![]() |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Aristoksenos
(M.Ö. IV. yüzyıl sonları) Yunanlı gezimci filozof ve müzikçi. Tarentum'da doğan Aristoksenos Aristoteles'in çömeziydi. Suidas lugatçesine göre 453 eser yazdı; bunların en önemlisi filozof ve yazarları konu alan "Ünlü Kişilerin Hayatlar"dır. Aristoksenos, ünlü bir müzikçi olan babası Spintharos'un Sokrates ile ilgili anılarını kaleme aldı. Bugün elimizde, en eski müzik inceleme kitabı olarak bilinen Armonikon Stoikheion (Armoni Öğeleri) ile, Rythmika Stoikheia (Ritim Öğeleri) adlı incelemeden yalnız bir parça vardır. Aristoksenos, öğretiminde, duygu ile deneye büyük bir yer verilmesini isterdi. Bu görüş, Pythagoras'ınkine karşı bir tepki niteliğinde olduğu için, olumlu karşılandı. Sonradan, Aristoksenos ile Pythagoras'ın çömezlerini birbirinden ayırt etmek içi kulaktan armoniciler ve hesapçı armoniciler deyimleri kullanılır oldu. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Arkesilaos
(M.Ö. 316 - 241) Yunan filozofu. Pitane'de doğan Arkesilaos Yeni Akademia'nın kurucusuydu. Ona göre diyalektik, her meselede, lehte olanı ve olmayanı savunma sanatıdır. Hiç bir şeyin kesinlikle doğru olmadığını, ancak doğruluk derecesine göre karar vermek gerektiğini ileri sürdü. Şüpheci bir yaklaşım olan "yargıdan kaçınma" (epokhe) görüşünü savundu. "Karşı konulamaz izlenimler" kuramına bağlı olan Stoacılar ona, insanoğlunu kıpırdayamaz hale getirdiği ve felsefenin insanoğlunu güçlü ve mutlu kılmak olan amacını saptırdığı gerekçesiyle saldırdılar. Arkesilaos buna, akıllı bir insanın "usa uygun" (eulogon) olduğunu bilmekle yetineceği yanıtını verdi. Ayrıca, Stoacıların dogmatizmine, özellikle Kitionlu Zenon'a karşı, gerçeğin kesin belirtisi olmadığın, dolayısıyla, insanın düşünce ve yargısını kesinliğe vardırmaması gerektiğini savundu. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Athenagoras
(M.S. II. yüzyıl) Yunan filozofu. Hıristiyanlığı kabul eden Athenagoras Marcus Aurelius ile oğlu Commodus'a hitaben Presbeia peri Khristianon'u (y. 177 Hıristiyanlar İçin Elçilik) yazdı. Bu eserinde, Hıristiyanlığın inanç ve ibadet ilkelerini Yunan ve Roma dünyasına açıklamak, Hıristiyanları devlete sadakatsizlik ve ahlaksızlıkla suçlayan putperestlerin savlarını çürütmek amacıyla Yeni Platoncu kavramları ilk kez kullanmıştır. Öbür eseri Peri Anastaseos Mekron (Ölülerin Dirilişi Üzerine) başlığını taşır. Bu eserinde, bedenin ruhun zindanı olduğunu ileri süren Platoncu görüşü yadsır, madde ve ruhun birbirini bütünlediğini savunur. Ölülerin bugünkü bedenleri ile dirileceği savını, tanrının her şeye gücünün yettiği ve kendi suretini insanlara sonsuza değin göstermeyi amaçladığı temeline dayandırır. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Atinalı Ksenephon
(M.Ö. 430 - 335) Yunan filozofu ve yazarı. Gryllos'un oğlu olan, Sokrates'in felsefesini benimseyen Ksenephon, Prodikos'dan ders almıştır. M.Ö. 401'de dostlarından biriyle (Thebai'li Proksenos) Anadolu'ya geçti. Asker olmadığı halde Pers Krallığı'na yapılan sefere katılıp savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından sonra paralı askerlerin geriye dönüşünde önemli rol oynadı (Onbinlerin Dönüşü). Filozof, Anabasis (İç Ülkelerde Sefer) adlı eserinde bu seferi anlattı. Atina'da sürgün cezasına çarptırılınca Isparta'nın hizmetine girip Koroneia'da Atina'ya karşı savaştı (M.Ö. 396); daha sonra Isparta'nın Skillus'ta (Elis) kendisi için ayırdığı küçük bir araziye yerleşti. Burada karısı ve iki oğluyla (Gryllos ve Diodoros) yirmi yıl kadar yaşadı. Kitaplarının çoğunu Skillus'da yazdı. M.Ö. 371'de Isparta ile Elis arasında çıkan savaş yüzünden Skillus'u terk etmek zorunda kaldı ve Korinthos'a geçti. M.Ö. 365'e doğru Atinalılar Ksenephon'un sürgün cezasını kaldırdılar, ama filozofun bundan sonra Atina'ya dönüp dönmediği bilinmiyor. Ksenephon bir çok eser yazdı, bu eserlerin tümü günümüze kadar gelmiştir, yalnız ikisinin Ksenephon'a ait olduğu şüphelidir: Athenaion Politeia (Atinalıların Devleti) ve bir inceleme yazısı olan Kynegetikos (Av Üzerine). Ksenephon'a ait olduğu kesin olarak bilinen eserler arasında şunlar sayılabilir: Sokrates ile ilgili inceleme yazıları: Apologia Sokratus (Sokrtes Savunması); To Symposion (Şölen); Apomnemoncumata Sokratus (Sokrates'den Hatıralar); askeri hatıralar: Anabasis (Sefer); tarihi anlatılar: Hellenika (Hellen Olayları); Agesilas; tarihi ve felsefi bir roman: Kyru Paideia (Kyros'un Çocukluğu); iktisatla ve siyasetle ilgili eserler: Oikonomikos (İktisat Üzerine), Lakedaimonion Politeia (Isparta Devleti), Hieron (Kutsal), Paroi-Peri Prosodon Tes Athenaikes Politeias (Atina Devletlerinin Gelirleri Üzerine); teknik inceleme yazılar: Peri Hippikes (Binicilik Üzerine), Hipparkhikos (Süvarilik Üzerine). Ksenephon derin olmaktan çok açık görüşlü bir filozoftu. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Augustinus
(354 - 430) Origenes'in karşıtı ve aynı zamanda Kilise Babalarının en büyüğü olan ve en önemli kişi olarak kabul edilen düşünür "Augustinus"tur. Denilebilir ki, İlkçağ ile Ortaçağın sınırı üzerinde bulunan Augustinus ile Patristik dönem hem olgunluğa ulaşmış, hem de son bulmuştur. Augustinus, politeist (çok Tanrılı) Romalı bir subay ile Hıristiyan bir anadan doğmuştur. Önce çeşitli etkilerde kalan Augustinus, çok sonra Hıristiyan olmuştur. Hıristiyan olduktan sonra, gerek teorik ve gerekse pratik yönden, tüm yaşamını Kiliseye ayırmış, Kuzey Afrika'da piskopos olarak ölmüştür. Augustinus'un yaşamını, en iyi şekilde, kendisinin yazdığı bir eserden, "Confessiones" isimli eserinden öğreniyoruz. Confessiones'in dünya edebiyatında özel bir önemi vardır. Çünkü bu eserin, dünya edebiyatında ilk gerçek otobiyografi olduğu söylenebilir. Eserinde Augustinus bize önce gençliğini nasıl geçirdiğini anlatır. Bu gençlik, o dönemde Romalı bir genç için alışılagelen, öncelikle hazzı elde etmek isteyen ve öteki şeyleri ikinci plâna iten Epikürcü bir yaşam biçimidir. Onun yaşamında karakteristik olan şey, yaşadığı dönem ile ilişkisine birdenbire ve de tesadüfen son verişidir. İlk gençlik döneminin eğlenceye dönük yaşamından Augustinus'u Cicero'nun bir eseri ile tanışması caydırmıştır. Bu eser ile tanışmak, Augustinus'a yaşamının tamamını bilim ve felsefeye ayırma kararı verdiriyor ve bunun üzerine hitabet hocası oluyor. Bu görevi Augustinus fazlaca yadırgamıyor. Çünkü onun hitabete olan yakınlığı ve hâkimiyetini tüm eserlerinde görebiliyoruz. Yalnızca felsefe ile doyuma ulaşamayan Augustinus, dini bir görüşe de sahip olma gereksinimi duyar. Bu gereksinim onu, pek karakteristik olarak, Hıristiyan olmayan, daha çok Zerdüşt dininin temeli üzerinde kurulu Gnostik bir mezhep ile, "Mani" mezhebi ile ilişki kurmaya zorlamıştır. Bu mezhep Augustinus'tan tahminen yüz yıl kadar önce Mani isminde İranlı biri tarafından kurulmuştur. Zerdüşt dininin evreni biri ötekine karşıt iki gücün, iyi ile kötünün, bir kavga alanı olarak anladığını biliyoruz. İyi ve kötü başlangıcından bu yana vardır ve biri öteki ile sürekli kavga içindedir. Bu karşıt iki gücün gerçek savaş alanı insan ruhudur. Augustinus'un Mani mezhebine bağlanışı yalnızca bir rastlantı sonucu olmamıştır. Çünkü o da ötedenberi kötünün reel bir güç olduğuna inanıyordu. Bu inancı ile Augustinus Sokrat'ın karşıtı bir anlayışa sahiptir. O daha çok Paulus'a. yaklaşmıştır. Çünkü Sokrat'a göre "kötü" bir realite olmayıp yalnızca bir hatanın ürünüdür. Oysa Paulus'a göre insan "iyi "yi bilir, fakat iyiye göre davranmakta güçsüzdür, yetersizdir. Kötülük, insanın egosunda (nefs) bir türlü yenemediği bir güçtür. Augustinus bir süre sonra Manizmden ayrılmıştır. Buna, bu mesleğin başındakilerin boş olduklarını (kof olduklarını) görmesi ve ayrıca Gnostik mezheplerde tümüyle hayalci düşüncelerin fazlaca yer aldığının farkına varması neden olmuştur. Manizmden ayrıldıktan sonra sağlam bir temel bulamayan Augustinus, kendini bir süre "şüpheciliğe" kaptırmıştır. O dönemde şüphecilik henüz kendini koruyabilen bir akımdı Augustinus gibi gerçeği büyük bir tutku ile arayan bir ruhun şüphecilikte uzun süre kalamayacağı doğaldır. Bunun içindir ki Plotin'in felsefesini tanıması kendisi için gerçek bir kurtuluş olmuştur. Tüm şüphelerinden kurtulup bu kez de Yeni Eflâtuncu olan Augustinus, yaşamının sonuna kadar bu felsefeye olan sevgisini ve ilgisini korumuştur. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Bonaventura
(1221 -1274) Bonaventura için felsefe, öncelikle ilahiyattır ve ilahiyat olması gerekir. Bonaventura deneyi reddetmez, ancak ona göre deneyin yeri başkadır. Nitekim gerçekten deneye dayanan bilgilerimiz vardır. Bu yönden Aristo'cu olan Bonaventura, deney ile ilgili olan doğa bilgilerinde bile, doğayı Allah'ın yaratmış olduğunu her zaman göz önünde bulundurmak gerektiğine dikkat çeker. Çünkü doğanın her yerinde Allah'ın izlerine rastlarız. O halde onun gözünde her şey "Allah'ı bilmek" ile ilgilidir. Bundan başka doğrudan doğruya Augustinus'dan alınmış bazı düşünceler de Bonaventura için karakteristiktir. Ona göre de evren "çeşitli alanlar"a ayrılır: Organik olmayan doğa alanı, organik yaşam alanı, doğa üstü varlıkların alanı. Bu alanlar, objenin çeşitli düzlemlerin üzerindeki şekillerine ya da orijinal ile aynadaki hayaline benzer, biri ötekini "yansıtır". Sonra bu çeşitli alanlar aralarında sayısal oranları içerirler. Bir başka deyişle: Bonaventura, metodunun temelinde analojiye, yer verir. Bu, deneye başvurmayan, daha çok doğayı bir dindar gibi alçak gönüllülükle huşu ile seyretmekten oluşan bir metoddur. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Bonstetten
3 Eylül 1745'de Berne'de doğup 3 Şubat 1832'de Cenevre'de ölmüş olan İsviçreli edip ve filozof Berene'in eski ve asil ailelerinden birine mensuptur. Öğrenimine önce burada başlamış daha sonra Yverden, Cenevre ve Lozan'a giderek Voltaire ve Ch. Bonnet'den başka bir takım diğer büyük kişilerle tanışmış ve Layde, Cambridge üniversitelerinde öğrenimini tamamlamıştır. İngiltere, İtalya, Hollanda ve Fransa'ya yaptığı seyahatlerden sonra eebi bir ün kazanmıştır. Şair Thomas Gray, Madam Necker ve düşeş La Rochefoucauld'la tanışarak devrin edebiyat cereyanlarına ve XVIII. yüzyılın felsefe sistemlerine karışmıştır. Bütün Seyahatlerinde bilgisinden çok görgüsünü arttırmayı amaç edinmiştir. Bonstetten İsviçre'ye döndüğü zaman, Berne kraliyet meclisine üye olmuş; sonra da Sarnen valiliğine tayin edilmiştir. Nyon valiliğini yaparken, şair Matthison ve tarihçi Jean de Muller'le tanışmış, ülkesinde başlayan kargaşalardan dolayı İtalya ve Kopenhag'a kaçmıştır. Burada üç yıl kalmış ve ortalık sakinleşince tekrar Cenevre'ye dönmüş ve ölümüne kadar burada yaşamıştır. Bonstetten, Voltaire'in etkisi altında kalmıştır. Her çeşit din kayıtlarından uzak ve olayları gözlemlemekte usta bir zeka sahibi olduğu için, kendi deneylerinden öyle sonuçlar çıkarmıştır ki bunlar, bir sistem olmamakla birlikte, asil, âlicenap ve hatta bazı bakımlardan orijinal bir ahlak görüşünü ihtiva ederler. Bazı eserlerinde, insanlara dair derin bir bilgi, az rastlanan bir gözlem inceliği, yeni görüşleri saf ve cömert duygular vardır. Eserlerinde, onun iki kişiliği dikkati çeker:Ahlakçılığı ve filozofluğu. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Cerinthe
Miladın I. yüzyılında yetişen irfancılardandır. Mısırlıdır. Öğrenimini İskenderiye'deki Philoncu Okulda tamamlamış sonrasında da Kudüs, Sésarée ve Antakya'yı ziyaret etmiştir. Geleneğe göre Saint-Pierre ve Saint-Paul ile bir sünnet olma olayı ve bilinmeyen bazı nedenlerden dolayı arası açılmıştır. Saint-Paul'e karşı olan bu düşmanlık havası dolaştığı yerlere o kadar çok yayılmıştır ki, saint-Paul'ün mektuplarında, Cerinthe'e taş atan bir çok parçalar vardır. Cerinthe, Saint-Mathiu incilinden başkasını kabul etmezdi. Epiphane'ye göre Cerinthe, Kudüs'ten ayrıldıktan sonra Anadolu'ya geçmiş ve orada kendi, "Kafirliğinin uçurumu"nu yaymıştır. Doktrinini yaymak için şehirleri dolaşmış ve Ephése'deki seyahatlerinden birinde hamamda havari Saint-Jean'la karşılaşmıştır. Havari, onu görünce çıraklarına: "İçeriye gerçeğin düşmanı girdiğinden, bina yıkılıp altında kalmamak için çabuk buradan çıkalım" demiş. Cerinthe'nin en çok beynini yoran şey, âlemdeki kötülüğün nereden geldiği sorunudur. Cerinthe'nin sistemi bu sorunu çözme iddiasındadır. O, kendisinin üstün bir varlık olmadığını sadece göksel bir takım vahiylere nail olduğunu söylerdi. Varlığın doruğundaki her türümün kaynağı olan bir tek Tanrı'nın bulunduğunu ve bunun maddeyi yaratmadığını; bunun türüm merdiveninin aşağı basamağında bulunan ve tanrı varlığını bilmeyen meleklerin eseri olduğunu iddia eder. Ona göre diğer irfancı okul şeflerinin öğrettiği gibi, Yahudilerin Tanrısı, yaratıcı meleklerin şefi değildir. Din kanunlarını vahyeden melektir. Sisteminin bu noktasına da Cerinthe, Philon'un sadık bir çırağıdır. Sistemin diğer bölüğünde, İsa'nın bir bakireden doğmuş Tanrı olmadığını, belki diğer insanlardan daha yetkin olan Yusuf ve Meryem'den doğmuş bir adam Olduğunu, vaftiz edildikten sonradır ki, kutsal ruha ve her şeyin bilinmeyen babasının vahiylerine nail olduğunu iddia eder. Neander, Ewald, Gieseler, Lipsius, Kurtz, Baur, Dorner, Uressensé, Robertson, Woscott gibi tanınmış kişiler Cerinthe'in düşüncelerinin gerçek niteliğini araştırmışlardır. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Charles Fourier
Fransız düşünür, ütopik sosyalizminin Saint Simon’dan sonra gelen en önemli temsilcisi Fourier, zengin bir kumaş tüccarının oğludur. Lise öğrenimini Cizvit Okulu’nda tamamladı. 19 yaşında Lyon’a yerleşti ve ticaretle uğraşmaya başladı. Aynı yıl Jironderlerin Lyon’da düzenlediği bir ayaklanmaya katıldı. Tutuklandıysa da hapisten kaçarak ölümden kurtuldu. 1794’de askere yazıldı, ancak hastalığı nedeniyle ordudan ayrıldı. Bu tarihten sonra Paris’e yerleşen Fourier, bir süre değişik ticari işletmelerde satıcılık ve kâtiplik gibi işler yaptı. 1803’te iş yaşamından uzaklaştı ve yaşamının geri kalan bölümünde, toplumsal, iktisadi ve felsefi öğretisini yaymak ve düşüncelerini yaşama geçirmek için çalıştı. Fourier’in düşünceleri, 18. yüzyıl felsefi düşüncesinin, Tanrı’ya ermişliği amaç edinen, sihir ve büyüyle karışmış gizemci bir akım olan Teosofizm’den ve J. J. Rousseau’nun doğal iyimserciliğinden etkilenmiştir. Bireyciliğe ve rekabete dayanan toplum yapısına karşı olan Fourier’ye göre insan, gerçekte iyidir, insanlık; yabanilik, barbarlık ve ataerkillik dönemlerinden oluşan, acılarla dolu bir yolu geçerek, uygarlık dönemine ulaşmıştır. Oysa toplumsal ve iktisadi yapıya örgütsüzlük, akıldışılık ve kaba kuvvet egemendir. Uygarlık, çözemediği ve sürekli olarak yeniden yarattığı çelişkiler içinde bir kısır döngüde ilerlemektedir. Fourier, uygarlık döneminde yaşanan bu sorunların nedenini, kurallarına göre yaşanması gereken bir "toplumsal yasa" nın şimdiye kadar bulunamamış olmasında görür. İktisatçıların ve felsefecilerin bu yasayı bulmak yerine, çağın düzeni kimin çıkarınaysa ona hizmet ettiklerine, düzenin yaşaması için kuramlar yarattıklarına dikkat çektikten sonra kendi geliştirdiği "tutkular öğretisi" nin soruna kesin bir çözüm getirdiğini savunur. Bu öğretiye göre insan, 12 tutkusunun etkisindedir. Bunlardan beşi duyulara ilişkindir; 4’ü grup tutkusudur (arkadaşlık, aşk, aile sevgisi ve hırs); 3'ü de dağıtıcı tutkulardır (planlama, değiştirme, birleştirme). Bu tutkuların özgürce gelişmesi sağlanırsa, tek bir üstün tutkuda (sevgi) birleşilir. Kapitalizmin insan üzerindeki etkilerini maddeci bir yorumla eleştiren, insanlığın tarihini diyalektik yöntemle inceleyen Fourier’nin sosyalist düşünce tarihi içinde önemli bir yeri vardır. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Cicero
(M. Ö. 106-43) Roma'nın siyasal tarihinde Konsül sıfatıyla büyük bir rol oynayan Cicero, aynı zamanda, felsefe alanında değerli bir yazardır. Yalnız Cicero'nun eserleri tam anlamıyla Romalıdır, yani bu eserin orijinal bir yanı yoktur. Bunlar herşeyden önce, Yunan eserlerinin bir çeşit uyarlamalı çevirisinden başka birşey değildir. Buna rağmen Cicero "lâtince felsefe terimleri"ni toplamakla büyük bir hizmette bulunmuştur. Gerçekte bu terimler Yunanca terimlerin bir çevirisidir. Fakat tam bir Roma karakteri taşırlar. Cicero'nun eserleri Batı dünyası için, Ortaçağın ortalarına kadar devam eden, büyük bir öneme sahiptirler. Birçok kuşaklar felsefeyi Cicero'nun eserinden öğrenmişlerdir. Yunanca metinlerin elde bulunmadığı ya da bulunanların da anlaşılamadığı dönemlerde tüm Batı dünyası felsefeyi öğrenmek için Cicero'nun eserlerinden yararlanmıştır. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Conring
Doktor ve bilgin Alman filozofu. 1606'da Norden'de doğup, 1681'de ölmüştür. Yaşamı süresince halkın büyük sevgi ve saygısını kazanmıştır. Gezimciliğe olan düşkünlüğü ile ün kazanmıştır. Çok yazmış olmasına rağmen eserlerinde yeni ve orijinal fikir pek azdır. Sağlık durumunun pek zayıf olmasına rağmen, daha çocukken seçkinliğini göstermiş, öğrenimlerini başarılı bir şekilde bitirmiştir. Leid Üniversitesindeki meşhur profesörleri dinlemiş ve yirmi altı yaşında Helmstadt'da doğal felsefeyi okutmuştur. Bir süre Ost-Fris kraliçesine ve kraliçe Christine'e doktorluk yapmış olmasına rağmen bu kraliçe kendisini yanında alıkoyamamıştır. Daha sonra aynı ilde hukuk profesörü olmuş ve bu sıfatla tanınmıştır. Geniş bilgisi, parlak zekası ve sonsuz çalışmalarıyla kendini ispat etmiş ve insanlara kendini tanıtmış, saygılarını kazanmıştır. Almanya'nın sayılı hukukçularından biri olan Cınring'ten bazı hükümdarlar kamu haklarını pek nazik sorunları için yararlanmıştır. "De Finibus Imperii" isimli eseri Alman sınırları içerisinde büyük etki yaratmıştır. Zamanını hukuk işlerinde eşsiz sayılan Conring'i XIV.Louis de mükafatlandırmıştır. Henri Meibom, kendisiyle birlikte çalışanlardan biridir. O, bir çeşit canlı ansiklopediydi. Conring, 201 eser yazmış ve türlü konular üzerinde çalışmıştır. Bunlar, Goebel tarafından toplanarak altı cilt halinde basılmıştır (Brunswick, 1730). Bunlardan felsefeyi ilgileyen Doğal Felsefeye Giriş'idir. Bu eserde bütün gücüyle Aristo ilkelerine dayanmıştır. Aristo'nun Politikasına yorumlar ekleyerek bastırmıştır ki, bunda ilkçağlardan, XVII. yüzyıla kadar gelen siyasal bilimler tarih, de vardır. Uygarsal Felsefe'ye dair de gezimcilik esaslarına dayanan birçok eserler de vardır. O zamanlar, Mélanchton, Protestan okullarının öğrenim biçimlerini yenileştirmiş, Aristo, anlaşılır bir duruma getirilerek, skolastiği kaplayan boş inceliklerden kurtarılmıştır. Conring, bunu iyi anlayanlardan bir oldu. Conring, Aristo'ya olan düşkünlüğünden dolayı Descartçılığa düşman görünür. Descartes'in ölümünden sonra bile, onu çekiştirmek hatasına düşmüştür. Conring, yetkisine giren konular için hakka saygı göstermekten çekinmemiştir. Harvey'in kan dolaşımına dair deneylerini ve kendi ününü gölgede bırakacak olan Grotius ve Puffendorf'un çalışmalarını hayranlıkla övmesi bunu ispat etmiştir. Kendisi, Descartes'le çarpıştığı gibi, Hobbes ve Gassendi'yle de savaşmıştır. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
David Hume
(1711-1776). — İskoçyalı filozof, felsefede kuşkucu ve bilinemezci (septik ve agnostik), aktif politikacı, toplumsal ekonomi sorunları üzerine denemeler yazdı ve özgün bir tarihçi oldu. Hume'un felsefesi İngiliz burjuvazisine özgü düşüncenin yöneliminin, yani Locke'un deneysel felsefesi ile başlayıp sonradan Berkeley'in öznelciliğine (subjectivisme) dönen, ve en sonunda bütün temel sorunlarda bilinemezcilikten yana, yani gerçek bilginin olanaksızlığını iddia eden teoriden yana düşünceleri benimseyen yönelimin en belirgin örneğini temsil eder. Hume, Berkeley gibi, maddenin varlığını yadsımakla yetinmez, nedensellik ilişkilerinin nesnel gerçeklikleri olmadığını, yalnızca öznel bir alışkanlığın değişikliklerine uyarak kurulmuş olduklarını bildirerek, kuşkuculuğunu, şeylerin nedensel ilişkilerine kadar genişletir. İnsan, olaylar dizilerinin, düzenli bir biçimde yinelendiğini saptadı, ve bundan, başka hiçbir neden olmaksızın, olaylardan birinin, ötekinin nedeni olduğu sonucuna vardı. Şunu gözlüyorum, diyor Hume, ne zaman ak bilye, kızıl bilyeye çarpsa, kızıl bilye hareket ediyor. Bunun sürekli böyle olmasını, beyaz bilyenin çarpması, kızıl bilyenin hareketinin nedenidir diyerek ifade ediyorum. Peki ama, burada, zorunlu ve nesnel bir nedensellik olduğunu, basit kişisel bir yanılma olmadığını kim temin edebilir bana? Kim bana temin edebilir, yarın da, gene beyaz bilyenin çarpmasının kızıl bilyeyi harekete geçireceğini ve gene onun hareketinin nedeni olacağım? Demek ki, Hume, her şeye karşın, gene de dünyanın bilinmesi ve açıklanmasının eksenini oluşturan nedensellik ilişkisi konusunda, her türlü garantiyi reddediyor. Gene ona göre, dış dünya, en sonunda bir varsayımdan bir "sam"dan başka bir şey değildir. İşte Hume'u çürütmek için Kant, kendi "eleştiri" öğretisini hazırlamıştır. Marx'ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'da tahlil ettiği Hume'un para teorisi, onun, şeylerin yüzeysel görünüşlerinin her zaman esas temel süreçlerin yerlerini aldığı yolundaki yutturmaca burjuva anlayışının ekonomik ilişkilere uygulanışıdır. Başlıca felsefe yapıtları: İnsan Tabiatı Üzerine İnceleme (1739-1740), İnsan Aklı Üzerine Araştırmalar (1748). |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Demokritos
Yunan filozofudur (M.Ö. 460-370). Doğa filozoflarının sonuncusu olan Demokritos, Abdera'da doğdu. Mısır'da beş yıl kalan ve Asya'yı baştan başa dolaşan Demokritos, çeşitli bilginlerle, özellikle matematikçilerle dostluk kurduktan sonra Atina'ya dönerek kendisini bütünüyle felsefeye adamıştır M.Ö. 420'ye doğru Abdera'da kendi felsefe okulunu kurmuştur. Mekanist ve atomcu bir maddeciliğe dayanan felsefesine göre doğa, bölünmez parçacıklar olan atomlardan oluşmuştur ve her şey sürekli hareket eden bu atomların çeşitli biçimlerde bir araya gelmelerinden oluşur; yani "hiçbir şey hiçten doğmaz". Demokritos için, atom teorisinin öncüsüdür denebilir. Demokritos'a göre atomların devinimlerinin ardında hiçbir bilinçli "amaç" yoktur. Doğa, tamamen mekanik bir şeydir. Bu her şeyin "rastlantısal" bir biçimde oluştuğu anlamına gelmez, çünkü her şey doğanın değişmez yasalarını izler. Demokritos, olup biten her şeyin ardında bir doğallık, bir neden olduğunu ileri sürüyordu. Bir keresinde de, Pers ülkesine kral olmaktansa böyle bir doğal neden keşfetmiş olmayı yeğlediğini söylemişti. Demokritos'a göre atom teorisi algılarımızı da açıklayabiliyordu. Ona göre algılayışımızın nedeni, atomların boşlukta hareket edişleriydi. Ay'ı görmemizin nedeni "Ay'ın atomlarının" gözümüze girmesiydi. Demokritos, insanlık tarihinin başlangıcını merak etmiş ve insanların önceleri hayvanlarınkine benzer bir yaşam sürdüklerini ileri sürmüştür. Ona göre akıllı bir yaratık olan insanı, buluşlara yönelten zorunluluklardır ve insanlar "ilerleme" sonucu "kültür"e sahip olmuştur. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Diodoros Kronos
(M.Ö. 296) Yunan filozofu. İasos'da doğan Diodoros Megara okulunun en ünlü diyalektik ustalarındandı. Gerçekte filozof Eubulides'e ait "örtülü" ve "boynuzlu" adlı safsatalar yanlışlıkla, Diodoros'un safataları gibi gösterilmiştir. Diodoros, hareketin imkansızlığını ispatlar ve ancak zorunlu olarak ortaya çıkacak olanın mümkün olduğunu öne sürer. Bu ikinci savı ispatlamak için şöyle bir örnek verir: "Nasıl ki varlıktan yokluk meydana gelmezse, mümkün olandan da imkansız olan çıkarılamaz. Geçmiş bir olayın, olduğundan başka türlü olması imkansızdır. Fakat bir olay, herhangi bir anda mümkün olsaydı, bu mümkünden mümkün olmayan bir şey çıkmış olurdu; şu halde, bu mümkün aslında mümkün değildi. Demek ki gerçekte ortaya çıkan olayın dışında herhangi bir şeyin olması imkansızdır." Bu safsatalı kanıta Diodoros Kyrieuon (muzaffer) adını verir. |
Filozoflar ( Biyografi ) '' Filozof Biyografisi Paylaşım Alanı ''
Duns Scotus
(? -1308) Ortaçağın bir döneminde düşünce yaşamına çok itina göstermiş olan Dominiken ve Fransisken tarikatlarından söz etmiştik. Thomas, Dominiken rahibidir. Fransisken tarikatı Thomas'a karşıdır. Bu tarikat, özellikle Skolastiğin son dönemini temsil etmiştir. Şimdi Fransisken tarikatının en önemli iki kişiliğinden söz edeceğiz. Bunlardan biri İskoçyalı Duns Scotus'tur. Duns Scotus Thomas'tan esasta ayrılır. Thomas için seyir (temaşa) yaşamının esas olduğunu biliyoruz. Oysa Duns Scotus tam tersine olarak, yaşamın anlamını "fiil ve davranışız, bulur. İşte bu fiil ve davranışa verdiği önemle, bu aksiyona verdiği değer ile Duns Scotus bir bakıma Rönesans'ı hazırlamış olur. Duns Scotus'a göre, Allah isteyen ve "irade sahibi" bir varlıktır. Allah, evreni kendi özgür iradesinden, iradî bir davranış ile yaratmıştır. Bundan başka, ahlâkî değerler de Allah tarafından yaratılmıştır. Bundan dolayı evreni ve ahlâkı yalnızca akıl ile, yalnızca rasyonalist bir metod ile temellendiremeyiz. "İyi" Allah'ın beğenmiş olduğu şeydir. Fakat başka şeyler de Allah'ın hoşuna gidebilir. Allah'ın, bilgisine akıl erdimediğimiz iradesi, "iyi"yi ve "kötü"yii şimdiki şekilleriyle belirlemiştir. Allah'ın bunu niçin böyle yaptığını soramayız. Bunu yalnızca bir "olay" olarak benimseyip Allah'ın huzurunda eğilmemiz gerekir. Duns Scotus bu "fiil ve davranış" bir de bireyciliği (individüalizm) bağlamaktadır. Ona göre her birey bir kişiliktir. İnsan ancak dünyaya bir kez gelmiş olan kişiliği ile bir özelliğe sahip olur. O halde reel olan tümel değil, bireydir. Bu "fiil ve davranışı" ve bireyciliği (individüalizm) ile Duns Scotus, Skolastiğin son dönemini hazırlamıştır. Zaten kendisi Skolastiğin parlak dönemi ile son döneminin sınırları üzerinde bulunur. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.