ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Genel Sağlık (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=630)
-   -   Diyet Ve Zayıflama (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=472327)

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:39 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


ACLIK VE TOKLUK


Açlık konusunda tecrübeli kişiler sayılabilecek hint fakirleri (ve benzeri kişiler), 2-3 günlük açlıktan sonra açlık duygusunun ortadan kalktığını ve bunun yerine iyilik halinin ve öfori (mutluluk, neşe, çoşku hali) durumunun geliştiğini belirtmektedirler.

Açlığın 4 aşaması vardır:

Aşama 1:

Açlık merkezi beyinin hipotalamus adı verilen bölümünde yer almaktadır. Barsak ve mide duvarında bulunan hassas sensörler hipotalamus ile irtibatı sağlarlar. Bu sensörler mide ve barsaklardaki yiyeceklerin meydana getirdiği dolgunluğunun miktarı hakkındaki bilgileri sinirler aracılığı ile hipotalamusa iletirler.

Diğer biyokimyasal sensörler de glukoz, amino asit ve yağ asitleri gibi çeşitli maddelerin kandaki düzeylerini kontrol ederler. Bu kontrole ilişkin bilgiler de hipotalamusa iletilir.

Kandaki glukoz (şeker) düzeyi düştüğünde, hipotalamus beyne uyarı göndererek yiyecek aranmasına yönelik davranışların başlatılmasına çalışır.

Aşama 2:

Eğer vücut gönderilen uyarılara rağmen yiyecek alımını başlatmazsa, hipotalamus uyarıların şiddetini yoğunlaştırır.

Aşama 3:

Hipotalamusun ürettiği şiddetli uyarılar da işe yaramazsa; hipotalamus taktik değiştirir ve depolanmış halde bulunan yağ asitlerinin yakılmasına başlanır; yani rezervleri tüketmeye başlar.

Aşama 4:

Eğer bu aşamaya ulaşılırsa hipotalamus açlıkla ilgili uyarıları iptal eder.

Belirli Yiyeceklere Karşı İştah Duyma

Vücut genelde spesifik olmayan açlık duymakla birlikte belirli yiyeceklere karşı iştah artışı da gözlenebilir. Örneğin:

Noradrenalin, insülin ve nöropeptid-Y isimli maddeler ekmek ve şehriye türü yiyeceklere karşı iştahı arttırır.

Galanin maddesi, yağlı yiyeceklere karşı iştahı arttırır. Kandaki serotonin miktarı artarken karbonhidratlı yiyeceklere karşı istek azalır ve et gibi proteinden zengin besinlere karşı iştah artış gösterir. Bol proteinli bir yemekten sonra kan serotonin seviyesi düşer. Bir sonraki istek bol karbonhidratlı yiyeceklerdir.

Doyma - Tokluk

Tokluk hissi yavaş yavaş gelir. İlk sinyaller mide ve barsakların duvarlarından gelir ve bu organların yiyecekle dolduğunu ve gerildiğini beyine bildirir.

Tokluk hissi sadece yenilen yemeğin miktarına bağlı değildir; aynı zamanda yiyeceğin türü ile de ilişkilidir. Örneğin bir litre su açlık duygusunu gidermez.

Tokluk merkezi de hipotalamusta bulunur, bu bölge kandaki besin maddelerinin kontrolünü de sağlar.

Noradrenalin ve kolesistokinin yeterli miktarda enerji depolanmasının kontrolü ile ilgili bilgilerden sorumludur. Serotonin gibi diğer maddeler hareketleri duygularla düzenlerler (iştah gibi).

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
ARI ZEHIRI


Yumurtadan yeni çıkmış arının zehiri olmadığı gibi, çiçektozu verilmeden büyüyen arının da zehiri yoktur. (Örneğin arıbeyi). Zehir bezesi arının yaşamının 2. gününden başlayarak zehir salgılamaya başlar. Zehir kesesinde zehirin en çok (sıvı olarak yakl. 3 mgr) toplandığı dönem, yaşamının 15. ile 20. günleri arasındadır.

Kokusu tadı: Keskin, acı ve çok ekşidir.

Yan etkileri: Sayıları çok az olmakla birlikte birtakım insan arı sokmasına karşı duyarlıdır. Bir arı sokması kurdeşene, ürtikere seyrek olarak kollapsa da neden olabilir. Arının soktuğu kimsenin yüzü beyazlaşmaya, nabzı yükselmeye başladığında derhal hekime baş vurmak gereklidir. Aşırı alerji gösterenler tedavi yolu ile arı sokmasına karşı bağdaşıklık kazanabilir.

Özellikle arı zehiri ile romatizmanın tedavi edilebileceğini Mısırlılar da bilmekteydiler. Tedavi, ağrıyan yer arıya sokturularak yapılırdı. Günümüzde zehir özel yöntemle toplanıp kurutularak süresiz saklanabilmektedir. Yapılan araştırmalar arı zehirinin kortizon salgısını arttırdığını göstermiştir. Günümüzde arı zehiriyle romatizma, artritis (eklem romatizması), arter hastalıkları, deri, damar hastalıkları, eklem iltihaplanmaları, hematom (kanamalar), nöroloji (sinir iltihapları nedeni duyulan ağrılar), siyatik, alerji, saman nezlesi tedavi edilmektedir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Arının yaşamının 6. ve 10. günleri arasında başında bulunan bir bezeden salgıladığı sıvıya verilen addır. Bu sıvı ile arı, larvalarını ve arıbeyini besler. Arıbeyi yaşamı boyunca bu sıvı ile beslenmesine karşılık, yaşamlarını işçi olarak sürdürecek olan larvalar yaşamlarının 3. gününden başlamak üzere çiçektozu ile beslenir.

Tadı: Keskin ve ekşidir. Rengi bulanık sarı ile koyu kahverengimsi yeşil arasında değişir.

Saklanması: Arısütü nemlenmeye karşı çok iyi korunarak ışık geçirmez kaplarda, buz dolabında yakl. 50 C de aylarca saklanabilir.

İçindeki bazı maddeler: (%67si sıvı, %33ü kuru maddedir). Proteinler, yağlar, şeker, vitaminler (Bi, B2, B6, pantothen asit, folik asit), hormonlar,...

Arısütü uzun süre olağanüstü madde olarak göklere çıkarılmıştır. Mucizeler yaratan madde olduğunu ileri sürenler de olmuştur. Yapılan analizler içersinde çiçektozunda bulunan maddeler olduğunu ortaya çıkarmıştır. İçersindeki uçucu madde nedeni sürekli olarak verildiğinde larva işçi olacağına arıbeyi olmaktadır. Yapılan araştırma ve denemeler arısütünün, çiçektozunun bal ile iyi bir kombinasyonu olduğunu göstermektedir. Yalnız başına deri üzerinde olumlu etki yapmaktadır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
AVOKADO


Avokado, kabuğu yeşil, yenen kısımları beyaz, iri çekirdekli bir meyvedir. Avokadonun anavatanı Meksika ve Guetamala olmakla birlikte günümüzde ülkemizin güney sahillerinde de üretiliyor.


Avokado, tam olgunluğa toplandıktan sonra erişir. Lezzetini anlamak için olgunlaşmasını beklemek gerekiyor. Bunun için hemen tüketmek üzere satın alıyorsanız, bilinenin aksine yumuşak olanı seçmeniz daha iyi. Seçerken aynı zamanda derisinin parlak ve kaygan olmasına, salladığınızda çekirdeğin sesinin gelmesine dikkat edin. Ama eğer birkaç gün sonra tüketecekseniz, sert olanı tercih etmeniz daha iyi olacaktır. Gazete kağıdına sarılan avokadolar birkaç gün içinde yenecek olgunluğa ulaşırlar. Avokadoyu oda ısısında bekletmek gerekir. Buzdolabına koymanız, soğuktan hiç hoşlanmayan bu meyvelere iyi gelmez. Meyve olmasına rağmen, daha çok sebze gibi kullanılır. Limon suyu ile iyi uyum sağlar. Baharatla pişirilen yemeklerle, acılı soslarla kullanılabilir. Giriş yemekleri ve salatalarda da bolca kullanılan avokado, nötr tadıyla çok farklı yerlerde karşımıza çıkar. Bir omletin içine, çorbalara, peynirli makarna soslarına katılabildiği gibi, tatlı olarak hazırlanan, çilekli puding ve sorbelerde de kullanılabilir.


Avokado yüksek kalori değerine sahiptir. 100 gramında 1914 kalori değeri ile çok besleyicidir. Aynı zamanda diğer meyvelere oranla yüksek potasyum ve C vitamini içerir. Bu kalori değerini ise dokusunda yüksek oranada yağ olmasına borçludur.


Avokado ancak yumuşadıktan sonra yenilebilir. Sert iken acıdır. Yumuşayan Avokado’nun kabuğu ince şekilde soyulur. (El veya bıçak ile soyulabilir.)


Avokado nasıl yenir ?


1. Meyva uzunlamasına ortadan kesilir. Ortadaki iri çekirdek çıkarılır. Meyva ince ince cips gibi doğranır veya ezilir. Tuz, kırmızı veya karabiber ekilir. Limon sıkılır karıştırılır. Arzuya göre biraz taze veya kuru soğan kıyılarak ilave edilir. Maydanoz ve domates ilave edilebilir. Salata gibi yenir, yağ istemez.


2.Soyulmuş ve ezilmiş avakado sarımsaklı yoğurt ile karıştırılır. Limon ilave edilmez, böyle de yenilebilir.


3. Omlet yapılır. Peynir yerine avokado konur.


4. Mantar sote gibi sote yapılabilir.


5. Ezilmiş avokado bal ve ezilmiş cevizle karıştırılır. Bu takdirde tuz, limon, biber ilave edilmez.


Bazı öneriler


1. Avokadoları soyduktan sonra kararmamaları için limonlu suda bekletin.


2. Saltalar için, avokadoları dilimlemek yerine bir kaşıkla oval parçalar çıkardıktan sonra üzerlerine limon sıkarak servis yapabilirsiniz.


3. Çabuk sos hazırlamak için, soyulmuş avokadoyu püre haline getirin. İçine 1 çorba kaşığı rendelenmiş soğan, 1 limonun suyu, 4-5 damla acısso, tuz ve karabiber ekledikten sonra karıştırın. Havuç, salatalık ve kerevizle servis yapın.


4. Avokado tavuğa çok yakışır. Taze bir pidenin veya sandviçin içine haşlanmış tavuk, ince dilimlenmiş avokado, salata yaprakları, domates dilimleri ve taze soğan koyun. Arasına mayonez gezdirin.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
AYAKÜSTÜ BESLENME


Ayaküstü yiyeceklerle beslenen kişilerde glikoz oranının düzensiz olduğunu, şeker hastalığı riskinin ikiye katlanabildiğini gösterdi.


Hamburger türü yiyeceklerde çok fazla miktarda doymuş yağ ve tuz bulunduğu, bu yiyeceklerin düşük kalitede karbonhidrat içerdiği biliniyor. Yemekten sonra televizyon karşısında zaman harcamanın şişmanlık riskini artırırken, yemekten sonra mutlaka yürüyüş yapılması gerektiğine işaret edildi.


Büyük boy bir hamburger, patates kızartması ve kolanın 1600 kalori içerdiğine dikkat çeken araştırmacılar, bir yetişkine günde 2000 kalorinin yetebildiğini, fazla kalorinin yağa dönüştüğünü belirtti.


Araştırma sırasında, haftada iki defadan fazla ayaküstü yiyeceklerle beslenen ve her gün 2-2,5 saatini televizyon karşısında geçiren kişilerde şişmanlık riskinin üçe, şeker hastalığı riskinin ise ikiye katlanabildiği belirlendi.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


AYRAN, HARİKA İÇECEK


Yaz günlerinin vazgeçilmez içeceklerinin başında gelen ayran, içeriğindeki yoğurt bakterilerinin antikanserojen etkisiyle kanserin başlangıcını önlüyor ve tümör hücrelerinin gelişimini geriletiyor.


Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Besin Hijyeni Ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tayar, sıcak yaz günlerinde, vücudun ter yoluyla kaybettiği su ve mineralin yerine konması açısından büyük önem taşıyan ayranın, sağlık açısından son derece yararlı bir içecek olduğunu söyledi.


MİNERAL VE VİTAMİN DEPOSU


Ayranın, hayli zengin bir içeriğe sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Tayar, kalsiyum ve potasyum içermesi nedeniyle özellikle kemik ve dişlerin oluşumuna olumlu etki yapan ayranın ayrıca, A, B12, D, B2 ve B6 vitaminleri ile protein deposu olduğunu kaydetti.


YAN ETKİSİZ


Prof. Dr. Tayar, ayranın bugüne kadar hiçbir olumsuz etkisinin saptanmadığına işaret ederek, şöyle konuştu: Ayran, özellikle içeriğinde bulunun yoğurt bakterileri sayesinde, çok önemli bir içecektir. Yoğurt bakterilerinin antikanserojen etkileri araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur. Bu araştırmalarda, özellikle yoğurt bakterilerinin kanser başlangıcını önlediği ve tümör hücrelerinin gelişimini geriletiği saptanmıştır. Yoğurt bakterileri taşıyan ayran ayrıca, kolesterol miktarını azaltmasının yanı sıra, toksik maddelerin nötralizasyonunu da sağlar.


YAZ İÇİN İDEAL


Ayranın, vücudun sıvı dengesinin korunması açısından da önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tayar, yaz aylarında aşırı sıcaklar nedeniyle kaybedilen sıvının, yine mutlaka sıvı tüketimiyle geri kazanılması gerektiğini ve bu sıvının sodyum ve klorür iyonları açısından zengin olmasının büyük önem taşıdığını kaydetti.


Prof. Dr. Tayar, ayranın elektrolit yönünden oldukça zengin bir içecek olduğunu belirterek, Bu sebeple, yaz aylarında bolca ayran tüketmeliyiz. Ayran ayrıca, bağırsak florasının stabilitesini artırıyor ve düzenliyor. Sindirim sistemindeki olumsuzlukların giderilmesine yardımcı olur. Birçok sindirim bozukluğu üzerinde tedavi edici etki yapar. Vücudun sıvı akışını dengelemek ve normal kan basıncını sağlamak için gerekli olan potasyumu sağlar dedi.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:40 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
AZ KALORİ, UZUN ÖMÜR


ABD deki Kaliforniya Üniversitesi nde fareler üzerinde yapılan araştırma, ileri yaşlarda da sağlıklı beslenerek ömrün aylarca, hatta yıllarca uzatılabileceğini gösterdi.


Proceedings of the National Academy of Sciences dergisindeki habere göre, düşük kalorili beslenmeye başlandıktan iki ay sonra ömür uzatma etkisi görülmeye başlandı. Daha az yağlı ve kalorili beslenme şeklinin en çok karaciğere yaradığı belirtildi. Düşük kalorili beslenen farelerin, diğerlerine göre daha geç kanser olduğu ve daha uzun süre kanserle yaşayabildiği de görüldü.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BAGISIKLIK SISTEMINI GUCLENDIREN BESINLER


Vitamin A :
Balık karaciğer yağı, karaciğer

Beta karoten (proVitamin A) :
Havuç, ıspanak, kavun, kayısı

Vitamin B2 (Riboflavin) :
Tüm hububat, yağsız et, süt, yumurta, karaciğer, kuru maya

Vitamin B6 (Pyridoxine) :
Tüm hububat, yağsız et, süt, yumurta, karaciğer, kuru maya ve muz

Folik Asit :
Yeşil yapraklı sebzeler, etler

Pantotenik asit :
Bira mayası, baklagiller, alabalık, tüm hububat

Vitamin C :
turunçgiller, çilek, karnabahar

Vitamin E :
Yeşil yapraklı sebzeler, yumurta sarısı, karaciğer, buğday

Selenyum :
sarımsak, baklagiller, balık, kuşkonmaz

Demir :
Karaciğer, bezelye, yumurta sarısı, kuşkonmaz

Çinko :
Karaciğer, soya fasulyesi, ayçiçeği tohumları

Magnezyum :
Yeşil yapraklı sebzeler, fındık, deniz ürünleri

Manganez :
Muz, kepek, ananas, fındık

Protein :
Yağsız et, kümes hayvanları, balık, yumurta, baklagiller, karnabahar, ayçiçeği tohumları

Antioksidanlar :
turunçgiller, baklagiller, tüm hububat

Botanik Faktörler (Phytonutrients) :
Tüm bitkisel besinler

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BAL


Arı Türklerde tüm arı türlerine verilen addır. Türklerin ilk kez Anadolu da balarısı sözünü kullanmaya başladıkları sanılmaktadır.

Kaşgarlı Mahmud un açıklamasından da anlaşıldığına göre Türkler önceleri bala arı yağı diyorlardı. Sonraları özellikle batı Türkleri (Oğuzlar, Kıpçaklar, Suvarlar,...) bal demeye başladılar. Uygurlar bala Çince mi, Tokharca mir sözlerinden kökenlendiği sanılan mır veya mir adını kullanıyorlardı.

Balın Anadolu nun beslenmesinde de önemli rol oynadığı kesindir. Çatalhöyük duvar süslemelerinde çiçekler üzerinde böcekler resmedilmiştir. Bu da bize günümüzden 8-9 bin yıl önce Anadolu da arının balı çiçeklerden topladığının bilindiğini gösteriyor. Anadolu da insanlar sevdiklerine balım dedikleri gibi, bunu bir övgü sözü olarak da kullanırlar. Bu da Anadolulunun bala verdiği değeri gösterir.

Osmanlılar çıkardıkları birçok kanunla baldan ve arı kovanından vergi almışlardır. Osmanlıların İstanbul da kurdukları ilk ticaret merkezi Mısır çarşısı ile Tahtakale arasında bal kapanı da vardı. Burada bal tartılır, vergilendirilir, saraya gider arta kalan da halka satılmak üzere dağıtılırdı. (Kapan, Arapça kabandan gelmektedir. Kaban ise kantar anlamındadır).

Atalarımız balı yiyecek olarak kullanmaktan daha çok hastalıklara karşı koruyucu, deva, iyileşme döneminde de güç ve direnç verici olarak değerlendirmişlerdir. Glikozun bulunması ile unutulur gibi, olmuşsa da, değeri anlaşılarak tekrar eski yerini almaya başlamıştır.

Balı kimin ne zaman ve nasıl bulduğunu bilemiyoruz. Ama, arının yaklaşık 30 milyon yıldır var olduğunu, o günden beri aynı çalışkanlıkla bal yaptığını bilmekteyiz. Balı insanların tanıdığını, topladığını gösteren en eski belge İspanya da Valencia eyaletinde Bicorp da Arana mağarasında bulunmuştur. Araştırmalar mağaranın duvarındaki bal toplayan kızın resminin 16 bin yıl önce yapılmış olduğunu göstermektedir. Yanı sıra günümüzde ilkel olarak yaşayan kabilelerin balın kutsallığına inandıklarını, dini törenlerde önemli yer verdiklerini izliyoruz.

Hititlerin, Sümerlerin, Mısırlıların, Romalıların Yunanlıların, birçok eski kültürün balı ilaç olarak kullandığını, tarihte ün yapmış hekimlerin her derde deva olarak kabul ettiğini görmekteyiz. Hititler in çivi yazısıyla yazdıkları toprak levhalardan günümüzden 4000 önce arıcılığı tanıdığını öğreniyoruz. Levhalardaki reçeteler Sümerler ve Hititlerin balı hastalıklarda kullandıklarını göstermektedir. Papyrus Smith de balla hazırlanmış birçok reçeteyle karşılaşmaktayız. Piramitlerde ağızları hava geçirmeyecek biçimde kapatılmış bal küpleri ve Kraliçe Hepçesut un armasında arı bulunması, Mısırlıların bala büyük değer verdiğini gösteren delillerdir. Romalı hekimler balın çok güçlü bir panzehir olduğuna inanıyorlardı. Mısırlı, Romalı, Yunanlı ve Arap hekimler balı göz hastalıklarında kullanmışlardır.

Hippokrates hava ve suyla eş değerli görüyor, tüm hastalıklara karşı kullanıyordu. Asklepiades ise, ruhi ve sinirsel hastalıklarda kullanıyordu. Plinius, Dioskorides ve birçok hekimin çeşitli hastalıklara karşı yalnız, bitkilerle karıştırarak veya şurup, merhem olarak da kullandıklarını görüyoruz.

Bala dini kitaplarda da yer verilmektedir. İncil, Matta 3,4 "Yahya nın yediği çekirge ve yaban balıydı" diye yazılıdır. Kuran, sure 16. 68, 69 "Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renkte bal çıkar" Tevrat ise, Yahudilere sokaklarından bal ve süt akan ülke sözü vermektedir.

Bal birçok bal çeşidi için verilen ortak addır. Yapılan araştırmalar arının kovanından en çok 10 km uzağa gittiğini göstermiştir. Bu balın özelliğinin bitki örtüsü ile çok yakın ve sıkı bağlantısı olduğunu göstermektedir. Birçok arıcı balını her yönden zenginleştirebilmek için kovanlarının yerini belirli sürelerle değiştirir. Özellikle sıcak yörelerde sıcakların başlaması ile kovanlar yaylaya çıkarılır.

Bal orman (çam) ve çiçek balı olarak ikiye ayrılır:

Orman veya çam balı arının büyük bir bölümünü çam çeşitlerinden toplayarak yaptığı baldır.

Çiçek ballarını da ikiye ayırabiliriz. Arının çeşitli çiçeklerden toplayarak yaptığı bal, büyük oranda belirli bir çiçekten toplayarak yaptığı bal. Balın özel çiçek balı olarak adlandırılabilmesi için içinde bala adını veren bitkinin çiçektozundan en az %45 oranında bulunması gereklidir. Bu bahar büyük olasılıkla adlandırıldıkları bitkinin sağlıksal özelliğini gösterir. Bu özelliği bitkinin çiçek tozu oranı ile doğru orantılı olarak artar.

Karışık çiçek balları genel güçlendirici ve direnç artırıcı güçleri yanı sıra astmaya, bronşite, saman nezlesine karşı da önerilmektedir.

Özel bahar: Birçok adı alt alta sıralayabiliriz. Birkaç örnek:

Ihlamur balı: Sinir yatıştırıcı, uykusuzluk giderici,... özelliği olup güzel kokulu açık renklidir.

Nane balı: Bağırsak gazlarını önleyici, kolikleri çözücü, pankreas salgısını söktürücü, sindirimi kolaylaştırıcı,... özelliği vardır. Uçucu yağlar yönünden zengindir.

Kuşdili balı: Karaciğer hastalıklarını iyileştirici, sindirim bozukluklarını düzeltici özelliği vardır.

Portakal balı: Sinir yatıştırıcı, kramp çözücü özellikleri nedeni ile sinir hastalıklarında kullanılır.

Özel ballar arasında ülkemizde herkesin tanıdığı deli balı da sayabiliriz. Acımsı buruk tadı olan bu bal çok az yenildiğinde sinir bozukluklarına iyi gelmekte, çok yenildiğinde ise, merkezi sinir sisteminde felçlere neden olmaktadır. Zehirlenme, bulantı, kusma ile kendini göstermektedir. Buna arının sarı renkte çiçek açan Azelea pontica L. ve kırmızı çiçekli Rhodedonderon ponticum L. bitkilerinden topladığı öz neden olmaktadır.

Balın saklanması: Baldaki en önemli değişiklik içindeki glikozun kristalleşmesi, balın akışkanlığını kaybetmesidir. Balın kristalleşmesi diğer bir değimle şekerlenmesi halk arasında yanlış anlaşılmaktadır. Şekerlenme balın doğal olduğunu gösteren en önemli delildir. Şekerlenmiş bal yenilebilir. Balın akışkanlığını kazanması, şekerlenmenin kaybolması için balı yaklaşık 3 saat kavanozu ile (veya herhangi bir cam kapta) 50 derece sıcak su banyosunda tutmak yeterlidir. Çok sıcak ve 0 derece altındaki soğukluk balın birçok değerinin kaybolmasına neden olur. Bal buz dolabında saklanmamalıdır. Işığa karşı da duyarlı olduğundan ışık geçirmeyen kaplara veya içi sırlı küplere konulmalıdır. Havadaki nemi, çevresindeki kokuları emme özelliğinden, bal kabının ağzı hava geçirmeyecek biçimde kapatılmalıdır. Açık kaptaki balın üzerinde köpürmeler başlar.

Balın kontrolü: Bir şişenin içine 100 mI %70 hik alkol ile 50 gr bal konur, iyice çalkalanır. Bal alkolün içinde artık bırakmadan erirse, doğaldır. Kapta beyaz bir kalıntı oluşursa, doğal değildir.

İçindeki birkaç madde: Mineraller yönünden çok zengindir. İçindeki minerallerin oranı %3 e yaklaşır. Bakır, çinko, demir, fosfor, klor, kükürt, magnezyum, potasyum, silisyum, sodyum.

Organik maddeler: Asetik asit (sirke asiti), formik asit (karınca asiti), laktik asit (süt asiti), sihisik asit, elma asiti, glikon asit.

Anorganik maddeler: Fosforik asit, hidroklorik asit.

Şekerler: Koyanın bulunduğu çevredeki çiçeklere (bitkilere) özgü olan şekerler dışında, glikoz (dektroz), fruktoz (levüloz), maltoz.

Vitaminler: Bal bu yönden zengin değildir. Bununla birlikte içinde B1, B2, B6, pantothen asit, nikotonik asit, folik asit, çok az C vitamini vardır. Meyveler ve sebzelerdeki vitaminler bir süre sonra değerlerinden kaybederler. Örneğin ıspanaktaki C vitamini toplandıktan 24 saat sonra yarıya iner. Meyvelerdeki vitaminler değerlerini daha yavaş kaybederlerse de, sonuç değişmez. Balın içindeki tüm vitaminler öngörülen biçimde saklandığı sürece değerlerinden hiçbir şey kaybetmezler.

Enzimler: Balda birçok enzim vardır. Bunlardan en önemlisi glucosexidase enzimidir. Bu enzim havanın içindeki oksijen yardımıyla glikozu asite ve hidrojenperoksite çevirir. Bu balın uzun süre saklanabilmesini sağlar, dayanıklılık gücünü artırır. Hidrojenperoksit iyi bir mikrop öldürücüdür (antiseptiktir). Balın içinde basillerin yaşama süresi basile göre değişmektedir. "Balda günümüzde bile analiz edilmemiş daha birçok madde vardır".

Bal birçok hastalığın tedavisinde yalnız başına veya karışım olarak uygulanır. Genellikle çayların tatlandırılmasında bal önerihir. Çayın gücünü en az 2 kere artırır. Tatlandırıcı olarak çiçek balına öncelik tanınmalıdır.

Bala karşı alerji: Bala karşı alerji gösterenler de vardır. Yediklerinde kaşıntılı veya kaşıntısız sivilce dökenler, midesi sancılananlar veya bulananlar da görülmektedir. Günde bir veya yarım k.k. bal suya karıştırılıp uzun süre içilerek vücudun ve midenin bağdaşıklık kazanması sağlanabilir. Ölçü yavaş yavaş arttırılır. Balın içindeki çiçek tozları da alerjiye neden olabilir. Bu durumda balın yöresi veya türü değiştirilmelidir. Örneğin çiçek balı yerine, çam bal,. Tüm çabalara karşı alerji devam ediyorsa, yememekten başka çıkar yol kalmaz.

Arı çok yararlı bir yaratıktır derken yalnız balını düşünmek hem yanlış hem de arıya karşı yapılmış bir haksızlık olur. Arının peteğinden (balmumundan), arısütünden, topladığı çiçektozlarından, propolisinden, zehirinden yararlanılır. Ayrıca baldan met adlı bir içki de yapılır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BALIK VE DEPRESYON


Yapılan araştırma sonuçlarına göre omega 3 açısından zengin balıkların tüketimi depresyon belirtilerini azaltıyor ve mutluluk hormonu olarak bilinen seratonin hormonunun üretimini artırıyor...




Hamile kadınların doğum öncesi ve sonrası olası depresyon riskini önlemelerinin yolu, omega 3 içeren balık yemekten geçiyor.


Britanyalı araştırmacıların 11 bin 721 kadın üzerinde yürüttüğü bir çalışmanın sonucuna göre, hamile kadınlar gebelikleri sırasında ne kadar çok omega 3 yağ asiti tüketirse, hamilelik süresince ve doğumdan sekiz ay sonraya kadar gösterdikleri depresyon belirtileri de o kadar düşüyor.


Omega 3 asitleri en çok deniz ürünleri ve aynı değerde besin içeren destekleyici ilaçlarda bulunuyor. Her ne kadar hamile kadınların, içerdiği civa nedeniyle balık tüketmesi sakıncalı bulunsa da, ton balığı, sardalya, som balığı ve ringa balıklarının hem omega 3 açısından zengin hem de civa açısından daha az riskli olduğu açıklandı.


Haftada iki-üç kez yenebilir


Çalışmayı yürüten Dr. Joseph R. Hibbeln, haftada iki ya da üç kez yenecek, toplam 340 gram kadar balığın hamile kadınlar için uygun miktar olduğunu söyledi.


Beynin yapıtaşları olarak görülen omega 3 asitleri, depresyonu engelleyen seretonin adlı kimyasalın üretimine destek oluyor. Omega 3 bu açıdan sadece hamile kadınlarda değil, depresyon geçiren herkes üzerinde etkili kabul ediliyor.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


BALMUMU


Arının gövdesinin arka bölümünün altında bulunan balmumu bezelerinden salgıladığı yumuşak bir maddedir. Arı, balmumunu yaşamının 11. günü ile 18. günü arasında salgılar. Bununla petek diye adlandırdığı mız altıgen gözenekleri yapar.

Kaşgarlı Mahmud Bulgar Türklerinin balmumuna avus dediklerini yazıyor. Kıpçak Türkleri uvus, Tobal ve Kırgız Türkleri ise, bala uz diyorlardı. Derleme sözlüğüne göre Anadolu da balmumuna balagız veya balavuz deniyordu. Balmumu için kullanılan en eski adlar ise, ekir, eğir, eyir, eyil, sözleridir.

Balmumunun ana maddesi yağ asiti ve alkoldür. Ayrıca, içinde propolis, boya ve yüksek oranda A vitamini vardır.

İçindeki A vitamini çiğnenerek alınabilir.

Gözleri yakmadığı, gırtlakta gıcık, yanma yapmadığı için çok eskiden beri balmumundan yapılan muma çok değer verilir. Ayrıca, solunum organlarını açtığı, balgam oluşmasını önlediği için öksürüklü, boğmacalı astmalı, sinüzitli nezleli ve saman nezleli hastaların odalarında taze balmumundan yapılmış mum yakılması önerilmektedir. Anadolu nun kimi yerlerinde bu uygulama görülür.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BESLENEREK TEDAVİ OLUN


Tahıl, sebze ve meyvelerde bulunan çeşitli maddeler ve vitaminler, depresyondan tansiyona birçok hastalığa iyi geliyor


Londra Üniversitesi uzmanları, hastalıklarla doğal savaş programı hazırladı. Program, hangi hastalığa karşı neler yenmesi gerektiği konusunda rehberlik ediyor.


Avokado İle depresyonu yenin


Uzmanlar, sindirimi çok rahat olan avokadoyu, özellikle bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ediyorlar. Bu meyvenin içerdiği E vitamini, kalbe iyi gelirken, yüksek potasyumu depresyona sebep olan uyuşukluluğu engelliyor. Ama yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olduğu için zayıflamak isteyenlere önerilmiyor.


Tansiyona karşı muz


Yüksek miktarda karbonhidrat içeren ve zengin bir potasyum kaynağı olan muz, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlıyor. Rezene ve tahıl da aynı amaca hizmet veriyor. İçindeki kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamininin vücuda direnç kazandırdığı arpayla ilgili ABD de yapılan bir araştırma, 6 ay boyunca her gün bu çeşit üründen tüketilmesinin, kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı. Kilo kaybına karşı ise çikolatalı puding öneriliyor. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı sorunu olanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor. Günde 2 top vanilyalı dondurma tüketimi ise vücudun günlük protein ihtiyacının yüzde 20 sini karşılıyor.


Alerjiye kayısı


KayIsInIn içindeki betakaroten adlı madde, hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak, kanseri önlüyor. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfürdioksit de, astım gibi alerjilere iyi geliyor. Basur tedavisinde fazlası kullanılmadıkça Hindistan cevizinin iyi bir tedavi yöntemi olduğu uzmanlarca belirtiliyor.


Menopoza karşı nohut ve üzüm


Sebze hormonu fitoöstrojen içeren nohut ile içinde elajik asit bulunan üzümün, menopozun olumsuz etkilerine karşı koruyucu özellikleri bulunuyor. Sadece iki-üç adet kuru erik yemenin bile vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşıladığı, idrar yolları kaslarını rahatlattığı, bunun da kolon kanserine karşı koruduğu bildiriliyor. Ayrıca, yüksek orandaki bor minerali ile menopozdaki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutuyor. Romatizma ağrılarını büyük oranda azaltan kekik yağının yanı sıra zencefilin de aynı alanda olumlu etkileri bulunuyor.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:41 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BESLENME PIRAMITI DEGISTI


10 yıl önceki beslenme programı ABD’lileri şişmanlatınca, sağlıklı beslenme piramidi de değişti.

Amerikan Newsweek dergisi, sağlıklı yeni diyeti son sayısında kapak yaptı.

1992’de hükümet, Amerikan halkını yağ tüketimi konusunda uyardı. Ancak bu uyarı karbonhidratların zararsız olduğu şeklinde yorumlandı. Hazırlanan yeni beslenme piramidinde, kırmızı et ve beyaz undan uzaklaşılması, bitkisel yağlara ağırlık verilmesi önerildi.

Amerikan Newsweek dergisi "Mükemmel Diyet" başlıklı kapak konusunda, 10 yıl önceki beslenme programının, ABD’lileri daha kilolu ve hasta yaptığını belirterek, yeni bir sağlıklı beslenme piramidi çıkardı.

Dergide, ABD’lilerin, hükümetin 1992’de yağlardan uzak durur uyarısını, karbonhidratların zararsız olduğu şeklinde algıladığı belirtilerek, kırmızı et ve beyaz unun seyrek, bitkisel yağların ve tahılların daha çok tüketilmesi önerildi.

Yeni diyetin ömür boyu sağlık için düzenlendiği belirtildi.

Kepekli gıdaları ve bitkisel yağları tüm yemeklerde tüketin.

Bol bol sebze tüketip, günde 2-3 kez meyve yiyin.

Alkolü çok tüketmeyin. Günde 1-3 kez fındık ve ceviz yiyin.

Günde 1-2 kere balık, tavuk, yumurta yiyin.

Multi vitamin kullanın.

Günde 1-2 kez süt ve süt ürünleri tüketin.

Kırmızı et, margarin, beyaz ekmek, pilav, makarna ve tatlıları kontrollü tüketin.

EGZERSİZ ŞART

Egzersizin uzun vadeli sağlık olduğuna değinen Amerikan Newsweek dergisi herkesi aktif olmaya çağırarak aktif olmak için en azından günde yarım saat yürüyüşün şart olduğunu belirtti

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BESLENME VE KANSERDEN KORUNMA


Diyetin ve beslenmenin kanserin gelişiminde oynadığı rolü değerlendirmek ve açıklığa kavuşturmak için birçok araştırma yapılıyor. Hiçbir dolaysız neden-sonuç ilişkisi kanıtlanmadıysa da, istatistikler bazı gıdaların bazı kanser tiplerinin riskini arttırabildiğini ya da azaltabildiğini göstermektedir.

Amerikan Kanser Derneği ve Ulusal Kanser Enstitüsü, insanlarda bazı kanser türlerinin gelişme riskinin azaltılmasına yardımcı olmak için diyet kuralları hazırladı. Genel olarak sağlıklı bir diyet için genel tavsiyeler içermektedirler:

-Normal bir vücut ağırlığını koruyun. Başta prostat, pankreas, göğüs, yumurtalık, kalınbağırsak, safra kesesi ve rahim kanseri gelmek üzere, insanlarda bazı kanserlerden ölme oranı şişmanlıkla bağlantılıdır.

-Diyetinizde çok fazla doymuş ve doymamış yağdan kaçının. Bazı çalışmaların ortaya koyduğu kanıtlar, diyetteki yağ seviyeleri ile prostat kanseri, kalınbağırsak kanseri ve diğer kanserlerin oluşumu arasında bir ilişki olduğunu düşündürmektedir. şu anda, bu tür bağlantıların nedenleri açık değildir.

Son raporlar, diyetteki yağ tüketiminin göğüs kanseri sıklığıyla ilişkisiz olabileceğini düşündürmektedir. Yağ tüketimi için hiçbir kural belirlenmemiştir, ama genel olarak yağ tüketimi düştükçe kanser riskinin düştüğü görülmektedir. İhtiyatlı bir yağ tüketimi kuralı, toplam kalori tüketiminizin yüzde 30 udur. (Yağı diyetinizden tamamen çıkarmaya çalışmayın; bunun ne yararı vardır ne de olanağı.)

-Lif açısından zengin gıdalar yiyin. Günde 25 ile 33 gram lif tüketimi önerilir. Diyet lifi, vücudu özellikle kalınbağırsak kanseri olmak üzere, bazı kanser biçimlerinden korur gibi görünmektedir. Belirli lif tiplerinin etkileme biçimi açık değildir. Bu nedenle, taze meyve, sebze ve az işlenmiş tahıl ürünleri gibi çeşitli diyet kaynaklarını her gün yiyin.

-A vitamini ve C vitamini açısından zengin gıdaları her gün yiyin (Bazı örnekler, A vitamini kaynakları olarak havuç, ıspanak, tatlı patates, şeftali, kayısı, koyu yeşil ve koyu sarı taze sebzeler ve meyvalar; C vitamini için portakal, greyfurt, çilek, yeşil ve kırmızı biberler). A vitamini, ağız boşluğu, boğaz, gırtlak ve akciğer kanserleri dahil olmak üzere, bazı kanserlerin sıklığının azaltılmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalar, genel olarak C vitamini olarak bilinen askorbik asitin, nitratlar yendiğinde üretilen bazı kanserojen bileşiklerin oluşumunu önleyebildiğini göstermektedir. Ama, bu vitaminleri normal ihtiyacınızdan daha fazla miktarda tüketmeniz gerekmez.

-Brokoli, lahana, Brüksel lahanası, kıvırcık lahana, karnabahar, yer-

lahanası, hardal yaprakları ve İsviçre pazısı gibi sebzeleri düzenli diyetinizin bir parçası haline getirin. Araştırmalar bu gıdaların kalınbağırsak, mide ve akciğer kanserlerinin gelişimine karşı koruma sağladıklarını göstermektedir.

-Tuzlanarak, tütsülenerek ve nitratla işlenmiş gıdalardan az miktarda yiyin. Bu gıda grubu sucuk, jambon ve diğerleri gibi tütsülenmiş ve konserve edilmiş etleri içerir. Yemek borusu ve mide kanseri sıklığı, bu gıdaları çok miktarda yiyenlerde daha yüksektir.

Izgara ya da tütsüleme gibi bazı pişirme yöntemleri kansere yol açabilen maddeler üretebilir bu nedenle bu yöntemleri az kullanmak gerekir.

Yemek pişirirken kullandığınız tuz miktarını, yarım kilo ette dörtte bir çay kaşığı tuz, pişirilmiş sebze ya da tahıl porsiyonu başına sekizde bir çay kaşığı tuzla sınırlayın. Jambon, soya sosu ya da turşu gibi aşırı tuzlu gıdaları al-mayın ya da seyrek olarak ve az miktarlarda yiyin.

-Alkol kullanıyorsanız, az kullanın. Uzun süreler boyunca çok miktarda alkol içmek, karaciğer kanseri riskini arttırır. Alkol tüketimi sigarayla ya da tütün çiğnemeyle birleştiğinde, ağız, gırtlak, boğaz ve yemek borusu kanseri riskini arttırır. Günde iki ya da daha az bardak tavsiye edilir.

Bu makuldür. Günlük diyetinizi çok az değiştirerek bu önerileri uygulayabilirsiniz. Ancak, bu önlemlerin kanserden koruma sağlayabileceği kesin değildir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
BESİNLERİN SATIN ALINMASI, HAZIRLANMASI VE SAKLANMASI SIRASINDA DİKKAT EDİLECEKLER


Besinlerin hazırlanmaları sırasında uygulanması gereken bazı kurallar vardır ve bunların uygulanması sağlık ve temizlik açısından önemlidir. Bu kurallara uyulmadığı takdirde besin zehirlenmeleri meydana gelir. Bu kurallar şöyle sıralanabilir:


Sağlam, zedelenmemiş, bozuk olmayan besinler seçilmeli ve satın alınmalıdır.


Besinlerin hazırlanma, saklanma ve servis edilmeleri sırasında hastalık etmeni mikroorganizmalar ile kirlenmesi önlenmelidir

Hastalık yapabilecek şüpheli besinler, özellikle küflenmiş olanlar yenilmemelidir.


Zehirli mantarları gözle ayırt etmek mümkün olmadığı için kültür mantarları dışında mantar tüketilmemelidir.


Hazırlama, saklama ve servis sırasında kullanılan araç, gereçlerde mikroorganizmaların çoğalması önlenmelidir.


Mutfak ve yemek yenen yerlerin temizliğine özen gösterilmelidir.

Çiğ yenecek sebze ve meyveler, pişirilecek taze sebzeler ve kuru meyveler, temizlenmiş ve pişmeye hazır tavuk, balık, parça etler ve yumurta iyice yıkanmalıdır.


Sebze ve meyveler toz, topraklarından ve ilaç kalıntılarından temizlenmesi için bir müddet su dolu bir kapta bekletildikten sonra, bol su ile birkaç kez yıkanmalıdır.


Herhangi bir haşere ve mikroorganizma bulaşmasından kuşkulanılırsa, taze sebzeler 20 dakika tuzlu veya klorlu suda bekletilmelidir.


Besinlerin bakteriler tarafından çıkarılan toksinlerden başka zehirli maddelerle karışması veya kirlenmesi önlenmelidir.Özellikle temizlik maddeleri, DDT gibi haşere öldürücü ilaçlardan sakınmalıdır.Bu gibi maddeler besinlerden uzak yerlerde; örneğin depo olarak kullanılan ayrı oda veya kilerlerde, etiketlenmiş olarak saklanmalıdır.


Besinlerin hazırlanması, saklanması, pişirilmesi, servis için sıcak tutulması, yeniden ısıtılması sırasında uygulanacak sıcaklık dereceleri bakterilerin çoğalmasını önleyecek yeterlilikte olmalıdır.


Et, tavuk, balık, süt, yumurta ve bunlarla hazırlanmış yemekler 16-490C arasındaki en tehlikeli bölgede, asla bırakılmamalıdır.


Besinler oda sıcaklığında bütün gece boyunca bırakılmamalıdır.


Toz ve haşerelerden korumak için üzeri daima kapalı olarak saklanmalıdır.


Sıcak yemekler en kısa sürede soğutularak buzdolabına konulmalıdır. Pişmiş yemekler, oda sıcaklığında kendi kendine soğutulmaya bırakılmamalıdır.


Çabuk bozulan et, tavuk, balık, süt, yumurta gibi besinlerin dükkanlarda güneşten uzak ve buzdolabında saklanmaları gerekir. Satın alındıktan sonra yine bekletilmeden hemen buzdolabına konulmalıdır.


Dondurulmuş besinler, buzdolabının alt raflarında bekletilerek çözdürülmelidir. Çözülme işi oda sıcaklığında, radyatör üzerinde ve altında, hafif ateşte veya güneşli yerde yapılmamalıdır.


Çözülmüş besinler bekletilmeden pişirilmelidir.


Etler, birer yemeklik miktarlarda, yassı bir şekilde paketlenmiş olarak dondurulmalıdır.


Kırık, çatlak ve kirli yumurtalar satın alınmamalıdır.

Kıyma ve organ etleri uzun süre saklanamadığından kısa sürede tüketilmelidir.


Süt ve sütlü besinler, krema, deniz ürünleri, soğuk etler, ordövrler, kanepeler, sosis, salam, yumurta ve yumurtalı besinler, kremalı pasta ve tatlılar, kıyma kullanılmış besinler, sandviçler devamlı olarak buzdolabında (+50C nin altında) saklanmalıdır.


Ekmek, çörek, kurabiye yapmak için hamurun mayalandırılması besleyici değerini artırır.

Ekmek ince dilimlenip kızartılırsa besleyici değeri azalır.

Tarhananın besleyici değeri yüksektir. Pişirirken içine pişmiş nohut, mercimek, havuç eklenmesi değerini daha da artırır.Tarhana yapılırken güneşte kurutulursa, süt ve yoğurt aydınlık yerde bekletilirse vitamin B2, vitamin B6 ve folik asit değerleri azalır.


Yumurta, süt, yoğurt, peynir ve tahinle yapılan tatlıların besleyici değerleri, sadece un, yağ, şeker kullanılarak yapılanlardan daha fazladır. Şeker yerine pekmez kullanılması besleyici değerini daha da artırır.

Sütlü tatlı yaparken şeker önceden konur ve birlikte pişirilirse veya fırında yüksek sıcaklıkta pişirilirse, protein değeri azalır. Pastörize veya sterilize uzun ömürlü sütleri kullanın.


Kuru fasulye, nohut, mercimek gibi besinler iyi pişirildiğinde sindirimi kolaylaşır ve böylelikle protein değeri artar.


Yumurta çiğ yenirse ya da sarısının etrafı yeşillenecek kadar hızlı ateşte, uzun süre pişirilirse, besleyici değeri azalır.


Sebzelerden yapılan salatalara limon veya sirke eklenir, bekletilirse A ve C vitamini değeri azalır.


Sebzeler doğrandıktan sonra bekletilirse, haşlama ve pişirme suları atılırsa vitamin ve mineralleri azalır.


Meyveler kesildikten ya da suyu sıkıldıktan sonra bekletilirse C vitamini değeri azalır.Hatta sıkılmış meyve suları buzdolabında bekletilse bile vitamin değeri azalır.


Yağ yakıldıktan sonra yemeğe konursa, sağlığa zararlı duruma gelir.


Yoğurdun yeşilimsi suyu atılırsa vitamin değeri azalır.Yine, yoğurt torbaya konup süzülür, süzülen suyu atılırsa vitamin kaybı olur.

Ambalajlanmış ürünleri alırken mutlaka etiket bilgilerini okuyunuz.

Ambalajlanmış ürünlerde özellikle son kullanma tarihlerine dikkat ediniz. Son kullanma tarihi geçmiş ürünleri satın almayınız.


Üzerinde etiketi olmayan, ambalajı bozulmuş ve kapağı bombeleşmiş olan konserveler sağlık için son derece zararlıdır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


CINKO EKSIKLIGI


Çinkonun vücudumuzda çok önemli görevleri vardır. 200 civarında enzim ve bir çok hormonun üretiminde (testosteron gibi) rol alır. Başlıca işevleri arasında: RNA, DNA, protein sentezi, insülinin aktivasyonu, Vitamin-A nın hücrelere taşınması ve kullanımı, yaraların iyileşmesi, hücrelerin bölünerek çoğalabilmesi, tad alma (özellikle tuzlu tadın farkına varabilme), sperm yapımı, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi, davranış ve öğrenme performansının artışı, anne karnındaki ve doğmuş bebek ve çocukların büyüme ve gelişimi, kanda yağların taşınması gibi bir çok olayla ilişkilendirilmektedirler.

Çinko eksikliği, Türkiye ve Dünya da en sık gözlenen mineral eksikliklerinden biri olmakla birlikte üzerinde en az durulanlardan birisidir. Ülkemizde tarım yapılan topraklardaki çinko miktarı yüksek değildir (toprakların %49.83 ünde alt sınır olarak belirlenen 0.5 ppm den düşük, %32.76 sında 0.5-1.0 ppm arasındadır). Çinko kapların ve çinko su borularının da artık kullanımdan kalkmış olması çinko eksikliğine katkıda bulunmaktadır.

Çinko Eksikliğinin Belirtileri

1. Yaşamı tehdit edebilecek düzeydeki ağır çinko eksikliği
- Büllöz püstüler dermatit
- ishal
- saç dökülmesi
- mental (zihinsel) bozukluklar
- sık sık enfeksiyona yakalanma (hücresel bağışıklık yetmezliği)

2. Orta dereceli çinko eksikliği
- büyüme geriliği
- hipogonadizm (cinsel organ gelişiminde gerilik)
- deri değişikliği
- iştah bozukluğu
- karanlığa uyum bozukluğu
- yara iyileşmesinde gecikme
- tad duyusunda azalma

3. Düşük derecede çinko eksikliği
- sinirsel ve duyusal değişiklikler
- oligospermi
- testosteron hormonunda azalma
- thymulin aktivitesinde azalma
- interlökin-2 aktivitesinde azalmaokul öncesi çocukarda gelişme geriliği
- sık sık enfeksiyonlara yakalanma

Çinko Eksikliğine Neden Olabilen Hastalıklar

1. Yaşamı tehdit edebilecek düzeydeki ağır çinko eksikliği
- akrodermatitis enteropatika
- total parenteral nutrisyon
- penisilamin tedavisi sonrası
- akut alkol alımı

2. Orta dereceli çinko eksikliği
- beslenmeye bağlı (toprak yeme gibi)
- malabsorbsiyon bozuklukları
- orak hücreli anemi
- talasemiler (Thalassemia)
- kronik böbrek hastalıkları
- kronik karaciğer hastalıkları

3. Düşük derecede çinko eksikliği
- en sık görülen gruptur. Özellikle çocuklar, gebeler ve yaşlılarda gözlenir.

Çinko ve Saç Dökülmesi

İnsanlarda akut çinko eksikliği gelişmesi durumunda ilerleyici saç dökülmesi meydana gelebilmektedir. Kronik çinko eksikliğinde ise saç büyümesi yavaşlamakta ve yaygın saç dökülmesi ile sonlanabilmektedir. Saç hastalıklarında çinko eksikliği temel neden olarak kabul edilmemekte ancak esaslı bir rolü olabileceği üzerinde durulmaktadır.

Daha çok hububat proteini tüketen gelişmekte olan ülkelerde, hububattaki azla miktardaki fitatlar ve diğer bazı organik bileşikler, demir ve çinkoyu bağlayarak emilimini azaltırlar.

Tedavi

Çinko eksikliği durumunda özelikle de yetersiz alıma bağlı gelişen eksikliklerde çinko içeren ilaçların kullanımı son derece başarılı sonuçlar vermektedir. Doz ayarlamsı kilogram başına 1 mg oalcak şekilde yapılır; süt ve süt ürünleri ile birlikte alınmaz, tok karnına alınır. 6 ıncı aydan sonra bebklerde kullanılması tavsiye edilmektedir. Çinko C-vitamini ile birlikte alınırsa daha kolay emilir

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
DENGELI BESLEN GUZEL YASA


Uzun süre beslenmelerine dikkat etmeyenler iki ay sıkı rejimler uygulayarak gençlik dönemlerindeki vücutlarına sahip olacaklarını zannediyorlarsa yanılıyorlar. Arzu edilen vücuda ve sağlığa kavuşmak isteniyorsa beslenme alışkanlıklarının yanında egzersizi ihmal etmemeleri gereklidir. Herkes şu soruyu kendine sormaktadır: Hayat boyu diyet yapabilir miyim? Hiç kimse hayat boyu diyet yapamaz ama doğru beslenme alışkanlığıyla sağlıklı yaşama kavuşulabilir. Vücudunuzdaki fazla yağı atmak için egzersizle beraber sağlığınız ön planda olarak, hazırlanacak beslenme programını takip ederek istediğiniz sonucu alabilirsiniz. Bu aşamadan sonra daha rahat ama bilinçli beslenme ve egzersiz programına devam edebilirsiniz.

Doğru beslenme aşağıdaki maddeleri uygulamakla mümkün olabilir:

• Hormonal sistemin doğru çalışmasını sağladığı için gerçek mutluluğu sizinle tanıştırır.

• Yemek yemekten korkmayın yemek yemeyerek metabolizmanızın yüzde 35 az çalışmasını sağlarsınız. Miktar; besin dengesi ve yemek yeme zamanı büyük önem taşır.

• Öğün atlayarak aç kalmayın, ana öğünlerin arasında acıkıyorsanız ara öğünlerle bastırın.

• Çok fazla yemek yiyerek beyninizde tokluk hissinin oluşmasına izin vermeyin.

• Canınızın istediği gıda maddesini ölçülü olarak tüketebilirsiniz.

• Günde iki parmak büyüklüğünde çikolata yiyebilirsiniz.

• Tatlı ihtiyaçlarınızı saat 15.00 e kadar dengeli bir biçimde karşılamaya çalışın. Sütlü tatlıları tercih edin. Meyveler de tatlı ihtiyacını rahatlıkla karşılar.

• Karbonhidratlardan (ekmek, makarna, pilav vs.) kaçmaya çalışmayın, ölçülü ve dengeli olarak yiyebilirsiniz.

• Proteinleri (et, süt, kuru baklagiller vs.) yemeye çalışın, hiçbir gıda maddesi vücutta yağ yakımını sağlamaz.

• Bol su için, kahve, diyet içecekler, alkol vücudun su ihtiyacını karşılamaz.

• Gıda maddelerinden alacağımız yağlar vücudunuz için büyük önem taşır. Yalnız tüketilecek yağın miktarı ve cinsi önemlidir.

• Çok yiyerek, egzersiz yapmayarak, fazla alkol alarak, vücudunuza, psikolojinize ve metabolizmanıza taşıdığınız olumsuz faktörleri düşünerek alışkanlıklarınızı değiştirmeye çalışın. Doğru, dengeli ve düzenli yemek yiyin. Mutluluk sizin elinizde.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
DOGRU BESLENMEDE TEMEL KURALLAR


Depolama, hazırlama, pişirme ve servis yapma sırasında en fazla enfeksiyon riski taşıyan gıdalar et, kümes hayvanları ve yumurtalardır. Doğru kullanım işlemleri şöyledir.

Ellerinizi Yıkayın

Herhangi bir yemeği özellikle kümes hayvanları ve et hazırlamadan önce Salmonella bakterileriyle ya da başka organizmalarla enfeksiyondan kaçınmak için, gıdayı elledikten önce ve sonra ellerinizi su ve sabunla iyice yıkayın. Sonra, başka bir gıdayla temas ettirmeden önce kaplarınızı (ya da kesme levhasını) sıcak sabunlu suyla yıkayın.

Akrilik bir levhayı yüksek ısıların organizmaları öldürdüğü bulaşık makinanızda yıkayabilirsiniz. Kullandıktan sonra, kesme levhasını, bir litre suya karıştırdığınız 2 çay kaşığı çamaşır suyu solüsyonuyla dezenfekte edin. Çamaşır suyunu uyguladıktan sonra levhayı bol su ile yıkayın Diğer gıdalarla teması asgariye indirmek için, kümes hayvanları ve balık için ayrı bir kesme levhası bulundurun.

Etin Buzlarını Oda Sıcaklığında çözmeyin

Eti ya da kümes hayvanını mikro dalga fırında ya da buzdolabınızda çözün, sonra hemen pişirin.

Pişmemiş Salamura Yemeyin

Eti ya da kümes hayvanını salamura yaparsanız, salamurayı birkaç dakika kaynatarak pişirmeden servis yapmayın. (Pişmiş gıdayı çiğ sularıyla enfekte etmemek için, kümes hayvanı ve eti temiz bir tabakta, temiz bir aletle servis yapın.)

Kümes Hayvanlarını ve Eti iyice Pişirin

Bir et termometresi kullanın. Termometreyi etin ya da tavuk butunun en kalın kısmına yerleştirin (bir kemikle temas halinde olmamalıdır ). Etin piştiğine karar verilmeden önce, termometrenin kümes hayvanı için 80 ilâ 85 derece, et için de 60 dereceyi göstermesi gerekir. Etin içine nüfuz ettikçe etsuyunun rengi açılmalıdır.

Hindi gibi kümes hayvanlarını düşük ısıda uzun sürede pişirmeyin.

Kalan Yemekleri Hemen Buzdolabına Kaldırın

Kümes hayvanlarını ve eti buzdolabına koyarak çabucak soğutun, özellikle, doldurulmuş tavuğu buzdolabına koymadan önce uzun süre bekletmeyin. Daha iyisi pişirdikten sonra ve buzdolabına koymadan önce içini boşaltın.

Çatlak Yumurtaları Asla Kullanmayın

Salmonella bakterileri çatlak yumurtalara girebilir ve onları enfekte edebilir; bu nedenle kullanmadan önce yumurtaların çatlaklarını kontrol etmek ve kuşkulu yumurtaları atmak güvenli bir yoldur.

Yumurtaları İyice Pişirin

Çatlak olmayan bir yumurta bile bakteriler içerebilir, ama Salmonella bakterileri ısıyla yokolurlar, bu nedenle yumurtaları iyice pişirin. Bazı soslar ve çiğ yumurta kullanılan içecekler gibi çiğ yumurtayla yapılan yiyeceklerden kaçının. Yumurtaların daha uzun süre taze kalmaları için, kendi kutularında buzdolabına koyun.

Küflü Gıdaları Yemeyin

Artmış yemekler gibi küflü gıdaları atmak genellikle en iyisidir. Peynir bu konuda bir istisnadır peyniri servis yapmadan önce küfü kesip atmanız yeterlidir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:42 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
DORT TEMEL GIDA GRUBU


1950 lerde dört temel gıda grubu kavramı geliştirildi. Amaç insanlara dengeli, sağlıklı bir diyetin temelini oluşturmak için uygun türleri ve miktarları seçmelerine yardımcı olmaktı. Bu gruplar şunlardır:
- Süt ve süt ürünleri
- Et, balık ve kümes hayvanları
- Sebze ve meyvalar
- Tahıllar (ekmek ve hububat gibi)

Kalori tüketimini arttırmak isteyen insanlar için beşinci bir grup da vardır. Bu grup yağlar, şekerler ve alkolden oluşur.

Yiyeceklerinizi bu dört temel gruptan seçerseniz ve tavsiye edilen günlük miktarlarda alırsanız, dengeli, sağlıklı bir diyete ulaşırsınız.

Süt ve Süt ürünleri

Süt grubu her türden süt ürünlerinden oluşur. Süt, her tür peynir, yoğurt, dondurma gibi süt ürünleri, protein, karbonhidrat, yağ, vitamin ve mineral sağlarlar. Tereyağ dışındaki süt ürünleri kemiklerin büyümesi ve bakımı için önemli bir besleyici olan kalsiyumun olağanüstü kaynaklarıdırlar. Sütte çeşitli oranlarda tam yağlı (%2), kaymağı alınmış ya da kısmen yağı alınmış ( %1) D vitamini vardır, ortalama yetişkin, günde iki bardağa ihtiyaç duyar, süt aynı zamanda temel kalsiyum kaynaklarından biridir. Kadınlar, özellikle hamile ve emziren kadınlar ve büyümekte olan çocuklar günde iki bardaktan fazlasına ihtiyaç duyarlar. Margarin, A Vitaminiyle kuvvetlendirilmiştir.

Etler

Et grubu, tüm etleri, kümes hayvanlarını ve balıkları ve ayrıca bazı bitkisel gıdaları içerir, Bu grup vücut dokularının oluşumu ve korunmasında önemli olan biyolojik kaliteye sahip prptejn açısından zengindir. Bu gruptaki gıdalar pajı vitaminler ve mineraller açısından da zengindir. Her gün en az 120 ilâ 180 gram et ya da dengi bir ürün yiyin.

Meyvalar ve Sebzeler

Sebzeler ve meyvalar, gerekli vitaminlerin, minerallerin ve karbonhidratların yanısıra lif de sağlarlar. Elmada ve turunçgillerde, işlenmemiş yulaf ürünlerinde, kuru fasulye, bezelye ve mercimekte bulunan lifin çoğu çözülebilir liftir. Çözülebilir lif, sindirim sisteminizden geçerken suyu emerek ve daha büyük ve yumuşak dışkılar üreterek bir sünger görevi görür. Çözülmeyen lif, vücudunuzdan çabucak geçer ve dışkılama gibi vücut fonksiyonlarında düzeni korur. Çözülmeyen lif işlenmemiş buğday ürünlerinde ve birçok sebzede bulunur.

Son zamanlarda, çözülebilir lif kolesterol üretimini düzenlemeye ya da dengelemeye yardımcı olma konusundaki muhtemel etkililiği nedeniyle ün kazanmıştır, iyi çözülebilir lif kaynaklan arasında, yulaf ürünleri, kuru fasulye, bezelye, mercimek, elma ve turunçgiller bulunmaktadır.

Bezelye ve fasulye gibi sebzeler yüksek miktarlarda protein içerirler. Bu protein biçimi, yumurta ya da etteki proteine göre daha düşük bir biyolojik kaliteye sahiptir ve tam bir protein oluşturabilmesi için aynı yemeğin içinde mısır, buğday ya da pirinç gibi bazı tahıllarla birleştirilmesi gerekir. Her gün dört ya da daha fazla meyva ve sebze porsiyonu tavsiye ediyoruz.

Tahıllar

Ekmek ve hububat gibi tahıl ürünleri büyük ölçüde karmaşık karbonhidratlardan oluşurlar. Ayrıca sağlıklı dozda vitaminler, mineraller ve lif sağlarlar. "Zenginleştirilmiş" unda tahılın öğütülmesi sırasında kaybedilen bir takım vitaminler vardır. Bu tür gıdalar her tür ekmeği buğday, mısır, pirinç, yulaf ve pirinç, arpa ve mısır gibi tahılları içerir. Her gün, dört ya da daha fazla porsiyon tahıl ürünü yiyin.

Su

Hemen hemen hiçbir gıda değeri olmadığı için diyet tartışmalarında genellikle sudan söz edilmez, vücudumuz haftalarca gıdasız yaşayabilir, ama su içmeyi bırakırsak birkaç gün içinde ölürüz.

Vücudunuz ancak sınırlı miktarda su depolayabilir, çünkü su her hücrenin işleyişinde sürekli olarak kullanılır. Susama ve oluşan idrar miktarını düzenleyen mekanizmalar hep vücudunuzun dokularındaki su miktarını dar sınırlar içinde tutacak şekilde hareket ederler. Besinler, artık ürünler, antikorlar, hormonlar ve diğer elementler su içinde vücut hücrelerine girer ve çıkarlar. Su sindirim sürecinin de zorunlu bir parçasıdır, vücut ısısının düzenlenmesine yardımcı olur ve atıkları uzaklaştırır.

Su, içtiğiniz her şeyde ve bir dereceye kadar yediğiniz gıdalarda mevcuttur. Yeterli su içip içmediğinizi anlamak genellikle çok zor değildin susuzluk, ihtiyacınız olan su miktarının bir göstergesidir, susuzluğunuzu her zaman giderin.

Bol su tüketimi kabızlığın önlenmesine yardımcı olabilir (bkz. Kronik Kabızlık) ve ağzınızı serbest bir tükürük akışıyla nemli tutarak ağız temizliğini kolaylaştırır ve nefes kokusu riskini azaltır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
EVINIZDE GIDA GUVENLIGI


Gıdalarımız ve sularımız genellikle güvenlidir. Ancak yediğiniz yiyecek ve içtiğiniz su sizi hasta edebilir. Bu hastalıkların içine bakteriler ya da başka organizmaların, doğal zehirlerin ve böcek öldürücülerin yol açtığı muhtemel kirlenmenin neden olduğu gıda zehirlenmeleri girer.

Yerel sağlık kuruluşları ve belediyeler gıda mallarını denetlerler, ama kaynakları sınırsız değildir. Bu kuruluşlara ne kadar fon sağlanması gerektiği ve kaynaklarının nasıl tahsis edilmesi gerektiği konusunda tartışmalar vardır ve muhtemelen olmaya devam edecektir. Denetleme yaygın olarak mı yapılmalı yoksa olasılığın daha büyük olduğu bazı hedef bölgelerde daha yoğun incelemeye mi gidilmeli? insanların çok küçük miktarlarda tükettikleri bir maddenin büyük miktarlarda verildiği test hayvanları üzerinde yapılan gözlemlere dayanan varsayımlar ne kadar geçerlidir? Bunlar ve diğer gıda güvenliği sorunları, önümüzdeki yıllarda daha iyi anlaşılabilir ve böylelikle gıda mallarımız belki daha güvenli hale gelebilir.

Bulaşıcı Gıda Zehirlenmesi

Gıda zehirlenmesi, enfekte olmuş gıdaların yenmesiyle ortaya çıkan bir sindirim sistemi enfeksiyonudur. En yaygın görülen şikayetler, iştah kaybı, mide bulantısı, kusma, ishal ve mide ağrısıdır. Çoğu insanda, gıda zehirlenmesinin rahatsızlıkları birkaç saat içinde geçer.

Gıdalar uygun olmayan bir şekilde kullanıldıklarında, bakteri enfeksiyonu ortaya çıkabilir. Bu nedenle, mutfakta temizlik çok önemlidir. Gıdaları elinize almadan önce ellerinizi yıkayın. Bulaşıkları sıcak suyla yıkayın. Yiyecekleri bakteri sayısını asgariye indiren ısılarda pişirin. Gıdaları yeterli ve hızlı bir şekilde soğutun ve dondurun.

Lokantalardaki salata bölümlerinin vt" marketlerin popülerliğinin son zamanlardaki artışı, potansiyel bir yeni riski ortaya çıkarmaktadır. Satın almadan önce, malların ne Koflar iyi dondurulduğunu ve insanların kaçınılmaz aksırık ve öksürüklerinden ne kadar iyi korunduklarını gözleyin.

Genel gıdalarımızın birçoğu oldukça çok sayıda bakteri içerir. Özellikle çiğ sebzeler, salatalar ve süt ürünleri bakteri içerir ya da taşırlar. Normal olarak bu bakteriler risk yaratmazlar, çünkü vücut onları yok edebilir. Ancak, kemoterapi ya da organ nakli geçirmiş insanlar gibi, bağışıklıkları azalmış olan insanlar, pişirilmemiş günlük gıdalardan enfeksiyon kapmaya açık hale gelebilirler.

Staphylococcus Aureus . En genel olarak gıda zehirlenmesine yol açan bakteri Staphylococcus aureus tur. staf enfeksiyonları denilen bu tür enfeksyonlar çok sayıda insanda ortaya çıkabilir. Bazen bu enfeksiyonlar bir gıda hazırlayıcısının elindeki açık bir yaradan kaynaklanabilir. Yaradaki bakteriler gıcîaya geçerler, gıda oda sıcaklığında bırakılırsa bakteriler orada çok hızlı bir şekilde çoğalabilirler. Mayonezli ya da kremalı yiyecekler, bakterilerin gelişmesi için özellikle uygun ortamlar oluşturmaktadır. Yemekten 3 ilâ 6 saat sonra, yaklaşık 12 saat süren mide bulantısı, kusma ve ishal başlar.

Clostridium Perfringens

Bulaşıcı bir ishale yol açar. Bu, pişirilmiş etin 12 ilâ 24 saatlik bir sürede yavaş yavaş oda sıcaklığına gelmesine izin verilmesinden kaynaklanabilir. Karın ağrısı ve ishal şikayetleri, enfekte olmuş etin yenmesinden 6 ilâ 12 saat sonra başlar ve yaklaşık 24 saat sürer.

Salmonella

Bu bakteriler yaygın ve ölümcül olabilen başka bir gıda zehirlenmesinden sorumludurlar. Bakteriler esas olarak kümes hayvanlarında, yumurtalarda ve ette bulunurlar. Şikayetler (bir günden az sürer) genellikle enfekte olmuş yiyeceklerin yenmesinden sonra 12 ilâ 48 saat içinde ortaya çıkar. Mide-barsak rahatsızlıklarının yanısıra, ateşiniz de çıkabilir. Bebekler ve yaşlılar bu enfeksiyonda özellikle risk altındadırlar.

Botulizm

Bu oldukça tehlikeli bir gıda zehirlenmesidir. Neyse ki modern konserve teknikleri nedeniyle nadir olarak görülmektedir. Gıaa zehirlenmesine yol açan bakterilerin çoğunun tersine, Clostridium botulinum oksijensiz ortamlar^ büyür. Botulizm havası alınmış gıdalar, organizmayı öidürmek için yeterince yüksek ısslarda işlenmediği zaman ortaya çıkabilir. Bu konserve yiyeceği kabından çıkardıktan sonra pişirmeniz de zehiri yoketmeyecektir. Konserve bir yiyeceği açarken, kabın şişmiş olup olmadığına ve kapağın ortasındaki güvenlik düğmesinin dışarı çıkıp çıkmadığına dikkat edin. Bunlardan herhangi biri sözkonusuysa, yiyeceği atın.

Botulizm öldürücü olabilir. Antiserum denilen bir maddeyle acil tedavi gerektirir. Yol açtığı şikayetler arasında, mide bulantısı, kusma, kramplar, baş ağrısı ve çift görmeye ek olarak kas zayıflığı bulunur.

Yolculuk İshali

Başka bir yaygın bakteriye! gıda tehlikesi yolculuk ishalidir. Bu zehirlenme biçimi, zehir üreten yaygın bağırsak bakterisi Escherichia coli nin (Koli basili olarak bilinmektedir) türlerinin yenilmesinden kaynaklanır. Bu zehirler birkaç gün süren ağır bir ishale yol açabilirler. Bu bakterinin pek az bağışık olduğunuz türleriyle, yurtdışına seyahat ettiğinizde karşılaşma olasılığınız yüksektir. Birçok ülkede, su ve gıdaların pek temiz olmayan bir şekilde hazırlanmış olması mümkündür. Bu gıda zehirlenmesi biçimi, kalabalık insan grupları arasında hızla yayılabilir.

Gelişmekte olan ülkelere seyahat ederken, işlemden geçirilmemiş su ve buzdan, salatalardan, soyulmayan çiğ meyva ve sebzelerden ve pişirilmemiş süt ürünlerinden kaçının.

E. coli bakterileriyle enfeksiyon, kıyma gibi, elle işlemden geçirilen ve sonra iyice pişirilmeyen etten de geçebilir. Dünyanın neresinde olursanız olun, iyi pişmemiş etlerden kaçının.

Hepatit A

Hepatit A ya, kanalizasyonun karıştığı sulardan toplanan çiğ kabukluların yenmesi neden olabilir. Kirlenmiş sulara ilişkin kurallar ve bilgiler bir miktar koruma sağlıyorsa da, çiğ kabukluları yemenin bir riski her zaman vardır. En akıllıcası kabukluları pişirilmiş olarak yemektir.

Enfekte Olmuş Balık

Diğer gıda zehirlenmeleri, bazı tek hücreli organizmaları yemiş balıkların yenmesinden kaynaklanabilir. Gıda zehirlenmesinde yaygın olan sindirim sistemi şikayetlerine ek olarak,

isilik, ellerde ve ayaklarda duyu kaybı, baş ağrısı, kas ağrısı, dudaklarda ve dilde yanma ve yüzde ağrı şikayetleri de görülür. Bazen halsizlik şikayeti aylarca sürebilir.

Başka bir gıda zehirlenmesi biçimi taze olmayan bazı tür balıkların yenmesinden kaynaklanır. Tonbalığı, uskumru, torik ya da lüfer in bakteriyel çürümesi, karın çevresinde isilik ve ağrının yanısıra sindirim sistemi rahatsızlığına yol açabilir. Şikayetler genellikle yalnızca bir gün kadar sürer.

Deniz ürünlerinden gıda zehirlenmesi üzerine son bir not: çiğ balıktan yapılan popüler bir Japon yemeği olan suşi, mide bulantısı ve kusmaya ek olarak karın ağrısıyla ortaya çıkan bir sindirim sistemi rahatsızlığının sorumlusu olabilir. Nedeni bir bakteri değil, birçok balık türünün beslendiği küçük kabukluları istila eden bir parazit kurdu olan anisakJasis tir.

Doğal Olarak Zehirli Gıdalar

Bazı gıdalar ağır, hatta ölümcül sindirim sistemi rahatsızlıklarına neden olabilen zehirler içerirler, örneğin, bazı mantar çeşitleri, en yaygın olarak amanita ailesinden olanlar, göz yaşarması,aşırı tükürük salgılanması, terleme, baş dönmesi, zihin bulanıklığı ve komanın yanısıra ağır bağırsak rahatsızlıklarına neden olan zehirler üretebilirler.

Amanita mantarları yetiştirilmezler, yalnızca ormandan toplanabilirler. Yenilebilir olduklarından emin değilseniz, dışarıda bulduğunuz mantarları asla yemeyin.

Hepimiz patatesin yararlarını biliyoruz. Ancak patatesin bir zehir geliştirebileceğini herkes bilmez. Bu zehir barsak rahatsızlığına yol açabilir. Patates filizlerini ve patates tomurcuklarını yemeyin. Yeşil patates yemeği yaparken, herhangi bir yeşil rengin bulunduğu tüm kısımları soymaya dikkat edin.

Başka bir sağlıklı gıda olan yerfıstığı doğru bir şekilde saklanmazsa zararlı bir küf geliştirebilir. Küflü ya da büzülmüş yerfıstıklarını yemeyin.

Diğer Zehirleyiciler

Gıdaların böcek öldürücülerle ve başka insan yapımı maddelerle zehirlenmeleri olasılığı sürekli bir kaygı konusudur. Meyvaları ve sebzeleri her zaman özenle yıkayın. Böcek öldürücüler ve diğer zehirleyicilerin çoğu büyük olasılıkla yüzeydedir.

Bu tür gıda zehirleyicilerinin ortaya çıkardığı sorunlardan biri büyük ölçüde psikolojiktir. Günümüzde bu tür maddeleri ölçme teknikleri son derece küçük miktarların tespit edilmesine olanak sağlamaktadır. Miktarların zararsız olduğu düşünülse bile, zehirleyicilerin mevcut olduğu bilgisi bile endişelerimizi arttırmaktadır. Zararlı kabul edilen bir düzeye ulaşmadıkça, gıdalarımızdaki bu maddeler önemli bir risk yaratmamak ladırlar. Yine de, tetikte olmak gerekir ve kamu sağlığı kurumlarımızın yürüttüğü denetleme programları da oldukça önemlidir.

Gıda İşleme

Birçok insan gıda işlemenin etkileriyle ilgilenmektedir, "işleme" gıdayı pazar için hazırlamak üzere yapılan herşeyi kapsar, işleme çabaları, basitçe yıkamadan neredeyse yeni bir yapay gıdanın yaratılmasına kadar uzanabilir.

Örneğin, soya fasulyesi proteinleri, son derece arıtılmış bir biçimde hazırlanabilir ve sonra çeşitli türlerden etlere benzetilmeye çalışılan gıdalarda bir bileşen olarak kullanılabilir. Bu tür gıdalar korumak, tatlandırmak ve yapılandırmak için çeşitli maddeler içerebilirler.

Bazı insanlar özellikle gıda koruyucuları konusunda kaygı duymaktadırlar. Kimyasal koruyucular ve oksitlenmeyi önleyen maddeler çoğumuzun her gün tükettiği gıdaların ve içeceklerin çoğunda bulunmaktadır. Birkaç on yıldır, tadı ve rengi korumak için kükürt dioksit ve benzer bileşikler kullanılmaktadır. Yaygın olarak sülfıtler olarak bilinen bu kimyasal maddeler genellikle insan tüketimi için yararlı ve uygundur. Sülfitler, dükkanlar ve toptancılar tarafından taze meyva ve sebzelerde, lokantalar tarafından bazı gıdaları taze tutmak için kullanılmaktadır. Birçok, işlenmiş gıda da sülfıtleri içermektedir. Bozulmayı önleyerek, gıdaların sıhhi, lezzetli ve küflerden ve diğer çürümelerden uzak tutulmasına yardımcı olurlar.

Ancak bazı insanlar sülfltlere karşı hassastırlar ve bunlarda sülfit içeren gıdaları ya da içecekleri yedikten ya da içtikten kısa bir süre sonra alerjik reaksiyonlar ortaya çıkar. Böyle bir sorununuz varsa, sülfit içeren gıdalardan kaçının.

İşlenmiş gıdalarla ilgili bir kaygı konusu, işleme sırasında besleyici değerin kaybolup kaybolmadığıdır. Ticari konserve ve dondurma işlemlerinde, vitamin ve mineral kayıpları ortaya çıkabilir. Şeker, tuz ve yağ bazen büyük miktarlarda eklenirler gibi bileşenler, işlenmiş gıdaları, kendi hazırladığınız gıdalara göre besleyicilik açısından daha az emin hale getirebilirler.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


GECE YEMEK YEMEYIN


Konunun uzmanları, gece yenilen abur-cuburun kilo aldırdığına dikkat çekerek, geceleri atıştırmanın ekstra kilolar olarak vücuda döneceği uyarısında bulunuyor. Her gece ekstra 300 kalori almanın yılda 13 kiloya mal olacağı belirtiliyor.

Amerikan Beslenme Birliği uzmanları, pek çok insanın uyumadan önce acıkmasa da bir şeyler yeme alışkanlığına sahip olduğunu belirterek, bunun fazla kilolara davetiye çıkardığını belirtiyor.

Bazı kilolu insanların en fazla kaloriyi, yatmadan önce TV karşısında çerez, çips, tatlı vs. yiyerek aldığına dikkat çeken uzmanlar, her akşam yemeğinden sonra ekstra 300 kalori almanın, yılda 13 kilo almaya yol açabileceğini söylüyor. "Bunun tersi de geçerli, yani akşamları abur cubur yemeyi keserek yılda 13 kilo verebilirsiniz" diyen beslenme uzmanları, yüksek kalorili yiyecekler yerine meyve yemeyi tavsiye ediyor.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
GIDA ALERJİLERİ


Gıda alerjisine neden olan belli başlı yiyecekler arasında yumurta, yerfıstığı ve inek sütünü sayarken, balık ve susamın da ciddi alerjik tepkilere neden olabileceğini söyledi. Gıda alerjisinin özellikle bebekleri ve küçük yaştaki çocukları etkilerken fındık, fıstık ve balık alerjisinin yetişkin yaşta da devam edebileceğini belirten uzmanlar, her 20 bebekten birinde gıda alerjisinin görülebileceğini ve alerjik tepkilerin 6-12 ay içinde kendisini göstereceğini belirtiyor. Bebeklerin çoğunda deride kuruma ve hassasiyete neden olan alerjik gıdaların yenildikten birkaç dakika sonra bebeklerde ağzın etrafında ürtiker, kızarma ve kabarma görüldüğünü, büyük çocuklar ve yetişkinlerde ise alerji yapan gıdayı yedikten sonra ağızlarında bir yanma hissi duyarak yediklerini tükürmek isteyeceklerini de belirten uzmanlar, alerjik tepkilerin gözlerin şişmesine, gözlerin ve burnun sulanmasına neden olacağını ve sık sık kusmaya neden olacağını kaydediyor.


Uzmanlar, ciddi alerji vakalarında dokusal şişkinliğin nefes yollarına da yayılarak nefes almayı güçleştireceğini, bazen de astım krizine neden olacağını belirterek, ciddi alerji vakalarında ürtikerin bütün vücuda yayılmasıyla oluşan kabartı ve şişkinlikler yüzünden hastanın şok geçirebileceğini kaydetti. Uzmanlar ayrıca, anne sütüyle beslenen bebeklerde annenin bebeğe dokunan bir gıdayı yemesiyle bile gıdanın içinde bulunan ve alerji yapan maddelerin süt yoluyla bebeğe geçerek bebekte hafif alerjik tepkilerin görülebileceğini de belirterek, anneleri bu konuda duyarlı olmaya çağırıyor.


"Gıda uyuşmazlığına gıdaların içinde doğal olarak bulunan veya sonradan eklenen tatlandırıcı ve koruyucu maddeler ve boya maddeleri neden oluyor. Çocukların gıdalara karşı neden alerjik tepkiler gösterdikleri bilinmemekle beraber, özellikle endüstri alanında gelişmiş ülkelerde bu sorun giderek artıyor. Yerfıstığı ve susam alerjisinin günümüzde daha sık görülmesinin nedeni ise bu gıdaları daha fazla kişinin yemesinden kaynaklanıyor. Gıda alerjisini önlemenin en iyi yolu ise o gıdadan uzak durmaktan geçiyor. Alerjiye neden olan gıdanın tespit edilerek tüketilmemesi gerekiyor.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
GIDA KATKI MADDELERI


Tüketime sunulan veya sunulacak olan gıdaların görünüm ve lezzetlerini tüketicinin arzu ettiği duruma getirmek, bozulmalarını önleyerek, gıdaların raf ömrünü uzatmak amacıyla gıdalara tüketime sunulmadan önce bilinçli ve amaçlı olarak ilave edilen maddelere GIDA KATKI MADDELERİ denmektedir .

Gıda katkı maddeleri; Sağlık Bakanlığı nın gıda katkı maddeleri yönetmeliğinde şu şekilde tanımlanmıştır : "Normal koşullarda tek başına tüketilmeyen ya da tipik besin bileşeni olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olmayan ve besinin üretilmesi, işlenmesi, hazırlanması, ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında teknolojik amaçla ya da beklenen sonucu elde etmek için ürüne ya da bir öğesini elde etmek için yan ürüne doğrudan ya da dolaylı olarak ve bilinerek katılan maddelerdir" . Gıdalara hile ve besin değerini arttırmak amacıyla katılan maddeler ise GKM değildir.

GKM nin Kullanımında Genel Koşullar

GKM gıdalara bilinçli ve amaca yönelik olarak katılmaları yanında, aşağıda sıralanan koşullara uygun kullanılmak zorundadırlar .
- Gıda katkı maddelerinden hiçbiri, hangi amaçla gıdaya katılmış olursa olsun insan sağlığına zarar vermemelidir. Kullanılacak katkı maddesi hakkında analiz sonuçları ve kullanılma miktarları bilinmelidir.
- GKM katıldığı yiyecek ve karışımın besleyici değerine zarar vermemeli, besin değerini azaltmamalı ve değiştirmemelidir. Gıdaların içerisinde bulunan vitaminleri tahrip etmemeli ve besinlerin emilimini azaltmamalıdır.
- Gıdaya katılması düşünülen veya istenilen GKM nin özellikleri hakkında bilgiler bulunmalı, bu konuda in-vivo ve in-vitro deneyler yapılmalıdır. Katkı maddesi olarak kullanılan maddeler belirgin özelliklerine göre belirlenmeli ve belirlenen GKM nden başkası kullanılmamalıdır.
- Katılması düşünülen katkı maddesinin kantitatif analizini yapabilecek güvenilir analiz metotları bulunmalı ve bu analizleri yapacak, kontrol hizmetlerini yürütecek kurumlar olmalıdır. Ülkede bulunan laboratuvarlar GKM nin analizlerini yapacak koşullarda değil ise uluslararası kuruluşların inceleme sonuçlarından yararlanılmalıdır. Dünya Sağlık Örgütü nün alt kuruluşlarından birisi olan Gıda Tarım Örgütü ve Dünya Sağlı Teşkilatının Gıda Katkı Maddeleri Eksper Komitesi (JECFA - Joint FAO / WHO Expert Committee on Food Additives) her yıl GKM ile ilgili toplantılar yapmakta ve bunları yayınlamaktadır. JECFA nın düzenlemiş olduğu toplantılarda GKM konusunda uzman ve yetkili ülke temsilcilikleri bulunmaktadır.
- Katkı maddesinin hangi gıdalara ne miktarda ve hangi amaçla katılabileceği GKM Kodeksinde belirtilmiş olmalıdır. Gıdaya belirlene miktarlardan fazlası katılmamalı ve üretimleri sırasında katkı maddesi kullanılan gıdalar sürekli denetlenmelidir.
- Katılan maddelerin açık ismi ve miktarı gıdaların üzerindeki etikette belirtilmelidir.
- Katkı maddesi, katıldığı maddelere homojen olarak dağılmış olmalı ve ürünün maliyetini arttırmamalıdır.
- Gıdaya katılan katkı maddesi gıdanın bozukluğunu maskeleyici ve tüketiciyi aldatıcı olmamalıdır.
- Bazı gıdalara, özellikle çocuk mamalarına ve diyet gıdalarına katılması düşünülen katkı maddesinin katkı maddesinin katılma koşulları ve miktarları özel izne tabi olmalıdır.

GKM nin Sınıflandırılması

A - Bozulmayı Önleyenler (Prezervatifler)
1. Antimikotikler (Küflenmeyi Önleyiciler)
2. Mikrop Antagonistleri (Bakteri Üremesini Önleyiciler)
3. Antioksidanlar (Oksidatif Bozulmayı, Acılaşmayı Önleyiciler)
4. Antibrowing Ajanlar (Enzimatik Bozulmayı Önleyenler)

B - Görünüm - Lezzet - Yapı ve Kaliteyi Geliştirenler
1. Boyalar ve Renklendiriciler
2. Tat, Koku Vericiler ve Arttırıcılar
3. Asit veya Baz Yapıcılar ve Nötralize Ediciler
4. Yapı (Texture) Geliştiriciler, Emülsifiyanlar

C - Diğerleri
1. Diğer Additifler
2. Solventler
3. Filtre Ediciler

E numara sistemine göre gıda katkı maddelerinin sınıflandırılması :

Hazır gıdaların paketleri üzerinde kullanım amaçlarına göre GKM nin kategorileri, bunu izleyen özel adlar ve "E(uropean)" numaraları ile belirtilir. "E" numaraları Avrupa Birliği ülkeleri tarafından GKM ne pratik bir kodlama yöntemi olarak getirilmiştir. "E" numaraları ve özel adları besinlerin dış satım ve iç alımları sırasında kolayca tanınmalarını sağlamaktadır .

"E" numara sistemi ile GKM nin temel işlevlerine göre sınıflandırılması şu şekildedir :
1. Renklendiriciler E 100 - 180
2. Koruyucular E 200 - 297
3. Antioksidanlar E 300 - 321
4. Emülsifiyer ve stabilizatörler E 322 - 500
5. Asit baz sağlayıcılar E 500 - 578
6. Tatlandırıcılar, koku verenler E 620 - 637
7. Geniş amaçlılar E 900 - 927

Günümüzde uygulanan üretim teknikleri sayesinde besin sektöründe verim artışı, kayıpların en aza indirilmesi, ürün kalitesinin arttırılması ve standardizasyonu, ürünlerin dayanma sürelerinin arttırılması ve değişik yeni besinlerin üretimi gibi uygulamalar gerçekleşmiştir. Tüm bu gelişmelerde GKM nin besin endüstrisinde kullanılması etkili olmuştur. Yasalarla kontrol edilen GKM nin kullanım alanları şu şekildedir :
1. Renklendiriciler : Boyalar ve pigmentler, besinlerin işlenmeleri sırasında kaybolan doğal renklerinin kazandırmak, tüketiciye çekici hale getirmek için besinlere katılırlar.
2. Koruyucular : Besinlerin mikrobiyal bozulmalarını önlemek için katılırlar.
3. Antioksidanlar : Yağların bozulmalarını, acılaşmalarını önlemek için kullanılmaktadır.
4. Emülsifiyerler ve Stabilizörler : Emülsifiyerler, yağlarla suyun karışımını sağlamak için kullanılmaktadır. Stabilizörler, emülsiyonların dayanıklı hale getirilmelerini ve bileşenlerine ayrılmalarını önlemek için kullanılırlar.
5. Tatlandırıcılar : Şekerden daha tatlı olan bu maddeler çok düşük miktarlarda ve besinleri tatlandırmak için kullanılırlar.
6. Geniş Amaçlı GKM : Bunlar aroma vericiler, çözücüler, polifosfatlar gibi geniş amaçlı olarak kullanılan GKM dirler.

GKM NİN SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Son yıllarda besin maddeleri çok çeşitlenmiş ve üretimde kullanılan GKM nin sayıları büyük bir hızla artmıştır. GKM lerinin kullanımı yasalarla düzenlenmektedir. Bu düzenlemelerin amacı, besinlerde kullanılan GKM nin kötü kullanımını ve sağlık üzerinde oluşabilecek tehlikeleri önlemektir. GKM nin yasallık kazanabilmesi için, akut, kronik, farmakolojik deneylerin, fare dışında iki değişik hayvanın üzerinde yapılmış olması zorunludur. Besinlere katılacak miktarın (ADI : Acceptable Daily Intake) hayvanlarda hiç bir toksik etki göstermeyen en yüksek dozun 1/100, bazen 1/200 kadarı olması gereklidir .

Besinlerde kullanılan GKM nin beslenme kalitesini sağlaması, kalite ve dayanıklılığı gerçekleştirerek artık oranında bir azalma sağlaması, işlenmeye yardımcı olması aranan özelliklerdir. Bir GKM işleme ve üretim hatalarını gizlememeli, tüketiciyi aldatmamalı ve bir besinin besleyici değerini düşürmemelidir .

Bazı GKM ne duyarlı olan insanlar reaksiyon verebilirler. Avrupa da nüfusun %0.03-0.10 unun GKM ne karşı duyarlı olabileceği saptanmıştır. Renklendiricilerden bazıları astım, deri döküntüleri, hiperaktivite ve migrene yol açabilirler. İzin verilen renklendiriciler ülkeden ülkeye değişebilir. Örneğin; Norveç ve İsveç besinlerdeki tüm yapay renklendiricilerin kullanımını yasaklamıştır .

Aroma arttırıcı maddelerden bazıları baş dönmesi, çarpıntı yapabilir. Gut hastalığı olanlarla pürinden fakir diyet alması gerekenler bu GKM ni almamalıdır. Koruyucu maddeler, besinleri bakteri, küf, maya bozulmalarından korumak, raf ömrünü uzatmak, doğal renk ve aromayı korumak amacı ile kullanılırlar. Bu maddelerden en çok sucuk, salam, sosis ve pastırma gibi et ürünlerine konan nitrat ve nitrit tartışılmaktadır. Bunlar parlak, kırmızı pembe rengin sağlanması yanında, tuz ile birlikte Clostridium botulinum un çoğalmasını ve toksin oluşturmasını önlemektedir. Nitrat ve nitrit kanserojen nitrozo bileşiklerinin oluşumuna aracılık etmektedirler. Nitratın ADI değeri 0 - 5 mg/kg, nitritin ADI değeri ise 0 - 0.2 mg/kg olarak belirlenmiştir. Günlük aldığımız nitrat ve nitritin % 80 i su, sebze ve diğer doğal besinlerden, % 20 si ise GKM nden gelmektedir .

GKM nin Miktarı Pişirme İle Değişikliğe Uğrar mı ?

Hazır besinlerin avantajı, hazırlanmalarının kolay ve pişirilmelerinin hızlı olmasıdır. Dondurulmuş besinleri pişirmek için çözdürünce, kullanılan koruyucular ve antioksidanlarda azalma olur. Bunu önlemek için dondurulmuş besinler buzdolabının soğutma bölümüne veya serin bir odaya bırakılarak çözülmeleri beklenir. Böylece pişirmeden önce hiç buz kristali kalmamaktadır. Çözünen besinler hemen pişirilmeli, bir kereden fazla ısıtma işlemi uygulanmamalıdır .

Değişik Ambalaj Teknikleri Kullanmakla GKM Azaltılabilir mi ?

Sertifikalı renk katkı maddeleri kullanıldıkları besinlerde stabil özellik göstermekte, ürüne konuldukları miktarlarda zamana bağlı bir azalma görülmemektedir. Bu konuda yapılan bir çalışmada, 15 yıl süre ile depolanan besinlere konulan sertifikalı renk katkılarında miktar değişmesi saptanmamıştır. FD ve C Blue No:2 ve FD ve C Blue No:3 gibi sertifikalı renk katkılarının dışında hiçbiri ışığa duyarlı değildir. Azo ve trifenil metan grubu boyalar ise kolaylıkla renksiz bileşiklere dönüşebilmektedir. Bunların özellikle çinko, kalay, alüminyum ve bakır gibi metallerle temas etmesi renk solmalarına yol açmaktadır. Ancak bu tür olayların önüne geçebilmek için yeni teknikler geliştirilmektedir. Örneğin gazlı içeceklerle diğerlerinde kullanılan sertifikalı boyaların solması, C vitamini kaynağı ve antioksidan olarak kullanılan askorbik asitten kaynaklanmaktadır. Bu olumsuz etkiyi ortadan kaldırmak için günümüzde EDTA adı verilen bileşik kullanılmaktadır .

GKM KONUSUNDA ÇALIŞMA YAPAN KURULUŞLAR

Uluslararası Durum

Hızlı endüstrileşme ve kentleşme hazır yiyeceklere olan talebi arttırmaktadır. Bu talebin sonucunda da gıdalara çok değişik kimyasal maddelerin katılması uygulamaları başlamıştır. Bu durum tüketiciler arasında alerjik ve toksik reaksiyonların görülmesine neden olabilmektedir. Durumu gözleyen ve değerlendiren WHO ve FAO konu ile ilgilenilmesini kararlaştırmıştır. Birleşmiş Milletlere bağlı bulunan bu iki kuruluş 1956 yılında gıdalara katılan maddeler hakkında bilgi toplamaya ve bunları değerlendirmeye başlamıştır (Bağcı 1997). Kuruluşlar elde edilen verilere dayanarak katkı maddelerinin güvenilir düzeyde kullanılmaları hakkında hükümetlere önerilerde bulunmayı hedef almışlardır. Katkı maddeleri konusunda çalışmalar yapmak üzere WHO ve FAO, "The Joint Committee on Food Additive : JECFA" adı verilen eksperler komitesini kurmuşlardır. Bu komite 1962 yılından itibaren Dünya Codex Alimentarius Commission una önerilerde bulunan bir organ halinde çalışmalarını sürdürmektedir .

Komite genelde aşağıdaki konularda çalışmalar yapmaktadır :
- Gıdalara katılacak maddelerin izin verilen maksimum miktarlarını belirler ve onaylar.
- Gıda katkı maddeleri ile ilgili listeleri hazırlayarak değerlendirir.
- Gıdalarda katkı maddelerinin analizini yapabilmede kullanılan metodları gözden geçirerek standardize eder.
- Gıdalarda kullanılan katkı maddelerinin sağlık üzerindeki zararları konusunda çalışmalar yapar, sağlık üzerinde olumsuz etkisi olan veya olduğu düşünülen katkı maddelerine geçici olarak izin verir. Analizler tamamlandığında ADI miktarını belirtir veya kullanımdan kaldırır.

Türkiye deki Durum

Bir ülkede katkı maddelerinin kullanımını düzenleyen Yasa, Yönetmelik ve kodekslerin kabul edilmesi kuşkusuz önemli bir Halk Sağlığı Hizmetidir. Bilimsel çalışmaların sonucunda JECFA tarafından kabul edilen ADI değerlerinden yararlanılarak her ülkenin sağlık otoriteleri katkı maddelerinin katılacağı gıdaları ve katılma miktarını kendi ülkelerinin koşullarına göre belirlemektedir. Ancak bundan çok daha önemli olan konu, katılmasına izin verilen maddelerin mevzuata uygun olarak kullanılıp kullanılmadığının sürekli kontrolüdür .
- Katkı maddelerinin türü, katılabileceği gıdalar ile katılma miktarları yasa ve yönetmelikler ile düzenlenmektedir. Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan Gıda Katkı Maddeleri Tüzüğü ile yürütülen bu işlemler, 28 Haziran 1995 tarihinde yürürlüğe giren 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı na devredilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında ise GKM konusunda Gıda Kodeksi ve Beslenme Şube Müdürlüğünce çalışmalar yapılmaktadır. Üretim aşamasındaki kontrol ve GKM nin kullanımının denetimi Tarım ve Köyişleri Bakanlığına devredilmiş olmakla birlikte pazar aşamasındaki kontrol Sağlık Bakanlığına ve bazı bölgelerde Sağlık Bakanlığı ile birlikte yerel yönetimlere verilmiştir. GKM ile ilgili yasalarda ve kodekslerde gözönüne alınan temel koşul "Halkın sağlığının korunmasını ve ülkemizdeki gıda endüstrisinin gelişmesini sağlamaktır". Tüketime sunulan gıdalar tüketiciler için güvenilir olma niteliklerini kaybetmemelidir .
- Her üretici firma yılda iki defa Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından denetlenmektedir. Bunun dışında herhangi bir şikayet veya şüphe durumunda ek denetlemeler yapılabilmektedir.
- Ancak; gıdalardaki birçok katkı maddesinin çeşit ve miktarını geçerli yöntem ve tekniklerle analiz edebilecek laboratuarlar yeterli değildir. Bu konu ile ilgili olarak yeni uygulamalar gündemdedir. Özel, yetkilendirilmiş ve referans laboratuarların kurulması ile ilgili kanuni düzenlemeler üzerinde çalışılmaktadır. Özel laboratuvarlar gıda konusunda eğitimli kişiler tarafından kurulabilecek ve işletmelerin kendilerini denetim amacıyla işlev göreceklerdir. Yetkilendirilmiş laboratuarlar özel - devlet işbirliği ile kurulacak ve belirli sürelerde yapılması gereken analizlerin buralarda yapılabilmesi imkanı sağlanacaktır. Referans laboratuarlar tamamen resmi olacak ve meydana gelebilecek anlaşmazlıklarda hakem laboratuar olarak işlev görecektir.
- Pek çok gıda maddesinin ambalaj ve etiketi üzerinde içerdikleri katkı maddeleri konusunda tüketiciye yeterli bilgi verecek mesajlar bulunmamaktadır.
- Gıdalara katıldığı beyan edilen katkı maddelerinin miktarının mevzuata uygun olup olmadığı şüphelidir .

Günümüzde GKM nin kullanımı kaçınılmaz bir gereksinimdir. Çok çeşitli olan ve değişik amaçlarla gıdalara katılan bu maddeler kimyasal bileşiklerdir ve önerilenden daha fazla miktarda tüketildiklerinde tümü insan ve hayvan organizması üzerinde sağlığı bozucu etkiler gösterebilmektedirler. Doğal katkı maddeleri de fazla tüketildiklerinde aynı derecede olumsuz etkiler gösterebilmektedirler. Bundan dolayı herhangi bir maddenin sağlık üzerindeki etkileri çok iyi planlanan ve uzun süreli hayvan deneyleri ile tespit edilmelidir.

Kullanılmasına izin verilmiş bulunan GKM nin etkileri de toplumda epidemiolojik yöntemler kullanılarak yapılacak çalışmalar ile sürekli olarak izlenmelidir. GKM nin sağlık üzerine etkileri ancak gıdalara çok yüksek dozlarda katılmış olmaları sonucu veya uzun süreli olarak tek yönlü beslenme sonucu ortaya çıkmaktadır. GKM lerinin sağlık üzerindeki etkilerini ortadan kaldırmak veya en aza indirmek için bazı konulara dikkat etmek gerekmektedir .
- Gıda üreticileri bilinçlendirerek üretimde kullanılması zorunlu olan katkı maddelerinin önerilenden fazla kullanılması engellenmeli.
- Tüketici; özellikle adölesan, gebe, emzikli ve çocuklar GKM ve zararları konusunda aydınlatılmalı.
- Tek yönlü beslenmeden kaçınmalı; yeterli ve dengeli beslenme unsurları sağlanmalı.
- Günlük diyetin ancak çok az bir bölümü hızlı hazır yemeklerden oluşmalı veya mümkünse hızlı hazır yemekler diyete dahil edilmemeli.
- Tüketicinin sağlıklı gıdalarla beslenme, eğitilme - bilinçlendirilme ve korunma hakları yerine getirilmeli.
- Gıda üreticileri denetim altına alınmalı ve denetim mekanizması iyileştirilmelidir.
- Tüketici gıda alırken gıdanın raf ömrüne ve içeriğine mutlaka dikkat etmelidir.
- Adresi ve üretim kalitesi belirli olmayan gıdalar sadece fiyat avantajından dolayı tüketilmemelidir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
GIDA KATKI MADDELERİ VE ÖZELLİKLERİ


Aspartam: Şeker yerine tatlandırıcı olarak pek çok yiyecek ve içecekte bulunan bir madde. Yüzde 40 aspartik asit, yüzde 50 fenilalanin ve yüzde 10 metanol karışımından oluşur. Aspartam, yan etkileri bakımından en çok suçlanan katkı maddesidir. Bunlar ise kaşıntı, döküntü, baş ağrısı, baş dönmesi, bulantı, uyuşukluk, kas spazmları, yorgunluk, depresyon, solunum güçlüğü, çarpıntı ve çeşitli alerjik reaksiyonlardır.


Benzoik Asit: Özellikle işlenmiş yiyeceklerde bulunan bir katkı maddesidir. Çikolata, çeşitli meyve suları, şekerlemeler, dondurma, kremalar ve sakızlarda bulunur. Benzoik asit, astım, deri döküntüleri gibi çeşitli alerjik reaksiyonlara neden olabilir.


BHA & BHT“: Sıvı ve katı yağların ve içinde yağ bulunan yiyeceklerin kokuşmalarını önlemek için kullanılan antioksidan maddelerdir. Bu maddelerin, karaciğer büyümesi, deri döküntüleri yapabildikleri gibi kanser riskini artırabilecekleri de ileri sürülmüştür.


Karmen kırmızısı“: Birçok yiyecek, içecek, ilaç ve kozmetiğe pembe, kırmızı, mor renk vermek için yüzlerce yıldan beri kullanılan bir maddedir. Karmen kırmızısı, sentetik bir boya olmayıp bir böcekten elde edildiği için doğal bir katkı maddesi olarak kabul edilir. Bu, derideki basit döküntü ve kaşıntılardan ölüme kadar gidebilen anaflaktik şoka neden olduğu bilinen bir maddedir.


Glutamat“: Uzakdoğu mutfağında çok kullanılan ve kendine özgü tadı olan bir çeşit baharattır. Glutamat, doğal olarak az miktarda et, balık, domates ve bazı sebzelerde bulunabilir. Glutamata bağlı reaksiyonlar “Çin Lokantası Sendromu” ismiyle bilinir. Glutamat aç karnına çok miktarda ya da sıvı şeklinde alındığında baş ağrısı, boynun arka tarafında, ön kolda ve göğüste yanma hissi, kol ve bacaklarda, yüzde veya başta sızlama ve karıncalanma, göğüs ağrısı veya göğüste sıkışma hissi, çarpıntı, bulantı, ishal, terleme gibi şikayetlere yol açabilir. Sinir sisteminin aşırı uyarımına bağlı olarak alerjik reaksiyonlar görülebilir ve hatta alzheimer ile parkinson gibi nörolojik hastalıkların ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.


Nitrat ve nitritler“: Kırmızı et, kümes hayvanları ve balık eti ile sosis, salam, pastırma gibi işlenmiş etlerin renk ve tadını artırıcı özellikleri de vardır. Bunlar, baş ağrısı ve deri döküntülerine yol açabilir.


Parabenler“: Parabenler, yiyecek, ilaç ve kozmetiklerde küflenmeyi önlemek için çok yaygın olarak kullanılan koruyucu katkı maddeleridir. Mayonez, salça, ketçap, salata sosları, hardal, jöle, reçel, alkolsüz içecekler, şekerlemeler başlıca kullanıldıkları yiyeceklerdir. Ayrıca, çeşitli dermatolojik kremlerde, göz, kulak, burun damlalarında, fitillerde, bandajlarda da bulunurlar. Parabenler, deride kızarma, kaşıntı şişme gibi reaksiyonlara ve duyarlı kişilerde anaflaktik şoka neden olabilirler.


Sülfitler“: Besinlerin bozulmasını önlemek ve daha uzun süre taze kalmalarını sağlamak için kullanılan koruyucu katkı maddeleridir. Toplumun yüzde 1’inde sülfit alerjisi vardır. Astım krizleri, kusma, ishal, karın ağrıları gibi alerjik reaksiyonalara neden olabilirler. Şarap içilmesine bağlı baş ağrılarının nedeni de sülfitlerdir.


Tartrazin“: Yiyecek ve içeceklere sarı renk vermek için yararlanılan bir katkı maddesidir. Alkolsüz içecekler, dondurma, şekerlemeler, puding, spagetti, başlıca bulunduğu besinlerdir. Deri döküntüleri ve astım krizlerine yol açabilirler.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:43 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Gıda Zehirlenmeleri


Gelişmiş ülkelerde görülen besin kaynaklı hastalıkların çoğunluğu bakteriler tarafından meydana getirilir. Örneğin Amerika da 1983-1987 yılları arasındaki salgınların % 66.0 sı ve diğer besin kaynaklı hastalıkların % 90.0 ı bakteriyel nedenlidir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Salmonella olgularında 1980 den sonra artış görülmeye başlanmıştır; bunun en önemli nedeni olarak da kümes hayvanı eti ve yumurta tüketiminin artması öne sürülmektedir.

Besin Kaynaklı Hastalıkların En Sık Üç Nedeni

Hastalık Kuluçka süresi (saat) Ateş Kusma İshal
Stafilokok zehirlenmesi 3 yok var olabilir
Clostridium perfiringens zehirlenmesi 12 yok yok var
Salmonella enfeksiyonu 24 var olabilir var



Botulizm : Bu olguların hemen hepsi konserve edilmiş yiyeceklerin evlerde tüketilmesi sırasında meydana gelmektedir. Toplumlarda tüketilen konserve besin miktarına göre değişmekle birlikte, besin zehirlenmelerinin genelde az bir kısmından sorumludur. Özellikle etken olabilecek konserve türü ülkelere göre değişiklik göstermektedir; örneğin Amerika da en sık rastlanan konserveler sebze ve meyve konserveleri iken, Kanada, Rusya, Japonya gibi ülkelerde balık ve balık ürünleri ile ilgili konserveler daha sık neden olmaktadır.

Stafilokok zehirlenmeleri : Besin kaynaklı hastalıkların en önde gelen nedenlerinden birisidir. Salmonelladan daha az bildirilmekle birlikte, kontaminasyonlar dikkate alındığında daha sık olarak besin zehirlenmesine neden olduğu düşünülmektedir. Stafilokok zehirlenmelerinin şiddeti alınan entero-toksinin miktarına bağlıdır. Hastalığa neden olan entero-toksinler dayanıklıdır ve 30 dakika kaynatılmaya rağmen toksititeleri tam olarak kaybolmaz. Stafilokoklar için uygun üreme ortamı sağlayan her tür besin stafilokok zehirlenmelerine neden olabilir. Etler (inek, tavuk ve hindi gibi), süt ve süt ürünleri ve fırınlanmış kremalı hamur işleri sıklıkla neden olabilir. Batıda en sık aracılık eden besin domuz eti ve özellikle de jambondur.

Salmonellozis : Salmonellaların tüm suşları insanlara patojenik olduğundan tüm salmonellalar tarafından meydana getirilebilir. Hayvanlar normal salmonella rezervuarı olduklarından, hayvan kaynaklı besinlerle salmonella bulaşabilir. Kümes hayvanlarından elde edilen et ve yumurtalar, primer salmonella kaynaklarıdır. Özellikle yumurta kaynaklı salmonellozis olguları sık olarak görülmektedir.

Clostrudium perfringens Enfeksiyonu : Dünyada besinlerle meydana gelen ilk gastroenterit olgusu 1890 lı yıllarda bildirilmiş ve besinin yüksek miktarda C.perfringens içerdiği gösterilmiştir. Ancak 1946 yılına kadar bu konuda başka bir kayda rastlanmamaktadır. Bu tarihte İngiltere de C.perfringens ile ilişkili salgınlar olduğu ortaya konmuştur. Hastalık C.perfringens tarafından üretilen bir enterotoksin tarafından meydana getirilmektedir. Et ve et ürünleri sıklıkla C.perfringens ile kontamine olmaktadır. Tavuk, hindi, çorbalar, et içeren börekler, domuz, sığır, dana ve koyun etleri C.perfringens barındırabilmektedir. Çiğ etlerin C.perfringens ile kontaminasyonunu engellemek hemen hemen imkansızdır. Bununla birlikte pişmiş etlerde de bulunabilmektedir. Mikroorganizma anaerobik şartlara gereksinim duymaktadır; böyle bir ortam da rosto, kızartma gibi bir çok ette bulunmaktadır. Genelde mikroorganizma az sayıda bulunur, ama etlerin bir gün önce pişirildiği yerlerde (lokanta, fabrika, okul, kışla gibi) mikroorganizma gece boyunca üremeye devam etmekte ve bol C.perfringens li olarak insanlara servis yapılmaktadır.

Campylobacteriosis : C.jejuni en sık bakteriyel diyare nedeni olarak kabul edilme yolundadır. C.jejuni nin bir çok rezervuarı bulunmaktadır: domuz, sığır, kemirgen, koyun, hindi ve diğer kümes hayvanlarında saptanmıştır. Hastalık fekal-oral yolla bulaşmaktadır. En sık aracı besinler olarak çiğ süt ve kontamine su gösterilmektedir. Campylobacter lerin saptanmasındaki güçlüklerden dolayı hastalığın besin zinciri ile olan ilişkisi tam olarak ortaya konamamaktadır.

Listeriozis : Listeria monocytogenes, besin kaynaklı hastalıklar arasında son zamnalarda geçmeye başlamıştır. Bazı besinlerle bulaşabileceği gösterilmiş olmakla birlikte en çok üzerinde durulan besinler süt ürünleridir. Diğer hastalık etkenleri ile karşılaştırıldığında besin kaynaklı hastalığa neden olan sıklığı oldukça düşüktür; ancak oluşan hastalıklarda mortalite %20-50 arasında değiştiği içinönemi artmaktadır. Yetişkinlerde menenjit, meningoensefalit ve septisemi şeklinde ortaya çıkabilir. Bu tablolar tipik gastroenterit bulgularından önce ortaya çıkabilir. Listeiozis yei doğanda sepsis ve menenjite ve puerperal sepsise neden olabilir. Puerperal sepsis, perinatal sepsis ve ölü doğuma neden olabilir. Kümes hayvanlarının taşıyıcı oldukları bilinmektedir. Domuz eti, sığır eti ve kümes hayvanı etlerinde L. monoctogenes saptanmıştır. Marul, kereviz ve domates hakkında çelişkili sonuçlar bulunmaktadır. L. monoctogenes dondurulmuş besinlerde de yaşayabileceğinden önemli bir sağlık sorunudur.

Yersiniozis : Yersinia enterocolitica tarafından oluşturulmaktadır ve dünya genelinde önemli bir sağlık sorunudur. Domuz, sığır, tavuk ve köpekler önemli rezervuarlardır. Bir çok besinde saptanmıştır. Bir çalışmada incelenen çiğ sütlerin %48 inde pozitif bulunmuştur. Avrupa ve Japonya da sık olarak gözlenmektedir. Besinlerin saklanılması önerilen buzdolabı sıcaklıklarında da yaşamaya devam etmektedir.

Vibriozis : Vibrio parahaemolyticus genelde deniz ürünlerinde bulunmaktadır. Özellikle kıyı ve haliç bölgelerinde sık olarak gözlenmektedir. Japonya da en sık rastlanılan besin kaynaklı hastalıktır ve 1960 yılından beri meydana gelen olguların %70 inden daha fazlasından sorumludur. Balık, istiridye, karides ve yengeçlerde tespit edilmiştir. Olgular daha çok yaz ve sonbahar aylarında görülmektedir. Normalde kullanılan analizlerle saptanamadığından dolayı ayrı bir öneme sahiptir. Besin kaynaklı patojen olarak rolü tam anlamıyla ortaya konmamıştır.

Bacillus cereus İntoksikasyonu : Bacillus cereus 1950 lerden beri besin kaynaklı patojen olarak bilinmektedir. Pirinç, baharatlar, çorba, sosis ve pudinglerde tespit edilmiştir. Bazı suşları diyareyik toksine sahipken bazıları da emetik toksine sahiptir.

Balıklar : Balıklar mikrobiyal kirlenmeye ve enzimatik parçalanmaya müsaittirler, dolayısı ile balıklarla ilgili işlemlerin her aşamasında hijyen kurallarına çok dikkat edilmelidir. Ekzojen bakteriyel bulaşma kaynakları gemi yüzeyleri, buzlar, geminin sintine suyu ve balıkçılardır. Bu aşamada balıkçı tekne ve gemilerinin kontrolü faydalı olur. Balıklar ağda ve güvertede iken kuşların istilasının engellenmesi gerekir. Balık kılçıklarının ayrılması sırasında balık eti balığın dışkısı ile kirlenmiş olabilir, ayrıca bu aşamada kullanılan suyun kalitesi de önemlidir. Kirletilmemiş sulardan yakalanan balıklar genelde insanlar için toksik olabilecek mikroorganizma içermezler, ancak kıyı ve haliç kesimlerinde yakalanan balıklarda V.parahaemolyticus ve belirli bölge balıklarının bağırsaklarında da Clostridium botulinum tip E saptanabilmektedir. Balık yenmesi sırasında rastlanılan en sık zehirlenmeler histamin üreten bakterilerden kaynaklanan histamin zehirlenmesi ve toksik alglerle beslenen balıkların yenmesiyle görülen ciguatera zehirlenmesidir.

Kabuklu Deniz Hayvanları : istiridye, midye gibi kabuklu deniz ürünlerinin kontrolü üzerinde özellikle durulmalıdır, çünkü hayvanın tümü (gastrointestinal organlar da dahil) çiğ veya kısmen pişmiş olarak tüketilmektedir. Bunu yanı sıra kabuklu deniz hayvanları bakteri, virüs, kimyasal maddeler ve küçük partikülleri beslenmeleri sırasında vücutlarında depolamaktadırlar. Dolayısı ile bunların kalitesi toplandıkları suların kalitesi ile ilgilidir. Bu hayvanlar atık suların boşaltıldığı sulardan toplanmamalıdır. Kirli sulardan toplanarak temiz sulara bırakılan kabuklu deniz hayvanları 14 günde kendilerini temizleyebilmektedirler. Kabuklu deniz hayvanlarından artık tifo bulaştığına nadiren rastlanmakla birlikte, dünya genelinde kabuklu deniz hayvanlarından kaynaklanan viral hepatit ve V.vulnificus septisemisi sıklığı artmaktadır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


IDEAL BESLENME VAR MIDIR ?


Beslenme ve sağlığa aşırı dikkat gösterilen günümüzde, birçok kişi mükemmel beslenmenin zîndelik, normalin üstünde enerji, güç ve hastalıklara karşı direnç sağlayacak bir diyet; yaşlanmayı geciktirecek ve insanı şişmanlatmayacak bir diyet peşinde koşmaktadır. Bu ilgi o kadar yaygındır ki, binlerce insan mükemmel yanıtı bulmak için çok fazla zaman ve para harcamaktadır.

Böyle bir beslenme var mıdır ya da var olabilir mi? Büyük olasılıkla hayır. Beslenme ihtiyaçlarımız, bebeklikten çocukluğa, olgunluğa, hamileliğe kadar yaşamımızın her aşamasında ve hastalık durumlarında farklıdır. Yüksek tansiyon, bazı kanser türleri, kalp ve damar hastalıkları dahil olmak üzere hastalıklara karşı genetik .eğilimlerimiz de farklıdır, bu nedenle tuz ve yağ gibi gıda öğeleri farklı insanlar için farklı riskler yaratır.

İnsan vücudu, büyümek, üremek ve hayatta kalmak için çevredeki çeşitli maddelere ihtiyaç duyar. Hücrelerimizin hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu oksijeni elde etmek için havayı soluruz; yaşamsal sıvı kaynaklarını yeniden doldurmak için su içeriz. Ve çok önemli enerji kaynaklarını elde etmek için yeriz, çünkü enerji, vücudun, mideye giden protein, yağ ve karbonhidratları kullanmasıyla sağlanır. Daha küçük miktarlarda da olsa başka elementlere de ihtiyaç duyulur. Bunlar arasında temel amino asitler, yağ asitleri, mineraller, eser mineraller [vücut dokularında çok az miktarda bulunmalarına rağmen organizmadaki faaliyetlerde mutlaka gerekli mineraller] ve vitaminler sayılabilir.

Yediğimiz bütün yiyecekler bir düzeyde beslenme sağlarlar. Hepimiz için, hatta bir kişi için her zaman mükemmel bir diyet olamaz. Ama sağlam bir beslenme bilgisi, iyi bir diyete ulaşmanın en iyi yoludur.

Temel Gıda Bileşenleri

Yiyeceklerimiz, uygun oranlarda biraraya getirildiklerinde eksiksiz bir diyet sağlayan birçok bileşenden oluşur. Temel gruplar karbonhidratlar, proteinler ve yağlardır. Diğer gruplar ise, daha küçük miktarlarda gerekli olan, vitaminler ve mineraller olarak bilinen eser elementlerdir. Her grubun, vücudun düzenlenmesinde, gelişmesinde ve onarımında farklı bir işlevi vardır.

Karbonhidratlar

Karbonhidratlar nişasta ya da şekerlerdir ve esas olarak ekmekte ve tahıllarda, meyva ve sebzelerde bulunur. Nişastalara karmaşık karbonhidratlar, şekerlere (rafine edilmiş şekerlerin yanısıra meyvalarda da bulunur) ise basit karbonhidratlar denir. Teknik olarak sakaroz olarak bilinen şeker kamışı ya da şeker pancarı ile früktoz olarak bilinen şekeri içeren glikoz, ortalama bir diyetin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Proteinler

Proteinler, amino asitler denilen yapı taşlarından oluşurlar. Bu amino asitlerin bazıları vücudunuz tarafından üretilebilir; bazıları da üretilemez. Yiyeceklerden elde edilmesi gerekenlere temel amino asitler denir.

Et, yumurta, süt ve peynirde bulunan temel amino eşitler çok verimli bir şekilde kullanılır. Bu tür proteinlerin biyolojik kalitesi yüksektir. Sebzelerde, tahıllarda (buğday, pirinç ya da mısır gibi), bezelyede ve fasulyede bulunan proteinler temel amino asitlerin uygun bir oranını sağlamazlar. Dolayısıyla, vücudunuzun ihtiyaçlarını karşılamak için, bitkisel proteinlerden, hayvansal proteinlere göre daha büyük miktarlar gereklidir. Bitkisel proteinlerin biyolojik kaliteleri düşüktür.

Yağlar

Yağlar çeşitli yiyeceklerde ve çeşitli biçimlerde bulunurlar. Yağlar, et, kümes hayvanları ve balık gibi hayvansal gıdalarda ve ayrıca bitkisel gıdalarda bulunur. Etler, tüm görünen yağlar çıkarıldığında bile, genellikle önemli oranda yağ içerirler. Etlerin daha yumuşak ve pahalı kısımları daha fazla yağ içerir. Yemek yağları ve salata yağları gibi bazı yağlar sıvıdır; tereyağı, margarin, bitki yağı ve kesilmiş et yağı gibi diğerleri ise katıdır.

Kimyagerler yağları, yapı taşları olan yağ asitlerine göre sınıflarlar. Yağ asitleri, doymuş ya da doymamıştırlar. Doymamış yağlar kendi aralarında mono-doymamış (mono bir demektir) ve poli-doymamış (poli, birçok anlamına gelir) yağlar olarak ayrılırlar.

Doymuş yağ asitlerinin kimyasal yapıları doymamış yağlarınkinden farklıdır ve bu yapı her yağ tipinin özelliklerini belirler. Doymuş yağlar genellikle oda ısısında katıdırlar, doymamış yağlar ise oda ısısında sıvıdırlar. Doymuş yağların küflenmeleri daha küçük bir olasılıktır, bu nedenle uzun depolama sürelerince dayanması gereken birçok işlenmiş gıdada bunlar kullanılır.

Doymamış yağlar, hidrojenle doyurma denilen bir işlemle doymuş yağlara dönüştürülebilirler. Bu onları daha katı hale getirir. Genellikle bir üründeki doymamış yağın ancak küçük bir kısmı, hidrojenle doyurma sırasında doymuş yağa çevrilir. Büyük oranda doymamış yağ içeren yağlar, ticari olarak pişirilmiş mallardaki ve diğer işlenmiş gıdalardaki yaygın bileşenlerdir. Hiçbir gıda yalnızca tek bir tip yağ asidi içermez. Tüm gıdalar çeşitli oranlarda bir yağ karışımı içerirler. Örneğin, zeytin yağı mono-doymamış bir yağ olarak kabul edilir, ama küçük miktarlarda doymuş ve poli-doymamış yağ asitleri de içerir.

Çeşitli yağ asitlerinin, kalp hastalığıyla bir ilişkisi olduğu gösterilmiş olan kan kolesterol düzeyleri üzerine farklı etkileri vardır. Doymuş yağlar toplam kan kolesterolü düzeyinizi yükseltme eğilimindedirler. Mono-doymamış yağlar toplam kan kolesterolü düzeyini önemli ölçüde yükseltmeden, kan kolesterolünün "iyi" bölümü olan yüksek yoğunluklu lipoproteinlerin (HDL) yoğunluğunu arttırma eğilimindedirler. Poli-doymamış yağlar toplam kolesterol düzeyinizi yükseltme eğilimindedirler, ama koruyucu HDL bölümünü değil.

Vitaminler

Vitaminler vücudunuzdaki bazı kimyasal dönüşümlerde temel olan ve diyetinizde yalnızca çok küçük miktarlarda bulunması gereken maddelerdir.Proteinler, vücudun karbonhidratları ve yağları işlemesine yardımcı olurlar. Bazı vitaminler aynı zamanda kan hücrelerinin, hormonların, genetik malzemenin ve sinir sisteminizin kimyasal maddelerinin üretimine katkıda bulunurlar. Vücudumuz çoğu vitamini yeterli miktarlarda üretemez, bu nedenle bunları yediğimiz gıdalardan almamız gerekir.

Temel vitaminler (13 tanedir) iki kategoriye ayrılırlar: yağda çözülenler ve suda çözülenler. Yağda çözülen vitaminler A, D, E ve K vitaminleridir. A ve D vitaminleri karaciğerde depolanır ve bu depo 6 aya kadar yeterli olabilir. Ancak K vitamini yedeği yalnızca birkaç gün yeterli olabilir, E vitamini ise ikisinin arasındadır.

A ve D vitaminleri, aşırı miktarlarda alındığında zehirli etkilere yol açabilir. Fazla E vitamini almaktan kaynaklanan zehirli etkiler net bir şekilde kanıtlanmamıştır, ama vücudun yağlı dokularında birikir. K vitamini güçlükle depolanır ve büyük miktarlarda almanın zehirli etkilerine nadir olarak rastlanmıştır.

Suda çözülen vitaminler, C vitaminini (askorbik asit) ve B vitaminlerini içerir. Yağda çözülen vitaminlere göre daha az depolanırlar. Genellikle suda çözülen vitaminlerin büyük miktarlarda alındıklarında zararsız olduklarına inanıldığı halde, bu her zaman doğru değildir.

Suda çözülen bazı vitaminlerin güçlü ilaç etkileri iyi ve kötü olabilir, örneğin, büyük miktarlarda niyasin bazen kandaki yüksek yağ seviyelerini düşürmek için kullanılır; öte yandan, anormal karaciğer fonksiyonuna ve kan şekeri seviyelerinin yükselmesine neden olabilir. Yüksek miktarlarda C vitamini idrardan oksalik asit tuzu atılımını arttırır, o halde, böbreklerinizde oksalat taşları varsa, büyük miktarda C vitamini almaktan kaçının. Yüksek dozlarda, piridoksin (bir B vitamini) sinirlerde zedelenmeye yol açabilir. Kısacası, aşırı dozlarda vitamin alınmasına nadiren izin verilir ve genellikle potansiyel olarak tehlikelidir.

Mineraller

Kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, sodyum ve kükürt gibi mineraller de diyetin temel parçalarıdır. Makromineraller olarak bilinen bu minerallerin, diyette daha büyük miktarlarda bulunmaları gerekir (mikromineraller denilen ve diyette daha az bulunmalarına ihtiyaç duyduklarımız aşağıda tartışılmaktadır). Kalsiyum, fosfor ve magnezyum kemiklerin ve dişlerin gelişiminde ve sağlığında önemlidir. Potasyum kaslarımızın önemli bir bileşenidir. Sodyum, vücudun sıvılarının düzenlenmesine yardımcı olur, kükürt ise protein dokularının bir bileşenidir.

Mikromineraller (eser mineraller) gıdalarımızda çok daha küçük miktarlarda bulunurlar. Temel eser elementler, vitaminler ve mineraller gibi, yalnızca küçük miktarlarda ihtiyaç duyulan elementlerdir. Diğerlerinin yanısıra, demir, iyot, çinko, bakır, flor, selenyum ve manganezi içerirler. Hepsi normal gelişme ve sağlık için gereklidir.

Kaloriler

Kalori yiyeceklerin ayrı bir parçası değil, bir enerji ölçüsüdür. Karbonhidratlar, proteinler ya da yağlar vücutta yakıldıklarında, kilokalori denilen bir birimle ölçülen enerjiyi üretirler. Bir kilokalori 1000 kaloriden oluşur 1 litre suyu 12 santigrat yükseltmek için gerekli olan enerji ya da ısı miktarı olarak tanımlanır.

Hepimizin enerjiye ihtiyacı vardır, ama kalori ihtiyaçlarımız çok değişir. Küçük, yaşlı ve evde oturan bir kadın günde yalnızca 1000 kaloriye (1 kilokalori) ihtiyaç duyabilir, ama büyük, genç, fiziksel olarak aktif bir erkek günde 4000 kaloriye (4 kilokalori) ihtiyaç duyabilir.

Diyet uzmanları, çeşitli diyetlerin besleyici içeriğini hesaplamak için tablolar kullanırlar; bu tablolar çeşitli gıdaların kalori, protein, karbonhidrat ve yağ içeriğini verirler. Bu tür tablolar kullanılırken, gıda miktarı, tercihen tartılarak, doğru bir şekilde ölçülmelidir.

"Boş kaloriler" terimi şekerler ve alkol için kullanılır. Bu gıdalar enerji (kalori) verirler, ama vitaminler ya da eser elementler gibi diğer temel gıda elementlerini içermezler. Şekerler, şeker kamışı ve pancar şekerlerini, früktoz, glikoz ve laktozu içerir. Bu şekerlerin früktoz ve laktoz gibi bazıları, yediğimiz yiyeceklerin (sırasıyla meyva ve süt) bir parçasıdırlar. Temel gıdaların uygun bir oranını elde etmek üzere çeşitli gıdalar aldığınız sürece, şeker ve hatta aşırıya kaçmadan alkol tüketimi sağlığınızı mutlaka ters bir şekilde etkilemez. Ancak, günlük kalorinizin büyük kısmını şekerlerden ve alkolden alırsanız beslenme yetersizlikleri gelişebilir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
KALORI DEGERLERI (BESINLERIN)


Besin (100gr) Enerji(K.Cal) Protein (gr) Yağ(gr) Karbonhidrat (gr)
Balıklar
Alabalık 168 18.3 10.0 Yok
Kalkan 193 14.8 14.4 Yok
Levrek 93 19.2 01.2 Yok
Palamut 168 24.0 07.3 Yok
Uskumru 159 21.9 07.3 Yok
Tuzlanmış balık 305 18.5 25.1 Yok

Sakatatlar
Beyin 125 10.4 08.6 0.8
Kuzu Böbrek 105 16.8 03.3 0.9
Dalak (Dana) 104 18.1 3.0 Yok
Dil 130 18.5 05.3 0.9
Karaciğer 140 19.2 04.7 04.1
Yürek 124 15.0 05.7 01.8

Kümes ve Av Hayvanları
Tavuk 215 18.6 15.1 Yok
Hindi 160 02.4 8.0 Yok
Tavşan 162 21.0 08.1 Yok
Sülün 181 22.7 09.3 Yok
Bıldırcın 192 19.8 12.1 Yok
Yumurta 158 12.1 11.2 Yok

Sebzeler ve Baklagiller
Bakla 72 05.2 0.4 09.8
Bamya 36 02.4 0.3 07.6
Bezelye 84 06.3 0.4 14.4
Börülce 127 9.0 0.8 21.8
Asma Yaprağı 97 03.8 01.1 15.6
Yeşil Biber 22 01.2 0.2 04.8
Domates 22 01.1 0.2 04.8
Salatalık 14 0.6 0.1 03.2
Ebegümeci 48 04.4 0.6 04.3
Enginar 53 3.0 0.2 07.8
Fasulye 32 01.8 0.2 7.0
Havuç 42 01.1 0.2 10.0
Kabak 26 1.0 0.1 06.6
Karnabahar 27 02.7 0.2 05.2
Kereviz 40 01.8 0.3 08.5
Kıvırcık salata 20 01.7 0.1 04.1
Beyaz Lahana 24 01.3 0.2 05.4
Ispanak 26 03.2 0.3 04.3
Marul 14 01.2 0.2 02.5
Mantar 28 02.7 0.3 04.4
Maydanoz 44 03.6 0.6 08.5
Nane 65 5.0 01.3 07.9
Patlıcan 25 01.2 0.2 05.6
Patates 76 02.1 0.1 17.0
Soğan (Kuru) 38 01.5 0.1 08.7
Pırasa 52 02.2 0.3 11.2
Sarımsak 137 06.2 0.2 30.0
Semizotu 32 2.0 0.5 03.9
Yer elması 75 02.3 0.1 16.7
Turp 19 0.9 0.1 04.2
Kuru Fasulye 340 22.3 01.6 61.3
Nohut 360 20.5 04.8 61.0
Mercimek 340 24.7 01.1 60.1
Soya Fasulyesi 403 34.0 17.8 33.5
Bakla (İçi) 338 25.1 01.7 58.2
Barbunya 350 23.0 01.2 63.7

Meyveler
Ayva 57 0.7 0.4 15.3
Armut 61 0.7 0.4 15.3
Çilek 37 0.7 0.5 08.4
Dut 93 0.9 01.1 19.8
Elma 58 0.2 0.6 15.0
Erik 75 0.8 0.2 19.7
Greyfurt 41 0.5 0.1 10.6
İncir 80 01.2 0.4 20.4
Karpuz 26 0.5 0.2 06.4
Kavun 33 0.8 0.3 06.4
Kayısı 51 1.0 0.2 12.9
Kiraz 70 01.3 0.3 17.4
Limon 27 01.1 0.3 08.2
Mandalina 46 0.8 0.2 11.6
Muz 85 01.1 0.2 11.6
Portakal 50 1.0 0.2 12.3
Şeftali 38 0.6 0.1 09.7
Üzüm 67 0.6 0.3 17.3
Vişne 60 01.2 0.3 14.4

Süt ve Süt Ürünleri
Yağlı B. Peynir 289 22.5 21.6 Yok
Kaşar Peyniri 404 27.0 31.8 01.4
İnek Sütü 61 03.3 03.3 04.6
Koyun Sütü 108 6.0 7.0 05.4
Yoğurt 63 05.3 01.6 7.0

Et ve Et Ürünleri
Sığır eti 225 19.4 15.8 Yok
Dana eti 156 19.7 8.0 Yok
Koyun eti 247 16.8 19.4 Yok
Pastırma 250 29.5 13.9 Yok
Salam 450 23.8 38.1 01.2
Sucuk 452 21.4 40.8 Yok

Baharat ve Tat Vericiler
Defne Yaprağı 313 07.6 08.4 75.6
Dereotu (Kuru) 253 20.0 04.4 56.0
Hardal 470 25.0 29.0 35.0
H. Cevizi 525 06.4 36.3 50.0
Karabiber 255 11.0 03.3 65.0
Kırmız Biber 318 12.0 17.3 57.0
Kekik 275 09.1 07.4 64.3
Kimyon 375 18.0 22.3 44.2
Tarçın 260 4.0 03.2 80.0
Susam 590 26.5 55.0 09.4
Zencefill 350 09.1 06.1 71.1

Unlu Mamüller
Bisküvi 462 05.4 16.0 74.5
Buğday unu 365 11.8 01.1 74.7
Bulgur 357 10.3 01.2 78.1
İrmik 371 11.4 0.9 77.0
Makarna 370 12.5 01.2 75.2
Pirinç 363 06.7 0.4 80.4

Tatlılar
Bal 315 0.3 Yok 78.4
Dondurma 193 04.5 10.6 20.8
Çikolata 550 09.3 36.0 51.3
Reçel 275 0.6 0.5 70.0
Helva (Tahin) 516 10.5 30.0 53.5
İrmik Helvası 302 03.8 12.5 43.6
Şeker 384 Yok Yok 99.5
Muhallebi 173 05.1 03.8 29.8
Sütlaç 140 03.4 02.7 38.0
Kadayıf 290 04.3 10.0 47.0
Şöbiyet 300 03.5 08.5 45.0

Çerez ve Kuru Yemişler
A. Çekirdeği 560 24.0 47.3 20.0
Badem 600 18.6 54.2 19.8
Ceviz 650 15.0 64.0 15.8
Fındık 634 12.6 62.4 16.8
K. Çekirdeği 610 30.1 50.0 10.0
Kestane 194 02.9 01.5 42.0
Kuru İncir 274 04.3 01.3 70.0
Kuru Kayısı 260 5.0 0.5 66.5
Kuru Üzüm 290 02.5 0.2 77.5
Şam Fıstığı 600 19.5 54.0 19.0

Diğer Besinler
Et suyu tableti 120 20.0 3.0 5.0
Ketçap 106 2.0 0.5 25.0
Salata sosları 450 Yok 50.1 02.5
Salça 98 02.7 0.4 21.4
Sirke 13 Yok Yok 6.0
Turşu 10 0.6 0.2 2.0
Yeşil zeytin 144 01.5 13.5 02.8
Siyah zeytin 207 01.8 0.2 2.0
Zeytinyağı 884 Yok 100.0 Yok

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
KOLESTEROL-2) KOLESTEROL DEGERLERI


Kanda kolesterol ve LDL-kolesterolün yüksek olması, HDL-kolesterolün düşük olması bir risktir. Bu tür kişilerde, kalp krizi, felç, damar tıkanması, böbrek yetmezliği gibi hastalıkların ortaya çıkma olasılığı daha fazladır.

20 YAŞIN ÜZERİNDEKİLER İÇİN KAN KOLESTEROL DÜZEYLERİ
< 200 mg/dl (NORMAL)
200-239 mg/dl (SINIRDA YÜKSEK)
> 240 mg/dl (YÜKSEK)
KAN LDL-KOLESTEROL DÜZEYLERİ
< 130 mg/dl (NORMAL)
130-159 mg/dl (SINIRDA YÜKSEK)
> 160 mg/dl (YÜKSEK)

KAN HDL-KOLESTEROL DÜZEYİ
KADINDA ORTALAMA 55 mg/dl (NORMAL)
ERKEKTE ORTALAMA 45 mg/dl (NORMAL)
< 35 mg/dl (DÜŞÜK)

RİSKLİ DURUMLAR
Kolesterol > 200 mg/dl veya
LDL-kolesterol > 130 mg/dl veya
HDL-kolesterol < 35 mg/dl.

KAN TRİGLİSERİD DÜZEYİ
< 200 mg/dl (NORMAL)
200-400 mg/dl (SINIRDA YÜKSEK)
400-1000 mg/dl (YÜKSEK)
> 1000 mg/dl (ÇOK YÜKSEK)

Yukarıdaki değerlere uygun olmayan sonuçların saptanması, yağ metabolizması bozukluğunu düşündürür. Bu durumda kan alınarak kolesterol, LDL-kolesterol, HDL-kolesterol ve trigliserid düzeyleri ölçülmelidir.

Kan kolesterol seviyeleri parmak ya da kolunuzdan alınan kan örneğinden ölçülür.

Kan testinde toplam kolesterol ve HDL-kolesterol seviyeniz ölçülür.

Kan testi öncesi aç olmanız ya da özel bir şey yapmanız gerekmemektedir.

Testlerin sonucuna göre LDL-kolesterol seviyesinin direkt ölçümü gerekebilir, bu test için aç olmanız gerekir.

LDL-kolesterol seviyesi kalp hastalığı riskinizle ilgili daha fazla bilgi verir ve tedaviyi belirlemede yardımcı olur.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
KOLESTEROL-3) KAN KOLESTEROL DUZEYINI YUKSELTEN DURUMLAR


Kanda kolesterol düzeyini etkileyen çok sayıda faktör vardır. Bazıları aşağıda özetlenmiştir.

Ailevi kalıtım: Yüksek kolesterol kuşaklara geçebilir.

Diyet: Doymuş yağ (çoğunlukla hayvansal besinlerden gelir) ve kolesterol (sadece hayvansal besinlerde bulunur) kan kolesterol düzeyinin yükselmesine neden olur. Doymuş yağlar kan kolesterol seviyesini en çok yükselten maddelerdir.

Kilo: Şişmanlık, kolesterol seviyenizi yükseltir

Fiziksel aktivite ve egzersiz: Düzenli fiziksel aktivite LDL-kolesterol seviyenizi düşürür, HDL-kolesterol seviyesini yükseltir.

Yaş ve cinsiyet: 60-65 yaşa kadar, yaşla birlikte kolesterol düzeyi artar.

Kadınlarda, menopozdan sonra kolesterol düzeyi artar. Menapoz öncesinde ise kadınlar aynı yaştaki erkeklerden daha düşük kolesterol seviyesine sahiptirler. Pek çok kadında gebelik kan kolesterol seviyesini yükseltir, genelde doğumdan yaklaşık 20 hafta sonra kan kolesterol seviyesi eski haline döner. Menapoz sonrası östrojen tedavisi faydalı olabilir; östrojen, LDL-kolesterolü düşürürken HDL-kolesterolü yükseltir.

Bazı hastalıklar da kolesterol düzeyi yükselir.
Kalıtsal yağ metabolizması hastalıkları
Hipotiroidi (Tiroid bezi yetersizliği)
Karaciğer hastalıkları
Nefrit
Şeker hastalığı

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
KOLESTEROL-4) KOLESTEROLUN ZARARLI ETKILERI

Kanda yüksek miktarda bulunan kolesterol, yıllar içinde damarların duvarında birikir. Bu birikim sonucu damarlarda daralma, tıkanma ortaya çıkar (ATEROSKLEROZ). Kolesterol hangi damarda birikmişse o damarla ilişkili sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkar. Yani kolesterol yüksekliği sağlık durumunda ani değişikliklere neden olmaz (en azından ilk zamanlarda).

Kalbi besleyen damarlarda (koroner arter) kolesterol birikimi, bu damarlarda tıkanma ve daralma sonucu, göğüs ağrısı, kalp krizi ve kalp yetmezliği gibi durumlara neden olabilir.

Beyini besleyen boyun damarlarında kolesterol birikimi sonucu, felçler, konuşma bozuklukları, denge ve bilinç kaybı ortaya çıkabilir.

Böbrek damarlarında kolesterol birikimi, yüksek tansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açabilir. Ana atardamarda (aort) kolesterol birikimi de tehlikelidir. Buradan kopan kolesterol parçaları (aterosklerotik plaklar), daha küçük damarları tıkayarak sorunlara yol açabilirler (Bağırsağı besleyen damarları tıkayarak bağırsak nekrozu, göz damarlarını tıkayarak körlüğe, bacak damarlarını tıkayarak kangrene neden olabilirler).

Kolesterol ve kalp hastalıkları

Kan kolesterol düzeyinin yüksek olması kalp hastalıkları açısından önemli bir risk faktörüdür ancak tek faktör değildir. Ancak düzeltilebilir bir durum olmasından dolayı önemlidir. Kalp hastalıkları ile ilgili başlıca risk faktörleri şunlardır:

Hipertansiyon

Lipid (yağ) metabolizması bozukluğu, Kolesterol yüksekliği

Sigara

Diyabetes mellitus (şeker hastalığı)

Şişmanlık

Fiziksel aktivite azlığı

Yüksek hematokrit

Artmış trombojenik faktörler

İleri yaş

Erkek olmak

Ailede kalp hastası olması

Tip A kişilik (mükemmeliyetçi, saplantılı, hırslı, gergin)

Östrojen eksikliği

Fibrinojen yüksekliği

Ürik asit yüksekliği

Beyin, kalp, böbrek veya damar hastalığı

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:44 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


PROPOLİS


Arının reçine salgılayan ağaçlardan (çeşitli çam türleri, atkestanesi, gürgen, söğüt, karaağaç, kayın, kestane, kayak tomurcukları gibi.) toplayarak kovan çatlaklarını, kapısını sıvamak için yaptığı maddedir. Yanı sıra kovana girip ölen fare, kertenkele gibi, dışarı atamadıklarını da her yönden zararsız duruma getirebilmek için bu madde ile sıvar. Propolis çok iyi bir dezenfekte maddesidir. Eski Mısırlıları n ölülerini mumyalamakta, Yunanlılar ve Romalıların yaraları tedavi etmekte kullandıkları ileri sürülen propolis, uzun süre ihmale uğramış, hatta unutulmuşsa da, son yıllarda insan sağlığındaki olumlu değeri tekrar anlaşılarak incelenmeye, kullanılmaya başlanmıştır.


Ülkemizde propolise çeşitli adlar verilmektedir: Eğir mumu, eğer mumu, eğil mumu, eğin mumu, eğri mum, girabolu, girebo, kirebeli, kirebolu, pirebolu.


Rengi: Arının topladığı yöreye göre değişirse de, sarımsı kahverengi kırmızımsı yeşildir.


Saklanması: Ağzı sıkıca kapanabilen ışık geçirmez kaplarda 3-8 derece arasında saklanır.


Yan etkileri: İçindeki çiçektozunun %1 insanda alerji yapması dışında herhangi bir yan etkisi yoktur.


Propolis suda erimediğinden toz olarak alındığında bozulmadan dışarı çıkar. En az %70, en çok %90lık alkolde eritilerek kullanılır.


İçindeki birkaç madde: İçindeki maddelerin oranı yöreye göre değişir. (Örneğin içersindeki balmumu oranı %10 ile %40 arasında değişebilir). Reçine, balsam. balmumu, çiçektozları, çeşitli mineraller (alüminyum, bakır, çinko, demir, kalsiyum, mangan, silisyum, stronsiyum, vanadyum), vitaminler (E, H, P, B kompleksi), yağ asitleri. Bunların dışında flavone, vanilin, isovanilin, aminoasit,...


Son yıllarda hekimlerin (araştırmacıların) yayınladığı raporlardan propolisle iyi sonuçlar alındığını okuyoruz. Birçok hastalıkta hastaların büyük bölümünün şikayetlerinin ortadan kalktığı, diğer bölümünde hastalığın görülür derecede gerilediği, çok az bölümünde ise, etkisiz kaldığı bildirilmektedir. Günümüzde birçok hastalığa karşı kullanılmakta, kullanılma alanı daha da genişletilmeye çalışılmaktadır. Genellikle (ergenlik çağına gelen) gençlerde yüzde görülen rahatsız edici sivilcelere (akne) karşı, propolisle hazırlanmış kremle iyi sonuçlar alınmaktadır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
SAĞLIKLI BESLENMEK İÇİN 12 KURAL


Dünya Sağlık Örgütü (WHO), sağlıklı beslenme için 12 temel adımı belirledi. Buna göre, tahıl, taze sebze ve meyve tüketimi artmalı, et yerine kurubaklagil tercih edilmeli. İşte öneriler:


BESLEYİCİ bir diyet yapılmalı. Hayvansal kaynaklı besinler yerine temel olarak bitkisel kaynaklı besinler tercih edilmeli.


GÜNDE birkaç kez, ekmek, makarna, pirinç, patates gibi tahıl grubundaki besinler tüketilmeli.


GÜNDE birkaç kez, taze sebze ve meyve alınmalı.


VÜCUT AĞIRLIĞI (beden kitle indeksi), tercihen her gün yapılan orta düzeyde fiziksel aktiviteyle birlikte önerilen sınırlar içinde tutulmalı. Beden kitle indeksi, kişinin vücut ağırlığının boy uzunluğunun karesine bölünerek elde edilen bir değer. 18.5-24.9 arası normal sayılıyor.


YAĞ alımı kontrol edilmeli. Diyette yağdan gelen enerji oranı yüzde 30’u geçmemeli ve tereyağı, kuyruk yağı gibi doymuş yağlar yerine ayçiçek, mısırözü, soya, zeytinyağı gibi doymamış yağlar tercih edilmeli.


YAĞLI kırmızı etler ve kırmızı et ürünleri yerine mercimek, kuru fasulye, nohut gibi kurubaklagiller ile balık, tavuk ve yağsız etler tercih edilmeli.


SÜT ve süt ürünleri kullanılmalı. Ancak bunların az yağlı ve az tuzlu olmasına dikkat edilmeli.


SEÇİLEN besinler düşük şekerli olmalı, tahıllar, baklagiller gibi kompleks karbonhidratlar tercih edilmeli.


TUZ tüketimi azaltılmalı. Bir günde alınan tüm tuz miktarı, bir tatlı kaşığını geçmemeli. Tuzun iyotlu olmasına özen gösterilmeli.


GÜNDE iki kereden fazla alkol alınmamalı. Her alınan içki miktarındaki alkol değeri on gramı geçmemeli.


YEMEKLER hijyenik şekilde hazırlanmalı. Haşlama, fırın veya ızgara gibi pişirme yöntemleri kullanarak yemeğe eklenecek yağ azaltılmalı.


BEBEKLERE, ilk 6 ay yalnızca anne sütü verilmeli.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
SAĞLIKLI DİYET


Özel sağlık sorunları nedeniyle tedavi amaçlı bir diyete ihtiyacı olan insanlar hariç olmak üzere, en iyi genel diyet planı basitçe şöyle dile getirilebilir: meyva, sebze ve hububattan gelen karbonhidratlar; ve et, balık, yumurta ve süt ürünleri gibi protein içeren gıdalar dahil olmak üzere çok çeşitli yiyecekler yiyin. Vitaminler ve mineraller hemen hemen yediğimiz gıdaların hepsinde vardır.


- Diyetinizdeki her tür yağ miktarını azaltın. Ortalama olarak günlük kalorinin neredeyse yüzde 40 ını yağlardan aldığımız tahmin edilmektedir. Bir kişinin toplam yağ tüketimini günlük kalori tüketiminin yüzde 30 una indirme hedefi makuldür. Doymuş yağ tüketimi günlük kalorinin yüzde 10 una düşürülmelidir ve kolesterol tüketimi günde 300 ml den az olmalıdır. Birçok insan için, yağ oranı yüksek bir diyet, çeşitli sağlık sorunlarına yol açan şişmanlığa neden olmaktadır. Ailesinde kalp rahatsızlıkları ve yüksek tansiyon bulunan insanlar, yağ oranı yüksek bir diyet uygularlarsa, özellikle risk altında olabilirler. Diyet ve egzersizler arzu edilir bir vücut ağırlığına ulaşın ve onu koruyun. Şişmanlık, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalığı dahil olmak üzere, birçok hastalığın tedavisini güçleştiren önemli bir etkendir.


- Diyetinizde karmaşık karbonhidrat ve lif miktarını arttırın. Pek çok kişi kalorilerinin çok az bir kısmını karmaşık karbonhidratlardan alma eğilimindedir. Günlük kalorimizin yüzde 50 ilâ 55 ini karbonhidratlardan (meyvalar, sebzeler ve tahıl) alarak, bazı vitaminlerin, minerallerin ve lifin tüketimini arttırırken, yağ tüketimini azaltabiliriz. Günde beş porsiyon ya da daha fazla , meyva ve sebze özel likle yeşil yapraklılar ve san sebzeler ve turunçgiller yemeye çalışın. Günde altı porsiyon ya da daha fazla, ekmek, baklagiller ve tahıllar dahil olmak üzere karmaşık karbonhidratlar yiyin. Liften zengin bir diyet, gıda ların sindirilmesinde ve özümsenmesinde önemli bir rol oynar.


- Uygun miktarlarda protein yiyin. Diyetimiz çoğunlukla, özellikle hayvansal proteinler olmak üzere çok fazla protein içermektedir. Ayrıca aldığınız protein miktarını azaltırsanız, yağ tüketiminizin de düştüğünü farkedebilirsiniz, çünkü alınan yağın büyük kısmı, özellikle kolesterol, hayvani ürünlerde bulunmaktadır. Ama et yemeyi bırakmayın; yalnızca daha az yiyin.


- Sodyum oranı görece düşük gıdaları seçin ve yemeklerinize pişirirken ve masada ektiğiniz tuzun miktarını sınırlayın. Pek çok insan ihtiyacından fazla tuz tüketmektedir. Çoğu insan için, sodyum seviyeleri hiçbir zaman bir sağlık sorununa yolaçmayabilir, ama diyeti nizdeki fazla tuzu düşürmek yine de iyi bir fikirdir. Ailenizde yüksek tansiyon varsa ya da sodyuma duyarlılığınız varsa, diyetinizde tuzu kısıtlamak daha da önemlidir.


- İçki içiyorsanız, alkol tüketiminizi günde bir ya da iki kadehe indirin. Hamileyseniz, hiç içmeyin .


- Kadınlann ve ergenlik çağındaki kızların diyetlerinde daha fazla kalsiyum ve demire ihtiyaç vardır. Kadınların ve genç kızların çoğu sağlıklı büyüme ve kemiklerin ömür boyu bakımı için gerekli olan kalsiyum miktarının yaklaşık yarısını tüketmektedir. Çocuk doğurma yıllarında, birçok kadın ve genç kız sağlığı korumak için gerekli olandan çok daha az demir almaktadır.


- Kendinizin ve çocuklarınızın diyetinin, diş çürümelerinin önlenmesine yardımcı olmak üzere flor içermesine dikkat edin. Florlu su, çocuklarda ve yetişkinlerde diş çürümelerni önemli ölçüde azaltabilir. Suyunuz florlu değilse, diyetle alınan flor için diş hekiminize danışın.


- Doktorunuz söylemedikçe ek vitamin ve mineral almayın. Ne kadar fazla o kadar iyi teorisi, vitaminler ve mineraller için mutlaka geçerli değildir. Vücudunuzun ihtiyaç duyduğu vitaminleri ve mineralleri elde etmenin en iyi yolu, çeşitlilik içeren bir diyettir. Ek vitamin ve mineral almak genellikle zararlı değildir ve diyetiniz bazı açlardan eksikse yararlı olabilir, ama daha fazlası sağlığınıza zarar verebilir.


Bu kurallar, normal beslenmeyi etkileyen durumlarlar ve hastalıklar nedeniyle özel diyetlere ihtiyaç duyanlar için değil, sağlıklı insanlar içindir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
SAGLIKLI BESLENME NEDIR ?


Her konu hepimizi ilgilendirmez ama yemek kesinlikle herkesi ilgilendiren bir konudur. Hayatın başlıca zevklerinden biridir ve aynı zamanda hayat veren bir temeldir. Vücudumuzdaki gıdalar sürekli yenilenmese, ölürdük. Yiyecek o kadar önemlidir ki, çok eski zamanlardan beri her toplumda ritüellerin temelini oluşturmuştur.

Birbirimizi değerlendirdiğimiz temellerin çoğu görünüşümüze dayanır ve bu dolaylı da olsa yiyecekle bağlantılıdır. Bir toplumun başarısı geleneksel olarak yiyeceklerinin bolluğu ve kalitesiyle (ya da kalite eksikliğiyle) ölçülmüştür.

Amerikan toplumu geliştikçe, zengin ve çeşitli yiyeceklere sahip olmak gibi ulusal bir amaç edindi. Dünyadaki herkesi besleyebilmeyi ulusal bir gurur haline getirdi.

Daha 50 yıl önce, beslenme araştırmasının odak noktası, temel gıdaların eksikliğinden kaynaklanan kötü beslenme ve hastalıklarla mücadele etmekti. Bugün, herşey tersine döndü ve aşırı tüketim Amerika nın temel beslenme sorunu olarak gıda eksikliğinin yerini aldı.

Buna yanıt olarak, Başkan Ronald Reagan döneminde Genel Sağlık Servisi Başhekimi Dr. C. Everett Koop, ülke sağlığı üzerine bir rapor hazırladı. Rapor, AiDS in yayılmasını sınırlama ve sigarayı bertaraf etmekle birlikte, Amerikalı lann sağlık gündeminde beslenmeyi üst sıralara yerleştirmektedir.

Rapor yıllarca süren araştırmalara dayanan sağlam kanıtlar sunmaktadır. Aşırı bir şekilde sigara ya da içki içmeyen üç kişiden ikisi için, uzun dönemli sağlık durumumuzu en fazla etkileyen seçimlerin diyetle ilgili olduğu ileri sürülmektedir. Rapor, Amerikalıların daha iyi bir sağlık için diyetlerini nasıl değiştirmeleri gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunmaktadır.

Bu tavsiyeler, vücudumuzun gıdaları nasıl kullandığına ilişkin temel bilgilerle birlikte bu bölümde ele alınmaktadır, izleyen sayfalarda aynca ağırlık kontrolü ve hastalık durumunda nasıl yemek gerektiği tartışması da yer almaktadır.

Bu sayfalarda ele alınanların dışında, bir beslenme sorunuyla ilişkili özel tavsiyelere ihtiyacınız varsa, bir besle/ime uzmanıyla görüşün. Bu unvanı almak için, kişinin güvenilir bir yüksek okul ya da üniversitedeki 4 yıllık bir gıda bilimi ve beslenme programından lisans diploması alması gerekir.

Beslenme durumunuzu incelemek ya da düzeltmek için başka insanlar da yardımcı olabilir. Bazı doktorlar beslenmeye özel bir önem vermektedirler. Ev ekonomicileri genellikle yemek planlaması, gıda koruma ve yemek hazırlama konusunda iyi bir bilgi kaynağı oluştururlar, afina belirli bir kişinin beslenme ihtiyaçları konuşunda tavsiyede bulunma açısından bir diyetisyenden daha az ehliyetlidirler.

Beslenme uzmanı terimi özel olarak tanımlanmamıştır ve ne yazık ki bazen gerçek bir beslenme eğitimi olmayan ve diyet ekleri ya da zayıflama programlan satmaya çalışan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Bazıları pek az anlam ifade eden bir diploma ya da sertifika bile gösterebilmektedir

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
VÜCUDUMUZUN 7 ENERJİ KAYNAĞI


B-2, B-6 vitaminleri iştah, sindirim ve sinir sistemi için gerekli. Peki folik asit, kalsiyum, magnezyum, demir ve çinkonun ne için gerekli olduğunu, hangi gıdalardan alındığını biliyor musunuz?


Bağışıklık sistemimizin en büyük silahı ve sağlığımızın sigortacısı vitaminleri yeterince biliyor muyuz? Vücudumuzun 7 enerji kaynağına bir göz atalım...


B-2 VİTAMİNİ:


Gerçek bir enerji deposu olan B-2 vitamini kanda alyuvarların oluşmasını sağladığı için derinin, özellikle de gözlerin sağlığı açısından çok önemlidir. Aşırı alkol, bu vitaminin en büyük düşmanıdır. Ayrıca antibiyotikler ve sakinleştiricilerin de vücutta B-2yi azalttığı unutulmamalıdır. B-2 vitaminini en çok el edebileceğimiz besinlere gelince: Et, tavuk eti, balık, süt ve süt ürünleri, turp, ıspanak, yumurta, mısır ve beyaz undan yapılmış ekmek bu gıdalardan bazılarıdır.


B-6 VİTAMİNİ (PYRİDOXİNE)


Bağışıklık ve sinir sistemimizin en büyük destekçisi olan B-6 vitamini, vücudumuzun proteinleri ve yağları öğütmesine yardımcı olur. Bilindiği gibi vücuda oksijeni dağıtan hemoglobin yine B-6 vitamini sayesinde meydana gelir. En önemli işlevlerinden biri de mekanizmamızın depresyona karşı direnmesini sağlayan serotonini oluşturuyor olmasıdır. B-6 vitamini bakımından da aşırı alkol, sigara ve kan basıncı düşüren ilaçlar oldukça sakıncalıdır. Tavuğun göğüs eti, böbrek, karaciğer, yumurta, pirinç, soya fasulyesi, yulaf, fındık, fıstık, muz, patates, avokado ve somon balığı en fazla B-6 vitamini içeren besinler arasında yer almaktadır. Fazla oranda ve uzun süre kullanılması sinirlere zarar verebilir.


FOLİK ASİT


Hücre oluşumunu sağlayan Folik Asit sağlığımız açısından oldukça önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Folik Asitin vücutta azalması kanser ve kansızlık riskini gündeme getireceğinden, ihmal edilmemesi gereken unsurlardan bir tanesidir. Folik Asit yetersizliği doğacak bebeklerin özürlü olma tehlikesine neden olduğundan anne adayları bu konuya daha fazla dikkat etmelidirler. Çok fazla aspirin kullanmak, kolestrol düşürücüler, doğum kontrol hapları, sara ilaçları ve alkol da vücuttaki folik asit miktarını azaltır. Aynı zamanda yaşlılık Folik Asit depolarını eriten bir başka etken olarak gösterilebilir. Folik Asit bakımından; karaciğer, yumurta sarısı, ıspanak, yeşil yapraklı sebzeler, brokkoli, portakal ve portakal suyu oldukça zengindirler. Folik Asitin fazlası B-12 vitaminin eksikliğinin ortaya çıkmasını önler, bu da sinirlere zarar verebilir.


KALSİYUM


Kalsiyum vücudumuzun en önemli destekçilerinin başında gelir. Çünkü kemiklerin ve dişlerin güçlenmesi, alınan kalsiyum miktarıyla doğru orantılıdır. Kalsiyum ayrıca kaslar ve sinirler için de oldukça önemli bir mineraldir. Kanın pıhtılaşmasını sağlar ve kalın bağırsak kanserine karşı en güçlü silahtır. Hamilelik, emzirme ve menapoz dönemleri ayrıca kafeinli içecekler vücuttaki kalsiyumu azaltacağından, bu gibi dönemlerde alınan gıdalara daha özen gösterilmesi gerekir. Süt ve süt ürünleri, mısır, sardalya balığı, kalamar, ıstakoz ve brokkoli bol miktarda kalsiyum içeren besinlerdir. Gereğinden fazla alınan kalsiyum; demir, çinko, fosfor ve magnezyumun emilmesini engelleyebilir.


MAGNEZYUM


Magnezyum, vücut sağlığı açısından çok önemli rolü olan bir mineraldir. Proteinlerin kana karışmasını, kasların ve sinirlerin düzenli bir şekilde çalışmasını sağlayan yine magnezyumdur. Yaşlılar, diyet yapanlar ve alkollü içki kullananlar magnezyum takviyesine ihtiyaç duyan kesim arasında yer alır. Magnezyum yetersizliği iştah kaybına, depresyona, kasların zayıflamasına ve zaman zaman göz kararmasına sebep olabilir.


DEMİR


Kanın, oksijeni vücuda dağıtmasına sağlayan hemoglobin, demir sayesinde oluşur. Regl ve hamilelik dönemleri vücuttaki demir seviyesini azaltan faktörlerdendir. Aynı zamanda yaşlılar, diyet yapanlar, vejeteryenler de önlem almalıdırlar çünkü demir eksikliği anemi (kansızlık) hastalığına neden olur. Kırmızı et, balık türleri, kuru fasulye, kurutulmuş meyve, yumurta sarısı ve yeşil yapraklı sebzeler, demir içeren besinlerden bir kaçıdır. Yüksek dozda alınan demir, kalp isklerini çoğaltır. Küçük çocuklarda çeşitli semptomlara hatta ölüme bile neden olabileceğinden dozajı konusunda dikkatli olunmalıdır.


ÇİNKO


Çinko, bağışıklık sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi bakımından bolca ihtiyaç duyulan bir mineraldir. Çinko eksikliği vücudu enfeksiyonlara karşı dirençsiz kılacak, ayrıca tat ve koku duyularını da zayıflatacaktır. Özellikle diyabet ve böbrek hastaları çinko eksikliği tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Kırmızı et, yumurta, deniz ürünleri, fasulye, bezelye ve fındık bol miktarda çinko içerir. Yüksek oranda alınması ishal, saç dökülmesi, tırnak kırılması, yorgunluk, sinir sisteminde istemdışı hareketlere gibi belirtilere neden olabilir.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 


ÖMRÜ UZATAN YİYECEKLER


Uzmanlara göre brokoli, portakal, yulaf, domates, somon balığı, bezelye, ceviz, çay üzümü, yoğurt, bal kabağı, soya fasulyesi, hindi, ıspanak ve çayı haftada en az 4 kez tüketmek estetik gençleşmeyle eş değerde, ayrıca sağlıklı ve uzun bir ömür sağlıyor.


"Süper Yiyecekler" olarak adlandırılan 14 temel besin ürünü Californialı bir doktor tarafından daha önce hastalarına önerilmişti. Avustralyalı doktor ve alternatif tıp uzmanlarının da önerdikleri bu 14 yiyecekten brokolinin göğüs ve prostat kanserlerine, portakalın da C vitamini deposu olmasıyla tüm kanserlere karşı koruyucu özelliği bulunuyor. Yulaf ise kan basıncını dengeleme ve kilo almayı durdurma özelliği ile öneriliyor. Böğürtlen olarak da bilinen çay üzümü, soya fasulyesi, ıspanak, yeşil veya siyah çay, hindi eti, ceviz ve yoğurt ise yoğun vitamin içerdikleri için özellikle yaşlı kişilerin sağlıklı ve dinç olmalarını sağlıyor.


Avustralyalı Plastik Cerrah Dr. Steve Pratt, yaklaşık 20 yıldır, yaptığı güzellik operasyonlarından sonra bu yiyeceklerin yer aldığı bir diyeti hastalarına verdiğini belirterek, hepsinin periyodik olarak yenmesiyle birçok sağlık sorununun kolaylıkla çözüme kavuşacağını ve derinin gençleşeceğini öne sürdü. Pratt, bu 14 ayrı yiyecekten her birinin haftada en az 4 kez yenilmesi gerektiğini söyledi.


Eternal Health adlı kitabın yazarı Dr. Michael Elstein ise "Hindi etinin neden yaşlılığı önlediğini çözemedim. Fakat beyaz et vejeteryan olmayanlar için oldukça sağlıklı" dedi. Bu yiyeceklerin anti-oksidan içerdiği için vücut sisteminin hastalıklarla savaşında yardımcı olduğunu ifade eden Elstein, "Yaşlandıkça göğüs ve prostat kanseri riski artar. Önlemenin tek yolu da yüksek oranda anti-oksidan içeren ve zengin vitamine sahip olan bu yiyecekleri tüketmektir" dedi.


Ispanak ve ceviz kolesterolü düşürmek için önerilirken, yeşil çayın yağları yakmak ve yetişkinlerde obeziteyi önlemek için ideal olduğu savunuldu. Omega 3 yağı içeren somon balığının ise kalp krizini önleme ve beyin hücrelerinin çalıştırılması ile depresyona karşı birebir olduğu öne sürüldü. Özellikle yaşlıların ıspanak yemekten vazgeçmemeleri gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, ıspanağın gözün görme yeteneğini geliştirdiğini ve karaciğere yardımcı olduğunu kaydetti.


Estetik ameliyatların insanları genç gösterdiğini fakat genç hissettiremediğini savunan uzman doktorlar, "Vücut sağlıksızsa, genç görünmenin bir önemi ve faydası yok" diye konuştu.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:45 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Dengeli beslenme,diyet,ideal kilo hesapları,diyet haberleri ve listeleri


Akapunktur

AKUPUNKTUR NEDİR?


Klasik Çin tıbbında insan yaşayan evrenin bir parçası olarak kabul edilir ve herşeyin içinde varolan evrensel gücün insanın da içinde bulunduğuna inanılır. “Chi” adı verilen bu enerji insan vücudunda “meridyen” denilen kanallarda dolaşır. Akupunktur yöntemi ile bu kanallarda meydana gelen enerji dolaşım engelini ortadan kaldırarak dengeyi sağlamak ve bu şekilde hastalığı önlemek amaçlanır.

İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir. Vücudumuzda bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır ki, bunlara “akupunktur noktaları” denir. Bu noktalar uyarılarak vücudumuzdaki enerji dolaşımı normale döndürülür ve hastalık hali ortadan kaldırılır. Böylece organizma ilaç tedavisine gerek kalmadan, kendi olanaklarıyla hastalığın ortadan kalkmasını sağlar. Hastalığın belirtilerine değil, nedenine yönelik bir tedavi metodudur.

Hipokrat, canlıların kendi kendilerine iyi olma kudretlerinden ve iç hekimden bahseder. Paracelcus, “Hiçbir hayat sadece dış hekimin çabalarıyla varolamaz; dış hekim, iç hekime yardımcı olabilir.” der.

Akupunktur organizmanın kendi kendini tedavi ettiği bir metottur ve en önemli özelliği yan etkisinin olmamasıdır. Bu tedavi metodunu üç ana başlık altında toplayabiliriz:

Çeşitli hastalıkların tedavisi
Analjezi-anestezi
Alışkanlık tedavisi
Özellikle Uzakdoğu ülkelerinde kullanılan ilaçsız tedavi yöntemi akupunktur, Türkiye’de de hızla yaygınlaşmaktadır. Üniversitelerde ders olarak okutulan akupunktur, alternatif tıp olarak değerlendirilmemelidir; binlerce yıllık geçmişiyle akupunktur tıbbın kendisidir.


AKUPUNKTURUN FELSEFESİ


Batı düşüncesi olayları sebep-sonuç ilişkisi içinde değerlendirir. Çin düşüncesine göre ise, çeşitli olgular bir bütünlüğün parçasıdır ve birbirleriyle ilişki içindedir.

Düşünce temelindeki bu farklılıklar, tıbbi uygulamada da kendini gösterir. Batı tıbbı analitiktir; derin nedensel bağlantılara girer, ayrıntılı sınıflamalar yapar. Çin tıbbında ise, semptomlar ve bulgular hep birlikte değerlendirilerek toparlanır ve bir bütüne varılmaya çalışılır. Çin tıbbına göre hastalık belirli bir zamanda, belirli bir kişide ortaya çıkan bir olgudur. Hastalık değil, hasta ön planda değerlendirilir. Buna göre, Tradisyonel Çin Tıbbı’nda mental (zihinsel), emosyonel (duygusal) ve fiziksel bulgular birlikte ele alınır.

Vücutta Yin ve Yang adı verilen birbirine zıt, ancak uyum içinde iki eneji vardır. Bunu gösteren ambleme Taiji (Büyük İkilem) denir. Siyah Yin’i, beyaz Yang’ı simgeler. Ancak, Yin’in içinde Yang, Yang’ın içinde de Yin vardır. Yin ve Yang’ın dengelenmesi normalliğe, dengenin bozulması anormalliğe yol açar. Dengesiz Yin ve Yang, denge arayışı içerisinde sürekli kendilerini değiştirirler. Bu dengenin sağlanması için doktor iğneler ile, ilgili akupunktur noktalarını uyararak hastayı tedavi eder.


AKUPUNKTURUN TARİHÇESİ


Çin’de iğne ve ısı anlamına gelen “Chen-chin” ile adlandırılan bu tedavi yöntemi, Batı’da akus (iğne) ve punctura (batırmak) sözcükleri birleştirilerek, “akupunktur” olarak adlandırılmıştır.

Tradisyonel Çin Tıbbı (TCM), yaklaşık 3000 yıllık bir süre içerisinde gelişmiştir. II. Shang Hanedanı dönemine ait arkeolojik kazılarda tıbbi konuların anlatıldığı taşlar ve akupunktur iğneleri bulunmuştur. Noktaların yerleşimini gösteren şemalar ilk olarak İ.S. 317-581 yılları arasında çizilmiştir. Avrupa’da ise akupunktur ile ilgili ilk kitapların yazılması 1600’lü yıllara rastlar.

1972’de ABD Başkanı Richard Nixon beraberindeki büyük bir heyet ile Çin’e resmi bir ziyaret yapmıştır. Bu ziyaret programı içinde Çinli doktorlar Amerikalı heyete “akupunktur anestezisi altında yapılan cerrahi bir operasyon” izletmişlerdir. Bu olaydan sonra, akupunkturun Batı’da popülaritesi artmış; uygulanması ve incelenmesi bütün dünyada yaygınlık kazanmıştır.

UYARI NOKTALARI VE UYGULAMA


Uyarı noktaları
İnsan vücudunun kendi kendini onarım gücü çok yüksektir ve bu gücü harekete geçiren belli uyarı noktaları vardır. İnsan vücudunda bin kadar uyarı noktası vardır ve bu noktalardan 650-700 tanesi kullanılır. Her hastalık için ayrı program ve ayrı noktalar bulunmaktadır. Önemli olan doğru bir teşhisle, hangi noktaya nasıl bir uyarı yapılacağıdır (lazer, iğne ya da hangi iğne); bu çok iyi bilinmelidir. Akupunktur tedavisinde sırt, boyun, el, kulak ve vücudun diğer bölümleri kullanılır. Birçok hastalığa ilişkin en çok uyarı noktasının bulunduğu uzuvlar ise eller ve kulaklardır.
İnsan vücudundaki belirli akupunktur noktalarına iğneler sayesinde yapılan uyarılarla organizmanın hemen her yerine ulaşabilecek haberler iletilmektedir. Bu iletişim, akupunktur noktasını oluşturan hücrelerden lokal hücresel uyarıların sinir terminallerine ve son olarak da beyne ulaşır. Beyin de bu uyaranı gerekli organlara ulaştırır ve ilgili organ ve uzuvlardaki enerji dengesi düzelir. Dolayısıyla hastalık da ortadan kalkmış olur.

Lazerle akupunktur
Lazer bir ışıktır. Bildiğimiz, kullandığımız ışığın konsantre edilmiş hali olduğu söylenebilir. Bazı hastalıkların tedavisinde ya da kimi zaman hastanın tercihi doğrultusunda iğne yerine lazer kullanılmakta, iğne batırılarak uyarı yapılacak noktaya lazerle uyarı verilmektedir. Özellikle ameliyatlar ve kazalar sonrası kalan izlere karşı lazerle akupunktur son derece etkili sonuçlar vermektedir. Ayrıca, çocukların tedavisinde iğneye alternatif olmaktadır.

Nasıl iğne?
Eskiden Çinliler sivri taş parçaları kullanmaktaydı. Bangkok’ta ise bu amaçla bambu kamışının kullanıldığı biliniyor. Akupunktur yöntemi ile tedavide önceleri altın kullanılmıştır. Altının elektirik potansiyel farkını alışı ve düzeltişi çok önemlidir. Bu yüzden altınla tedavi uygulanan hasta çok daha kolay ve çabuk iyileşme göstermektedir. Ancak bütün bu olumlu özelliklerine karşın altının oldukça pahalı ve yumuşak bir madde olması dolayısıyla akupunktur sırasında vücuda uygulanması, gereken noktalara batırılması zor olmaktadır. Buna bir çözüm yolu bulmak amacıyla, altını iğne haline getirirken içine bazı metaller konmuştur. Altının pozitif bir etkisi vardır. Gümüş de çok iyi bir akupunktur iğnesi olmasına rağmen, biraz negatifliğe yönelik bir özellik göstermektedir. Günümüzde ise, dünyada altın ya da gümüş iğne kullanılmamaktadır. Elektriği altın kadar iyi ileten standart bir çeliğin üretilmesi ile bütün dünyada bu yeni metal kullanılmaya başlanmıştır.
AKUPUNKTURDA KULAĞIN ÖNEMİ


Kulakta bedenin hemen hemen her uzvuyla ilgili bir akupunktur noktası bulmaktadır. Örneğin, insanın bağırsağı, kalbi, karaciğeri ile ilgili noktalar kulağında mevcuttur. Bu yüzden akupunktur tedavisinde vücutla beraber veya tek başına kulaktaki noktalar kullanılmaktadır. Öte yandan kulağın bu özelliği, hastalığın belirlenmesine, deteksiyona yardımcı olmaktadır.


AKUPUNKTUR VE ZAYIFLAMA


Şişmanlık
Şişmanlık Nedir?
Dünyada şişmanlık
Neden kilo almak/vermek istediğimizde zorlanırız?
Vücut-Kitle indeksi nedir?
Akupunktur ve Zayıflama
Akupunkturla neden daha kolay ve kalıcı zayıflanır?

Şişmanlık (Obezite)
Şişmanlık, vücutta yağ dokusunun normalden fazla olmasıyla karakterize bir hastalıktır.

Şişman bir kişi ayrıntılı tetkiklerden geçirildiğinde, bazen hiçbir anormalliğe rastlanmayabilir. Bazen fiziksel olarak da bir belirti yoktur. Ancak, diğer yandan tip II şeker hastalığı tanısı konmuş hastaların % 60’ı şişmandır. Yine, vücuttaki yağ dokusunun artması ile, hormonal-metabolik hastalıkların ve kalp-damar hastalıklarının ortaya çıkması ya da ağırlaşması arasında doğrudan bir ilişki olduğu bilinmektedir.

Pekiyi, öyleyse neden gereğinden fazla besin tüketiriz? Şişmanladığımızı göre göre neden buna devam ederiz? Bu soruların yanıtları araştırılmış ve obez kişilerin yemek yeme konusunda daha çabuk uyarıldıkları, damak tatlarının daha gelişmiş olduğu, daha geç doydukları ve yemek yeme işinin günlük yaşamları içinde kafalarını daha fazla meşgul ettiği gözlenmiştir.

Genetik, metabolik, hormonal ve sinirsel birçok karmaşık sistem şişmanlığın oluşmasında rol oynar. Aile yapısı, beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, psikolojik sorunlar bu karmaşık sistemin herhangi bir basamağında etkili olarak şişmanlığa giden yolu açar.

Obezite bir hastalık olduğu için, bir diyet uygulayıverip bırakmakla ortadan kaldırılamaz. Yeni beslenme alışkanlıkları ve yeni bir yaşam şekli gerektirir. Obezitenin de, şeker hastalığı ya da yüksek tansiyon gibi, yaşam boyu takip edilmesi gerekir.


Şişmanlık sıklığı dünyada gittikçe artmaktadır. Ortalama sıklık % 25 olarak verilmektedir; bu yüzdeye şişman olmayıp ideal kilosunun üzerinde olanlar da katılınca oran % 50’ye ulaşmaktadır.

Obezite sıklığının artmasının nedenleri:
- Sosyo-kültürel faktörler,
- Biyolojik faktörler,
- Davranışsal faktörler,
- Gıda çeşit ve alımının artması ve kolaylaşması,
- Alkol tüketiminin artması,
- Teknolojinin ilerlemesi ile günlük eneji tüketiminin azalması,
- Özellikle çocukluk çağında bilgisayar ve televizyon karşısında geçerilen zamanın artması ile yağlı ve katkılı yiyecek tüketiminin artması.


Yenilen besinler, vücudumuzda metabolik olaylar sonucunda yakılır ve bu yanmadan elde edilen ısı ve eneji, hayatsal fonksiyonların işlemesi için kullanılır. Metabolizma hızını, vücut kendisi ayarlar; Yani vücut az ya da çok enerji harcayabilme yeteneğine sahiptir. Ancak, harcanacak eneji miktarı vücudun alışık olduğu kilosunu korumaya yönelik olarak ayarlanmıştır. Bu nedenle kilo vermek amacıyla az kalori alındığında, metabolizma hızı düşer ve bünye kilo kaybetmemek için kendini korumaya çalışır. Vücudumuz, kendi alışık olduğu kilosunu koruma çabasındadır.
Diyet yapan birçok kişi çok az yedikleri halde, çok yavaş zayıfladıklarından yakınırlar ve çoğu zaman da sabredemeyerek diyete son verirler. Bundan sonra da eskisi gibi yemeye başlayınca, verilen kilolar çok daha hızlı bir şekilde geri alınır ve eski kiloya ulaşılınca kilo artışı durur.

Bunun benzeri bir durum kilo almak isteyenlerde de görülür; günlük gıda miktarlarının iki veya üç katını yeseler bile çok az kilo alabilirler.
Vücudun kilo vermeye gösterdiği bu direnç, insanoğlunun binlerce yıllık geçmişinde yaşadığı doğal afetler, savaşlar, hastalıklar nedeniyle aç kalmaktan ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki, 20. yüzyılın sonunda bile dünyada açlık çeken bölgeler vardır.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
Kilo vermek için çok aceleci olmamak gerekir. Haftada 15 kg. verdiren mucize diyetler son derece sakıncalıdır ve bu derece hassas çalışan bir metabolizmayı bozmaktan başka işe yaramaz. Günlük 1000 kalori altındaki diyetler kalp kasında hasarlara neden olacak ölümlere yol açabilir. Haftada 0.5-1 kg. vermeyi sağlayan diyetler güvenli olduğu kadar, kalıcı sonuçlar da sağlar. Daha hızlı kilo vermek isteyenler, bunu biraz egzersiz yaparak gerçekleştirebilirler.


Pratikte şişmanlığın ölçümü için kullanılan çok basit iki yöntem vardır:

1. BMI (Beden Kitle İndeksi) = Vücut ağırlığı (kg.) / boy² (m²)

<19
zayıf

19-25
normal

25-30
fazla kilolu

30-40
şişman (obez)

>40
çok şişman (morbid obez)

2. Bel çevresi ölçümü: Erkeklerde 102 cm., kadınlarda 88 cm. üzeri riskli görülmektedir.

Beden kitle indeksi ve bel çevresi ölçümü arttıkça, ortaya çıkacak tıbbi sorunların en önemlileri şunlardır:
- Kalp-damar hastalıkları
- Tip II şeker hastalığı
- Hipertansiyon
- Safra taşları oluşumu
- Karaciğer yağlanması
- Uyku ve solunum problemleri
- Eklemlerde dejeneratif değişiklikler; özellikle bel, diz, kalça gibi vücut yükünü taşıyan eklemlerde kireçlenme.


Akupunktur ve Zayıflama
Bilindiği gibi akupunktur alışkanlık tedavilerinde kullanılır. Kilo verme de beslenme alışkanlıklarının ve yaşam tarzının değiştirilmesi ile mümkün olduğuna göre, bu yeni alışkanlıkların edinilmesi sırasında, akupunktur hastaya çok büyük kolaylıklar sağlar.

İştahı düzenler ve yemeklere saldırma güdüsünü ortadan kaldırır.
Mide asiditesi kontrol altına alınarak, mide kazınması, yanması gibi sorunlar engellenir.
Düşük kalorili beslenmeden dolayı yaşanabilecek halsizlik önlenir.
Metabolizma hızını düzenler. Akupunkturla tedavi gören hasta, kendi kendine yaptığı diyetlerden daha kolay kilo vermeyi başarır.
Akupunktur tedavisi sırasında, vücutta serotonin ve endorfin seviyeleri artmaktadır. Bu hormonlar diyet yapan kişiye huzur verir, sedasyon sağlar. Böylece diyet yapan kişi, eski yemek yeme zevkinin kısıtlanmasından dolayı huzursuzluk ve tedirginlik yaşamaz.
30-40 kg. fazlası olan hastaların tabii ki uzun bir zaman diyet yapmaları gerekir. Ancak, çoğu insanda böyle bir sabır olmadığı için, her pazartesi başlanan diyetler, her cumartesi sona erer. Böylece sık sık yapılan diyet denemeleri sonucu her geçen günkilo vermek daha da zorlaşır. İşte, bu gibi hastalarda akupunktur inanılmaz başarılar sağlar ve hasta 1 yıla kadar uzanan bir zaman diliminde onlarca kilo verebilir. Hastanın uzun süre diyete dayanabilmesinin nedeni, akupunkturun yarattığı sedatif ve trankilizan etkiden dolayıdır. Ayrıca hasta kilolarının eridiğini gördükçe daha çok motive olup, bu işe dört elle sarılmaktadır.


AKUPUNKTUR VE SİGARA BIRAKMA


Akupunkturla Sigara Bırakma Tedavisi
Akupunktur ile sigara nasıl bırakılabilir?
Akupunktur ile kaç seansta sigara bırakılabilir?
Akupunktur ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
Sigarayı Neden Bırakalım?
Sigara neden zararlı?
Sigarayı bırakan bir insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadığı tipik kaygı ve sorunlar nelerdir?


Akupunktur ile sigara nasıl bırakılabilir?
Yapmanız gereken tek şey sigarayı bırakmaya karar vermektir. Bu, insanın yaşamında alabileceği en önemli kararlardan biridir. Bu kararı verdikten sonra, akupunktur, size sigarayı bırakmanızda büyük kolaylık sağlayacaktır.

İnsanlarda serotonin ve endorfin adı verilen iki madde vardır. Bunlar beyinde bulunur ve rahatlık, hoşluk, keyif ve huzur gibi duygular ile ilgilidirler. Normalde insanlarda kahkaha atınca, mutlu bir haber alınca ya da çikolata veya güzel bir tatlı yiyince, bir yeriniz acıyınca serotonin ve endorfin düzeyi yükselir. Ancak sigara içenlerde serotonin - endorfin salgılama işini sigara üstlendiğinden vücut otonomisini kaybetmiştir. Hani keyiflenince de, dertlenince de sigara içilir ya, işte, açıklaması budur.

Sigarayı bırakanlarda ilk hafta beyin serotonin salgılama işini gerçekleştiremediğinden vücut oldukça zor anlar yaşar. Beyin ancak 72 saat sonra eski görevini yapmaya başlar.
Bu 72 saatlik süre içinde, hastanın yoksunluk belirtileri önlenirse, sigarayı bırakması çok kolaylaşır. Akupunktur ile tedavi, kişinin sigara içmemekten dolayı oluşabilecek şikayetleri ortadan kaldırır. Böylece sigara içmemeye karar vermiş olan kişi, bunu hiç zorlanmadan başarır; çünkü, akupunktur tedavisi beyni yeniden sigaraya gerek duymadan serotonin ve endorfin salgılaması için uyarır ve bundan sonra da beyin eski otonomisini kazanır.


Akupunktur ile kaç seansta sigara bırakılabilir?
Üç gün üst üste 20 dk.lık 3 seans tedavi uygulanır. Toplam 1 saat süren bir tedavidir. Böylece 72 saatlik en zor geçen dönemde vücut kontrol altındadır. Daha sonra hastanın bağımlılık derecesiyle bağlantılı olarak ek seanslar yapılabilir, ama genellikle buna gerek kalmaz. Tedavi süresince tek bir sigara bile içilmemesi ve nikotin preparatları kullanılmaması gerekir. Aksi halde, başladığımız noktaya geri döneriz.


Akupunktur tedavisi ile sigarayı bırakmada başarı oranı nedir?
%90 - 95 gibi yüksek bir başarı oranı vardır.


Sigara neden zararlı?
Tütün kullanımı yaklaşık 200 yıl öncesine kadar gidiyor. İlk zamanlarda tütünün sağlığa iyi geldiği düşünülüyordu. Sigaranın zararları 1950’li yıllara kadar çok fazla bilinmiyordu. Ancak, daha sonraki yıllarda yapılan araştırmalar, sigaranın insan sağlığına gerçekten zararlı olduğunu ortaya çıkardı. Sigara dumanında sağlık açısından zararlı yüzlerce (bu sayı abartılmamıştır) madde bulunmaktadır. Örnek vermek gerekirse, bunların en çok bilinenlerinden birkaç tanesi ; amonyak, terebentin, kadmiyum, insektisitler, naftalin, aseton, arsenik, formal, hidrojen siyanür, radon, polenyum, deterjanlar...
Bunların bir çoğu kanserojendir. Ayrıca tütün ve sigaranın sarıldığı kağıdın yanmasından dolayı açığa çıkan maddeler ve katran da yine konserojen maddeler arasındadır.
Kalıp - Damar sağlığı açısından özellikle tehlikeli olan maddeler ise nikotin ve karbonmonoksittir. Nikotin kalp artışlarını hızlandırır, tansiyonu yükseltir, kan pıhtılaşmasını arttırır. Yani kalbin yükünü ve oksijen ihtiyacını arttırır. Bütün yanma olaylarında açığa çıkan zehirli bir gaz olan karbonmonoksit ise, kandaki oksijen ile birleşerek kanda bulunan oksijen miktarını düşürür. Sonuç olarak nikotin nedeniyle oksijene gereksinimi artmış olan kalp, kanda yeterli oksijeni bulamaz ve işi çok daha zorlaşır.

Sigara kullanımı ile doğrudan ilişkisi olduğu kanıtlanmış hastalıkları şöyle sıralıyalım: Ağız kanserleri, sindirim sistemi kanserleri, solunum sistemi kanserleri, akciğer hastalıkları, kalp ve damar hastalıkları, ülser, mesane kanseri.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyada 1 milyar 100 milyon insan sigara içiyor. Erkekleri %47si, kadınların %12’si sigara tiryakisi. Ayrıca, son yıllarda sigara içen kadınların sayısında nispeten daha fazla bir artış olduğu gözlemlenmektedir. Bu da dünyaya yeni gelecek nesillerin sağlığını direkt olarak etkileyecektir. Son rakamlara göre, dünyada yılda 3 milyon kişi sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle ölmektedir.
Şimdi hemen yeri gelmişken önemli bir konuya değinmek gerekiyor. Örneğin; akciğer kanserinin sigaraya bağlı olarak meydana geldiği heryerde söyleniyor. Fakat siz daha geçen ay akciğer kanserinden ölen bir tanıdığınızın hiç sigara içmediğini biliyorsunuz ve uzmanların biraz fazla abarttığını düşünüyorsunuz. Bunun açıklaması şöyle: Akciğer kanserinin 4 türü vardır; hatta bunların da alt grupları vardır. Bunların içinde sigara kullanımı ile doğrudan ilgili olanlar (%60) zaten en sık görülen kanser türleridir. Sigara ile ilgisi olmayan ise, çok daha az oranda görülen bir kanser türüdür.

İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre günde 20 sigara’dan fazla içenlerin %40’ı, daha emeklilik yaşına gelmeden ölmektedir. Oysa sigara içmeyenlerde bu oran %15’dir.

Bir de pasif içici kavramı var. Sigarayı içen kişi, eğer filtreli sigara içiyorsa, bu filtre bir miktar zararlı maddenin geçişini engelleyebilir. Halbuki sigaranın ucundan havaya karışan duman hiçbir süzgeçten geçmediği için daha tehlikelidir. Yani uzun süre bu dumana maruz kalan ve pasif içici denilen kişiler de tehlike altındadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, sigarayı içen kişi de havaya yayılan bu dumanı yine solumaktadır. Sigara içilen evlerdeki küçük çocuklarımız bronşit ve zatürre gibi solunum yolu hastalıklarına daha sık yakalanırlar. Pasif içici olduklarından akciğer kanseri açısından risk grubundadırlar ve ileride sigara içmeye daha çok eğimli olurlar.
Özellikle gelişmiş ülkelerde kamuoyuna yansıyan bu sonuçlar ve alınan tedbirler sonucunda sigara kullanımı %50 ye varan oranlarda azaltılmıştır. ABD, İngiltere, Kanada bu konuda başarılı ülkeler arasındadır.

Öte yandan, aynı zamanda sigara üreticisi olan bu ülkeler, gelişmekte olan ülkelerde edindikleri pazarlarını büyütme çabası içindedirler.


Sigarayı bırakan bir insanın vücudunda ne gibi olumlu gelişmeler olur?
20 dk sonra tansiyon ve nabız normale döner.
8 saat sonra vücut kendini yenilemeye başlar. Kan oksijeni normal düzeye çıkar.
24 saat sonra kalp krizi riski azalmaya başlar. 1 yıl sonra yarıya düşer.
48 saat sonra duyu organları iyi çalışmaya başlar. Tat ve koku duyusu düzelir. Cilt kendini yeniler.
72 saat sonra Akciğer kapasitesi artar, solunum rahatlar.
2 hafta sonra efor kapasitesi artar (Yürüme, merdiven çıkma…).
1-9 ay içinde akciğer hücreleri yenilenir. Akciğer hastalıkları (zatürre gibi) riski azaltır. Öksürük, nefes darlığı düzelir.
5 yıl sonra ağız, boğaz, yemek borusu kanserleri riski %50 azalır.
Pankreas, mesane, rahim kanseri riski azalır.
Sindirim sistemi ülseri riski azalır.
Sigara gebelikten önce ya da gebeliğin ilk 3 ayında bırakılırsa erken doğum riski ve düşük doğum kilolu bebek doğurma riski, içmeyenlerdeki düzeye iner.
Koroner kalp hastalığı riski sigaranın bırakılmasından 15 yıl sonra sigara içmeyenlerin düzeyine iner.
Aynı evde yaşayan küçük cocuklar ve bebeklerin, solunum yolu hastalıklarına yakalanma riski azalır.


Sigara içen bir kişiyi bırakmaya iten nedenler nelerdir?
Sigaraya bağlı bir hastalığın ortaya çıkması.
Fiyatın pahalı gelmesi.
Sigaranın zararları hakkındaki yayınlar.
Çevresi tarafından bırakmaya yönelik teşvik, kınama.
Kapalı yerlerde sigara içiminin yasaklanması.

Gelişmiş ülkelerde sigaranın zararları hakkındaki yazılar, sigaranın fiyatı, kınama ve yasaklamalar etkili olmaktadır; ancak, bizim insanımızı bir hastalığın ortaya çıkması daha çok etkilemektedir. Örneğin, kalp krizi geçirmiş veya by-pass ameliyatı olmuş hastaların sigarayı bırakma oranları yüksektir ve başarılıdır.


Sigarayı bırakma yolları nelerdir?
Akupunktur,
Grup Terapisi,
Hipnoz,
Kişisel çaba ile bırakma,
Farmokolojik tedavi.


Sigarayı bırakmak isteyenlerin yaşadıkları tipik kaygı ve sorunlar nelerdir?
Sigarayı azaltmak mı, tamamen bırakmak mı? Yoksunluk belirtilerinin daha uzun sürmesine neden olur. Çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanır. Sigara miktarı yine arttırılır.
Ara ara sigara içmek: Vücuda tekrar nikotin etkisini hatırlatır. Zamanla düzenli olarak içmeye dönüşür. Halbuki sigara içilmemesine alışmak daha kolaydır.
Çevre baskısı: Sigarayı bırakanların çoğu çevresi tarafından adeta tekrar içmeye zorlanır. Bu, sigara içenlerin bir kişiyi daha kaybetmelerinden kaynaklanan ilginç bir psikolojik durumdur. Ancak kısa bir zaman içinde arkadaşlarınız da sigara içmediğinizi kabullenip sizi rahat bırakacaklardır.
Katran ve nikotin düzeyi düşük (light) sigara içmek: Bu durumda genellikle günlük sigara adedi arttırılarak eski nikotin düzeyi tutturulmaya çalışılır. Zaten “tehlikesiz sigara” yoktur.
Sorumluluğu başkasına yıkmak: Çoğu kişi sevdiği birisi onu desteklemezse sigarayy bırakmaktan kaçar. Hatta deneyip de başarısız olursa başkasını suçlar. Oysa sigarayı bırakmak öncelikle kişisel bir sorundur, mutlaka kendinize güvenmeyi başarmalısınız.
Şişmanlama korkusu: Gerçekte sigarayı bırakanların sadece 1/3’ü kilo alır ve bu fark gerçekte 3-4 kg. kadardır. Bundan daha fazla alınan kilolar kendine güvensizlikten kaynaklanan, sigarayı elde ve ağızda tutmak alışkanlığının yerini alan, abur cubur atıştırma alışkanlığıdır. Oysa, gerçekte sigarayı bırakmaktan dolayı ilk günlerde açılan iştah, kısa bir süre sonra normale döner.
Yoksunluk belirtileri: Şiddetli nikotin arayışı, gerginlik, kızgınlık, huzursuzluk, sinirlilik, uyku kalitesinin bozulması, iştah artışı ve benzeri belirtiler olabilir. Bu belirtiler geçicidir ve vücudun kendini onardığını gösterir. Örneğin, öksürük ve balgam artışı, solunum yollarındaki titrek tüylerin zehirli maddeleri atmak için görevlerini yerine getirmeye başlamasından kaynaklanır. Yoksunluk belirtileri sigara bırakanların 2/3’ünde görülür. Belirtiler, ilk 72 saat içinde şiddetlidir. 7-10 gün içinde azalarak ortadan kalkar.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:46 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Amerkan kalp vakfı diyeti



Hedef: 3 günde ortalama 3 kilo.
Günlük kalori: 900 Kcal

İçerdiği vanilyalı dondurma ve fıstık ezmesi ile ünlü Kalp Vakfı diyetinin bu düşük kalorili versiyonu 3 günden fazla sürdürülmemeli. Yağ ve protein oranı yüksek bir diyet.

Bu diyetin menüsü

1.GÜN
Sabah : Sade kahve/çay, yarım greyfurt, 1 dilim tost ekmeği, 2 çorba kaşığı fıstık ezmesi
Öğle : Yarım tabak ton balığı, 1 dilim tost ekmeği, kahve, çay ya da soda
Akşam : 2 dilim et, 1 tabak yeşil fasülye, 1 elma, 1 kase vanilyalı dondurma



2.GÜN
Sabah : 1 yumurta, yarım muz, 1 dilim tost ekmeği, sade kahve/çay
Öğle : 1 tabak lor peyniri, 3 tuzlu kraker
Akşam : 2 sosis, 1 tabak brokoli veya karnıbahar, yarım tabak havuç, yarım muz, yarım tabak vanilyalı dondurma



3.GÜN
Sabah : 5 tuzlu kraker, 1 dilim çedar peyniri, 1 elma, sade kahve/çay
Öğle : 1 katı yumurta, 1 tost ekmeği
Akşam : 1 tabak ton balığı, 1 tabak karnıbahar, yarım kavun, yarım vanilyalı dondurma

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:46 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Atkins diyeti



Hedef: Haftada 2 kilo.
Günlük kalori: 1100 Kcal

Yağlı besinlerin serbest olduğu tek diyet. Amerikalı uzman Atkins tarafından geliştirilen bu diyet yağı ve proteini serbest bırakırken şekerli tüm besin maddeleri yasak. Et, balık, yumurta, mayonez ve tüm şarküteri ürünlerini istediğiniz gibi tüketebilirsiniz. Diyetin doymuş yağ ve kolesterol oranının yüksek olması nedeniyle koroner kalp hastalığı açısından risk taşıdığı iddia ediliyor. Bazı iddialara göre egzersiz yapanlar için kesinlikle uygun olmayan bu diyet vücuttan daha fazla kas dokusu ve su kaybedilmesine neden olur.

Atkins diyetinin B grubu vitaminleri, özellikle B1, B6, folik asit ile magnezyum açısından yetersiz olduğu söyleniyor. Bu vitaminleri takviye etmeyi ihmal etmeyin.

Bu diyetin günlük menüleri:

30 GÜN BOYUNCA
Sabah : Beyaz peynir, jambon, domates, salatalık.
Öğle : 1 porsiyon tavuk ya da balık, zeytinyağlı salata.
İkindi : Beyaz peynir, salatalık, yeşillik.
Akşam : 1 porsiyon kırmızı et, tavuk ya da balık, zeytinyağlı salata.


Bu diyette günlük menü diyet süresince aynıdır.

Prof. Dr. Sinsi 08-16-2012 10:46 PM

Diyet Ve Zayıflama
 
Amerkan kalp vakfı diyeti-2



Hedef: 1 ayda ortalama 10 kilo
Günlük kalori: 1300 Kcal

10 kilo fazlası olanların yapabileceği bu diyet tüm besin ögelerini içeriyor. Bu diyette erkekler, günlük porsiyonu yüzde 50 artırabilir. 4 haftada 10 kilo vermek mümkün.

Bu diyetin günlük menüleri:

30 GÜN BOYUNCA
Sabah : Çay, kahve (şekersiz), 2 kibrit kutusu peynir, salata, 1 ince dilim ekmek.
Öğle : 3 köfte kadar et veya tavuk veya balık (90 gr.), 1 ince dilim ekmek veya 1 kase çorba, salata, 1 ince dilim ekmek veya 1 adet kaşarlı yağsız tost, çay, kahve (şekersiz)
İkindi : 2 porsiyon meyve veya 2 adet galeta
Akşam : 5-6 yemek kaşığı sebze yemeği, salata, ince bir dilim ekmek
Gece : 2 porsiyon meyve.


Bu diyette günlük menü diyet süresince aynıdır.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.