![]() |
Fiziki Cografya
Yunanca jeo yer, morphe şekil ve logos bilim kelimelerinden oluşan Jeomorfoloji; karalar üzerinde ve denizler tabanında görülen, iç ve dış etmen ve süreçlerle meydana gelen şekilleri inceleyen, oluşum ve evrimlerini açıklayan, bunları sınıflandıran, coğrafi yayılışlarını araştıran bilim dalıdır.
Belirli bir iklim koşulları altında belirli aşındırma etmen ve süreçlerinin etkisi egemen durumundadır ve o iklimde belirli yer şekilleri oluşur. Bu yer şekilleri başka bir iklim altında oluşan yer şekillerinden farklıdır. Böylece belirli iklim altında meydana gelen yer şekillerini içeren bir bölge, diğer iklim bölgelerinden farklı bir görünüm kazanır. Bu bölgelerin her birine Morfojenik Bölge veya Morfoklimatik Bölge denir. Jeomorfoloji konusu gereği başta Jeoloji, Klimatoloji, Jeofizik, Jeokimya, Pedoloji, Oseanografya, İstatistik ve Kartografya gibi bilimlerle sıkı ilişkiler içerisindedir. Bu genel çerçeve içerisinde Jeomorfoloji konusu gereği coğrafik ve jeolojik bilimlerin girişim alanını kapsar. Bu nedenle de Jeomorfoloji Avrupa'da ve ülkemizde Fiziki Coğrafya'nın bir alt dalı iken, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bazı ülkelerde kurucuları jeologlar olduğu için Jeolojinin bir alt dalıdır. İnsanların yer şekilleri ile ilgilenmeleri, onların oluşum ve gelişimlerine ait bir takım gözlemlerde bulunmaları antik çağa kadar inerse de, Jeomorfoloji alanındaki bilimsel çalışmalar 19. yy'lın son yarısında başlamıştır. Jeomorfoloji esas gelişimini 1950'li yıllardan sonra göstermiştir. KURAK BÖLGELER TOPOGRAFYASI Kurak ve yarı kurak bölgeler, kendilerine has iklim özellikleri ve yer şekillerine sahip olan morfojenetik bölgelerden biridir. Bu bölgelerde günümüz iklim koşulları altında oluşan yer şekilleri görülebileceği gibi geçmişte yaşanmış farklı iklim koşulları altında oluşan yer şekillerine de rastlanılır. Kurak ve yarıkurak bölgeler yeryüzünde geniş alanlar kaplamaktadır. Asıl yayılış alan suptropikal kuşak olmakla birlikte Orta Kuşağın karasal iklim bölgelerinde de etkili olmaktadırlar. Kurak ve yarı kurak alanlar Afrika'nın kuzey yarısı, Arabistan yarımadası ve Orta Asya'ya kadar olan çok geniş bir kuşakta, Afrika'nın güneybatı ucunda, Kuzey ve Güney Amerika'nın suptropikal kuşağında ve Avustralya'nın batı ve iç kısımlarında etki alanına sahiptir. Kurak ve yarı kurak bölgeleri ayıran sınırlar kesin olarak çizilememekle birlikte her iki bölge de kendine has özelliklere sahiptir. Bu bölgelerde yılık yağış miktarı yetersizdir. Yetersiz olan bu yağış miktarı da, özellikle sıcaklık ve buna bağlı buharlaşma fazlalığı nedeniyle, büyük ölçüde kayba uğramaktadır. Asıl kurak bölgelerde veya çöllerde yıllık yağış tutarı, genel olarak, 250 mm nin altındadır. Belirli bir yağış rejimi yoktur. Günlük sıcaklık değişmeleri önemlidir. Komşu bölgelerden doğup beslenerek gelen akarsuların (allojen akarsular) dışında sürekli akarsular bulunmaz. Akarsu aşındırması çok seyrek meydana gelen sağanak yağışların oluşturduğu seller sonucunda meydana gelmektedir. Kütle hareketleri sınırlıdır. Yer şekillerin oluşumunda esas rol rüzgara ve fiziksel parçalanmaya aittir. Bu sahaların şekillenmesi genel taban seviyesi olan okyanus ve denizlerden bağımsız olarak gerçekleşmektedir. Bitki örtüsü yoktur veya son derece cılızdır. Egemen toprak tiplerini serozyom’lar oluşturur. Toprak yüzeyi kalkerden oluşan bir kabukla kaplı olabilir. Kum örtülerinden oluşan sahalarda geniş alanlar kaplayabilir. Yarı kurak alanlarda ise yağış miktarı biraz daha fazladır. Yağış miktarı 250-500 mm arasında değişebilir. Buna bağlı olarak akarsu aşındırması ve kütle hareketleri önem kazanmaktadır. Rüzgarın etkisi çöllere göre azalsa da yinede önemlidir. Buralardaki akarsulardan bazıları genel taban seviyesi olan denizlere ve okyanuslara ulaşmaktadır. Akarsuların bir kısmı kapalı havzalarda da son bulmaktadır. Bitki örtüsünü stepler ve savanlar oluşturmaktadır. Egemen toprak tipini çernozyomlar, kahverengi step ve kestane renkli step toprakları oluşturmaktadır. Toprakta kabuk oluşumunun görüldüğü B horizonu çöllere göre daha derinde yer almaktadır. Yarı kurak sahalar çöller ile nemli bölgeler arasındaki geçiş sahasını oluşturmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda çeşitli nedenler rol oynar. Bunlardan birincisi atmosferin genel dolaşımı ile ilgilidir. Sürekli olarak yüksek basınç altında bulunan yerler kurak sahalardır. Çünkü bu gibi yüksek basınç sahalarında hava hareketi sürekli olarak yukarıdan yeryüzüne doğrudur. Alçalan hava adyabatik olarak ısınır. Böylece havada bağıl nemlilik azalır. Havada bağıl nemin azalması da yağış oluşumunu azaltmaktadır. Bundan dolayı subtropikal yüksek basınç alanlarında Dünya'nın en büyük çölleri oluşmuştur. İkincisi ise deniz ve okyanus etkisinden uzakta oluşudur. Orta Asya gibi çevresi nemli rüzgarların sokulmasını engelleyecek yüksek dağlık alanlar ile çevrili olan sahalarda yağış miktarı azaldığı için çöller oluşmaktadır. Kurak ve yarı kurak bölgelerin oluşumunda ki üçüncü neden ise, soğuk su akıntılarıdır. Güney Amerika'da yer alan Atakama ve Afrika'nın güneybatısında yer alan Namib çöllerinin oluşumunda kıyılarında yer alan soğuk okyanus akıntıları rol oynamıştır. Kurak bölgelerde jeomorfolojik gelişim genel taban seviyesinden bağımsız olarak cereyan eder. Çünkü, bu bölgelerde, allojen akarsuların dışında, okyanus veya denizlere kadar ulaşabilen akarsular yoktur; akarsu ağları gelişmemiştir. Yarı kurak bölgelerin gelişimi ise, yer yer, genel taban seviyesine ulaşan akarsuların varlığı nedeniyle, kısmen taban seviyesine bağlı bulunur. Kurak bölgelerde zaman zaman meydana gelen şiddetli sağanaklar sonucu oluşan sel ve seyelan sularının aşındırma ve biriktirme faaliyetleri her bir kapalı havzada ayrı ayrı cereyan eder. Böylece her bir kapalı havzanın tabanı kendisini çevreleyen yüksek sahalardan sel suları için bir taban seviyesi rolü oynar. Böylece komşu yüksek sahaların aşındırılması bu taban seviyesine göre ayarlanmış olur. Kapalı havzaların sularının bir kısmı fazla miktarda yatak yükü taşıdığı için havza tabanına ulaşamadan taşıdıkları alüvyonlar içerisinde kaybolurlar. Bu akarsuların bir kısmı şiddetli bularlaşmadan ötürü kurumaktadır. Havza tabanına ulaşan akarsular ve taşıdıkları alüvyonlar burada sığ ve tuzlu göller ile bataklıklar oluştururlar. Zamanla seller çevredeki yüksek sahaları aşındırarak alçaltırken buradan taşınan malzemeler ise havza tabanında birikerek yükselmeye neden olur. Böylece arazideki engebeler azaltılmış olur. Böylece enkaz örtüsünce zengin ve engebesiz sahaların varlığı rüzgarın etkinliğini arttırmaktadır. Buralarda rüzgar aşındırması ve biriktirmesi sonucunda yer şekilleri meydana gelir. Bu arada deflasyon sonucu havza tabanlarında depolanmış unsurların büyük bir kısmı bölge dışına nakledilir. Rüzgarın taşıyamadığı iri unsurlar fiziksel parçalanma ve kimyasal ayrışma sonucu sürekli ufalanır ve taşınmaya elverişli hale gelirler KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE ETKİLİ OLAN ETMEN VE SÜREÇLER 1 . Fiziksel Parçalanma ve Kimyasal ayrışma: Kurak ve yarı kurak bölgelerde fiziksel parçalanma egemendir. Bu bölgelerde günlük sıcaklık değişimi çok fazladır. Bitki örtüsünün çok zayıf olduğu bu sahalar gündüz çok ısınır. Bunda atmosferdeki bağıl nemin düşük olması ve güneş ışınlarının fazla tutulmadan yeryüzüne ulaşması etkili olmaktadır. Ancak güneşten gelen enerji gece hızla uzaya yansıdığı için sıcaklık hızla düşer. Böylece gündüz ısınıp genleşen kayaçlar, gece soğuyunca büzülür. Olayın tekrar tekrar meydana gelmesi sonucunda kayalarda çatlaklar gerçekleşir. Böylece kayaçlar köşeli parçalar halinde ufalanır. Kimyasal ayrışma, suyun yetersiz olması nedeniyle fiziksel parçalanma kadar önemli değildir ve daha çok fiziksel parçalanmayı hazırlayıcı veya kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. 2. Rüzgar: Rüzgar kurak ve yarı kurak bölgelerde önemli bir şekillendirici etmendir. Yer şekillerinin meydana gelmesinde iki yoldan etkili olur. Bunlarda birincisi aşındırma (korrazyon) diğeri ise taşıma (deflasyon)'dır. Rüzgarın etkisiyle daha çok küçük şekiller meydana gelir. Rüzgar aşındırması zeminde veya zeminden 1-2 m yükseltide meydana gelir. Bu şekilde kayaçların yüzeyi çizilir, cilalanır; yamaçların alt kısmı oyulur; mantar kaya veya yardanglar oluşmaktadır. Rüzgarın deflasyon etkisi daha büyüktür. Deflasyonun oluşumu ve şiddeti üzerinde rüzgarın hızı, taşınan malzemenin boyutu ve şekli, bitki örtüsü, toprak özelliği, zeminin nem içeriği ve arazinin kullanım şekli etkili olmaktadır. Rüzgar hızı ne kadar fazla ise deflasyon o kadar şiddetli olurken, malzemede daha uzağa taşınır. Unsur boyutu ne kadar küçük olursa o kadar kolay taşınır. Ayrıca yuvarlak unsurlar köşeli unsurlardan daha kolay taşınır. Bitki örtüsünün varlığı ve yoğunluğu deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zemini kaplayan kalker kabuklar da deflasyonu azaltıcı etkiye sahiptir. Zeminin nemli oluşu deflasyonu azaltmaktadır. Toprakta bulunan nem zemini oluşturan gevşek unsurları birbirine bağlayarak rüzgarın etkisini azaltır. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu sahalarda arazinin yanlış kullanılması deflasyona sebep olur. örneğin herhangi bir sebeple bitki örtüsünün ortadan kaldırılması deflasyona neden olmaktadır. 3. Akarsular ve Seyelan: Kurak bölgeler akışsız (areik) ve içe akışlı (andoreik) sahaları meydana getirir. Yarı kurak bölgelerin bir kısmında da içe akışlı özellik görülür. Kurak bölgelerdeki yağış yetersizliği sürekli akarsuların oluşmalarına imkan vermez. Bu bölgelerdeki akarsu aşındırması, allojen (yabancı) akarsuların dışında zaman zaman meydana gelen sel ve seyelan sularıyla gerçekleşir. Aşındırmanın süresi kısa olmakla birlikte etkinlik derecesi büyüktür.Bitki örtüsünden yoksunluk aşındırma şiddetini arttırır KURAK VE YARI KURAK BÖLGELERDE OLUŞAN YER ŞEKİLLERİ a. Deflasyon Çukurları: Deflasyon (taşıma) sonucu meydan gelmiş, derinlikleri bazen birkaç metreyi bulabilen, çapları ise birkaç metre ile 1.5- 2 km ler arasında değişen sığ çukurlardır. b. Yardang: Bunlar hakim rüzgar yönünde paralel olarak uzanan, birbirlerinden keskin sırtlarla ayrılmış ve ana çizgileriyle U profili gösteren oluklardır. Kil, silt gibi gevşek tortul kayaçların rüzgar tarafından aşındırılmaları sonucu meydana gelirler. Olukların tabanı ile sırtlar arasındaki yükselti farkı birkaç cm ile birkaç metre arasında değişir. c. Tanık (Şahit) Tepeler: Genellikle yumuşak ve sert tabakaların üst üste yer aldıkları yatay yapılı sahalarda görülürler. Oluşumlarında, rüzgarın yanı sıra, fiziksel parçalanma, kimyasal ayrışma ve akarsu aşındırmasının rolü vardır. Tepelerin üst kısımları genellikle sert tabaka ile kaplıdır. Yükseklikleri 30 metreyi bulabilir. d. Mantar Kaya: Rüzgarın taşıdığı malzemeler kayaların alt kısımları aşındırması sonucu, iyice inceltilmiş ve birer mantar görünümü kazanmışlardır. e. Hamada ve Reg: Hamadalar, çöllerin, üzerleri taş parçaları ve çakıllarla kaplı kayadan müteşekkil olan kısımlarını meydana getirirler. Genellikle düzdürler ve yatay yapılı sahalarda görülürler. Yerli kaya üzerinde depolanmış kum, kil, çakıl ve bloklardan oluşan gevşek unsurların deflasyona maruz kalmaları sonucu oluşurlar. Burada rüzgar ince malzemeleri taşırken iri unsurlar zemin üzerinde kalır. Bunlar köşeli unsurlardan oluşur. Reg’ler ise yüzey kısımları deflasyona uğramış alüvyal dolgulardır. Burada da, rüzgar ince unsurları taşıyıp uzaklaştırdığından, bu dolguların yüzeyi ve dolayısıyla zemin çakıl ve taş parçaları gibi iri unsurlarla kaplı bulunur. Aynı özelliği gösteren taşlı çöllere Büyük Sahra'da serir adı verilir. Hamada ve reglerde zemin, iri kaya parçaları, blok ve çakıllar ile kaplı oldukları için görünümü kaldırıma benzer ve bundan dolayı çöl kaldırımı ismi verilir. f. Façetalı Çakıl: Kurak bölgelerde görülen ve belirgin kenarlarla birbirinden ayrılmış bir kaç façetaya (yüzeye) sahip olan çakıllara façetalı çakıl denir. Kurak bölgelerde bir çakılın rüzgarın sürekli geldiği taraf aşınarak bir yüzey (façeta) meydana gelir. Herhangi bir nedenle kayacın duruşu değişir ve başka bir tarafı hakim rüzgar yönüne döner ve bu kesimde aşınarak bir yüzey haline gelir. Olayın tekrarlanması halinde façeta sayısı artar. Bununla birlikte façetalı çakıllar genellikle üç yüzeye sahiptir. g. Bolson: Çevreleri dağ, palto gibi nispeten yüksek sahalarla çevrili bulunan kapalı havzalardır. Düz olan taban kısımlarına playa denir. Playa ile çevredeki yüksek sahalar arasında pediment ve bahada gibi geçiş sahaları da bulunur. h. Playa: Bolsonların az derin, tuzlu ve geçici göl veya bataklıklarla kaplı bulunan taban kısımlarıdır. Düz bir ova özelliği gösteren ve göl yada bataklığın kuruduğu devrelerde playalar tuz depoları haline gelir. i. Pediment: Bolsonların taban düzlükleriyle (playa) onları çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi sağlayan yamaçlardır. Bunlar yerli kaya üzerinde gelişmiş az eğimli aşınım düzlükleri şeklindedir. Pedimentlerin playaya doğru olan eğimleri 2-3° kadardır. Gerilerinde yer alan dağ yamaçları ile aralarında keskin bir dirsek bulunur. ve bir j. Bahada: Bunlarda pedimentler gibi, bolsonların taban düzlükleriyle onların çevrelerinde yer alan yüksek sahalar arasında geçişi temin eden yamaçlardır. Fakat onlardan farklı olarak, yerli kayadan müteşekkil aşım düzlükleri değil değil; yamaç döküntüleri ve birikinti konilerinin birbiriyle birleşmeleri sonucu meydana gelmiş birikim şeklidir. Oluşumları nemli bölgelerde görülen dağ eteği ovalarına benzer. Bahadaların yüzeyleri fazla derin olmayan sel yarıntıları ile parçalanmıştır. Enine profilleri dalgalı bir yapı gösterir. k. İnselberg: Kurak ve yarı kurak bölgelerde bazen yerli kayadan oluşan, bazen de ince bir enkaz örtüsüyle kaplı bulunan aşınım düzlükleri üzerindeki dik yamaçlı tek tepelerdir.Pedimentler üzerinde yer alan onların oluşumları sırasında aşınımdan kurtularak geriye kalmış olan tanık tepelerdir. l. Kanyon: Dar ve dik yamaçlı derin vadilerdir. Çeşitli iklim bölgelerinde yer almakla beraber kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde daha çok bulunurlar. Bu bölgelerde yağışlar yetersiz ve seyrek olduklarından yamaçların işlenmeleri ve dolayısıyla yatıklaştırılmaları güçtür. Akarsu aşındırması daha çok derine doğrudur. Böylece yamaçlar, nemli iklim bölgelerinde olduğu gibi, yatıklaştırılarak geriletilemez. Paralel yamaç gerilemesi adı verilen bir mekanizmayla dikliklerini az çok koruyarak gerilerler. Sonuçta dik yamaçlı derin vadiler olan kanyonlar oluşur. m. Kumul: Rüzgarla taşınan kum tanelerinin belirli koşullar altında birikip yığılmalarıyla meydana gelen çeşitli şekillerdeki kum yığınlarına kumul adı verilir. Kumulların oluşumları için, her şeyden önce, yeterli bir kum kaynağının bulunması gerekir. Bunun dışında, kumulların oluşup şekillenmelerinde esas rol rüzgara aittir. Hakim rüzgar yönü ve hızları önemli rol oynar. Ayrıca bitki örtüsü, kum kaynağına olan mesafe, zeminin nem içeriği, zeminde yer yer buluna bilen küçük göller ve bataklıklar, zemindeki kayalık çıkıntılar gibi çeşitli tümseklerle çalı ve otsu bitkilerden oluşan engellerinde rolleri bulunur. Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çöllerinde kumullar geniş alan kaplar. 1. Enine Kumullar: Bunlar uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda dik olarak uzanan kumullardır. Kum miktarının çok fazla olduğu sahalarda, denizlerdeki fırtına dalgaları gibi, rüzgar doğrultusuna dik ve gayri muntazam bir şekilde uzanan kumul sırtlarıyla bunlar arasındaki oluk şekilli çukurlardan oluşurlar. Keskin doruklu olan kum yığınlarında rüzgarın geldiği taraf karşı yamaca göre daha az eğimlidir. Barkan: Enine kumulların en basit yapıda olanları ve en çok görülenleridir. Şekilleri hilale benzer. Hilalin gövdesinin hakim rüzgara bakan yamacı daha az eğimli, diğer yamacı ise daha diktir. Barkanlar bir kum yığınının hakim rüzgar yönüne bakan yamacından kaldırılan kumlar yığının tepesinden aşarak kuytu yamaca sürüklenir. Kuytu yamaçta biriken kumun eğimi daha fazladır. Kenar kısımları ise rüzgar tarafından ileriye sürüklendiği için uzar ve kum yığını hilal görünümünü alır. Parabolik Kumullar: U şeklindeki kumullardır. Barkanlara benzerler fakat onlardan farklı olarak, içbükey yamaçları hakim rüzgara bakar. Ayrıca bu yamaç barkanlarda olduğu kadar dik değildir.Parabolik kumulların daha uzun kollu olanlarına firkete kumulu adı verilir. Parabolik kumulların oluşumlarında önce bir deflasyon çukuru meydana gelir. Bu çukurdan havalanan kumulların onun çevresinde yığılmalarıyla da parobolik kumullar oluşur. 2. Boyuna Kumullar: Uzun eksenleri hakim rüzgar doğrultusunda paralel olarak uzanan kumullardır. En ilginç tiplerini Seyfler meydana getirir. Bunlar keskin doruklu, yüksek (100-200 m), uzun kumul sırtlarıdır. Sırtlar ana çizgileriyle birbirine paralel olmakla beraber girintili çıkıntılı uzanırlar. 3. Yıldız Kumulları: Bunlar yıldız şeklindeki kumul tepeleridir.Yıldızın kollarını, kumulun genellikle merkezi kısmında yer alan ve piramit şeklinde olan yüksek doruk noktasından itibaren çevreye doğru ışınsal olarak uzana keskin doruklu kum sırtları meydana getirir. Üç veya daha fazla sayıdan oluşan kollar kumulun tepesinden çevreye doğru kıvrımlar yaparak alçalırlar. Yıldız kumullar farklı yönlerden gelen hava hareketlerine bağlı olarak oluşurlar. Yükseklikleri 100 metreden fazla olabilir. n. Ripple- mark: Küçük yer şekilleridir. Rüzgarın meydana getirdiği bu şekiller kum örtüleriyle kumulların yüzeylerinde görülürler ve bu yerlere dalgalı bir görünüm kazandırırlar. Ripple-Marklar birbirlerine paralel küçük sırtlarla bunların arasında yer alan oluklardan oluşmuşturlar. Uzanış doğrultuları kendilerini meydana getiren rüzgarın esiş yönüne diktir. |
Cevap : Fiziki Cografya
Karst topografyası, karbondioksitli suların başta kireçtaşı olmak üzere jips, kaya tuzu ve kalker gibi eriyebilen kayaları eritmesi ile oluşmaktadır. Kalkerlerin erime özelliklerine veya suda çözünme özelliklerine bağlı olarak meydana gelen yer şekillerinin oluşturduğu topografyaya karst topografyası denir. Bu topografyaya ait yer şekilleri, daha az yaygın ve daha az gelişmiş bir şekilde jips, dolomit, tebeşir ve kaya tuzu gibi suda eriyebilen kayaçlar üzerinde de meydana gelir. Karstlaşmanın gelişebilmesi için bir takım koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekir. Karstlaşma üzerinde etkili olan elementler şunlardır; Kayaç cinsi, iklim tabakalanma özellikleri, jeomorfolojik özellikler ve zamandır.
a. Kayaç cinsi: Karstlaşmanın oluşum ve gelişim için, her şeyden önce suda eriyebilen kayaçların bulunması gerekir. Kayaçlar suda ne kadar kolay eriyebilen cinsten ise karst topografyasının gelişimi o kadar hızlı olur. Bu hususta onların saflık dereceleri, gözeneklilikleri, geçirimlilikleri gibi fiziksel ve kimyasal özellikleri rol oynar. Suda eriyebilen kayaçlar evaporitler (jips, anhidrit, kaya tuzu), karbonatlı kayaçlar (kireçtaşı ve dolomit) ve mermerdir. Bu kayaçlar içerisinde karstlaşmaya en uygun olan kalkerdir. Kalker nispeten dirençli bir kayaç olduğu için üzerinde oluşan karstik şekiller daha uzun süre dayanabilmektedir. Ayrıca kalkerin saflık derecesi de karstlaşma üzerinde etkili olmaktadır. Bileşiminde kil ve silis bulunan kayaçlar üzerinde karstik şekillerin oluşması daha zordur. Jipsler kalkere göre daha kolay çözündükleri için üzerinde gelişen karstik şekiller çok çabuk tahrip olmaktadır. Ayrıca jipsler üzerinde daha çok küçük karstik şekiller gelişmektedir. Kaya tuzu ise karstik kayaçlar içerisinde en hızlı çözünenidir. Bu nedenle kaya tuzu sahalarında karstik şekiller çok hızlı oluşup, yine çok hızlı bir şekilde tahrip olmaktadır. b. İklim: İklim her şeyden önce, yağış unsuruyla, çözünme olayı için gerekli olan suyu sağlar. Çözünme miktarı ve hızı üzerinde sıcaklığında etkisi vardır. Su çözünme için temel koşul iken, sıcaklık çözünme hızı üzerinde etkili olur. İklim çözünme olayında dolaylı yoldan da etkilidir. Bu etki, onun bitki örtüsüyle ile toprak özelliklerini tayin etmesi yoluyla gerçekleşir. Yeryüzünde farklı iklim tiplerinin varlığı, karstlaşma süreciyle buna bağlı olarak meydana gelen karstik şekiller bakımından farklı bölgeler meydana gelmesine neden olmuştur. Nemli Tropikal Bölgeler, Akdeniz Bölgesi, Çöl Bölgeleri ve Buzul çevresi bölgeler buna örnek olarak gösterilebilir. Dönenceler arasında kalan saha ile Musonlar bölgesi Nemli Tropikal Bölgeler arasında yer alır. Bütün yıl yağışlı ve sıcak olan, aynı zamanda gür bitki örtüsüyle kaplı olan bu bölgelerde kalker çok hızlı çözünmeye uğramaktadır. Kalkerin çözünmesi üzerinde biyolojik karbondioksit ve organik asitlerin büyük rolü vardır. Bu sahalarda delikli karst (Cockpit karstı) ve kuleli karst geliştiği görülmektedir. Bunlardan delikli karst yükseltisi az olan sahalarda yer alır. Topografya yüzeyinde çok sayıda dolin yer almaktadır. Yükseltinin fazla olduğu yerlerde ise hum adı verilen dik yamaçlı aşınım artığı tepelerin yer aldığı kuleli karst gelişmektedir. Kuleli karstın görüldüğü başlıca alanlar; Güney Çin, Vietnam, Avustralya'nın kuzeydoğusu, Java adası, Antiller ve Orta Amerika'dır. Akdeniz Bölgesi içinde Dinar Alpleri ile Batı ve Orta Toros Dağları yer almaktadır. Burada kalkerin kalın ve yaygın, yükseltinin fazla olması ve yağış koşullarının yeterli olması nedeniyle karstik şekillere yaygın olarak rastlanılır. Akdeniz Bölgesinde karstik şekiller hem yüzeyde (lapya, uvala dolin, obruk vs) hem de derinlerde (mağara ve galeri) gelişme göstermiştir. Çöl Bölgeleri yağışın az olması bitki örtüsü ve toprak tabakasının ince olması veya bulunmaması nedeniyle karstik şekillerin rastlanmadığı yerler arasındadır. Buralarda kalın ve saf kireç taşları bulunsa bile yağış yetersizliği karstik süreçleri engellemektedir. Çöl bölgelerinde rastlanacak karstik şekiller eski iklim şartları altında oluşmuş paleokarstik şekillerdir. Buzul Çevresi Bölgeler de ise sıcaklık değerlerinin düşük olması karstik süreçleri yavaşlatmaktadır. Bu bölgeler atmosferik karbondioksit bakımından zengindir. Toprakta tundra adı verilen soğuk steplere bağlı olarak biyolojik karbondioksit ve organik asitlerce zengin olmasına rağmen zeminin yılın büyük bir kısmında donmuş halde bulunması karstik süreççler önünde engel oluşturmaktadır. Buralarda daha çok lapyalara rastlanmaktadır. c. Tabakalanma Özellikleri: Çözünebilen kayaçların masif veya tabakalı bir yapı göstermeleri; tabakaların yatay, monoklinal, kıvrımlı veya faylı gibi çeşitli yapıda olmaları da karstlaşma üzerinde etkili olur. Örneğin monoklinal yapıya sahip olan kalkerler, eğimli tabaka yüzeyleri boyunca derin kısımlara sokulan suların etkisine daha fazla maruz kalırlar. Kırıklı veya faylı yapı da benzer etkiye yol açar. Kırık ve fay düzlemleri boyunca sular, kolaylıkla kayaçların derin kısımlarına sokulurlar ve bu kısımlarda eritme faaliyetinde bulunurlar. Buna bağlı olarak lapya, dolin ve kanyon vadi gibi karstik yer şekilleri, suların kolayca sokulabildiği ve eritme yoluyla aşındırma faaliyetinde bulunduğu bu gibi süreksizlikler boyunca yer alırlar. Yatay yapılı sahalarda, diğer etkili faktörler aynı kalmak koşuluyla, sızma miktarı nispeten azdır. Bu durum erime şiddeti üzerinde etkili olur. Ayrıca, bu gibi sahalarda, kalker tabakalarının geçirimsiz kayaçlara ait tabakalarla ardışık olarak bulunmaları karstlaşmanın derin kısımlara sokulmasını güçleştirir. Çünkü geçirimsiz tabakalar, üst kısımlarından sızarak kendilerine ulaşan suların, altlarında yer alan kalker tabakalarına sokulmalarını engellerler. Böylece karstik yer şekilleri esas olarak yüzeydeki kalker tabakasında meydana gelir. Eğer bu kalker tabakası yeterince kalın değilse karstlaşma süreci derine doğru gelişemez. Bunun sonucu yüzeysel ve nispeten az sayıda karstik şekil meydana gelebilir. d. Jeomorfolojik Özellikler: Jeomorfolojik özelliklerin karstlaşma üzerindeki etkileri yükselti, eğim ve yarılma derecesi yollarıyla gerçekleşir. Karstlaşmanın tam olarak gerçekleşmesi için kalkerlerden oluşan yerin taban seviyesinden yeterince yüksekte olması gerekir. Çünkü ancak bu durumda karstlaşma süreci, diğer koşullar da elverişli ise, derine doğru gelişebilir ve karst topografyasının yeraltı drenajını ve yer şekillerini meydana getirebilir. Yükselti ayrıca iklime etki yapmak suretiyle karstlaşma üzerinde rol oynar. Eğim derecesinin fazla olduğu yereyler, karstlaşma bakımından, düz veya düze yakın eğime sahip yereylerden daha elverişsiz şartlar içerirler. Topografya yüzeyinin eğiminin fazla olduğu sahalarda yağışlarla yeryüzüne düşen sular yerüstü akışı halinde ve hızla oradan uzaklaşırlar. Bu durumda hem yüzeysel erime hem de sızma miktarı azalır. Buna karşılık, düz veya az eğimli zeminler üzerinde su daha uzun bir süre oyalanır, bir takım göllenmeler meydana gelir ve dolayısıyla da, hem yüzeysel erime hem de sızma miktarı artar. Topografya yüzeyinin yer yer sürekli akışa sahip derin vadilerle yarılmış bulunması, yeraltı sularının eritme yoluyla bünyelerine aldıkları maddelerin kolaylıkla sahadan uzaklaştırılmalarına yardımcı olur. Gerçekten, yeraltı sularının, bu tür vadilerin yamaç ve tabanlarında kaynaklar şeklinde yüzeye çıkmaları ve akarsulara katılmaları erimiş maddelerin uzak yerlere taşınmalarına sebep olur. Böylece erimiş maddelerin tekrar çökelerek kalkerin içindeki gözenek veya boşlukları tıkamaları kısmen önlenir. Karstik sahalarda, yerüstü sularının, kalkerlerdeki çeşitli gözenek veya boşluklardan yer altına sızmaları nedeniyle yüzeysel akış son derece fakirdir. Bu sahalarda akarsu aşındırması sonucu meydana gelen vadiler bulunmakla beraber, bunlar, birbirleriyle birleşerek muntazam vadi ağları meydana getirmezler. Yamaçların sel ve seyelân sularıyla işlenmeleri önemsiz olduğundan, vadiler genellikle dar ve derin; boğaz veya kanyon şeklindedirler. Karstik sahalardaki akarsuların taşıdıkları detritik madde (katı yük) miktarı nispeten az, buna karşılık, erimiş yük miktarı nispeten fazladır. Karstik sahalarda yerüstü akışının cılız olmasına, hatta yer yer bulunmamasına karşılık yeraltı drenajı çok önemlidir. Karstik sahalar yer altına inen suların oluşturdukları yeraltı akarsuları, yeraltı gölleri ve bol akımlı (debili) karstik kaynaklar bakımından zengindir. Karst topografyasını meydana getiren yer şekilleri hem yer yüzeyinde hem de yer altında oluşurlar. Bu özellik karst topografyasını diğer topografyalardan ayıran bir özelliktir. Dünyada ve Türkiye'de Karstik Alanların Yayılımı Karstik alanlar, kabaca, dünyanın kara bölgelerinin (buzullar dışında) %12'sini kaplamaktadır. Karbonat kayaçları Kuzey Yarımküre'de daha yaygın olarak bulunmaktadır. Dünya nüfusunun bir kısmı karbonat kayaçlarının kapladığı önemli alanlarda yaşamaktadır. Dünya nüfusunun %25'inin ise su ihtiyacının büyük oranda karst sularından karşılandığı tahmin edilmektedir. Akdeniz havzasında yer alan ülkelerde ileri derecede gelişmiş karst yoğun olarak gözlenir. Öte yandan güney Amerika ve İskandinavya ülkelerinde karst ancak yerel öneme sahiptir. Avrupa kıtasında bulunan önemli karst alanları Yugoslavya (Dinar dağ kuşağı), Yunanistan (Helen dağ kuşağı), Türkiye (Toros dağ kuşağı), İtalya (Apenin dağ kuşağı), ispanya (Pirene dağ kuşağı) ve Alplerde, Karpatlarda, Balkanlarda yer almaktadır. Bunun yanında, İsrail, Tunus ve Libya'da da karst oluşumları görülmektedir. Asya kıtasında Rusya ve özellikle Çin, karstın ileri derecede gelişmiş olduğu iki ülke durumundadır. Amerika kıtasında, Birleşik devletler ve Meksika körfezi bölgesinde yaygın karst bulunmaktadır. Okyanusya'da Yeni Zelanda ve Avustralya'da karst geniş alanlar kaplar. Türkiye yüzölçümünün yaklaşık üçte biri karbonat kayaçları ile kaplıdır. Karstlaşmalı kayaçlar karbonat kayaçlarıdır. Güneyde Toros karst kuşağı, Güneydoğu'da Güneydoğu Anadolu Karst kuşağı, Marmara ve Trakya'da Kuzeybatı Anadolu Karst Kuşağı ve İç Anadolu'da ise Konya Kapalı Havzası Karst Kuşağı bulunmaktadır. Karstik Aşınım Şekilleri: 1. Lapya: Bunlar karstik bölgelerde görülen en küçük şekillerdir. Lapya kalker sahalar üzerinde, derinliği birkaç santimetreden birkaç metreye kadar değişebilen keskin veya düz sırtlarla ayrılan kanallardan meydan gelen şekilleri içeren taşlık yerleri ifade etmek üzere kullanılan bir terimdir. Oluk ve kanal şekilli lapyaların boyları bazen 15 - 20 metreyi bulabilir. Topografya yüzeyinin yatay veya az eğimli olduğu yerlerde genellikle delikli lapyalar gelişme göstermektedir. Lapyaların fazla geliştiği sahalarda topografya yüzeyi yürünmesi güç çok arızalı bir özellik kazanabilir. 2. Dolin: Genellikle küçük çapta meydana gelmiş tencere şeklindeki karstik çukurlara dolin adı verilir. Kabaca daire veya elips şeklindedirler ve genellikle genişlikleri, derinliklerinden daha fazladır. Genişlikleri 10-1,000 m, derinlikleri ise 2-100 m arasında değişir. Zamanla kalker içerisinde bulunan terra-rossalar dolinlerin tabanında bir toprak tabakası meydana getirirler. Ayrıca dolinlerin içinde göller de meydana gelebilir. Dolinler, üzerinde oluştukları kaycın yapısal özellikleri ve iklim koşullarına bağlı olarak çeşitli şekillerde olurlar. a. Erime Dolinleri: Genellikle yatay ve yataya yakın kalker tabakları içerisinde, bazen de kıvrımlı formasyonlardan gerçekleşebilirler. Bunlar ilk etapta, dikine veya verevine oluşmuş çatlakların genişlemeleri sonucunda oluşmuş harabe şekillerinin birleşmesi ile ortaya çıkarlar. b. Çökme Dolinleri: Çökme dolinlerini, erime dolinlerinden, şekil olarak ayıran en önemli unsur çökme dolinlerindeki yamaç eğimlerinin çok fazla oluşudur. Çünkü çökme dolinleri, yeryüzüne çok yakın mağara veya galerilerin tavanlarının çökmesi sonucu oluşurlar. 3. Uvala: Birbirine komşu olan birkaç dolinin gelişmeleri sonucu, onları birbirinden ayıran eşik sahaları zamanla daralır ve ortadan kalkarlar. Böylece komşu dolinler birleşerek daha büyük karstik depresyonları oluştururlar. Bunların dipleri düz, kenarları da diktir. Bunlara Uvala adı verilmektedir. 4. Polye : Çapları 1-2 km'yi geçen geniş kalker kayalar üzerindeki büyük erime çukurlarıdır. Büyük polyelerin oluşumlarında tektonizmanın da rolü vardır. İçlerinde geniş tarımsal arazilerin bulunduğu polyeler dahilinde ve kenarlarında kırsal yerleşmeler, kasabalar ve hatta şehirler yer almaktadır. Batı Toroslar'daki Elmalı,Tefenni polyeleri ile Bursa'da Kestel polyesi en güzel örneklerdir. 5. Obruklar: Düşey doğrultuda gelişmiş, dik kenarlı, derin, baca veya silindir şeklindeki doğal karstik şekillerdir. Derinlikleri 100-300 m'ye ulaşabilir. Alt kısımlarından genellikle yer altı mağara ve galerileriyle yer altı akarsu yataklarına açılırlar. Oluşumlarında erime veya çökme olayları rol oynamaktadır. Yüzeydeki erime ve yeraltı mağaralarının tavanlarının çökmesi ile oluşurlar. Akdeniz bölgesinde Silifke yakınlarındaki Cennet ve Cehennem obrukları ile İç Anadolu'nun güneyindeki Kızılören obruğu en önemlileridir. 6. Düdenler: Bunlar genellikle karstik çatlakların genişlemeleri ve alttaki yer altı mağara ve galerileriyle birleşmeleri sonucunda oluşmuşlardır. Obruklardan farkı ağızları geniş ve derine doğru çapları daralır. Böylece bir huniye benzerler. Düdenler genellikle ya mağaraların yada yer altı mecralarının ağızlarıdır. Yani karstik sahalardaki fazla suyu yeraltına taşıyan ya da yer altındaki suyun yeryüzüne çıktığı yerlerdir. Yani bir nevi karstik kanalizasyon sistemidir. Bunlara su batan ve su çıkan adı da verilmektedir. Akdeniz Bölgesi'nde düdenlere yaygın olarak rastlanır. 7. Mağara: Kalkerli sahalarda suların eritmesi sonucu meydana gelen yeraltı boşluklarına denir. Genellikle kalkerler içerisinde, daha küçükleri ise jipsli arazilerde oluşmuş ve gelişmişlerdir. Bunlardan büyük salonlar işgal edenlerine Mağara, tünel şeklinde , uzunluğuna şekillenmiş olanlarına ise Galeri adı verilir. Ülkemizde özellikle Akdeniz bölgesinde turistik değeri fazla olan mağaralar bulunmaktadır. Örneğin; Burdur İnsuyu, Alanya Damlataş ve Antalya Karain mağaralarıdır. Akdeniz bölgesinde karstik arazinin geniş yer tutması bu tip mağaraların yaygın olarak görülmesini sağlamaktadır. 8. Kör Vadi: Akarsu vadilerinin tabanlarında, karstlaşma olayına bağlı olarak, düden gibi suları yeraltına nakledecek delikler meydana gelir ve sular karstik yeraltı sistemine taşınır. Böylece akarsuların 9. Karstik Tüneller ve Köprüler: Bilindiği gibi karstik bölgeler, yer altı akarsularına sahiptirler. Bu doğal tüneller ve köprüler de yer altı akarsu mecralarında sonradan meydana gelen değişiklikler ile oluşurlar. 10. Tekno-Karstik Şekiller: Tekno-karstik şekiller, adından da anlaşılacağı gibi hem tektonik hem de karstik proseslerin ortak işleyişi sonucunda meydana gelmişlerdir. Şekillerin oluşumunda esas rolü tektonik oynamıştır. Fakat daha sonraki karstlaşma, şekillerin gelişiminde etkili olmuştur. 11. Kalanklar: Karstlaşmaya elverişli kıyı bölgelerinde görülen bir karstik şekildir. Denizin karstik alçak gediklerden içeriye doğru sokulması ile meydana gelirler. Karstik Birikim Şekilleri; Kireçli sular içindeki CO2 gazının çeşitli nedenlerle uçmasıyla,suyun içindeki kireç çökelir. Böylece karstik birikim şekilleri meydana gelir. 1. Sarkıt: Mağara ve galeri gibi büyük doğal yer altı boşluklarının tavanlarından damlayan sulardaki kirecin çökelmesi sonucunda oluşan kama veya çubuk şeklindeki birikimlerdir. 2. Dikit: Mağara ve galerilerin tabanlarında yer alan çubuk veya kubbe şeklindeki çıkıntılarıdır. 3. Sütun: Sarkıt ve dikitlerin bir kısmı zamanla karşılıklı gelişip büyüyerek birbirleriyle birleşirler ve birer sütun oluştururlar. 4. Traverten: Travertenler kalsiyum karbonat bileşimindeki kimyasal tortul kayaçlarıdır. Kalsiyum karbonatlı yer altı sularının içlerindeki kalsiyum karbonatın belirli koşullar altında çökmesi sonucu meydana gelirler. Çökelmede rol oynayan koşullar; buharlaşma, yer altı suyunun içerdiği karbondioksit miktarının azalması, yer altı suyu üzerindeki basıncın azalması ve bitkilerin etkisi gibi koşullardır. Nispeten hafif, yumuşak, ve gözenekli yapıda olan beyaz renkli travertenlere kalker tüfü adı da verilir. 5.Traverten Taraçaları: Bunlar kalsiyum karbonatlı yer altı sularının yer yüzüne çıktıkları yerlerde içlerindeki kalsiyum karbonatın çökelmesiyle oluşturdukları taraçalar veya kademelere karşılık gelirler. 6. Traverten Konileri: Bunlar yatay veya yataya yakın eğime sahip topografya yüzeylerinde, kalsiyum karbonat içeren kaynakların meydana getirdikleri travertenlerin , suların çıkış noktalarının etrafında yığılıp yükselerek oluşturdukları konik tepelerdir. 7. Traverten Setleri ve Traverten Seti Gölleri: Travertenler veya kalker tüfleri bazen akarsu vadilerini enine kesen setler meydana getirirler. Yamaçların alt kısımlarında veya vadi tabanlarından çıkan kaynakların içindeki kalsiyum karbonatın, bitkilerin de etkisiyle, çökelmesi sonucu oluşan bu setlerin arkalarında suların toplanmasıyla traverten seti gölleri meydana gelir |
Cevap : Fiziki Cografya
3 Eklenti(ler)
BUZUL TOPOĞRAFYASI Günümüz karalarının %10’a yakın bir kısmı (15 milyon km²) buzullarla örtülü bulunmaktadır. Ancak bu kadar geniş etki alanına sahip olmasına rağmen buzul sahaları genellikle ıssız alanları kapsamaktadır. Bu sahalarda buzul aşındırma ve biriktirme faaliyetleri sonucunda meydana gelen yer şekilleri görülmektedir. Buzullar belirli iklim koşullarına bağlı olarak oluştuklarından, kendine has iklim özellikleri ve dolayısıyla yer şekilleri olan Morfojenik bölgelerden birini meydana getirir. Günümüzde buzulların yer aldıkları başlıca sahalar şunlardır. Antartika; Arktik adalar (Grönland Adası, İzlanda, Jan Mayen Adası, Spitsberg Adaları, Franz Josef Adaları, Novaya Zemlya Adaları, Severneya Zemlya Adaları ve Kanada'nın kuzeyindeki Baffin, Bylot, Ellesmere gibi adalar); Kuzey Amerika kıtasında, Chugach, Steller, Miller, Augusto, Logan, St.Elias gibi Alaska Dağları, Kayalık Dağlar, Kaskad Dağları; Güney Amerika kıtasında And Dağları; Avrupa'da İskandinavya Dağları, Alp Dağları, Pirene Dağları; Asya'da Kafkas Dağları, Elbruz Dağları, Zagros Dağları, Himalayalar ve Sibirya'nın kuzeydoğusundaki Anadır, Çerski ve Koryak dağları; Afrika'da Klimanjaro, Kenya ve Ruwenzori dağları. Türkiye'de ise, buzulların yer aldığı başlıca sahalar, yani güncel buzul sahaları şunlardır: Büyük Ağrı Dağı, Güneydoğu Toros Dağlarının güney ucunda yer alan Buzul Dağı (Cilo Dağı), Orta Toroslar üzerindeki Aladağlar ve Bolkar Dağları, Doğu Karadeniz Dağlarının doğu yarısını meydana getiren Rize Dağları üzerindeki Kaçkar Dağı ve Üçdoruk Dağı (Verçenik Dağı), yine Doğu Karadeniz Dağları'nın batı ucunda yer alan Karagöl Dağı, İç Anadolu Bölgesi'ndeki Erciyes Dağı ve Van Gölü'nün kuzeyindeki Süphan Dağı. Yeryüzünde var olan buzulların en büyüklerini Antarktik İnlandsisi ile Grönland İnlandsisi meydana getirir. Bunlardan Antarktik İnlandsisi 12.600.000 km² lik bir alan kaplayan tek parça halinde bir buzul örtüşüdür. Antarktik kıtasının bütününe yakın bir kısmını kaplar. Yüzeyi, üzerinde yer aldığı topografyanın engebelerini aksettirecek şekilde, girintili çıkıntılıdır. Buzulun ortalama kalınlığı 1.400 metre civarındadır. En yüksek yeri olan Vinson Dağında yükseltisi 5.146 metreyi bulur. Grönland İnlandsisi ise, 1.726.000 km² lik bir alan kaplar ve aynı adı taşıyan adanın % 80' ine yakın bir kısmını örter. Şekli, büyük ekseni kuzey-güney doğrultusunda uzanan bir elipse benzeyen inlandsisin maksimum kalınlığı 3000 m civarındadır BUZUL TİPLERİ; Buzullar yeniden kristalleşmiş kardan oluşurlar. Kendi ağırlığı altında ezilen buzul harekete geçmektedir. ancak bu hareket günde birkaç cm ile birkaç m arasında bir hıza sahiptir. Özellikle sıcaklığın arttığı dönemlerde buzullarda hareket hızı yükselmektedir. Buzullar şu şekilde oluşurlar. Kar yağışlarının çok olduğu, kar örtülerinin sıcak devrelerde dahi tamamen eriyip ortadan kalmadığı soğuk iklim bölgelerinde, üst üste biriken karlar kalın bir örtü meydana getirmesiyle oluşurlar. Sıcaklığın arttığı devrede eriyen karlar yada yağmur şeklinde düşen yağışlar bu kar örtüsünün içine sızarak donar ve kardan daha yoğun olan neve (firn) buzulunu oluştururlar. Neve buzulunun yoğunluğu kardan daha fazla olmasına rağmen içerisinde yinede boşluklar vardır. Tabakalı bir yapı gösteren neve buzulunun içindeki boşlukların oranı % 50 civarındadır. Neve buzulu oluştuktan sonra devam eden kar yağışları ve sızan suların daha derinlerde donması ile yoğunluk artar ve buzul buzu meydana gelir. Buzul buzları belirli bir kalınlığa eriştikten sonra kendi ağırlığı altında ezilerek harekete geçmektedir. Buzulların çeşitli tipleri vardır . Bunlar; 1 . Sirk Buzulu: Sürekli kar sınırının üzerinde, sirk adı verilen kenarları sarp çukurlarda biriken karların değişikliğe uğramaları sonucu meydan gelen buzullardır. 2 . Vadi Buzulu: Akarsular gibi bir vadi içinde gelişmiş bulunan buzullardır. Sirk buzulların uygun koşullar altında sirkten taşması ve eğimi takiben doğal bir yatağa bağlı olarak hareket etmesi sonucu meydana gelirler. Vadi buzulları iki kısımdan oluşurlar. Sürekli kar sınırının üzerinde bulunan sirkin bulunduğu ve neve adı verilen yer beslenme sahasıdır. Sirkten çıkıp vadi boyunca hareket eden kısma ise buzul dili denir. Kar sınırının altında yer aldığı için burada buzul sürekli eriyerek kütle kaybeder. Vadi buzulları çeşitli uzunluklara sahip olabilir. Küçük olanları 3-5 km kadarken büyüklerinin uzunluğu 100 km'yi aşmaktadır. 3 . Piedmont Tipi Buzulu: Bir dağ yamacında yer alan vadi buzullarının, o dağın eteklerinde birbirleriyle birleşmeleri sonucu oluşmuş örtü şeklindeki buzullardır. Bu tipteki buzullara örnek olarak Bering Buzulu, Guyot buzulu ve Malaspina Buzulu verilebilir. 4 . Doruk (Takke) Buzulu: Dağların sürekli kar sınırının üstünde kalan doruk kısımlarını bir külah şeklinde kaplayan örtü şeklindeki buzullardır. Büyük Ağrı Dağının üzerinde bir takke buzulu yer almaktadır. 5 . Plato Buzulu: Sürekli kar sınırından daha yukarıda bulunan platoların üzerini örten örtü şeklindeki buzullardır. 6 . İnlandsis (Örtü Buzulu): Çok geniş bir alan kaplayan, kalın buzul örtüleridir. Şekilleri kubbeye benzer. Buzulun kalınlığı merkezi kısımda fazlayken, çevreye doğru bu kalınlık azalır. Merkezi kısımlarında kalınlıkları 2,000 m'yi geçer. Kenarlarından çok sayıda buzul dilleri çıkan inlandsisler merkezden çevreye doğru olan bir harekete sahiptir. Antarktika ve Grönlan buzulları bu gurup içerisinde yer alır. BUZUL AŞINIM ŞEKİLLERİ 1. Çizik, Oluk ve Çentikler: Küçük aşınım şekilleridir. Bunlardan çizikler buzulun zemine sürtünmesi sonucu meydana gelirler. İyi bir şekilde gelişmeleri kayaç özelliklerine de bağlıdır. Bunlar özellikle ince unsurlu kayaçlar üzerinde iyi gelişirler. Çiziklerin doğrultuları buzulun hareket yönü doğrultusundadır. Bazı çizikler gelişerek oluk şeklini alabilirler. Buzul hareketi sırasında kayadan bir parça koparırsa burada bir çentik oluşur. 2 . Hörgüç Kaya: Buzul aşındırmasına maruz kalmış sahalardaki, hörgüce benzeyen ve yerli kayadan meydana gelmiş tepelerdir. Yükseklikleri birkaç metre ile 30-40 metre arasında değişir. Bu kayalarda buzulun geldiği tarafta yamaç eğimi az ve fazlaca çizilmiştir. 2. Sürgü: Bir buzul vadisinde, nispeten çukur olan kısımları birbirinden ayıran yerli kayadan oluşmuş çıkıntılardır. Buzulun sürtünmesi nedeniyle cilalanmış ve çizilmiş olarak bulunurlar. 4. Buzul Vadisi: Buzul vadilerin çoğu eski akarsu vadilerine karşılık gelirler. Bunlar sonradan, içlerine yerleşen buzullar tarafından işlenerek şekil değişiklerine uğramışlardır. Buzul vadilerinin boyuna profilleri fazla oyulmuş çukur kısımlar ile bunları birbirinden ayıran sürgülerden oluşmaktadır. Onlara basamaklı bir yapı veren bu durum aynı zamanda akarsu vadilerinden ayıran bir özelliktir.Akarsu vadilerinde kaynaktan ağıza kadar bir eğim varken buzul vadilerinde bu söz konusu değildir. Buzul vadilerinin enine profili "U" şeklindedir. Bu buzulun hem tabanının hem de yamaçlarının aynı anda aşınması ile ilgilidir. Böylece buzul vadisi tekne görünümünü alır. 5. Asılı Vadi: Ana buzul vadisinin taban kısmı, bu buzulun kollarına ait vadilerin taban kısımlarından daha derindir. Bu durum ana buzulun kollarına oranla daha büyük bir aşındırma gücüne sahip bulunması ve yatağını daha fazla derinleştirmesinden ileri gelir. 6. Fiyort: Bunlar deniz tarafından işgal edilmiş buzul vadileridir. Böylece dik kenarlı, dar, derin ve dallı budaklı körfezler şeklinde karaların iç kısımlarına doğru sokulurlar. Bazıları birkaç yüz kilometre uzunluğunda olabilen fiyortların yamaçlarında yer yer çağlayanlar, yer yer de boğazlar meydana getiren asılı vadiler bulunur. İskandinavya, Alaska ve Kanada kıyılarında fiyortlara yaygın olarak rastlanır. 7. Sirk: Kenarları sarp, yarım daire veya buna benzer şekildeki çanaklardır. Çeşitli büyüklükte olurlar buzul buzunun aşındırması sonucu oluşmuşlardır. Oluşumlarının başlangıcında kar aşındırmasının da rolü vardır. Yüksek dağlık kütlelerde, yamaçların üst kısmındaki bir çukurlukta biriken kar yamacın eğimi doğrultusunda hareket ederek burayı oyar ve çukurluğu genişletir. Meydana gelen bu çukurluğa nivasyon sirki denir. Burada biriken karlar zamanla buzula dönüşür. Buzulun aşındırma gücü de daha fazla olduğundan içinde yer aldığı çanağı daha da derinleştirerek sirk haline getirir. BUZUL BİRİKİM ŞEKİLLERİ; 1. Morenler: Biriktirme şekilleri genellikle morenlerden oluşmuşlardır. Morenler, esas olarak buzulları gerek vadilerinin tabanlarından gerekse yamaçlarından koparıp taşıdıkları, genellikle köşeli olan çeşitli boyuttaki unsurlardan oluşan, buzul depolarıdır. Morenleri oluşturan unsurlar kil ve silt boyutundan blok (200 mm'den büyük) boyutuna kadar değişir. Yeryer kaya parçalarına ve erratik (yabancı) bloklara da rastlanır. Morenler çeşitli tipte bulunurlar. Bunlar; a. Taban Morenleri: Buzulların altlarında sürükledikleri morenlerdir. Buzulların zeminden kopardığı unsurlarla, onların yarık ve çatlaklardan tabanlarına düşen yüzeye ait unsurlardan meydana gelirler. Bu unsurlar içerisinde yer alan çakıl ve bloklar oldukça yuvarlaklaşmıştır. Yüzeylerinde çizikler bulunur. Taban morenleri tabakalanma göstermezler. b . Yan Morenleri: Bunlar buzulların tabanları boyunca yer alan morenlerdir. Bir kısmını buzul vadilerinin yamaçlarından yuvarlanan veya çığlarla inen unsurlar meydana getirir. c. Orta Morenleri: İki buzul kolunun birleşerek tek bir buzul haline gelmeleriyle oluşan morenlerdir. Birleşen iki buzul kolunun yan morenlerine karşılık gelirler ve dolayısıyla buzulun ortasında yer alırlar. d . Cephe Morenleri: Buzul dillerinin cephelerinde veya ön kısımlarında yer alan morenlerdir. Buzulların önünde genellikle yay şeklinde setler oluştururlar. Cephe morenleri alttan taban morenleri kenarlardan ise yan morenleri ile birleşirler. e . Ablasyon Morenleri: Buzulların eriyip ortadan kalkmalarıyla, onların üzerinde ve içlerinde taşının unsurların bulundukları yere çökelip yığılmalarıyla meydana gelmiş morenlerdir. 2 . Cephe Moreni Sırtları: Cephe morenlerinden oluşmuş, genellikle yay şeklindeki disimetrik sırtlardır. İçbükey tarafları buzula bakar ve daha diktir. İç kısımlarında yer yer göllerde oluşmaktadır. Eski buzul dillerinin yayılış sahası hakkında bilgi verirler. 3 . Drumlin: Taban morenlerinden meydana gelmiş yemek kaşığının tersine benzeyen disimetrik tepelerdir. Genellikle örtü buzullarına ait taban morenlerinde gelişmişlerdir. Uzun eksenleri buzulların hareket doğrultularına paralel bulunur. Buzulun geldiği taraf daha dik yamaçlı iken diğer tarafta yamaç eğimi daha azdır. Boyları enlerine oranla 3-4 kez daha büyükken, yükseltileri 40 metreyi bulmaktadır. Durumlinler genellikle guruplar halinde bulunmaktadır. İrlanda, Almanya, İsveç ve ABD'de tipik örnekleri bulunur. 4 . Kame: Tabakalanmış depolardan oluşmuş alçak, dik kenarlı, kısa sırt veya masa şeklindeki tepelerdir. Bunların bir kısmı, buzulların üzerinde veya içlerindeki yarık veya çatlaklarda birikmiş depolara karşılık gelirler. Buzullar eriyince tepeler şeklinde ortaya çıkmaktadırlar. Kamelerin bir kısmı ise buzul vadilerinin yamaçlarında yer aldığı için kame taraçası olarak adlandırılırlar. 5 . Esker (Oser): Zikzaklı bir şekilde uzanan birkaç kilometre uzunluğundaki sırtlardır. Bu sırtlar 10 - 20 m yükseltiye sahip olabilirler. Uzanış doğrultuları buzulun hareket doğrultusuna paraleldir. Bunlar iyi bir şekilde tabakalanmış depolardan meydana gelmişlerdir. Bu depoları oluşturan unsurlar yuvarlaktır ve ağız tarafına doğru boyutları küçülür. Buzul kütleleri altındaki oluklarda akan akarsular tarafından biriktirilmişlerdir. 6 . Kettle (Söl): Bunlar tabalaşmış depolar içinde yer alan kapalı çanaklardır. Genellikle daire şeklinde ve 40-50 metre çapında olan bu çanakların derinlikleri 5-10 metreler arasında değişir.Kettle buzulların erime devresinde morenler arasında kalan ölü buzul parçalarının erimesi ile oluşmaktadır. Bazen içlerinde küçük göller bulunabilir. 7. Sander: Cephe morenlerinin ve dolayısıyla buzulların önlerinde yer alan ve onlardan çıkan akarsuların depoladıkları çakıl, kum gibi unsurlardan oluşmuş birikinti konileridir. Sanderler yan kısımlarından birleşmeleri sonucunda hafif dalgalı bir moren düzlüğü meydana gelir ki buna sander ovası denir. Bu tip ovalar genellikle örtü buzullarının önlerinde gelişmektedir. |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
KIYI TOPOĞRAFYASI Kıyı şekillerinin meydana gelişi ve gelişmelerini açılayabilmek için çok çeşitli etken ve süreçleri göz önünde bulundurmak gerekir. Kıyıların şekillenmesi ve kıyı tiplerinin meydana gelişi üzerinde rol oynayan etkenleri şu şekilde özetlemek mümkündür: 1. Yapı ve litoloji: Kıyıyı oluşturan tabakaların durumu veya yapı ile bu tabakaların litolojik özellikleri kıyı şekli üzerinde etkiler oluşturur.Örneğin kıyı çizgisine paralel kıvrımlar halinde kıvrılmalar oluşturdukları sahada kıyı genellikle düz bir uzanış gösterir.Böyle bir sahada aynı dirençteki tabakalar denizle uzun bir mesafe boyunca ilişki kuracağından bu durum dalgalar tarafından çeşitli tabakalar arasında var olan direnç farklarını belirtmeye gerek yoktur. Oysa kıvrım doğrultusu kıyıya dik açı oluşturduğunda dalgalar farklı dirençteki tabakalar ile ilişki kurarlar ve kısa zamanda bir kıyı, bazı kısımların daha fazla aşınması sonucunda girintili çıkıntılı bir şekil kazanır. 2. İç etken ve süreçler: İç etkenlerin kıyı şekillenmesi üzerindeki etkileri iki şekilde olur. a. Bunlar kıyının asıl şeklini ve kıyı bölgesinin yapısını belirleyerek etki ederler. Kıyının volkanik maddelerden meydana gelmiş olması, kıvrımlı, yatay , faylı veya diskordant örtülü olması, şekillenmesi ve gelişimi üzerinde önemli rol oynar. b. Taban seviyesinde değişikliklere neden olarak kıyı şekillenmesinde kesintilere ve polisiklik kıyı şekillerinin meydana gelmesine yol açmak şeklinde olur. 3. Dış ve süreçler:Karaların şekillenmesinde rol oynayan dış etkenler arasında dalgalar, akıntılar, gel-git hareketleri ve organizmaların aktivitesi üzerinde durulur.Bu etkenlerden başka aynı zamanda çözülme, kütle hareketleri, sellenme, akarsular,, rüzgarlar gibi diğer dış etken ve süreçlere sıkı bir şekilde bağlıdır. 4. Zaman unsurunun etkisi: Zaman unsurunun doğrudan doğruya etkisi, şekillenmenin süresine bağlı olarak kıyının geçirdiği gelişim devrelerinde kendini gösterir.Dolaylı etkisi ise; bu gelişimde çeşitli özellikte kesintilerin ve karışıklıkların ortaya çıkması ve polisiklik kıyı şekillerinin oluşmasına yol açması şeklinde kendini gösterir. 5. Kıyı bölgesinin jeomorfolojik özellikleri:Kıyı çizgisinden başlayarak belli bir uzaklık boyunca geriye doğru uzanan kıyı bölgesinden topografya özellikleri, bir taraftan asıl kıyı şeklini belirlemek , diğer taraftan kıyının işlenmesi ve gelişimi üzerinde rol oynayarak çok önemli etki yapar.Burada üç önemli olayı açıklamak gerekirse; birincisi, kıyıların çeşitli etken ve süreçlerin etkisi altında şekillenmiş ve şekillenmekte olmaları olayıdır.İkincisi , asıl kıyı tiplerinin meydana gelişidir.Halan yeryüzünde gözlenen kıyı tipleri iki etkene bağlı olarak oluşmuştur.Bunlardan biri taban seviyesinin son pozitif hareketi, diğeri ise trangresyon sonucunda denizle ilişki haline geçerek kıyı haline dönüşen bölgenin jeomorfolojik özellikleridir.Üçüncüsü ise ; kıyı çizgisinin sürekli aynı yerde kalmamış aksine zamanın akışı sırasında bazen karaya bazen de denize doğru ilerlemiş olduğudur. KIYILARIN ŞEKİLLENMESİ Kıyı ile ilgili tanımlar Kıyı Bölgesi: Falezlerin gerisinden itibaren karanın içerisine doğru uzanan ve genişliği belli olmayan bir zona karşılık gelir.Denizin bugünkü seviyesine göre dalgalar bu kısma erişemezler.Bununla birlikte jeolojik geçmişte deniz bu kısmı kaplamış olabilir. Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alandır. Jeomorfolojide kıyı tanımı ise; deniz veya göl sularının en alçak oldukları zaman çekildikleri sınır ile falezlerin tabanı arasında kalan şeride denir. Kıyı çizgisi: Taşkın durumları dışında ve meteorolojik olaylara göre değişebilen herhangi bir anda kara ile denizi ayıran sınıra kıyı çizgisi denir. Kıyı çizgisi sabit değildir.Aksine gel-git hareketlerine, devamlı rüzgarların etkisine bağlı olarak kıyı şeridi üzerinde ileri geri yer değiştirir. Kıyı kenar çizgisi: Doğal ve yapay göl, akarsu ve denizlerde, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketinin oluşturduğu kumlu, çakıllık, kayalık,taşlık gibi alanların gerideki doğal sınırıdır. Açık kıyı: Ön kıyının dış sınırından yani suların en fazla çekildiği sıradaki kıyı çizgisinden açıklara doğru uzanan sığ, fakat belirsiz genişlikteki zondur. Kıyı şekillenmesinde rol oynayan etken ve süreçler: 1. Dalgalar: Dış etkenlerden biri olarak denizin kıyıda yaptığı aşındırıcı etkiler dört süreçten meydana gelir a) Hidrolik etki: Denizaltı suyunun özellikle kıyıya hücum eden dalgaların karaya çarpması şeklinde oluşturduğu aşındırma etkisidir. b) Korrazyon: Kum, çakıl, blok gibi döküntü ile yüklü dalgaların kıyıda ve deniz dibinde meydana getirdikleri oyma ve aşındırma aktivitesidir. c) Atrisyon: Taşınan döküntünün zemine veya birbirine sürünmek veya karaya çarpma şeklinde karşı karşıya kaldıkları parçalanma ve ufalanmalardır. d) Korozyon: Deniz suyunun kimyasal olmayan yoldan yani kayaları eritme şeklinde meydana getirdiği aşınmadır. e) Abrazyon: adı altında toplanır. Dalgaların bütün aşındırma etkileri genelde Abrazyonun meydana gelebilmesi için su kütlesinin yatay doğrultuda hareket etmesi gerekir.Yatay doğrultuda yer değiştirme ise bir salınım hareketinden oluşan serbest dalgalarda değil fakat çatlayan dalgalarda gözlenir. Bu nedenden dolayıdır ki dalga çatlaması kıyı morfolojisi açısından çok önemlidir. Dalga çatlaması; kıyı çizgisi yakınında sığ sularda oluşan ve dalga hareketinin düzenini kaybetmesi sonucunda oluşan çatlamalardır. Çatlama Zonu: Dalga hareketlerinin bozularak yatay yer değiştirme hareketine dönüştüğü alandır. Dalga hareketi derine doğru inildikçe hızla hafifler ve sonunda hissedilemez olur. Bu derinliğe de dalga tabanı adı verilir. Dalga tabanı aynı zamanda dalgaların aşındırma, taşıma ve biriktirme aktiviteleri bakımından bir alt sınırdır.Dalgaların aşınım etkeni olarak çok önemli rol oynadıkları yerler, kıyılara yakın sığ sular ve kıyı çizgisidir. Sığ sularda dalgalar çatladıkları zaman oluşan ileri- geri hareket büyük çakılların kıyıya çarparak oluşturdukları şiddetli hidrolik etkide kıyıyı oluşturan kayalardan parçaların koparılmasına yol açar.Dalgaların hidrolik aşındırma gücünü artıran nedenlerden biri ; dalga ile kaplanan bir kayanın çatlakları arsına giren suyun ve bu çatlaklarda kapalı kalan havanın kaya üzerine binen su kütlesinin ağırlığı altında sıkışarak çatlakların kenarına büyük ölçüde basınçlar yapması böylece onların genişlemesine ve zamanla kayanın ufalanmasına yardım etmesidir. Dalgaların kıyı üzerinde oluşturdukları bu aşındırıcı etkiler dalga ile birlikte kıyıya taşınan çakılların, blokların kayalara çarpılması ile geniş ölçüde artar.Bu katı maddelerin kökeni dalgaların kıyıdan kopardığı kaya parçaları,çakıllar bloklardır. Bu sert maddeler ileri geri hareket ederek zemini yuvarlaklaştırır ve çarptıkları kayaları aşındırırlar.Bu şekilde bir süre sonra kıyıyı oluşturan yamaçların altı dalgalar tarafından oyulur ve bu oyuğun genişlemesi sonucunda oluşan çökmelere falez adı verilir. 2- Akıntılar: Kıyıların şekillenmesinde dalgalardan sonra en fazla etkiyi yapar.4 grupta toplanabilir. 1)Kıyı akıntısı 2) Alt akıntı 3) Rip akıntısı 4) Gel-git akıntısı. 1) Kıyı Akıntısı. Kıyı çizgisinin oldukça düz olduğu ve kıyıda bol miktarda döküntü bulunduğunda bu akıntılar önemli oranda döküntü taşıyarak bir takım şekiller oluşturur. 2) Alt akıntı: Dalga sırtlarının kıyıya paralel olarak akıntılara alt akıntı denir. 3) Rip akıntı: Yüzeyde oluşan ve açığa doğru ilerleyen akıntılara rip akıntısı denir. 4) Gel-git akıntısı: Kıyıların şekillenmesi üzerinde büyük ölçüde rol oynar. 3- Canlılar: Kıyıların şekillenmesine rol oynayan canlılar a) Mercanlar: En önemli resifleri oluştururlar.Çok küçük hayvanlardır.Belli koşullar altında koloniler kurarak yaşadıklarından kıyılar üzerinde şekillendirici rol oynarlar.Deniz suyunun kalsiyumkarbonat bakımından zengin olması mercan kolonilerinin gelişmesine yardımcı olur.Mercan kolonilerinimn üst üste yığılmaları sonucunda meydana gelişen oluşuma resif adı verilir. b) Algler: Mercanlarla birlikte kıyı topografyasında rol oynarlar. c)Mangrov ve yosun formasyonları: d) İnsanlar: Kıyıların şekillenmesinde olumlu ve olumsuz rol oynayan canlılardır. 4- Buz basıncı: Donma çözülme sonucunda kıyıların şekillenmesinde rol oynar. Buz basıncının etkisi soğuk-ılıman ve yarı kutupsal bölgedeki deniz ve göl kıyılarında gözlenir.Donma-çözülme süreçleri sırasında oluşan genişlemeler sonucunda buz örtüsü içinde ve bu örtü vasıtasıyla kıyı üzerinde de büyük basınçlar oluşur.Bu sonucunda kıyıda çökmeler üst üste yığılmalar ve düzgün olmayan şekiller oluşur. KIYI TİPLERİ Çok çeşitli olan kıyı tiplerini bir sınıflama çerçevesine sokmak güç bir problemdir.Bu sınıflandırma çalışmalarından biri hinterlendın yapısı ile kıyı çizgisi arasındaki ilişkilere dayanır. Suess tarafından belirtilmiş bu kurala göre biri boyuna diğeri enine olmak üzere iki kıyı tipi ayrılabilir. Boyuna kıyılarda kıyı çizgisinin genel uzanışı yapı hatlarına paraleldir.Örneğin;D.Karadeniz ve Dalmaçya kıyılarında gözlenen bu tip kıyılara Pasifik kıyı tipi denir.Buna karşılık yapı doğrultusunun kıyının genel uzanışına dik olduğu kıyılara da enine kıyılar veya Atlantik tipi kıyı adı verilir. Örneğin; Ege kıyılarında rastlanır. Fakat böyle bir ayrım basit ve çok çeşitli olan kıyı tiplerini jenetik olrak açıklamak ve gruplandırmak bakımından uygun değildir.Kıyı sınıflandırmaya başka bir örnek olarak D.W.Johnson’un dikkat çektiği noktaya değinilebilir. Johnson kıyıları 4 gruba ayırmıştır. 1- Boğulmuş Kıyılar: Karaların alçalması veya denizin yükselmesi sonucunda oluşmuşlardır. 2- Sulardan Çıkmış Kıyılar: Eski deniz diplerine karşılık gelir. Karaların yükselmesi veya deniz seviyesinin alçalması sonucunda meydana gelmiştir. 3- Tarafsız Kıyılar: Bunların özellikleri seviye değişiklikleri ile ilgili değildir. Lavların veya alüvyonların yığılması sonucu oluşmuş kıyılardır. 4- Birleşik Kıyılar: Karışık bir gelişimin eseridirler ve özelliklerini yukarıdaki tiplerden en az ikisinin ortak etkisi sonucunda kazanmışlardır. Johnson’un sınıflama prensipleri yeryüzünde gerçekten varolan kıyı tiplerini sistematik bir şekilde ayırmaya uygun değildir. Buna karşılık De Martonne coğrafi olayları dikkate alarak kıyı tiplerini önce alçak ve yüksek kıyı tipleri olmak üzere iki esas tipe ayırmak ve bundan sonra kıyı haline geçen sahanın morfolojik özelliklerine göre çeşitli tiplere(lidolu, limanlı, rialı,boyuna fiyordlu gibi) ayırmak suretiyle morfolojinin prensiplerine uygun bir yol seçmiştir. Dikkate değer bir kıyı sınıflaması da Shepard tarafından önerilmiştir.Buna göre kıyılar: I- Başlangıç veya Genç Kıyılar: Şekil özellikleri denizel etken ve süreçlerle ilgili olmayan kıyılar.Bunlar şu alt kısımlara ayrılır. A- Özelliklerini, karalar üzerinde oluşan aşınım şekillerinin ostatik veya tektonik hareketler sonucunda boğulma şeklinde kazanmış kıyılar 1- Boğulmuş akarsu vadileri(Rialar) 2- Glasiyasyona uğramış sahaların kıyıları B- Özelliklerini, karalar üzerinde biriktirme süreçlerinden alan kıyılar 1- Nehir depolarından oluşmuş kıyılar a) Delta kıyıları b) Boğulmuş alüvyal vadiler 2- Glasiyal depolardan oluşmuş kıyılar a) Kısmen boğulmuş morenler b) Kısmen boğulmuş drumlinler 3- Rüzgar depolarından oluşmuş kıyılar 4- Bitkilerin yerleşmesi ile ilerlemiş kıyılar C- Volkanik aktivitelerle şekillenmiş kıyılar: 1- Yeni lav akıntılarından oluşmuş kıyılar 2- Volkanik püskürme veya çökmelrle ilgili kıyılar D- Kabuk hareketleri ile şekillenmiş kıyılar: 1- Fay dikliği kıyıları 2- Kıvrımlı tabakalardan oluşmuş kıyılar II- İkincil (Tali )veya olgun kıyılar: Özelliklerini denizel etken ve süreçlerin etkisi altında kazanmış kıyılar bu gruba girer. Bunlar da şu alt kısımlara ayrılır: A- Dalga aşındırması ile şekillenmiş kıyılar: 1- Düzenlenmiş kıyılar 2- Aşınımla düzensiz hale getirilmiş kıyılar B- Denizel birikim süreçleri ile şekillenmiş kıyılar: 1- Birikim sonucunda düzenlenmiş kıyılar 2- İlerleniş kıyılar 3- Önkıyı setli ve oklu kıyılar 4- Resifli kıyılar Shepard’ın prensipleri bazı bakımdan uygundur.Gerçekten bu sınıflama bağımsız kıyı tipleri ile devresel süreçlerin etkisi altında daha sonra oluşan ve daha çok gelişim evresi tipleri olarak ele alınması gereken kıyı tipleri bir diğerinden temelden ayrılmıştır. Gerçekte jenetik bir kıyı sınıflamasının, kıyı tiplerinin meydana gelişi üzerinde rol oynayan 4 etkeni birden dikkate alması gerekir. Bunlar; zaman unsuru, yapı seviye değişikliğinin yönü ve sonuçta kıyı haline geçen sahanın morfolojik karakteridir. Başlıca kıyı tiplerinin meydana gelişinde en önemli rolü, seviye değişikliğinin yönü ve bu değişimin sonuçta kıyı haline geçen sahaların morfolojik karakteri oynar. Fakat büyük ölçüdeki son seviye değişikliklerinin yönü hemen bütün kıyılarda aynı olduğuna göre kıyı tipleri arasındaki fark da aslında kıyı haline geçen sahanın morfolojik karakterine bağlıdır. A- GLASİYELERLE İŞLENMİŞ SAHALARIN KIYILARI 1- Fiyordlu Kıyılar: Derin glasiye vadilerinin deniz tarafından işgali sonucunda meydana gelmişlerdir. Fiyordlu kıyıların özellikleri dik ve çıplak kayalardan oluşan yamaçları, U şeklindeki enine profilleri, sular altında kalmış eşikleri ve sürgüleri, kapalı havzalar oluşturan aşırı oyma çanakları, yani inişli çıkışlı boyuna profilleri ile glasiye vadilerinin özelliklerine uyar. 2- Fyerdli Kıyılar: Oldukça alçak bir plato üzerinde oyulmuş ve derinliği fazla olmayan glasiye vadilerinin sular altında kalması ile oluşmuşlardır.Bu tipin görüldüğü kıyı İsveç platolarının kıyıları 3- Föhrdeler: Glasiye altında meydana gelen akarsuların kazmış olduğu özel şekilli vadilerin sular altında kalması ile oluşan bir kıyı tipidir.Föhrdeler genelde karaya doğru gittikçe daralarak boynuz şekilli haliç görünümü verirler. 4- Skyer Kıyılar: indlansisk-lerin marjinal ve submarjinal kısımlarında meydana gelen aşınım ve birikim şekillerinin (hörgüçkaya ve drumlin kümeleri) sular altında kalması ile oluşan kıyı tipine denir.Bu gibi sahaların deniz basmasına uğraması sonucunda binlerce adacıktan ve bunlar arasında karmakarışık geçitlerden oluşan bir kıyı görünümü ortaya çıkar. İsveç ve Finlandiya kıyıları. B- AKARSULARLA İŞLENMİŞ SAHALARIN KIYILARI 1- Rialı kıyılar: Akarsularla derin bir şekilde yarılmış olan oldukça yüksek bir sahada vadilerin aşağı çığırlarının sular altında kalması sonucunda oluşan tıpkı vadiler gibi büklünmeler göstererek uzanan koylar meydana gelir. Bunlar derindir, iç kısımlara doğru fazla sokulur ve aynen bir vadi şebekesi gibi bir takım kollara ayrılır.Türkiye’de rialı kıyıların çok güzel örnekleri vardır.Haliç ve özellikle İstanbul Boğazı da bir riadır. 2- Haliçli ve Limanlı Kıyılar: Bunlar az yüksek ve akarsularla hafifçe yarılmış bir platonun veya hafifçe tepelik bir sahanın üzerindeki vadi şebekesinin aşağı kesimlerindeki yatakların sular altında kalması sonucu oluşmuş kıyı tipleridir.Oluşum mekanizması olarak rialarla aynı olmalarına rağmen morfolojik özellikler bakımından ayrılırlar.Bir sahanın kısmen sular altında kalması sonucunda rialar gibi dallı, fakat onlardan farklı olarak yamaçları daha basık olan bir takım koylar ve haliçler meydana gelir. Bu karakteri sunan kıyılara haliçli kıyı denir.Bazı bölgelerde haliçler ağızlarının zamanla kıyı okları ve koy setleri ile kapanması sonucunda birer lagüne dönüşürler. Bu çeşit lagünlere liman adı verilir. Bu isim aynı özelliği gösteren kıyılar içinde kullanılmıştır. Buna göre limanlı kıyılar, koy setleri ile denizden ayrılarak lagünlere dönüşmüş olan esli haliçli kıyılara karşılık gelir. 3- Kalank’lı Kıyılar: Karstik sahalardaki kanyon şekilli gömük ve kuru vadilerin deniz tarafından işgal edilmesi halinde görünüm olarak rialara benzer çok derin koylar meydana gelir. Bu koylara kalank denir. Bunlar doğal liman özelliğinde kullanıma sahiptir. 4- Setli Kıyılar: Bu tip kıyılar, önkıyı setlerinin geniş ölçüde genişlemesi ve kıyının en göze çarpan özelliklerini meydana getirmeleri ile belirirler.Lidolu kıyılar adı da verilen bu kıyı tipi genelde deniz dibinin bir regresyon sonucunda ortaya çıkması ile ilgili olarak ele alınır. Setli kıyı tipinin meydana gelişi başlangıç kıyı profilinin denge profilinden daha az eğimli olmasına bağlıdır. 5- Dalmaçya Tipi Kıyılar: Kıyıya paralel adalar, koylar ve körfezlerin varlığı ile belirir.Böyle bir kıyı tipinin oluşumu için yalnız yapının kıyı çizgisinin genel uzanışına paralel olması yeterli değildir.Aynı zamanda kıyı haline geçen ve deniz basmasına uğrayan sahanın, yapının genel yönünde gelişmiş boyuna ve sübsekant vadiler ve depresyonla yarılmış ve bu çukur sahaların bazı enine boğazlar ve aksiyal alçalma sahaları ile birbirine bağlanmış olması gerekir. Çünkü ancak bu şartların gerçekleşmesi durumunda deniz birbirine ve kıyıya paralel vadilere ve depresyonlara sokulmak olanağını bularak kıyıya paralel koylar, kanallar ve ada sıraları meydana gelebilir.Buna karşılık bu şartın var olmadığı sahalarda yapının genel uzanışına paralel olmasına ve pozitif bir seviye değişiminin olmasına rağmen Dalmaçya kıyı tipi oluşamaz. Dalmaçya kıyı tiplerine Akdeniz kıyılarında Kaş-Kekova arasında rastlanır. 6- Sürempoze Kıyılar: Fosil bir topografya yüzeyini örten az dirençli depolardan oluşan bir örtünün var olduğu kıyılarda görülür. Başlangıç anında kıyı süreçleri örtü tabakaları üzerinde gerçekleşir. Fakat bir süre sonra bu örtü tabakaları dalga aşındırması tarafından tamamen veya sınırlı ölçüde ortadan kaldırılırlar.Bunun sonucunda fosil topografya yüzeye çıkar. Bu durumda kıyının görünümü fosil yüzeyin özelliklerine bağlı olur. Çeşitli tipler sunması mümkün olan bu yeni görünüm, bir sıyrılma sonucunda meydana çıktığı için bu tip kıyılara da sürempoze kıyılar denir. C- DÜZENLENMİŞ (KONSTRÜKTİF ) KIYILAR 1- Volkanik Kıyılar: Deniz seviyesinin son yükselmesini takiben oluşan volkanik aktivitelerin eseri olan aşınım veya birikim şekillerinin denizle temas etmesi halinde meydana gelirler.Örneğin sular yüzeyinde yükselen yeni bir volkan yapısının geniş lav birikiminin, bir kraterin denizle ilişkisi halinde meydana gelen kıyı şekilleri bu gruba dahil edilebilir. Ege Denizi’ndeki Santorin adaları 2- Tektonik Kıyılar: Bunlar asıl özelliklerini deniz seviyesinin son yükselişini takiben oluşan tektonik deformasyonlar sonucunda oluşmuş olan kıyılardır.Eksenleri kıyı çizgisine paralel olarak uzanan faylar tarafından oluşturulmuş falezlerde bulunur.Genelde sarp bir görünüşleri olan falezler gerçekte fay yüzeyleridir.Ülkemizde Karadeniz’de Cide ve Akçakoca, Marmara’da İzmit Körfezi ve Gemlik Körfezi kıyıları. 3- Mercan Kıyıları: Mercanların yayılış sahasında görülür. Fakat bu da başlangıç bir kıyı tipi olmayıp özelliklerini mercanların hayati işlevleri sonucunda kazanmış ikincil bir kıyı şeklidir.Mercan kolonilerinin farklı durumlarına göre bu kıyılar çeşitli şekiller gösterir.(Saçak resifli, set resifli, atol şekilli mercan kıyıları) Kuzeydoğu Avustralya’da Mercan Denizi kıyıları. 4- Alüvyal Birikim Kıyıları: Alüvyal birikimin büyük ölçülere eriştiği sahalarda, özellikle deltalarda kıyını görüntüsü bu birikim süreçlerine bağlıdır. Bu tip kıyılarda artkıyı setleri ve önkıyı setleri görülür.Bu nedenle alüvyal kıyılar setli kıyı tipine yakınlık gösterirler. KIYININ GELİŞİMİ Kıyı haline geçen bir sahanın geçireceği gelişimin özellikleri genel bir kural olarak, başlangıç anındaki morfolojik karakteri yani asıl kıyı şekli tarafından belirlenir.Başlangıç kıyı şekillerini geçirecekleri kıyı özelliklerine dayanarak iki büyük grupta toplamak mümkündür: 1) Dik profilli derin kıyıların gelişimi 2) Yatık profilli sığ kıyılar 1- Dik Profilli Derin Kıyıların Gelişimi: Dik profilli derin kıyıların gelişimi şu devrelere ayrılabilir: a)Gelişimin ilk devreleri: (Gençlik) Bu devrenin başlarında kıyı çizgisi başlangıç durumundan daha düzensiz bir şekil alır, direnç farkları bütün ayrıntısıyla belirir ve kıyı çizgisi çentikli kıyı karakterinin kazanır. Altı oyulmuş bir falez, bunun önünde aşınım artığı olan adacıklar ve sütunlar, düzenlenmemiş bir abrazyon platformu, falez dibinde oluşmuş bazı artkıyı setleri be devrenin başlıca şekilleridir.Buna karşlık devrenin sonlarına doğru abrazyon platformu genişlemiş, burunlar büyük ölçüde gerilemiş, artkıyı setleri gelişmiş , çeşitli kıyı okları, kancalı oklar ve tombololar meydana gelmiş bulunur.Kıyı oklarının ve tombololarının gerisinde lagünler görülür. b) Gelişimin ilerlemiş devresi: (Olgunluk) Bu devrede kıyı çizgisi ile kıyıyı şekillendiren etken vesüreçler arasında bir denge durumu kurulmuştur.Kyı profili, denge profilini kazanmıştır. Küçük adala oklar, bağlama setleri dalgalar tarafından ortadan kaldırıkmıştır..Burunlar çok gerilemiş ve hemen hemen koyların geri kısımları ile aynı çizgiye gelmiştir.Falezlerin yüksekliği ve eğimleri çok azalmıştır. c) Gelişimin son devresi:(Yaşlılık) Bu devreye erişildiği sırada kıyının gerisinde bulunan saha normal aşınım etkenleri tarafından hemen hemen deniz seviyesine kadar aşındırılmış, yani peneplen haline getirilmiş bulunur.Bu sırada kıyı çizgisi önünde çok geniş ve az eğimli bir abrazyon ovası meydana gelmiştir. 2- Yatık profilli Sığ Kıyıların Gelişimi:Yatık profilli sığ kıyıların gelişimi bakımından birbirinden farklı üç devreye ayırmak mümkündür. a) Gelişimin ilk devresi: (Gençlik) Bu devrenin başlıca özellikleri şunlardır: Önkıyı setinin oluşumu, bunun yavaş yavaş karaya doğru yer değiştirmesi, lagünlerin meydana gelişi, kıyıda alçak bir falezin oluşumu ve lagünlerin dolmaya başlaması. b) Gelişimin ilerlemiş devresi : (Olgunluk) Bu devrede abrazyon platformu zamanla Karaya doğru ilerler.Buna bağlı olarak önkıyı seti ile bunun arkasındaki marşlar ve kıyıda meydana gelmiş olan alçak falez ortadan kaldırılır.Başlangıç profilinin yerini denge profili alır.bu profil kıyıya yakın kısımların aşındırılşarak daha fazla bir eğim kazanması ile belirir.Kıyıya yakın sahada derinliğin abrazyon ile artmış olması sonucunda dalgalar kıyı çizgisi üzerinde ilk devrede olduğundan daha fazla hücum eder.Bunun sonucunda kıyı çizgisinde yeniden falezler meydana gelir. c) Gelişimin son devresi: (Yaşlılık) Bu devre olgunluk devresinden çok büyük fark göstermez.aslında kıyı çizgisinin gerilemesi sonucunda abrazyon platformunun karaya doğru büyük ölçüde genişlemiş olması ile belirir. Bu devrelerin erişilmesi yalnız ardan geçen zamanın uzunluğuna değil aynı zamanda kıyı bölgesini meydana getiren kayaların direnç derecelerine ve kıyının şekillenmesinde rol oynayan etken ve süreçlerin şiddet derecelerine bağlıdır.Bu nedenden dolayı gelişim bakımından aynı devreye ait karakteristik şekilleri sunan biri dirençli diğeri dirençsiz kayalardan oluşmuş olan iki kıyı , şekillenmesinin süresi için aradan geçen zaman bakımından aynı yaşta değildirler. Kıyıların büyük geneli halen gençlik devresinin özelliklerini sunarlar.Olgunluk devresine erişmiş kıyılara ait örnekler azdır. Yaşlılık devresine erişmiş kıyılara ait hemen hemen hiç örnek yoktur.Bu durumun başlıca nedeni; bugünkü kıyı çizgisinin nispeten çok yakın bir geçmişte meydana gelmiş olmasından kaynaklanmaktadır. KIYILARDA AŞINIM VE BİRİKİM ŞEKİLLERİ Kıyılarda Aşınım Şekilleri: 1) Kıyı profilinin gelişimi: Kıyının başlangıç profilinin özellikleri, şekillenmenin nedenleri, ve yönünü belirleyen çok önemli bir unsurdur.Gerçekten şekillenmede aşınım ve biriktirmenin daha büyük rol oynaması ve bunların aktivite sahaları, kıyı haline geçen bir sahanın başlangıç profiline bağlı olarak ortaya çıkar. 2)Yüksek ve derin kıyılarda profilin gelişimi: Dalgaların aşındırma aktiviteleri yüksek kıyılarda, dik kıyının eteğinde yani dalgalarla temas ettikleri noktada dalgaların sürükledikleri katı maddelerin kıyıya çarptıkları yerde bir çentik meydana gelir.Bunun gelişip büyümesi ile üst kısımdaki kayalar çöker.Altı oyulan kayaların çökmeleri, kaymaları ile ilgili olarak kıyı çizgisinin hemen gerisinde bir diklik meydana gelir.Buna falez(yalıyar) denir.Yatay ve karaya doğru eğimli tabakaların yayılış sahalarında falezler dik, tabaların denize doğru eğimli olduğu durumda ise falez profili genelde daha az dik olur.Falezi oluşturan kayaların dirençli olması halinde falezin gerilemesi daha yavaş olur.Buna karşılık az dirençli kayaların yayılış sahasında falezin oluşumu ve gerilemesi çok daha hızlıdır. Falez dikliğinin oluşarak gerilemesine paralel olarak kıyı çizgisi önünde dalgaları aşındırma aktivitelerinin bir eseri olarak bir platform ortaya çıkar .Buna abrazyon platformu denir.Abzaryon platformunu sadece falezlerin dalgalar tarafından geriletilmesi sonucunda meydana gelmiş bir aşınım yüzeyi olarak düşünmek doğru değildir.Bunun meydana gelişi üzerinde kıyı şeridinde bulunan blok, çakıl, kum gibi katı maddelerin de rolü vardır. Aşınım olayları sırasında oluşan ve zamanla bir diğerine ve deniz dibine sürtünerek gittikçe ufalanan döküntü, dalga hareketleri ve çeşitli akıntılarla açığa doğru taşınır.Ve orada boyutlarına göre elenerek abrazyon platformunun dışında bir birikim platformu meydana gelmiş olur. Kıyı bölgesinin profili yani falezin üst kenarından başlayarak abrazyon birikim platformlarıyla devam eden profil denge profiline erişmiş bir akarsuyun boyuna profiline benzetilebilir.Bu nedenden dolayı bu profile de denge profili denir. Çok geniş sahalar kaplayan ve abrazyonun eseri olarak bir düzlük meydana gelir.Buna da abrazyon ovası denir. 3) Alçak Kıyılarda Profilin Gelişimi a)Başlangıç profili denge profiline yakın olan kıyılar:Böyle bir kıyıda dalgalar büyük ölçüde aşındırma aktivitesinde bulunmazlar.Kıyı sığ olduğundan denge enerjisi sınırlıdır.Aşındırılan maddelerden büyük bir kısmı bu nedenlerden dolayı sahile fırlatılır.Yani karaya geri döndürülür.dalgalar tarafından karaya fırlatılan bu maddeler orada yığılarak birikirler.Ve dalga aşındırmasına karşı koruyucu bir set oluştururlar.Böyle bir kıyıya ulaşan akarsuları sürükleyip getirdikleri kaba unsurlardan aynı şekilde dalgalar tarafından kıyı çizgisi üzerinde yığılır ve burada artkıyı setleri oluşur. b)Başlangıç profili denge profilinden yatık olan kıyılar:Bu kıyıda meydana gelecek olan değişiklikler başlangıç eğiminin biraz daha arttırılması şeklinde ortaya çıkar.Bunun içinde başlangıçtaki profilin ön kıyıya rastlayan kısmı biraz derinleştirilir.Buna karşılık art kıyıya rastlayan kısım ise ön kıyıdaki aşınım sırasında oluşan herhangi bir şekilde kıyıya ulaşan döküntünün biriktirilmesi şeklinde yükselirler.Bu birikim süreci zamanla art kıyı ile ön kıyı arasındaki sınır sahasında bir su altı tümseğinin yani topuğun meydana gelmesine neden olur.Bu topuk sular üstünde yükselerek bir ön kıyı seti haline geçer.Bu şekilde kıyı çizgisi ile ön kıyı seti arasında bir lagün meydana gelmiş olur.Lagünlerin zamanla dolmasından oluşan sahalara da marş adı verilir. Kıyılarda birikim şekilleri 1-Artkıyı setleri: Bunlar özellikle koyların gerilerinde veya gerilemesi tamamen veya geçici olarak sona ermiş olan falezlerin eteklerinde dalgalar tarafından biriktirilmiş olan kum ve çakıllardan oluşan depolardır. Artkıyı seti depoları denize doğru aşınım platform üzerinde ince bir örtü halinde yayılırlar.Buna karşılık kıyı çizgisinin gerisinde çok az belirgin bir sırt oluşur.Setin sırt şeklindeki bu kısmına fırtına seti denir.Buna karşılık artkıyı setinin abrazyon platformu üzerinde uzanan kısmına örtü veya gövde adı verilir. 2-Önkıyı setleri: Bu sahalarda dalgalar kıyı çizgisinden uzakta çatlar ve zemin üzerinde büyük bir aşındırma etkisi yapar.Aşındırma sonucu meydana gelen döküntünün bir kısmı çatlama sırasında oluşan alt akıntılar tarafından açığa taşınır.Bir kısmı da dalgalar tarafından kıyıya doğru sürüklenir.Bu maddelerin bir kısmı kıyı çizgisine kadar ulaşır ve orada artkıyı seti depolarını meydana getirir.Buna karşılık bir kısmı kıyıya kadar ulaşamaz kıyıdan uzakta çökelir.Çökelen maddelerin belirli bir yerde birikmesi sonucunda deniz altında topuk meydana gelir.Bu topuk çökelmeye devam eden maddelerin eklenmesiyle yükselir.Ve set halini alır.Bunlara da önkıyı seti adı verilir. 3-Kıyı okları: Bir ucu buruna bağlı diğer ucu serbest olan birikim şekillerine kıyı ok adı verilir.Kıyı okları akıntıların ve dalgaların sürükledikleri malzemenin eklenmesi sayesinde zamanla kalınlaşır ve uzarlar.Kıyı oklarının normal şekli denize doğru hafifçe dış bükeydir. 4-Bağlama setleri: a) Kıyı kordonları (koy setleri,kıyı dilleri): Bir burundan başlamak üzere bir koyun ağzını kapatan kıyı oklarına kıyı kordonu denir.Örneğin; K. Çekmece ağzındaki kıyı oku. b) Tombololar: Bir adayı karaya veya adaları birbirine bağlayan setlere tombolo adı verilir.Örneğin;Kapıdağ Yarımadasının Belkıs tombolosu. 5-Deltalar:Bunlar akarsuların ağızlarında asıl flüvyal kökenli maddelerin birikimi sonucunda meydana gelir.Akarsular tarafından getirilen döküntünün, dalgalar ve çeşitli akıntılarla akarsu ağızlarında uzaklaştırılan malzemeden daha fazla olması bir deltanın oluşumu için gerekli olan ilk koşuldur.Bu koşulun yerine getirildiği akarsu ağızlarında önce denize doğru dik bir şekilde uzanan iki doğal set meydana gelir ve sular üstüne çıkar.Fakat akarsuların yığdığı maddelerin bir kısmı dalgalar tarafından yerinden oynatılır.Bunlar kıyı akıntıları ve dalgalar tarafından nehrin doğal setleri ile kıyı arasındaki sakin sulara sürüklenerek oralarda biriktirilir.Böylece doğal setin iki tarafında oluşan bu birikim süreçleri sonucunda nehrin ağzında üçgene benzeyen birikinti şekli meydana gelir.Buna delta denir. 6-Resifler: Deniz yüzeyinin bir kısmında polip adı verilen canlılar kıyıların şekillenmesinde aktif rol oynamaktadır.Bu küçük canlılar koloniler halinde yaşarlar ve mercan resifi adı verilen yapıları meydana getirirler.Bununla birlikte bir resifin mercan kolonisinden meydana gelmediği de bilinir. |
Cevap : Fiziki Cografya
2 Eklenti(ler)
VOLKAN TOPOĞRAFYASI Yer’in derinliklerinde bulunan mağmanın, yerkabuğunun zayıf kısımlarından yeryüzüne doğru yükselmesine volkanizma denir. Katı, sıvı ya da gaz halindeki maddelerin yeryüzüne çıktığı yere volkan ya da yanardağ, bu maddelerin çıkışına da püskürme denir. Püskürdüğü bilinen volkanlar etkin volkanlar, püskürdüğü bilinmeyen volkanlar da sönmüş volkanlar olarak adlandırılır. Volkanlardan çıkan akışkan maddelere lav, katı maddelere de volkan tüfü (proklastik maddeler) denir. Lavların ve tüflerin yeryüzüne çıkmak için izledikleri yola volkan bacası adı verilir. Yüzeye çıkan lav ve tüfün oluşturduğu yer şekline volkan konisi, koninin tepe kısmındaki çukur kısmına da volkan ağzı (krater) denilmektedir. Kraterlerin patlamalar ya da çökmelerle genişlemiş şekillerine kaldera denir. Kalderalar kraterlere göre daha dik yamaçlıdırlar ve genişlikleri derinliklerine oranla daha fazladır. Volkanların şekli ve püskürme özellikleri çıkardıkları maddelere göre değişir. Volkanik etkinlikler bazen yalnızca gaz patlaması şeklindedir. Bu durumda patlama çukurları oluşur. İç Anadolu’da Karapınar ve Nevşehir dolaylarında bu tür patlama çukurları yaygındır. Bu patlama çukurları maar olarak adlandırılır. Maarlar, volkanik faaliyetlerin yeni başladığı veya sona erdiği yerlerde daha çok görülürler. TÜRKİYE DE VOLKANİK ALANLAR
|
Cevap : Fiziki Cografya
KLİMATOLOJİ (İklim Bilgisi)
ATMOSFER Yeryüzünü saran hava tabakasına atmosfer denir. Atmosferin kalınlığı yerden itibaren 560 km.ye kadar uzanır. Atmosferin tabakalarını belirleyen en önemli faktör sıcaklıktır. Yerçekimi dolayısıyla havanın yeryüzüne yaptığı ağırlık “hava basıncı” olarak tanımlanır. Atmosferi olusturan hava kütlesinin %99'u 32km. nin altındadır. Atmosferi Oluşturan Gazlar Atmosfer sabit ve değişken gazlardan oluşur. Azot ve oksijen atmosferdeki gazların %99'unu oluşturur. Her ikiside insan yaşamı için gereklidir. Ancak bu gazların hava ve hava olaylarına etkisi çok azdır. Atmosferdeki Sabit Gazlar ve Oranları Sembol OranKuru Havada (%)NitrojenN278.08OksijenO220.95 ArgonAr0.93 NeonNe0.0018 HelyumHe0.0005 HidrojenH20.00006 XenonXe0.000009 Atmosferdeki Değişebilir Gazlar ve Oranları SembolOran Kuru Havada (%)SubuharıH2O0 - 4KarbondioksitCO20.037MetanCH40.00017Nitrus OksitN2O0.00003Ozon0.000004Partiküller (Duman, kurum vb)O30.000001KloroflorokarbonCFCs0.00000002 Atmosferi oluşturan gazların; (su buharı, ozon ve önemsiz değişebilir bileşenler hariç) yerden 80 km. ye kadar temel özellikleri değişmez. Bu bölge homosfer olarak adlandırılır. 80 km. nin üzerinde ise atmosferik gazlar molekül agırlıklarına göre ayrışır, bu tabakaya da heterosfer denir. Atmosferin Dikey Yapısı Yerküre üzerindeki atmosferde, fiziksel şartlar yüksekliğe bağlı olarak değişir. Atmosfer içerisindeki dikey sıcaklık değişimleri, atmosferin yere yakın 10-12 kilometresinde önemli meteorolojik olaylara sebep olur. Ozon tabakası ise yaklaşık yerden 25 km yüksekte bulunmakta ve orta atmosferde hızlı sıcaklık değişimlerine neden olmaktadır. Atmosferin Tabakaları TROPOSFER(10 ila -60 derece) Yeryüzeyinden 11-12 km yüksekliğe kadar sıcaklık yükseklikle azalır. Hava olaylarının büyük bölümü bu tabaka içerisinde görülür. Kalınlığı (troposferin bittiği seviye “tropopoz”) kutuplarda 8, ekvatorda 16 km. civarındadır ve mevsimlere göre değişiklik gösterir. Kuvvetli hava akımları yani jet stream rüzgarları bu seviyeler civarındadır. Atmosferi oluşturan gazların % 75-80'i bu tabaka içerisinde yer alır. Yapısı tamamen yer radrasyonuna bağlı olarak değişir. Subuharının %99'u troposfer tabakasında yer alır. Subuharı konsantrasyonu enlemlere göre değişiklik gösterir ve büyük bölümü tropik enlemlerde yer alır. Subuharı solar enerjiyi ve yerden gelen termal radrasyonu absorbe ederek sıcaklığın ayarlanmasında önemli rol oynar. Sıcak hava yükselme, soğuk hava çökme eğiliminde ise bu toposferde bir noktadaki daha fazla hava hareketi demektir ve bu da türbülans anlamına gelir. Bundan dolayı meteorolojistler troposferi mükemmel karışım olarak tanımlarlar. Eğer troposfere kirlilik ilave edilirse, atmosfere karışan bu kirleticiler birkaç gün ya da birkaç hafta sonra asit yağmurları vb. olarak yere geri dönecektir. Bu troposferin kendi kendini temizleme mekanizmasıdır. STATOSFER (0 ila -60 derece) Stratosfer; atmosferde 11-12 km. den 50 km'ye kadar sıcaklık enverziyonunun bulunduğu seviyedir. Bu seviyede sıcak hava soğuk hava üzerinde uzanır, burada biraz hava akımı vardır, dolayısıyla stratosfer, az karışımlı bir bölge olarak tanımlanır. Troposferden stratosfere geçen partiküller uzun süre yeryüzüne dönmeden birkaç yıl orada kalabilir. Örnegin büyük volkanik patlamalardan oluşan küller, stratosferde korunur ve global soğuma işlemine neden olur. Stratosfer seviyesinin başlangıcı, büyük konvektif fırtınaların bulunduğu alanlarda kolayca görülebir. Atmosferin %19.9'u bu tabaka içerisinde yer alır. Bu fırtınaların tepesi, en alçak statosfer sevisesinin içine kadar uzanır. Sıcaklık enverziyonundan dolayı oraj içindeki hava yükselmesi durur ve sonuç olarak soğuma çevreden daha fazla olur ve statosferde havanın yükselmesi son bulur. Yükseklikle sıcaklık artışı stratosferde içinde devam eder. Çünkü ozon tabakası bu seviyede bulunmaktadır. Ozon güneşten gelen UV radrasyonlarını absorbe ettiğinden, bu durum ozon moleküllerinin hareketini yükseltmektedir. Ozon moleküllerinin hava içerisindeki çarpışmaları statosferdeki sıcaklığı yükseltmektedir. Ozon tabakasının iki önemli işlevi vardır: Birincisi yeryüzündeki temel ısı dengesine yardımcı olmak, ikincisi zararlı UV radrasyonunun yeryüzüne ulaşmasına engel olmak. Ozon her iki işlemi de stratosfer tabakasında gerçekleştirir. Ozonun yok olması ya doğal (UV radrasyon veya moleküllerin çarpışması) ya da insan kaynaklıdır (kloraflorakarbonlar, vs.). MEZOSFER Mezosfer atmosferde 50 ila 80-90 km arasında yer almaktadır. Sıcaklık yükseklikle azalır. Mezosferdeki hava basıncı ve yoğunluğu en düşük seviyededir (1/1000 yere göre). N2 ve O2 gazları bulunur ancak O3 oldukça azdır. Atmosferin en soğuk bölgesidir, sıcaklık -100 dereceye kadar düşer. Mezosfer tabakası yeryüzününü uzaydan gelen meteorlardan korur, meteorlar bu tabakaya girdiklerinde yanarlar. Bu seviyede nefes alacak oksijen yoktur. Oksijenin atmosferdeki yüzdesi hava ile aynıdır. Mezosferin en alt seviyesini stratosfer ısıtır, ısı yavaş dönüşümle mezosfere geçmektedir. TERMOSFER Termosfer 80- 90 km'nin üzerinde uzanır. Hava çok incedir. Sıcaklık yükseklikle artar, sıcaklık çok yüksektir, burada ultraviyole radrasyonu ısıya dönüşmektedir. Bu tabakada sıcaklık 2000 dereceye kadar ulaşmaktadır. 100-200 km.'lerde atmosferdeki temel bileşenlerden nitrojen ve oksijen bulunmaktadır. Oksijen UV radrasyonunu absorbe etmektedir ve büyük miktarda kinetik enerji ortaya çıkmaktadır. Troposfer ve stratosferin aksine termosferdeki sıcaklık, solar aktivite miktarına bağlı olarak yüzlerce derece olarak değişebilmektedir. Bu ekstrem yükseklikte gaz molekülleri ayrışmaktadır, burada moleküler oksijen ve nitrojenden oldukca fazla atomik oksijen vardır. Termosfer tabakası ikiye ayrılır: İyonosfer ve Eksosfer. 1. İYONOSFER: Bu tabaka termosferin alt bölümüdür, 80 ila 550 km arasında yer alır. Gaz partikülleri güneşten gelen ultraviyole ve X-ray radrasyonunu absorbe eder. Gaz partikülleri elektrik yüklenir (ionlar). Radyo dalgaları bu seviyeden yeryüzüne döner. Elektron yoğunluğuna bağlı olarak iyonosfer tabakası üçe ayrılır: D tabakası (60-90 km), E tabakası (90-140), F tabakası (140 km. nin üzerinde) 2. EKSOZFER: Eksozfer yeryüzeyinden oldukça uzak mesafede bir bölgedir. 550 km'den binlerce kilometreye kadar uzanır, genellikle uydular bu bölgede bulunur. Bu bölge yeryüzü atmosferi ile gezegenler arası uzayda bir geçiş zonu olarak adlandırılır. Yükseklikle Basınç Değişimi Basınç, genellikle yükseklikle azalır ve yere yakın seviyelerde hızla artar. Eğer atmosfer içinde yukarıya doğru çıkarsak, havanın bizim üzerimizdeki ağırlığı azalır. Basınç yere yakın seviyelerde hızla artar, bunun nedeni yerçekiminin etkisi ile yere yakın sevilerdeki gazların artışıdır. Eğer daha fazla havayı aynı genişlikteki dikey kolon içerisine koyarsak, hava kolonunun ağırlığı artacaktır, böylece havanın basıncı da artacaktır. Hava basıncının yükseklikle değişim oranını belirleyen en önemli faktör kolon içerisindeki ortalama sıcaklıktır. Deniz seviyesindeki basınc; 1 Atmosfer=1.01325 bar =1013.25 milibar (mb) =101326 Pascal=1013.25 hectopascal(hPa) =29.92 in.Hg=760mm Hg=14.7 Lb/inch dir. Soğuk bölgelerdeki atmosferik basıncın yükseklikle azalması sıcak bölgelerden daha hızlıdır. Bundan dolayı tropopoz seviyesi kutuplarda daha düşük, ekvatorda daha yüksektedir. Yükseklikle Sıcaklık Değişimi Yeryüzü ve yeryüzüne yakın havanın ısınması güneş radyasyonuna bağlıdır, dolayısıyla sıcak hava yeryüzündedir. Hava sıcaklığının yükseklikle değişimi “lapse rate” olarak tanımlanır. Troposferde lapse rate genellikle -6.5 °C/km. (Kuru havada lapse rate -9.8 °C/km.dir) Sıcaklık alt troposferde yükseklikle artabilir. Bu durum enverziyon (negatif lapse rate) olarak adlandırılır. Eğer yükseklikle sıcaklık aynı kalıyorsa bu durum “izotermaldir”. Aktüel lapse rate değişimi, lokal şartlara, gün içindeki zamana, hava şartlarına ve mevsime göre farklılık gösterir. Sıcaklık daha fazla karmaşık bir yapıya sahiptir. Çünkü sıcaklık radyasyondan ulaşan moleküllerin enerjilerine bağlıdır. Atmosferde iki ana radyasyon kaynağı vardır: Bunlar güneş ve yeryüzü. Güneş radrasyonunun yaklaşık %37'si kızılötesi, %44'ü görünür, %7'si morötesidir. Yer radrasyonu ise çoğunlukla kızılötesidir. Kızılötesi genellikle hissettigimiz ısı, görünür ise gördüklerimiz, morötesi ise cildimizin absorbe ettiği bronzlaştırdığı ya da yaktığı radrasyon şeklidir. Bölgeleri etkileyen, atmosferdeki sıcaklık yapısını kontrol eden bu üç radyasyon tipidir. |
Cevap : Fiziki Cografya
Türkiye'nin Beşeri Coğrafyası
NÜFUS Nüfus, belirli bir yerde yaşayan insan sayısını ifade eder. NÜFUS ARTIŞI Doğum oranı ile ölüm oranı arasındaki fark nüfus artışını gösterir. Bir ülkede doğum oranı fazla, ölüm oranı az ise nüfus artışı meydana gelir. Ölüm oranı doğum oranından fazla olursa, nüfusta azalma meydana gelir. Genellikle az gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı fazla, gelişmiş ülkelerde ise nüfus artış hızı azdır. Nüfus artış hızı ile kalkınma hızı arasında bir ilişki bulunmaktadır. Buna göre;
a. Nüfus artışının olumlu sonuçları
Nüfusla ilgili bilgiler, genellikle nüfus sayımı sonuçlarından elde edilir. Bu sayımlarla nüfusun sayısı, meslek grupları, yaş durumu, eğitim, ailedeki nüfus sayısı, kadın - erkek nüfusu, nüfus artış hızı gibi bilgiler elde edilebilir. Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında, en son nüfus sayımı ise, 22 Ekim 2000 tarihinde yapılmıştır.
Türkiye’deki coğrafi bölgeler, bölümler ve yöreler arasında nüfus miktarı ve yoğunluğu yönünden önemli farklar bulunmaktadır. Türkiye’de nüfusun farklı dağılışında etkili olan faktörler şunlardır: 1. Fiziki Faktörler a. İklim özellikleri: Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır. Kurak ve kışları aşırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir. b. Yerşekilleri: Ülkemizde yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır. Doğu Anadolu Bölgesi, Taşeli plâ-tosu, Menteşe yöresi gibi yerler bunlara örnek verilebilir. c. Toprak özellikleri:Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, B. Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz Gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır. 2. Beşeri Faktörler a. Sanayileşme: Bütün Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de, sanayileşmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıştır. İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve İzmir buna örnektir. b. Tarım: Tarımın geliştiği yerler yoğun nüfusludur. Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları çevresi gibi. c. Yeraltı kaynakları: Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir. d. Turizm: Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaşmıştır. e. Ulaşım: Ulaşım yolları kavşağında bulunan illerimizin nüfusu artmıştır. Eskişehir, Ankara, Kayseri, İstanbul gibi illerin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuştur. NÜFUS YOĞUNLUĞU 1. Aritmetik Nüfus Yoğunluğu Bir ülke veya bölgedeki toplam nüfusun, o ülke veya bölgenin yüzölçümüne bölünmesiyle elde edilen sayıya, aritmetik nüfus yoğunluğu denir. Türkiye’nin yüzölçümü (izdüşüm alanı olarak) 779.452 km2, toplam nüfusu da 62.865.574 (1997) dir. Buna göre, Türkiye’nin aritmetik nüfus yoğunluğu, 1997 yılına göre yaklaşık olarak 81'dir. Ancak, bu yoğunluk çok kaba olarak nüfusun dağılışını gösterir ve sadece ülkelerin nüfus yoğunluklarını kıyaslamak için kullanılır. Oysa il ve ilçelerin nüfusları ve yüzölçümleri dikkate alınarak yapılan aritmetik yoğunluk, gerçeğe daha yakın rakamlar vermektedir. 2. Tarımsal Nüfus Yoğunluğu Bir ülkede veya herhangi bir sahada, tarım ve hayvancılıkla geçinen nüfusun, tarımsal alana bölünmesiyle elde edilen nüfus yoğunluğuna tarımsal nüfus yoğunluğu denir. Bu yöntem, aritmetik nüfus yoğunluğuna göre, daha gerçekçidir. Türkiye’de tarımsal nüfus yoğunluğu bölge ve iller arasında farklılık gösterir. Bunda yerşekillerinin dağlık ve ovalık olmasıyla, tarımda çalışan nüfusun miktarı etkili olmaktadır. Genel olarak, tarımsal nüfus yoğunluğu, dağlık alanlarımızda fazla, geniş tarımsal ovalarımızda ise düşüktür. 3. Fizyolojik Nüfus Yoğunluğu Toplam nüfusun, ekili - dikili alanlara bölünmesiyle ortaya çıkan yoğunluğa fizyolojik nüfus yoğunluğu denilmektedir. TÜRKİYE NÜFUSUNUN ÖZELLİKLERİ (NÜFUS YAPISI) Bir ülke nüfusunun cinsiyet, yaş, eğitim, ekonomik durumu gibi özellikleri o ülkenin nüfus yapısını gösterir. 1. Nüfusun yaş grupları ve cinsiyetlere göre dağılımı • Nüfusun yaş durumu Nüfus, yaş gruplarına göre, genç, olgun ve yaşlı olmak üzere 3 kısma ayrılır. 0 - 14 ® Genç nüfus 15 - 64 ® Olgun nüfus 65 + … ® Yaşlı nüfus Bu sınıflamaya göre, Türkiye nüfusunun 1990 yılında yaş gruplarına göre dağılımı şu şekildedir: Yaş Grubu Toplam Nüfus içinde oran% 0-14 32,2 15-64 59,7 65ve üzeri 4,1 Buna göre, ülkemizde genç nüfus fazla, yaşlı nüfus azdır. Bunun en önemli nedeni olarak doğum oranının fazlalığı söylenebilir. Türkiye’de, 0 - 14 yaş grubundakilerin fazla olması beslenme, giyinme ve eğitim ihtiyaçlarının gözönüne alınması gerektirmektedir. Bu alanda yapılan yatırımlara demoğrafik yatırımlar denir. Gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azlığı nedeni ile bu yatırımlar toplam yatırımların % 12,5'ini oluştururken, bu oran az gelişmiş ülkelerde % 42'ye kadar çıkmakta, bu da gelişme hızlarını azaltmaktadır. Çalışan nüfusun, bakımına muhtaç olduğu için, 0 - 14 ile 65 ve üzeri yaş grubuna aynı zamanda bağımlı nüfus denilmektedir. Bağımlı nüfus oranı, gelişmiş ülkelerde az iken, az gelişmiş ülkelerde fazladır. Türkiye’de 1935 ve 1990 yılları nüfus grafikleri 1935 yılı Türkiye nüfus grafiği: Bu grafik, Türkiye’nin gelişmekte olduğunu gösterir. 0 - 4 yaş grubunun oluşturduğu tabanın çok geniş olması, doğum oranının çok yüksek olduğunu göstermektedir. 1990 yılı Türkiye nüfus grafiği: Bu grafikten de, Türkiye’nin gelişmekte olduğu anlaşılmaktadır. Ancak, 0 - 4 yaş grubu, 1935 yılına göre daha dardır. Bu da ülkemizde doğum oranının azaldığını göstermektedir. |
Cevap : Fiziki Cografya
• Nüfusun cinsiyet durumu
1945 yılındaki sayıma kadar, ülkemizde kadın nüfusunun erkek nüfustan daha fazla olduğunu görüyoruz. Bu durumda, Kurtuluş Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı tehlikesi etkili olmuştur. Fakat, 1945'ten sonra erkek nüfusu kadın nüfusunu geçmiştir. Şu anda erkek nüfus % 1,2 oranında fazlalık gösterir. Türkiye’de dışarıdan göç alan İstanbul, Ankara, İzmir gibi merkezlerde erkek nüfus fazla iken, dışarıya göç veren Trabzon, Tokat, Yozgat gibi merkezlerde kadın nüfusu daha fazladır. 2. Aktif Nüfus Aktif nüfus, çalışan nüfus veya faal nüfus olarak da adlandırılır. 15 - 64 yaş arasındaki nüfusa çalışma çağındaki nüfus denilmektedir. Bu nüfusun hepsi bir işte çalışmaktadır. Çalışabilecek yaştaki nüfus içinde, çalışan nüfus oranı ne kadar çoksa, işsizlik oranı o kadar azdır. Genellikle, sanayileşmiş ve buna bağlı olarak gelişmiş ülkelerde işsizlik az iken, az gelişmiş ülkelerde işsizlik fazladır. 3. Çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına göre dağılımı Ekonomik faaliyetler üç büyük gruba ayrılır. Bunlar
Gelişmekte olan ülkelerde, sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfus, gelişmiş ülkelere göre daha azdır. Aşağıdaki tabloya baktığımızda, Türkiye’de 1927 yılında nüfusun %90'ı tarım, %10'u sanayi ve hizmet sektöründe çalışmıştır. 1950 - 1960 lı yıllarda tarım sektöründeki nüfus azalmaya başlamıştır. Özellikle 1980 li yıllardan sonra, sanayileşme hızının artmasıyla tarım sektöründeki nüfus % 50'nin altına düşmüştür. Türkiye’de nüfusun 1927 - 1990 yılları arasındaki sektörel dağılımı Sanayi ve hizmet sektöründeki nüfusun büyük bölümü, Marmara Bölgesi’ndeki Çatalca - Kocaeli ve Güney Marmara bölümlerinde yoğunlaşmıştır. İzmir, Ankara, Eskişehir, Adana, Mersin, Zonguldak, Ereğli, Karabük, Gazi Antep, Kayseri, Denizli, Konya gibi illerde sanayi nüfusu yoğundur. 4. Nüfusun Eğitim Durumu 6 yaşını bitiren nüfusa, tüm Dünya’da eğitim verilmeye çalışılır. Eğitim okur - yazarlık, ilköğretim, lise ve üniversite olmak üzere sınıflandırılabilir. 1990 yılına göre, Türkiye’deki faal nüfusun % 55'e yakınını ilkokul mezunları, % 7,4'e yakınını okur - yazar, % 5'e yakınını ortaokul ve lise mezunları, % 4'ünü de üniversite mezunları oluşturmaktadır. 5. Nüfusun Kırsal - Kentsel Durumu Türkiye’de nüfusu 10.000'den az olan yerleşmelere kır nüfusu, fazla olan yerleşmelere de kent nüfusu denilmektedir. Türkiye’de 1927 - 1950 yılları arasında, kırsal ve kentsel nüfus oranlarında fazla değişiklik olmamıştır. Fakat, 1950'li yıllardan sonra, ülkemizde ulaşım yollarının ve sanayi faaliyetlerinin gelişmeye başlaması bunun yanında kırsal nüfusun artmasıyla birlikte kente doğru bir göç olayı başlamıştır. Kırsal kesimden kente göç olayı, en fazla, 1980 - 1985 yılları arasında meydana gelmiş ve 1985 li yıllarda kır ve kent nüfusu az çok dengelenmiştir. En son yapılan 1997 yılındaki sayımda kent nüfusu % 65'e ulaşmıştır. Bu sonuç, ülkemizde sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun arttığını göstermektedir. Aşağıdaki grafikler, Türkiye’nin kentsel ve kırsal nüfus değişimlerini daha iyi ifade etmektedir. Dikkatle inceleyiniz. NÜFUS HAREKETLERİ (GÖÇLER) İnsanların, doğdukları yerden başka yerlere geçici ya da sürekli olmak üzere taşınmasına göç denir. A. İÇ GÖÇLER Ülke içerisinde, nüfusun yer değiştirmesine iç göç denir. İç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değişme olmaz. Sadece, bölgelerin ve illerin nüfusunda artma ya da azalma meydana gelir. İç göçler, sürekli ve mevsimlik göçler olmak üzere ikiye ayrılır. 1. Sürekli İç Göçler Ülke içerisinde yer değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir.. İç göçün nedenleri Türkiye’de, Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar, özellikle kırsal alanlardan kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir
Yüksek oranda göç alan şehirlerin başlıcaları şunlardır: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Şanlı Urfa, Antalya, Mersin, Konya, Samsun, Gazi Antep, Diyarbakır gibi illerdir. İç göç, ülkemizde özellikle sanayileşmiş merkezlere daha fazla olmaktadır İç göçlerin sonuçları
Kırsal kesimdeki bazı ailelerin büyük şehirlere, tarımın yoğun olarak yapıldığı yerlere, yaz turizminin geliştiği yerlere bir müddet çalışmak üzere göç etmeleri ile gerçekleşir. Yaylaya çıkma olayı da mevsimlik göçler içerisinde yer alır. Mevsimlik göçlerle Adana, Mersin, Hatay, Aydın, Muğla, Antalya gibi merkezlerde, yaz ile kış mevsimleri arasındaki nüfus miktarlarında önemli değişmeler olmaktadır. B. DIŞ GÖÇLER Bir ülkeden diğer bir ülkeye yapılan göçlere dış göç denir. Dış göçlerin başlıca nedenleri
Ülkemize 1923 - 1989 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere 2,2 milyon göç olmuştur. Bu sayı nüfusumuzun % 5'ini oluşturur. 1950'den sonra, başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır.. Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır. Türkiye’den yurt dışına göç sonucunda; Bugün Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, ABD, Avustralya, Libya, S
|
Cevap : Fiziki Cografya
YERLEŞME
İnsanların, çok farklı türdeki konutlarda, yaşamlarını toplu ya da dağınık şekilde sürdürmelerine yerleşme denir. Yerleşmeyi etkileyen faktörler 1. İklim Yerleşmeyi etkileyen en önemli faktördür. Dünya’da Orta kuşak karalarında iklim koşulları uygun olduğundan, nüfus fazla iken çöllerde, kutup bölgelerindede bataklıklarda ve yüksek dağlık alanlarda, iklim şartları uygun olmadığından, nüfus çok azdır. Yine, Ekvatoral bölgede 0 - 1000 m yükseltiler arasında, aşırı nemli ve bunaltıcı bir iklim etkili olduğundan, Amazon ile Kongo havzalarında da nüfus azdır. 2. Yeryüzü şekilleri Dağlık, çok engebeli ve yüksek sahalar, yerleşmelerin kurulmasını ve gelişmesini önemli ölçüde engellemektedir. Buna karşılık düz ovalık alanlarda tarım, ulaşım, sanayi faaliyetleri daha çok geliştiğinden nüfus fazladır. Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde nüfus yoğunluğunun az, Marmara ve Ege bölgelerinde fazla olması buna örnektir. 3. Toprak Verimsiz toprakların bulunduğu yerler, nüfusça tenha iken (Tuz Gölü çevresi), verimli toprakların bulunduğu yerler nüfusça zengindir. (Çukurova ve Ege ovaları gibi) 4. Ekonomik Kaynaklar Ekonomik kaynakların fazla olduğu, sanayi, ticaret faaliyetlerinin yoğun olduğu, maden ve enerji kaynaklarının çok bulunduğu yerlerde nüfus yoğunluğu artmaktadır. Ülkemizde Marmara Bölgesi ile Zonguldak, Karabük, Ereğli, Batman gibi merkezlerin nüfusça yoğun olmaları ekonomik kaynakların çok olmasındandır. Ekonomik kaynakların yetersiz olduğu bölgelerde, halk geçimini temin etmek için göç etmekte ve nüfusları azalmaktadır. YERLEŞME ÇEŞİTLERİ A. KIRSAL YERLEŞME Türkiye’de, nüfusu 10.000'in altında olan yerleşmelere denmektedir. Kır yerleşmeleri, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelerdir. Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür. Kırsal kesimde yerleşmeler toplu ve dağınık olmak üzere ikiye ayrılır. Toplu Yerleşme:Evlerin birbirine yakın olduğu yerleşme biçimidir. Suyun az olduğu yerlerde ve arazinin düz olduğu ovalık alanlarda insanlar toplu olarak yerleşmişlerdir. Türkiye’de İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde su kaynakları az olduğu için toplu yerleşmeler fazladır. Dağınık Yerleşme: Suyun (yağışların) bol olduğu yerlerde, arızalı ve eğimli bölgelerde, evlerin birbirinden uzak olduğu bahçeler içerisinde insanlar dağınık olarak yerleşmişlerdir. Türkiye’de Karadeniz Bölgesi, dağınık yerleşmenin en yaygın olarak görüldüğü yerdir. Dağınık yerleşmede su fazlalığı ve yerşekillerinin engebeliliği etkilidir. Kırsal yerleşme çeşitleri a. Köy altı yerleşmeleri: Çiftlik, mezra, kom, divan, oba, yayla gibi yerleşmelere denir. Bunlar köylerden küçüktür. Daha çok, hayvancılık amaçlı veya yazları serinlemek amacıyla kurulmuştur. Doğu Anadolu, G. Doğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır. b. Köyler c. Bucak ve nahiyeler Kırsal meskenlerin yapımında kullanılan malzemeler doğal çevre ile yakından ilişkilidir. Çevrede taş malzemeler yaygınsa konutlarda taş kullanılır. Ormanlık yörelerde meskenlerde daha çok ahşap kullanılır. Taş ve ahşap malzemenin bulunmadığı yarı kurak bölgelerde, meskenlerde kerpiç malzeme kullanılır. • Taş meskenler: Köylerimizde çok rastlanan mesken tiplerinden biri olup, daha çok Akdeniz, Ege ve Doğu Anadolu bölgelerinde rastlanır. • Ahşap meskenler:Ahşap köy meskenlerinin en yoğun olduğu yerler ormanlık yörelerimizdir. Daha çok, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Güney Marmara’da yaygındır. • Kerpiç meskenler: Ülkemizde İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak görülür. B. KENTSEL YERLEŞME (ŞEHİRLER) Türkiye’de, nüfusu 10.000 den fazla olan yerleşmelere kentsel yerleşme denmektedir. 1935'e kadar nüfusun % 80'i köylerde otururken, kent nüfusu % 20'sini oluşturuyordu. 1997 yılında yapılan sayım sonuçlarına göre, ise nüfusun % 65'i kentlerde % 35'i kırsal kesimde toplanmıştır. Türkiye’de özellikle sanayinin gelişmesine paralel olarak göç olayı artmış ve yeni kentler ortaya çıkmış ya da kentlerde aşırı büyümeler meydana gelmiştir. Türkiye’de kentleşme hızı sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşma gibi bir çok problemi beraberinde getirmiştir. 1997 yılı nüfus sayımı sonuçlarına göre, kentleşme oranının en yüksek olduğu bölge Marmara’dır. Bu durum, bölgenin çok göç aldığını ve sanayileşmede ileri gittiğini gösterir. Marmara’yı, Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri takip eder. Kentleşme oranı en az Karadeniz Bölgesi’nde görülür. TÜRKİYENİN BEŞERİ COĞRAFYASI TARIM İnsanların toprağı işleyerek, çeşitli kültür bitkileri yetiştirmesi ve onlardan ürün elde etmesine tarım denir. TARIMDA VERİMİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER 1. Toprak ve Bakımı Tarım topraklarında devamlı üretim yapılabilmesi, toprağın mineralce zengin olmasına bağlıdır. Sürekli olarak üzerinde tarım faaliyeti yapılan toprağın, çeşitli şekillerde bakımının yapılması gereklidir. 2. Sulama Türkiye’de tarımsal verimi etkileyen en önemli faktör sulamadır. Ülkemizin büyük bir bölümü kurak ve yarı kurak iklimin etkisindedir. Çoğu yerde tarımsal faaliyetin yoğunlaştığı yaz döneminde, kuraklık hüküm sürmektedir. Bu da tarımdaki su ihtiyacını artırmaktadır. Ayrıca, yağışların düzensiz düşmesi, özellikle tahıl tarımının yaygın olduğu sahalarda, her yıl üretimde dalgalanmalara neden olmaktadır. Türkiye’de sulama yaygınlaştırılırsa;
Sulamadan sonra, verimi artıran en önemli faktör gübrelemedir. Toprağın devamlı kullanılması minerallerin azalmasına neden olmakta ve verimi azaltmaktadır. Gübreleme ile mineral takviyesi yapılarak toprağın verimi artırılmaya çalışılır. 4. Tohum Islahı Tarım ürünlerinden yüksek verim elde edilmesi, sulama ve gübrelemenin yanında kaliteli tohumun kullanılmasıyla da yakından ilişkilidir. 5. Zirai Mücadele Hastalık ve haşerelerin üretimde zaman zaman % 20 - 30 civarında verim düşüklüğüne neden olduğu görülmüştür. Türkiye’de zirai mücadele ile tarlalardaki yabancı otların gelişmesi önlenmekte ve haşerelerin çoğalmasına imkân verilmemektedir. Böylece verim düşüklüğünün önüne geçilmektedir. 6. Toprak Analizi Toprak analizi ile topraktaki mineral maddeler belirlenir. Böylece toprağın hangi tür bitkilere elverişli, hangi tür gübreye ihtiyacı olduğu saptanarak daha bilinçli tarım yapılır. 7. Makineleşme Toprakların kısa sürede ve zamanında sürülmesi, hasadın zamanında yapılabilmesi günümüzde makineleşme ile mümkündür. Türkiye’de bazı alanlarda makineli tarıma tam geçilememiştir. Bu durumun sebepleri şunlardır:
Günümüzde tarım, modern aletler, kaliteli tohum ve hassas ilaçlar kullanımıyla yapılmaktadır. Bütün bunlar çiftçinin eğitimini gerektirmektedir. Ülkemiz genelinde çiftçilerin eğitim düzeyi düşüktür. 9. Tarımı Destekleyen Kuruluşlar Tarım ürünlerinin toplanması, pazarlanması ve işlenmesi yönüyle çiftçilerin desteklenmesi gerekmektedir. Türkiye’de tarıma destek sağlayan çeşitli kuruluşlar bulunmaktadır. |
Cevap : Fiziki Cografya
TARIM İŞLETME METODLARI Bu metodla, birim alandan en yüksek verim elde etme amaçlanır. Bunun için sulama, gübreleme, tohum ıslahı ve makine kullanımı gibi verimi artıran tüm yöntemler uygulanır. Üretimde yıllar arasında çok farklılıklar olmaz. Elde edilen verim ve gelir fazla olur. b. Ekstansif (Yaygın) Tarım: Tarım alanlarının geniş, nüfus yoğunluğunun fazla olmadığı ülkelerde ve bölgelerde yaygın olarak kullanılan metoddur. (Arjantin, Kanada, Brezilya, Hindistan vb.) Bu metod uygulanırken toprak yoğun bir şekilde işlenmez. İklim şartlarına göre, verimde değişiklik olabilir. Daha çok tahıl ürünleri yetiştirilir. c. Nadaslı (Kuru) tarım: Buna ilkel tarım metodu da denir. Yağışların yetersiz olduğu ve sulama yapılamayan sahalarda uygulanır. Topraklardan iki yılda bir ürün alınır. Ürün ekilemeyen yıllarda toprak sürülür, havalandırılır. Böylece su depolaması ve mineral zenginleşmesi sağlanır. Türkiye’de en fazla, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde uygulanır. Karadeniz kıyılarında ise, yağışlı iklimden dolayı nadas tarımına ihtiyaç yoktur. TARIM ÜRÜNLERİ ve YETİŞMEKOŞULLARI A. TAHILLAR Buğday: Orta kuşakta yarı kurak iklim bölgelerinde yetişen ve ülkemizde en yaygın üretilen tarım ürünüdür. • İlkbahar döneminde filizlenmek ve büyümek için yağış, yaz döneminde ise olgunlaşmak için kurak ve sıcak bir ortam ister. • Kışların aşırı soğuk geçmediği yerlerde sonbaharda, Doğu Anadolu’nun soğuk yerlerinde ilkbaharda ekilir. • Akdeniz ve Ege kıyılarında Haziran ayında, İç Anadolu’da Temmuz’da, Doğu Anadolu’da Ağustos’ta hasat edilir. • Türkiye’de en fazla üretim İç Anadolu Bölgesi’nde yapılır. Konya, Ankara ve Adana ise il olarak ilk üç sırayı paylaşır. • Karadeniz kıyılarında yazların yağışlı geçmesinden, Doğu Anadolu’nun yüksek yerlerinde ise yazların serin geçmesinden dolayı üretilemez. Arpa: Türkiye’de buğdaydan sonra en çok üretilen tahıl ürünüdür. Buğdaya göre, biraz daha soğuk ve kurak şartlarda ve nispeten mineral oranı az olan topraklarda yetişir. Buğdaya göre, daha kısa sürede olgunlaşır (80 - 90 gün) Bu nedenle buğdayın yetişmediği Erzurum - Kars plâtolarında 2000 - 2200 m ye kadar yetişebilir. Üretim alanları genelde buğday ile paralellik gösterir. Türkiye üretiminin yarıya yakın kısmını İç Anadolu karşılar. Çavdar: Tahıllar içerisinde soğuğa en dayanıklı olanıdır. Bu nedenle, buğday ve arpanın yetiştirilemediği serin ve yüksek yerlerde yetiştirilebilir. Ülkemizde en çok, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde üretilir. Yulaf: Yulaf, sıcak ve kurak şartlarda üretildiği gibi, serin bölgelerde de yetişebilir. Daha çok bisküvi ve yem sanayiinde kullanılır. Ülkemizde daha çok İç Anadolu, Marmara ve Çukurova’da yetiştirilmektedir. Mısır: Yaz döneminde yağış alan veya sulama yapılan sahalarda yetiştirilir. En uygun iklim, yaz yağışlarının olduğu Karadeniz iklimidir. Bu özelliğinden dolayı arpa ve buğday tarımından farklılık arzeder. Mısır, ülkemizde Karadeniz kıyı şeridinde, Marmara’nın kuzey kesimlerinde tabii olarak yaz yağışlarıyla yetişebilirken, bunun dışındaki Akdeniz, Ege ve diğer iç bölgelerde yazın sulamayla yetiştirilir. Son yıllarda, mısırın yem ve yağ sanayiinde kullanımının artmasıyla, özellikle Çukurova’da üretimi yaygınlaşmıştır. Bunun sonucunda da Akdeniz Bölgesi mısır üretiminde, Karadeniz Bölgesi’ni geçmiştir. Pirinç (Çeltik): Yetişme süresi boyunca yüksek nem ve sıcaklık isteği vardır. Türkiye’de üretim, genelde akarsu boylarında ve alüvyal ovalarda yaygındır. Yetişme döneminde çoğu zaman suyun içinde kalması gerektiğinden üretim zordur. En fazla, Edirne’de Meriç ve Ergene nehirlerinin kenarlarında, daha sonra Samsun, Çorum, Kastamonu, Adana, Diyarbakır gibi illerimizden geçen akarsu kenarlarında yetiştirilir. B. BAKLAGİLLER Mercimek: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister. Her türlü toprak koşullarına dayanıklıdır. Ülkemizde kırmızı mercimek en fazla Güneydoğu Anadolu’da (%95), yeşil mercimek ise İç Anadolu Bölgesi’nde (%75) üretilir. Nohut: Yarı kurak iklim şartlarında yetişebilen nohut, en fazla İç Anadolu, Akdeniz, İç Ege ve Güneydoğu Anadolu’da üretilir. Baklagiller içerisinde en fazla üretim miktarına sahiptir. Fasulye: Yüksekliği 2000 m yi aşmayan ve yaz döneminde sulanabilen tüm sahalarda yetiştirilir. En önemli yetişme alanları, kıyı bölgelerimizdeki ovalardır. Özellikle Çukurova ve Antalya ovaları ile Güney Marmara Bölümü’ndeki ovalarda fasulye tarımı yaygın olarak yapılır. İç bölgelerimizde ise, akarsu boylarındaki bahçelerde yetiştirilir. Yıllık fasulye üretimimiz 200 bin ton civarındadır. C. SANAYİ BİTKİLERİ Tütün: Kıraç toprakları seven, yetişme döneminde nem ve yüksek sıcaklığa ihtiyacı olan bir bitkidir. Türkiye’nin genelinde iklim ve toprak yapısı tütün üretimine elverişlidir. Fakat, kalitesinin azalmaması için devlet ekim alanlarını belirlemekte ve kaliteye göre fiyatlandırma yapmaktadır. Bu yüzden üretimde yıllara göre dalgalanmalar azalmaktadır. Tütün üretiminin % 50'den fazlası Ege Bölgesi’ndeki Manisa, İzmir, Denizli, Muğla ve Uşak gibi illerde yapılır. Karadeniz Bölgesi’nde Samsun, Amasya, Tokat ve Sinop çevresinde, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır, Siirt, Batman çevresinde, Marmara’da Balıkesir, Bursa çevresinde, Doğu Anadolu’da Malatya, Muş, Bitlis çevresinde de tütün üretimi yapılmaktadır. Pamuk: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister. Ürün verdiği dönemlerde tabandan sulanması gerekir. Bu dönemdeki yaz yağışları ürünün kalitesini düşürdüğü için Karadeniz kıyılarında yetiştirilemez. Ayrıca yüksek yaz sıcaklığı istediği için, iç bölgelerimizdeki üretimi Akdeniz ve Ege bölgeleri kadar gelişmemiştir. Pamuk, ülkemizde en fazla Kıyı Ege ovalarında, Çukurova, Hatay, K.Maraş ovalarında üretilir. Bir kısmı da Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki ovalarda üretilmektedir. Şekerpancarı: Ülkemizde şekerpancarı üretimi, 1926 yılında Uşak ve Alpullu şeker fabrikalarının yapılmasıyla başlamıştır. Şekerpancarının fazla sıcaklık isteği yoktur. Ancak, yetişme ve ürün verme döneminde tabandan sulanması gerekir. Bu sebeple, üretim alanlarında mutlaka sulama imkânı gelişmiştir. Üretimi en fazla, İç Anadolu Bölgesi’nde yapılır. Daha sonra Orta Karadeniz, Marmara, Doğu Anadolu ve İç Ege çevresinde üretilir. Fazla yağıştan hoşlanmadığı için Karadeniz kıyılarında, aşırı sıcak ve kurak olan G. Doğu Anadolu’da ve yüksek gelir getiren ürünler bulunduğundan Ege ve Akdeniz kıyı ovalarında yetiştirilmemektedir. Çay: Tropikal iklim bölgelerinin tarım ürünüdür. Nemli sıcak veya nemli ılıman iklim koşullarında tarımı yapılabilir. Türkiye’deki çay üretiminin tamamını Karadeniz Bölgesi karşılar. Doğu Karadeniz’de Rize çevresi en önemli çay üretim merkezidir. Artvin, Trabzon, Giresun ve Ordu illerinin yer yer 10 - 20 km içerilerekadar kışı şeridinde, 300 - 400m. yüksekliklere kadar çay tarım alanları oluşturulmuştur. Böylece çay tarım alanları genişlemiştir. Haşhaş: Uyuşturucu yapımında kullanılmasından dolayı, devletin denetimi altında, sınırlı alanlarda ve az miktarda yetiştirilen bir bitkidir. Ekim döneminde 7 - 8°C, olgunlaşma döneminde 12 - 13°C sıcaklık isteği vardır. Kapsüllerinin toplandığı dönemler olan yaz mevsiminde yağış istemez. Ülkemizde üretim, İç Ege’deki Afyon, Kütahya, Uşak, Denizli illerinden elde edilir. Keten - Kenevir: Tropikal bölgelerin bitkisi olan keten - kenevirin liflerinden keten kumaşı ve kot bezi yapılır. Ayrıca kenevir tohumundan, yağ çıkarımında faydalanılır. Keten - kenevirden uyuşturucu da yapıldığından devletin kontrolü vardır. Keten - kenevir üretimi daha çok, Batı Karadaniz’deki Kastamonu, Sinop ve Zonguldak çevresinde ve Marmara’da Kocaeli çevresinde yapılır. D. YAĞ BİTKİLERİ Zeytin: Akdeniz ikliminin tabii bitkilerindendir. Yabani zeytinin (Delice) aşılanmasıyla kültür zeytini elde edilir. Soğuğa karşı duyarlı olduğundan, kışların ılık geçtiği ve don olaylarının görülmediği Akdeniz, Ege, Güney Marmara ile Karadeniz’in bazı kıyı kesimlerinde yetiştirilir. Ülkemizde zeytin en fazla Ege Bölgesi’nde (% 60) üretilmektedir. Güney Marmara kıyıları (Gemlik- Mudanya) ile Akdeniz kıyıları ve Kilis çevresinde de yoğun olarak yetiştirilir. Ayçiçeği: Yetişme döneminde yağış, olgunlaşma döneminde güneşli bir iklim ister. Olgunlaşma döneminde yağış istememesinden dolayı, Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde yetiştirilemez. Diğer bütün bölgelerimizde tarımı yapılabilir. Ayçiçeği üretiminin % 70'e yakın kısmını Marmara Bölgesi’nde başta Tekirdağ ve Edirne olmak üzere Kırklareli, Balıkesir, Bursa illeri karşılar. Daha sonra, İç Anadolu Bölgesi ve Orta Karadeniz Bölümü gelir. Soya Fasulyesi: Yağı insan beslenmesinde, unu ise yem olarak kullanılan soya, en çok Akdeniz Bölgesi’nde (%90) üretilir. Yetişme devresi kısa olduğundan ikinci ürün olarak ekilir. Susam: Ilıman iklim bölgelerinde tarımı yapılmaktadır. Türkiye’de Marmara, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu gibi sıcak bölgelerde üretilir. Yerfıstığı: Meyveleri toprak içinde olgunlaşır. Sıcak ve nemli iklim şartlarında ve gevşek topraklarda tarımı yapılır. Türkiye’de yerfıstığı üretiminin % 90'ını Akdeniz Bölgesi’ndeki Adana, Hatay, ve Mersin illeri karşılar. Ege ve Marmara ovalarında da üretilir. E. YEM BİTKİLERİ Yonca, yulaf, fiğ, burçak ve korunga gibi bitkilere yem bitkileri adı verilmektedir. Türkiye’de ahır hayvancılığının gelişmesi ve et üretiminin artmasında yem bitkilerinin ayrı bir önemi vardır. Çünkü ülkemizdeki çayır ve meralar yetersizdir. Yem bitkilerinden kuru ve yaş olarak istifade edilir. Daha çok Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde üretilen yem bitkileri, fabrikalarda işlenerek kullanıma hazır hale getirilir. Besi hayvancılığında kullanılır. F. SEBZECİLİK Türkiye’de hemen her tür sebze yetiştirilmektedir. Sebze tarımı, tahıllardan farklı olarak sulama isteyen ve yoğun emek harcanarak üretilen ürünlerdir. Ayrıca kışın seracılık sayesinde üretimi devam ettirilerek kesintiye uğramaz. Sebze üretiminde ilk sırayı Akdeniz Bölgesi alır. Bu bölgemizde kışlar ılık geçtiğinden seralarda kışın bile sebze üretilebilir. Ayrıca tarla sebzeleri de ilk önce bu bölgemizde üretilir. Turfanda sebzecilik ise, bir mevsim başı üretim faaliyetidir. Bazı sebze ve meyvelerin, açık hava koşullarında erkenden yetiştirilip pazarlanması esasına dayanır. İlkbaharın erken başladığı yörelerimizde, sebze ve meyveler erken olgunlaşırlar ve 30 - 40 gün önceden pazarlara sunulurlar. Bu üretim faaliyetine turfanda sebzecilik, bu sebzelere de turfanda sebze denir. G. MEYVELER Fındık: Ilıman iklim bölgelerinin bitkisidir. Kış sıcaklığının 5 - 6°C, yaz sıcaklığının da 20 - 25°C olduğu ve yıllık 1000 - 1500 mm yağış alan, ılıman ve serin iklim bölgelerinde yetişir. Don olayı ve yaz kuraklığı verimi düşürür. Ülkemizde fındık tarımı, Karadeniz kıyılarında yaygındır. Özellikle Ordu, Giresun ve Trabzon illeri üretimin yarısından çoğunu sağlamaktadır. Daha sonra, Bolu ve Zonguldak illeri gelir. Karadeniz Bölgesi toplam üretimin % 80 den fazlasını karşılar. Marmara Bölgesi’nde de Sakarya ve İzmit çevresinde fındık üretimi yapılır. Turunçgiller: Narenciye adı da verilen bu ürünler portakal, mandalina, limon, greyfurt ve turunçtan oluşur. Anavatanı Güneydoğu Asya’dır. Soğuğa karşı çok hassastırlar. Kışın sıcaklığın 0°C nin altına düşmediği bölgelerde yetişebilir. Ayrıca, yüksek sıcaklık ve bol su isteyen bir bitkidir. Bu özelliğinden dolayı turunçgil tarımı deniz kenarlarında yaygınlaşmıştır. Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesimi üretimin % 85'ini verir. Geri kalanı ise Ege kıyılarındaki Muğla, İzmir, Aydın illeri sağlar. Kışları ılık geçtiğinden bir miktar da Rize kıyılarında yetiştirilir. İncir: Anavatanı Doğu Akdeniz kıyılarıdır. Kışların ılık, yazların sıcak geçtiği, yıllık yağışın 600 - 700 mm olduğu denizel iklimlerde rahatça yetişebilir. Soğuğa karşı hassas olduğundan iç bölgelerimizde fazla yetiştirilemez. İncir, en fazla Ege Bölgesi’ndeki Aydın ve İzmir çevresinde üretilir. (%90) Bundan başka, az miktarda Akdeniz ve Karadeniz kıyıları ile, Güney Marmara ve G. Doğu Anadolu’da üretilir. Üzüm: Kışın -40°C sıcaklığa kadar dayanır. Yazın sıcaklığa ve kuraklığa dayanıklı bir bitki olduğundan ülkemizde hemen her bölgede yetiştirilir. Yazların yağışlı geçmesinden dolayı Karadeniz kıyılarında ve Doğu Anadolu’nun sıcaklığı yetersiz yüksek yerlerinde yetiştirilemez. Üretim en fazla Ege Bölgesi’nde yapılmaktadır. G. Doğu Anadolu, İç Anadolu, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde de üretilir. Özellikle Ege Bölgesi’nde Manisa, İzmir, Denizli yörelerinde üretilen çekirdeksiz üzüm kurutularak önemli bir kısmı ihraç edilir. Üzüm, soğuğa ve kuraklığa dayanıklı olduğundan, ülkemizde elma ile birlikte en yaygın olan meyvedir. Elma: Türkiye’de üzümle birlikte en çok yetiştirilen bir meyvedir. Çiçek açma döneminde düşük sıcaklıklardan etkilenir. Diğer dönemlerde -35°C ye kadar dayanabilir. Az kireçli ve derin topraklarda yüksek verim sağlar. Elma üretimi, İç Anadolu’daki Niğde, Nevşehir, Konya çevresinde, Orta Karadeniz’de Amasya çevresinde, Akdeniz’de Isparta, Antalya ve Burdur çevresinde yaygındır. Muz: Tropikal bölge bitkisidir. Yetişmesi için yüksek sıcaklık ve bol nem gereklidir. Düşük sıcaklıklarda yetişemez ve don olayına karşı en hassas bitkidir. Türkiye’de, sadece Akdeniz Bölgesi’nde Antalya - Mersin arasındaki çok dar bir kıyı şeridinde tarımı yapılabilir. Antep fıstığı: Dünya’nın oldukça sınırlı bölgelerinde yetişen ve meyvesi kuru yemiş olarak kullanılan bir bitkidir. Yaz kuraklığına ve sıcaklığına dayanıklı bir bitkidir. Ülkemizde en fazla Gazi Antep, Şanlı Urfa ve Siirt çevresinde üretilmektedir. Kayısı: Ülkemizde karasal iklim bölgelerinin alçak yörelerinde yetiştirilmektedir. Kayısı üretimi en fazla Malatya, Elazığ, Konya, Ankara ve İzmir illerinde yapılır. |
Cevap : Fiziki Cografya
HAYVANCILIK Hayvancılığın gelişmesi için;
Doğal otlaklarda yapılan hayvancılıktır. Et ve süt verimi ahır hayvancılğına göre düşüktür. Yağışın fazla olduğu yıllarda otlakların gürleşmesine bağlı olarak et ve süt üretimi artar. Ülkemizde Doğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır. Besi ve Ahır Hayvancılığı Islah edilmiş veya iyi cins ithal hayvanlarla ahırlarda yapılan hayvancılıktır. Modern usullerle yapıldığı için et ve süt verimi daha fazladır. Otlakların azalmasından sonra ahır hayvancılığının gerekliliği artmıştır. Ülkemizde besi ve ahır hayvancılığı büyükbaş hayvanlarla yapılır. Ege, Marmara, İç Anadolu bölgelerinde yaygındır. Ayrıca şeker fabrikalarının etrafında da ahır hayvancılığı gelişmiştir. TÜRKİYE’DE HAYVAN VARLIĞIVE COĞRAFİ DAĞILIŞI 1. Küçükbaş Hayvancılık Koyun:Kısa boylu otların yaygın olduğu bozkırlara uyum sağlamış bir hayyandır. Ülkemizde en çok beslenen küçükbaş hayvandır. İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerindeki koyun sayısı ülke genelinin yarısına yakındır. Güneydoğu Anadolu, İç Ege ve Güney Marmara çevresinde de beslenmektedir. Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında çok azdır. Türkiye’de, kıvırcık, dağlıç, karaman, merinos ve sakız gibi çeşitli ırklara ait koyunlar bulunur. Keçi:Koyuna göre daha dayanıklı olan, engebeli arazilerde yayılabilen ve süt üretimi iyi olan küçükbaş hayvan türüdür. Kıl keçisi ve tiftik keçisi gibi türleri vardır. 2. Büyükbaş Hayvancılık Sığır:Ülkemizin genelinde doğal şartlar büyükbaş hayvancılığa çok elverişli değildir. Bu yüzden, büyükbaş hayvancılık, küçükbaş hayvancılık kadar yaygın değildir. Fakat, et ve süt veriminin daha fazla olmasından dolayı, son yıllarda daha çok tercih edilmeye başlamıştır. Özellikle Marmara, Ege ve İç Anadolu gibi bölgelerimizde modern ahır hayvancılığı giderek artmaktadır. Türkiye’de sığır yetiştiriciliği en fazla, Erzurum - Kars Bölümü ile Doğu Karadeniz Bölümü’nde yaygındır. Buralarda yazlar serin ve yağışlı geçtiğinden gür otlaklar gelişir. Bunun sonucunda da sığır yetiştiriciliği kolaylaşır. Manda: Akarsu ya da bataklık kenarlarında beslenir. Suyu çok seven bir hayvandır. Sütü yağlı olduğundan kaymak yapımında kullanılır. Türkiye’de daha çok Karadeniz Bölgesi’nde beslenir. Sayıları gittikçe azalmaktadır. 1994 de 305 bine düşmüştür. 3. Kümes Hayvancılığı Küçükbaş ve büyükbaş hayvancılıktan sonra, hayvancılığımızın en önemli uğraş alanlarındandır. Özellikle son yıllarda, kent nüfusunun artması ve sağlığa daha yararlı olmasından dolayı beyaz et tüketimi artmış ve kümes hayvancılığında çok büyük gelişmeler olmuştur. Kümes hayvancılığı en çok Marmara Bölgesi’nde yapılır. Ege ve İç Anadolu bölgelerinde de oldukça yaygındır. 4. Arıcılık Ülkemiz, iklim ve bitki çeşitliliğinin fazla olmasından dolayı arıcılığa son derece elverişlidir. Ege Bölgesi’ndeki Muğla, İzmir, Manisa ve Aydın illeri, Akdeniz Bölgesi’ndeki Antalya ve Mersin illeri ile Erzurum, Kars, Hakkâri, Ordu, Rize ve Elazığ çevresinde arıcılık gelişmiştir. 5. İpek Böcekçiliği Dut yaprakları ile beslenir. Salgıladığı sıvının katılaşması ile ipek telleri oluşur. İpekböcekçiliği en çok Güney Marmara’da Bursa, Gemlik, Balıkesir, Bilecik çevresinde yapılır. 6. Balıkçılık Balıkçılığın Türkiye’de gelişebilmesi için;
Tatlı su balıkçılığı: Bu balıkçılık akarsularda tatlı su göllerinde ve barajlarda yapılır. Eğirdir, Beyşehir, Ulubat, İznik, Sapanca, Çıldır göllerinde tatlı su balıkçılığı yapılırken, Tuz Gölü, Burdur, Acıgöl ve Van Gölü’nün akarsu ağızları dışında balık üretimi yapılamaz. Son yıllarda Keban, Karakaya, Seyhan, Hirfanlı, Atatürk gibi baraj göllerinde balık üretim çalışmaları başlamıştır. Kültür Balıkçılığı: Son yıllarda ülkemizde temiz akarsu boylarında, özel yapılmış havuzlarda kültür balıkçılığı yapılmakta ve çoğunlukla alabalık yetiştirilmektedir. ORMANCILIK Türkiye, sıcaklık ve yağış koşulları bakımından ormanın yetişmesine genel olarak elverişlidir. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bazı alanlar hariç, ülkemizin % 70'lik kısmının orman olması gerekir. Fakat, bugün bu oran % 26 civarındadır. Bu durum ormanlarımızın büyük bir kısmının yok edildiğini göstermektedir. Ülkemizde, şu anda orman dağılışındaki en önemli faktör yağış ve nemdir. Yağış miktarı ile orman dağılımı arasında çok sıkı bir ilişki vardır. Örneğin, Doğu Karadeniz kıyılarında yağış fazlalığından ormanlar çok iken, Güneydoğu Anadolu’da aşırı kuraklıktan dolayı ormanlar azdır. Türkiye’de ormanların coğrafi dağılışı (%) Karadeniz Bölgesi ..........................................25 Akdeniz Bölgesi .......................................... ..24 Ege Bölgesi .................................................. 17 Marmara Bölgesi ...........................................13 Doğu Anadolu Bölgesi ....................................11 İç Anadolu Bölgesi .........................................7 G. Doğu Anadolu Bölgesi ..................................3 Ülkemizdeki ormanların % 79'u kıyı bölgelerimizde toplanırken, %21'i iç bölgelerimizde toplanmıştır. İç bölgelerdeki orman azlığının nedeni, sıcaklıkların ve yağışların yetersiz olmasıdır. |
Cevap : Fiziki Cografya
MADENCİLİK ve ENERJİKAYNAKLARI A. MADENCİLİK Yerkabuğunun farklı derinliklerinden çıkarılan, ekonomik değer taşıyan mineral ve elementlere maden denir. Türkiye’de madencilik faaliyetleri 1935 yılında kurulan M.T.A. ile özel sektör tarafından yürütülmektedir. Türkiye’de çıkarılan önemli madenler En zengin demir yataklarımız, Divriği (Sivas), Hekimhan ve Hasançelebi (Malatya), Edremit (Balıkesir), Dikili ve Torbalı (İzmir) ve Simav (Kütahya) çevresinde bulunmaktadır. Ereğli, Karabük ve İskenderun’da demir - çelik fabrikaları bulunmaktadır. Bakır: Ülkemizin en zengin madenlerinden biri olan bakır yatakları, çoğu kez kurşun ve çinko ile birlikte bulunur. En önemli bakır yataklarımız Karadeniz Bölgesi’nde bulunur. Murgul (Artvin), Küre (Kastamonu), Çayeli (Rize) ve Köprübaşı (Giresun) bu bölgedeki başlıca yataklardandır. Ayrıca Maden (Elazığ) ve Ergani (Diyarbakır)'de de bakır yatakları mevcuttur. Krom: Paslanmayan ve çok sert bir maden olduğundan, madeni eşya yapımında ve kaplamasında kullanılır. Krom yatakları altı ana bölgede toplanmıştır.
Boksit: Alüminyumun hammaddesi olan boksit çok hafif olduğundan uçak sanayiinde, otomobil, ev, elektrik malzemesi yapımında kullanılır. Boksit yatakları Seydişehir (Konya), Akseki (Antalya) İslahiye (Gazi Antep) ve Milas (Muğla) civarında bulunur. Buralarda çıkarılan boksit, Seydişehir alüminyum tesislerinde işlenmektedir. Bor Mineralleri: Ülkemiz bor rezervi bakımından Dünya’nın en zengin yataklarına sahiptir. Bu nedenle, bor madeninin çoğu ihraç edilmektedir. Bor madeninden elde edilen boraks ve asit borik nükleer alanda, jet ve roket yakıtında katkı maddesi olarak, ayrıca sabun, tekstil, cam, kâğıt sanayii, vb alanlarda kullanılır. Bor mineralleri Balıkesir, Susurluk, Bigadiç çevresi ile Kütahya, Emet ve Eskişehir çevresinde çıkarılır. Çıkarılan mineraller Bandırma’daki tesislerde işlenir. Kükürt: Kükürt gübre, kimya ve boya sanayiinde kullanılır. Ayrıca kauçuğun işlenmesinde ve sülfirik asit üretiminde de kullanılır. Ülkemizde kükürt yatakları Keçiborlu (Isparta) ve Milas (Muğla) çevresinde bulunmaktadır. Zımpara Taşı: Çeşitli kesici, torpüleyici ve silici aletlerin yapımında kullanılan zımpara taşı yönünden ülkemiz çok zengindir. Tire (İzmir), Manisa, Söke (Aydın), Milas (Muğla) ve Tavas (Denizli) da çıkarılır. Barit: Suda erimeyen bir maden olduğundan boya, deri, kimya, cam ve kauçuk sanayiinde kullanılır. Ülkemiz barit yatakları bakımından zengin sayılır. Antalya, Muş, Gazi Antep ve Eskişehir çevresinde barit yatakları bulunmaktadır. Tuz: Türkiye tuz yatakları bakımından son derece zengindir. Kaya tuzu yatakları üçüncü jeolojik zamanda, kapalı göl havzalarında suların buharlaşması ile oluşmuştur. Son yıllarda tuz üretimimiz üç kat artmıştır. Türkiye’deki tuz üretiminin çoğu, Tuz Gölü ile İzmir Çamaltı tuzlasından sağlanır. Kaya tuzu yatakları, Çankırı, Kars, Iğdır ve Nevşehir çevresinde bulunmaktadır. Cıva: Tek sıvı madendir. Zirai ilaç yapımında, kâğıt sanayiinde, suni gübre üretiminde ve boya sanayiinde kullanılır. Türkiye’de Sarayönü (Konya), Ödemiş (İzmir), Manisa ve Uşak çevresinde çıkarılmaktadır. Kurşun - Çinko: Genelde kurşun ve çinko bir arada bulunur. Ülkemizde Keban (Elazığ) ve Kayseri çevresinde kurşun-çinko yatakları vardır. Lületaşı: Eskişehir çevresinde çıkarılır ve işlenir. Süs eşyası yapımında kullanılır. Oltutaşı: Erzurumun Oltu ilçesinde çıkarılır ve işlenir. Süs eşyası yapımında kullanılır. Fosfat: Gübre hammaddesi olarak kullanılan fosfat ihtiyacımızı karşılamaz. Fas, Tunus ve Cezayir’de yaygın olarak görülür ve daha çok bu ülkelerden ithal edilir. Türkiye’deki en zengin fosfat yatakları Mazıdağı (Mardin), Adıyaman, Bingöl ve Bitlis’te bulunmaktadır. Manganez: Çeliğe sertlik kazandırmak ve direncini artırmak için kullanılır. Uşak, Afyon, Muğla, Adana, Erzincan, Artvin ve Trabzon çevresinde manganez yatakları bulunur. İhtiyacı karşılamaz. Bu nedenle ithal edilir. Mermer: Ülkemiz mermer bakımından zengindir. Afyon, Kütahya, Marmara Adası, Kırşehir, Tokat ve İzmir çevresinde çıkarılır. Yurt dışına ihracatı yapılır. Volfram (Tungsten): Çok sert olması nedeniyle özel sanayi çeliği olarak kullanılır. Demiryolu, iş makineleri, uçak ve gemi yapımı yanında, ampüllerde enerjiyi ışığa çevirmede kullanılır. Bursa Uludağ’da çıkarılıp işletilmektedir. Fakat son yıllarda üretimi durmuştur. Asbest (Amyant): 14 bin °C sıcaklığa dayanır. Isıya dayanıklı araç ve gereç yapımında kullanılır. Konserojen madde bulundurması nedeniyle, kullanımı sınırlandırılmıştır. Eskişehir, Bursa, Erzincan, Hatay, Kars, Ağrı, Malatya, Sivas, İskenderun, Uşak ve Konya’da çıkarılır. B. ENERJİ KAYNAKLARI Taşkömürü: Birinci jeolojik zamanda oluşmuş organik tortul kayaçlardandır. Ülkemiz ise, genelde üçüncü zamanda karalaştığından dolayı, taşkömürü yatakları bakımından fazla zengin sayılmaz. Türkiye’de Zonguldak, Amasra, Ereğli arasındaki sahada çıkarılır. Demir - çelik sanayiinde enerji kaynağı olarak tüketildiğinden, Karabük ve Ereğli demir - çelik fabrikaları buraya kurulmuştur. Linyit:Türkiye genelde üçüncü jeolojik devirde oluştuğundan linyit en zengin enerji kaynaklarımızdan biridir. Bütün bölgelerde linyit rezervi bulunmaktadır. Taşkömürüne göre kalorisi daha azdır. Ancak yaygın olduğundan enerji ihtiyacımızın en önemli kısmını karşılamaktadır. Linyit yatakları Afşin, Elbistan (K. Maraş), Tavşanlı, Seyitömer (Kütahya), Soma (Manisa), Yatağan (Muğla), Saray (Tekirdağ), Aşkale (Erzurum), Aydın, Amasya ve Yozgat çevresinde bulunmaktadır. Linyitten elektrik enerjisi elde eden termik santrallerimiz, Soma, Tunçbilek, Seyitömer, Afşin - Elbistan, Yatağan ve Orhaneli termik santralleridir. Petrol: Günümüzün en önemli enerji kaynaklarından biri petroldür. Petrol ulaşım araçlarında yakıt olarak ve plastik, gübre, boya gibi çok değişik sanayilerde kullanılır. Türkiye’deki petrol yatakları fazla zengin sayılmaz. İhtiyacımızın % 90'nına yakınını ithal etmekteyiz. Petrol yataklarımızın % 98'i G. Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunur. Petrol, Raman, Garzan, Kurtalan, Adıyaman ve Mardin çevresinde çıkarılmaktadır. Ülkemizde çıkarılan ve ithal edilen petrol, Orta Anadolu (Kırıkkale), Aliağa (İzmir), Ataş (Mersin), İpraş (İzmit) ve Batman rafinerilerinde işlenmektedir. Doğal gaz:Ülkemiz, doğal gaz yatakları bakımından zengin değildir. Şu anda sadece Trakya’da Hamitabat ve Güneydoğu Anadolu’da Mardin - Çamurlu sahasında üretim yapılmaktadır. Hamitabat’tan çıkarılan doğal gazdan aynı yerde elektrik enerjisi üretilir. Doğalgaz ihtiyacımızın önemli bir kısmı, Rusya Federasyonu ve Cezayir’den ithal edilmektedir. Su Gücü (Hidroelektrik enerjisi):Barajlardaki suyun, elektrik üreten santralleri çalıştırması ile oluşan enerjiye hidroelektrik enerjisi denir. Türkiye’de elektrik ihtiyacının % 40 lık kısmı hidroelektrik santrallerden elde edilmektedir. Keban, Karakaya, Atatürk, Hirfanlı, Seyhan, Kemer ve Demirköprü gibi birçok baraj elektrik ihtiyacımızı karşılamaktadır. Dışarıya akıntısı olan bazı göllerimiz, tabii baraj özelliğindedir. Bunlardan elektrik üretilir. Başlıcaları, Hazar, Çıldır, Tortum ve Kovada gölleridir. Rüzgâr Gücü: Ülkemizde eskiden yel değirmenlerinde ve yelkenli gemilerde kullanılmıştır. Fakat elektrik ve petrol enerjisinin devreye girmesiyle kullanım alanı çok azalmıştır. Jeotermal Enerji: Jeotermal enerji, yer altındaki sıcak sulardan ya da su buharından elde edilir. Türkiye yakın bir jeolojik devirde oluştuğundan ve genç kıvrım dağları kuşağında bulunduğundan dolayı, fay hatları ve fay kaynakları oldukça yaygındır. Özellikle Ege Bölgesi’ndeki Germencik (Aydın), Balçova (İzmir), Sandıklı (Afyon) ve Sarayköy (Denizli) civarında sıcak su kaynakları bulunmaktadır. Şu anda sadece Sarayköy (Denizli) de elektrik enerjisi üreten jeotermal santral bulunmaktadır. Radyoaktif Mineraller:Radyoaktif mineraller, nükleer enerji üretiminde kullanılır. Uranyum ve toryum gibi radyoaktif maddelerin parçalanmasıyla enerji elde edilir. Ülkemizde Aydın, Uşak, Manisa, Çanakkale ve Yozgat yörelerinde uranyum, Eskişehir çevresinde toryum yatakları tespit edilmiştir. Fakat, şu anda, ülkemizde radyoaktif maddelerden nükleer enerji üretimi yapılmamaktadır. Güneş Enerjisi:Türkiye ve özellikle güney bölgelerimiz, Güneş enerjisinden iyi yararlanabilecek bir konuma sahiptir. Bu enerjiden, en çok su ısıtmada faydalanılır. Ayrıca, sera ısıtmasında, su pompası çalıştırılmasında, bazı elektronik aletlerin çalıştırılmasında, vs. Güneş enerjisi kullanılmaktadır. SANAYİ Hammaddenin mamül ve yarı mamül duruma getirilmesi faaliyetlerine üretim, üretim tekniğine de sanayi ya da endüstri denir. |
Cevap : Fiziki Cografya
SANAYİNİN KURULMASI İÇİN
GEREKLİ KOŞULLAR 1 . Hammadde Sanayide üretim yapılabilmesi için hammaddenin olması gerekmektedir. Ülkemizde hammadde kaynakları ile sanayi kuruluşları arasında son derece sıkı bir ilişki mevcuttur. Örneğin, unlu gıda sanayii İç Anadolu’da, dokuma sanayii Adana, İzmir, Denizli çevresinde, zeytin yağı sanayii Ege kıyılarında, boya, plastik ve lastik fabrikaları rafineri kenarlarında yaygınlık göstermektedir. 2. Sermaye Sanayi tesisleri büyük sermayelerle kurulmaktadır. Bu nedenle, sermayenin, yani paranın biriktiği veya fazla olduğu bölgelerde sanayinin kuruluşu daha kolay olmaktadır. Sermaye birikimi fazla olduğundan Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde sanayi yatırımları daha fazladır. Türkiye’de sanayinin gelişmesinde en büyük etken sermayedir. Sermayemiz yeterli olmadığından, ülkemizde yabancı sermayenin girmesi için kolaylıklar sağlanmaktadır. 3 . Enerji Fabrikaların çalışması için enerji gerekmektedir. Bunun için, taşkömürü, petrol, linyit gibi kaynaklardan yararlanılır. Ülkemizde petrol, taşkömürü, doğal gaz gibi enerji kaynaklarının çoğu dışarıdan temin edildiğinden önemli bir döviz çıktısına neden olmakta, bu durum sanayileşme hızını azaltmaktadır. 4. İş Gücü ve Teknik Eleman Sanayi tesislerinin çalışması ve üretimin artması yönünden iç gücüne ihtiyaç vardır. Ülkemizde iş gücü ihtiyacı rahatlıkla karşılanabilmekte, hatta dış ülkelere bile gönderilmektedir. Fakat, ülkemizde bazı sanayi kollarında teknik eleman henüz tam olarak yeterli değildir. 5. Ulaşım Sanayinin ihtiyacı olan hammadde ve mamül maddenin taşınması faaliyetlerine ulaşım denir. Hammaddenin fabrikalara taşınması ve üretildikten sonra pazarlara taşınması yaygın ulaşım ağıyla mümkündür. Ülkemizde, sanayi tesisleri, genelde önemli ulaşım yolları kenarlarında ve limanlara yakın yerlere kurulmuştur. İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi merkezlerin çok gelişmesi ulaşımla çok yakından ilişkilidir. 6. Pazar Üretilen her türlü sanayi ürününün satılması gereklidir. Bu bakımdan sanayi tesislerinin kurulmasında diğer etkenlerin yanında nüfusun kalabalık olduğu, tüketimin fazla olduğu sahalar tercih edilmektedir. Örneğin, batı bölgelerinde nüfus fazla olduğundan ürünlerin pazarlanması kolay olurken doğu bölgelerinde nüfus az olduğundan ürünlerin pazarlanması zor olur. Bu durum sanayi tesislerinin buralarda kurulmasını zorlaştırmaktadır. 7. Yüzey Şekilleri Sanayi tesisleri, genelde düz sahalarda daha kolay kurulabilmektedir. Dağlık ve engebeli yerlerde sanayinin kurulması zordur. TÜRKİYE’DEKİ SANAYİ KOLLARI 1 . Besin Sanayii Hammaddesi tarımsal ve hayvansal ürünlerden oluşan sanayi dalıdır. Ülkemizde tarım ve hayvancılık geliştiğinden ve nüfus fazla olduğundan besin sanayii oldukça gelişmiştir. Kuruluş yerleri genelde hammaddenin fazla olduğu yerlerde veya büyük şehirlerin kenarlarında toplanmıştır. Şeker fabrikaları: İlk defa 1926 yılında kurulmuştur. Şekerpancarı kıyı kesimler hariç her yerde yetişir. Hemen işlenmesi gerektiğinden fabrikaları üretim alanları yakınında kurulmuştur. Şu anda ülkemizde 30'a yakın şeker fabrikası bulunmaktadır. Çay fabrikaları: Trabzon - Rize arasındaki bölgede bulunmaktadır. Un fabrikaları:Buğday, Doğu Karadeniz ve Batı Karadeniz kıyıları dışında her yerde yetiştirilir. Aynı zamanda halkın temel besin maddesidir. Bu nedenle un fabrikaları her bölgeye dağılmıştır. Makarna ve bisküvi fabrikaları daha çok İç Anadolu’da yoğunlaşmıştır. Zeytin yağı fabrikaları:Ege ve Güney Marmara’da yoğun olarak görülür. Özellikle Edremit, Ayvalık, Burhaniye, Aydın, İzmir çevresinde yoğunlaşmıştır.Ayçiçek yağı fabrikaları: Trakya’da yoğun olmakla birlikte, İç Anadolu, Ege ve Güneydoğu Anadolu’da da görülür. Soya ve mısırdan ise Akdeniz Bölgesi’nde yağ elde edilir. Tütün fabrikaları: İstanbul, İzmir, Samsun, Tokat, Malatya, Adana ve Bitlis’de bulunmaktadır. İspirtolu içki ve şarap fabrikaları: İstanbul, Yozgat, Diyarbakır, Tekirdağ, İzmir, Ankara, Kırşehir, Gazi Antep, Elazığ gibi merkezlerde rakı, bira ve şarap fabrikaları bulunmaktadır. Konserve ve salça fabrikaları:Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin kıyı kesimlerinde yaygındır. Süt ürünleri fabrikaları: İzmir, Balıkesir, Edirne, Erzurum, Elazığ, Kars, İstanbul, Trabzon ve Bursa çevresinde yer alırlar 2 . Dokuma, Tekstil ve Deri Sanayii Dokuma ve giyim, Türkiye’de en gelişmiş ve üretimin önemli bir kısmının ihraç edildiği bir sanayi koludur. Gelişmiş ülkelerle rekabet edilebilmekte ve onların pazarlarına dahi girebilmektedir. Böylece ülkemize çok fazla döviz girdisi sağlanmaktadır. Pamuk ipliği ve pamuklu dokuma: Adana, Antalya, K. Maraş, Tarsus, Nazilli, Denizli, Manisa ve İzmir Yün ipliği ve yünlü kumaş: Hereke Suni ipek ve kumaş: İstanbul ve Bursa Tabii ipek ve kumaş: Gemlik ve Bursa Hazır giyim sanayii: İstanbul, Bursa ve İzmir Halıcılık: Isparta, Uşak, Gördes ve Kayseri Deri ve kösele işleme: İstanbul, İzmir, Bolu, Gerede ve Uşak 3. Maden Sanayii (Metalurji Sanayii) Demir - çelik fabrikaları: Karabük, Ereğli, İskenderun, Kırıkkale, Sivas ve İzmir’de bulunmaktadır. Alüminyum fabrikaları: Seydişehir’de bulunmaktadır. Bakır işleme fabrikaları:Samsun ve Artvin (Murgul) de bulunmaktadır. Kurşun ve çinko fabrikaları:Elazığ ve Kayseri’de bulunmaktadır. Krom işleme fabrikaları: Menteşe Yöresi’ndeki krom madeni Antalya’da, Elazığ ve çevresindeki kromlar da Guleman’daki fabrikalarda işlenmektedir. 4. Makine Sanayii Türkiye otomotiv sanayiinde son yıllarda yabancı marka otomobillerin de fabrikalarının kurulmasıyla üretimde artış meydana getirmiştir. Bursa, İstanbul, İzmir, İzmit, Adapazarı, Konya, Adana gibi merkezlerde otomobil, kamyon ve otobüs fabrikaları bulunmaktadır. Eskişehir ve Adapazarı’nda lokomotif ve vagon fabrikaları, Ankara - Mürted’de uçak fabrikası, İstanbul, Tuzla, Pendik, Gölcük ve İzmir’de gemi tersaneleri bulunmaktadır. 5. Kimya Sanayii Petrokimya:Batman, İzmit, Mersin, İzmir ve Kırıkkale’de petrol rafinerileri bulunmaktadır. İlaç fabrikaları:İstanbul, İzmir, Ankara, Adapazarı çevresinde yoğunlaşmıştır. 130 civarında ilaç fabrikamız bulunmaktadır. Lâstik fabrikaları:İzmit, Adapazarı ve Kırşehir’de bulunmaktadır. Gübre fabrikaları:Mersin, Bandırma, Elazığ, Kütahya, Tekirdağ ve İskenderun’da bulunmaktadır. Ülkemizdeki gübre üretimi yeterli değildir. 6. Orman Ürünleri Sanayii Ağaç malzemeden üretilen tüm malzemeler orman ürünleri endüstrisine girer. Karadeniz Bölgesi’nde hammadde fazla bulunduğundan burada gelişmiştir. Başlıca kereste fabrikaları Düzce, Bartın, Ayancık, Rize, Ordu, Ardeşen, Burdur, Antalya ve Isparta’da bulunur. Mobilya Sanayii:Adapazarı, Ankara, İnegöl, İstanbul, İzmir ve Kayseri’de gelişmiştir. Türkiye mobilya ürünlerini ihraç edebilmektedir. Kâğıt fabrikaları: İzmit, Balıkesir, Giresun, Zonguldak, Taşucu, Dalaman, Bolvadin, Bartın ve Denizli çevresinde bulunur. 7. Çimento, Cam, Seramik Sanayii Bu sanayi koluna taşa, toprağa bağlı sanayi kolu da denilmektedir. Çimento fabrikaları:Hammaddesi kolay temin edilir. Her bölgede inşaat sanayiinde kullanılır. Ayrıca ulaşım masrafları maliyeti artırır. Bu nedenle çimento fabrikaları Türkiye’nin her bölgesine dağılmıştır. İstanbul, İzmit, Adana, İzmir, Elazığ, Mersin, Yozgat, Denizli, Adıyaman, Ordu gibi merkezler bunlardan bazılarıdır. Cam fabrikaları: İstanbul, Denizli, Mersin, Kırklareli ve Sinop’ta cam fabrikaları bulunmaktadır. Ülkemiz cam ürünleri üretiminde ve ihracatında Dünya’da sayılı ülkeler arasındadır. Seramik fabrikaları:Çanakkale, Bilecik, Kütahya, İstanbul ve İzmir’de bulunmaktadır. Üretimin bir kısmı yurt dışına ihraç edilir. ULAŞIM İnsanların ürettikleri çeşitli ham ve işlenmiş maddelerin, haberlerin bir yerden başka bir yere nakledilmesine ulaşım veya ulaştırma denilmektedir. BAŞLICA ULAŞIM YOLLARI 1. Kara Yolları Ülkemizde en yaygın olan ulaşım türüdür. Yük taşımacılığının % 70'i, yolcu taşımacılığının da %90'ı karayolu ile yapılmaktadır. Özellikle 1950'li yıllardan sonra, karayolu yapımı artmış ve ulaşım araçları çoğalmıştır. Ülkemizdeki en işlek karayolları, Edirne, İstanbul, Ankara, Adana arası ile İstanbul, Bursa, İzmir arası ve İzmir, Aydın, Denizli arasıdır. Modern karayolu olan otoyollar ülkemizde sadece Edirne, İstanbul, Bolu ve Ankara arasında,Adana, Hatay çevresinde ve İzmir çevresinde bulunur. 2. Demir Yolları Türkiye’de İlk demiryolu hattı 1866 yılında İzmir - Aydın arasında kurulmuştur. Cumhuriyetin ilk yıllarında demiryoluna önem verilmiştir. Ancak, 1950'li yıllardan sonra, karayollarına daha çok önem verildiğinden demiryolu yapımı azalmıştır. Şu anda, ülkemizde 8200 km uzunluğunda demiryolu ağı vardır. Bu uzunluk yeterli değildir. Sözgelimi, Almanya’da 43 bin, Fransa’da 34 bin, İtalya’da 29 bin km lik demiryolu ağı bulunmaktadır. 3. Deniz Yolları Türkiye’nin üç tarafının denizlerle çevrili olması ve iki önemli boğaza sahip olması, denizcilik alanında gelişmesi bakımından çok önemlidir. Dünya ticaretinde en fazla kullanılan yol deniz yoludur. Bu nedenle, ülkemizde deniz yolunun ve limanların geliştirilmesi gerekmektedir. 8333 km kıyı şeridine sahip olan ülkemizde, bölgeler arasında düzenli ve tarifeli yolcu ve yük taşımacılığı henüz gerçekleşmemiştir. Dünya deniz ticaret filosundaki payımız %1'e dahi ulaşmamıştır. Fakat, son yıllarda sanayi ve ticaretin gelişmesiyle, limanlarımızdaki indirilen - bindirilen yükte 8 - 10 katlık artışlar olmuştur. Türkiye'de Başlıca Limanlar 4. Hava Yolları Ülkemiz ulaşımında en az payı olan ulaşım sektörüdür. Çünkü, hava yolu ile ulaşım yüksek sermaye ve teknoloji gerektirmektedir. Son yıllarda, Türk hava yollarının yanında, özel hava yolu şirketlerinin kurulması hava yolu taşımacılığında önemli artışlar meydana getirmiştir. Ülkemizde en işlek olan hava limanlarımız İstanbul (Atatürk), Ankara (Esenboğa), İzmir (A. Menderes) dedir. Bunun yanında daha çok iç hat seferleri yapılan Adana, Antalya, Dalaman, Bodrum, Diyarbakır, Erzurum, Malatya, Elazığ, Van, Samsun, Trabzon gibi, 25 ayrı il merkezinde hava alanı bulunmaktadır. TİCARET Üretilen mal ve hizmetlerin alınıp satılmasına ticaret denir. İç ve dış ticaret olmak üzere ikiye ayrılır. 1. İç Ticaret Ülke sınırları içinde, bölge ve bölümler arasında yapılan ticarete iç ticaret denir. Türkiye’de çok canlı bir ticaret vardır. Bunda etkili olan faktörler şunlardır:
İhracat (Dış satım):Bir ülkenin başka ülkelere yaptığı satışlardır. İthalat (Dış alım):Bir ülkenin başka ülkelerden aldığı mallara denir. 2. Dış Ticaret Bir ülkenin başka ülkelerle yaptığı alışverişe dış ticaret denir. Dış ticaretin para karşılığına dış ticaret hacmi denir. Gelişmiş ülkelerde dış ticaret hacmi fazla, gelişmemiş ülkelerde düşüktür. Yine, gelişmiş ülkelerde ihracat, genelde ithalattan daha fazladır. Bu ülkeler dışarıdan daha çok hammadde alıp dışarıya işlenmiş sanayi ürünleri satarlar. Az gelişmiş ülkeler ise dışardan daha çok işlenmiş sanayi ürünleri alıp, dışarıya tarım ürünleri veya ham maddeler satarlar. |
Cevap : Fiziki Cografya
TÜRKİYE’DE DIŞ TİCARET
Türkiye’de, Cumhuriyetin ilk yıllarında çok az olan dış ticaret hacmi, artan nüfus ve canlanan ekonomiye bağlı olarak artış göstermiştir. 1980'li yıllara kadar Türkiye’de,
Fabrika kurmaya yarayan aletler, ham petrol, ilaç ve kimyasal maddeler, elektronik araçlar, motorlu araçlar, silah, optik araçlar, tropikal ürünler (muz, kahve, hurma, pirinç) Dış ticaretimizde önemli ülkeler Almanya, İtalya, ABD, İngiltere, Fransa, Hollanda, Belçika, Japonya, İran, Suudi Arabistan ve son yıllarda Rusya Federasyonu, Gürcistan ve Orta Asya ülkeleri (Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan) Ülkemizde son yıllarda uygulanmak istenen diğer bir ticaret şekli de serbest ticarettir. Serbest ticarette ülkeler ürettikleri çeşitli malları, belli yerlerde kurulacak pazarlarda gümrük vergisi ödemeden pazarlamaktadır. Ülkemizde serbest ticaret bölgesi olarak şu anda İstanbul, Mersin, İzmir, İskenderun, Antalya ve Trabzon illeri belirlenmiştir. TURİZM İnsanların gezmek, görmek, eğlenmek ve dinlenmek amacıyla yaptığı gezilere turizm denir. Bu geziyi yapan kişilere de turist adı verilmektedir. İç turizm: Vatandaşların kendi ülkeleri içinde yaptıkları gezilere denir. Dış turizm: Bir ülkeden başka ülkelere yapılan gezilere denir. Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki doğal güzellikler ve tarihi değerler insanlara çekici gelmektedir. Turizme konu olan çekicilikler şunlardır:
|
Cevap : Fiziki Cografya
» Türkiye Fiziki Coğrafyası
Alp Orojenik kuşağı içerisinde yer alan Türkiye, 1 132 m'lik ortalama yüksekliği ile oldukça yüksek bir ülkedir . Rusya Platformu ile Arabistan bloğu arasında sıkışarak yükselen Anadolu'nun kuzeyinde Karadeniz Dağları, güneyinde ise Toros Dağları uzanmaktadır.. İç bölgelerdeki ovalar genellikle dağlar arasındaki tektonik depresyonlar arasında sıkışmışken, kıyı bölgelerinde ise delta ve kıyı ovası şeklinde görülmektedirler. İç Anadolu Bölgesi'ndeki platolar genellikle neojen kireç taşları ile kaplı iken, Doğu Anadolu'daki platolarımız ise Volkanik malzemelerden oluşmaktadır. Oldukça engebeli bir yapıya sahip olan Türkiye'de ovaların kapladığı alanlar çok azdır Neojen'de başlayan volkanik aktiviteler, Kuvaterner'de de devam etmiş ve özellikle İç Anadolu ile Doğu Anadolu bölgelerinde volkanik dağların oluşmasına yol açmıştır .. Ülkemizdeki en genç volkanik püskürmeler Ege Bölgesi'nde Kula çevresi ile Akdeniz Bölgesi'nde Ceyhan ve Hassa çevresinde görülmektedir Türkiye'de yer kabuğunu şekillendiren en önemli unsur akarsulardır. Diğer şekillendirici gücü oluşturan yer altı suları, dalga ve akıntılar, rüzgarlar ve buzullar ise dar sahalarda etkili olmaktadır. Yer altı sularının etkisiyle oluşmuş olan karstik şekillere çoğunlukla Akdeniz ve İç Anadolu bölgelerindeki kireç taşlarının yaygın olduğu sahalarda rastlanmaktadır. Dalga ve akıntılar ise kıyılarımızın şekillenmesinde rol oynamaktadırlar. Rüzgarlar sınırlı olarak Konya-Karapınar çevresinde etkili olmuşlardır. Buzulların aşındırma etkileri ise ülkemiz dağlarının yüksek kesimlerinde etkili olmuş ve olmaktadır. Neotektonik safhada meydana gelen büyük ölçüdeki deformasyonlar, yerkabuğunun isoztatik dengeden uzak olması ve hala daha devam eden kompresyonal kuvvetler Türkiye'nin aktif bir deprem alanı olmasının başlıca nedenidir . Ülkemiz aktif bir deprem sahası olmasına rağmen maalesef ülkemizde halen bir deprem bilinci gelişememiştir.. Son örneğini 17 Ağustos 1999 yılında Marmara Depremi ile yaşadığımız gibi her depremde büyük can ve mal kaybına uğramaktayız Ülkemizin bulunduğu sahada meydana gelen düşey ve yatay hareketler akarsu şebekesini de etkilemiştir. Türkiye'nin bulunduğu sahanın kubbeleşmesi ve çevre sahaların torbalaşarak çökmesi sonucu eski drenaj kanalları birçok yerde terkedilmiş ve merkezden çevredeki çukur alanlara (Karadeniz, Ege, Akdeniz, Hazar ve Mezopotamya) yönelen akarsulardan oluşan, ana çizgileri ile ışınsal karakter gösteren bir drenaj görüntüsü ortaya çıkmış, Doğu Anadolu bu suretle çevredeki ülkelerin su deposu haline gelmiştir. Kurulu veya yeni kurulan şebekenin, özellikle kenar dağlar üzerindeki kesimleri aralıklarla devam eden yükselmeler sırasında yer yer antesedant, yer yerde sürempoze olarak temele gömülmüş, bazı akarsular ise, Kuzey Anadolu fay zonu boyunca olduğu gibi ötelenmelere uğramıştır. Taban seviyesi ile aradaki seviye farkının artması çevredeki akarsuların daha hızla aşındırmasına ve gerilere doğru sokulmasına yol açmış ve bunun sonucunda meydana gelen bazı kapmalarla drenaj ana çizgileri ile bugünkü görünümünü kazanmıştır. Türkiye gene olarak Akdeniz makrokliması içerisinde bulunmaktadır . Ancak yer şekillerine bağlı olarak kısa mesafede çok çeşitli iklim tipleri görülmektedir. Güneyinde Eski Dünya karalarının çöl kuşağı, kuzeyinde ise Doğu Avrupa'nın yarıkurak stepleri yayılır. Türkiye'nin Eski Dünya Karaları ortasında ve bu iki kurak iklim alanı arasında yer almasına rağmen, daha farklı ve daha yağışlı bir ülke olarak ayrılmasının başlıca sebebi, Akdeniz'in uzantısı olan ve Akdeniz iklim etkilerinin doğuya doğru sokulmasına imkan veren denizlerle çevrilmiş bulunması ve yüksek reliyefidir. Böyle olmasaydı bütün Türkiye'nin, aynı enlemlerdeki bazı ülkeler gibi yarı-çöller ve steplerle kaplı bir kurak iklim alanı olması gerekirdi. Fakat bölgelerin coğrafi özellikleri önemli değişikliklere yol açar ve Akdeniz makrokliması çerçevesi içinde bölgesel iklim tiplerinin ortaya çıkmasına neden olur. Uzun süreler boyunca Türkiye genelinde ortalama sıcaklık şartlan ancak bir iki dereceyi geçmeyen dar sınırları içinde oynamıştır. Buna karşılık Türkiye'de iklimin başlıca özelliklerinden biri, önemli ölçülere varan yağış oynaklığı ve zaman zaman meydana gelen şiddetli kuraklıklardır. Azonal ve intrazonaller bir yana bırakılırsa, zonal topraklar bitki örtüsü ve iklim şartlarına uygun bir yayılış gösterirler . Ülkenin kuzey ve güney kıyı bölgeleri boyunca kuvvetle yıkanarak podsollaşmaya uğramış, bazı yörelerde lateritik özellikler de gösteren topraklardan oluşan bir şerit uzanır. Daha az yağışlı ve kışları daha soğuk iç kesimlere doğru hafifçe podsollaşmış, orta derecede asit kahverengi orman topraklarına geçilir... Daha içerlerde ise, artan kuraklık nedeni ile kalsifikasyon pedojenezde ön plana geçer Bunun sonucunda, İç Anadolu'nun en az yağışlı orta kesimindeki serozyom alanını kabaca konsantrik kuşaklar halinde kuşakta ve merkeze yaklaştıkça giderek daha yüksek alkalinite gösteren pedokaller (kahverengi ve kızıl kahverengi yarı-kurak bölge toprakları) yer alır Türkiye'nin bitki örtüsünün dağılışı; iklime, özellikle yağış ve sıcaklık şartlarına bağlıdır.. Artan kuraklığa bağlı olarak iç kesimlere doğru ve Güneydoğu Anadolu'da doğal orman alanlarından önce ağaçlı steplere ve daha sonra da steplere geçilir. Ormanın üst sınırı da, tıpkı daimi kar sınırı gibi, kontinentalitenin etkisi altında kenar bölgelerden (2 000-2 200 m) içerlere ve doğuya doğru yükselir ve Doğu Anadolu'da 2 800 metreye kadar çıkar. Karadeniz kıyıları boyunca nemcil türlerden oluşan gür ormanlar, onların güneyinde şiddetli kış soğuklarına dayanıklı kuru ormanlar, Akdeniz ve Ege kıyılarında ise Akdeniz ikliminin uzun yaz kuraklığına uymuş karakteristik formasyonları genişliği yer yer değişen birer şerit halinde uzanırlar Türkiye toprakları, bugün olduğu gibi bütün tarih boyunca, kuzeyi ve güneyi, doğusu ve batısındaki farklı kültürlerin karşılaştığı, bunlar arasında temasın sağlandığı, birleştirici, kaynaştırıcı bir geçiş alanı, bir pota rolü oynamıştır. Dünyanın belki başka hiç bir ülkesine bu ölçüde nasip olmayan bu seçkin rol, her şeyden önce coğrafi konumun bir sonucudur. Bu rol, ülke reliefinin doğal ulaşım ve ticaret yollarının bütün tarih boyunca güzergahlarını belirleyen genel uzantısı nedeni ile daha çok doğu ve batı doğrultusunda etkili olmuş, doğu ve batı kültürleri burada karşılaşmış, doğu ve batı toplumlarını niteleyen terimler (Asya ve Avrupa) burada doğmuştur. Türkiye'nin çoğu kez Asya ve Avrupa arasındaki köprü olarak tanımlanmasının sebebi budur. Buna karşılık ülke konumu, biçimi ve arızalı reliefi nedeni ile kuzeyindeki ve güneyindeki farklı kültür alemlerinin temasını güçleştiren, meridyonal doğrultuda yayılmalarını engelleyen bir set rolü oynamıştır. Bu alemler arasındaki temas ancak ülkenin kuzeybatısında, setin alçaldığı alandaki Boğazlar ve Marmara üzerinden sağlanmış ve sınırlı ölçüde kalmıştır. İlk Çağda Karadeniz'e sokulan maceraperest Yunanlı gemiciler, Karadeniz'in kuzey kıyılarından tahıl, post ve esir yükleyen Roma gemileri, Orta Çağın beli kılıçlı Venedik ve Ceneviz tacirleri hep bu yolu izleyerek kuzeye sokulabilmişlerdin, Bu yolun en önemli kesimi kuşkusuz. batıdan ve doğudan gelen yolların, Karadeniz'e açılan deniz yolu ile kesiştiği İstanbul Boğazı'dır. Boğazın girişinde kurulan İstanbul bu müstesna konumu sayesinde daha Roma ve Bizans devirlerinde dünyanın dört bucağından gelen malların satışa sunulduğu, işlendiği ve ihraç edildiği büyük bir ticaret, sanayi, kültür ve siyaset merkezi olmuştu, İstanbul Boğazının, Karadeniz aleminin Akdeniz alemine açıldığı yegane kapı olması, bir yandan ona sahip olan devletin gücünü ve önemini artırırken, bir yandan da tarih boyunca bu kapıya sahip olmak ihtirasını körüklemiştir. Türkiye'nin relief özelliklerinin etkileri aslında çok daha çeşitlidir . Bu etkiler bu topraklar üzerinde yerleşmiş toplumların yaşamı, politik ve sosyal özellikleri ve kültürel gelişmelerinde de kendini gösterir. Örneğin kuzey ve güney kıyı bölgelerinin iç kesimlerden, iç kesimlerin ve kıyı bölgelerinin de birbirinden aşılması güç topografik engellerle ayrılmış bulunması, bunlardan her birinin yüzyıllar boyunca ayrı bölmeler halinde kalması daha antik çağda farklı isimlerle adlandırılan ve kültür bakımından da farklılık gösteren tarihi coğrafya bölgelerinin (Pontus, Likya, Karya, Kapadokya, Pamfilya, Kilikya, Paflogonya, Lidya, Frigya) oluşmasına yol açmıştır. Genel olarak eğimlerin kuvvetli olması ve arazinin çoğu yerde derin vadilerle yarılmış bulunmasının da önemli sonuçları vardır. Araştırmaların ortaya koyduğuna göre eğim bakımından tarıma elverişli sayılan topraklar ülke yüzölçümünün ancak 1/5 kadarını oluşturur. Aynı sebeple geniş alanlar kuvvetli bir toprak erozyonuna maruzdur ve aşınan toprakların birikmesi sonucunda kıyı çizgisinde önemli değişiklikler olmuş, bazı antik çağ limanları (örneğin Efes ve Milet) ve nehir limanları (Tarsus), liman olmak fonksiyonlarını kaybetmiş, bazı körfezler kapanmış (antik Latmos körfezi, bugünkü Bafa gölü), bazı adalar karanın içerlerinde kalmıştır. Kırsal ve kentsel yerleşmelerin dağılışı düzeni de, tıpkı yol güzergahları gibi, bütün tarih boyuncu ülkenin relief şartlarına bağlı kalmıştır. Fiziki ortam şartları beşeri görünümü daha birçok yollardan etkiler . Tarım ürünlerinin coğrafi dağılışı ve verimliliği, daha yüksek sıcaklık isteyen ticari ürünlerin yetiştirildiği kenar bölgeler ile, tahılın ve şiddetli kışa dayanıklı diğer ürünlerin yetiştirildiği ve hayvancılığın yer yer tarımdan daha önemli olduğu karasal iç kesimler arasındaki farklılaşma temelde bölgesel iklim ayrılıklarından ileri gelir. Ülkenin birçok bölgelerinde duyulan sulama ihtiyacı şiddetli yaz kuraklığının, Doğu Anadolu'da antik çağdan beri yarı yarıya toprağa gömülü olarak yapılan evler şiddetli kış soğuklarının, geniş alanlarda yüzyıllardan beri uygulanan transhümans ve Doğu Anadolu'da hala daha yaygın olan göçebelik, bazı müelliflerin iddia ettikleri gibi etnik kaynaklı bir yaşam tarzı değil, fakat yükselti farklarına bağlı olarak iklim ve vejetasyonda meydana gelen mevsimlik değişikliklere uyumun sonucudur. Fiziki ortamın beşeri görünüm üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri aslında yukarıda sayılanlardan çok daha fazladır . Bu etkiler, teknolojinin yüksek bir düzeye eriştiği günümüzde de, Türkiye'de bölgesel ve yöresel coğrafi görünümler arasındaki farkların temelinde yatan ve bir kısım izleri maziden miras kalan esas faktör olarak hala daha büyük rol oynamaktadır. Kaynak: Prof .Dr. Sırrı Erinç İ.Ü. Deniz Bilimleri ve Coğrafya Enstitüsü Bülteni Sayı: 10 İstanbul - Türkiye, 1993 |
Cevap : Fiziki Cografya
» Milli Parklar
Bilimsel ve estetik açıdan ulusal ve uluslararası ender bulunan tabii ve kültürel kaynak değerlerini koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip alanlara Milli Park denir. Milli Park Kriterleri 1.Tabiat ve kültürel kaynak değeri ile rekreasyonel potansiyeli, milli ve milletlerarası seviyede özellik ve önem taşımalıdır. 2.Kaynak değerleri, gelecek nesillerin miras olarak devralacakları ve sahip olmaktan gurur duyacakları seviyede önemli olmalıdır. 3. Kaynak değerleri tahrip olmamış veya teknik ve idari müdahalelerle ıslah edilebilir olmalıdır. 4.Saha büyüklüğü, kaynak değerleri kesafeti yönünden, özel haller ve adalar dışında en az 1000 hektar olmalı ve bu alan bütünüyle koruma ağırlıklı zonlardan meydana gelmelidir. İdari ve turistik amaçlı geliştirme alanları bu asgari saha büyüklüğünün dışındadır. Türkiye'nin önemli milli parkları aşağıda verilmiştir. A Ağrı Dağı Milli Parkı (Ağrı, Iğdır) Aladağlar Milli Parkı (Niğde, Adana, Kayseri) Altınbeşik Mağarası Milli Parkı (Antalya) Altındere Vadisi Milli Parkı (Trabzon) B Başkomutan Tarihi Milli Parkı (Afyon) Beyşehir Gölü Milli Parkı (Konya) Boğazköy Alacahöyük Milli Parkı (Çorum) D Dilek Yarımadası-Menderes Deltası Milli Parkı (Aydın) G Gala Gölü Milli Parkı (Edirne) Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı (Çanakkale) Göreme Tarihi Milli Parkı (Nevşehir) H Hatila Vadisi Milli Parkı (Artvin) Honaz Dağı Milli Parkı (Denizli) I Ilgaz Dağı Milli Parkı (Kastamonu) K Kaçkar Dağları Milli Parkı (Rize) Karagöl-Sahara Milli Parkı (Artvin) Karatepe Aslantaş Milli Parkı (Osmaniye) Kazdağı Milli Parkı (Balıkesir) Kızıldağ Milli Parkı (Isparta) Kovada Gölü Milli Parkı (Isparta) Köprülü Kanyon Milli Parkı (Antalya) Kuşcenneti Milli Parkı (Balıkesir) Küre Dağları Milli Parkı (Bartın, Kastamonu) M Marmaris Milli Parkı (Muğla) Munzur Vadisi Milli Parkı (Tunceli) N Nemrut Dağı Milli Parkı (Adıyaman) O Olimpos - Beydağları Sahil Milli Parkı (Antalya) S Saklıkent Milli Parkı (Muğla) Sarıkamış - Allahuekber Dağları Milli Parkı (Kars, Erzurum) Soğuksu Milli Parkı (Ankara) Spil Dağı Milli Parkı (Manisa) Sultan Sazlığı Milli Parkı (Kayseri) T Tek Tek Dağları Milli Parkı (Şanlı Urfa) Termessos -Güllük Dağı Milli Parkı (Antalya) Truva Tarihi Milli Parkı (Çanakkale) U Uludağ Milli Parkı (Bursa) Y Yedigöller Milli Parkı (Bolu) Yozgat Çamlığı Milli Parkı (Yozgat) |
Cevap : Fiziki Cografya
» Sulak Alanlar
Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler Sulak Alanlardır. Sulak alanlar, yeryüzünün en zengin ve en üretken ekosistemlerini oluşturmaktadır. Bu alanlar yöre insanlarına ve ülkenin geneline geniş yelpazede hizmet veren oldukça karmaşık doğal sistemlerdir ve yeryüzündeki başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılmayacak ölçüde işlev ve değerlere sahiptir. 6000 yıl boyunca insan topluluklarının uygarlıklarını nehir vadileri ve taşkın düzlüklerinde kurmaları rastlantı değildir. Daha birçok sulak alan sistemi insan topluluklarını hayatta kalmaları ve gelişmeleri için kritik öneme sahip olmuşlardır. Sürekli gelişen teknoloji bize doğanın önemini unutturmuş gibi görünebilir. Ancak sürdürülebilir olmayan ve plansız bir şekilde yapılan alan kullanımlarından dolayı yaşanan çevre felaketleri (seller, fırtınalar, toprak kaymaları vb.) tersini göstermektedir. Asıl olan doğal ekosistemlerin desteğine hala ihtiyacımız olduğudur. Geçtiğimiz yıllarda sulak alan ekosistemlerinin değeri giderek anlaşılmaya başlanılmıştır. Dünya nüfusunun dörtte biri bugün suya çok güç koşullarda ulaşmaktadır. 2025 yılında dünyada her üç kişiden ikisi kuraklıkla karşı karşıya kalabilecektir. İklim değişikliğinin insanlar ve yaban hayatı üzerinde etkileri artıkça sulak alanların hızla değişen koşullara uyum yeteneği vazgeçilmez bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla da dünya çapında sulak alanlara ve onların işlevlerine verilen değer üzerine araştırmaların artması doğaldır. Sulak Alanlar, tropik ormanlardan sonra biyolojik çeşitliliğin en yüksek olduğu ekosistemlerdir. Pek çok tür ve çeşitteki canlılar için uygun beslenme, üreme ve barınma ortamı olan sulak alanlar, yalnız bulundukları ülkenin değil, tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmektedir. Yakın çevresinde yaşayan halkın yaşamında önemli yer tutan, bölge ve ülke ekonomisine katkılar sağlayan sulak alanlar; doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunması yönünden de diğer ekosistemler içinde önemli ve farklı bir yere sahiptirler. Sulak alanların önemini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür. 1. Yeraltı suyu reşarjı ve deşarjı, taşkın kontrolü, taban suyunun dengelenmesi gibi işlemleri ile bulundukları bölgenin su rejiminin dengelenmesine katkı sağlarlar. 2. Bulundukları çevrenin nem oranını yükselterek başta yağış ve sıcaklık olmak üzere iklim elemanları üzerine olumlu etki yaparlar. 3. Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ve besin maddelerini kullanarak suyu temizlerler. Özellikle suların yoğun olduğu sulak alanlar, atık sulardaki organik ve inorganik maddelerin arıtılmasında önemli rol oynarlar. 4. Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. 5. Sulak alanlar yüz binlerce yıllık doğal süreçler sonucu meydana gelmiş ve ortama karakterize olmuş zengin bitki ve hayvan türleri ile yoğun organizma koleksiyonuna sahip yeryüzünün en önemli genetik rezervuarlardır. 6.Sulak alanlar başta balıkçılık olmak üzere, hayvancılık, saz kesimi ve rekreasyonel faaliyetlere sağladığı imkânlar nedeniyle yüksek bir ekonomik değere sahip olup, bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Bütün bu özellikler; sulak alanların mutlak surette gelecek için korunması gerekli alanlar olduğunu ortaya koymuştur. Sulak alanlar, farklı insan kullanımları nedeniyle tehdit altındadır. Tür kaybına ve habitat tahribatına yol açan faktörler şöyle sıralanabilir.
Doğu Karadeniz Bölgesinden Türkiye’ye giren Çoruh Vadisi göç rotası ile 200.000’den fazla yırtıcı kuş Çoruh nehri üzerinden uçarak Doğu Anadolu Bölgesindeki sulak alanlarda barınırlar. Türkiye üzerindeki bu göç, Batı Palearktik Bölgedeki en büyük yırtıcı göçüdür. Karadeniz'in batısında Trakya üzerinden ülkemize girerek İstanbul boğazı üzerinden Anadolu'ya geçen Boğaziçi göç rotası, 200-700’lük gruplar halinde 250.000’in üzerinde leyleğin gösterişli geçişlerine sahne olmaktadır. Kuşların göçleri sırasındaki bu uzun yolculuklarını güven içerisinde yapabilmeleri için, Türkiye'deki sulak alanların varlığı herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır. Ülkemiz sulak alanlar açısından Avrupa ve Ortadoğu ülkelerine göre zengin sayılabilecek bir konumdadır. Bu nedenle ülkemiz, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımını sağlamak üzere geliştirilen ve 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan Ramsar Sözleşmesine 30 Aralık 1993 tarihinde taraf olmuş, Sözleşme 94/5434 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla 17.05.1994 tarihi ve 21937 sayılı Resmi Gazete' de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin ülkemizde uygulanmasını sağlamak amacı ile 30.01.2002 tarihinde Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği 24656 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, sonrasında görülen ihtiyaç üzerine 17.05.2005 tarih ve 25818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak revize edilmiştir. Yönetmelik sulak alanların korunması ile ilgili doğrudan çalışan tek mevzuattır. Sözleşmeye göre sulak alanlar; "alçak gelgitte derinliği altı metreyi aşmayan deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere, doğal ya da yapay, sürekli ya da geçici, durgun ya da akar, tatlı, acı ya da tuzlu bütün sular ile bataklık, sazlık, ıslak çayır ve turbalıkları, kapsamaktadır." olarak tanımlanmıştır. Şuana kadar yapılan çalışmalar neticesinde ülkemizde toplam büyüklüğü 2.000.000 hektarı aşkın (2.155.045 ha) 135 adet Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan bulunmaktadır. Bunun dışında Uluslararası kriterleri sağlamayan 500’ü aşkın sulak alan olduğu tahmin edilmektedir. Sözleşme listesine uluslararası öneme sahip 135 sulak alanımızdan Kayseri’deki Sultan Sazlığı, Balıkesir’deki Manyas (Kuş) Gölü, Kırşehir’deki Seyfe Gölü, Mersin’deki Göksu Deltası Adana’daki Akyatan Lagünü, Samsun’daki Kızılırmak Deltası, Bursa’daki Uluabat Gölü, İzmir’deki Gediz Deltası, Burdur Gölü, Konya’daki Kızören Obruğu ile Meke Gölü olmak üzere 12 alanımız dâhil edilmiştir. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile sulak alanlarla ilgili konuların görüşülerek karar bağlandığı, koruma bölgelerinin ve Yönetim Planlarının onaylandığı ve uygulamalarının takip edildiği, ulusal ve uluslararası gerekli işbirliği ve koordinasyonun sağlanması konusunda çalışmaların yapıldığı Ulusal Sulak Alan Komisyonu kurulmuş ve çalışmalarını sürdürmektedir. 2006 yılı sonu itibarı ile Manyas Gölü, Göksu Deltası, Ulubat Gölü ve Gediz Deltası’nda Sulak Alan Yönetim Planları uygulanmakta olup, Burdur Gölü, Akşehir ve Eber Gölleri, Kızılırmak Deltası, Adıyaman Gölbaşı Gölleri, Yumurtalık Lagünü, Erzincan Ekşisu Sazlıkları, İğneada Longozu, Afyon Acıgöl, Sultansazlığı Sulak Alanlarında çalışmalara başlanılmış olup, hızlı bir şekilde devam edilmektedir. Yine aynı Yönetmelikle Yönetim Planı hazırlanan ve hazırlanma sürecinde olan Uluslar arası öneme sahip sulak alanların bulunduğu illerde “Yerel Sulak Alan Komisyonu” kurulması öngörülmüştür. Bu uygulama ülkemizde alan yönetimlerinin yerinde ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların katılımı ile yürütülmesi fırsatını verdiği için çok önemli bir düzenlemedir. Ramsar Sulak Alan Stratejisi, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve Türkiye’nin diğer öncelikleri dikkate alınarak 2003–2008 Ulusal Sulak Alan Stratejisi Bakanlığımız koordinasyonunda Ulusal Sulak Alan Komisyonu Alt Teknik Grubu tarafından 2002 yılında hazırlanarak, Ulusal Sulak Alan Komisyonuna sunulmuş ve 2003 de komisyonca onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Strateji, 12 konu başlığıyla ilgili 19 amaca ulaşmak için 70 faaliyeti içermektedir. Türkiye hazırladığı strateji ile uluslar arası ortamda büyük takdir toplamıştır. Bunun dışında ülkemizde sulak alanların korunma bilincini arttırmak ve kurumlar arası işbirliğini geliştirmek amacı ile tüm dünyada da kutlanan 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü her yıl çeşitli illerde geniş bir katılımla kutlanmaktadır. Sulak Alanlardaki Tür Zenginliği ve Endemizm Türkiye’nin coğrafi yapısı çok kompleks olması ve nehirlerin dağlık bölgelerle birbirinden ayrılmış olmasının türlerin yayılmasını büyük ölçüde engellemesinden dolayı, yüksek endemizm ve genetik çeşitliliğe neden olmuştur. Akarsu ekosistemlerinde yaşayan omurgasızların büyük çoğunluğu bu nedenle endemiktir. Köyceğiz-Dalyan bölgesindeki suların tuzluluk oranları sıfırdan aşırı tuzluya kadar değişkenlik gösterdiğinden habitat ve tür çeşitliliği arasındaki ilişki açısından iyi bir örnek teşkil eder. Lindenia tetraphylla Türkiye’de yeni bir türdür ve bu türün neslinin Yugoslavya’da tükenmek üzere olduğu kaydedilmiştir. Burdur Gölü’nde yaşayan ve farklı koşullara adapte olmuş olan Artodiaptomus burduricus endemik bir omurgasız türüdür ve genetik çeşitlilik açısından önemlidir. Yine Burdur Gölü'nde yaşayan Aphanius burduricus'da göl şartlarına uyum sağlamış endemik bir balık türüdür. Benzer şekilde, Van Gölü’nde yaşayan endemik bir balık türü olan Alburnus tarichi de bu gölün aşırı koşullarına adaptasyon sağlamıştır. Bu hassas ekosistemler çevresel değişikliklerin etkisiyle kolayca tahrip olabilirler. Türkiye sulak alanlarında saz (Typha sp.), kamış (Phragmites sp.), hasırotu (Schoenoplectus sp.), kofa (Juncus sp.) gibi bitkiler geniş topluluklar oluştururlar. Ayrıca su yüzeyini kaplayan nilüfer (Nymphae sp.) gibi bitkilerin yanısıra derin olmayan göllerde yetişen ördek otu (Phodophyllum sp.), ördek mercimeği (Wolffia sp.), su mercimeği (Lemna sp.) ve Ceratophyllum sp., Myriophyllum sp., Potamogeton sp. gibi su altı bitkilerine rastlanır. Türkiye’deki balık türü sayısı 472’dir ve bunların 50’si tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda, tatlısu balıklarından 26 familyaya bağlı 192 tür belirlenmiştir. Sulak alanlarımızda en yaygın bulunan türler; alabalık, turna, sazan, karabalık, kefal, kızılkanat, sudak, tatlısu levreği'dir. Kuş göç yolları üzerinde bulunması sebebiyle, Türkiye pek çok kuş türü için anahtar ülke konumundadır. Ülkemizde yaklaşık 457 kuş türü olduğu bilinmektedir. Leylek, flamingo, kaşıkçı, uzunbacak, kılıçgaga, turna ile balıkçıllar ve ördekler Türkiye’nin sulak alanlarında yaygın olarak görülmekte olan sukuşu türleridir. Nadir Bulunan ve Tehlike Altındaki Türler Avrupa'da küresel olarak tehlike altında kabul edilen tepeli pelikan, yaz ördeği, küçük karabatak, karaakbaba, şah kartal, Ada martısı, dikkuyruk ördek, incegagalı kervan çulluğu, balaban, küçük sakarca kazı, kızılboyunlu kaz ve pasbaş patka, Türkiye’de üremektedirler. Dünya'daki tüm dikkuyruk ördek populasyonunun %70’ine yakını kışlarını Türkiye’de geçirir. Akdeniz bölgesinde yalnızca belirli bölgelerde rastlanan ve sayıları gittikçe azalan saz horozu (Porphyro porphyro), ülkemizde özellikle Göksu Deltasında üremektedir. Ülkemiz sulak alanlarının pekçoğunda bulunan susamurları (Lutra lutra) nesli tehlikede olan ve tüm Avrupa'da koruma altına alınmış bir türdür. Amik Gölü'nün tarım amacıyla kurutulması sonucu Türkiye için endemik bir tür olan Yılanboyun'un (Anhinga melanogaster rufa) soyu tükenmiştir. Türkiye'nin önemli sulak alanlarının illere göre dağılışı aşağıda verilmiştir. A Abant Gölü (Bolu) Acıgöl (Afyon - Denizli) Akdoğan Gölü (Muş) Aksu Deltası (Antalya) Akşehir Gölü (Konya) Aktaş Gölü (Ardahan) Akyatan Gölü (Adana) Akyayan Gölü (Adana) Alaçatı Kıyı Ekosistemi (haliç) (İzmir) Aras ve Karasu Taşkınları (Iğdır) Atatürk Baraj Gölü (Şanlı Urfa) Avlan Gölü (Antalya) Aygır Gölü (Kars) Ayvalık Kıyı Ekosistemi (Balıkesir) B Bafa Gölü (Aydın - Muğla) Balık Gölü (Ağrı) Balıkdamı Gölü (Eskişehir) Batmış Gölü (Bitlis) Bendimahi Deltası (Van) Beyşehir Gölü (Isparta - Konya) Bolluk Gölü (Konya) Bulanık Ovası Sulak Alanları (Muş) Burdur Gölü (Burdur) Büyük Çekmece Gölü (İstanbul) Büyük Menderes Deltası (Aydın) C Cizre Sulak Alanları (Şırnak) Ç Çaldıran Ovası Sulak Alanları (Van) Çalı Gölü (Kars) Çavuşçu Gölü (Konya) Çelebibağı Sazlıkları (Van) Çıldır Gölü (Ardahan) Çıralı Obruğu (Konya) Çiçekli Gölü (Ağrı) Çimenova Gölleri (Van) Çorak Gölü (Burdur) Çöl Gölü ve Çalıkdüzü (Ankara) D Dalaman Sulak Alanları (Muğla) Dalyan Sulak Alan Ekosistemi (Muğla) Doğubeyazıt Sazlıkları (Ağrı) Dönemeç Deltası (Van) E Eber Gölü (Afyon) Edremit Sazlıkları (Van) Eğirdir Gölü (Isparta) Erçek Gölü (Van) Ereğli Sazlıkları (Konya - Karaman - Niğde) Ekşisu Sazlıkları (Erzincan) F Fırtına Deresi (Rize) G Gediz Deltası (İzmir) Girdev Gölü (Muğla) Gökçeada Dalyanı (Çanakkale) Gökdere (Karaman) Göksu Deltası (İçel) Gölbaşı Gölleri (Adıyaman) Gölcük Gölü (Isparta) Gölcük Gölü (İzmir) Gölhisar Gölü (Burdur) Gölköy (Muğla) Gölova Gölü (Erzincan) Güllük Deltası (Muğla) Güney Keban Barajı (Elazığ) H Haçlı Gölü (Muş) Hafik Gölü (Sivas) Hazar Gölü (Elazığ) Hirfanlı Barajı (Ankara) Hörmetçi Sazlığı (Kayseri) I Işıklı Gölü (Denizli) İ İğneada Longozu (Kırklareli) İron Sazlığı (Muş) İznik Gölü (Bursa) K Kapuzbaşı Kaynakları (Kayseri) Karadere (Rize) Karagöl ve Çinili göl (Adana) Karakaya Barajı (Malatya) Karakuyu Sazlıkları (Afyon - Burdur) Karamık Sazlıkları (Afyon) Karataş Gölü (Burdur) Karkamış Taşkın Ovası (Şanlı Urfa) Kaz Gölü (Van) Kesik Gölü (Adana) Kızılırmak Deltası (Samsun) Kızören Obruğu (Konya) Kocaçay Deltası (Bursa) Konya Acıgöl (Konya) Kovada Gölü (Isparta) Kozanlı Gökgöl (Konya) Köyceğiz Gölü (Muğla) Kulu Gölü (Konya) Kuyucuk Gölü (Kars) Kuş Gölü (Balıkesir) Küçük Çekmece Gölü (İstanbul) Küçük Menderes Deltası (İzmir) M Marmara Gölü (Manisa) Meke Maarı (Konya) Meriç Deltası (Edirne) Metruk Tuzlası (Muğla) Meyil Obruğu (Konya) Mogan Gölü (Ankara) N Nazik Gölü (Bitlis) Nemrut Gölü (Bitlis) O Olukköprü Kaynakları (Antalya) P Palas Gölü (Kayseri) Pamukkale (Denizli) Patara Kıyı Ekosistemi (Antalya) Putka Gölü (Ardahan) S Sakarya Deltası (Sakarya) Salda Gölü (Burdur) Samsam Gölü (Konya) Sapanca Gölü (Sakarya - İzmit) Sarıkum Gölü (Sinop) Sarısu Ovası Sulak Alanları (Ağrı) Sarıyar Barajı (Ankara) Saroz Körfezi (Çanakkale) Seyfe Gölü (Kırşehir) Sodalı Göl (Bitlis) Sultan Sazlığı (Kayseri) T Terkos Gölü (İstanbul - Kırklareli) Tersakan Gölü (Konya) Tortum Gölü (Erzurum) Tödürge Gölü (Sivas) Turna Gölü (Van) Tuz Gölü (Konya - Aksaray - Ankara) Tuzla Gölü (Adana) U Ulaş Gölleri (Sivas) Ulubat Gölü (Bursa) Uyuz Gölü (Konya) V Van Gölü (Van) Y Yarışlı Gölü (Burdur) Yedikır Barajı (Amasya) Yeniçağa Gölü (Bolu) Yeşilırmak Deltası (Samsun) Yumurtalık Lagünü (Adana) Yüksekova Sazlıkları (Hakkari) Yüzenada Sulak Alanı (Bingöl) Z Zamantı Nehri (Kayseri) Orijinal Kaynak: SULAK ALANLAR SULAK ALANLAR |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
TÜRKİYE’NİN GÖLLERİ VE BÖLGELERE GÖRE DAĞILIŞLARI 1 . Yerli Kaya Gölleri a . Tektonik Göller: Yer kabuğunun çökmesi veya kırılması neticesinde meydana gelen çukurluklara suların dolmasıyla oluşurlar. Dünya’nın en derin gölü olan Baykal Gölü (1741 m), Lût Gölü, Hazar Gölü ve Çad Gölü yeryüzündeki başlıca büyük tektonik göllerdir. Ülkemizdeki başlıca tektonik göller ise şunlardır: Marmara Bölgesi’nde; Sapanca, İznik, Ulubat ve Manyas gölleri, Ege Bölgesi’nde; Simav Gölü, Göller Yöresi’nde; Beyşehir, Eğirdir, Acıgöl, Burdur, Ilgın (Çavuşçu), Akşehir, Eber, Suğla ve Kovada gölleri, İç Anadolu Bölgesi’nde; Tuz, Seyfe ve Tuzla gölleri, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hazar, Hozapin ve Van gölleri. Türkiye’nin en büyük tabii gölü olan Van Gölü, tektonik bir çukurluğun önünün lavlarla kesilmesi sonucu oluştuğundan volkanik set gölü olarak da bilinir. b. Karstik Göller: Bu tür göller, kayatuzu, jips, kalker gibi çözünebilen tabakaların bulunduğu sahalarda meydana gelir. Bazı karstik göllerin oluşumunda tektonik olaylar da etkili olmuştur. Karstik göller, ülkemizde en fazla AKDENİZ BÖLGESİ Toros Dağları’nın batı kesiminde bulunur. Buralarda yer alan Kızılören obruk gölü, Kestel, Avlan, Yarışlı ve Salda gölleri tipik birer karstik göldür. Bu göllerimiz sadece, kireçtaşlarının çözülmesiyle oluşan çanaklar üzerinde meydana gelmişlerdir. Bununla birlikte, bu alandaki bazı göllerimizin ise oluşumu, tektonik çanaklarda başlamış, karstik olaylarla devam etmiştir. Bu göllerimizin başlıcaları, Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Kovada ve Suğla gölleridir. c. Volkanik Göller: Volkanik faaliyetler esnasında oluşan patlama çukurları içerisinde meydana gelen göllerdir. Başlıca volkanik göllerimiz, Meke Gölü, Acıgöl, Nemrut ve Gölcük gölleri ile Süphan Dağı’nın yan kraterlerinden birinde bulunan Aygır Gölü’dür. d. Buzul (Sirk) Gölleri: Dağ doruklarında, buzulların aşındırmasıyla oluşan ve sirk adı verilen çukurluklarda meydana gelirler. Ülkemizde Sat, Ağrı, Erciyes, Kaçkar ve Bolkar dağları ile Aladağlar üzerinde yer yer bu türden göller bulunmaktadır. 2. Set Gölleri a. Alüvyal Set Gölleri: Alüvyonlarla akarsuyun önünün kapanması sonucu oluşur. Ülkemizde, Marmara, Çamiçi (Bafa), Köyceğiz, Mogan ve Eymir Gölleri ile Uzungöl bu tür göllerdendir. b. Kıyı Set Gölleri: Dalga ve akıntıların taşıdığı malzemeleri koy ve körfezlerin ağız kısmında biriktirmesiyle oluşur. Ülkemizde, Büyük ve Küçük Çekmece gölleri, Durusu (Terkos) gölü, Çukurova deltasındaki Akyatan gölü kıyı set gölleridir. c. Heyelan Set Gölleri: Heyelan sonucu bir akarsuyun önünün kapanmasıyla oluşur. Tortum, Sera, Abant, Zinav ve Sülük gölleri ile Yedigöller bu tür göllerdendir. Abant Gölü’nün oluşumunda tektonik hareketler ile alüvyal birikimlerin de etkisi oluşmuştur. d. Volkanik Set Gölleri: Volkanizma sonucu vadi önlerinin kapanmasıyla meydana gelir. Van, Erçek, Nazik, Çıldır, Haçlı ve Balık gölleri ülkemizdeki volkanik set gölleridir. e. Baraj (Yapay) Gölleri: Yapay göllerimizin en büyükleri, Atatürk, Keban, Karakaya ve Hirfanlı barajlarının gerisinde kurulan göllerdir. |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
TÜRKİYE’NİN PLATOLARI Plato: Akarsularla derince parçalanmış hafif engebeli, çoğunlukla geniş saha kapsayan yüzey şekline plato denir.İç anadolu bölgesinde platolar geniş yer kaplar bunun sebebi eskiden iç anadolu bölgesinde bulunan tethis denizinin düz tabanının 3. jeolojik zamanın sonu 4. jeolojik zamanın başında epirojenik olarak yükselmesidir.Bu yükselmeler sonucu iç anadolu bölgesinde ortalama 1000m yükseltide düzlükler oluşmuş oluşan bu düzlükler akarsular tarafından yarılarak platolar oluşmuştur. İÇ ANADOLU : Tuz gölü ve Konya ovası arasında OBRUK Tuz gölünün batısında CİHANBEYLİ Tuz gölünün kuzeybatısında HAYMANA Eskişehir ve Afyon arasında YAZILIKAYA Kızılırmak yayında BOZOK(Kızılırmak) Yukarı Kızılırmak bölümünde Yozgat-Akdağmadeni arsında yükseklikleri 1000-1500 m arasında, tortul tabakalar arasında platolar bulunur. DOĞU ANADOLU: Doğu Anadolu Bölgesinde bazalt lavları üzerinde 1500-2000 m arasında Erzurum-Kars ve Ardahan Platoları vardır. Ayrıca 2000-2500 m aralığında Alahuekber ve Yalnızçam dağları üzerinde platolar bulunur. EGE : İç Batı Anadolu eşiğinde özellikle Uşak dağları üzerindeki platolar. AKDENİZ: Orta Toroslarda Taşeli nüfus çok seyrek KARADENİZ: Orta Karadeniz’de Canik-Giresun Dağ. üzerinde ayrıca Fatsa-Şebinkarasihar arasında Perşembe yaylası. G.DOĞU ANADOLU: Gaziantep ve Şanlıurfa platoları. Not: Ülkemizdeki platolar, ya yatay tabakalı yapılar üzerinde ve lavların yayıldığı alanlarda yada aşınma sonucu düzleşmiş değişik araziler üzerinde bulunur. Platolardaki tarımsal faaliyetleri, iklim koşulları ve yükseklik durumu belirler. TÜRKİYE’NİN OVALARI Ova: Vadilerle parçalanmamış çevrelerine göre alçakta olan geniş düzlüklere ova denir. Ülkemizde ovalar iki gruba ayrılır. Kıyılarda delta ovaları ve iç kesimlerdeki ovalar. 1-KIYI OVALARI: Kıyı ovaların oluşmasında akarsuların taşıdığı alüvyonların miktarı, kıyılardaki akıntı ve dalga faaliyetleri ve kıyıların derinliği etkili olmuştur. Bafra Ovası: Kızılırmak oluşturmuştur. Çok verimli bir ovadır. Deltada kıyı gölleri bulunur. En büyüğü Balık gölüdür. Çarşamba Ovası: Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluşmuştur. Sakarya Ovası: Delta ovasında ziyade bir taban seviyesi ovası özelliği taşır. Meriç Deltası: Küçük bir oluk içende oluşmuş olup Meriç nehrinin getirdiği alüvyonlarla meydana gelmiştir. Gediz Ovası: Gediz nehri oluşturmuştur. İzmir Körfezi’nin dolma tehlikesi durumunda nehrin yatağı değiştirilmiştir. Küçük Menderes Ovası: Faylanma sonucu çöken sahalara zamanla alüvyonların dolmasıyla oluşmuştur. Büyük Menderes Ovası: Büyük Menderes ırmağının getirdiği alüvyonla oluşmuştur. Ovada Çamiçi gölü yer almaktadır. Çukurova: Seyhan ve Ceyhan nehri oluşturmuştur. Türkiye’nin en büyük delta ovasıdır. 2-İÇ BÖLGELERDEKİ OVALAR: iç bölgelerdeki ovalarımızın büyük bir bölümü, tektonik çanaklar içinde göl ve akarsu depolarının birikmesi sonucu meydana gelmiştir. İç bölgelerde yer alan ovalar, fay kuşaklarındaki çöküntü sahaları boyunca görülür. Doğu Anadolu Fay Kuşağındaki Ovalar: Muş ovası: karasu ve Murat nehirleri, menderesler çizerek akarlar Bingöl ovası, Murat nehri tarafından oluşturulmuştur. Elazığ ve Uluova: Bu ovalar bir yerleşme ve tarım alanıdır. Antakya-K.Maraş Ovası: Nur Dağı doğusunda bir graben içinde yer alır. Amik ovası: Asi nehrinin oluşturduğu bir çöküntü ovasıdır. KuzeydoğuAnadolu’daki Ovalar: Göle ovası: Daha çok çayır ve bataklıklar yaygındır. Ardahan ovası: Ovayı, Kura nehri sular. Erzurum ovası: Türkiye’nin en yüksek ovalarından biridir (2000m) Pasinler-Horasan Ovası: Aras nehrinin oluşturduğu bir ovadır. Iğdır ovası: Etrafı dağlarla çevrilidir. Yüksekliği azdır. Sebze meyve ve yetiştirilir. Kuzey Anadolu Fay Kuşağındaki Ovaları Bu kuşak üzerinde doğu da Erzincan ile batıda İzmit Körfezi arasında Suşehri, Erbaa, Niksar, Taşova, Ladik Merzifon, Suluova ,Tosya, Kargı, Kurşunlu, Çerkeş, Vezirköprü, Taşköprü, Bolu, Düzce, Adapazarı ve Sapanca olukları bulunur. İç Anadolu ovaları: İç Anadolu’da eski bir göl tabanı durumunda bulunan ve Türkiye’nin en büyük ovası olan Konya Ovası önemli yer kaplar. Akşehir-Eber Ovası: Kuzeyde Emirdağları ile güneyde Sultan Dağları arasında bitişik halde bulunur. Bu ovalar üzerinde aynı zamanda göllerde bulunur. Ayrıca, Kayseri ve Develi ovaları ,Aksaray ovası, Ankara’da Akıncı ovası ve Çubuk ovası ve Eskişehir ovası bulunur. Güney Doğu Anadolu Ovaları: Türkiye’nin en büyük ovalarından biri olan ve Urfa’nın Suriye sınırında Altınbaşak, (Ceylanpınar) ovası bulunur. Ayrıca burada G.A.P kapsamında bulunan ovalar (Suruç, B. Antep, Klis) geniş yer kaplar. Batı Anadolu Ovaları: Denizden başlayarak 200 m yüksekliği kadar ulaşan ve kuzeyden güneye sıralanan Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes ovaları bulunur. Ayrıca iç kısımlarda Bornova, Simav, Sandıklı, Afyon, Bursa,İnegöl,Karacabey,ve Balıkesir, ovaları yer alır. OVALARIN ÖNEMİ : 1-Ovalar tarım ürünlerinin yetiştirildiği çok sayıda yerleşmelerin bulunduğu ve ulaşımın kolaylıkla sağlandığı sahalardır. 2-Ovalarımız önemli tarım sahalarıdır. 3-Ovalarımız önemli kentlerin kurulduğu sahalardır. 4-Ulaşım kolaylığı ve ucuz maliyetle konut ve sanayi tesisi inşaatı ovaları cazip hale getirmektedir. |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
Türkiye Bölgeler Coğrafyası
Karadeniz Bölgesi Bölge adını komşu olduğu Karadeniz’den almıştır. Bölgenin tümü doğal, ekonomik ve beşeri özellikler bakımından benzer özellikler gösterir. Ancak yer şekilleri, iklim, tarım, yerleşme ve ekonomik etkinliklere bağlı olarak 3 bölüme ayrılmıştır. Bunlar Batı, Orta ve Doğu Karadeniz’dir. Yer şekilleri Dağlar : Batı Karadeniz’de birbirine paralel 3 sıra halinde uzanan dağlar, Orta Karadeniz’de kıyıdan uzaklaşıp, tek sıra halinde uzanır. Ortalama yükselti azalmıştır. Doğu Karadeniz’de ise dağlar iki sıra halinde uzanır. Bölgenin en yüksek dağları bu bölümdedir. Dağ sıraları arasında batı-doğu yönlü uzanan çöküntü ovaları ile Çoruh-Kelkit, Gökırmak ve Devres vadiler yer alır. Ovalar : Bölgenin en geniş kıyı ovaları Çarşamba ve Bafra delta ovalarıdır. İç kesimlerde Suluova, Taşova, Turhal, Merzifon, Tosya, Boyabat gibi çöküntü ovaları yer alır. Bu çöküntü ovaları Türkiye’nin en aktif deprem bölgeleridir. Akarsular ve Göller Akarsular : Yenice, Bartın, Kızılırmak, Yeşilırmak ve Çoruh bölgenin önemli akarsularıdır. Yatak eğimleri fazla, rejimleri düzensiz akarsulardır. Kar erimelerine bağlı olarak ilkbahar aylarında akım yüksektir. Göller : Bölgede buzul gölleri ve heyelan set gölleri fazladır. Özellikle Doğu Karadeniz Dağları’nda buzul etkisiyle oluşmuş buzul gölleri yaygındır. Sera (Uzungöl), Tortum, Borabay, Abant ve Yedigöller başlıca heyelan set gölleridir. Ayrıca bölgede çok sayıda baraj gölü bulunmaktadır. İklim Bölgenin kıyı şeridinde her mevsim yağışlı, yazları serin, kışları ılık geçen Karadeniz iklimi etkilidir. Bu iklimi etkileri Orta Karadeniz’de yer şekillerine bağlı olarak iç kesimlere kadar ulaşır. Batı ve Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde iklim karasallaşır, yağış miktarı azalır. Doğal Bitki Örtüsü İklim koşullarının orman yetişmesine uygun olduğu Karadeniz Bölgesi’nde özellikle denize dönük dağ yamaçlarında sık orman örtüsü görülür. Ormanlar deniz seviyesinden başlar ve 2200 metrelere kadar ulaşır. Nüfus ve Yerleşme Bölge, nüfus sayısı bakımından 3. sırada yer alır. Nüfusun büyük bölümü Doğu Karadeniz kıyıları , Orta Karadeniz’deki ovalar ve Batı Karadeniz’de Zonguldak Yöresi’nde toplanmıştır. Bölgede iklimin nemli olması ve tarımsal koşullar, kırsal nüfusun fazlalığına yol açmıştır. Arazinin engebeli olması, su kaynaklarının bolluğu dağınık yerleşmeyi yaygınlaştırmıştır. Konut tipi olarak ahşap evler yaygındır. İller Amasya, Artvin, Bartın, Bayburt, Bolu, Çorum, Giresun, Gümüşhane, Karabük, Kastamonu, Ordu, Rize, Samsun, Sinop, Tokat, Trabzon, Zonguldak. Ekonomik Özellikler Tarım Bölge ikliminin nemli olması, kıyıda yaz mevsiminin yağışlı geçmesi, buğday arpa gibi tahıl tarımını engellemiştir. Bol neme gereksinim duyan tarım ürünlerini yaygınlaştırmıştır. Tarım arazileri parçalı ve dar olup, genellikle eğimli arazilerdir. Bu durum tarımda makine kullanımını engellemiştir. Doğu Karadeniz kıyılarında bahçe tarımı yaygındır. Tarım Ürünleri Mısır : Kıyı kesiminde buğdayın yerini almıştır. Halkın temel besin maddesidir. Bölge mısır üretiminde 1. sırada yer alır. Ancak üretilen mısırın tümü bölge içinde tüketildiğinden ticari değeri yoktur. Tütün : Karadeniz Bölgesi, üretimde Ege Bölgesi’nden sonra 2. sırada yer alır. Bafra Ovası (Samsun) en yoğun ekim yapılan alandır. Ayrıca Tokat, Amasya, Düzce Ovası (Bolu) ve Rize Yöresi’nde yetiştirilir. Fındık : Kış ılıklığına gereksinim duyan fındık Karadeniz iklimine en uyumlu üründür. Türkiye üretiminin %84’ü Karadeniz Bölgesi tarafından karşılanır. Bütün Karadeniz kıyılarında, yer yer iç kesimlerde yetişmesine karşın, en yoğun olarak Ordu ve Giresun’da üretilir. Çay : Muson iklimine uyumlu bir tarım ürünüdür. Bol nem ve kış ılıklığına gereksinim duyar. Trabzon – Rize arasında Doğu Karadeniz kıyılarında, denize dönük yamaçlarda yetiştirilir. Ülke üretiminin tamamını Karadeniz Bölgesi karşılar. Pirinç : Bol suya gereksinim duyar. Akarsu vadi tabanlarında ekimi yapılır. Tosya, Boyabat, Çarşamba ovaları başlıca ekim alanlarıdır. Şekerpancarı : Bol yağışlı olan Doğu Karadeniz kıyıları dışında tüm bölgede yetişme koşulları vardır. Ekim alanları Kastamonu, Çorum, Tokat, Amasya illerinde geniştir. Keten-kenevir : Nemli iklim bitkisi olan keten Batı Karadeniz Bölümü’nde Kastamonu ve Sinop’ta yetiştirilir. Kenevir ise uyuşturucu özelliği nedeniyle devlet kontrolünde üretilir. Meyve : Amasya’da elma, Kastamonu’da erik, Rize’de turunçgiller, Orta Karadeniz’de üzüm, Batı Karadeniz’de kestane tarımı yaygındır. Hayvancılık Gür otlaklar ve nemli iklimi büyükbaş hayvancılığı yaygınlaştırmıştır Batı ve Orta Karadeniz iç kesimlerinde tiftik keçisi yetiştirilir. Balıkçılık önemli geçim kaynağıdır. Bolu Yöre’sinde arıcılık ve kümes hayvancılığı yaygındır. Ormancılık Ormanların geniş yer kaplaması, ormancılığı önemli bir geçim kaynağına dönüştürmüştür. Batı ve Doğu Karadeniz’de kereste, tomruk, parke ve kağıt fabrikaları bulunur. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler : Doğu Karadeniz’de Artvin ve Murgul (Göktaş), Batı Karadeniz’de, Kastamonu – Küre’de bakır çıkartılır. Bölgede çıkarılan bakır, Samsun bakır fabrikasında işlenir. Enerji Kaynakları : Zonguldak havzasında taşkömürü çıkartılır. Türkiye üretiminin tamamını burası karşılar. Demir-çelik endüstrisinde enerji kaynağı olarak kullanılır. Taşkömürü tozundan Çatalağzı termik santralinde elektrik üretilir. Bolu, Çorum, Amasya ve Havza’da linyit yatakları işletilmektedir. Enerji Üretim Tesisleri : Kızılırmak üzerinde Altınkaya, Yeşilırmak üzerinde Almus, Hasan ve Suat Uğurlu hidroelektrik santralleri kuruludur. Hopa’da petrolle çalışan termik santral yer alır. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : UYARI : Endüstri Batı Karadeniz Bölümü’nde gelişmiştir. Zonguldak Havzası Türkiye’nin ağır sanayi bölgesidir. Şeker : Kastamonu, Turhal (Tokat), Suluova (Amasya), Çorum, Çarşamba (Samsun) Çay : Rize ve çevresi Demir – çelik : Ereğli (Zonguldak) ve Karabük Kağıt : Çaycuma (Zonguldak), Taşköprü (Zonguldak), Aksu (Giresun) Kereste : Bolu, Düzce, Bartın, Ayancık Ulaşım Yer şekilleri nedeniyle Orta Karadeniz Bölümü dışında bölgede ulaşım zordur. Samsun ve Zonguldak dışında demiryolu ile ard bölgesine bağlı olan liman yoktur. Samsun ve Trabzon bölgenin gelişmiş liman kentleridir. Trabzon Limanı, Zigana ve Kop geçitleri ile bölge içine ve oradan da komşu ülkelere bağlanmıştır. Turizm Bölgede gerek tarihi kalıntılar gerekse doğal güzellikler turizm için önemli potansiyel oluşturmaktadır. Bölge iklimi deniz turizminin gelişmesini engellemiştir. Batı Karadeniz’de Amasya ve Sinop’ta deniz turizmi gelişmeye başlamıştır. Özellikle Kaçkar Dağları’ndaki buzul gölleri, değişik bitki türleri bölgenin deniz turizmindeki açığını kapatacak derecede ilgi görmektedir. Bolu Aladağlar ve Abant çevresi kış sporlarının yapıldığı önemli merkezlerdir. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Karadeniz Bölgesi ekonomik gelişmişlik açısından 5. sırada yer alır. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. Çay Fındık Kenevir Pirinç Mısır Tütün Deniz ürünleri Taşkömürü Bakır |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
» Marmara Bölgesi
Marmara Bölgesi, yer şekilleri ve sosyo-ekonomik özelliklerine göre dört bölüme ayrılmıştır. Bunlar, Yıldız Dağları Bölümü, Çatalca - Kocaeli Bölümü, Ergene Bölümü ve Güney Marmara Bölümüdür. Yer şekilleri Dağlar : Yer şekilleri bakımından sade görünümlü olan bölge, bölgeler arasında ortalama yüksekliği en az olandır. Samanlı, Yıldız, Koru, Ganos, ve Biga Dağları bölgedeki başlıca dağ sıralarıdır. En yüksek dağ kütlesi Uludağ’dır. Ovalar : Ergene, Adapazarı, Yenişehir, Karacabey, İnegöl ve Balıkesir bölgenin önemli ovalarıdır. Platolar : Bölgede aşınmış tepelikler, dalgalı araziler, geniş yer tutar. Çatalca, Kocaeli, Biga ve Gelibolu platoları yer alır. Akarsular ve Göller Akarsular : Ergene, Susurluk ve Sakarya bölgenin önemli akarsularıdır. Ayrıca Biga Yarımadası’nda (Çanakkale Boğazı çıkışında) denize dökülen Karamenderes ile Marmara Denizi’ne dökülen Kocabaş çayları bulunur. Göller : Bölgenin Güney Marmara Bölümü’nde tektonik oluşumlu, büyük tatlı su gölleri bulunur. Bunlar İznik Gölü, Ulubat Gölü, Manyas Gölü ve Sapanca Gölü’dür. Durusu (Terkos), Büyük Çekmece ve Küçük Çekmece gölleri ise kıyı set gölleridir. Ayrıca bölgede birçok baraj gölü de bulunmaktadır. İklim Bölge, Akdeniz iklimi, Karadeniz iklimi ve karasal iklim arasında geçiş alanıdır. Ergene Bölümü dışında, bölgede bozulmuş Akdeniz iklimi görülür. Karadeniz ikliminin ve enlemin etkisine bağlı olarak yaz kuraklığı Akdeniz Bölgesi’ne göre daha azdır. Kışın kar yağışı olağandır. Ergene Bölümü’nde ise karasal iklim özellikleri görülür. Bölgenin kış mevsiminde en soğuk bölümü burasıdır. UYARI : Marmara Bölgesi’nde çeşitli iklim tiplerinin görülmesi, bitki örtüsünün ve tarım ürünlerinin çeşitlenmesine yol açmıştır. Doğal Bitki Örtüsü Marmara kıyılarında 250-300 m yükseltiye kadar maki görülür. Karadeniz kıyıları ile Uludağ’da ormanlar yer alır. Yıldız Dağları Bölümü ise ormanların en geniş alan kapladığı yerdir. Orman bakımından 4. sırada yer alan bölgede iç kesimlere doğru gidildikçe antropojen bozkırlar görülür. Nüfus ve Yerleşme Marmara en kalabalık bölgedir ve nüfus yoğunluğu bakımından ilk sırada yer alır. Nüfuslanması, çok göç almasının bir sonucudur. Buna bağlı olarak kentleşme oranı en yüksek olan bölgedir. Çatalca – Kocaeli Bölümü ile Bursa Yöresi yoğun nüfuslanmıştır. Yıldız Dağları Bölümü, Biga ve Gelibolu Yarımadası bölgenin en tenha yerleridir. İller Balıkesir, Bilecik, Bursa, Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Sakarya, Tekirdağ, Yalova Ekonomik Özellikler Tarım Bölgenin fazla engebeli olmaması nedeniyle, yüzölçümüne göre ekli-dikili arazinin en geniş alan kapladığı bölgedir. Tarımsal ürün çeşitliliğinin en fazla olduğu bölge olmasında yükselti azlığı ve çeşitli iklimlerin geçiş alanında bulunması etkili olmuştur. Modern tarım yöntemleri kullanıldığından, elde edilen verim yüksektir. Ancak tüketici nüfus fazlalığı nedeniyle tarım ürünleri bölge gereksinimini karşılayamaz. Tarım Ürünleri Buğday : Trakya’da Ergene Bölümü’nde yoğun olarak yetiştirilir. Bölge, üretimde İç Anadolu’dan sonar 2. sırada yer alır. Ayçiçeği : Tohumlarından yağ elde etmek için yetiştirilir. Türkiye üretiminin % 80 ini bu bölge karşılar. Ergene ve Güney Marmara Bölümleri’nde ekimi yoğunlaşır. Şekerpancarı : Trakya, Güney Marmara ve Adapazarı ovalarında ekim yapılır. Tütün : Bölge, Türkiye üretiminde 3. sırayı alır. Bursa, Balıkesir, Adapazarı’nda ekimi yoğunlaşır. Mısır : Bölge, üretimde Karadeniz’den sonra 2. sırayı alır. Adapazarı ve Bursa önemli ekim alanlarıdır. Pirinç : Meriç ovalarında ekimi yoğunlaşır. Edirne bölge üretiminde ilk sırayı alır. Şerbetçi otu : Bira sanayinde tad ve koku verici olarak kullanılır. Bilecik Yöresi’nde ekimi yapılır. Zeytin : Güney Marmara Bölümü’nde Gemlik ve Mudanya Yöresi’nde üretimi yoğunlaşır. Bölge, üretimde Ege’den sonar 2. sırayı alır. İri kalitede sofralık zeytin yetiştirilir. Dut : Bölgede ipek böceği yetiştiriciliğine bağlı olarak dutçuluk önem taşır. Bursa, Balıkesir, Bilecik Yöresi’nde yoğun olarak yetiştirilir. Meyve : Bursa Yöresi’nde yoğun olarak yetiştirilir. Şeftali, kiraz, çilek, kestane ve üzüm başlıcalarıdır. Sebze : Bursa ve Adapazarı ovalarında yoğun olarak yetiştirilir. Domates, patates, sarımsak, soğan, patlıcan, kabak, biber başlıcalarıdır. Hayvancılık Makineli tarım nedeniyle otlak alanları daraldığından besi hayvancılığı ve mandıracılık gelişmiştir. Büyük kentler çevresinde kümes hayvancılığı yaygındır. Bursa Yöresi’nde ipek böcekçiliği önem taşır ve merinos koyunu yetiştirilir. Boğazlar ve Marmara’da balıkçılık yapılır. Ormancılık Yıldız Dağları’nın kuzeye bakan yamaçlarında, Samanlı Dağları üzerinde ve Uludağ çevresinde verimli ormanlar bulunur. Özellikle Karadeniz kıyılarındaki meşe ormanlarından yakacak odun üretiminde yararlanılır. Yıldız Dağları Bölümü’ndeki ormanlardan odun kömürü ve kereste üretimi yapılır. Güney Marmara Bölümü’ndeki ormanlar ise üretime en elverişli ormanlar arasındadır. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler Maden ve enerji üretiminde Marmara Bölgesi’nin Türkiye ekonomisine katkısı azdır. En önemli yer altı zenginliği Susurluk, Bigadiç ve Mustafa Kemal Paşa Havzasında çıkarılan bor mineralleridir. Enerji Kaynakları Trakya (Saray, Harmanlı), Çan ve Bilecik’te önemli bir enerji kaynağı olan linyit yatakları bulunmaktadır. Trakya Hamitabat ve Marmara Ereğlisi’nde doğal gaz çıkarılır. Enerji Üretim Tesisleri Enerji üretiminin en az, tüketiminin ise en çok olduğu bölgedir. Hamitabat’taki doğalgaz çevrim tirübünü ile Orhaneli’de linyitle çalışan termik santral başlıca üretim tesisleridir. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : Şeker : Alpulu, Susurluk, Adapazarı Konserve : Bursa, Çanakkale Bitkisel Yağ : Trakya’da yoğunlaşır İçki-Sigara : Tekirdağ, İstanbul İlaç : İstanbul Dokuma : Bursa, İstanbul Seramik : İstanbul, Çanakkale, Bilecik Elektrikli Ev Eşyaları : İstanbul, İzmit Kağıt : İzmit, Balıkesir başlıcalarıdır. Cam : Kırklareli, İstanbul Petrol Rafinerisi : İzmit (İpraş) Petro – kimya : İzmit Otomotiv : Bursa, İstanbul, İzmit, Adapazarı Traktör – Vagon : Adapazarı Gemi Yapımı : İstanbul, Gölcük Ulaşım Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan en kısa kara ve demiryolları bu bölgeden geçer. Yer şekillerinin sade olması ve yükseltinin azlığı ulaşımı kolaylaştırmıştır. Yıldız Dağları Bölümü ile Biga Yöresi’nde arazinin engebeli olması nedeniyle ulaşım gelişmemiştir. İstanbul, kara, hava, deniz ve demiryolu ulaşımının kesiştiği noktada yer alır. Bursa ve Edirne de önemli yolların geçtiği diğer merkezlerdir. Bandırma, Kocaeli (İzmit) ve Tekirdağ ise diğer önemli liman kentleridir. Turizm Marmara Bölgesi doğal güzelliklerinin yanı sıra tarihi ve kültürel zenginliğiyle de turizmde önemli bir paya sahiptir. Türkiye turizm gelirinin % 50 sini bu bölge sağlamaktadır. İstanbul ve Bursa bölgenin iki önemli turizm merkezidir. Ayrıca Edirne, İznik, Çanakkale ve Gelibolu tarihi turizmin geliştiği yerlerdir. Özellikle Bursa ve Gönen çevresinde kaplıca turizmi gelişmiştir. Güney Marmara Bölümü’ndeki Kuş Cenneti ve Uludağ milli parkları da bölge turizmine önemli katkıda bulunmaktadır. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Marmara Bölgesi endüstri ve ticaret sektörünün yoğunlaştığı Türkiye’nin en gelişmiş bölgesidir. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyetlerin listesi verilmiştir. Ayçiçeği Sebze Zeytin Buğday Deniz Ürünleri İpek Böcekçiliği Endüstri ürünleri Turizm |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
» Ege Bölgesi
Ege Bölgesi, yer şekilleri, iklim ve bunun etkisine bağlı olarak beşeri ve ekonomik yönden farklı olan iki bölüme ayrılmıştır. Bunlar Ege Bölümü ve İç Batı Anadolu Bölümüdür. Yer şekilleri Yer şekillerinin oluşmasında 3. zaman sonları ile 4. zaman başlarındaki tektonik hareketler belirleyici olmuştur. Dağlar : Bölgenin batısında, Ege Denizi’ne dik uzanan, doğu-batı yönlü dağlar ile bu dağlar arasındaki çöküntü ovaları yer alır. Kuzeyden güneye doğru sıralanan Kaz Dağı, Mardan Dağı, Yunt Dağı, Bozdağlar ve Aydın Dağları kırılma sonucu oluşan horstlardır. Manisa’nın Kula ilçesi yakınlarında genç volkan konileri yer alır. Ovalar : Doğu – batı yönlü uzanan dağ sıraları arasında yer alan Edremit, Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes ovaları kırılma sonucu oluşan grabenlerdir. Ege Bölümü’nde yüksekliği 250 metreden daha az olan çöküntü ovaları yer alır ve iç kesimlere doğru uzanır. Bölgenin en güneyindeki Menteşe Yöresi’nde ise karstik ovalar yaygındır. Platolar : Bölgedeki platolar Ege grabenlerinin doğusunda, İç Batı Anadolu Bölümü’ndeki yüksek düzlüklerdir. Kıyı Ege ovalarının bittiği yerde, plato görünümündeki İç Batı Anadolu eşiği başlar. İç Batı Anadolu Platosu üzerinde yüksekliği 2000 metreden az olan Demirci, Eğrigöz, Şaphane, Murat, Emir ve Sandıklı Dağları yer alır. Akarsular ve Göller Akarsular : Bölgenin akarsuları Bakırçay, Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes’tir. Hepsi Ege Denizi’ne dökülür. Akarsuların aşağı çığırlarında arazi eğimi azaldığı için menderesler, akarsu ağızlarında ise akarsularla aynı adları taşıyan irili-ufaklı delta ovaları oluşmuştur. Akarsuların yatak eğimi az olduğu için hidroelektrik potansiyelleri de azdır. Göller : Göl bakımından fakir olan Ege Bölgesi’nde Bafa (Çamiçi) ve Marmara gölleri yer alır. Bu göller alüvyal set gölleridir. Suları tatlıdır. İklim Kıyı kesimindeki Asıl Ege Bölümü’nde Akdeniz iklimi özellikleri görülür. Akdeniz ikliminin etkileri, çöküntü ovaları boyunca, kıyıdan yer yer 100-150 km kadar içerilere sokulur. Kıyı kesiminde kar yağışları ve don olayları çok ender görülür. Kışları oldukça ılımandır. Yaz mevsimi kıyı ovalarında oldukça sıcak ve kurak geçer. İç Batı Anadolu Bölümü’nde ise Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş özelliği görülür. Sıcaklık farkları artar. İç Batı Anadolu’da kış mevsimi kıyı kesime göre daha soğuktur. Kar yağışları ve don olayları görülür. Yaz mevsimi ise kıyı kesime göre daha sıcaktır. İç Batı Anadolu’da kıyı kesimine göre azalan yağışlar, ilkbahar mevsimine doğru kayar. Yaz kuraklığı kıyı kesimden daha azdır. Doğal Bitki Örtüsü Ege Bölümü’nde 500-600 metreler kadar makiler, daha yükseklerde iğne yapraklı ağaçlardan oluşan ormanlar yer alır. İç Batı Anadolu Bölümü’nde çalılık ve ormanlarla, İç Anadolu’ya doğru bozkırlar göürülür. Nüfus ve Yerleşme Nüfus sayısı bakımından Marmara, İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerinden sonra 4. sırayı alır. Bölgede doğum oranı düşüktür. Yüzölçümü küçük olduğundan, nüfus yoğunluğu bakımından Marmara Bölgesi’nden sonra 2. sırayı alır. Nüfusun dağılışı düzenli değildir. Kıyı kesimindeki ovalar sık nüfuslu, iç kesimler ise dağlık Menteşe Yöresi ise oldukça tenhadır. Ege Bölümü’nde kentleşme oranı yüksek, göçler nedeniyle nüfus artışı fazladır. Ayrıca bu bölümde yer alan Kuşadası, Bodrum, Marmaris gibi turizm merkezlerinde yaz mevsiminde turizm nedeniyle nüfus artar. İller Afyon, Aydın, Denizli, İzmir, Kütahya, Manisa, Muğla, Uşak Ekonomik Özellikler Tarım Kıyı kesimindeki Ege Bölümü’nde verimli tarım topraklarının bulunması ve Akdeniz ikliminin etkisi nedeniyle, ekonomik değeri yüksek olan ihraç ürünleri yetiştirilir. Bu bölümde tarımda makine kullanımı yaygındır. İntansif (modern) tarım yöntemleri uygulanır. Tarımsal nüfus yoğunluğu fazla olan bu bölümde seracılık da yaygındır. İç Batı Anadolu Bölümü’nde iklimin karasallaşması ve sulamanın yaygın olmaması, tarımsal ürün çeşitliliğini azaltır. Kıyıda yetiştirilen ürünler bu bölümde yetiştirilemez. Tarım Ürünleri Asıl Ege Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri Tütün : Türkiye tütün üretiminin % 50’sini bu bölge karşılar. Tüm kıyı ovalarında ekimi yapılan ve yurt dışına ihraç edilen tütün en çok Bakırçay Ovası’nda yetiştirilir. Zeytin : Akdeniz ikliminin tanıtıcı kültür bitkisi olan zeytin en çok Ege Bölgesi’nde yetiştirilir. Türkiye üretiminin % 48’ini Ege Bölgesi sağlar. Edremit – Ayvalık Yöresi başta olmak üzere tüm kıyı kesiminde ve yer yer 100 km içerilere kadar zeytin yetiştirilir. Üzüm : Türkiye’de üzüm üretiminin % 40’ını sağlayan bölge 1. sırada yer alır. Kurutularak ihraç edilen çekirdeksiz üzümün tamamını Ege Bölgesi üretir. Başta Gediz Ovası olmak üzere Büyük ve Küçük Menderes ovalarında yetiştirilir. İncir : Kış ılıklığı isteyen ve Akdeniz iklimine uyumlu olan incirin %82’si bu bölgede yetiştirilir. Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz ovalarında incir üretimi yoğunlaşır. Kurutularak yurt dışına ihraç edilen incirin en çok yetiştirildiği yer ise Aydın’dır. Pamuk : Akdeniz iklimine uyumlu olduğundan kıyı ovalarında ekimi yapılır. Büyük Menderes ve Gediz ovalarında üretimi yoğunlaşır. Türkiye üretiminin % 42’sini sağlayan Ege Bölgesi üretimde ilk sırayı alır. Turunçgiller : Akdeniz iklimine uyumlu olan ve kış ılıklığı isteyen turunçgil üretimi, İzmir’in güneyindeki kıyı ovalarında yapılrı. Türkiye üretiminin %10’unu sağlayan bölge, Akdeniz Bölgesi’nden sonra 2. sırayı alır. Pirinç : Çöküntü ovalarında ekimi yoğunlaşır. Sebze : Bölgenin sebze üretiminde önemli bir yeri vardır. Domates, biber, patlıcan, patates, salata, kereviz, pırasa, başlıcalarıdır. Meyve : Bölge kendine özgü meyve üretimi ile diğer bölgelerden ayrılır. İncir, turunçgil ve üzümün yanı sıra elma ve kiraz üretimi de önem taşır. İç Batı Anadolu Bölümü’nün Başlıca Tarım Ürünleri Haşhaş : Tohumundan yağ ve kozasından morfin yapımında kullanılan afyon sakızının elde edildiği bir bitkidir. Bu nedenle ekimi devlet kontrolünde yapılır. Türkiye üretiminin %90’ını Ege Bölgesi karşılar. Afyonkarahisar çevresinde ekimi yoğunlaşır. Tahıllar : Bölgede üretilen tahıl ülke üretiminin % 10’a yakın bölümünü karşılar. Tahıllardan buğday ve arpa, Afyon, Kütahya, Denizli ve Uşak’ta üretilir. Şekerpancarı : Önemli bir endüstri bitkisi olan şekerpancarı Afyon, Kütahya ve Denizli’de üretilir. Ayçiçeği : Denizel etkilerin sokulmadığı İç Batı Anadolu’da sulanabilen alanlarda yetişir. Baklagiller : Uşak, bölgede nohut üretiminin en fazla yapıldığı yerdir. Hayvancılık Bölgede hayvan otlatmaya elverişli alanlar pek fazla değildir. Otlaklar daha çok İç Batı Anadolu’da görülür. Bölgenin kıyı kesiminde besi hayvancılığı, İç Batı Anadolu Bölümü’nde dağlıç ve sakız ırkı, İç Batı Anadolu platolarında karaman ırkı koyun yetiştirilir. Özellikle maki alanlarında kıl keçisi yetiştiriciliği önem taşır. Menteşe Yöresi’nde arıcılık gelişmiştir. Kümes hayvancılığı son yıllarda gelişme göstermiştir. Ayrıca doğal balıkçılığın yanı sıra kültür balıkçılığı da yapılır. Ormancılık Türkiye ormanları’nın %19’u Ege Bölgesi’nde yer alır. Ormanlar Asıl Ege Bölümü’nde yoğunlaşır. Menteşe Yöresi, Aydın Dağları, Bozdağlar ve Kaz Dağı orman bakımından en zengin alanlardır. Menteşe Yöresi’nde sığla yağı üretimi yapılır. Günlük ağacı ve meyan kökü de bölgedeki diğer önemli orman ürünleridir. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler : Krom üretiminde ikinci sırayı alan bölgede, Köyceğiz, Marmaris, Emet’te krom çıkarılır. Menteşe Yöresi’nde zımpara taşı, Afyon’da mermer, Eymir, Ayazmand ve Torbalı’da demir, Kütahya-Emet’te bor minerali çıkartılır. Ayrıca İzmir Çamaltı tuzlasında tuz üretilir. Enerji Kaynakları : Türkiye’nin en önemli linyit yatakları bu bölgede yer alır. Linyit üretiminin %90’ı Ege Bölgesi’nden sağlanır. Çıkarıldığı yerler; Muğla – Yatağan, Manisa – Soma, Kütahya’da Tavşanlı, Tunçbilek, Seyitömer ve Değirmisaz’dır. Linyit’in önemli bir bölümü termik santrallerde yakılarak elektrik enerjisi üretilir. Enerji Üretim Tesisleri Termik santrallerin en çok olduğu bölgedir. Bu santraller; Manisa-Soma, Muğla-Yatağan ve Gökova ile Kütahya-Seyitömer ve Tunçbilek’te kuruludur. Termik enerjinin yanı sıra hidroelektrik enerjisi üretimi de yapılır. Demirköprü (Gediz), Kemer ve Adıgüzel (Büyük Menderes) barajları bu bölgededir. Denizli-Sarayköy’de jeotermal santral kuruludur. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : Besin, Sıvı Yağ : İzmir, Ayvalık, Edremit Şeker : Uşak, Afyon, Kütahya Sigara ve İçki : İzmir Petrol Arıtma ve Petro Kimya : İzmir - Aliağa Seramik, Çini, Porselen : Kütahya, Uşak, İzmir Pamuklu Dokuma : İzmir, Aydın, Nazilli, Söke, Bergama, Denizli ve Uşak Otomotiv : İzmir Tarım Makineleri : Manisa, Aydın Kağıt : Afyon (Çay) Azot – Gübre : Kütahya Ulaşım Doğu – batı yönlü uzanan dağlar ve arasındaki ovalar, kıyı kesimle iç kesimi birbirine bağlayan yolların yapımını kolaylaştırmıştır. Dağlık Menteşe Yöresi dışında bölgede ulaşım sorunu yoktur. İzmit limanı ard bölgesine kara ve demiryollarıyla bağlanmıştır. Türkiye’nin en önemli ihraç limanıdır. Afyon ve Denizli de önemli yolların kesiştiği, ulaşımın geliştiği merkezlerdir. Turizm Ege Bölgesi’nde özellikle kıyı kesimler tarihi ve doğal güzellikleriyle turizmin çok geliştiği yerlerdir. Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Çeşme, Didim, Foça deniz turizminin geliştiği merkezlerdir. Denizli – Pamukkale’deki travertenler, kaplıcalar, Selçuk-Efes’te Meryem Ana Kilisesi ve antik kent, Bergama, Sard, Didim, Milet, Afrodisyas anitk kentleri, Afyon ve Kütahya kaplıcaları bölgenin diğer turizm zenginlikleridir. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Ege Bölgesi sosyo-ekonomik gelişmişlik açısından Marmara Bölgesi’nden sonra 2. sırada yer alır. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. İncir Pamuk Tütün Üzüm Zeytin Haşhaş Linyit Endüstri ürünleri Turizm |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
Akdeniz Bölgesi
Bölge adını komşu olduğu Akdeniz’den alır. Bölge, yer şekilleri ve bun bağlı olarak ekonomik özelliklerin farklılığı nedeniyle iki bölüme ayrılmıştır. Bunlar Antalya ve Adana Bölümü’dür. Yer şekilleri Bölgede yüksek dağlar ve platolar geniş alan kaplar. Dağlar : Bölgenin çatısını oluşturan Toros Dağları, Alp kıvrım kuşağının ülkemizdeki uzantısıdır. Teke Yarımadası’ndan itibaren başlayan Toroslar Batı, Orta ve Güneydoğu Toros Dağları adını alarak Anadolu’nun güneyinde uzanır. Bölgenin doğusunda yükseltisi 3500 metreyi aşan dağlar burada kıyıdan uzaklaşır. İskenderun körfezinin doğusunda yer alan Amanos Dağları kırılma ile oluşmuş horstlardır. Ovalar : Adana Bölümü’ndeki Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin oluşturduğu Çukurova ile Göksu’nun oluşturduğu Silifke Ovası bölgedeki delta ovalarıdır. Bu bölümde yer alan Amik ve Maraş ovaları ise çöküntü ovalarıdır. Antalya Bölümü’nde yer alan Acıpayam, Tefenni, Elmalı ve Göller Yöresi ovaları karstik oluşumlu polyelerdir. Platolar : Batı ve Orta Toroslar arasında, yüksekliği 2000 metreyi bulan, Göksu Irmağı ve kollarınca parçalanmış Taşeli Platosu yer alır. Bölgede kalker taşlar yaygın olduğundan karstik oluşumlar fazladır. Teke Yarımadası ve Taşeli Platosu karstik oluşumların en sık görüldüğü alanlardır. Akarsular ve Göller Akarsular : Antalya Bölümü’nde Dalaman, Aksu, Köprüçayı ve Manavgat çayları, Adana Bölümü’nde ise Göksu, Seyhan, Ceyhan ve Asi ırmakları Akdeniz’e dökülen önemli akarsulardır. Akarsuların rejimleri düzensizdir. En çok suyu kış aylarında taşıyan akarsuların, yaz aylarında yağış azalması ve sıcaklık nedeniyle suları çekilir. Göller : Göl oluşumları bakımından zengin olan bölgenin önemli gölleri Antalya Bölümü’ndedir. Dağlar arasındaki çukurluklarda, tektonik oluşumlu Beyşehir, Eğirdir, Burdur, Acıgöl, Suğla Gölü gibi büyük göller yer alır. Buraya Göller Yöresi denir. Beyşehir ve Eğirdir’in yer altı kaynaklarıyla denize bağlantısı olduğundan suları tatlıdır. Teke Yarımadası’ndaki Kovada, Salda, Yarışlı, Elmalı ve Ketsel karstik oluşumlu küçük göllerdir. Köyceğiz Gölü alüvyal set gölüdür. İklim Bölgenin kıyı kesiminde Akdeniz iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlıdır. Yıllık ortalama yağış miktarı 750-1000 mm kadardır. Subtropikal yüksek basıncın etkisi nedeniyle yaz kuraklığı şiddetlidir. Toroslar’ın İç Anadolu’dan gelen soğuk hava kütlelerini engellemesi, enlem ve denizellik özelliği nedeniyle kış mevsiminin en ılıman geçtiği bölgedir. Antalya Bölümü’ndeki Göller Yöresi’nde iklim değişir ve karasala dönüşür. Bu bölümde yağışlar azalıp, sıcaklık farkları artar. Doğal Bitki Örtüsü Doğal bitki örtüsü Akdeniz iklimine ve yaz kuraklığına uyumlu, her zaman yeşil kalabilen, sert yapraklı, bodur bitki topluluğu olan makidir. Kıyıdan itibaren 700-800 metrelere kadar görülebilen maki topluluğu içinde zeytin, mersin, keçiboynuzu, defne, zakkum, sandal ve kocayemiş gibi ağaçlar bulunur. Daha yüksek kesimlerde kuraklığa uyumlu kızılçam, toros sediri ve karaçam türlerinden oluşan iğne yapraklı ormanlara geçilir. Bölge orman bakımından Karadeniz Bölgesi’nden sonra ikinci sırayı alır. Torosların içe dönük yamaçları ile Göller Yöresi’nde ormanlar seyrekleşir 2000 m yükseltiden sonra dağ çayırları başlar. Nüfus ve Yerleşme Bölge genişliğine oranla çok az nüfuslanmıştır. Çünkü Toros Dağları ve karstik arazi geniş yer kaplar. Nüfus daha çok kıy ovalarında ve Göller Yöresi’nde toplanmıştır. Adana Bölümü’nde nüfus daha fazla olup, bu bölümdeki Çukurova ve Amik ovaları Türkiye’nin en yoğun nüfuslu yerlerindendir. Nedeni tarım arazisinin geniş olması ve ulaşım kolaylığıdır. Ayrıca Adana Bölümü’nün göç alması da etkendir. Taşeli ve Teke platoları ile Toroslar’ın yüksek kesimleri tenhadır. İller Adana, Antalya, Burdur, Hatay, Isparta, İçel, Kahramanmaraş, Kilis, Osmaniye. Ekonomik Özellikler Tarım Yazların uzun ve sıcak, kışların ılık geçmesi nedeniyle yılda 2, 3 kez tarımsal ürün alınır. Yaz kuraklığının tarımı olumsuz etkilemesi sulamayı zorunlu kılmıştır. Kışların ılık geçmesi ve güneşlenme süresinin uzunluğu seracılık faaliyetlerini geliştirmiştir. Bölgede ekonomik değeri yüksek olan ve ihraç edilen tarım ürünlerinin yetiştirilmesi tercih edilir. UYARI : Antalya Bölümü’nde kalkerli arazinin yaygınlığı ve yaz kuraklığının belirginliği tarımı olumsuz yönde etkiler. Tarım Ürünleri Kıyı Bölgesi Tarım Ürünleri Kış ılıklığına bağlı olarak turunçgil ve muz üretimi yapılır. Muzun %100’ü, turunçgillerin % 88’i bu bölgede üretilir. Ayrıca Türkiye pamuk üretiminin % 35’i, sebzenin % 26’sı, yerfıstığının % 88’i anasonun % 65’i ve susamın % 80’i bu bölgeden sağlanmaktadır. Göller Yöresi Tarım Ürünleri Burada yetiştirilen ürünler kıyı kesiminden farklılaşır. Tahıl, haşhaş, anason, şeker pancarı, gül ve tütün yetiştirilir. Hayvancılık Akdeniz Bölgesi’nde çayır ve otlakların az yer tutmasına karşın beslenen hayvan sayısı bir hayli fazladır. Bu durumun nedeni her zaman yeşil kalabilen ve 800 m’lere kadar çıkabilen maki topluluğunun varlığıdır. Teke Yarımadası, Taşeli Platosu ve Torıs Dağları’nda küçükbaş hayvancılık yaygındır. Özellikle kıl keçisi beslenir. Dağların yüksek kesimlerinde koyun yetiştirilir. Arazinin çok engebeli olması nedeniyle hayvanların et ve süt verimi düşüktür. Antalya Yöresi’nde arıcılık önemlidir. Ormancılık Türkiye ormanlarının yaklaşık % 24’ü bu bölgede bulunur. Buna bağlı olarak ormancılık gelişmiştir. Orman ürünleri Göller Yöresi’ndeki kereste fabrikalarında işlenir. Dalaman (Muğla), Silifke-Taşucu’nda (Mersin) ise kağıt fabrikaları bulunur. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler : Antalya Bölümü maden bakımından daha zengindir. Bu bölümdeki Fethiye – Dalaman havzası önemli bir krom çıkarım alanıdır. Ayrıca Adana-Kozan, Hatay, Amanos Dağları’nda krom çıkartılır. Antalya-Akseki ile Konya-Seydişehir arasında Türkiye’nin en büyük boksit yatakları yer alır. Keçiborlu’da kükürt yatakları bulunur. Kahramanmaraş-Faraşa, İskenderun-Payas’ta demir yatakları işletilir. Enerji Üretim Tesisleri Seyhan, Aslantaş, Menzelet, Oymapınar bölgedeki önemli hidroelektrik santrallerdir. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : UYARI : Antalya Bölümü’nde endüstriyel gelişim, ulaşım zorluğu nedeniyle daha geridir. Besin – Bitkisel Yağ : Adana, Kahramanmaraş, Antalya Şeker : Burdur İplik ve Pamuklu Dokuma : Adana, Tarsus, Kahramanmaraş, Antalya Halı Dokuma : Isparta, Burdur Sigara – İçki : Adana Demir – Çelik : İskenderun Petrol Rafinerisi : Mersin (Ataş) Alüminyum : Seydişehir Gübre : Mersin, İskenderun Tarım Makineleri : Çukurova, Adana Pil : Antalya Ulaşım Toros Dağları’nın kıyıya paralel uzanması, ulaşımı güçleştirir. Adana Bölümü ulaşım bakımından daha elverişlidir. Çukurova, Gülek ve Belen geçitleri ile diğer bölgelere bağlanmıştır. Silifke ovası Sertavul geçidi ile Antalya ise Çubuk geçidi ile iç kesime bağlantılıdır. Antalya dışındaki kentler demiryolu ile diğer bölgelere bağlantılıdır. Mersin ve İskenderun Limanları ard bölgelerine demiryolu ile bağlantılı olduğundan gelişmiştir. Dörtyol ve Yumurtalık önemli petrol limanlarıdır. Turizm Bölgenin kıyı kesimindeki elverişli iklim koşulları, doğal güzellikler ve tarihi zenginlikler turizmin gelişmesini sağlamıştır. Özellikle Antalya Bölümü’nde turizm gelişmiştir. Antalya, Alanya, Side, Kaş, Kalkan bu bölümde deniz turizminin geliştiği merkezlerdir. Akdeniz medeniyetini simgeleyen Olimpus, Patara gibi tarihi şehir kalıntıları önemli turistik çekiciliklerdir. Bölgede geniş alan kaplayan karstik şekiller, özellikle Damlataş ve İnsuyu mağaraları ile Cennet – Cehennem obrukları doğa harikasıdır. Pek çok milli park ile uluslararası yarışma ve festivallere duyulan aşırı ilgi bölge turizminin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Akdeniz Bölgesi Türkiye’nin 4. gelişmiş bölgesidir. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. Muz Turunçgiller Pamuk Yerfıstığı Sebze Meyve Orman ürünleri Turizm |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
İç Anadolu Bölgesi
Kuzeyinden Kuzey Anadolu, güneyinden Toros Dağları ile çevrili olan bölge, topoğrafik yönden Anadolu’nun ortasında bir çanak şeklindedir. Yer şekilleri ölçüt alınarak bölge 4 bölüme ayrılmıştır. Bunlar Konya Bölümü, Yukarı Sakarya Bölümü, Orta Kızılırmak Bölümü ve Yukarı Kızılırmak Bölümü’dür. Yer şekilleri http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271405801 Yüzölçümü bakımından 2. büyük bölge olan İç Anadolu’da yüksek ve uzun dağ sıraları bulunmaz. Ortalama yüksekliği 1000 m olan platolarla ovalar yaygındır. Bölgenin yüksekliği doğuya doğru artar. UYARI : İç Anadolu Bölgesi’nde yağışların yetersiz olmasının nedeni çevresindeki yüksek dağlardır. Dağlar : Bölgede orojenik ve volkanik dağ sıraları bulunur. Bunlar Akdağlar, Hınzır ve Tecer Dağları’dır. Elmadağı ve Sündiken gibi dağ kuşaklarının yükseltisi fazla değildir. Erciyes, Hasan Dağı, Melendiz Dağı, Karacadağ ve Karadağ bölgenin sönmüş volkanlarıdır. Ovalar : Ankara, Eskişehir, Kayseri ve Konya bölgenin önemli ovalarıdır. Platolar : Yer şekilleri sade olan bölgede Haymana, Cihanbeyli, Obruk, Orta Kızılırmak, Bozok ve Yazılıkaya platolarının yüksekliği 1000 metreyi bulur. Kireçtaşlarından oluşmuş bu platolarda karstik şekillerden obruk yaygın olarak görülür. Akarsular ve Göller Akarsular : Kızılırmak ve Sakarya Nehri ile Zamantı Çayı denize ulaşan önemli akarsulardır. İç Anadolu’nun güneyinde Tuz Gölü, Konya, Develi ve Afyon kapalı havzalarında çok sayıda kısa boylu akarsu boşalır. Göller : Tuz Gölü, Eber, Akşehir, Çavuşçu, Seyfe Gölleri tektonik oluşumlu başlıca göllerdir. Acıgöl ve Meke Tuzlası Gölleri volkanik oluşumludur. Bölgedeki en büyük baraj gölü Kızılırmak üzerindeki Hirfanlı’dır. İklim Çevresindeki yüksek dağların etkisi ile deniz etkilerine kapalı olan bölgede iklim karasallaştığından ılıman karasal (step) iklim özellikleri görülür. Kış mevsimi Doğu Anadolu’daki kadar sert geçmez. Ancak doğuya doğru iklim sertleşir. Yaz mevsimi odlukça sıcak geçer. Yağış miktarı en az olan bölgedir. Tuz Gölü ve çevresi Türkiye’nin en az yağış düşen yöresidir. Bölgenin kuzeyine doğru yağışlar biraz artar. Doğal Bitki Örtüsü Doğal bitki örtüsü yazın kuruyan ot topluluklarının oluşturduğu bozkırdır. Yağışların azlığı ve ormanların çok tahrip edilmiş olması nedeniyle antropojen bozkırlar geniş yer kaplar. Akarsu kıyılarında kavak ve söğüt ağaçları yoğunlaşır. Yozgat, Akdağlar’da ve Sündiken Dağları’nda bölgenin en geniş ormanları yer alır. Ancak mevcut ormanlar bölgenin sadece %7’lik bir bölümünü kaplar. Nüfus ver Yerleşme Marmara’dan sonra en kalabalık bölgedir. Genişliğine oranla az nüfusludur. Nüfusun büyük bölümü su kaynaklarının daha bol olduğu, bölge kenarındaki dağ eteklerinde toplanmıştır. En yoğun nüfuslanan bölüm ulaşım yollarının kavşağında olan ve endüstrinin geliştiği Yukarı Sakarya’dır. En az nüfuslanan bölüm ise yüksek, engebeli ve iklimi sert olan Yukarı Kızılırmak’tır. Tuz Gölü çevresi Türkiye’nin en tenha yeridir. Kırsal kesimde evlerin bir arada olduğu toplu yerleşmeler yaygındır. İller Aksaray, Ankara, Çankırı, Eskişehir, Karaman, Sivas, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Konya, Nevşehir, Niğde, Yozgat Ekonomik Özellikler Tarım Bölgenin ekonomisi tarıma dayanır. Ekili-dikili arazi bölgenin yaklaşık üçte birini kaplar. Nadasa bırakılan arazi fazladır. Yaz kuraklığı tarımsal faaliyetleri sınırlandırır. Erozyon nedeniyle tarımsal faaliyetler olumsuz etkilenir. Bölgenin iklimi tahıl tarımını yaygınlaştırır. Sulama yapılamayan alanlarda tahıl tarımı ön plandadır. Arpanın %39’u, buğdayın %31’i bu bölgede üretilir. Tarım Ürünleri Tahıllar : En önemli buğday ve arpa üretim alanı Konya Ovası’dır. Burayı Ankara, Yozgat ve Kayseri takip eder. Baklagiller : Nohut, fasulye, yeşil mercimek gibi baklagillerin üretimi önemlidir. Bu ürünler üretimde ilk sırayı alır. Konya ve Yozgat mercimek üretiminde birinci sırada gelir. Patates : Üretiminde bölge ilk sırayı alır. Niğde ve Nevşehir’de üretilir. Buralardaki volkanik arazi patatesin büyümesi açısından çok elverişlidir. Şekerpancarı : Sulama yapılan yerlerde özellikle Konya, Eskişehir ve Aksaray’daki tarım alanlarının büyük bölümü şekerpancarına ayrılmıştır. Sebze : Sulamanın yaygın olmayışı sebze tarımını olumsuz etkilemiştir. Sulanabilen yerlerdeki sebze üretimi yetersiz kalmaktadır. Meyve : Volkanik alanlarda bağcılık gelişmiştir. Kayısı gibi meyve üretimi yaygındır. Hayvancılık Kurak iklimi, bitki örtüsünün bozkır olması ve düzlüklerin geniş yer kaplaması küçükbaş hayvancılığı yaygınlaştırır. Tiftik keçisinin %78’i bu bölgede beslenir. Torosların İç Anadolu’ya bakan yamaçlarında yaygındır: Özellikle Konya başta olmak üzere Karaman, Kayseri ve Sivas’ta karaman ırkı koyun beslenir. En çok koyun beslenen bölge olan İç Anadolu’da mera hayvancılığı yaygındır. Kırsal kesimde ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik beslenen büyükbaş hayvanların sayısında son yıllarda artış olmuştur. Bölgede kümes hayvancılığı ile arıcılık (Toros yamaçlarında) da gelişmiştir. Ormancılık Yağışların çok az olduğu ve ormanların tahrip edildiği İç Anadolu Bölgesi’nde ormanlar çok dar bir alanda görülür. Ormanlar daha çok Sündiken Dağları ve Akdağlar’da bulunur ve bölgenin sadece %7’lik bölümünü kaplar. Bu nedenle bölgede ormancılık gelişmemiştir. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler : Eskişehir’de bor ve borasit, Ankara’da manganez, Kayseri’de demir çıkarılır. Tuz Gölü, Çankırı, Kırşehir ve Sivas’ta tuz üretimi yapılır. Enerji Kaynakları : Ankara’da linyit çıkarılır. Enerji Üretim Tesisleri : Enerji üretimi fazla değildir. Ankara Çayırhan ve Sivas Kangal’da linyitle çalışan termik santraller kuruludur. Sarıyar, Gökçekaya, Hirfanlı ve Kesikköprü önemli hidroelektrik santralleridir. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : Şeker : Eskişehir, Ankara, Konya, kayseri, Sivas, Niğde İçki : Ankara, Nevşehir, Yozgat Lokomotif : Eskişehir Vagon – Demiryolu Malzemesi : Sivas Uçak : Eskişehir, Ankara Silah : Kırıkkale Çelik : Kırıkkale Petrol Rafinerisi : Kırıkkale Pamuklu Dokuma : Eskişehir, Ereğli, Karaman, Kayseri ve Nevşehir Madeni Eşya : Kayseri Ulaşım Topoğrafyasının fazla engebeli olmaması nedeniyle kara ve demiryolu ağının en çok geliştiği bölgedir. Demiryolu ağı tüm bölgelerle bağlantıyı sağlayacak durumdadır. Ankara, Eskişehir, Kayseri ve Sivas önemli yolların kavşağı durumundadır. Ayrıca bölgede Ankara, Eskişehir, Konya ve Sivas’ta havaalanı bulunmaktadır. Turizm Bölgenin çok çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış olması nedeniyle tarihi turizm açısından zengindir. Neolitik döneme ait yerleşmeler, Hititler’den kalma çeşitli eserler önemli turizm çekicilikleridir. Kayseri, Nevşehir, Niğde arasındaki Kapadokya Yöresi’nde peribacası oluşumları, yer altı kentleri ve kiliseler turizm bakımından önem taşıyan yerlerdir. Konya, Selçuklu eserleri ve Mevlana Müzesi ile turizmin geliştiği bir merkezdir. Ayrıca Eskişehir, Ankara, Konya, Niğde ve Kayseri’de kaplıca turizmi önem taşımaktadır. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri İç Anadolu Türkiye’nin gelişmişlik açısından 3. büyük bölgesidir. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. Arpa Şekerpancarı Baklagiller Buğday Yapağı Hayvancılık |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
» Doğu Anadolu Bölgesi
Kenarları dağ sırası ile kuşatılmış, Türkiye’nin 1/5 lik yüzölçümüne sahip en geniş coğrafi bölgedir. Yer şekilleri ve iklim özelliklerinin etkisiyle 4 bölüme ayrılmıştır. Bunlar Yukarı Fırat Bölümü, Erzurum-Kars Bölümü, Yukarı Murat-Van Bölümü ve Hakkari Bölümüdür. Yer şekilleri http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271405996 Bölgenin coğrafi özelliğini veren yükseltinin fazlalığıdır. Yüksekliği 3000 metreyi aşan, doğu-batı yönlü uzanan birbirine paralel dağ sıraları ve bu dağlar arasında yer alan çöküntü ovaları ile yüksek plotalar önemli yerşekilleridir. Dağlar : Bölgeyi kuzeyden çevreleyen Karasu-Aras Dağları ile güneyden çevreleyen Güneydoğu Toroslar, Şerafettin Dağları, Hakkari Dağları Türkiye’nin çatısını oluşturan önemli dağ sıralarıdır. Volkanik arazinin en geniş yer kapladığı bölgedir. Ağrı, Süphan, Nemrut ve Tendürek başlıca sönmüş volkanlardır. Ovalar : Bölgenin düzlükleri kuzeyde, Erzincan, Tercan, Erzurum, Iğdır çöküntü ovalarıdır. Iğdır ovası, 800 metre ile bölgenin en çukur yeridir. Güneyde ise Elbistan, Malatya, Elazığ, Bingöl ve Muş çöküntü ovaları yer alır. Yüksekova ve Başkale ovalarının yüksekliği 2000 metreden fazladır. Bölge, kuzeydeki ve güneydeki çöküntü ovaları boyunca uzanan fay hatlarıyla, Türkiye’nin önemli bir deprem bölgesidir. Platolar : Doğu Anadolu’da akarsularla yarılmış, çevresine göre alçakta ve yüksekte olan değişik platolar bulunmaktadır. Fırat ve kollarınca parçalanmış Uzunyayla, Erzurum-Kars platoları başlıcalarıdır. Akarsular ve Göller Akarsular Bölgede yer alan Aras ve Kura nehirleri Hazar Denizi’ne dökülür ve kapalı havza oluştururlar. Dicle, Fırat ve kolları olan Karasu ile Murat nehirleri bölgenin en önemli akarsularıdır. Bölge akarsularının rejimi düzensizdir. Kar erimeleri ile beslendiklerinden yazın suları kabarır. Yatak eğimleri fazla olduğundan hidroelektrik potansiyelleri fazladır. Van Gölü havzası Türkiye’nin en geniş kapalı havzasıdır. Göller Göl bakımından Türkiye’nin en zengin bölgesidir. Volkanik set gölü olan Van Gölü Türkiye’nin en büyük gölüdür. Suları sodalı olan gölde feribot taşımacılığı yapılır. Diğer önemli gölleri; Erçek, Çıldır, Aktaş (Hazapin), Hazar, Balık, Haçlı ve Nemrut gölleridir. İklim Bölgenin denize uzak ve yüksek olması nedeniyle karasal iklimin etkisi görülür. Çok geniş bir bölge olması ve yükseklik farklarına bağlı olarak iklim özellikleri farklılaşır. Erzurum-Kars Bölümü kış mevsiminin en soğuk geçtiği, ortalama sıcaklıkların en düşük değerler gösterdiği yerdir. Burada yaz yağışları fazladır. Yukarı Fırat Bölümü daha güneyde yer alması ve yüksekliğin azalması nedeniyle bölgenin sıcaklık bakımından en elverişli yeridir. Kış yağışları fazla olur, yaz mevsimi ise kurak geçer. Doğal Bitki Örtüsü Bölgede orman örtüsü tahrip edilmiş olup, genellikle antropojen bozkırlar görülür. Kars-Sarıkamış Yöresi’nde sarıçam ormanları yer alır. Bingöl ve Tunceli çevresinde meşe ormanları yer alır. Yüksek kısımlar ile Erzurum-Kars Bölümü’nde gür çayırlar ve otlaklar bulunur. Nüfus ve Yerleşme Türkiye’nin en seyrek ve Güneydoğu Anadolu’dan sonra en az nüfuslu bölgesidir. Doğum oranı çok yüksek olmasına karşın çok göç verdiğinden nüfusu azdır. Bölgenin dağlık olması, iklim özellikleri ve terör olayları göçleri artırıcı etki yapmaktadır. Kentleşme oranı düşüktür. Bölge nüfusunun büyük bölümü Yukarı Fırat Bölümü’ndeki ovalarla, Iğdır Yöresi’nde toplanmıştır. Erzurum, Erzincan, Malatya ve Elazığ bölgenin en kalabalık merkezleridir. İller Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Şırnak, Tunceli, Van Ekonomik Özellikler Tarım Bölgenin yüksek ve engebeli olması nedeniyle tarım alanları oldukça azdır. Bunlar daha çok tektonik kökenli oluklar ve platolarda yer alır. Malatya, Erzurum, Elazığ, Iğdır, Muş, Bingöl ve Erzincan ovaları en çok ekim yapılan alanlardır. Karasallığın şiddetli olması nedeniyle 2000 m’nin üstünde tahıl tarımı yapılır. Tarım ürünü çeşidi az olan bölgede buğday, arpa, şekerpancarı ve patates başlıca tarım ürünlerini oluşturur. Tarım Ürünleri Pamuk : Iğdır ve Malatya ovalarında yetiştirilir. Tütün : Muş, Bitlis ve Malatya’da ekimi yapılır. Tahıllar : Buğday Malatya, Elazığ, Erzurum-Pasinler ve Horasan ovalarında yetiştirilir. Buğdaya göre daha az sıcaklık isteyen arpa ise Kuzeydoğu Anadolu platolarında yetiştirilir. Şekerpancarı : Sulanabilen tarım alanlarında yetiştirilir. Sebze : Lahana ve patates Erzurum-Pasinler ve Horasan ovalarında yetiştirilir. Meyve : Kayısı yoğun olarak Malatya’da sulanabilen alanlarda, özellikle Fırat ve Tohma kıyılarında yetiştirilir. Ayrıca Malatya, Elazığ ve Erzincan’da dut üretimi yapılır. Akarsu boylarında elma bahçeleri bulunur. Hayvancılık Hayvancılık tarıma göre daha çok önemlidir. Nedeni iklim koşullarının olumsuzluğu ve tarım alanlarının azlığıdır. Erzurum-Kars Bölümü’nde yaz yağışları ve gür otlaklara bağlı olarak büyükbaş hayvancılık, diğer bölümlerde ise küçükbaş hayvancılık yapılır. Hayvancılık mera hayvancılığı şeklinde yapılır ve verim azdır. Hakkari ve Kars yörelerinde arıcılık önemlidir. Ormancılık Türkiye ormanlarının %7’si bu bölgededir. Bölge ekonomisinde ormancılık önem taşımaz. Madenler ve Enerji Kaynakları UYARI : Doğu Anadolu Bölgesi’nde volkanik arazi yaygın olduğundan maden çeşidi boldur. Madenler : Bölge maden ve enerji üretiminde ilk sırayı alır. Bölge krom, demir, bakır, kurşun, kaya tuzu, barit, oltu taşı, manganez yatakları işletir. Krom : Elazığ’da Alacakaya (Guleman) Havzası, Türkiye’nin en büyük krom çıkarım alanıdır. Demir : En çok bu bölgede çıkarılır. Sivas-Divriği, Malatya-Hekimhan, Hasançelebi, Çetinkaya havzalarında çıkarılır. Bakır : Elazığ – Maden, Diyarkbakır-Ergani havzasında çıkarılır. Bakır üretiminin yarısını bu bölge sağlar. Enerji Kaynakları : En önemli linyit yatağı Afşin-Elbistan Havzası’ndadır. Kalorisi düşük ve rezervi bol olan linyitler Afşin-Elbistan termik santralinde kullanılır. Enerji Üretim Tesisleri : Hidroelektrik üretiminin en fazla olduğu yerdir. Fırat üzerinde Keban, Karakaya ve Tercan barajları ile Kars’taki Arpaçay önemli hidroelektrik santralleridir. Afşin – Elbistan termik santralinde linyit kömürü yakılarak elektrik üretilir. Enerji tüketiminin en az olduğu bölgedir. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : Şeker : Erzurum, Malatya, Erzincan, Elazığ, Ağrı, Muş, Van-Erciş Süt Ürünleri : Kars Et Ürünleri : Van, Erzurum, Elazığ Sigara : Malatya, Bitlis Pamuklu Dokuma : Malatya, Erzincan Fosfat : Sivrice-Elazığ Ferrokrom : Elazığ Kurşun : Keban Ulaşım Kışların sert ve uzun geçmesi, arazinin dağlık olması ulaşımı güçleştirir. Bölgede doğu-batı yönünde uzanan tektonik oluklar ve akarsu vadileri ulaşım açısından kolaylıklar sağlamaktadır. Dağlık Hakkari Bölümü ulaşımın en zor sağlandığı yerdir. Diğer bölümler kara ve demiryolu ile iç bölgelere bağlanmıştır. Ayrıca hava yolu ile ülkenin bir çok kentine ulaşım sağlanmaktadır. Turizm Ulaşım güçlüğü ve konaklama tesislerinin yetersizliği nedeniyle turizm gelişmemiştir. Dağcılık, kış turizmi, ve doğal güzellikleri açısından önemli bir potansiyele sahiptir. Nemrut Kaldera Gölü, Van Gölü, Gürlevik ve Bendimahi çağlayanları ilgi çeken doğa güzellikleridir. Doğu Beyazıt’taki İshakpaşa Sarayı, Kars’taki Ani Harabeleri, Erzurum ve Ahlat’taki Selçuklu eserleri önemli tarihi zenginliklerdir. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. Kayısı Şekerpancarı Tahıl Tütün Süt Et Yapağı Hayvancılık Bakır Demir Krom Manganez Linyit UYARI : Bölgede halkın ana geçim kaynağı tarımdır. Daha çok madencilik ve hayvancılığa dayalı sanayi kolları yer alır. Ulaşımın güçlüğü endüstrinin gelişmesini engellemiştir. |
Cevap : Fiziki Cografya
1 Eklenti(ler)
» Güneydoğu Anadolu Bölgesi
En küçük coğrafi bölge olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi yer şekilleri ve Buna bağlı olarak yerleşme ve ekonomik özellikler açısından iki bölüme ayrılmıştır. Bunlar, Orta Fırat Bölümü ve Dicle Bölümü’dür. Bölgeyi bölümlere ayıran sınır Karacadağ volkan konisinden geçer. Yer şekilleri http://frmsinsi.net/attachment.php?a...1&d=1271406183 Yer şekilleri sade olan bölgede yükseltisi fazla olmayan ova ve platolar geniş yer kaplar. Dağlar : Bölgenin kuzey kesiminde Toros dağ sırasının güney yamaçları uzanır . Burada asıl Toroslar ile onun önünde ikinci bir kıvrımlı dağ kuşağı uzanır. Bölgenin ortasında 1938 m yükseltiye sahip sönmüş Karacadağ Volkanı yer alır. Bölgenin batısında ise Gaziantep Platosu üzerinde yükselen Kartal Dağları önemli yükseklik oluşturur. Ovalar : Karadağ’ın batısında Altınbaşak (Harran), Ceylanpınar ve Birecik ovaları yer alır. Dicle nehri ve kollarının toplandığı Diyarbakır Havzası’nda fazla geniş olmayan ancak çok verimli bir ovaya geçilir. Platolar : Karacadağ’ın batısındaki Şanlıurfa, Gaziantep, Adıyaman platoları Fırat ve kolları tarafından derin bir şekilde yarılmıştır. Karacadağ’ın doğusu ise daha engebeli bir yapı gösterir. Bu bölümün güneyinde Mardin-Midyat Eşiği yer alır. Akarsular ve Göller Akarsular Bölgenin iki önemli akarsuyundan biri olan Fırat, kaynağını Doğu Anadolu Bölgesi’nden alır. Bölgede ise Toroslar’dan gelen Kahta ve Karadağ’dan gelen küçük akarsularla beslenir. Güneydoğu Toroslar’ın güneye bakan yamaçlarından birçok kol halinde çıkan Dicle Nehri ise bölgenin diğer önemli akarsuyudur. Her iki akarsu da Basra Körfezi’ne sularını boşaltır. Göller Bölgede doğal oluşumlu göl yoktur. Ancak Fırat ve Dicle üzerinde kurulmuş baraj gölleri bulunmaktadır. Bölgenin ve ülkenin en büyük baraj gölü olan Atatürk Barajı bu bölge sınırları içindedir. İklim Denizden uzak olduğu için sıcaklık bakımından karasal iklim özellikleri görülür. Kışlar oldukça soğuk olup, en çok yağış bu mevsimde düşer. Yaz mevsimi ise enlemin, karasallığın ve güneyden esen çöl rüzgarlarının etkisiyle çok sıcak ve kurak geçer. Buharlaşma şiddeti çok fazla odluğundan yaz mevsiminin en kurak geçtiği bölgedir. Ayrıca batıdaki Gaziantep Yöresi’nde belirgin olarak Akdeniz ikliminin ektileri görülür. Doğal Bitki Örtüsü Bölgenin doğal bitki örtüsü bozkırdır. İç Anadolu bozkırlarına göre çok fakirdir. Bölgede antropojen bozkırlar da geniş yer kaplamaktadır. Ormanların en az alan kapladığı bölge olan Güneydoğu Anadolu’da mevcut ormanların büyük bölümü de tahrip edilmiştir. Toros Dağları eteklerinde görülebilen ormanlar ise kuraklık nedeniyle çok zayıftır. Dicle Nehri boylarında yer yer kavak ve söğüt toplulukları görülür. Nüfus ve Yerleşme Nüfusu en az olan bölgemizdir. Ancak doğum oranının yüksek, yüzölçümünün küçük olması nüfus yoğunluğunun fazla olmasına neden olmuştur. Orta Fırat Bölümü ve özellikle Gaziantep Yöresi yoğun nüfuslanmıştır. Yağışın azaldığı düzlüklerde nüfus azalır. Bölgede ekonomik gelişmenin yavaş olması, terör olayları gibi nedenlerden dolayı göç veren bir bölgedir. Ayrıca mevsimlik işçi göçleri de olmaktadır. İller Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Siirt, Şanlıurfa Ekonomik Özellikler Tarım Tarım halkın temel geçim kaynağıdır. Tarım arazisi geniş olmasına karşın kuraklık nedeniyle tarımın en önemli sorunu sulamadır. Tarım topraklarının çok parçalı, tarım işletmelerinin küçük işletmeler şeklinde olması tarımsal verimi düşürmektedir. Tarım alanlarının üçte biri nadasa alınmaktadır. G.A.P. (Güneydoğu Anadolu Projesi) ile birlikte sulu tarım alanları genişlemekte, nadas arazisi azalmakta, tarım ürünü çeşitliliği artmaktadır. Tarım Ürünleri Buğday : Bölgedeki tarım alanlarının yarısından fazlasında buğday ekilir. En fazla ekim alanına sahip Şanlıurfa’yı Diyarbakır izler. Arpa : Bölgede yetiştirilen diğer önemli tahıl olan arpa, en fazla Şanlıurfa, Siirt ve Adıyaman’da yetiştirilir. Pamuk : Bölgede en fazla ekilen endüstri bitkileri arasında yer alan pamuk, halen sulanmakta olan Akçakale ve Gaziantep’te yetiştirilir. Kırmız Mercimek : Kuraklığa dayanıklı bir baklagildir. Türkiye üretiminin tamamına yakınını bu bölge sağlar. En çok Şanlıurfa ve Gaziantep’te yetiştirilir. Susam : Az bir alanda ekimi yapılmaktadır. Ancak üretimi bölge için önem taşır. Çeltik : Siverek’te yetiştirilmektedir. Antep Fıstığı : Bölgenin karakteristik ürünüdür. Üretimin % 90’ı bu bölgede gerçekleşir. Üzüm : Özellikle Gaziantep çevresinde bağcılık gelişmiştir. Üretilen üzüm yaş olarak tüketilmesinin yanı sıra pekmez, pestil ya da içki yapımında kullanılır. Zeytin : Akdeniz ikliminin etkileri görülen Gaziantep yöresinde Kilis ve Islahiye çevresinde yetiştirilir. Tütün : Sulama ile birlikte ekim alanları genişlemektedir. Üretimde Adıyaman ve Batman önde gelir. Sebze : Sulanabilen alanlarda domates, biber, patlıcan gibi çeşitli sebzeler yetiştirilmektedir. Meyve : Bölgenin karpuz üretiminde ayrı bir yeri vardır. Özellikle Diyarbakır çevresinde ağırlığı 20 kg’ı aşan karpuz yetiştirilmektedir. Hayvancılık Bölgede hayvancılık önemli bir ekonomik faaliyettir. Bölgenin doğal özellikleri ve gelenekleri hayvancılığın gelişmesine zemin hazırlamıştır. Bitki örtüsünün bozkır olması nedeniyle küçükbaş hayvancılık yaygındır. Bölgede en çok koyun yetiştirilir. Koyundan sonra en fazla yetiştirilen kıl keçisidir ve Toros Dağları eteklerinde otlatılır. Ayrıca Toros Dağları’nda arıcılık yapılmaktadır. Ormancılık Kuraklık nedeniyle ormanların en az bulunduğu bölgedir. Toroslar’ın eteklerinde bulunan ormanlar da çok zayıftır. Bu nedenle bölgede ormancılık gelişmemiştir. Madenler ve Enerji Kaynakları Madenler : Bölge maden bakımından zengin değildir. Gaziantep, Islahiye ve Kilis’te krom ve bakır yatakları bulunur. Kilis-Gölbaşı’nda fosfat çıkartılır. Ayrıca Toros Dağları’nda krom ve çinko yatakları vardır. Enerji Kaynakları : Petrolün çıkarıldığı tek bölgedir. Diyarbakır Havzası’nda Raman, Garzan, Şelmon yatakları ile Adıyaman’da Yanarsu Havzası’nda çıkartılır. Türkiye’nin petrol boru hatları bu bölge topraklarından geçer. Ayrıca Cizre’de önemli bir enerji kaynağı olan linyit çıkarılır. Enerji Üretim Tesisleri : Bölge enerji üretiminde giderek önem kazanmaktadır. G.A.P. kapsamında 22 hidroelektrik santral kurulması planlanmıştır. Önemli barajları Atatürk, Kralkızı ve Deve Geçidi’dir. Endüstri Başlıca endüstri tesisleri şunlardır : Besin : Diyarbakır, Şanlıurfa İçki : Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır Pamuklu Dokuma : Gaziantep, Adıyaman, Diyarbakır Battaniye, Kilim, Halı : Siirt, Gaziantep Petrol Rafinerisi : Batman Ulaşım Bölgede önemli dağ sıralarının olmaması ulaşımı kolaylaştırmıştır. Ancak Güneydoğu Toroslar, İç ve Doğu Anadolu ile olan ulaşıma engel olmaktadır. Irak ve Suriye’ye bağlanan önemli yollar da bölgeden geçmektedir. Bölgede iki ana demiryolu hattı vardır. Bunlardan biri Kurtalan-Diyabakır-Gaziantep üzerinden Doğu ve İç Anadolu ile bağlantıyı sağlar. Diğeri Adana-Gaziantep üzerinden geçerek Nusaybin’e ulaşır. Güneydoğu Anadolu’daki demiryolu hattında çoğunlukla tarımsal ürün ve maden taşınır. Turizm Doğal güzellikleri ve tarihi zenginliğine karşın bölge turizm açısından yeterince gelişememiştir. Adıyaman’daki Nemrut Dağı’nda bulunan Komagene krallığına ait mezarlar ve çeşitli anıtlar adeta açık hava müzesi durumundadır. Şanlıurfa’daki Balıklı Göl halk tarafından kutsal sayılmakta, dinsel turizm için potansiyel oluşturmaktadır. Diyarbakır’da bulunan Orta Çağ’a ait surlar, kuleler bölgedeki diğer turistik zenginliklerdir. Ayrıca Gaziantep Yöresi’ndeki Karkamış ve Roma dönemine ait kalıntılar çok fazla turist çekmektedir. Bölgenin Ülke Ekonomisindeki Yeri Bölgenin Türkiye ekonomisine katkısı çok azdır. Doğu Anadolu Bölgesi’nden sonra geri kalmış ikinci bölgemizdir. Aşağıda bölge ekonomisinde önemli yer tutan ürün ve ekonomik faaliyet türlerinin listesi verilmiştir. Petrol Antep Fıstığı Baklagiller Üzüm Pamuk Hayvancılık |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.