Eflak. Boğdan ve Sırbistan'a imtiyazlar tanındı. Ruslar işgal ettikleri yerleri geri verdiler. Rus ticaret gemilerine boğazlarda geçiş hakkı tanındı. Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
HÜNKAR İSKELESİ ANTLAŞMASI

8 Temmuz 1833'de Rusya ile Osmanli Devleti arasinda imzalanan andlasma.

Gerek Yunanistan. gerekse Arabistan yarimadasinda Osmanli Devletine büyük hizmetler yapmis olan Misir Valisi Mehmed Ali Pasa. kendisine verilen yanlis bir haber üzerine Osmanlilara karsi oglu Ibrahim Pasa' nin kumandasinda Suriye tarafina asker sevk etmisti. Üç gün süreyle yapilan muharebede Misir askeri çoklugu ve intizamli olmasi sebebi ile galip gelmis. hattâ Kütahya'ya kadar dayanmislardi. 14 Mayis 1833 de Osmanlilar ile Ibrahim Pasa arasinda Kütahya andlasmasi imzalandi. Fransizlar ve Ingilizler Müslümanlari birbirine düsürmek için Mehmed Ali Pasa'yi. Osmanlilar'a karsi kiskirtiyorlardi. Bu sebepten Sultan Ikinci Mahmud Han. Rusya ile Hünkar Iskelesi Andlasmasiyle ittifak akdine mecbur kaldi. Sultan Ikinci Mahmud Han'in mecburiyet sebebiyle yaptigi bu andlasmadan maksadi iyice bozulmus dejenere olmus olan Yeniçerileri intizamli hale getirmek ve kardes kani dökülmesine mani olmakti.

8 Temmuz 1833 de imzalanan andlasma 6 açik ve biri gizli 7 maddeden mütesekkil olup 8 sene için geçerli idi. Andlasmanin açik maddelerinde; iki devletin sadece savunma maksadiyla bu andlasmayi imzaladigi. herhangi bir savas vukuunda birbirlerine yardim edecekleri. yardimi istiyenin digerinin masraflarini karsilayacagi. sürenin 8 yili asmayacagi ve iki ay içinde onaylanmasi gibi hususlar bulunuyordu. Gizli maddede ise; Rusya bati ile savasa girdigi anda. Osmanlilarin bogazlari batililara kapatacagi hususu vardi. Avrupa devletleri andlasmaya büyük tepki gösterdiler. Zaten mecburiyetlerden dogan andlasma tatbik edilmedi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
İSTANBUL ANTLAŞMASI

I. Balkan Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan antlaşma. Bu antlaşma ile bugünkü Türkiye - Yunanistan - Bulgaristan sınırı çizilmiştir.

Osmanlı Devleti'nin I. Balkan svaaşından yenilgiyle çıkması sonucunda Osmanlı Devleti Trakya'yı ve Edirne'nin büyük bir bölümünü Bulgaristan'a bırakmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı Devleti II. Balkan Savaşı'nda (30 Haziran 1913) büyük kayıplar veren Bulgaristan'ın bu durumundan yararlanarak Edirne'yi geri aldı. İki cephede birden savaşan Bulgaristan bu durum karşısında ateşkes istedi ve iki devlet arasında İstanbul'da bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile Londra Antlaşması'nın Bulgaristan ve Osmanlı Devleti ile ilgili maddesi iptal edilmiş oldu.

İstanbul Antlaşması'na göre :

- Batı Trakya Bulgaristan'a verildi.

- Edirne Osmanlılar'a bırakıldı.

- Bulgaristan'da yaşayan Türkler'in dört yıl içinde Türkiye'ye göç etmelerine izin verildi. Kalanlara da her türlü mezhep ve din özgürlüğü tanındı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
KARLOFÇA ANTLAŞMASI

Sultan İkinci Mustafa döneminde Avusturya üzerine üç büyük sefer düzenlendi. Ancak 11 Eylül 1697'de uğranılan Sente mağlubiyeti ile Osmanlı Devleti bir anda savunmasız kaldı. Bu arada Venedikliler Mora ve Dalmaçya'ya. Lehistan ise Boğdan'a saldırdı. Aynı dönemde Rusya'nın başına Deli Petro geçmişti. Deli Petro ordusunu modernize etmiş. boğazlardan Akdeniz'e inme ve Karadeniz'e egemen olma çabalarına girişmişti. 1695'deki saldırıda başarısız olmuş. fakat bir yıl sonra Azak Kalesini ele geçirmişti (6 Ağustos 1696).

Uzun süren savaşlar sonunda Osmanlı Devleti yorgun düşmüştü. Özellikle İngiliz hükümetinin araya girmesi sonucu. Sultan İkinci Mustafa barışa razı oldu. İmzalanan Karlofça Antlaşmasıyla Banat ve Temeşvar hariç. bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya. Ukrayna ve Podolya Lehistan'a. Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı (26 Ocak 1699). Karlofça Antlaşması Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlar. Ayrıca bir yıl sonra Rusya ile de bir antlaşma yapıldı. 14 Temmuz 1700 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak kalesi Rusya'ya bırakıldı.

Tarih 1703 yılına gelmiş. Osmanlı Devleti'nin kötü gidişine dur denilememişti. Padişah tahta çıktığında söylediklerini unutmuş gibiydi. "Zevk ve sefa bana haram olsun" dediği halde. av partileri düzenliyor. aylarca av peşinde dolaşıyordu. Devlet işlerini sadrazamlarına ve eski hocası olan sonradan şeyhülislam yaptığı Feyzullah Efendi'ye bırakmıştı. Bu durum ordu içinde hoşnutsuzluğa yol açtı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
KASR-I ŞİRİN ANTLAŞMASI

Bugünkü İran sınırımızın çizildiği. Osmanlı Devleti ile İran arasında imzalanan antlaşmadır.

Osmanlı-İran Savaşları. İran Şahı I. Abbas'ın ölmesi ve IV. Murad'ın tahta çıkarak yönetimi ele almasıyla Osmanlı Devleti'nin lehine gelişmiştir. Sultan IV. Murad 1635'de Revan (Erivan) ve Bağdat'ı geri aldı. İran'ın barış istemesi üzerine Hulvanrud Irmağı'nın kıyısında bulunan Kasr-ı Şirin'de bir antlaşma imzalandı.

Antlaşma gereğince;

- Bağdat. Bedre. Hassan. Hanıkin. Mendeli. Derne. Dertenk ile Sermenel'e kadar olan alanlar Osmanlılara'a bırakılacaktı.

- Derbe. Azerbaycan ve Revan İran sınırları içinde kaldı.

İran'ın kuzey sınırı. Kars. Ahıska ve Van Osmanlı topraklarında kalacak biçimde belirlendi. Sınırın her iki taafında kalan kalelerin ve istihkamların yıkılması öngörüldü. Antlaşmanın sonuna eklenen bir madde ile İran'da. ilk üç halife (Hz. Ebubekir. Hz. Ömer ve Hz. Osman) ile Hz. Muhammed'in eşi Hz. Ayşe'ye hutbelerde "seb ve lanet" edilmemesi koşulu kondu. Bu antlaşma 1722 yılına kadar yürülükte kaldı ve 1723'te başlayan savaş sonrasında 1747'de yeniden yürülüğe konuldu

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
KÜÇÜK KAYNARCA ANTLAŞMASI

III. Mustafa'nin son günlerinde baslayan baris görüsmeleri. I. Abdülhamid tahta çiktiktan tam alti ay sonra "Küçük Kaynarca Antlasmasi" ile sonuçlandi (21 Temmuz 1774)
Tuna Kiyisinda Küçük bir kasaba olan Küçük Kaynarca'da imzalanan antlasmanin baslica maddeleri sunlardi:

1- Kirim Hanligi Osmanli Devleti'nden ayriliyor. sözde bagimsiz oluyordu.

2- Kilburun. Kerç. Yenikale. Azak Kalesi. Özi (Dnieper) Nehri ile Aksu (Bug) nehirleri arasindaki Büyük ve Küçük Kabartay ülkeleri de Rusya'ya birakiliyordu.

3- Rusya. isgal ettigi Basarabya. Akkirman. Kili. ismail. Bender ve diger bazi kalelerle Eflâk ve Bogdan'i Osmanli Devleti'ne geri verecek. fakat Osmanli Devleti Eflâk ve Bugdan'da bir genel af ilân edecek. voyvodalarin Babiâli nezdinde maslahatgüzar bulundurmalari ve Rus elçilerinin bu memleketleri korumak için görüsme yapabilmeleri imkânini saglayacakti.

4- Rus gemileri Bogazlar'dan serbestçe geçebilecek. Karadeniz. Akdeniz ve Bogazlar'da serbestçe ticaret yapabileceklerdi. Rusya Osmanli Devleti'nin gerekli gördügü yerlerinde konsolosluk açabilecekti.

5- Evvelce Ingiltere ve Fransa'ya verilmis "kapitülasyon" haklarindan Rusya da yararlanacakti.

6- Osmanlilar yazismalarda Rus çarlari için "Ruslar'in padisahi" deyimini kullanacak. Istanbul'daki daimi Rus elçisi en büyük devletlerin elçileri gibi muamele görecekti.

7- Osmanli Devleti Ruslar'a. 1775 yilindan baslamak üzere üç taksitte (üç yilda) toplam 15.000 kese (750 milyon akçe) harp tazminati ödeyecekti.

Bu sartlarin içinde en agiri. 1500 senelik bir Türk yurdu olan Kirim'in elden çikmasi idi. Bu. bütün Osmanli Devleti'ni mateme bogdu. ikinci önemli husus. Ruslar'in. Ortodokslarin hamisi sifatiyle Eflâk ve Bogdan islerine burunlarini sokabilmelerine imkân verilmesiydi.

Simdi. Osmanli Devleti Avrupa islerine karismiyor. hâkim devlet niteligini tamamen kaybetmis bulunuyor. sadece Balkanlar'i elinde tutuyordu. Romanya yari bagimsiz bir duruma gelmisti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:55 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (!!!)

Birinci Dünyâ harbinden sonra Osmanli Devleti'yle Itilâf devletleri arasinda 30 Ekim 1918' de Limni adasindaki Mondros limaninda demirli bulunan Agememnon ingiliz zirhlisinda imzalanan ateskes andlasmasi.

Sultan ikinci Abdülhamîd Han'in tahttan indirilmesinden sonra. ittihâd ve Terakki iktidara geldi. Ittihâd ve Terakki ileri gelenleri, maceraci isteklerini tatmin etmek ve Rusya, ingiltere ve Fransa'dan meydana gelen îtilâf devletleri karsisinda Almanya'nin yükünü hafifletmek için Osmanli Devleti'ni Birinci Dünyâ harbine soktular. Osmanli Devleti AImanya, Avusturya ve Macaristan üçlüsü ile ittifak kurmak suretiyle. itilâf devletlerinin karsisinda harbe girdi. Kafkasya. irak. Sûriye-Misir ile Çanakkale cephelerinde harbe giren Osmanli Devleti yüz binlerce müslüman-Türk evlâdini sehîd verdi. Rusya 1917'de Bolsevik ihtilâlinin zuhur etmesiyle savastan çekildi. Bu durum îtilâf devletlerinin aleyhine oldu. Bu dönemde bütün devletlerde bir yorgunluk ve bikkinlik basgösterdi. Rusya ile Brestlitovsk andlasmasini imzalayan Osmanli Devleti. dogudaki topraklarini istilâdan kurtardi. 1917 Hazîran'inda Yunanistan, îtilâf devletleri safinda savasa girdi. Ayrica 1918 yazi sonlarina dogru îtilâf devletleri bütün cephelerde umûmî bir taarruza geçtiler. ittifak devletleri yaninda savasa giren Bulgaristan, Fransiz taarruzlari karsisinda yenilince. mütâreke isteyerek savastan çekildi. Böylece Almanya'nin doguya açilan yolu kesildi. Istanbul ise. Trakya yönünden gelebilecek bir saldiriya açik duruma geldi. Sayisi dokuza çikan ve uzaklarda çarpisan Osmanli ordulari da cephane ve gida sikintisi yüzünden yorgun ve bitkin bir hâle geldi. Gerek bu durum. gerekse Suriye cephesindeki maglûbiyet, yillardir zafer vadiyle aldatilan millete ittihâd ve Terakkî siyâsetinin basarisizligini gösterdi. Savasa devam etmekte hiç bir fayda ycktu. Mart 1918'de sadrâzam olan ittihâd ve Terakkî'nin ileri gelenlerinden Talat Pasa. mütârekeyi imzalayacak bir hükümetin kurulmasina imkân vermek için. 7 Ekim 1918' de sadrazamliktan istifa etti. Sadrâzam olan Ahmed izzet Pasa. Bagdâd-Kerkük arasindaki Kütül-Amare'de Osmanlilarca esir alinan ve Büyükada'daki kampta bulundurulan ingiliz generali Tovvshend araciligiyla Londra'ya bas vurarak mütâreke istedi. Ingiltere mütâreke teklifini kabul etti. Bunun üzerine Limni adasinin Mondros limaninda demirli bulunan Agememnon ismindeki Ingiliz zirhlisinda mütâreke (ateskes) görüsmelerine baslandi. Görüsmelerde Ingiltere.' yi. Akdeniz donanmasi baskumandani visamiral Calthorpe, Osmanli Devleti'ni ise, bahriye nâziri Rauf Bey (Orbay), Hâriciye naziri müstesari Resat Hikmet Bey ile erkân-i harb kaymakami Sâdullah beyler temsil ettiler. Pâdisâh sultan altinci Mehmed Vahîdeddîn Han, Dâmâd Ferîd Pasa'yi bu hey'etin basinda göndermek istediyse de, sadrâzam ve vekillerin karsi çikmalari üzerine vazgeçti. Pâdisâh. gidecek murahhaslara (delegelere); "Hilâfet. saltanat ve hanedan hukukunun korunmasini, bâzi eyâletlere verilecek muhtariyetin sâdece idarî olup. siyâsî olmamasini; siyâsî muhtariyetin. âlem-i. islâm'a ihanet sayilacagini tenbîh ediniz" diye söylemesini sadrâzamdan istedi. Pâdisâh'in bu arzusu üzerine sadrâzam; "Biz simdi mütâreke akdediyoruz, muahede degil. Bunlari muahede müzâkerelerinde düsünürüz" diye cevap verdi.

24 Ekim 1918'de gece yarisindan sonra bir vapurla Mondros'a hareket eden hey'etin mütâreke görüsmeleri dört gün sürdü, imzalanan bu andlasmayla. dört seneden beri büyük bir mahrumiyetle devam eden ve milyonlarca müslüman-Türk evlâdinin sehîd olmasina sebeb olan harbe son verildi.

Ingiltere hükümeti. müttefiki Fransa'ya bile haber vermeden Akdeniz baskumandani visamiral Arthur Calthorpe (Kaltrop)'a Londra'dan telsizle bildirdigi yirmi bes maddelik Mondros mütârekesini Osmanli temsilcilerine dikte ettirerek hiç bir îtirâza yer vermiyecek sekilde imzalatti. Osmanli târihinde görülmemis bir esaret ve teslim olus vesikasi olan bu mütârekenin imzalanmasini tâkib eden günlerde keyfî idareleri, ikbâl ve makam hirslari sebebiyle, Osmanli Devleti'nin yikilmasina sebeb olan ittihâd ve Terakki'nin, üç pasasi Talât, Enver ve Cemâl pasalar ile diger ileri gelenleri yurt disina kaçtilar.

Sâdece Birinci Dünyâ harbine degil. batili devletlerin tabiriyle 618 senelik Büyük Türk Devleti' ne de son veren yirmi bes maddelik Mondros mütârekesinin maddeleri özetle sunlardir:

1- Karadeniz'e geçisi saglamak üzere bogazlar açilacak ve geçis güvenligi için Çanakkale ve istanbul bogazlarindaki istihkâmlar îtilâf devletleri tarafindan isgal edilecek.

2-3- Osmanli sularindaki bütün mayin tarlalari ve öteki engeller gösterilecek; bunlarin taranmasina ve kaldirilmasina yardim edilecek.

4- Itilâf devletleri tebeasindan olan esirlerle. Ermeni esirleri istanbul'da toplanacak ve kayitsiz sartsiz Itilâf devletlerine teslim edilecek.

5- Sinirlarin korunmasi ve iç güvenligin saglanmasi için taraflarca kararlastirilacak gerekli sayida askerî kuvvetten fazlasi hemen terhis olunacak ve bunlarin silâh. cephane ve teçhizati îtilâf kuvvetlerine teslim edilecek.

6- Emniyeti saglamakla vazifeli tekneler disindaki bütün Osmanli savas gemileri belirlenerek îtilâf kuvvetlerine teslim edilecek ve Osmanli limanlarindan disari çikmayacak.

7- Itilâf devletleri güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir stratejik bölgeyi asker çikarmak suretiyle isgal edebilecek.

8-9- Osmanli Devleti' nin bütün liman ve tersaneleri îtilâf devletleri gemilerinin faydalanmasina açik bulundurulacak.

10- Toros tünelleri îtilâf devletlerince isgal edilecek; (böylece güneydeki Türk kuvvetlerinin geri çekilmesini önlemek ve Güney Anadolu'yu isgal öngörülüyordu).

11- Kafkasya ve Iran'in kuzey-batisinda Türk kuvvetleri savastan önceki yerlerine çekilecek, (Bu bölgede bir Ermenistan devleti kurulmasini öngören madde).

12- Hükümet haberlesmeleri disindaki her türlü haberlesme. îtilâf devletlerince denetlenecek.

13- Askerî ve ticarî kara ve deniz vâsitalari ve malzemesi tahrip edilmeyecek.

14-Ülkenin ihtiyâcindan fazla olan kömür, akaryakit ve deniz levâzimâti, îtilâf devletleri tarafindan satin alinacak.

15- Bütün demiryollari îtilâf devletleri me' murlarinca denetlenecek; Kafkas demiryollarini ise, dogrudan dogruya îtilâf devletlerinin me'murlari idare edecek ve Batum'un isgaline karsi durulmayacak.

16-Sûriye. Irak. Hicaz. Yemen, Trablus ve Bingâzi'deki Türk kuvvetleri en yakin îtilâf kumandanina teslim olacak.

17-Trablus'da ve Bingâzi'de bulunan Osmanli zabitleri en yakin italyan muhafaza kit'asina teslim olacak. Osmanli hükümeti teslim emrine itaat etmedikleri takdirde muhâberât ve yardimlasma kesilecek.

18- Misir da dâhil olmak üzere Trablus ve Bingâzi'de isgal edilmis bütün limanlar. Itilâf kuvvetlerine teslim edilecek.

19-Almanya ve Avusturya uyruklu sivil ve asker bütün vazifeliler bir ay içinde Osmanli ülkesinden ayrilacak.

20- Ordunun terhis edilmesi üzerine elde kalacak silâh ve cephane, îtilâf devletlerinin talimatina göre muhafaza edilecek.

21- îtilâf devletleri vazifelilerin çikarlarini kollamak üzere. iase nezâretinde kontrol memurlari bulunacak.

22- Itilâf devletlerince esir alinmis Türkler hemen iade edilmeyerek simdilik bulunduklari yerlerde muhafaza edilecek.

23- Osmanli Devleti merkezî hükümetlerle bütün münâsebetlerini kesecek.

24-Vilâyât-i Sitte'de (Erzurum. Sivas. Diyarbakir, Elazig, Van, Bitlis) herhangi bir karisiklik çikacak olursa. Itilâf devletleri bu bölgede önemli gördükleri yerleri isgal edebilecek.

25- Taraflar arasinda ateskes durumu 31 Ekim 1918 günü ögle vakti baslayacaktir.

Mütâreke (ateskes andlasmasi) olmaktan ziyâde muahede (baris andlasmasi) hüviyetinde olan ve Osmanli Devleti'ni îdâm sehpâsina çikaran Mondros mütârekesinden sonra. kendi menfaatlerini düsünen. harbin sonunda aslan payini ele geçirerek dünyâ siyâsetinde ön plânda rol oynamak isteyen ingiltere'nin tâkib ettigi siyâset, diger îtilâf devletleri tarafindan hos karsilanmadi. Osmanli Devleti'ni paylasmak hususunda çikar çatismasina düsen müttefik devletlerin arasi açildi. Fransa, Almanya'nin parçalanmasini ve Alsas Loren'in kendisine verilmesini istedi, Ingiltere ise. harb gücü ve donanmasini kaybeden Almanya'nin parçalanmasini istemiyordu. Çünkü, Avrupa'nin dengesi Fransa lehine bozulmus olacakti. Böylece ingiltere'ye Avrupa'dan gelebilecek en büyük tehlike Fransa'dan gelebilirdi. Bu sebeble ingiltere, parçalanmis bir Almanya degil, birlesik bir Almanya olmasini müdâfaa etmeye basladi. Almanya'nin parçalanmasini istemeyen Amerika ile de karsilasan Fransa, Ingiltere' ye karsi çikmaya basladi. Ingiltere'nin yakin sarkta tâkib ettigi islâm âlemini parçalayarak himayesine almak istegini de kendi menfaati açisindan hos görmeyen Fransa. kendi hissesine Suriye ve Kilikya'nin ayrilmasina rizâ göstermedi. Aynca Osmanli Devleti'nin parçalanmasi veya yikilmasi durumunda. kapitülasyonlar sebebiyle en çok zarar görecek olan Fransa. ingiltere'nin Osmanli Devleti'ni yikma siyâsetine de karsi çikti, Italya'nin ise, gerek sömürgeler gerekse yakin sarkin taksimi hususunda Ingiltere'yle arasi açildi.

Harbden sonra Ingiltere'de iktisadî bir buhran ve issizlik bas gösterdi. Gizli emellerine Yunanistan'i âlet etmek isteyen ingiltere, Yunan gelismesini te' min ederek menfaat mikdârini arttirmak ve kendi menfaatlerini tehlikeye sokan belki de mâni olacak olan Türk mukavemetini kirmak, Türkleri de istegine boyun egdirmek için, izmir'i Yunanistan'a birakarak onu Anadolu'ya saldirtmak istedi.

Harbden çekilmis olan Rusya' nin, Dogu Anadolu'da terk ettigi arazî hususunda da görüs ayriliklari ortaya çikti, Ingiltere burada bir Ermenistan ve Kürdistan devletinin kurulmasini menfaatlerine uygun buluyordu. Fransa ve italya ise. ayni düsüncede degillerdi. Fransa kendisine mâl ettigi Kilikya'yi ermenilere terketmek Istemedigi gibi. ermeniler de Ingiltere'nin kendilerine bahsetmek istedigi yerleri kâfi görmüyorlardi.

Menfaat için çarpisan, harbi kazandiktan sonra en büyük menfaatleri ele geçirmek isteyen emperyalist îtilâf devletlerinin vaktiyle kendilerinden istifâde etmek için istiklâl ve hürriyet vâd ettikleri milletler de haklarini istediler.

Mondros mütârekesinin imzalanmasindan sonra 8 Kasim 1918 günü Ahmed Izzet Pasa sadrazamliktan istifa etti. Yerine Tevfik Pasa sadrâzam tayin edildi. Hiç bir sebeb yok iken mütârekenin yedinci maddesini tatbike koyup 13 Kasim 1918'de Ingiliz. Fransiz., Italyan ve Yunan gemilerinden meydana gelen itilâf donanmasi karaya asker çikararak Istanbul' un muhtelif yerlerini isgal ettiler. Sehirdeki rumlarin çilgin gösterileri ve Yunan bayraklari arasinda "Zito=Yasa" sesleriyle Itilâf askerleri sehre girip yerlestiler. Itilâf kuvvetleri Istanbul'a girdikten sonra mütâreke muahedesi artik bir hiç oldu. Haydarpasa'dan Ankara'ya kadar olan tren yolu güzergâhindaki istasyonlar; Karadeniz bogazindan Batum'a kadar olan limanlarimiz Itilâf devletleri tarafindan isgal edildi. Zonguldak ve Eregli' yi Fransizlar; Samsun, Merzifon, Batum ve Baku'yu Ingilizler isgal ettiler.

Ingilizler 19 Nisan 1919'da Kars'i isgal ederek ermenilere verdiler. 20 Nisan'da Gürcüler Ardahan'i. 29 Nisan'da Italyanlar Antalya'yi. Yunanlilar 11 Mayis'da Fethiye'yi. 15 Mayis'da da Izmir'i isgal ettiler. Yunan barbarlari karaya çikarçikmaz fes giyen yahut "Zito Venizelos" demiyen masum ve silâhsiz insanlarin hepsini hunharca katletmeye basladilar. O sirada otuz Türk zabiti sehîd edildikten sonra halktan bâzi kimseler denize atildi ve dükkanlar yagma edildi. Bütün gün katliâm ve yagma ile geçti. Irzlara tecâvüz edildi. Kendilerini medenî sayan Avrupa ve Amerika ise. bu müdhis sahneyi zevkle seyrettiler. Izmir'i isgal etmekle iktifa etmeyen Yunanlilar; Manisa. Salihli. Denizli ve çevresini de isgâl ettiler. italyanlar ise. Kusadasi'ndan baslayarak Mugla. Antalya ve Konya civarini isgale basladilar. ingiltere ve Fransa da taksim sonunda kendi hisselerine düsen yerleri isgal ettiler. Bu isgallerle beraber Millî Kurtulus hareketi basladi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
PARİS ANTLAŞMASI

Kirim harbinden sonra, 30 Mart 1856 târihinde Osmanli Devleti ile Avusturya. Fransa. Ingiltere, Prusya, Rusya ve italya arasinda Fransa'nin bassehri Paris'te imzalanan sulh andlasmasi. Bu andlasmayla Kirim harbi sona erdi.

Uzun müzâkerelerden sonra 34 madde olarak Paris andlasmasi imzalandi. Andlasma su hususlari ihtiva ediyordu:

1- Andlasmanin tasdikinden itibaren müttefik devletler ile Rusya arasindaki sulh devamli kalacak.

2- Taraflar aldiklari yerleri geri iade edecekler. 2.3.4. 30 ve 31. maddelere göre; Osmanlilar ve diger müttefik devletler Rusya'ya; Sivastopol. Balaklava. Kamis. Gözleve. Kerç. Yenikale. Kilburnu'nu. Rusya ise; Anadolu cephesinde isgal ettigi Kars'i ve çevresindeki diger yerleri Osmanli Devleti'ne iade edecekler. Anadolu'daki hudud ihtilâfini sekiz ay içinde hâlletmek için iki Osmanli. iki Rus. bir ingiliz ve bir Fransiz komiserinden meydana gelen komisyon kurulacaktir.

3- Besinci maddeye göre; andlasmayi imzalayan devletler harb suçlularina umûmî af îlân edecekler. Altinci maddeye göre esirler karsilikli degistirilecektir.

4- Yedinci maddeyle; Osmanli Devleti Avrupa hukukundan faydalanacak. Osmanli Devleti'nin istiklâli ve toprak bütünlügü korunacaktir.

5- Sekizinci maddeye göre; Osmanli Devleti ile Paris andlasmasini imzalayan diger devletlerden biri veya bir kaçi arasinda sulhu bozacak önemli bir ihtilâf vuku buldugu takdirde. mes'ele taraflara bildirilip halledilecektir.

6- Dokuzuncu maddeye göre; Bâb-i âli'nin 18 Subat 1856 târihinde îlân ettigi Islâhat fermani devletlerce tescil edilecek ve bu devletler pâdisâh ile tebeasi arasina girmeyecekler. Osmanli Devleti'nin iç islerine karismayacaklardir.

7- 10.11.12.13.14. maddelere göre; Bogazlarin kapaliligina dâir 1841 Londra andlasmasi aynen yürütülecek. Karadeniz tarafsiz duruma getirilecek. bütün devletlerin ticâret gemilerine açik fakat savas gemilerine sürekli kapali olacak. Osmanli Devleti ve Rusya Karadeniz'de donanma bulunduramayacagi gibi tersaneleri yikip yenilerini yapamiyacaklar. sahil muhafazasi için en büyügü 300 tonluk altisar. 200 tonluk dörder gemi bulundurabileceklerdir.

8- 15. 16. 17.18 ve 19. maddelere göre; Tuna nehrinde ulasim serbest olacak. bunu andlasmada imzasi bulunan devletlerin temsilcilerinden kurulacak bir komisyon yürütecek. Rusya tarafindan terk edilecek olan Tuna nehri deltasinin bir bölümü Bogdan'a verilecek. Tuna'daki gemi isletmeciligi ve muhafazasi Avrupa devletlerinin kefaletinde olacakti.

9- 20 ve 21. maddelere göre; Kirim Rusya'da kalmak sartiyla. Besarabya'nin Câhu. Ismail ve Belgrad kazalarindan meydana gelen kismi. Osmanli hakimiyetindeki Bogdan beyligine verilecek. Rusya Tuna nehri agzindan uzaklastirilacakti.

10- 22. 23. 24. 25.26. 27. maddelere göre; Memleketeyn denilen Eflâk ve Bogdan beylikleri Osmanli himayesinde olacak. ancak bunlarin sâhib olduklari imtiyaz ve haklar genisletilecek. kânunlarini kendileri yapacaklar. millî bir ordu bulundurabilecekler. Bâb-i âlî. Memleketeyn'de çikan bir hâdiseyi devletlerle müsavere ettikten sonra düzeltmeye çalisacak. Bu verilen imtiyaz ve haklar andlasmada imzasi bulunan devletlerin ortak garantisi altinda olacak. hiç bir devlet bu beyliklerin iç islerine karismiyacaktir.

11- 28 ve 29. maddelere göre; Sirbistan prensligi Osmanli hâkimiyetinde kalmak sartiyla. taraflarin kefaletinde imtiyazli olacakti. Devletlerin onayi alinmadan. Osmanli Devleti Sirbistan'a hiç bir sekilde asker sokamayacak. ancak eskiden oldugu gibi bir kaç Sirbistan kalesinde Osmanli askeri bulunabilecekti.

12- 32.33.34. maddeler ise Osmanli Devleti'yle ilgili degildi. Bu maddeler bâzi sinir tashihleri yaninda. Baltik denizindeki Aland adalariyla ilgiliydi. Fin adalari için Fransa. ingiltere ve Rusya aralarinda özel andlasmalar imzaladilar.

Bu andlasmaya bagli olarak. andlasmaya katilan devletler arasinda 1841'de imzalanan Londra andlasmasini yenileyen Paris Bogazlar Sözlesmesi. Osmanli Devleti ile Rusya arasinda Karadeniz'le ilgili Paris andlasmasi imzalandi. Daha sonra da yine Paris andlasmasina bagli olarak Osmanli Devleti ile Rusya arasinda 5 Aralik 1857'de Rusya ile sinir andlasmasi imzalandi.

Osmanli Devleti'nin toprak kaybina sebeb olmayan. fakat siyâsî ve ekonomik zararina yol açan. dis borçlanma sebebiyle Avrupa'ya bagimliligin kapisini aralayan. Kirim harbi sonunda imzalanan Paris andlasmasi. Avrupa devletlerinin Osmanli Devleti'nin iç islerine karismalarina sebeb oldu. Gayr-i müslimlerle ilgili maddeler konulmasi. hattâ Osmanli Devleti'nde yapilacak islâhatlarin müsterek kefalet altina alinmasi bunun delili idi.

Paris baris andlasmasiyla Kirim harbine son verilmek suretiyle Osmanli Devleti'nin daha fazla yipranmasi önlendiyse de. hâkimiyeti altindaki Memleketeyn ve Sirbistan'a muhtariyet verilmekle. Osmanli Devleti'nin hükümranlik haklari zedelendi ve devletin bölgedeki nüfuzu azaldi

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
VASVAR ANTLAŞMASI

Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemine girmeden önce Avusturyalılarla iyi koşullarda yapmış olduğu barış antlaşmasıdır.

Avusturya'nın Erdel üzerindeki baskılarının artması üzerine Osmanlı Devleti ile Avusturya arasında görüşmeler yapılmış fakat bu görüşmelerden bir sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Osmanlı ordusu Avsuturya'nın doğusunda bulunan kale ve kasabaları ele geçirmesi üzerine Avusuturya barış istemek zorunda kalmıştır.

Görüşmelerden sonra bir protokol hazırlandı ve padişahın ve Avusturya İmparatoru'nun karşılıklı imzalaması koşuluyla 10 Ağustos 1664 'de iki devlet arasında Vasvar Antlaşaması yapıldı.

Antlaşmaya göre :

1- Avusturyalılar Erdel'de işgal ettikleri alanları boşaltacaklar

2- Her iki ülkenin askerleri aynı anda Erdel'den çekilecek

3- Osmanlı himayesindeki Erdel Beyi yerinde kalacak ve Osmanlılara vergi verecek

4- Serinvar Kalesi ile diğer palangalar tekrar yapılmamak üzere Avusturya'ya bırakılacaktı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
YAŞ ANTLAŞMASI

Avusturya'nın bu savaştan çekilmesi sonucunda yalnız kalan Rusya bir yıl sonra barış istedi. İki devlet arasında imzalanan Yaş Antlaşması ile savaş sona erdi (1792). Bu antlaşma ile Kırım'ın Rus hakimiyetine geçişi onaylanmış oldu. Buğ ve Dinyester ırmakları arasında kalan bölge ve Özi kalesi Rusya'ya bırakıldı. Dinyester ırmağı iki devlet arasında sınır kabul edildi. Karlofça Antlaşması'ndan sonra başlayan gerileme süreci yerini dağılma ve parçalanma dönemine bıraktı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
ZİTVATORUK ANTAŞMASI

Sultan Birinci Ahmed tahta geçtiği sırada Avusturya Savaşı devam ediyordu. Osmanlı kuvvetleri Belgrad'dan Budin'e doğru ilerlemekteydi. Peşte (25 Eylül 1604) ve Hatvan kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirildi. Osmanlı ordusu ilerleyerek Budin'in kuzeyinde bulunan Vaç kalesini ele geçirdi (16 Ekim 1604). Osmanlı Ordusu. Sultan Birinci Ahmed'in buyruğu üzerine Belgrad üzerinden Budin'e yürünü. 29 Ağustos 1605'de Estergon kalesi kuşatıldı ve Ciğerdelen kalesi fethedildi. 8 Eylül'de Vişigrad. 19 Eylül'de Saint Thomas (Tepedelen) kaleleri fethedildi. 3 Ekim 1605'de ise Estergon kalesi teslim alındı.

Osmanlılar da. Avusturyalılar da ard arda yapılan bunca savaştan dolayı sosyal ve ekonomik yönden çok yıpranmışlardı. Daha önce yapılan barış görüşmelerinden bir sonuç çıkmamıştı. Ancak 11 Kasım 1606'da Estergon-Komorin arasında. Zitva suyunun Tuna Irmağına döküldüğü yerde imzalanan Zitvatoruk antlaşmasıyla barış sağlandı.

Antlaşmaya göre Eğri. Estergon. Kanije kaleleri Osmanlılarda . Rop ve Koman kaleleri Avusturyalılarda kalacaktı. Avusturya bir kereye mahsus olmak üzere 70.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. Osmanlı padişahı Avusturya İmparatoruna Roma İmparatoru (Cesar) ünvanıyla hitap edecek. her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. Avusturya'nın Macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30.000 altın vergi kaldırılacaktı.

Zitvatoruk Antlaşması Osmanlıların lehine gibi görünse de Osmanlı Devleti artık eski gücünde değildi. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti'nin Avusturya karşısındaki kat'î üstünlüğü sona ermiş. siyasi dengeler Osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştır.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Dandanakan Savaşı

Selçuklular ile Gazneliler arasında yapılan. Selçukluların başarısıyla sonuçlanan savaş (1040).
Bu savaş. Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun kuruluşuna temel oldu. Selçukluların bağımsızlıklarını elde edişleri. Gazne devletinin itibarını sarsmıştı. Harezm valisi Altuntaşoğlu Harun. Selçukluları. Horasan'ın fethi için teşvik ederek Gaznelilere karşı isyan etti. Karahanlı hânedanından Böri Tekin. Toharistan ve Hattulan taraflarına. 1038 yılında bir akın yaptı. Onunla Ali Tekin oğulları arasında başlayan gerginlik. Gazneliler'in işine yaradı. Gazneli Sultan Mesud. 1028'de 60 savaş filinin yer aldığı büyük bir orduyla Gazne'den Belh'e hareket etti. Bir orduyu Herat'a. başka bir orduyu da Merv üzerine gönderdi. Gazneliler. Selçukluları ve Türkmenleri tamamıyla ezmek kararındaydılar. Sultan Mesud. Belh'e vardığı zaman Çağrı Bey. Talekan. Fâryâb ve Şapûrgan'ı istilâ ediyordu. Sultan Mesud. nisan ortasında. Serahs'a yürüyen 70 000 süvari ve 30 000 piyadelik ordusuyla onu takip etti. İki ordu 15 Mayıs 1039'da karşılaştı. Selçuklular. çöle çekilmek zorunda kaldılar. Bu iklime alışık olmayan Gazne ordusu. takibe girişemedi. Uzun süren çatışmalardan sonra. geçici bir anlaşma yapıldı. Bu sürede Selçuklular. Türkistan'dan gelen Oğuzlar ile birleşerek güçlendiler. Sultan Mesud. hazırlıklarını tamamlayarak 12 Kasım 1039'da tekrar harekete geçti. 1040 mayısında ilk çarpışmalar başladı. Selçuklular. hafif süvari kuvvetleriyle saldırarak. su kuyularını kullanılmaz hâle getirdiler. Gazne ordusu. su bulabilmek amacıyla. Dandanakan hisarına çekilmek zorunda kaldı. Buradaki kuyular da işe yaramaz duruma getirilmişti. Gazne ordusunda disiplin bozuldu. Meydan muharebesi üç gün sürdü. Susuzluk. yorgunluk. açlık yüzünden dağılan Gazneliler. tam bir bozguna uğradılar. 23 Mayıs 1040 Cuma günü. kesin zafer kazanıldı. Sultan Mesud. 100 süvari ile savaş meydanından güçlükle kurtuldu. Gazne ordusu. bütün hazinelerini. mallarını. silahlarını bıraktı.

Bundan sonra Selçukluların karşısına çıkacak önemli bir kuvvet kalmadı; bu zaferle Selçuklu devletinin kuruluşu kesinleşti. Savaşın sonunda Sultan Mesud. Horasan'ı tamamıyla Selçuklulara terk etti. Bağımsızlıklarını kazanan Selçuklular. bu tarihten sonra. İslâm ülkelerini ele geçirmeğe başladılar.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:56 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Malazgirt Savaşı (Malazgirt Zaferi)

Türklere Anadolu’yu kazandıran Selçuklu-Bizans Savaşı.
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alparslan ile Bizans İmparatoru Romen Diyojen kuvvetleri arasında 26 Ağustos 1071 tarihinde Doğu Anadolu’da Malazgirt Ovasında meydana geldi. Bu muharebe dinî millî siyasî askerî neticeleri ve Türk-İslâm tarihinin en büyük zaferlerinden biri olması bakımından önemlidir.

Selçuklu Türkleri Malazgirt Meydan Muharebesinden yıllar önce Anadolu içlerine gazâ akınları tertip ettiler. Bu akınlarda Anadolu’nun Türklerin yerleşmesine müsait coğrafî hususiyet ve zenginliklere sahip olduğu tespit edildi. Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya akınları Bizans Devletini telaşlandırdı. Akıncıların bu gazâlarında Anadolu ahalisine terör ve tahribattan ziyade adaletle muamelesi zalimleri ortadan kaldırmaları can mal ırz emniyetini sağlamaları bölge halkının Selçuklu idaresini gönülden tercih etmelerine yol açtı. Doğu hududundaki hadiseleri dikkatle takip eden Bizanslı idareciler; ülkelerinin bütünlüğü ve devletin bekası için tedbir almaya başladılar. Bizans’ın ancak meşhur tarihi entrikalarla yüzyıllardan beri Anadolu’da hakimiyetini koruyabilmesi zulme varan sıkı tedbirleri halka kötü muamelesi yerli ahalinin Türklerin idaresini tercih etmelerini daha da kolaylaştırdı.

Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen) iyi bir cengâverdi. Fakat hanedan mensubu değildi. Askerlik bilgisi tecrübe ve cesareti dul Bizans İmparatoriçesi Eudoxie’nin dikkatini çektiğinden diğer aday ve teklifleri reddederek 1068’de Diyojen’i tercih etmesine sebep oldu. Hanedan dışından bir şahsın Bizans İmparatorluğuna getirilmesi üzerine asiller iktidara karşı cephe aldılar. Ülke içindeki muhalefeti tasfiye etmekle meşgul olan Diyojen zekâ ve tecrübesine inandığı şahısları devlet kadrolarında vazifelendirip Bizans’ın doğu hududundaki hadiseleri de dikkatle takip ettirdi. Ani ve Kars’ı zaptederek Ani’nin askerî mevkilerini tahrip eden Selçuklulara karşı tahta çıkışından 1071 yılına kadar her yıl sefere çıktı. 1068’de Pozantı’ya 1069’da Palu’ya kadar geldi. 1070’te de Kayseri’ye ordu gönderdi. Bu seferlerle Bizans ordusunun muharebe kabiliyeti ve tecrübesi arttırılıp disiplinli olması sağlandı.

Selçuklu akınlarının Ege Denizine Marmara’ya kadar uzanması ve 1071’de Şiî-Fâtımî Devletinin İslâm ülkeleri ve Abbasî Halifeliği için tehlike arz etmesi üzerine Mısır Seferine çıkan Selçuklu Sultanı Suriye’de bulunuyordu. Türklerin Suriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Diyojen doğuya hareket etti. Hareketinden önce verdiği nutukta azmini şöyle belirtiyordu: “Doğu hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız. Ordunun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum.”

Romen Diyojen 13 Mart 1071’de İstanbul’dan 200 000’den ziyade Frank Norman Slav Gürcü Abaza Ermeni ve Rumeli’de yaşayan İslâm dînini kabul etmemiş Peçenek ve Uz Türklerinden de ücretli asker alarak Anadolu’ya geçti.

Bütün kaynaklarını seferber ederek hazırladığı ordusuna güvenen Diyojen Bizanslılara büyük zaferle dönmeyi vaad ediyordu. Sivas’a gelen Diyojen bu bölgedeki Ermeni Prensleri ile ahalisini toptan öldürttü. Ermenilerin mallarını askerlerine yağma ettirdi. Sivas’tan hareket etmeden önce generalleri ile harp meclisi kurdu. Bu harp meclisinde muharebenin alınacak karar plan ve hedefi tayin edilecekti. Gerçi Diyojen’in plan ve hedefi kafasında çizilmişti. Bu Türklerin Anadolu’ya bir daha akın yapmamalarını sağlayacak bir plandı. İran’ın içlerine ilerleyecek Türkleri daha da doğuya sürecek başşehirlerini zaptedecekti. İmparator yalnız Anadolu’yu elinde bulundurmak ve Türkleri yok etmek değil bütün İslâm ülkelerini de almaya karar vermişti. Horasan Rey Irak-ı Acem ve Arap Suriye valiliklerini komutanlarına vermeyi tasarlamış ve hattâ vaad etmişti. İstilâ edeceği İslâm ülkelerindeki camilerin yerine kiliseler açmayı ve bu suretle İslâm dinini ortadan kaldırmayı da aklına koymuştu. Harp meclisinde generallerden takip edilmesini lüzumlu gördükleri tekliflerin ortaya konmasını istedi.

Sivas’taki harp meclisinde yapılacak harekâtın plan ve hedefi hakkında iki ana teklif ortaya çıktı. Birincisi; Bizans ordusunun en bilgili ve tecrübeli komutanlarından Rumeli ordusu kumandanı General Nikefor Bryennes ile iyi bir stratejist ve tecrübeli bir komutan olan Türk asıllı general Magistors Tarkhal'dan (Jozeph Tarhchaniotes) geldi. Bu iki general hudut boylarındaki tecrübelerine dayanarak Türklere karşı çok ihtiyatlı harekâta girişmeyi tavsiye edip ordunun Erzurum’a kadar ilerleyerek burada Türk ordusunu muharebeye zorlayacak ve kışkırtacak bir tertibin alınmasını bu suretle muharebenin kendi toprakları içinde yapılarak lojistik desteğin kolaylaştırılmasını ve Türklerin istifadesine yarayacak her türlü maddî imkânların tahrip edilmesini teklif ettiler. Bu teklife karşılık İmparator’a hoş görünmek isteyen ikinci teklif sahibi muhalif generaller ise hedefin daha derin olmasını ve ordunun vakit kaybetmeden Erzurum’a varıp İran’a yönelmesini ve Türk ordusu ile nerede rastlanırsa orada daha ziyade Türk ülkeleri içinde harp edilerek yok edilmesini teklif edip birincileri korkaklıkla itham ettiler. Bu son teklif esasen Bizans İmparatoru’nun planına uygun düştüğünden ordunun doğuya hareketini emretti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Bizans ordusunun doğuya hareketini haber alan Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan Mısır Seferinden vazgeçti. Suriye’den geri dönüşte önce doğuya yönelerek gerekli savaş hazırlıklarını yaptı. Bu arada karakulakları (casus) vasıtalarıyla da Bizanslılara Türklerin Rey’e çekildiği haberlerini yaymakta idi. Nihayet Diyarbekir’den kuzeye yöneldi ve Bizans’ın beklemediği bir anda Malazgirt’in doğusunda ordugâhını kurup savaş hazırlığına başladı. Alparslan muharebe azmiyle ordugâh kurarken önceden düşmanla dövüşeceğini Bağdat’taki Abbasî Halifesine bildirdi. Büyük Sultan savaş başlamadan evvel Halife El-Kâim'in (1031-1075) gönderdiği İbnü’l-Mahleban’ı (İbn-i Mühelban) değerli komutanlarından Sav Tigin’le birlikte Diyojen’e elçi gönderdi.

Sultan Alparslan’ın heyeti 25 Ağustos 1071 sabahı Bizans ordugâhında hafife alınıp hakarete uğradı. Diyojen heyet başkanına; “Kışlamak için İsfahan’ın mı yoksa Hemedan’ın mı” daha iyi olduğunu sordu. Sulh teklifini şiddetle reddedip; “Sultânınıza söyleyiniz; kendileriyle sulh müzakerelerini Rey’de yapacağım ordumu İsfahan’da kışlatıp Hemedan’da sulayacağım” dedi. Heyet başkanı da Diyojen’e; “Atlarınızın Hemedan’da kışlayacaklarından ben de eminim fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilemiyorum” diyerek gereken karşılığı verdi.

Sultan Alparslan muharebe öncesi Halife’den dua talep etti. Abbasî Halifesi camilerde cuma hutbesinde Alparslan ve ordusunun muzaffer olması için okunacak hutbe metni gönderdi. Muharebe gecesi Alparslan ayırdığı bir kuvvetle Bizanslıları atılan ok ve naralar ile bütün gece tâciz ederek yorgun bir hâle düşürdü. Selçuklular Bizanslı safında bulunan Türk asıllı birliklerle temas kurdu. Onların Bizans ordugâhından ayrılarak Selçuklu ordusuna katılmalarını temin etti.

Malazgirt Muharebesinde Bizans ordusunun kumanda kademesi şu şekilde idi: Merkezde Bizans İmparatoru Romen Diyojen olup yanında hassa ve seçkin birlikler vardı. Sağ kanatta Anadolu ordusu kumandanı Mikhail Attalicpiates; sol kanatta Rumeli ordusu kumandanı Nikefor Bryennes; ihtiyatta da Andronikos Doucas vazifeliydi. Bizans ordusunun taktiği Türkleri imha etmekti. Sultan Alparslan kumandasındaki kırk bin kişilik Selçuklu ordusu yarım hilâl şeklinde tertibat aldı. Hafif süvâri kıtaları kanatlara yerleştirildi. Ordu merkezi düşman karşısında birleşmeden yavaş yavaş geri çekilecek ve onu hırpalayacak at üstünde ok atan süvariler düşmanın yan ve gerilerine taarruz ederek Bizans ordusunu dağıtmaya çalışacaklardı. Taarruza katılan düşman süvarisi ezilerek geri atılacaktı. Bu şekilde ilerleyen düşman ordusu karargâhından kâfi derecede uzaklaştıktan sonra baskın kıtaları düşmanın gerilerine taarruz edecek asıl ordu da bir ağırlık teşkil ederek düşmanın kanatlarından birine taarruzla onu yıktıktan sonra saldırıyı diğer kanada çevirmek suretiyle sonuca gidilecekti.

Selçuklu Sultanı Alparslan âlim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle muharebeyi Cuma günü yapmayı tercih etti. 26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alparslan atından inip secdeye vardı; “Yâ Rabbî sana tevekkül ediyor azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda cihad ediyorum. Yâ Rabbî niyetim hâlistir. Bana yardım et; sözlerimde hilaf varsa beni kahret!” diye dua etti. Sonra askerlerine dönerek; “Burada Allahü teâlâdan başka bir sultan yoktur emir ve kader O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte cihad etmekte veya benden ayrılmakta serbestsiniz” dedi. Askerler coşarak hep bir ağızdan; “Asla emrinden ayrılmayacağız” karşılığını verdiler. Sonra hepsi ağlayarak helâlleştiler. Sultan beyazlar giydi. Atının kuyruğunu bağlayıp eline er silâhı olan gürzü alıp şöyle hitap etti: “Askerlerim! Şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman rûhum göklere çıkacaktır. Benden sonra oğlum Melikşah’ı tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak istikbal bizimdir”. Bu nutku hitabet sanatının ve muharebe öncesi psikolojik şartların bütün inceliklerine sâhipti. Askerler coşup şevke geldi.

Cuma namazından sonra başlayan muharebede Sultan Alparslan fevkalade bir muharebe taktiği uyguladı. Bozkır çevirme hareketiyle Türk ordusu hilâl şeklinde yayıldı. Muharebenin başlamasından iki saat sonra Peçenek ve Uz Türkleri Bizanslılardan ayrılıp millî bir his ile Müslüman Selçuklu Sultanına tâbi oldular.

Mezhep baskısı sebebiyle Bizanslılara kırgın ve kızgın bulunan Ermeni kuvvetleri de muharebe meydanını terk etti. Bu hadiseler Bizanslılarda manevî bozguna yol açtı. Bizans ordusunda Türklerin ok gürz ve kılıcından kurtulanların akşam teslim olmaya can attıkları görüldü. Cengâverliğine rağmen hiçbir şey yapamayan mağrur Bizans İmparatoru Diyojen yaralı halde bütün mâiyeti ile birlikte esir edildi.

Malazgirt meydanındaki mücadeleden yenik çıkan İmparator Sultan’ın huzuruna getirildiğinde utancından başını kaldıramıyordu. Sultan Alparslan onu nezaketle kabul edip oturttu gönlünü aldı. Diyojen muharebe öncesi muazzam ordusunun Türkleri muhakkak yeneceğine inandığını itiraf etti. Sultan Alparslan; “Eğer zafer sizin olsaydı bana ne yapardın?” diye sordu. Diyojen öldürteceğini açıklayamadı. “Kamçılardım” cevabını verdi. Alparslan; “Benim size ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Ya öldürtürsünüz yahut İslâm memleketlerinde bir esir gibi dolaştırır süründürürsünüz. Belki de... Fakat onu düşünmek bile istemiyorum; mümkün görmüyorum ama... Belki de affedersiniz!” dedi. Alparslan yenilgiye uğramış bir insanı daha da küçük düşürmek istemedi. Bizans İmparatorunu affetti. Ağır şartlarla antlaşma imzaladı. Fakat Romen Diyojen dönüşünde Bizanslılar tarafından Türklerden görmediği hakaretlere uğrayıp öldürüldü. Yeni Bizans İmparatoru Yedinci Mihail Diyojen’in Türklerle yaptığı anlaşmayı kabul etmedi.

Kazanılan büyük zaferden dolayı Abbasî Halifesi Sultan’a tebrik ve teşekkür mektupları gönderdi. Birçok İslâm şairi Alparslan’ı öven kasideler yazdılar.

Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden sonra on beş yıl içinde Anadolu ele geçirildi. Bu zaferle Anadolu’nun tapusu Türklerin eline geçti. Bu bakımdan Malazgirt Zaferi Türk ve dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu.

Anadolu’ya burayı vatan edinen Selçuklu Türkleri ile diğer Türk boyları yerleştirildi. Bozkır kültüründen İslâm medeniyeti dairesine bütünüyle giren Türklerin dünya görüşü daha da gelişti. Doğudan gelen göçebe Türkler Anadolu’da yerleşik medeniyete geçirildi. Şehirler kurup geliştirerek kültür sanat sosyal müesseseler tesis edildi. Kıymetli mîmarî eserlerle bu yerleşim merkezleri süslendi.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Miryokefalon (Miryakefalon) Savaşı

Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan ile Bizans imparatoru Manuel I Komnenos arasında Denizli yakınlarında Miryokefalon'da (Myriokephalon) yapılan savaş (17 Eylül 1176).

Suriye ve Musul hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud Zengî'nin ölümü üzerine (1174) büyük bir rakipten kurtulan II. Kılıç Arslan ertesi yıl Orta Anadolu'da Sivas ve Tokat bölgelerine hâkim olan Danişmendli Türk beyliğine son verdi. Türklerin Bergama ve Edremit'e kadar ilerlemeleri Bizans İmparatoru Manuel'in Kılıç Arslan'ı ezmek ve Türk hâkimiyetine kesin bir şekilde son vermek için hazırlıklara girişmesine sebep oldu. Manuel papaya bir mektup yazarak zamanın yeni bir haçlı seferi için elverişli olduğunu ve "Anadolu'dan geçen yolun artık güven altına alınacağını" bildirdi. Manuel amcasının oğlu Andronikos Batatzes'i bir orduyla Paphlagonia'ya doğru yola çıkardı ve kendisi de büyük imparatorluk ordusuyla Kılıç Arslan'ın başkenti olan Konya üstüne yöneldi. Kılıç Arslan imparatora elçiler göndererek barış isteğinde bulundu fakat Manuel bunu kabul etmedi. Paphlagonia üstüne giden Andronikos Batatzes eylül ayı başlarında Niksar surları önünde Türklere ağır bir şekilde yenildi. Batatzes'in kesilen başı bir zafer nişanesi olarak II. Kılıç Arslan'a gönderildi. Bundan birkaç gün sonra Manuel'in ordusu Menderes vadisinden geçerek Eğridir gölü ucundaki Sultandağı dizisine giden dağlık bölgeye girdi. Kuşatma araçları erzak fazlalığı ve ağır arabalar ordunun ilerlemesini yavaşlatıyordu. Ayrıca geçmek zorunda oldukları bölge Türkler tarafında tahrip edilmişti. Bizans ordusunun ilerlediği yol üzerinde Tribritze denilen ve çıkış yerinde tahrip edilen Miryokefalon kalesinin bulunduğu bir geçit vardı. Türk ordusu burada bir dağ yamacında toplu olarak bulunuyordu. Manuel'in ileri görüşlü subayları bu ağır hareketli orduyu çukur yoldan geçirmemesi için imparatoru uyardılar. Fakat ordudaki genç ve tecrübesiz prensler kendilerine güveniyor şan ve şöhret kazanmak istiyorlardı. Bunlar imparatora baskı yaparak onu bu yolda ilerlemeğe zorladılar. Kendine bağlı küçük beyliklerden yardımcı kuvvetler alan Kılıç Arslan'ın ordusu hemen hemen Manuel'in ordusuna eşit ancak daha kötü teçhizatlıydı. Fakat Türk ordusunun daha fazla hareket imkânı vardı. Bizans öncü kuvvetleri zor kullanarak geçide girdi (17 Eylül 1176). Türkler geri çekilerek dağlara saptılar sonra da imparatorluk ordusu dar yola girdiği sırada yamaçlardan aşağı inerek geçit içine saldırdılar. İmparatorun kayınbiraderi bir süvari alayı başında Türklere karşı saldırıya geçti. Fakat bütün adamlarıyla birlikte kılıçtan geçirildi. Geçidin aşağısında bulunan askerler onun durumunu görüyorlar fakat sıkışık durumda oldukları için yardım edemiyorlardı. Manuel cesaretini kaybederek paniğe kapıldı ve geçitten çıkmak için geriye kaçtı. Bunun üzerine bütün ordu onu takip etti. Fakat ağırlıklar yolu kapamıştı. Askerlerden çok azı kurtuldu. Akşama kadar süren savaş sonunda II. Kılıç Arslan Manuel'e bir haberci göndererek derhal geri dönmesi Eskişehir (Dorylaion) ve Gümüşsu (Sublaion) kalelerini yıkması şartıyla ona barış teklif etti ve kalan ordusuyla geçitten çıktı. Manuel Bizans'a dönerken yolda Türkmenlerin sürekli saldırılarına uğradı.

Miryokefalon savaşı Selçuk ve Bizans tarihinin dönüm noktalarından biridir. Türklerin Malazgirt'ten sonra Bizans'a vurdukları bu ikinci darbe sonucu Bizans Anadolu'da üstünlüğünü kaybetti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Kösedağ Savaşı

Anadolu Selçuklularının Moğollara yenilmesiyle sonuçlanan ve 1 Temmuz 1243 tarihinde meydana gelen savaş. Türk-İslâm tarihinde önemli bir dönüm noktası teşkil eden bu savaş Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılmasına sebep olmuştur.

Anadolu Selçuklu Devleti'nin güçlü hükümdarı Alâeddin Keykubad’dan Moğollar çekiniyorlar bu sebeple Anadolu’ya saldıramıyorlardı. Alâeddin Keykubad’ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında cesaretlendiler. Anadolu içlerine doğru seferler düzenlemek için İran’daki Moğol orduları başkumandanlığına Baycu Noyan getirildi. Kafkasya’daki Gürcü ve Ermeni kuvvetlerinden de yardım alan Baycu Noyan Anadolu Selçukluları üzerine saldırmak üzere fırsat kolladı. Baba İshak İsyanından ve Gıyâseddin Keyhüsrev’in tecrübesizliğinden faydalanarak 1242 senesinde Erzurum’a saldırdı. Korkunç zulümler ve katliamlar yaparak Müslümanların mallarını yağmalattı. Bu haberi alan genç ve tecrübesiz Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev 80 000 kişilik ordusuyla Sivas’ta ordugah kurup beklemeye başladı. Sultanın Sivas'ta olduğunu haber alan Baycu Noyan buraya hareket etti.

Moğol askerlerinin Sivas’a hareket ettiklerini haber alan Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev kumandanlarıyla istişare etti. Tecrübeli kumandanlar Sultana silah ve erzakla dolu olan Sivas’ta kalmasını burada tertibat alıp yorgun düşen Moğollara karşı harp edilmesini söylediler. Devletin ileri kademesinde bulunan fakat tecrübesiz ve harpten anlamayan bazı kimselerin teşvik ve tahriklerine kapılan genç sultan harekete geçti. Sivas’ın seksen kilometre kadar doğusunda bulunan Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugâh kurdu. Burası askerî bakımdan savunması kolay Moğolların tecavüzüne imkân vermeyen bir araziydi.

Dağ geçitleri tutulmuş düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki sultan yine tecrübesiz kimselerin teşvik ve tahrikiyle müstahkem mevkileri bırakarak düşmanın karşılanmasını emretti. Galip geleceğinden emin bir halde tedbire bile lüzum görmeden ilerleyen genç sultan az sonra Moğol ordusuyla karşılaştı. İlk başta geri çekilen Moğol kuvvetleri dönüş yaparak Selçuklu öncü kuvvetlerini bozguna uğrattılar. Hiç harp görmemiş tecrübesiz sultan öncü kuvvetlerinin bozguna uğradığını duyunca ordunun tamamen yenildiğini sandı. Düşman eline geçmemek için otağını ve hazinelerini harp meydanında bırakıp Tokat’a oradan da Konya’ya doğru kaçmaya başladı. Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz duymayan Selçuklu askerleri akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmaya devam ettiler. Sultanın harp meydanını terk ettiğini öğrenince onlar da çadırlarını bırakarak firar ettiler. Ertesi sabah çadırlarda bir hareket göremeyen Moğollar bunun bir harp hilesi olduğunu zannederek çadırlara iki gün yanaşamadılar. 3 Temmuz 1243 tarihinde korka korka çadırlara girdiler. Küçük bir çarpışma ile harp bitti. Seksen bin kişilik Selçuklu ordusu utanç verici bir yenilgiye uğradı. Selçuklu toprakları Moğol işgal ve zulmüne uğradı. Erzincan Sivas ve Kayseri’yi yağmalayan Moğollar pek çok Müslümanı şehid ettiler.

Kösedağ mağlubiyetinde sultanı ikna edemeyen güngörmüş vezir Mühezzibüddin Ali Konya’ya gitmeyip Amasya’ya geldi. Moğol kumandanı Baycu Noyan’la görüşme yoluna gitti. Bazı hususları anlatıp pek çok hediyeler vererek daha fazla gitmemesini tavsiye etti. Bir müddet Anadolu’nun işgalini durdurup geri dönmeleri Mühezzibüddin Ali’nin gayretleri sebebiyle oldu. Yapılan sulh antlaşmasıyla Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul ettiler.

Türk tarihinde benzeri görülmemiş olan Kösedağ Bozgunu genç ve savaş tecrübesi olmayan Selçuklu Sultanı Gıyâseddin Keyhüsrev’in fevrî hareketleri neticesinde ortaya çıkmıştır. Daha önce Anadolu’ya girmeye cesaret edemeyen Moğollar Kösedağ Bozgunundan sonra Anadolu’yu kolayca istila etmişler şehirleri yağmalayıp Müslüman halkı sivil-asker kadın-çocuk demeden katletmişlerdir. Bu mağlubiyet neticesinde Selçuklular Moğollara vergi vermeyi kabul etmişler iki yüz yıllık Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılışı başlamıştır.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Sırpsındığı Savaşı (Zaferi)

Osmanlı kuvvetlerinin Haçlı ordusuyla yaptığı ilk savaş (1364).

Osmanlı Beyliği'nin Trakya ve Balkanlar'da hızla ilerleyerek birçok yeri ele geçirmesi Papa Urbanus V'in teşvikiyle Macarların Bulgarların Sırpların Eflaklıların ve Bosnalıların Osmanlılar aleyhine birleşmesine sebep oldu. Müttefik ordusu Edirne üstüne yürüdüğü sırada I. Murad Han Bursa'daydı. Edirne'de bulunan Beylerbeyi Lala Şahin Paşa I. Murad Han'dan yardım istedi. I. Murad Han emrindeki kumandanlardan Hacı İlbeyi'ni 10 000 kişilik bir kuvvetle düşmanın durumunu öğrenmesi için Sırpsındığı'na gönderdi. Hacı İlbeyi düşman kuvvetlerinin her türlü emniyet tedbirinden uzak olarak ilerlediğini görünce bir gece baskınıyla Macar kralı Layoş kumandasındaki bu haçlı ordusunu mağlup etti. Askerlerin çoğu Meriç nehrinde boğuldu. Bazı kaynaklara göre Lala Şahin Paşa Hacı İlbeyi'nin kazandığı bu zaferi kıskandığı için onu zehirleterek öldürttü.

Bu zaferden sonra Edirne Osmanlı Devletinin başkenti oldu; Bulgar Krallığı Osmanlı Devletine vergi vermeyi ve Osmanlı himayesine girmeyi kabul etti.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Çirmen Savaşı (Zaferi)

I. Murad Han devrinde Osmanlı-Sırp savaşı (1371).

Ortaçağ'da Bizanslılarca Tsernomianon adı verilen Çirmen Bizans'ın batı sınırındaki kalelerden biriydi. I. Murad Han devrinde Osmanlılar'a geçen kale öne dizdarlıkla yönetildi; XIV. yüzyılın ikinci yarısında Rumeli'nin ilk sancağı oldu. Osmanlı hizmetine giren Anadolu beyleri buraya tayin edilirdi. XVII. yüzyılda görevden uzaklaşan Kırım hanlarına arpalık olarak ayrıldı.

En eski kuruluş olduğu için Çirmen sancak beyleri padişahlık tuğunu taşıyarak saygı görmüşlerdir. Önceleri Edirne'yi de içine alan Çirmen merkez Edirne'ye geçince bu ilin bir bölümü oldu. 1877 Berlin Kongresi'nde Osmanlı toprakları içinde sayıldı 1912-1913 Balkan Savaşı'nda Bulgarların eline geçti Londra ön barışı ile Bulgarlara bırakıldı (30 Mayıs 1913).

I. Murad Han devrinde Evrenos Bey'in idaresindeki Türk ordusu Pirlepe kralı Vukaşin'in kardeşleri Sırp despotu Uglieş ve Vojko kumandasındaki Sırp ve Balkan Hıristiyanlarını yendi. Vukaşin ile kardeşleri bu savaşta öldüler. Böylece Çirmen Türk hakimiyetine girdi ve Sırpların doğu sınırı olan Makedonya Türk fetihlerine açıldı.


Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:57 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Kosova Savaşı (Kosova Zaferi Kosova Savaşları)

Osmanlılar ile Haçlılar (Sırp Bulgar Macar ve Karadağlılar) arasında yapılan meydan savaşları.

Birinci Kosova Savaşı (1389)

I. Murad (Hüdâvendigâr) Sırp Bulgar ve diğer Hıristiyan devletlerin doğurduğu tehlikeyi önlemek amacıyla 60 000 kişilik bir kuvvetle Sırbistan üzerine yürüdü. I. Murad Han'ın yanında oğulları Bayezid (Yıldırım) ile Yakub Bey vardı. Öncü kuvvetlerin başında Evrenos Bey ile Paşa Yiğit bulunuyordu. Türk ordusu Filibe Köstendil Eğri Palanka ve Üsküp'ün kuzeydoğusundan geçen yolu takip etti Kosova ovasının doğu yamaçları boyunca Priştina'ya yürüdü. İki taraf Priştina'nın kuzeybatısında Priştina - Vuçitrn yolu üzerinde Lab suyu yanında karşılaştı. Haçlı kuvvetleri Osmanlılar'dan fazlaydı. I. Murad Han ordunun merkezinde yer aldı; sağ kolda Bayezid'i sol kolda öteki oğlu Yakub'u görevlendirdi. Veziriazam Çandarlı Ali Paşa ile Kara Timurtaş Paşa padişahın yanında yer aldılar. Haçlıların merkezinde Sırp despotu Lazar sağ kolunda yeğeni Vuk Brankoviç sol kolda da Bosna kralı Tvrtko vardı. Sekiz saatlik bir çarpışmadan sonra henüz savaşın sonucu alınmadan Lazar'ın damadı Sırp asilzadelerinden Miloş Obiliç (veya Kopiliç) bir mülteci veya elçi gibi Sultan Murad Han'a yaklaştı ve birden çıkardığı hançerle padişahı yaraladı. Türk kaynaklarında I. Murad Han'ın savaşın sonunda savaş sahasında dolaşırken yaralı bir Sırp tarafından öldürüldüğü kaydedilir. Sultan Murad Han'ın yaralandığı yere bir çadır kuruldu; sultan ağır yaralı olduğu halde kumandayı elden bırakmadı. Bu sebeple savaş Türklerin lehine sonuçlandı. Ölmeden önce esir alınan Sırp despotu Lazar ile damadı ve diğer Sırp asilzadeleri öldürüldüler. I. Murad Han'ın vefatından sonra yerine I. Bayezid (Yıldırım) padişah oldu; Sırpları takip eden Yakup Çelebi ise öldürüldü.
Birinci Kosova Savaşı sonunda yeni Sırp despotu Stephan Lazaroviç Osmanlılara vergi vermeyi ve savaşlara askerleri ile birlikte katılmayı kabul etti; ayrıca kızkardeşi Despina'yı Bayezid Han'a zevce olarak verdi.
İkinci Kosova Savaşı (1448)

Polonya ve Macaristan kralı Ladislas'ın Varna'da ölümünden sonra (1444) Macaristan kral naipliğine getirilen Yanoş Hunyadi Varna yenilgisinin öcünü almak için kuvvet toplamağa başladı. Bu sırada Osmanlılar isyan eden Arnavutluk beyi İskender Bey ile uğraştıklarından Yanoş Hunyadi'nin Macarlardan başka Eflak Bohemya ve Almanlardan kuvvet toplamasına engel olamadılar. Sırbistan'a kolaylıkla geçen Yanoş Hunyadi kuvvetleri Kosova'ya geldi (1448). Osmanlı hükümdarı II. Murad Han da bir süre sonra Kosova'ya vardı. Yanoş Hunyadi gönderdiği elçi aracılığıyla barış istedi. Ancak bu teklifi kabul edilmedi. Savaş Yanoş Hunyadi'nin saldırısıyla başladı. Üç gün sürdü (17-19 Ekim). İlk gün hafif kuvvetlerin birbirlerini denemeleriyle geçti. Şiddetli savaş ikinci gün öğleden sonra başladı. Gece yarısı Yanoş Hunyadi kuvvetlerinin Osmanlı ordugâhına yaptığı baskın bir sonuç vermedi. Üçüncü gün sabahtan başlayan savaşta Osmanlılar plan gereğince sağ ve sol kanatları yenik düşmüş gibi göstererek geri çektiler. Merkezi müdafaasız bulan Yanoş Hunyadi hücum emrini verdi. Merkezde bulunan yeniçeriler haçlılara şiddetle karşı koydular. Haçlılar merkeze yığılınca sağ ve sol kanatlardan geri çekilen Osmanlı kuvvetleri bu kanatlardan ve geriden haçlıları sarmağa başladılar. Kısa bir süre sonra haçlı ordusunda panik başladı. Yanoş Hunyadi savaş meydanını bırakarak kaçtı. Pek çok haçlı savaş meydanında kaldı.
İkinci Kosova Savaşı sonucunda Osmanlılar Balkanlar'a iyice yerleştiler. Yenilen Macarlar 1456 Belgrad kuşatmasına kadar Osmanlılarla savaşmadı özellikle İstanbul'un fethine seyirci kaldılar.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Varna Savaşı (Varna Zaferi)

10 Kasım 1444’te Varna’da yapılan Osmanlı-Haçlı muharebesi.

Sultan İkinci Murad Hanın Rumeli fetihleri sonundaMacaristan ve Lehistan ile 12 Temmuz 1444 tarihinde imzalanan Segedin Antlaşması on yıllık bir sulh devresi getiriyordu. Sultan Murad Han sulh devresinden istifadeyle veliaht Mehmed’in (Fatih) idaresini görmek içinyorulduğunu ileri sürerek saltanattan çekildi. Oğlu Sultan İkinci Mehmed Han on üç yaşında Osmanlı tahtına geçti. Osmanlı tahtına tecrübesiz zannettikleri birinin çıktığını öğrenen Haçlılar hazırlığa giriştiler. Fırsatı kaçırmak istemeyen Bizans İmparatoru ile Venedik senatosu Osmanlılar'ı Rumeli’den çıkarmanın zamanının geldiği iddiasıyla Macar kralı Vladislas’a yeminini bozdurdular.

Bizans imparatoru kardinal Çesarini ve Macar kralı Vladislas Haçlı seferi için hazırlıklara başladılar. Yaptıkları plâna göre; Haçlı gemileri Çanakkale ve Karadeniz boğazını tutacaklar Anadolu’da bulunan Sultan İkinci Murad’ın Rumeli’ye geçmesine mâni olacaklar ve zincirleme savaşlarla yorulmuş ve çocuk yaştaki Sultan İkinci Mehmed’in kumandasında olan Osmanlı ordusunu kolayca imha edeceklerdi.

Kısa zamanda hazırlanan Haçlı ordusunu; Macarlar Lehli Ulah İtalyan Çek Litvanya Hırvat Alman Fransız ve Venedik kuvvetleri teşkil etmekteydi. Venedik müttefik ordularına kuvvetli bir donanmayla yardım edecekti. Eflak ve Boğdan voyvodalıkları da mühim kuvvetlerle müttefiklere katılmışlardı.

Hıristiyan müttefiklerin harp ilanı ve giriştikleri hazırlıklar Osmanlılar tarafından haber alınınca Edirne’de endişeli bir hava esmeye başladı. Edirne’de toplanan saltanat şûrâsında alınacak tedbirler düşünüldü ve ordunun başında tecrübeli bir hükümdarın bulunmasına karar verildi. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa'nın isteğiyle İkinci Mehmed Han babasını başkumandan olarak ordunun başına davet etti.

Sultan Murad Han oğlunun davetine uyarak süratle Anadolu askerini topladı. O sırada Papa ve Venedik gemileri Çanakkale boğazı önünde toplanmış Türklerin şimdiye kadar kuvvetlerini Rumeli’ye naklederken kullandıkları Çanakkale boğazı yolunu kesmişlerdi. Buradan Rumeli’ye geçmek imkânsızdı. Murad Han Çanakkale tarafına az bir kuvvet gönderip düşmanı yanıltarak süratle İstanbul boğazına (Anadolu Hisarı’na) geldi. Sadrazam Halil Paşa yeniçeri topçu cebeci ve Rumeli askeriyle İnceğiz’de bekliyordu. Sultanın boğaza ulaştığını haber alınca bugünkü Rumeli Hisarının bulunduğu yere geldi ve yanında getirdiği topları yerleştirdi. Böylece tarihte ilk defa İstanbul Boğazı top ateşiyle kontrol altına alındı. Sultan Murad Han derhal maiyetindeki 40 000 kişilik Anadolu askerini topçunun himayesinde asker başına bir duka altını vermek suretiyle Ceneviz gemileriyle karşıya geçirdi. Bizanslılar İstanbul surları yakınından sancak ve bayraklarını dalgalandıra dalgalandıra ilerleyen Osmanlı ordusunu seyretmekten başka bir şey yapamadılar.

20 Ekim 1444 tarihinde Rumeli’ye ayak basan Sultan Murad Han bu geçişin emniyetle başarılmasında hizmeti dokunan topçu kumandanı Saruca Paşaya ihsanlarda bulundu. Geçişi Edirne’ye bildirmek için kapıcıbaşı ile Muhtesibzâde acele yola çıkarıldı. Murad Han Edirne’ye yaklaşınca devlet adamları ve halk tarafından karşılandı. Fakat Edirne’ye girmeyerek şehrin dışında konakladı. Sultan Mehmed ve vezîriâzam Halil Paşayı Edirne’nin muhafazasına bırakıp süratle Varna üzerine yürüdü.

Macar Kralı Vladislas da sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1 Eylül 1444 tarihinde Segedin’den hareket ederek 16 Eylül’de Orsova’ya vardı. Meşhur Macar komutanı Jan Hunyad 4000 seçme zırhlı süvariyle burada asıl kuvvetlere iltihak etti.

Orsova’da yapılan toplantıda Jan Hunyad Haçlı ordusunun başkumandanlığına getirildi. Ayrıca ordunun harekât plânı kararlaştırıldı. 18-22 Eylül’de Tuna’yı aşan Haçlı kuvvetleri 24 Ekim’de Yenipazar’a girdiler ve şehirdeki Müslümanları kılıçtan geçirdiler. 26 Ekim 1444 günü Şumnu Tırnova Prevadi Retric Mihaliç’te de aynı katliamı yaptılar. 9 Kasım 1444 günü Varna önüne gelen Haçlı ordusu şehrin güneyindeki Galatahisar Makropolis Kavarna köylerini ele geçirdi ve Varna’nın kuzey bölgesinde ordugâhını kurdu.

Haçlı ordusunun sol kanadı Varna bataklıklarıyla çevriliydi ve bu cenahta Ulahlarla bir kısım Macarlar bulunuyordu. Sağ cenah tamâmen açık bulunduğundan Macarların hemen bütün kuvvetleri bu taraftaydı. Siyah Macar bayrağı Erlau piskoposunun muhafazasına verilmişti. Alemdar Franko idi. Ordu kuvvetleri meşhur kardinal Çesarini Franko ve Erlan piskoposunun arasında taksim edilmişti. Varadin piskoposu ordunun arkasını eşya ve top mühimmatını muhafaza etmekteydi. Kral Vladislas ortada yer aldı.

Haçlıların bu nizamına mukabil Osmanlı ordusunun başkumandanı Sultan Murad Han kademeli olarak tertibat aldı. Kuvvetlerin en mühim kısmını iki sıra üzerine yerleştirdi. Harp Rumeli’de olduğundan usul gereğince Rumeli beylerbeyi Turhan Bey Rumeli askeriyle sağda Anadolu beylerbeyi Karaca Bey de Anadolu askeriyle sol cenahta yerlerini aldılar. Osmanlı ordusunun başkumandanı Murad Han da yanında yeniçeriler olduğu halde ortada üçüncü sırayı teşkil eden bölümdeydi. Muharebe idare yeri biraz yüksekçe bir tepe üzerinde kurulmuştu.

Sultan Murad Han Varna Sahrasında saf tutan Haçlı ordusuyla muharebeye başlamadan evvel iki rekat namaz kıldı ve şöyle dua etti: “İlâhî! Mümin kullarını benim günahımın çokluğundan ötürü küffâr elinde zebûn etme. İlâhî! Habîbinin hürmeti için ümmetini sen sakla ve sen mansûr ve muzaffer eyle.”

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Tarihin en mühim meydan muharebelerinden biri olan Varna Muharebesi 10 Kasım 1444 sabahı Osmanlı askerinin "Allah Allah" nidalarıyla başladı. Murad Han azabları ve akıncıları düşmanın en zayıf tarafı olan sağ kanada doğru sürdü. Öğleye doğru savaş şiddetlendi. Düşman başkumandanı Jan Hunyad yanına Eğri piskoposunun alayını da alarak sağ kanat üzerine yüklenen Türklere karşı taarruza geçti. Haçlı süvarileri zırhlı olduğu için az telefat veriyor Türkler bu yüzden müşkül vaziyete düşüyordu. Kardinal Jülyen Çesarini’nin alayları taarruza kalkınca Osmanlı akıncı ve azabları gerilemeye başladı. Karaca Bey kumandasındaki Anadolu sipahileri derhal Jan Hunyad’ın tarafına doğru taarruza geçtiler. Bu hücum karşısında Hırvatlar gerilemeye başladı. Düşmanın sağ kanadı çökmeye yüz tuttu. Haçlıların bir kısmı Varna’ya doğru şehir kapılarına kadar çekildiler.

Sağ kanat kuvvetlerinin müşkül vaziyete düşerek gittikçe eridiğini gören Jan Hunyad Kral Valdislas’ın kumandasındaki alayları da alarak Bosna piskoposu ile birlikte ileri atıldı. Bu şiddetli saldırılar karşısında Osmanlı sol cenahı geriledi. Bu sırada sol kanat kumandanı Karaca Paşa şehit düştü. Anadolu sipahileri de savaş meydanından dışarı itildi. O sırada sol cenahla merkez bölümü arasında meydana gelen boşluktan içerilere ilerleyen düşman kuvvetleri yeniçerilerin tuttuğu hatta kadar sokuldular ve taarruzlarının en şiddetlisini Osmanlı karargâhına yönelttiler. Mevkiini azim ve metanetle koruyan Murad Han muharebenin aldığı şekle göre askerinin harekâtına ustaca müdahalelerde bulunarak fazla zaman kaybetmeden cephenin sıkışan kısımlarını düzeltebilme kudretini gösterdi.

Öbür taraftan Haçlı ordusunun tekmil kuvvetlerini muharebenin seyrine ve ihtiyacına göre kullanmak isteyen Jan Hunyad Kral Vladislas’ın kendisinden haber almadan müdahalede bulunmamasını istemişti. Fakat savaşın Haçlılar lehine gelişmesi üzerine kazanılacak zaferin şerefini tamamen Jan Hunyad’a kaptırmak istemeyen Vladislas ise ondan habersiz ihtiyattaki mevkiini terk ederek işe müdahale etti. Bu sırada Jan Hunyad’ın Osmanlı ordusunun merkezine doğru ilerlediğini gören Murad Han yeniçerileri yanlara doğru açarak düşmanı boşluğa çekti. Boş alana taarruz eden Haçlı birlikleri arasında Macar kralı ve emrindeki alaylar da vardı. Haçlılar kısa bir süre sonra kuşatma çemberinin içine girdiklerini anladılar.

Düşman kıskaç arasına alınınca çok şiddetli bir taarruza geçildi. Yeniçeriler zafere ulaşmak şevk ve heyecanıyla katî hücuma geçtiler. Bu arada Kral Vladislas bir balta darbesiyle yere düşürüldü. Bir yeniçeri yetişerek kralın başını kesti ve Sultan Murad’a götürdü. Vladislas’ın başı bir mızrağın ucuna geçirilerek yeminine rağmen bozduğu muahede nüshasının asılı olduğu mızrağın yanına dikildi. Macar kralının ölümü ve teşhir edilen başı Haçlı ordusunun maneviyatını bozdu. Jan Hunyad’ın çabalamaları bozgunu durduramadı. Sabahtan başlayan muharebe ikindi vakti sona ermişti.

Jan Hunyad muharebenin kaybedildiğini anladığı vakit ordusuna haber vermeden yanındaki Ulahlarla birlikte geri çekildi ve Karadeniz’in kuzey kısmını takip ederek kaçmaya muvaffak oldu. Davud Paşa kumandasındaki Osmanlı kuvvetleri Jan Hunyad’ı iki gün takip ettilerse de yakalayamadılar.

Erlau ve Grosvaradin piskoposları ile ahitnamenin bozulmasına sebep olan papa vekili kardinal Çesarini ölüler arasında olup düşmanın kaybı 65 000 civârındaydı.

Kralın kıymetli eşyalarıyla dolu 250 araba Türklerin eline geçti. Bu muharebede Osmanlı ordusu 15 000 şehit verdi.

Zaferi müteakip Müslüman hükümdarlara fetihnameler yazıldı. Bütün İslam âlemi Osmanlının zafer sevincine katıldı.

Tarihte büyük neticeler doğuran harplerden olan Varna Zaferiyle Balkanlarda Osmanlının güç ve kuvvetine karşı koyacak bir kuvvet kalmadı. Lehistan ve Macaristan Kral Vladislas’ın ölümüyle bir daha birleşememek üzere ayrıldı ve Baltık kıyısından Adriyatik Denizine kadar uzanan Lehistan-Macaristan Devleti ortadan kalktı.

Varna Muharebesi; Bizans’ın Balkanlardan ve Avrupa’dan ümidini kesmesine ve yıkılacağı günlerini beklemesine sebep oldu; İstanbul’un fethine zemin hazırladı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Niğbolu Savaşı (Niğbolu Zaferi)

Niğbolu önünde Osmanlı ve Haçlı orduları arasında 25 Eylül 1396 tarihinde yapılan meydan savaşı.
Osmanlı Devletinin Avrupa kıtasındaki fetihleri başta Papa olmak üzere bütün Hıristiyan devletlerini telaşlandırıyordu. Osmanlı Devleti Bulgaristan ve Sırbistan’ı fethederek Tuna boylarına ve Macar Krallığı hudutlarına dayanmıştı. Doğu Hıristiyanlığının temsilcisi Bizans Kayserliği küçültülüp İstanbul ve çevresi surların içine sıkıştırılarak Anadolu ve Trakya’dan kuşatılmış vaziyetteydi. Osmanlı akıncılarının Bosna ve Arnavutluk’a yaptıkları akınlarla fethedilen bölgelere yerleşmeleri Boyana Nehri ve Drac Limanına doğru yayılmaları Latinleri ve buralarda nüfuz sahibi Venediklileri de telaşlandırdı. Bundan başka Ege denizi sahilindeki beylikleri elde ettikten sonra bu beyliklere mensup korsan gemilerinin faaliyetleri de bu telaşlarını artırıyordu. Ancak asıl tehlikeyi hisseden Macarlardı. Kralları Sigismund ile Bizans Kayseri İkinci Manuel’in Avrupa’dan yardım isteyerek Papa Dokuzuncu Bonifacius’u bir Haçlı seferine davet etmeleri tahtlarını tehlikede gören kralları şato mâlikâne sahibi derebeyleri Hıristiyan keşiş papaz ve İslâm hilâlinin Haçlı salîbini ezeceği kuşkusuna kapılanları harekete geçirdi.

Bütün Avrupa milletleri silaha sarıldı ve İngiltere ile Fransa arasındaki harbe son verildi. Fransa İngiltere İskoçya Almanya Polonya Bohemya Avusturya Macaristan İtalya İsviçre Belçika ve diğer Avrupa memleketlerinden ve Venediklilerle Rodos şövalyelerinden meydana gelen 120.000 kişilik büyük bir ehl-i salîb (Haçlı) ordusu toplandı.

Harekete geçen Haçlılar Macaristan’dan itibaren iki kola ayrıldı. Macar kralı Sigismund’un idaresindeki asıl büyük kol önce Sırbistan istikametinde yürüyerek Tuna Vadisine ulaştı ve nehrin sol sahilini takip ederek Osmanlı toprağına girdi. Sonra Tuna’yı geçerek Vidin Orsava ve Rahova şehirlerini zaptederek buralardaki Türkleri kılıçtan geçirdiler. Sonra da Niğbolu önüne geldiler.

Nevers kontu Jan’ın idaresindeki Fransızlar Budin’den sonra Erdel üzerinden Eflak’a geçerek Eflak voyvodası ile birlikte Niğbolu’da diğer kuvvetlerle birleşti.

Haçlılar ilerlerken Katoliklik taassubuyla Balkanların Ortodoks Hıristiyanlarını da öldürüp mallarını yağma ettiler. Osmanlıların müsamahalı idaresine bağlanan Balkanların yerli Hıristiyan ahalisi; can mal ırz tecavüzüne uğrayarak çok zarar gördü.

Niğbolu’ya gelen Haçlılar Osmanlı kumandanlarından Doğan Beyin muhafızlığındaki Niğbolu Kalesini karadan ve nehirden kuşattılar. Niğbolu Kuşatmasının on altıncı gününe kadar Sultan Bayezid Han (Yıldırım) ve Osmanlı ordusunun görünmemesi Haçlıları ümitlendirdi.

Macar Kralı Sigismund burada ünlü şövalyeler prensler ve seçme askerlerine verdiği zafer ziyafetinde Suriye’nin işgaliyle birlikte Kudüs’ün alınmasından bahsediyordu.

Öte yandan Avrupa’daki Haçlı hazırlıklarını öğrenip ordularının Osmanlı hududunu geçtiklerini haber alan Sultan Bayezid Han ise İstanbul kuşatmasını tehir ederek kuvvetlerini Edirne’de topladı. Kara Timurtaş Paşa ile şehzadelerinin kumandasındaki Anadolu askerleri süratle toplanarak Boğazlardan geçip Edirne’de Padişaha yetiştiler. Rumeli askerleri de Edirne’de Bayezid Hana katılmışlardı. Yıldırım Bayezid Han adına yakışan bir süratle Tuna boylarına doğru yürüdü. Osmanlı ordusu Filibe-Şıpka Geçidi yoluyla Niğbolu’ya ilerlerken Tırnova’da gıda maddeleri tedarik eden Haçlılarla karşılaştı. Bunlar esir alındı. Kaçanlar Osmanlı ordusunun süratle geldiği haberini ulaştırdılar. Bu beklenmeyen bir durumdu. Mareşal Bubiko Bayezid Hanın Tırnova’ya gelebileceğine bir türlü ihtimal veremiyordu. Türklerin harp kabiliyetlerini iyi bilen Kral Sigismund haberin doğruluğunu tetkik için ileriye keşif kuvvetleri gönderdi. Bayezid Hanın Gazi Evrenos kumandasındaki öncüleri Sigismund’un keşif kollarını tesirsiz hâle getirdiler. Osmanlı ordusu Niğbolu’nun on kilometre kadar güneyine sokuldu. Cephesini kuzeye vererek ordugâh kurdu.

Niğbolu’ya yaklaşan Osmanlı ordusu keşif kollarıyla ovaya yayılmaya başlamıştı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Birdenbire Osmanlı ordusunu karşılarında gören Haçlılar silâhbaşı ettiler. Kral Sigismund derhal bir harp dîvânı toplayıp muharebe nizamını tespit etti.

25 Eylül 1396 sabahı Avrupa’nın dört köşesinden toplanmış 120 000 kişilik Haçlı ordusu ile bunun yarısı miktarındaki Osmanlı ordusu karşı karşıya geldikleri zaman Osmanlı ordusunun harp nizamı şöyleydi:

Birinci hatta Saruca Paşa kumandasında hafif piyadeleri teşkil eden azap askerleri solda şehzâde Süleyman Çelebi kumandasında Rumeli askeri sağda Şehzâde Mustafa Çelebi ve Anadolu beylerbeyi Kara Timurtaş Paşa kumandasında Anadolu askeri ortada yeniçeriler vardı. Timarlı sipahiler sağ ve sol yanlara yerleştirilmişti. Sadrazam Ali Paşa Rumeli beylerbeyi Firuz Bey Malkoç Bey sol kanattaki kuvvetlerin arasında bulunuyordu. Ön hatlara piyadeleri koyup kesin sonucu atlı askere bırakan Osmanlı harp nizamına mukabil neticeyi yaya askere yükleyen Haçlı ordusu ise önde birinci hatta atlı şövalyeler ikinci hatta Macar kralı sağ yanda Stefan Laskoviç kumandasında Hırvatlar solda Voyvoda Mirça kumandasında Ulahlar olmak üzere tertibat almıştı. Ayrıca gerisini Tuna Nehrine ve kuşatmakta olduğu Niğbolu şehrine dayamıştı.

İki ordu bu harp düzeninde karşılaştılar. Fransız süvarileri muzaffer olmak hissiyle ilk önce taarruz ettiler. Bu taarruz Sultan Bayezid Hanın kumanda ettiği merkez kuvvetlerine yapıldı. Merkez kuvvetlerinin önündeki hafif yaya askeri olan azapları geçtiler. Yeniçeri askeriyle karşılaştılar. Yeniçerilerin ok yağmuruna tuttuğu Fransız süvarilerinin büyük bir kısmı imha edildi. Sol koldan Şehzâde Mustafa ve Anadolu kuvvetlerinin yandan taarruzuna uğradılarsa da plan gereğince Osmanlı merkez kuvvetleri bir miktar geri alındı. Osmanlı ordusunun geri çekilişi Fransızların kaybını daha da arttırıp kurulan kıskacın içine girdiler. Osmanlı harp taktiğini bilen Sigismund’un tavsiyelerini dinlemeyip daha da ilerlediler. Plan gereğince üçüncü muharebe hattı da iki kola ayrıldı. Fransızlar Osmanlıların çekildiği tepeyi işgal edince zafer kazandıklarını zannettikleri anda Sultan Bayezid Hanın kumandasında olan pusudaki kuvvetlerle karşılaşınca şaşırdılar. Zafer sarhoşluğu ile yaya olanlar atlarına tekrar binmek istedilerse de hilâlin kıskacı kapandığından geri dönemediler. Macar Kralı Sigismund’un müttefiki Fransızları kurtarmak için gönderdiği kuvvetler de kayıp vererek geri çekilmek mecburiyetinde kaldı. Kıskacın içindeki Haçlı kuvvetlerinin karşı koyanları imha edilip kalanlar esir alındı. Üç saat içinde bütünüyle perişan edilen Haçlıların en gözde birliklerine sahip Fransızların mağlûbiyeti diğerlerinin taarruzuna imkân vermedi. Eflak prensi Mirça muharebe neticesinin Haçlılar için hüsran olacağını tahmin ederek memleketine çekildi. Karşı taarruza geçen Osmanlı ordusu süratle Sigismund’un üzerine hücum etti. İhtiyat kuvvetlerini bile muharebeye sokan Macar kralı Osmanlılar karşısında hiçbir başarı sağlayamıyordu. Sultan Bayezid Han kesin neticeyi almak için Osmanlı kuvvetlerinin hepsine taarruz emri verdi. Haçlılar paniğe kapılıp dağıldılar. Kalabalık Haçlı ordusu ile Niğbolu’ya gelmekte iken ordusunun muazzam sayısına bakarak; “Gök çökecek olsa mızraklarımızla tutarız” diyerek böbürlenen ve Osmanlıya atıp tutan Sigismund Venedik kadırgasına binerek İstanbul Boğazı-Marmara ve Ege Denizi yoluyla Mora’daki Modon Limanına sonra da Dalmaçya’da karaya ayak bastı. Oradan memleketine geçti. Haçlılardan muharebeye katılmayanlar ve kaçanlar kendilerini Tuna Nehrine atıp boğuldular. Muharebede pek çok asilzâde kumandan ve şövalye esir alındı.

Başta Papalık ve Bizans olmak üzere bütün Hıristiyan âleminin Osmanlıları Avrupa kıtasından atmak için olanca imkânlarını seferber ederek hazırladıkları büyük Haçlı ordusu Sultan Bayezid Hanın karşısında mukavemet bile edememişti. 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu’da kazanılan zaferle Osmanlı himayesindeki Vidin-Bulgar Krallığına son verildi. Macaristan’a büyük bir akın yapılarak çok miktarda esir alındı. Haçlılardan alınan pek çok ganimetle ülkede imar faaliyetleri sosyal yardım müesseseleri ve sanat eserleri yapıldı. Esirleri önce Edirne’ye oradan Gelibolu’ya gönderen sonra da Bursa’ya gelince yanına getirten Sultan Bayezid Han fidye karşılığı hepsini serbest bıraktı. Esirler arasında bulunan Korkusuz Jean ve arkadaşları “Bu andan itibaren Yıldırım Bayezid’e karşı gelmeyeceğimize ve ona karşı silâh kullanmayacağımıza namus ve şerefimiz üzerine yemin ederiz” deyince Bayezid Han; “Bana karşı silâh kullanmayacağınıza dair ettiğiniz yeminleri size iade ediyorum. Gidiniz yeniden ordular toplayınız ve bizim üzerimize geliniz. Bana bir kere daha zafer kazanmak imkânı sağlamış olursunuz. Zîrâ ben Allahü teâlânın dînini yaymak ve O’nun rızâsına kavuşmak için dünyâya gelmişim” dedi.

Niğbolu Zaferi gönderilen fetihnâmelerle ülkenin her tarafına Asya’daki hükümdarlara Mısır sultanlarına Irak ve Acem beylerine Tatar hanına Bursa kadısına müjdelendi. Mısır’da bulunan Abbasî halifesi kendisine gönderilen zafernâmeye verdiği cevapta Bayezid Hana; “Sultan-ı İklim-i Rûm” unvanı ile hitap etti. O günden itibaren Osmanlı hükümdarlarına sultan denilmesi âdet oldu.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Ankara Savaşı

Osmanlı sultanı Yıldırım Bayezid Han ile Timur Han'ın Ankara'da yaptıkları savaş (1402).

Yıldırım Bayezid Han; Niğbolu zaferiyle Rumeli'de Osmanlı hâkimiyetini tesis ettikten sonra Anadolu'da birliği sağlamak için harekete geçti. Bu niyetle Aydın Menteşe Karaman ve İsfendiyaroğulları beyliklerine son verdi. Ancak bu beyliklerin başındaki beyler Asya'da kuvvetli bir devlet kurup batıya yönelen Timur Han'a sığındılar. Aynı şekilde Timur Han'ın hükümdarlığına son verdiği Karakoyunlu beyi Kara Yusuf ile Tebriz hükümdarı Ahmed Bey de Yıldırım Bayezid Han'a sığınmış Erzincan beyi Mutahharten de akrabalarını Yıldırım Bayezid Han'a göndererek yardım istemişti. Timur Han'a sığınan Anadolu beyleri Osmanlı sultanı hakkında; Timur Han'ın önünden kaçan beyler de Yıldırım Bayezid Han'a Timur'la ilgili olmadık şeyler söyleyip kötüleyerek her iki Müslüman Türk hükümdarının arasını açtılar iki taraf da karşılıklı kendilerine sığınanları müdafaa ettiler. Timur Han Yıldırım Bayezid Han'a mektup göndererek kendisine sığınanların iadesini istedi. Bu mektuplarda her iki hükümdarın birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri ilim adamları arasında kabul görmemektedir. Bugün bilinen hakaret dolu mektupların sahte olduğu ispatlanmıştır. Yıldırım Bayezid Han Timur Han'ın isteğini kabul etmeyince savaş kaçınılmaz oldu.

Timur Han kuvvetli bir ordu ile Anadolu içlerine doğru harekete geçti. Bunu haber alan Yıldırım Bayezid Han da İstanbul kuşatmasını kaldırarak kuvvetlerini Bursa'da toplamaya başladı. Bursa'dan hareket eden Osmanlı ordusu iki koldan yürüyerek Ankara önüne geldi. Bu sırada Timur Han Sivas'ı ele geçirmişti. Onun Sivas'ta olduğunu haber alan Yıldırım Bayezid Han ağırlıklarının bir kısmını Ankara'da bırakarak Akdağmadeni ve Kadışehri dağlık mıntıkasında mevzi almak istedi. İki ordunun öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat bölgelerinde karşılaştılar ise de Osmanlı sultanı Sivas ile Tokat arasındaki geçitleri tuttuğundan burada muharebe yapmayı kendisi için tehlikeli gören Timur Han Kayseri'ye doğru yürüdü. Timur Han Yıldırım Bayezid Han'ı kendisine doğru çekmek istediyse de duruma vâkıf olan Yıldırım Bayezid Han bu oyuna gelmedi ve yapacağı taarruzun zamanını bekledi

Timur Han Kırşehir üzerinden hızla Ankara önlerine gelerek kaleyi kuşattı. Kale muhafızı Yakub Bey kaleyi şiddetle müdafaa etti. Timur Han Osmanlı ordusunun geleceğini tahmin ettiği yolu iyice tahkim etti. Osmanlı ordusu ise onun hiç beklemediği taraftan ve tahmininden çok erken Ankara önlerine geldi.

Osmanlı ordusunun merkezinde Yıldırım Bayezid Han bulunuyordu. Yanında sadrazam Çandarlı Ali Paşa şehzade İsa Mustafa ve Musa Çelebiler yer alıyordu. Sağ cenahta bulunan Anadolu birliklerine vezir Timurtaş Paşa sol cenahta yer alan Rumeli birliklerine Şehzade Süleyman Şah kumanda ediyordu; ihtiyat kuvvetlerinin başında da Şehzade Mehmed Çelebi bulunuyordu. Sol cenahın ihtiyat kuvvetlerini Sırbistan despotu ve Sultan'ın kayın biraderi Stefan Lazareviç'in kumandasında yirmi bine yakın zırhlı Sırp askeri meydana getiriyordu. Merkez ihtiyatında Karakoyunlular sağ cenahın ihtiyatında Kara Tatarlar denilen Türkleşmiş Moğollar yer alıyordu. Ayrıca Süleyman Şah'ın kumandasında akıncı kuvvetleri de vardı. Osmanlı askerinin sayısı yetmiş binden fazla idi.

Timur Han ordusunun merkezinde yer almıştı. Torunu Muhammed Mirza zırhlı ve atlı olan Mâverâünnehir askeri ile ihtiyatta idi. Diğer torunları Pir Muhammed ve İskender Mirza Muhammed Mirza'nın yanında yer alıyorlardı. Sağ cenaha üçüncü oğlu Miranşah sol cenaha ise dördüncü oğlu Şahruh Mirza kumanda ediyordu. Zırhlı otuz iki fil ordunun önünde dizilmişti. İkiye ayrılmış olan merkez kuvvetlerinin sağ tarafına Timur Han'ın ikinci oğlu Ömer Şeyh Mirza sol tarafına ise Emîr Celâl İslâm kumanda ediyordu. Akkoyunlu sultanı Osman Bey ile Emîr Cihan Şah'ın tümenleri sağ cenahın önünde yer almıştı. Mutahharten Bey Karamanoğlu Aydınoğlu Menteşeoğlu Germiyanoğlu Saruhanoğlu ve Candaroğlu sağ cenahta yer almışlardı. Çağatay sultanı Mahmud Han Timur'un yanında idi.

Muharebe günü sabah namazından sonra Yıldırım Bayezid Han askerlerine veciz bir hitabede bulundu. Fakat karşı taraf da Sünnî Müslüman ve Türk olduğu için askerin Hıristiyan ordularına karşı gösterdiği başarıyı gösteremeyeceği ortada idi.

İki ordu Ankara'nın kuzeydoğusundaki Çubuk ovasında 28 Temmuz 1402 tarihinde karşılaştı. Burada o devrin en büyük kumandanlarından ikisi arasında tarihin en büyük savaşlarından biri oldu. Fil görmemiş Osmanlı atları ürktü. Osmanlı ordusundaki Kara Tatarların aniden Timur tarafına geçip Rumeli sipahilerinin arkasından ok atmaya başlamaları Osmanlının taarruz gücünü kırdı. Bu sırada Osmanlı ordusundaki Karaman Candar Germiyan Aydın Menteşe ve Saruhanlı sipahileri karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce Timur Han'ın tarafına geçtiler. Yıldırım Bayezid Han'ın yanında az bir asker kaldı. Osmanlı ordusunun bir kısmı geri çekildi. Kara Timurtaş ve Firuz paşalar birlikleri tamamen bozuluncaya kadar dayandılar. Yıldırım Bayezid Han gün batarken üç bin kişi ile Çataltepe'de muharebeye devam ediyordu. Burada süren üç saatlik vuruşmadan sonra mağlûbiyeti anlayınca etrafındaki askerleri yararak kurtulmak istedi. Yıldırım Bayezid Han'ın atı yaralanınca oğlu ile beraber Çağatay hanı Sultan Mahmud Han'ın kumanda ettiği birlik tarafından esir alındı.

Timur Han kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı padişahına yaraşır şekilde izzet ve ikramda bulundu. Timur'un Yıldırım Bayezid Han'a iyi davranmadığı iddiaları uydurmadır. Ancak esaret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefat etti. Timur Han ölüm haberini alınca; "Yazık oldu büyük bir mücahid kaybettik" demekten kendini alamadı.

Ankara Savaşı Orta Çağ'ın en büyük meydan muharebesidir. İki yüz binden fazla Türk askeri birbiri ile savaşmıştır. Anadolu topraklarında iki Müslüman devlet arasında yapılmış olan büyük meydan muharebelerindendir. Ankara Savaşının önemli neticeleri arasında; Anadolu Türk birliğinin parçalanması Bizans ve İstanbul fethinin elli yıl daha uzaması ve Osmanlı Devleti'nin gelişmesinin en azından yarim asırdan daha fazla gecikmesi sayılabilir.

Timur Han Ankara Savaşında kırk bine yakın zayiat vermiştir. Halbuki o bu muharebeye kadar altı binden fazla kayıp vermemişti. Buna Osmanlı ordusundaki sevk ve idarenin mükemmeliyeti sebep olmuştur. Bazı tarihçiler Yıldırım Bayezid Han ile savaştığı için Timur Han'ı haksız olarak kötülemekte harp sahasında olanları zulüm ve ortalığı kana boyamak şeklinde bildirmektedir. Halbuki bunun iki devlet arasında bir hâkimiyet savaşı olduğu unutulmamalı bu savaş tarafsız bir şekilde ele alınıp değerlendirilmelidir.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:58 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
İstanbul'un Fethi

Osmanlı sultanlarından İkinci Mehmed Hanın 29 Mayıs 1453’te Bizans İmparatorluğunun başşehrini alması. Türk-İslâm mefkûresinde çok önemli bir yer işgal eden İstanbul’un fethi İslâmiyet'le birlikte ortaya çıkan mukaddes bir ideal bir kızıl elma yani yüce bir gayedir. Bu ulvî gaye uğruna önce Araplar sonra da Türkler İstanbul surları önünde seve seve can verdiler ve şehadet mertebesine kavuştular.

İstanbul 1453 tarihine kadar birçok defalar çeşitli millet devlet ve topluluklar tarafından kuşatılıp işgal edildi. Peygamber efendimizin; “İstanbul muhakkak fethedilecektir. Bu fethi yapacak hükümdar ne güzel hükümdar ve onun askerleri ne güzel askerlerdir” hadîs-i şerîfi bütün İslâm hükümdar ve kumandanlarının bu şehri fethetmek arzu ve gayretlerini harekete geçiriyordu. Müslümanlar “Feth-i Mübîn”i gerçekleştirmek için pek çok teşebbüste bulundular.

Onuncu yüzyılda en son ve mütekâmil din olan İslâmiyet'i büyük topluluklar hâlinde kabul eden Türkler aynı şevk ve imanla İstanbul’un fethini ulvî bir gaye olarak benimsediler. Danişmendnâme’deki gazâ menkıbeleri ve kahramanlık destanlarını okuyarak maneviyatlarını yükselten Türkler askerî ve siyasî harekâtlar için hazırlanıyorlardı. On birinci yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yapılan Selçuklu akınlarının hedefi İstanbul yolunu tutmaktı. 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya yerleşen Türkler iki yıl sonra Marmara Denizinden başka Boğaziçi’nin Anadolu sahillerine kadar bütün yerlere hakim olup İstanbul’u tehdide başladılar. Bizanslılar Papa dahil bütün Hıristiyan devletlerden Türk-İslâm fütuhatına karşı her türlü yardım talebinde bulundular. On birinci yüzyılın sonlarında Papalığın öncülüğünde Hıristiyanlığın mukaddes beldelerini Müslümanlardan kurtarmak ve Türkleri Anadolu’dan atmak için yapılan Haçlı seferleri İstanbul’un fethini geciktirdi.

Osman Gazi (1281-1326) tarafından kurulan Osmanlı Devleti hükümdar ve askerleri hadîs-i şerîflerle müjdelenen ulvî gayeyi gerçekleştirmek şerefine mazhar olmak arzusuyla faaliyetlerde bulundular. Osman Gâzinin ölüm döşeğinde oğlu Orhan Gazi'ye; “İstanbul’u al gülzâr et” diyerek vasiyette bulunması İstanbul’un gönlünde nasıl yer ettiğini göstermesi bakımından pek mânidardır.

İstanbul fethinin “ilâhî bir vaad” olduğu inancını taşıyan Osmanlılar ısrarla bunun üzerinde durdular. 1391’de Sultan Yıldırım Bayezid Han (1386-1402) şehri kuşattı. Abluka şeklinde devam eden bu kuşatma İstanbul’da bir Türk garnizonu mahallesi cami mahkeme kurulması ve kadı (hakim) bulundurulması ile her sene on bin altın haraç verilmesi şartıyla kaldırıldı. Bu şartlardan bazılarının Osmanlıların kuşatmayı kaldırmasından sonra Bizanslılar tarafından yerine getirilmemesi üzerine İstanbul 1395’te tekrar kuşatıldı. Haçlıların Niğbolu’ya gelmesi sebebiyle bu kuşatma gevşetildi. Yıldırım Bayezid Han 1396 Niğbolu Zaferi sonunda Bizanslıların Haçlılardan yardım almasını önlemek için Karadeniz sahilindeki Şile’yi zaptedip Boğaziçi’nde Anadolu (Güzelce) Hisarını yaptırdı. Şehrin teslimini isteyen Bayezid Han isteği kabul edilmeyince kuşatmayı tekrar şiddetlendirdi. 1397’de başlayan bu kuşatma neticesinde Bizanslılar eski antlaşma şartlarını yerine getirmeyi kabul ettiler. Yıldırım Bayezid Hanın son kuşatması 1400’de başlayıp Timur Han'ın (1370-1405) Osmanlı hududuna girmesiyle son buldu.

1411’de Şehzade Musa Çelebi’nin şiddetli hücum ve top ateşleriyle başlayan İstanbul kuşatması Bizans entrikası neticesinde kaldırıldı.

1422 yılında Osmanlı Sultanı İkinci Murad Han (1421-1451) tarafından dört ay kadar süren çok şiddetli taarruzların yapıldığı kuşatmada her türlü savaş taktiği ve zamanın teknik imkânları kullanıldı. Mihaloğlu Mehmed Bey'in 10.000 akıncı ile başlattığı kuşatmaya İkinci Murad Han büyük bir orduyla katıldı. Marmara’dan Haliç’e kadar bütün kara surlarının kuşatıldığı bu seferde Murad Han Topkapı ile Edirnekapı üzerinde taarruzlarını sıklaştırdı. Surlara yakın kalın tahtalardan üzeri topraklarla örtülen siperler yapıldı. Surların yüksekliğinde demir tekerlekli vasıtalarla hareket ettirilen ahşap yapılı yürüyen kuleler ile surlara yaklaşıldı. Kuvvetli topçu atışları ve lağım kazılmak suretiyle bütün imkânlar seferber edilerek kuşatma devam ettirildi. İstanbul’un düşmesi an meselesi hâline geldi. Bizanslılar kadını erkeği dahil bütün ahali ile şehri savundular. Meşhur Bizans entrikası tatbik edilerek Anadolu’da Osmanlı’ya karşı ittifak tesis edilince iki düşmanla uğraşmanın güçlüğünden kuşatma kaldırıldı.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
İstanbul’un son kuşatması Fatih Sultan Mehmed Han (1451-1481) tarafından 1453’te yapıldı.

Osmanlı Türklerinin Trakya Boğaz ve Kocaeli Yarımadasını alması ile Bizans İstanbul dahil birkaç şehirden ibaret kalmıştı. Toprak ve nüfus azlığına rağmen Avrupa Hıristiyanlarının hâmisi durumunda olan Bizans Papalığın da desteğini görüyordu. Bizans kendisi için tehlike kabul ettiği Osmanlı Devletinin zararına çalışmaktan bir an geri durmuyordu. Anadolu Türk Beyleri Bizans’ın entrikaları ile Osmanlı Devletine taarruz ediyorlardı.

Çocukluğundan itibaren devrin en büyük âlimlerinin önünde diz çöküp manevî bir terbiye alarak millî kültür ve cihangirlik şuuru içinde yetiştirilen Fatih daha 1444-1446 seneleri arasında İstanbul’u fethetmek ve böylece manevî müjdelere mazhar olmak idealiyle sabırsızlanıyordu. Bu sebeple henüz on dokuz yaşındayken 1451’de ikinci defa saltanat tahtına oturur oturmaz bu büyük idealini gerçekleştirmeye çalıştı. Fetih öncesi Bizans’ın en önemli kuvvet ve ikmal yolu olan deniz yolunu Osmanlı kontrolü altına almak maksadıyla; Anadolu Hisarının karşısına keşfini bizzat kendisinin yaptığı Rumeli (Boğazkesen) Hisarının yapımını başlattı. Anadolu Hisarı da tamir edilip top yerleştirildi. Hisar’ın kulelerinin kapı ve mazgallarının mevkileri Mehmed Han tarafından tespit edilip Çandarlı Halil Zağanos ve Saruca paşaların masrafını karşıladığı kuleler yapıldı. Rumeli Hisarının inşaatında devlet adamları dahil binlerce işçi ve usta sıkı disiplin altında çalışarak memleketin her tarafından getirilen inşaat malzemeleri ile tamamı iki bin metreyi bulan sur ve kuleler dört ay içinde tamamlandı (1452). Firuz Ağa kumandasında dört yüz kişilik muhafaza kuvveti ve devrin en güçlü ateşli silâhı topların yerleştirildiği Rumeli hisarının tamamlanmasıyla Boğaz’ın trafiği kontrol altına alınıp Sultan Mehmed Hanın fermanıyla da geçiş talimatı yayınlandı. Fermana göre; “Boğaz’dan her geçen gemi kaleye belli mesafe yaklaştığında yelkenlerini indirerek Hisar komutanına nereden gelip nereye gittiğini yükünün mahiyetini bildirecek belli miktar vergi verecek sonra geçmesine müsaade edilecek aksi şekilde hareket edenler batırılacaktı”.

Bu talimata uymak istemeyen bir Venedik gemisi topçu ateşiyle batırılınca işin ciddiyeti herkes tarafından anlaşıldı. Bizanslılar iyice sıkıştırılıp dış dünyayla alâkalarının kesileceğini Hisar’ın yapımı devam ederken anlayıp teşebbüse geçmişlerse de İkinci Mehmed Hanın hakimiyet prensibinin esasını teşkil eden şu tarihî cevabı Bizanslıları daha o anda şaşkına çevirmişti:

“Varna Savaşı (1444) esnasında İmparatorunuz Macarlarla birlik olup babamın (İkinci Murad Han) Rumeli'ye geçmesine engel olmak istediğinde babam ne zorluklar çekmişti. Şimdi kendi arazim üzerinde gönlümün istediğini yapmama karşı gelmeniz için elinizde ne hak ne de kudret vardır. İki kıyı da benimdir. Anadolu kıyısı benim; çünkü ahalisi Osmanlıdır. Rumeli kıyısı da benimdir; çünkü savunmasını bilmiyorsunuz. Gidiniz efendinize söyleyiniz bir daha böyle haberler göndermesin!” Osmanlı Sultanı; Mora’dan gelecek kuvvetlere karşı Turhan Beyi Avrupa’dan gelecek kuvvetlere karşı da akıncıları vazîfelendirdi. 1452-1453 kışı Edirne’de kuşatma hazırlıkları içinde geçti. Büyük toplar dökülüp tecrübe atışları yapıldı. Balistik hesapları bizzât Fâtih tarafından yapılan topların dökümü çok kısa zamanda bitirildi.

Osmanlı sultanı kuşatma hazırlıkları içinde iken Bizans’a Karadeniz’den Venedik kadırgaları Cenevizli kaptan Janni Justiniani Langus Sakızlı Maurise Cantaneo yardıma geldi. Bizans imparatoru şehrin savunmasını Cenevizli kaptan Justiniani’ye verdi. Surun kenarlarında bulunan dolu vaziyetteki hendekler açılıp yenileri kazıldı. Hendeklerin kazdırılmasında ağır cezalı mahkûmlar çalıştırıldı. Mezarlıklardaki taşlarla surlar takviye ve tamir edildi. Şehrin kapılarının muhafazası Bizans'a yardıma gelmiş Venedikli ve Cenevizli komutanlara verildi. Haliç’teki meşhur zincir Venediklilere gerdirilerek şehir deniz saldırısından korunmaya çalışıldı. Adaların tahkimi ve şehre erzak yığmakla Bizanslılar kuşatmaya karşı son savunma hazırlıklarını yaptılar. Bizans ordusu karmakarışık bir yapıya sahipti. Bulgar İtalyan Fransız Moralı Giritli Alman ve İngiliz ücretli askerleriyle Bizanslılardan meydana geliyordu.

Osmanlı ordusu bütün sefer hazırlıklarını tamamladıktan sonra 1453 yılı Şubat ayında ağır topçu grubu Edirne’den yola çıkarıldı. Toplar Rumeli Beylerbeyi Karaca Beyin kumandasında 10.000 kişilik süvariyle iki ayda İstanbul önlerine getirildi. Anadolu ve Rumeli’deki bütün silahlı kuvvetler Türk-İslâm âleminin her tarafından gelen şeyh tarîkat pîrleri ve dervişleri ile Aydınoğlu Karamanoğlu gönüllü kuvvetleri ve Osmanlı hoşgörüsüne hayran Sırp Macar Ulah Alman Latin Rum askerlerden meydana gelen Osmanlı ordusunun mevcudu 125.000 civarındaydı. Devrin en modern silâhlı kuvvetlerine sahip Osmanlı Sultanı İkinci Mehmed Han yanında Akşemseddin Akbıyık Molla Gürânî ve Molla Hüsrev gibi büyük âlimler olduğu halde 24 Mart Cuma günü Edirne’den hareket etti. Osmanlı kolbaşısı 1 Nisanda Çekmece’ye 5 Nisanda İstanbul önüne ulaşıp Bayrampaşa Deresi kenarında Maltepe sırtlarına Otağ-ı Hümâyûn kuruldu. 6 Nisan Cuma günü bütün ordusuyla İstanbul surları önünde Cuma namazını kılan Sultan Mehmed Han kuşatma hattını kurdu. Topkapı’dan Edirnekapı’ya kadar uzanan merkez kuvvetlerinin başında İkinci Mehmed Han ve Sadrazam Halil Paşa Cenevizlilere ait Galata sitesi önündeki kuvvetlerin başında Vezir Zağanos Paşa vardı. Karaca İshak Mahmud ve Bursalı Ahmed paşalar surları çepeçevre sarmakla vazifelendirildi. Donanmanın başında Kaptan-ı Deryâ Baltaoğlu Süleyman Paşa bulunuyordu. Vezir Mahmud Paşa sünnet-i seniyyeye uyularak şehrin kan dökülmeden teslimi için Bizans imparatoru On birinci Konstantin Dragazes’e elçi gönderildi. İstanbul’un derhal teslimi hâlinde kan dökülmeyeceği ahâlinin canına malına hürmet edileceği teklif edildi. Bizans İmparatorunun Osmanlı teklifini reddi üzerine 6 Nisan Cuma günü harekât başlatıldı.


Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Osmanlı kuşatma harekâtı başladığında İstanbul’un nüfusu yetmiş bin civarında olup Bizans ordusu ücretli asker ve yardıma gelen Haçlı kuvvetleriyle yirmi bin kadar asker ile elli gemiden meydana geliyordu. Osmanlı topçusunun surları çökerten kalplere dehşet veren ateşleri Bizans’ı iyice korkuttu. Bütün ahâlî bu durumda topyekün savunmaya iştirak etti. Beş yüz-altı yüz kilogram gelen mermi ve granit top gülleleri yüzyıllardan beri bütün haşmetiyle uzanıp yükselen İstanbul surlarında her patlayışta büyük gedikler açıyordu. Bu gedikler taze kesilmiş hayvan derileri ile kaplı yün ve kumaş balyaları ile kapatılmaya çalışılıyordu. 12-17 Nisan günleri Osmanlı ordusunun bilhassa piyadelerinin surlara yaklaşma gayretleri netice vermiyordu. Kuşatma esnasında Bizans İmparatorunun hep yanında bulunmuş olan Nicole Barbaro günlüğünde Osmanlı askerinin surlara yaklaşma gayretlerini anlatırken:

“Surların dibine kadar sokulan bu askerler bizim silâhlarımızın zararlarından hiç çekinmiyorlardı. Öldükleri zaman cesetleri arkadaşları tarafından geriye taşınıyordu. Bir Osmanlı ölüsünü orada bırakmamak için on kişinin seve seve ölümü göze aldıklarını görüyorduk” diye yazar.

Bir rivayete göre Bizanslılar açılan gedikleri onarmada kullanmak üzere surlara yakın kiliselerden yüz kadarını yıkarak taşlarından faydalanma yoluna gitmişlerdir.

Zamanın yaygın tekniğinden çok ileride sayılabilecek seyyar top dökümhânesini de Sultan Mehmed Han ordugâhın hemen yanına kurdurmuştu. Kuşatmanın onuncu gününde büyük topların güllelerinin açtığı gediklerin Bizans müdâfilerince süratle tamir edilmesi üzerine padişah bu topların daha sık atışını emretti. Fakat soğumadan ikinci atış esnasında birinin namlusu parçalandı. Buna çok üzülen Sultan Mehmed Han sabaha kadar bu işe çare düşündü. Sabahleyin topların atıştan sonra zeytinyağı ile yağlanmasını böylece soğutulup daha da sık şekilde atışını emretti. Bundan sonra top atışlarından çok iyi netice alındı. Makinelerin yağla soğutulması Fatih Sultan Mehmed Hanın keşfidir.

İstanbul’un savunması ve ikmalini temin için Papa tarafından üç Ceneviz gemisi ile bir Bizans gemisi 20 Nisan günü Zeytinburnu açıklarında rüzgârın kesilmesi ile beklemeye başladılar. 12 Nisandan beri Dolmabahçe önünde demirleyen ve 18 Nisanda adaları fetheden Osmanlı donanması bu durumdan istifade etmek isteyip derhal o bölgeye giderek bu dört gemiyi ablukaya aldı ve deniz muharebesi başladı. Baltaoğlu Süleyman Beyin komutasındaki Osmanlı donanması küçük gemilerden kuruluydu. Bizans gemisine kıçtan mahmuz vurulmasına rağmen kesin bir neticeye gidilemedi. Bu harbi Zeytinburnu açıklarından at üzerinde takip eden Sultan hırs ve üzüntüsünden atını denize sürdü. Elbiseleri deniz suyundan ıslanıncaya kadar su içinde ilerledi. Maiyeti de Sultan’a uydu. Bu halde bile donanmaya emirler gönderdi. Bu muharebede Venedik ve Bizans gemileri Osmanlı kuvvetlerinin elinden kurtularak o sırada çıkan uygun rüzgâr ile Haliç önlerine kadar gelerek gerili bulunan zincirin açılması ile içeri alındılar. Muteber kaynaklara göre Osmanlı kaybı yüz kadar şehid ve otuz yaralıydı. Bu durum Bizans’ın moralini yükseltti. Bu harbin sonunda Baltaoğlu Süleyman Bey bu vazifeden alınıp yerine Hamza Bey tayin edildi.

Donanmasının muvaffakiyetsizliği üzerine Sultan Mehmed Han Haliç’e kıyı olan İstanbul surlarının çok zayıf olduğunu bildiği için bu zafiyetten yararlanmak istedi. Böylece Bizanslılar kara surlarında mukavemete devam eden kuvvetlerinin bir kısmını bu tarafa kaydırmaya mecbur kalacaklar ve kuvvet dengesi bozulacaktı. Bu maksatla tarihte eşine rastlanmayan ve bu âna kadar da bir misaline teşebbüs dahi edilmemiş gemileri karadan yürütme işine karar verdi.

Bu plânını en yakınlarından bile gizleyip son âna kadar kimseye sezdirmedi. Gemilerin geçeceği yol güzergâhını bizzat kendisinin tespit ettiği rivayet edilir. O zaman bağlık bahçelik ve çalılık olan yerlerden geçen bu yolu temizletip gerekli tesviyelerini süratle yaptırdı. Bu işte binlerce insan çalıştırıldı. Yollar yapılıp iri taşlar üzerine kalaslar döşenerek don yağı sâde yağ ve zeytinyağı ile yağlanarak yolun iniş ve çıkışlı yerleri ile virajlarına işin özelliğine uygun palanga bucurgat ve sair tespit malzemeleri yerleştirildi. Ayrıca her gemi için beşiğe benzer kızaklar hazırlatıldı. Yeteri kadar koşum hayvanı da icap eden yerlerde bulunduruluyordu. Bazı malzemelerle zeytinyağı o zaman Galata’da oturan Cenevizlilerden satın alınmıştı. Donanmanın büyük bir kısmı 22 Nisanda Tophane önlerine geldiğinde durum ancak anlaşılmıştı. Donanmanın karadan kat ettiği yolun güzergâhı Tophâne-Kumbaracı Yokuşu-Tepebaşı-Asmalı Mescid-Kasımpaşa şeklinde tespit edilmişti. Yolun uzunluğu 1512 metre kadardı. Gemiler Kasımpaşa’dan Haliç’e ininceye kadar Bizans ve Cenevizliler tarafından fark edilemedi. O devirde Bizans’ta hurafe o kadar yaygındı ki sabaha karşı gemilerin süratle Haliç’e doğru geldiğini görenler; “Bu Müslümanlar bize sihir yapıyor” diye seyre daldılar. Osmanlı donanmasından altmış yedi gemi İkinci Mehmed Hanın bu dâhiyâne buluşu sayesinde Haliç’e girdi.

Bu işler yapılırken bunları perdelemek ve düşmanı tespit için Haliç’te bulunan düşman gemilerinin ateş altına alınması gerekti. Bu maksatla topçubaşına emir veren Sultan’ın aldığı cevap top atış menzili içinde bulunan Galata ile limandaki (Galata Limanı) Ceneviz gemilerine de gülle isabet edebileceği şeklindeydi. O zaman Sultan Mehmed Han “Cenevizlilerle ahdimiz vardır. Onlara zararımız câiz değildir” cevabını vermiş kararını uygulayamamanın sıkıntısı ile uykusuz bir gece geçirmiş sabaha kadar düşünerek zamana göre çok ileri bir teknikte bugünkü havan toplarına çok benzer dik mermi yollu bir silâhın planını çizerek mermi yolunun çizeceği kavsin ve menzilinin hesaplarını yani balistik hesaplarını yaparak ilk olarak havan topu döktürdü. Böylece Osmanlı donanmasının Haliç’e indiği gün havandan atılan güllelerle Bizans donanmasına göz açtırılmadı. Donanmayı gören Bizans büyük bir korkuya kapıldı. İmparator Konstantin Dragazes bir heyet göndererek; “Ne kadar ağır olursa olsun bir vergi karşılığında kuşatmanın kaldırılmasını” teklif etti. Sultan Mehmed Han da; “İstanbul kalesinin teslimi karşılığında imparatora Mora despotluğunu” verebileceğini söyledi. Bizans bunu kabul etmedi. Bu arada Bizans’ı savunmada yardımcı olan Venedik ve Cenevizlilerin arasında komuta ve savunma tedbirleri hususunda büyük anlaşmazlıklar çıktı. Birbirlerini kaçmaya niyetli olmakla suçlamaya başladılar. Hattâ Venedikliler bu şüphenin kalkması için Haliç'teki Venedik ve Ceneviz gemilerinin yelken ve dümenlerinin karaya taşınmasını teklif ettiler.


Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Bizans ilk korkuyu atlatınca âni bir gece baskınıyla Osmanlı donanmasını yakmayı plânladı. Bu teklifi yapan ve icraya çok istekli olan Venedikli G. Cocco’ya vazife verildi. Buna göre hazırlanacak iki kadırga Kasımpaşa Koyundaki Osmanlı donanması üzerine geceleyin gizlice yanaşarak yakacaktı. Bizans’ın bu kararını öğrenen Galata Belediye Başkanı Anzolo Zaciria Bizans liman reisi Diedo’ya haber göndererek; “Bu baskını bu gece yapmayınız başka geceye ertelerseniz Osmanlı gemilerini batırmak için bizim de geniş yardımlarımız olur” dedi. Bunun üzerine Bizans baskını 24 Nisan yerine 28 Nisana ertelendi. Aynı Galata Belediye Başkanı güvendiği bir adamını Osmanlı kumandanı Zağanos Paşaya göndererek durumu ihbar etti. Bunun üzerine haberi gayet gizli tutan Zağanos Paşa Kasımpaşa’daki gemilere çok sayıda tüfekli asker ve kıyı topları koydurdu. Bu baskını teklif eden Venedikli Cocco zaferden emin bir şekilde baskına en önde katılmak isteyip kendi kadırgası ile Türklerin üzerine saldırdı. Hazırlıklı olan Türk gemileri derhal güllelerini atmaya başladılar ve neticede baskına gelenlerin başta Cocco olmak üzere hepsi kısa bir zamanda Haliç’in dibini boyladılar.

23 Nisan günü Osmanlı kuvvetleri seri bir şekilde Haliç üzerine bir köprü kurmaya başladılar. Galata tarafında Humbarahâne ile Bizans tarafında bugünkü Defterdar arasına kurulmaya başlanan bu köprünün genişliği beş buçuk metre kadardı. Cenevizlilerden satın alınan boş şarap fıçıları ile bazı küçük kayıkların üzerine geniş kalaslar bağlanarak bir ucu serbest olarak inşa edildi. Bu köprüyü akılları ermeyen Bizanslılar “Su üstünde yürüme sihri!” diye değerlendirmişlerdir. Esasında bu kendilerinin içtikleri şaraplardan boşalan fıçıların yardımıyla yapılan bir köprüydü. Bu köprü İstanbul’un fethine kadar asker ve malzeme naklinde kullanılarak yanlarına konan küçük toplarla zayıf Bizans surları dövüldü.

18 Mayısa kadar kara ve denizde devam eden muharebeler yeni bir kuşatma silâhının surların kenarında kullanılması ile tekrar kızıştı. Osmanlı kuvvetleri geceleyin ağaçtan yapılmış İstanbul surlarından daha yüksek yürüyen bir kuleyi surlara on adım mesafeye getirdiler. Sabah güneşin ilk ışıkları ile ortalığı seçmeye başlayan Bizans müdafîleri bu yürüyen kuleden çok korktular. Bir gecede yapılan bu kulenin iskeleti iki kat deve derisi ile kaplanıp ateşe karşı dayanıklı olması için arası toprakla doldurulmuştu. Üst katlarına merdivenle çıkılan yürüyen kulenin gövdesinde ateş açma pencereleri vardı. Sura yaklaşan kuledeki askerler yıkım yaparken etraftaki askerler de hendekleri dolduruyorlardı.

23 Mayısta surlarda açılan gediklerde Bizans askerlerinin savunmada gösterdikleri yılgınlık üzerine Sultan Mehmed Han umumî taarruzdan evvel imparatora bir defa daha teslim teklifinde bulundu. Bu maksatla İsfendiyaroğlu Kasım Beyi elçi gönderdi. Osmanlı elçisi Bizans’ta imparator tarafından merasimle karşılandı. Elçi Sultanın; “Umumî taarruzun doğuracağı felâket ve dehşeti takdir edersiniz. Şehri sağ salim bırakmak isteriz. İmparator bütün mal ve hazineleri ile istediği yere çekilip gidebilir. İstanbul halkından da isteyenler her şeylerini alıp gidebilir. Kalmak isteyenler de mal ve mülklerini muhafaza edebilmek hakkına sahiptirler. İmparatora Mora Despotluğu verilecektir” şeklindeki isteklerini bildirdi. Ayrıca ve dostça bunların kabulünü özellikle rica etti. Bu istek uzun toplantılardan sonra reddedildi. Bizans’ın cevabı; “Sultan barış istiyorsa muhasarayı kaldırsın ne kadar ağır olursa olsun istenen vergi verilecektir. Şehri teslim etmek yetkim yoktur” şeklinde oldu.

Osmanlı elçisinin ordugâha dönmesinden sonra 26 Mayıs günü Macar Kralı Vladislas’ın elçilik heyeti gelerek; “Bizans kuşatmasının kaldırılmasını eğer kaldırılmayacak olursa Macaristan’ın Bizans tarafında yer alacağını ayrıca batılı Hıristiyan devletlerinin gönderdiği büyük bir donanmanın İstanbul’a yaklaşmakta olduğunu” bildirdi. Osmanlı karargâhında bazı bozguncu sözler dolaşmaya başladı. Çandarlı Halil Paşa kuşatmanın kaldırılmasına taraftardı. Sultan ve Zağanos Paşa ise umumî hücumun derhal yapılmasını istiyordu. Toplanan harp meclislerinde tereddütler hâsıl oluyordu. Sultan’ın hocası ve en büyük desteklerinden büyük âlim Akşemseddin Padişah’a yazdığı bir arzda “sert ve enerjik” davranılmasını öğütlüyordu. Bunun üzerine toplanan son harp meclisinde “daha fazla beklemenin ordudaki bozguncu dedikoduları arttıracağı” düşüncesi ile derhal taarruz kararı alındı. Bu arada Zağanos Paşa Hadım Şahabeddin Paşa Turhan Bey Akşemseddin ve Molla Gürânî bu kararı destekler mahiyette asker arasında maneviyatı yükseltici konuşmalar yaptılar.

Böylece 26 Mayıstan itibaren Osmanlı ordugâhında büyük şenlikler başladı ve 28 Mayıs gecesi saat 24.00’e kadar devam etti. 28 Mayıs günü günün batması ile birlikte bütün Osmanlı birlik ve gemileri mum donanması yaptılar. Sanki Bizans bir ışık çemberi ile çevrilmişti. Her yerden tüyleri ürperten tekbir sesleri geliyordu. Bizans halkı bu ışık ve seslerden dehşete düştü. Sokaklar dua eden yalvaran insanlarla doluydu. Bizans komutanı Justiniani gündüz göğsünden bir ok yarası aldı. Ölüm korkusuna kapılan genç ve tecrübesiz Cenevizli yerine vekil bırakmadan komutanlık gemisine çekildi. Justiniani’nin İstanbul savunmasını terk etmesi ve Bizanslılara herkesin başının çaresine bakıp kiliselerde dua etme tavsiyesi ahâlinin zaten zayıf olan maneviyatını iyice bozdu.

Gece saat 24.00’te mum donanmasının her tarafta birden bire sönmesi Bizanslılar üzerinde daha büyük bir yıkıntı meydana getirdi. Osmanlı karargâhının sessizliği ürpertici idi. Gece yarısından sonra Osmanlı topçusu hazırlık ateşine başladı. Mehterler cenk havalarını çalıyordu. Bizans imparatoru kilisede yapılan âyinden dönüp sarayında zırhını giydi. Yakınları ile vedalaştı. Surları son bir defa daha kontrol için Eğrikapı bölgesine geldi. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Osmanlı ordugâhının sessizliği imparatoru şüpheye düşürdü. Atından inerek surların üstüne çıkıp aşağıları dinledi. Sur dibindeki insan uğultusu her şeyi anlatmaya yetti. Çünkü bu Osmanlı askerinin sur dibine intikal etmekte olduğunu sabaha umumî taarruz yapılacağını anlatıyordu. Atına binip süratle Topkapı bölgesine gitti. Bizanslı Dolfin bu gece gördüklerini şöyle anlatıyor: “Son gece Bizans komutanları hiç kimsenin geceleyin savundukları mevzilerden ayrılıp gitmemesi için askerlerini tahkimatın içine kapattılar ve kapalı tahkimat kapılarının başına nöbetçi diktiler.”

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
29 Mayıs sabahı Sultan Mehmed Han sabah namazından sonra güneş yükselince iki rekat namaz kılarak kılıcını kuşanıp atına bindi ve gece yarısından beri surları döven Osmanlı topçusunun hedefi iyice yumuşattığına kanaat getirerek umumî hücum emrini verdi. Osmanlı askeri arkadaşlarının yaralanmasına ve şehid olmasına aldırmadan “Allah Allah” nidalarıyla hücuma geçti. Ellerine geçirdikleri her türlü vasıtalarla surlara tırmanmaya çalışıyorlardı. Bu sırada Ulubatlı Hasan otuz kadar arkadaşıyla ilk defa surlar üzerine Osmanlı sancağını dikti ise de şehid edildi. Osmanlı kuvvetleri muhtelif bölgelerden dalga dalga İstanbul’a girmeye başlamışlardı. Bizans halkı panik içerisinde sağa sola kaçışıyor bilhassa Ayasofya’ya sığınmaya çalışıyorlardı. Türk kuvvetleri Aksaray bölgesinde birleştiler ve Ayasofya’ya doğru ilerlediler. Kiliseye sığınmış olan ahâliye kapıları açtırdılar. Fakat güçsüz ve acınacak durumdaki bu insan yığınına kılıç çekmediler onlara dokunmadılar.

29 Mayıs Salı günü öğleye doğru kır atının üstünde yanında hocaları ve ordu kumandanları olduğu halde muhteşem bir alayla Topkapı’dan İstanbul’a giren genç hükümdar doğruca Ayasofya’ya gitti. Fatih adıyla anılmaya hak kazanan 21 yaşındaki Sultan Mehmed Han Bizanslıların alkış ve tezahüratı Türk askerlerinin dört bir taraftan göklere yükselen ezan ve tekbir sesleri arasında Ayasofya önüne geldi. Ayasofya ağzına kadar kadın-erkek Rumlarla doluydu. Bizanslıların hüngür hüngür ağlamalarından hasıl olan gürültüyü susturarak sükûtu sağlayan Fatih Sultan Mehmed Han Ayasofya’da şükür namazı kıldı. Yerlere kapanan ahâli rahip ve eski Ortodoks patriğine karşı; “Kalkınız! Ben Sultan Mehmed sana ve bütün ahâliye söylüyorum ki bugünden itibaren ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız” hitabında bulundu.

Cenevizliler dahil bütün sanat ve ticaret erbabıyla ahâlinin din mezhep hürriyeti temin edilip sulh sükûn sağlandı. Fatih Ayasofya’nın içini gezerek bu mabedin Cuma gününe kadar cami hâline getirilmesini emretti. Emevîler devrinde yapılan ikinci İstanbul kuşatmasında vefat edip surlar önüne defnedilen Eshâb-ı kirâmdan hazret-i Ebû Eyyûb-i Ensârî’nin kabri Fatih’in hocalarından Akşemseddin Efendi tarafından keşfedilip daha sonra buraya türbe ve cami yapıldı. Nihayet Cuma günü maiyeti ile Ayasofya’ya gelen Fatih İstanbul’da ilk Cuma namazını burada kıldı. 655’ten 1453 tarihine kadar devam eden bir idealin (Feth-i Mübîn) gerçekleştirildiği fetihnâmelerle bütün İslâm âlemine müjdelenip dünyaya ilan edildi.

İstanbul fethedilmekle Osmanlı Devleti toprakları arasında sıkışıp kalan mevcudiyeti ve siyaseti ile daima bir tehlike teşkil eden 1123 yılı İstanbul’da geçen 1480 yıllık Doğu Roma İmparatorluğu’na son verildi. Osmanlı Devletinde yükselme devri başlayıp Cihanşümul hakimiyet fikri gelişti. İnsanlığı iman birliği içinde bir tek devlet ve hükümdar hakimiyetinde toplamak için teşebbüse geçildi.

Fethin getirdikleri:

İstanbul 1457’deki büyük Edirne yangınından sonra başşehir olmuştur. İstanbul’un fethi Avrupalıları Balkanları ve hattâ Anadolu’da komşularını yüzlerce yıl Türklere karşı kışkırtan köhnemiş Bizans’ın yıkılmasını sağlamıştır. Fatih Sultan Mehmed Han yüzyıllardır Hıristiyan âleminin doğudaki en kuvvetli dayanağını yıkarak Türk-İslâm gücünü bütün dünyaya göstermiştir. Avrupalılar da bu yeni gelen topluluğun sıradan bir topluluk olmadığını anlamıştır. Ortaçağda Osmanlıları Avrupa’dan sürüp atmak için Haçlı seferleri düzenleyenler kendi toplulukları üzerindeki tesirlerini kaybettiler. Bu tarihten sonra papalar kendi başlarına kaldılar. Fatih Sultan Mehmed Hanın Rumları onların Ortodoks kilisesini ve patriğini kendi himayesi altına alması onlara esaslı haklar vererek vicdan serbestliği tanıması dış âlemde de Türklere karşı olan akımları ve Bizans’ı düzeltmeye kalkışma niyetlerini önlemiş oldu. Kilise üzerindeki bu otorite Osmanlı hudutlarını da taşarak Ortodoks olan bütün kavimlerin Osmanlı İmparatorluğuna dolaylı da olsa bağlanmasına vesîle oldu. Bu arada Sırp ve Mora despotları Sakız ve Midilli beyleri ile Trabzon Rum İmparatoru yüksek vergiler karşılığında sulh teklif ettiler. Fetihle; o zamana kadar Akdeniz Marmara ve Karadeniz sahillerinin ticaretini elinde tutan Venedik’in üstünlüğüne son verilmiş; Karadeniz Osmanlı Gölü hâline getirilmiştir. İstanbul’un fethi; toplam alanı on yedi kilometre kareyi geçmeyen bir şehrin elde edilmesi değil çağ açan ve bir çağı kapatan büyük hâdisedir. Osmanlı Devletinin çeşitli din ve ırklardan olan insanları idare etmeye başlamasıyla cihanşümullaştığı bir hâdisedir.

Çaka Bey zamanından beri Türklere denizi ve denizciliği şiddetle yasaklayan Venedik’in deniz ticareti engellenmiş onlar da bundan sonra korsanlığa başlamışlardır. Fetihle beraber İstanbul sefahat yeri olmaktan çıkarılmış dünyanın ilim ve kültür merkezi hâline getirilmiştir. Derhal devrin ilk orta ve yüksek dereceli öğretim müesseseleri olan medreseler kurulmuş bunlarda ilâhiyat hukuk tarih coğrafya edebiyat tıp güzel sanatlar matematik geometri astronomi fizik dallarında değerli pek çok kimse yetişmiştir. Osmanlıların her gittiği yerde olduğu gibi İstanbul’da da kütüphaneler kurulmuştur. En mühimi bu fetihle doğudan batıya ve batıdan doğuya yapılabilecek her türlü askerî harekâta doğrudan müessir bir toprak parçası Türklerin eline geçti.

İnsanların en büyük ihtiyacı olan hak şuuruyla adalet nizamı Avrupa’da Hıristiyan âlemine Türk idaresi sayesinde girdi. İslâm dininin hak hukuk ve adalet esasları güzel ahlâk sahibi Müslümanların İstanbul’da tesis ettiği idare sayesinde sağlam temellere dayandı. Bunu da Avrupa İstanbul’un fethi sayesinde öğrendi. Hıristiyanlar kadı (hakim) karşısında hükümdarla gayrimüslim bir vatandaşın bile muhakeme edildiğine İstanbul’un fethinden sonra İslâm ve Türk adaletinin sarsılmaz kaidelerine şahit oldular.

Fatih Sultan Mehmed Hanın genç yaşında balistik hesaplarını bizzat yapıp döktürdüğü toplar zamanın en büyük ve tesirli silahıydı. Topçuluk tekniğinin dünya tarihini değiştirecek ilk büyük zaferi İstanbul’un fethidir. Avrupa kralları top sayesinde otoritelerini hiçe sayan ahâliye esir muameleleri yapan derebeylik (feodalite) usulünü kaldırdılar. Merkezî otorite kuvvetlenip millî birlik esasına göre kurulan devletler Avrupa haritasında kalıcı sınırlar meydana getirdiler. Hıristiyan Avrupa’da kültür ve medeniyet gelişti. Doğu ticaret yollarının bütünüyle Türk ve İslâm ülkelerinin eline geçmesi Avrupalıları ihtiyaçlarını temin için yeni yollar aramaya sevk etti. Ticarî yollar aramak için keşiflere çıktılar. Yeni ülkeler keşfettiler. Gemicilik gelişip denizaşırı ülkelere açıldılar. Keşif ve buluşlarda bulunulup teknik kültür ve medeniyette büyük gelişmeler oldu.


Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
İstanbul’u Fetheden Yeniçeriye Gazel

Vur pençe-i Âlî’deki şemşîr aşkına
Gülbang-ı âsmânı tutan pîr aşkına

Ey leşker-i müfettihü’l-ebvâb vur bugün
Feth-i mübîni zâmin o tebşîr aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl içün
Gelmiş bu şehsüvâr-ı cihangîr aşkına

Düşsün çelengi Rum’un eğilsün ser-i Firenk
Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar
Fecr-i hücûm içindeki Tekbîr aşkına.

Prof. Dr. Sinsi 10-09-2012 11:59 PM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Otlukbeli Savaşı (Otlukbeli Zaferi)

Fatih Sultan Mehmed Hanın Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan ile 11 Ağustos 1473’te Otlukbeli mevkiinde yaptığı büyük meydan muharebesi.

Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmed Hanın 1453’te İstanbul’un fethiyle Bizans İmparatorluğunu ve 1461’de de Trabzon’u alarak Pontus Rum Devletini yıkması Hıristiyan âlemine karşı üstünlük kurup İslâm âleminde takdir kazanması doğudaki Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan’ı telaşlandırdı. Türkmen asıllı Akkoyunlu Uzun Hasan kısa zamanda devletin sınırlarını genişleterek; Irak-ı Acem Irak-ı Arap Âzerbaycan İran ve kısmen Doğu Anadolu’ya hakim olmuştu. Pontus Rum Kralının damadı olması dolayısıyla Trabzon’un mirasının kendisinin olduğunu iddia etti. Bu sebeple Fatih’ten Trabzon’u istedi. İsteği kabul edilmedi. Uzun Hasan tek başına Osmanlıları mağlup edemeyeceğini bildiğinden kendisine müttefik aradı. Neticede batıda Haçlı devletleri ve doğuda hakimiyet mücadelesi veren Türk devlet ve beyleriyle anlaştı. Venedik Papa ve Napoli ittifak teklifleri neticesinde ateşli silahlar ve bunu kullanacak usta ve asker gönderip Uzun Hasan’ın yanında yer aldılar. Venediklilerin yardımı karşılığı Karadeniz’de serbest faaliyet yanında Mora Midilli Ağrıboz ve Argos’un iadesi temin edilecekti. Topraklarını Osmanlıların zapt ettiği Karaman ve Candar beyleri de bu ittifaka dahil oldular. Uzun Hasan’ın bu faaliyetlerine karşı Fatih de tedbir aldı. Batıdan gelecek saldırılara karşı Rumeli ve İstanbul’un emniyet tedbirlerini arttırdı. Rumeli’nin muhafazası Şehzâde Cem Sultan'a verildi. Mısır Memlûkları ile anlaşma yapılarak Akkoyunlular ile ittifakları önlendi. Akkoyunlu-Venedik ittifakını da bozmak isteyen Fatih Venediklilerin Ağrıboz Adasını Osmanlılardan istemeleri üzerine anlaşmaya yanaşmadı. Venedikliler Uzun Hasan’a yardım için Napoli Rodos Papalık ve Kıbrıs donanmalarıyla; Akdeniz ve Ege sahillerindeki Osmanlı şehirlerinden Antalya İzmir şehir ve kalelerini yağma edip yaktılar.

Fatih Uzun Hasan’a karşı sefere çıkmadan önce Anadolu’ya öncü kuvvetler gönderdi. 1473 Martında doğu seferine çıkan Fatih’e; Bursa’da Rumeli Beylerbeyi Has Murad Paşa Beypazarı’nda Karaman Valisi Şehzâde Mustafa Çelebi Kazova’da Amasya Valisi Şehzâde Bayezid ve kuvvetleri katıldılar. Böylece Osmanlı ordusunun mevcudu yüz bine çıktı. Rumeli akıncı kumandanı Mihaloğlu Ali Bey öncü gönderilerek Akkoyunlular'a ilk darbeyi vurmaya ve haber almaya memur edildi. Osmanlı ordusu Erzincan’a geldiği halde Uzun Hasan ve Akkoyunlular'a rastlayamadı. Erzincan’dan itibaren asıl muharebe şartları gözetilerek âni taarruzlara karşı ihtiyatla harekete devam edildi. Tercan’da iki tarafın da öncüleri karşılaştı. Uzun Hasan da yetmiş bin askerle Tebriz’den hareketle Tercan istikametine gelmekteydi. Önden giden ve Tercan Nehrini takip eden Has Murad Paşa karşılaştığı Akkoyunlu kuvvetlerini üst üste mağlup etti. Has Murad Paşa bu muvaffakiyetleri üzerine daha da ilerlemek istedi. Vezîriâzam Mahmud Paşa Fırat’ı geçmemesini tavsiye ettiyse de dinlemeyip ilerledi. Has Murad Paşa Fırat’ı geçince Akkoyunlular'la muharebeye tutuştu. Sahte ricat taktiğine kapılarak Akkoyunluların içine girdi ve kuvvetleriyle birlikte pusuya düştü. Osmanlı öncü kuvvetlerinin bir kısmı telef olurken bir kısmı esir düştü. Has Murad Paşa da Fırat’ta boğuldu. Osmanlıların meşhur kumandanlarının ve seçme askerlerinin esir alınıp öldürülmesiyle ümitlenen Uzun Hasan Otlukbeli’nde Osmanlılara kesin darbeyi indirmek için harekete geçti. Merkezden epeyce uzaklaşan Osmanlı ordusunun levazım stoku devamlı azalıyordu. Atlı Türkmen kuvvetlerine sahip Akkoyunlular şaşırtıcı muharebe planları tatbik ederek imha harbi yapıyorlardı. Akkoyunlu baskınlarına karşı Anadolu Beylerbeyi Davud Paşa ve takviye kuvvet olarak da Vezîriâzam Mahmud Paşa gönderildi. Otlukbeli’nin tepeleri Akkoyunlular tarafından tutulduğundan Osmanlı ordusu Üçağızlı mevkiinde savaş düzeni aldı. Merkezde Fatih Sultan Mehmed Han sağ kolda Şehzade Bayezid sol kolda Şehzade Mustafa bulunuyor Padişah kapıkulu azaplarına şehzadeler de eyalet askerlerine kumanda ediyorlardı. Akkoyunlu ordusunun merkezine Uzun Hasan sağ kola oğullarından Zeynel Mirza sol kola da Uğurlu Mehmed Mirza kumanda ediyorlardı.

Otlukbeli’nde 11 Ağustos 1473 tarihinde meydana gelen muharebe Osmanlıların ateşli silahlarda Akkoyunluların da süvari kuvvetlerinde üstünlüğü ile başladı. Sol koldaki Şehzade Mustafa’nın üstün gayreti sonucunda Akkoyunlular'a karşı sağladığı üstünlükle muharebe Osmanlılar lehine döndü. Osmanlıların Uzun Hasan’ın merkez kuvvetlerini şiddetli top ve tüfek atışlarıyla ateş altında tutması Akkoyunlu kuvvetlerini iyice bozdu. Hasan Bey muharebe meydanından kaçtı. Sağ koldaki Zeynel Mirza ve yardımcı Gürcü kuvvetleri kumandanları öldürüldü. Muharebede kesin olarak üstünlüğü sağlayan Osmanlı kuvvetleri pek çok Akkoyunlu devlet adamı bey kumandan ve yardımcıları ile askerlerini esir aldı. Fakat muharebe meydanından kaçan Uzun Hasan yakalanamadı. Fatih Sultan Mehmed Han esir alınan Akkoyunlu âlimlerine hürmet gösterip serbest bıraktı. Uzun Hasan safında olan Karakoyunluları da affetti. Akkoyunluların elindeki Osmanlı esirleri kurtarıldı. Fatih Otlukbeli Zaferinden sonra üç gün muharebe meydanında bekledi. Zaferin şükrünü yaparak dört bin köle ve cariye azad etti. Doğu Seferine çıkmadan önce borç olarak dağıtılan yüz yük akçeyi (altı milyon altın lira on milyon gümüş para) askere hediye etti. Sefer dönüşü Şebinkarahisar fethedildi.

Fatih’in Doğu Seferi neticesinde Otlukbeli Zaferi kazanılmasına rağmen pek büyük arazi elde edilememesinin sebebi Fatih’in Sünnî ve Türk olan Akkoyunlulara karşı iyi niyet beslemesidir. Bununla birlikte bu savaş neticesinde Fırat Nehrinin batısı kesin olarak Osmanlı hakimiyetine geçti. Batılılar Osmanlı Devleti'ni mağlup edip İstanbul’a tekrar hakim olamayacaklarını kesin olarak anladılar. Anadolu birliğinin Osmanlılar tarafından sağlanacağı kesinleşip Orta-Doğu yolu açıldı. Akkoyunlu ülkesinde taht mücadelesi başlayıp hanedan parçalandı. Karamanlı ülkesi Osmanlı hakimiyetine geçti. Otlukbeli Zaferi öncesi ve sonrası tecavüzlerini arttıran Haçlı korsanlarının Akdeniz ve Ege sahillerindeki saldırıları da neticesiz kaldı. Venedikliler de anlaşma istemek zorunda kalınca batıda ve doğuda Osmanlı Devletinin büyüklüğü kabul edildi.


Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:00 AM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Otranto Seferi

Fatih zamanında Gedik Ahmed Paşa'nın Otranto'ya (Taranto) yaptığı sefer (1480).

Aragon ve Napoli kralı olan Alfonso Akdeniz'de büyük bir imparatorluk kurmak amacıyla Osmanlı Devleti'ne karşı düşmanca bir siyaset takip etti; Arnavutluk'ta İskender Bey'e yardım ederek Türkleri Adriyatik kıyılarından uzak tutmak istedi. Yerine geçen oğlu Ferdinando I de babasının siyasetini sürdürdü. Eğriboz adasının alınmasından sonra Ferdinando I Osmanlılara karşı kurulan haçlı ittifakına girdi. Osmanlı Devleti de Venedik ile barış yaptığı halde (1479) Napoli krallığı ile anlaşmaya yanaşmadı. Fatih Napoli krallığına karşı harekete geçti. Osmanlı Devletine vergiyle bağlı olan Zenta Kefalonya ve Ayamavra adaları beyi Leonardo'nun Osmanlı Devletinin izni olmadan Napoli kralının akrabalarından bir kızla evlenmesi sebep sayılarak Napoli krallığına savaş açıldı ve Güney İtalya'nın alınmasına karar verildi. Osmanlı Devletini bu sefere Napoli krallığıyla savaş halinde olan Venedik de teşvik etti. Gedik Ahmed Paşa Otranto limanına asker çıkardı ve Otranto alındı (11 Ağustos 1480). Gedik Ahmed Paşa Otranto yakınındaki diğer kalelerin de ele geçirilmesiyle uğraştığı sırada Fatih öldü; oğlu II. Bayezid Han Gedik Ahmed Paşa'yı geri çağırdı. Gedik Ahmed Paşa yerine Hayreddin Paşa'yı bırakarak İtalya'dan ayrıldı. Ferdinando I Macar kralı Matyas Corvinus'un da yardımıyla Türklerin zaptettiği kaleleri ve Otranto'yu geri aldı (10 Eylül 1481). II. Bayezid Han Cem Sultan olayı yüzünden İtalya meselesiyle uğraşamadı.

Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:00 AM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Çaldıran Savaşı (Çaldıran Zaferi)

Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim Han ile İran Şahı İsmail arasında 23 Ağustos 1514’te Çaldıran Ovasında yapılan tarihin en büyük meydan muharebelerinden biri.

Akkoyunlu Devleti'ni ortadan kaldıran Âzerbaycan Irak-ı Arab ve İran’ı ele geçirerek Ceyhun Nehrine kadar hududunu genişleten Şah İsmail 1510’da doğudaki Sünnî Özbekler'i de yendikten sonra Anadolu’ya yöneldi. Gönderdiği dâî ve halifeleri vasıtasıyla yaptığı propagandalarda Osmanlı hudutları içindeki Şiîleri kendisine bağlamaya fırsat buldukça da isyanlar çıkarmaya başladı.

Yavuz Sultan Selim Han ise Anadolu’yu bölüp parçalamak ve batıya açılan her seferde Osmanlı'yı arkadan vurmak emelinde olan Şah İsmail’e kesin bir darbe indirmek niyetindeydi.

Nitekim bu gaye ile şehzadeler ve dahildeki fesatçıların işini halleden Yavuz Sultan Selim Han 10.000 azab askerinin hazırlanması için Anadolu’ya hükümler gönderdiği gibi bütün kuvvetlerin Yenişehir Ovasında kendisine katılmasını emretti. Aynı zamanda Manisa valisi olan oğlu Süleyman’ı Edirne’ye getirterek Rumeli muhafazasında alıkoydu. Nisan 1514’te İstanbul’dan Üsküdar’a geçen Yavuz Sultan Selim Han Şah İsmail’in halifelerinden olup esir bulunan Kılıç adında birisi vasıtasıyla Şah’a Farsça bir name gönderdi. Yavuz Sultan Selim Han bu namede; Şah’ın Müslümanlığa aykırı hareketlerinden ve mezaliminden bahsederek kendisinin Müslümanlığı takviye ve mezalimi kaldırmak için faaliyete geçtiğini yaptığı işler sebebiyle Şah’ın katline fetva verildiğini ve kılıçtan evvel İslâmiyet'i kabul etmesi lâzım geldiğini bunun için Safer ayında İstanbul’dan hareket ettiğini ve bizzat muharebeye hazır olacağını bildirmişti. Elçi Kılıç Şah İsmail’i Hemedan’da bularak nameyi vermiş ve o da muharebeye hazır olduğunu bildirmişti. Şah İsmail bu namesinde; “Er isen meydana gelesin biz de intizardan kurtuluruz” demişti.

Günlerce doğuya doğru yol alan Yavuz Sultan Selim Han Şah İsmail ve ordusundan bir haber alınamaması üzerine bu mektuba ağır bir cevap vermiş ve demiştir ki: “Davete icabet edip uzun yolları geçerek memleketine girdik fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikâhlısı gibidir erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının elini ona dokundurtmazlar. Halbuki bunca gündür askerimle memleketine girip yürüyorum hâlâ senden bir haber yok. Bundan sonra da saklanıp görünmezsen erkeklik sana haramdır miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf giyip serdarlık ve şahlık sevdasından vazgeçesin.”

Yavuz Sultan Selim Han bu namesiyle beraber Şah İsmail’in gönderdiklerine mukabele olarak hırka şal ve çarşaf gönderdi. Bir taraftan bu mektuplaşmalar devam ederken diğer yandan Yavuz’un ordusu harap yollarda bin bir müşkülâtla yol alıyordu. Bu durum Şah İsmail ile muharebe aleyhtarlarına fırsat verdi. Bunların yavaş yavaş askeri tahrik etmeye başlamasıyla orduda fısıltılar çoğaldı. Erzincan’a gelindiği zaman asker kumandanlar ve vezirler düşmanın meydanda olmamasından dolayı daha ileri gidilmemesini ve geri dönülmesini hükümdara söylemek istedilerse de Padişah’ın Âzerbaycan’ın merkezi Tebriz’e 40 merhale yolları kaldığını belirtip o tarafa gidileceğini beyan etmesi üzerine korkularından seslerini çıkaramadılar. Fakat bu durumu Padişah’a arz etmesi için Karaman valisi olup Padişah’ın çok sevip itimad ettiği Hemdem Paşayı gönderdiler. Hemdem Paşa bu ısrarlara dayanamayıp Padişah’a ileri gidilmemesi hakkında ordunun mütalaasını arz etti. Ancak şiddetle cezâlandırılarak yerine ümeradan Zeynel Bey Karaman beylerbeyi oldu. Padişah’ın bu hareketi vermiş olduğu katî kararın önlenmesine mani olmak içindi. Bunda bir ölçüde başarı ve orduda sükûnet sağlandı. Bu arada Bayburt’u zaptetmek üzere Trabzon sancakbeyi Mehmed Bey kumandasında bir miktar kuvvet yollandı.

Ordu Eleşkirt civarına geldiği zaman bu defa yeniçeri ocağı tahrik edildi. Bunlar ayaklandıkları gibi Padişah’ın çadırına; “Düşman meydanda yok bu harap yerlerde ilerlemek askeri beyhude telef etmektir geri dönelim” tarzında yazılmış mektuplar bırakıldı. Hattâ daha da ileri giden yeniçeriler bir sabah Padişah’ın çadırına ok atacak kadar işi azıttılar.

Bu hâdise üzerine Yavuz Sultan Selim Han derhal atına atladı ve yeniçerilerin içine girdi. Askere hitaben; “Biz henüz kastettiğimiz yere varmadık düşmanla karşılaşmadık dönmek ihtimali yoktur hattâ bunu düşünmek bile hayaldir. Teessüf olunur ki Şah’ın maiyeti kendi efendileri yoluna can verdikleri halde biz şerîat-ı Ahmediyye’ye muhalif hareket eden bunları yola getirmek için bu serhatlara kadar gelmişken bir takım gayretsizler bizi yolumuzdan geri çevirmek isterler. Biz katiyen yolumuzdan dönmeyeceğiz. Ülülemre itaat edenlerle kastettiğimiz yere kadar gideriz. Kalpleri zayıf olanlar ehlü ıyâllerini düşünenler ve yol zahmetini bahane edenler kendileri bilirler. Dönerlerse dîn-i mübîn yolundan dönerler. Eğer bahane 'düşman gelmedi' ise düşman daha ileridedir. Er iseniz benimle beraber gelin ve illâ ben tek başıma da giderim” diye atını ileriye sürünce yaptıklarından utanan yeniçeriler Padişah’ı takip etmeye başladılar.

Hakikaten ordu yiyecekten çok sıkılıyordu. Trabzon yoluyla gelmekte olan zahire kâfi değildi. Nihayet akıncı kumandanı Mihaloğlu’yla Dulkadiroğulları'ndan Şehsuvaroğlu Ali Beyden gelen haberler neticesinde Şah İsmail’in meydana çıktığı haberi alındı. İki ordu 22 Ağustos 1514’te Çaldıran sahrasında karşı karşıya geldi.


Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:00 AM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
23 Ağustos günü Türkiye’nin kaderini tayin eden tarihî günlerden biriydi. Osmanlıların başarısızlığı Orta Anadolu’nun Kızılbaş Safevîler'in eline geçmesini sağlayacak bunun neticesinde ise Şiî hareketi bütün Anadolu’ya yayılacaktı. Çaldıran sırtlarından ovaya inen Osmanlı ordusunun merkezinde kapıkulu askerleriyle beraber Yavuz Sultan Selim Han vardı. Sağ kola Anadolu Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa ve sol kola Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa kumanda edecekti. Yeniçerinin önüne azaplar sıralanmış ve onların önüne de beş yüz darbezen top yerleştirilmişti.

Şah İsmail sağ kola en büyük kumandanı Durmuş Han Şamlu ve Nur Ali Halîfe sol kola Diyarbakır Beylerbeyi Ustaclu oğlu Mehmed Hanı koyarak kendisi muhafızlarıyla beraber geride ihtiyatta kaldı. İki taraf kuvvetleri eşit görünüyordu. Osmanlıların yaya yani yeniçeri kuvvetleri çok muntazam olup buna mukâbil Şah’ın da 60.000 kişilik mükemmel süvâri kuvveti vardı. Osmanlı kuvvetleri açlık ve sıkıntı içinde yaklaşık 2500 kilometrelik yolu kat edip yorgun bir halde gelmişlerdi. Şah’ın kuvvetleri ise zinde ve dinç idi; zaten Şah’ın maksadı Osmanlı ordusunu yormak ve sonra imha etmekti.

Harp çok şiddetli bir şekilde başladı. Şah’ın sağ cenahı şiddetli bir hücumla Osmanlıların sol cenahını bozdu. Beylerbeyi Hasan Paşa bu sırada şehid düştü. Bu bozgun azapların topların önünden içeri alınamaması ve topların zamanında ateşlenememesi yüzünden meydana geldi. Ancak sağ kol kumandanı Hadım Sinan Paşa tam zamanında topları ateşlemeye muvaffak oldu. Hafif toplar Şah’ın sol kol kuvvetlerini perişan etti. Ustaclu oğlu Mehmed öldürüldü. Bu arada merkezdeki yeniçerilerin Şah’ın galip gelen sağ cenahına yoğun bir tüfek atışı başlatması ile Safevîler tarafında tam bir bozgunluk baş gösterdi. Bu sırada Şah İsmail kurşunla kolundan yaralanarak atından düşmüştü. Osmanlı kuvvetlerinin eline geçmesi an meselesiydi. Tam bu sırada Şah’a benzeyen ve onun gibi giyinmiş olan Hızır adında bir seyis Şah benim diye ortaya atıldı. Osmanlı birlikleri bu adamı esir ederken Şah İsmail temin ettiği bir atla arkasına bakmadan Tebriz’e kaçtı. Hattâ burada da kendisini emniyette görmediğinden İran içlerine çekildi. Şah’ın bütün eşya ve karargâhı ile beraber hanımı Taçlı Hatun da esir edildi. Muharebe esnasında Osmanlılardan Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa ve Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa ile beraber dokuz sancak beyi şehid oldu. Safevîlerden ise on dört beylerbeyi ve dokuz sancakbeyi muharebe meydanında öldü.

Çaldıran’da kesin bir zafer kazanan Yavuz Sultan Selim Han muzaffer bir şekilde Tebriz’e girdi ve şehirde sekiz-dokuz gün kadar kaldı. Tebriz’deki sanat erbabı tüccar ve işe yarayacaklardan bin haneyi İstanbul’a naklettirdi. 8 Eylülde Cuma namazında Tebriz şehrinde hutbe Sünnî akîdesine göre ve Sultân-ı iklîm-i Rûm Selîm ibni Bayezid ibni Mehmed bin Murad bin Bayezid adına okundu.

Yavuz Sultan Selim Hanın tamamen deha mahsulü bir taktikle on iki saatte henüz hava kararmadan kesin netice aldığı Çaldıran Muharebesi tarihin en büyük ve nadir meydan muharebelerindendir. Çaldıran Zaferi Anadolu’nun siyasî ve içtimâî tarihi bakımından çok mühim sonuçlar doğurmuştur.


Prof. Dr. Sinsi 10-10-2012 12:00 AM

Türk Tarihindeki Bütün Savaşlar, Seferler Ve Antlaşmalar...
 
Mercidabık Savaşı (Mercidabık Zaferi)

24 Ağustos 1516 târihinde Osmanlılarla Memlûklar arasında meydana gelen savaş.

Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim Hanın Ortadoğu’da hâkimiyetini genişletmesi; Suriye Filistin Arabistan Yarımadası Mısır ve Kuzey Afrika’nın doğusuna hakim Memlûklu Sultanı Kansu Gavri'yi (Kansuh el-Gûrî) harekete geçirip tedbir almaya sevk etti. 23 Ağustos 1514’te Çaldıran Meydan Muharebesi'nde Yavuz Sultan Selim Hana yenilip kaçan İran Safevî hükümdarı Şah İsmail ile ittifâk kurdu. Yavuz Sultan Selim Han haber alma teşkilâtı vasıtasıyla Şah İsmail-Kansu Gavri ittifakını öğrenince Vezîr-i âzam Sinan Paşa'yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Safevîler üzerine gönderdi. Sinan Paşanın Diyarbekir’e giderken Fırat’ı geçmek için Memlûklar'dan izin isteyip de iznin verilmemesi ve Kansu Gavri’nin elli bin kişilik kuvvetle Halep’e gelmesi harp sebebi sayıldı. Devrin âlimlerinden Zenbilli Ali Cemâli Efendinin fetvasıyla sefere çıkıldı. Yavuz Sultan Selim Han dâhiyâne bir siyasetle Mısır devlet adamlarının bir kısmını ve Suriye ahalisini kendi safına almaya muvaffak oldu.

Yavuz Sultan Selim Kansu Gavri’ye Halep’in kuzeyindeki Mercidabık mevkiinde meydan muharebesi için hazır olması haberini gönderdi. Mercidabık’ta karşılaşan iki ordunun da kuvvetleri eşit miktarlarda olup altmış bin civarındaydı. Osmanlılar ateşli silahlar teşkilat kumanda heyeti sevk ve idare bakımından Memlûklardan üstündü. Memlûkların da süvari kuvveti meşhurdu.

24 Ağustos 1516 sabahı Osmanlı ordusu hilâl şeklinde bir tertibat aldı. Ordunun merkezinde Yavuz Sultan Selim Han olup yanında Kapıkulu askeri ve önünde birbirine zincirle bağlı üç yüz top bulunuyordu. Sağ kola Anadolu Beylerbeyi Zeynel Paşa sol kola da Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa kumanda ediyordu. Memlûk ordusunun merkezine yanında Halife Üçüncü Mütevekkil olduğu halde Sultan Kansu Gavri sağ kola Halep Nâibi Hayırbay sol kola da Şam Nâibi Sibay kumanda ediyordu. Memlûklarda sultanın orduya kumandanların da Kansu Gavri’ye itimatsızlığı vardı. Osmanlı topçu ateşiyle başlayan muharebeye Memlûklar süvari taarruzu ile karşılık verdiler. Muharebe başladıktan iki saat sonra Memlûklar bozguna uğradı. Öğleden sonra kesin netice alınarak Memlûk karargâhı bütün ağırlığı ile Osmanlıların eline geçti. Boğucu bir yaz sıcağında meydana gelen muharebeden kurtulan Memlûk askerleri; Halep Hama Humus ve Şam’a kaçtı. Takip edilen Memlûk kuvvetlerinden ele geçenler imha edilerek Kuzey Suriye bütünüyle zaptedildi. Ahalisi Sünnî olan şehirler Yavuz Sultan Selim Hanı ve Osmanlıları davet ettiler. Suriye şehirleri kendi rızalarıyla Osmanlı idaresini tercih ettiğinden ahaliye zarar verilmedi. Memlûk Sultanı Kansu Gavri savaş meydanında öldü. Abbasî halifesi Üçüncü Mütevekkil muharebeden sonra Yavuz Sultan Selim Hanın yanına gelerek sultandan çok hürmet gördü. Yavuz Sultan Selim Han 28 Ağustos'ta Halep’e 27 Eylülde Şam’a gelerek Mısır’ın fethini gerçekleştirecek sefere hazırlanmaya başladı.

Mercidabık’ta kazanılan zafer Osmanlı Devletine dinî siyasî askerî iktisadî pek çok faydalar sağladı. Hilafetin Osmanlı Hanedanına geçme yolu açıldı. Doğuda Osmanlı Devletinin son rakibi Mısır-Memlûk Devleti ortadan kaldırılma safhasına getirildi. Suriye Lübnan ve Filistin Osmanlı hâkimiyetine girdi. Mısır ve Arabistan Yarımadası yolu açıldı. Güneydoğu Anadolu’nun zaptedilmesiyle Anadolu Türk birliği tamamlandı.



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.