![]() |
Tokat'ta 2 ton et imha edildi
Tokat'ın Turhal İlçesi'nde belediye ve İlçe Tarım Müdürlüğü ekipleri, lokanta, kasap ve depoları tefteş etti. Teftişler sonucu bir depoda uygunsuz koşullarda saklanan ve ilçede faaliyet gösteren bir pide salonuna gönderilen kıymaların üretildiği belirlenen yaklaşık 2 ton et, imha edildi.
Turhal İlçesi'nde son zamanlarda zehirlenme vakalarında görülen artış, yetkilileri harekete geçirdi. Hastanelere başvuran hastalarda gıda zehirlenmesi görülmesinin artması üzerine harekete geçen Turhal Belediyesi ve İlçe Tarım Müdürlüğü ekipleri, ilçede faaliyet gösteren lokanta ve kasapları denetledi. Ekiplerin teftişlerde olumsuz bir tespitte bulunmaması üzerine, zehirlenenlerin yemek yedikleri yerler tespit edilerek bu işyerleri teftiş edildi. Yapılan çalışmalar sonunda zehirlenenlerin yemek yedikleri Çıtır Lahmacun Salonu incelemeye alındı. Bu işyerine kıyma temin eden depoyu tespit eden ekipler, depoya baskın düzenledi. Celal Mahallesi'ndeki depoda, ilçe merkezinde lahmacun sofra salonuna kıyma yapmak için hazırlanmış, son derece uygunsuz bir ortamda ve bayatlamış halde 2 ton et ele geçirildi. Kesilen büyükbaş hayvanların baş, ayak ve derileri ile aynı ortamda bulunan etlerin uzun süredir burada olduğu anlaşıldı. Çıtır Lahmacun Sofra Salonu'na verilmek üzere hazır kıyma ve kesilmiş 24 büyükbaş hayvan atıklarını aynı ortamda gören ekipler, etlere el koyarak Çıtır Lahmacun Salonu yetkilileri hakkında tutanak hazırladı. Baskınla ele geçirilen 2 ton et, deri ve sakatat, belediye aracıyla İlçe dışındaki bir alanda götürüldü. Burada iş makineleriyle açılan çukura atılarak yakılan etler ve sakatatın üzerine daha sonra toprak döküldü. Turhal Belediye Başkanı Ali Gözen, konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Turhal Belediyesi olarak halk sağlığını tehdit eden tüm unsurlar ve kişilerle mücadele edeceğiz. Bu durum kabul edilemez bir saygısızlıktır. İnsan sağlığını dikkate almayan bu gibi kuruluşların peşini bırakmayacağız." |
17 yaşındaki genç aşırı hız kurbanı
D-100 Karayolu Merter mevkiinde meydana gelen kazada 17 yaşındaki bir genç hayatını kaybetti, aynı yaştaki bir kişi ise ağır yaralandı.
Kaza saat 24:00 sıralarında meydana geldi. Edinilen bilgiye göre, Gürkan Dilekçi'nin (16) kullandığı 34 UNY 80 plakalı otomobil aşırı hız nedeniyle kontrolden çıkarak, yol üzerindeki bariyerlere çarptı. Çarpmanın etkisiyle camdan fırlayan Osman Arslan (17), olay yerinde hayatını kaybetti. Aynı otomobilde bulunan Alican Güneş (17) kaza sonrası ağır yaralanırken, sürücü Gürkan Dilekçi kazayı hafif sıyrıklarla atlattı. Ağır yaralanan Güneş olay yerine gelen ambulansla Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılırken, Aslan'ın cesedi uzun süre yol ortasında kaldı. Bu nedenle D-100 Karayolu'nda trafik yoğunluğu oluştu. Aslan'ın cesedi, daha sonra cenaze aracıyla aynı hastanenin morguna götürüldü. Sürücünün yaşının tutmaması nedeniyle ehliyetsiz olduğu öğrenilirken, 3 arkadaşın otomobille gezdikten sonra evlerine gitmekte oldukları belirtildi. Kazayla ilgili soruşturma sürüyor. |
TEM'de feci kaza : 1 ölü, 1 yaralı
Sakarya'da TEM Otoyolu'nda meydana gelen kazada bir TIR çekicisi, park halindeki dolu LPG tankerine arkadan çarptı. Kazada 1 kişi öldü, 1 kişi yaralandı. Kaza sonrası LPG tankeri alev alınca büyük panik yaşandı. LPG tankeri ilçe ve Sakarya'dan gelen takviye itfaiye ekiplerinin müdahalesi ile söndürüldü.
Edinilen bilgiye göre, TEM Otoyolu'nun Hendek İlçesi yakınlarında saat 01:30 sularında meydana gelen kazada İstanbul yönünden Ankara yönüne giden Fahri İnanoğlu (55) idaresindeki 41 DP 301 plakalı TIR çekicisi, emniyet şeridinde park halinde bulunan Asım Işık yönetimindeki 06 SM 252 plakalı LPG tankerine çarptı. Hızını alamayn TIR çekicisi daha sonra önünde giden Yusuf Keskin idaresindeki 34 DBB 39 plakalı kamyona çarptı. Kaza sonrası dolu olan LPG tankerinin arka kısmı yanmaya başladı. Kazada TIR sürücüsü olay yerinde hayatını kaybetti. Tanker sürücüsü ise kazada yaralandı. Kaza sonrası ortalık savaş alanına dönerken LPG tankerinin alev alması sebebiyle kaza için duran diğer araç sürücüleri büyük panik yaşadı. Kaza sonrası olay yerine Hendek, Akyazı ilçeleri ile Sakarya'dan çok sayıda itfaiye aracı ile 112 Hızır Acil servis ekipleri sevk edildi. İtfaiye araçları yolun trafiğe kapanması sebebiyle olay yerine emniyet şeridini kullanarak gelebildi. Kısa sürede olay yerine gelen itfaiye, alevleri kontrol altına aldı. Takviye araçların da gelmesiyle tankerde soğutma çalışması yapıldı. Diğer taraftan kazada yaralanan sürücü ambulansla Sakarya Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. yaralı sürücü ilk müdahalenin ardından Kocaeli Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne sevk edildi. Kurtarma ekipleri ise savaş alanına dönen TEM'de yaralı olma ihtimali üzerine çevrede fenerlerle arama yaptı. yaklaşık 1 saat süren soğutma çalışmalarının ardından kapanan yol tekrar trafiğe açıldı. Kazayla ilgili inceleme sürüyor. |
Savcı'nın yüzüğünden rahatsız oldu
Bu hafta Aktüel dergisinde çok ilginç konular vardı. Bu konular arasında en dikkat çekeni çok tartışılan bir kitabın yazarı olan savcı Gültekin Avcı'ydı. Savcı, kitabında altını çizdiği gibi "Demokratik bir ülkede Suç işleyen herkes yargılanabilir" diyordu.
Birey yayıncılık tarafından yayınlanan ve büyük ilgi gören Karanlık İlişkiler-Susurluk, Şemdinli ve Danıştay olaylarının şifresi- isimli kitabın yazarı İzmir Bayındır Cumhuriyet savcısı Gültekin Avcı Gültekin Avcı Türkiye'de son yıllarda yaşanan "Çeteleşme" tarzı hukuk dışı olaylarıyla ilgili önemli açıklamalar yapıyor ve şunları söylüyordu: * Genelkurmay başkanlığı başbakanlığa bağlı. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı isterse, gerekli demokratik cesareti gösterebilirse suç işleyen Askerlerin görevden alınmasını isteyebilir. * Savcı Ferhat Sarıkaya tanrıların gazabına uğradı. * Bu ülkenin savcıları askerlerin örgencileri değildir. * Cumhuriyet savcıları hiç kimseden emir beklemeden re'sen harekete geçerler.Askeri savcılar ise ancak kuvvet komutanının emriyle harekete geçebilirler. * Gayri nizami harbin en önemli unsurlarından biri de psikolojik harptir… (Yeni AKTÜEL Dergisi 27-Temmuz -2 Ağustos 2006 KARANLIK İLİŞKİLER -Susurluk, Şemdinli ve Danıştay olaylarının şifresi- Birey yayıncılık: www.bireykitap.com Önsöz: Mehmet Altan) Sabah Gazetesi Genel yayın Yönetmeni ve yazarı Fatih Altaylı'ya göre Savcı'nın sözleri önemli değil. Ona göre önemli olan onun vermiş olduğu poza yansıyan bir ayrıntı. Yani yüzüğündeki Osmanlı tuğrası.... Altaylı köşesinde bu yüzükten duyduğu rahatsızlığı şu şekilde dile getirdi: Cumhuriyet Savcısı mı ? Bu hafta Aktüel dergisinde çok ilginç konular vardı. "Sağa sola", daha doğrusu "hizaya sokmak istediği" yargı mensuplarının evlerinin yakınına bomba atan general mi, istersiniz, yoksa Danıştay suikastı ile ilgili hayali bir parayı tahsil etmeye çalışan garip bir avukat mı! Ancak benim ilgimi en çok çeken fotoğrafını gördüğünüz savcı oldu. Bayındır Savcısı Gültekin Avcı, Şemdinli davasındaki iddianamesi nedeniyle görevden alınan Ferhat Sarıkaya'ya destek veriyor. Lafları da önemli değil. Önemli olan şu gördüğünüz fotoğraftaki "pozu." Elini göstermek istediği açıkça belli olan bir poz. Ve elinde bir yüzük. Yüzük "gümüş." Ve üzerinde bir "Tuğra." Görebildiğim kadarıyla Fatih Sultan Mehmet'in tuğrasına benziyor. Bir Cumhuriyet Savcısı'nın parmağında "Osmanlı tuğralı" gümüş bir yüzük. Ne dersiniz, sizce bir anlam taşıyor mu? (Haber7) |
Töre daha çok erkek kurban alıyor
Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı tarafından hazırlanan "Töre ve Namus Cinayetleri Raporu"na göre son 6 yılda polis sorumluluk bölgelerinde töre kavramı içerisinde değerlendirilen 1190 cinayet olayı meydana geldi. Araştırmaya göre bu olaylarda sanılan aksine en çok erkekler öldürüldü. Son yıllarda yazılı ve görsel basında sıkça yer alan, Türkiye hakkında uluslararası arenada olumsuz imajın oluşmasına neden olan töre ve namus cinayetleriyle ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı tarafından rapor hazırlandı. Raporda, 81 il emniyet müdürlüğünden töre kavramı içerisinde değerlendirilebilecek, son 6 yılda işlenen 1190 cinayet olayıyla ilgili yapılan analiz çalışmaları doğrultusunda, meydana gelen olaylar ve bu olaylara karışan şahıslara ait profil çalışması yapıldı.
EN ÖNEMLİ ETKEN NAMUS İncelenen dosyalarda polis sorumluluk bölgesinde 2000-2005 yılları arasında töre kavramı içerisinde değerlendirilen 1190 olayın meydana geldiği, bunlardan yüzde 29'sunu oluşturan 322 olayın "namus" sebebiyle ortaya çıktığı anlaşıldı. Olayların diğer nedenleri ise aile içi uyuşmazlık, yasak ilişki, kan davası, cinsel taciz, tecavüz ve kız alıp-verme olarak sıralanıyor. Olayların gerçekleştiği bölge olarak incelendiğinde 212 olayla Marmara birinci sırada yer alırken burayı 209 olayla Ege izliyor. Cinayet olaylarının yaşandığı il bazında ise yüzde 10'luk oranla Ankara birinci sırada yer alırken, yüzde 9'luk oranla İstanbul ve İzmir listenin ikinci sırasında. ANADOLU AĞIRLIKLI Olaylara karışan şüpheli şahısların doğum yeri ve nüfus kayıtları incelendiğinde yüzde 24'lük oranla Güneydoğu Anadolu birinci sırada yer alırken, bunu yüzde 21'le Doğu Anadolu izliyor. Cinayete kurban gidenlerin doğum yerleri üzerinde yapılan araştırmada ise öldürülenlerin yüzde 19'unun Doğu ve İç Anadolu, yüzde 17'sinin ise Güneydoğu Anadolu'da doğdukları anlaşıldı. Suç işlenin bölge sıralamasında ilk sırada yer alan Marmara Bölgesi ise şüpheli durumuna göre yüzde 8'lik oranla son sırada yer alıyor. 710'U ERKEK 480'İ KADIN Araştırmaya göre yaşanan olaylara karışan toplam 1593 şüpheli tespit edilirken bunların 1413'ü erkek, 180'i ise kadın zanlı. Olaylarda öldürülen toplam 1190 kişinin yüzde 60'lık bölümünü 710 kişiyle erkekler oluştururken, yüzde 40'ını ise 480 kişiyle kadın kurbanlar izliyor. Olaylarda yaşamını yitiren 480 kadından 99'u 19-25 yaş grubunu oluştururken 89'u 26-30, 50'si de 0-18 yaş grubunda yer alıyor. Cinayete kurban giden 710 erkekten yüzde 20'lik oranla en fazla bölümünü ise 146 kişiyle 46 yaş ve üstü erkekler oluşturuyor. (Yeni Şafak / AA) |
Sakarya'da trafik kazası:
Kazadan sonra LPG tankerindeki sızıntı nedeniyle otoyol Ankara yönüne trafiğe kapalı tutuluyor.
AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, TEM otoyolu Akyazı-Hendek arasında Ankara yönüne seyreden Fahri İnanoğlu (41) yönetimindeki 41 DP 301 plakalı TIR çekicisi, emniyet şeridinde park halindeki Asım Işık'ın kullandığı 06 SM 252 plakalı LPG tankerine, ardından Yusuf Keskin yönetimindeki 06 DBB 39 plakalı kamyona çarptı. Kazada, TIR çekicisi sürücüsü Fahri İnanoğlu (55) olay yerinde öldü, LPG tankeri sürücüsü Asım Işık ise yaralandı. Çarpışma sonucu LPG tankerinin arka kısmında çıkan yangın itfaiye ekiplerince söndürüldü. Köpük sıkılarak soğutma çalışması yapılan LPG tankerinde oluşan gaz sızıntısı nedeniyle TEM otoyolunun Akyazı-Hendek bölümü, Ankara yönüne trafiğe kapatıldı. Tankerdeki sızıntıyı önlemeye yönelik çalışmanın sürdüğü belirtildi (aa) |
Çeteye adres sordu, soyuldu
A.A muhabirinin edindiği bilgiye göre, Fevzi Çakmak Caddesi yazlık sinema önünde, Hüseyin Delen (35) isimli kişi yoldan geçmekte olan 4 kişiye minibüs durağını sordu.
Karşı tarafla aralarında bu nedenle tartışma çıktı. Zanlılar, Hüseyin Delen'i dövdüler, sol kolundan jiletleyerek cüzdanını aldılar. Taksiyle kaçan 4 zanlı, peşlerine düşen güvenlik güçleri tarafından, Adil Demir Sitesi minibüs son durakta yakalandı. A.K.I. (24), ağabeyi A.K.I. (26), A.Ç. (22) ve U.A. (16) gözaltına alındı. Darp edilen ve kolundan jiletlenen Hüseyin Delen'in alınan cüzdanının ise boş olduğu belirlendi. Hüseyin Delen'in, yurt dışında psikolog olarak çalıştığı, yaz tatilini geçirmek için İzmir'e geldiği öğrenildi. |
Hatay'da kavga cinayetle bitti: 1 ölü
Kafeden dışarı çıkan bu kişiler, tabancalarla birbirlerine ateş ettiler. Olayda Sedat Şen (27) isimli kişi vücuduna isabet eden mermilerle ağır yaralandı. Şen, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Kimliği belirlenemeyen saldırgan ise olaydan sonra kaçtı. Kaçan zanlının yakalanmasına çalışılıyor.
|
3 oğluyla asker olmak istedi
Korkmaz, ülkenin milli birlik ve bütünlüğünün PKK terörü tehdidi altında olduğunu söyleyerek, ülkesini ve bayrağını seven herkesi duyarlı olmaya çağırdı.
Milli Savunma Bakanlığı’ndan kendisinin gönüllü olarak askere alınmasını isteyen Korkmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “3 oğluma da diyeceğim şudur: Bu ülke için seve seve canınızı feda etmezseniz, sizlere hakkımı helal etmeyeceğim...” Türk’e yalvarmak değil savaşmak yakışır TBMM Dikmen girişine Berk, Cenk ve Mert isimli 3 oğluyla ellerinde Türk bayraklarıyla gelen Mehmet Korkmaz isimli bir işadamı, terörist saldırılara tepki gösterdi. TBMM önünde açıklama yapan Korkmaz, ülkenin milli birlik ve bütünlüğünün PKK terör tehdit altında olduğunu söyleyerek, ülkesini ve bayrağını seven herkesi duyarlı olmaya çağırdı. ABD’ye tahammülümüz yok Korkmaz, vatanseverlik duygusuyla Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı ve Genelkurmay Başkanlığı’ndan her gün artarak devam eden şehit kanlarının bir an önce durdurulmasını talep ettiğini vurgulayarak, “ İsrail, kendi askerlerine nasıl sahip çıkıyorsa, artık bizlerde önce vatan hainlerine gereken cezayı vermeliyiz” dedi.Ülke olarak ne Amerika’nın ne de başka bir ülkenin lüksüne tahammülün kalmadığını söyleyen Korkmaz, terörün sona ermesi için bir girişimde bulunan sanatçı Yılmaz Erdoğan’a seslenerek, “Türk’e yalvarmak değil, dimdik ayakları üzerinde durup vatanı için şavaşmak, şehit olmak yakışır” dedi. Şehitlere ağladı Kormaz, Milli Savunma Bakanlığı’ndan, bir an önce kendisinin gönüllü olarak askere alınmasını arz ederten, babasının konuşması sırasında gözyaşlarına hakim olamayan küçük Berk ise askerlerin artık şehit olmamasını istedi. Yeniçağ Gazetesi |
İşçiler tavuktan zehirlendi
Alınan bilgiye göre, Kilyos Arıköy Basın Yayın Sitesi'ndeki
inşaatta çalışan işçiler, akşam yemeğinden sonra fenalaştı. Zehirlenme belirtileri gösteren işçiler, ambulanslarla çevredeki hastanelere kaldırıldı. Yedikleri tavuktan zehirlendikleri belirlenen işçilerden 10'u ayakta tedavi edilirken, 8'i hastanede gözlem altına alındı. AA |
kesin gidip acıkta satılan tavuklardan almıslardır ucuz dıye gariban adamlar ne yapsın!
|
Mehmet Akif ERSOY'un dedigi gibi "..hangi çılgın bana zincir vuracakmıs sasarım!.."
eline saglıq.. |
Yeni bir kuş gribi salgını bekleniyor!!
Sağlık bakanlığı sonbahar ve kıs aylarında kuş gribi salgını beklendigini açıkladı. Bakanlık, valilikleri ve il sağlık müdürlüklerini alınacak önlemler konusunda uyardı.
2006 yılında beklenen olası salgında virüsün değişim geçirecegi tahmin ediliyor. Bakanlığa göre hastalık, insandan insana geçebilir. Uzmanlara göre, Türkiye geçen sonbahar-kış aylarında yaşanan kuş gribi salgınlarında önlem almakta gecikti. Sağlık bakanlığı, bu yıl erken davrandı ve Bakan Recep Akdağ imzasıyla genelge yayımladı. Genelgede önümüzdeki sonbahar-kış aylarında beklenen yeni bir göç dalgasıyla kuş gribinin Türkiye'de çok daha tehlikeli olacağı uyarısında bulundu. Kuş gribi hastalığına yol açan H5N1 virüsünün değişim geçireceği ve insandan insana bulaşabilen yeni bir virüs tipinin ortaya çıkabileceği belirtildi. Bakanlık,"ulusal kriz sisteminin kullanılmasını gerektirecek kadar önemli bir durum" olarak nitelendirdiği salgına karşı valilikerden ve il sağlık müdürlüklerinden önlem paketlerini geliştirmelerini istedi. Türkiye'de dört can aldı Kuş gribi, Türkiye'de ilk olarak geçtiğimiz yılın ekim ayında Balıkesir'in Manyas ilçesine bağlı Kızıksa beldesinde bir hindi çiftliğinde ortaya çıktı. Bölgede 21 gün süren karantinanın ardından Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, kuş gribinin tamamen bittiğini açıkladı, ancak 2006'nın ilk günlerinde gelen ölüm haberleriyle kuş gribi tekrar Türkiye'nin gündemine oturdu. Hastalıktan bugüne kadar dört kişi yaşamını yitirdi. İlk olarak, Ağrı'nın Doğubeyazit ilçesinden Van'a sevkedilen ve ölü tavuklarla temasta bulundukları belirlenen üç kardeş tedavi güdrükleri YYÜ Tıp Fakültesinde arka arkaya hayatını kaybetti. Bu ölümlerin ardından 15 ocakta Van Yüzüncü Yıl Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 11 ocak tarihinden bu yana tedavi gören Fatma Özcan da yaşamnı yitirdi. Bu ölümle Türkiye'de kuş gribi ile ölenlerin sayısı dörde yükseldi. Ölen kişiler ve yaşları ise şöyle: 1 ocak: Muhammet Ali Koçyiğit (14) 5 ocak: Fatma Koçyiğit (15) 6 ocak: Hülya Koçyiğit (11) 15 ocak: Fatma Özcan (12) milliyet gazetesi 31 Temmuz 2006 |
bilgi için teşekkürler
|
İstanbul'da çete operasyonu
İstanbul'da çete operasyonu
İSTANBUL (A.A) Çıkar amaçlı suç örgütü üyesi oldukları, işyeri kurşunlanması ve adam yaralama olaylarına karıştıkları öne sürülen 5 kişi tutuklandı. Organize Suçlar Şube Müdürlüğü'ndeki işlemleri tamamlanan Orhan K, Sinan O, Orhan S, M. Kemal Y. ve Harun T, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne sevk edildi. Nöbetçi Cumhuriyet Savcısı tarafından sorgulanan 5 kişi, tutuklanmaları istemiyle gönderildikleri İstanbul nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi'nce tutuklandı. |
Genç işsiz sayısı 1.5 milyonu geçti
Ankara Ticaret Odası, (ATO) Türkiye’de 785 bin genç işsizin yanı sıra 721 bin de iş aramayan ancak çalışmaya hazır olan genç bir kesim olduğunu ve devletin işsiz saymadığı bu kesim de dikkate alındığında genç işsiz sayısının 1.5 milyonu geçtiğini ileri sürdü.
ATO, TÜİK İşgücü İstatistikleri veri tabanından yararlanarak hazırladığı “İş’te Türk Genci” raporunu açıkladı. Rapor, Türkiye’de her 100 işsizin 32’sinin gençlerden oluştuğu belirtildi.. Raporda, Türkiye’de her 100 işsizin 32’sinin, iş bulma ümidini tamamen kesen her 100 kişinin 39’unun genç olduğu bildirildi. Raporda, 2006 Nisan itibariyle 2 milyon 436 bin kişi olan Türkiye'deki işsizleri, 785 bininin 15-24 yaş grubundakilerden oluştuğu vurgulandı. Genç işsizlerin de 531 bininin erkek, 254 bininin ise kadın olduğu bildirildi. Raporda ylüzde 17.8 olan 15-24 yaş grubundaki işsizlik oranının Türkiye tarihinin “en büyük” krizinin yaşandığı 2001’deki yüzde 16.2'den de fazla olduğuna dikkat çekildi. İŞ ARAMAYAN İŞSİZ SAYILMIYOR TÜİK’in, uluslararası normlar gereği, iş aramayıp çalışmaya hazır olanları “işsiz” olarak tanımlamadığı hatırlatılan raporda, “785 bin genç işsizin yanısıra 721 bin de iş aramayan ama çalışmaya hazır olan genç bir kesim var. Devletin yok saydığı bu kesim de dikkate alındığında genç işsiz sayısı 1.5 milyonu geçiyor” denildi. İş aramayan ama çalışmaya hazır olan genç işsizlerin kriz yılı olan 2001’in sonunda bile 466 bin olduğu anımsatılan raporda, iş aramayan genç işsiz sayısının 2001 bu sürede yüzde 55 arttığı kaydedildi. Raporda, bu kesimin istatistiklere yansımadığı için genç işsiz sayısının 2001’den bu yana yüzde 9 oranında azalmış gibi göründüğüne dikkat çekildi. 285 BİN GENÇ PES ETTİ Rapora göre, 721 bin gencin yüzde 40’ı umudunu tamamen yitirmiş durumda. Bu sayı 2001 sonunda 61 bin idi ve yaklaşık 4.5 yılda 4.7 kat artarak 285 bine ulaştı. 2006 Nisan itibariyle iş bulma ümidi olmadığı için iş aramayan toplam 730 bin kişinin yüzde 39’unu gençler oluşturuyor. Öte yandan genç işsizlerin, yüzde 72’sinin kentlerde yaşadığı ve her 100 genç işsizin 32’sinin kadın, 68’inin ise erkek olduğu belirlendi. Raporda, Türkiye’de 15-24 yaş grubundaki 12 milyon 118 bin gencin 3 milyon 614 bininin çalıştığı, 3 milyon 790 bininin okula gittiği, 4 milyon 714 bininin ise ne okula gittiği ne de çalıştığı kaydedilerek, genç nüfusun yüzde 39’unun “atıl” durumda olduğu bildirildi. ATIL GENÇLERİN YÜZDE 17’Sİ İŞ ARIYOR Rapora göre, çalışmayan ve bir okula devam etmeyen 4 milyon 714 bin gencin 2 milyon 184 bini ev işi yapıyor, 785 bini iş arıyor, 721 bini çeşitli nedenlerle iş aramadığı halde çalışmaya hazır, 101 bini mevsimlik çalışıyor, 159 bini çalışamaz durumda, 765 bini ise “diğer” kategorisinde değerlendiriliyor. Atıl genç nüfusun yüzde 17’si iş arıyor, yüzde 15’i de bir iş verildiğinde çalışmaya hazır durumda bulunuyor. AYGÜN: GENÇ İŞSİZLER ALARM VERİYOR ATO Başkanı Sinan Aygün, rakamların endişe verici olduğunu vurgulayarak, “4 milyon 714 bin gencimiz başkalarına bağımlı yaşıyor. Bir başka ülkede böylesine büyük bir nüfus atıl durumda olsaydı devletin bütün birimleri alarma geçerdi. Biz ise oturmuş borsa, faiz, para konuşuyoruz” dedi. |
BM’nin taslak metni Genelkurmay’da
http://www.ntvmsnbc.com/news/243556.jpg ANKARA - Birleşmiş Milletler’de yapılan toplantıda sadece 5 ülke asker gönderme sözü verdi. Ankara’ya ulaşan “harekat konsepti” ve “angajman kuralları”yla ilgili taslak metinler, Genelkurmay Karargahı’nda yapılan toplantıda değerlendirildi. Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ali Tuygan taslak metinlerin Ankara’ya ulaşmasının ardından Genelkurmay Karargahı’nda üst düzey askeri yetkililerle bir araya geldi. Toplantıda metinler üzerinde teknik inceleme yapıldı. Metne göre Lübnan’da konuşlandırılması planlanan yeni barış gücü, muharip olmayacak ancak gereklilik halinde güç kullanacak. Hizbullah’ın silahsızlandırılması ise barış gücünün değil, Lübnan hükümeti’nin görevi olacak. İncelemeler tamamlandığında itiraz edilen noktalar olursa bunlar, Birleşmiş Milletler’e iletilecek ve hükümet kararını belgeler nihai şeklini aldıktan sonra verecek. Lübnan’a asker göndermeye karar vermesi durumunda, türkiye’nin güce katkısının istihkam sınıfıyla olabileceği de konuşuluyor. Bu arada Dışişleri Bakanı Gül, yarın İsrail’e giderek, İsrail’in Lübnan’a yeni güç konuşlandırılmasıyla ilgili görüşlerini öğrenecek. Gül’ün, buradan da Filistin’e geçmesi planlanıyor. |
Türkiye'nin katkısını bekliyoruz
Türkiye'nin katkısını bekliyoruz
BM Genel Sekreteri Kofi Annan ve Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Başbakan Erdoğan'a Lübnan'a gönderilecek Barış Gücü'nde Türkiye'nin de yar almasını istediklerini söylediler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan ve Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac ile birer telefon görüşmesi yaptı. Alınan bilgiye göre, Erdoğan, kendisini dün akşam telefonla arayan Annan ve bu sabah arayan Chirac ile İsrail ve Lübnan arasında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Kofi Annan, görüşmede, İsrail ile Lübnan arasında barışın kalıcı hale getirilmesinin bölgede önemli olduğunu, konuşlandırılacak Barış Gücünün de bunun sağlanması için önemli bir adım olacağını vurguladı. Erdoğan ve Annan, konuşlandırılacak Barış Gücünün yapısıyla ilgili görüş alışverişinde de bulundular. Annan, Türkiye'nin barış gücüne katkı yapmasını beklediklerini vurgularken, Başbakan Erdoğan da sürece olumlu baktığını belirterek, Türkiye'nin bölgede barış ve istikrarın korunmasını istediğini aktardı. Konuşlandırılacak gücün barışı korumakla görevli olacağını hatırlatan Erdoğan, Türkiye'nin de iç değerlendirmelerini tamamladıktan sonra kendilerine yanıt vereceğini söyledi. Başbakan Erdoğan, konuyla ilgili kararın TBMM'den geçmesi gerektiğine de işaret etti. CHIRAC İLE GÖRÜŞME Başbakan Erdoğan, bu sabah kendisini telefonla arayan Fransa Cumhurbaşkanı Jaques Chirac ile de bir görüşme yaptı. Görüşmede Chirac, bölgede barışın kalıcı hale getirilmesinin önemine değindi. Bu çerçevede BM Barış Gücünün hızla konuşlandırılması gerektiğini ifade eden Chirac, Fransa'nın yapacağı katkı hakkında Erdoğan'a bilgi verdi. Chirac, Türkiye'nin bu güç içinde yer almasını önemli bulduğunu da vurguladı. Başbakan Erdoğan da bölgede barış ve istikrarın korunması için Türkiye'nin çabalarının süreceğini söyledi. Sürece olumlu baktığını aktaran Erdoğan,konuşlandırılacak gücün, barışı korumakla görevlendirilmesinin bu bakımdan önemli olduğunu vurguladı. Erdoğan, Türkiye'nin bu konuda henüz kararını vermediğini, iç değerlendirmelerin sürdüğünü aktardı. Başbakan Erdoğan, Chirac'a, konuyu dün akşam BM Genel Sekreteri Annan ile de görüştüğünü söyleyerek, “Değerlendirmelerimizi yaptıktan sonra cevabımızı bildireceğiz” dedi |
ABD'den Türkiye'ye Şok Plan !!!
http://www.haberturk.com/foto3/mpkk240820061.jpg
ABD'nin PKK ile Türkiye'yi masaya oturtmak için koordinatör atayacağı konuşulurken Washington'ın terör örgütüyle pazarlık yaptığı ortaya çıktı. MİT'in MGK'ye sunduğu rapora göre PKK'nin, ABD'nin çağrısına ''20 yıldır yaşananların ardından Türkiye bizimle masaya oturmaz. Biz silahlarımızı bırakmakla kalırız'' yanıtını verdiği öğrenildi. ABD'nin ise "Siz silahları bırakın, ötesi için bizim çok ciddi çalışmalarımız var" mesajını ilettiği belirtildi. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Milli Güvenlik Kurulu'na (MGK) sunduğu raporda, ABD'nin terör örgütü PKK ile ''silah bırakma'' pazarlığı yaptığı, bunun karşılığında PKK'ye Türkiye'yi masaya oturtma sözü verdiği belirtildi. Raporda, terör örgütünün bu öneriyi kabul etmediği, ''Biz silahlarımızı bırakmakla kalırız'' yanıtını verdiği öğrenildi. Cumhuriyet , Kuzey Irak'taki güvenlik güçlerinin hazırladığı 9 Ağustos tarihli rapordan sonra MİT'in hazırlayıp MGK gündemine getirdiği PKK raporunu da açıklıyor. Cumhuriyet'in güvenilir kaynaklardan edindiği bilgiye göre, pazartesi günü yapılan MGK toplantısında ağırlıklı konu Lübnan'daki gelişmeler değil, terör örgütünün Irak'taki faaliyetleri oldu. MİT'in MGK toplantılarında geleneksel olarak yaptığı güvenlik sunumunun yanı sıra PKK'nin Irak'taki durumu ve ABD'nin örgüte bakışı da ayrı bir rapor olarak gündeme geldi. Bu rapora göre, ABD'li yetkililerle terör örgütü temsilcileri zaman zaman Irak'ın değişik yerlerinde görüşüyor ve karşılıklı değerlendirme yapıyor. Raporun en can alıcı bölümünde ABD'nin PKK'ye yaptığı ''yeni öneriler'' yer alıyor. MİT'in sunumuna göre ABD ile terör örgütü PKK arasındaki diyalog şu zeminde sürüyor: ABD - Silahları bırakın ve Türkiye ile masaya oturun. PKK - Bunu biz kabul etsek bile Türkiye kabul etmez. 20 yıldır yaşananların ardından Türkiye, bizimle masaya oturmaz. ABD - Bunun altyapısını biz sağlayacağız. Siz silahları bırakın ötesi için bizim çok ciddi çalışmalarımız var. PKK - Türkiye bunu kesinlikle yapmaz. Biz silahları bıraktığımızla kalırız. Zor duruma düşeriz. ABD - Mevcut durumu uzun süre devam ettirmek zor. PKK - Türkiye'nin masaya oturmasını sağlamak bizim silahları bırakmamızdan geçmiyor. Böyle düşünüyoruz. ABD - Sizin silahları bırakmanız, bizim de işimizi kolaylaştıracak. MİT'in konuyla ilgili değerlendirmesinde ayrıca şu noktalara da dikkat çekildi: - ABD, bu ölçüde temas kurduğu bir örgüte ciddi zarar vermez. - Terör örgütü yaz boyu gerçekleştirdiği eylemlerden istediği sonucu alamadı. Bu eylemlere toplumdan da bir karşılık beklediği anlaşılıyor. - Örgüt, Irak'ta tam bir rahatlık içinde hareket ediyor. Tarımla bile uğraşan elemanları var. |
Hizbullah'ın şifreleri çözüldü
http://www.haberturk.com/foto3/mansetsifre21082006.jpg
17 Ocak 2000 tarihinde Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü Beykoz operasyonu sırasında, örgüt üyelerinin tahrip ettiği 24 bilgisayar hard diskinin çözümü tamamlandı FBI tarafından ABD’de yapılan bilgisayar çözümlerinde örgütün işlediği cinayetler, iç ilişkileri ve istihbarat faaliyetleri konusunda çarpıcı bilgiler ortaya çıktı. Hizbullah’a vurulan darbe, örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü Beykoz operasyonuyla başlamıştı. Bu baskında örgütün arşivi de ele geçirildi. Ancak operasyonda yakalanan Cemal Tutar İle Edip Gümüş, örgüte ait bilgilerin polisin eline geçmemesi için, bilgisayar hard disklerini kurşunlayarak tahrip etmişlerdi. Polisin ele geçirdiği 41 hard diskten 24’ü kullanılmaz haldeydi. Türkiye’de çözülemeyen 24 hard disk ABD’de Federal Soruşturma Bürosunca çözüldü. Yapılan çözümlerde ortaya çıkan bilgilerden biri, mezar-evde cesetleri bulunan İbrahim Sarıaltun ve Nezir Aslan isimli kişilere dair. Aslan’ın Hizbullah tarafından öldürülmeden önce yapılan sorgusunun kayıtları, PKK-Hizbullah ve Milli İstihbarat Teşkilatı arasında içiçe geçmiş ilişkileri ortaya koyması açısından çarpıcı. Aslan sorgusunda, PKK içinde Hizbullah yanlısı fikirleri yaymak için faaliyet gösterirken, MİT adına çalışan İbrahim Sarıaltun’a da taşeronluk yaptığını anlatıyor... Nezir Aslan’ın Hizbullah sorgusu’na ilişkin kayıtlarda şu bilgiler veriliyor: “Adım Nezir Aslan. MİT’teki kod adım Melle. İrtibatlı olduğum kişiler İbrahim Sarıaltun ve A.H.Ç. 1988 yılında İstanbul’da arkadaşlarım vasıtasıyla İbrahim Sarıaltun ile tanıştım. Bana çok yardımcı oldu. Onun Kürt İslam düşüncesi bana çok tesir etmişti. Bu düşünceyi yaygınlaştırmak ve bu uğurda çalışmak için onun teşvikiyle Almanya’ya gittim. PKK’ların içinde Dindarlar Grubu diye bir örgütlenme çalışması yaptık. Ancak pek başarılı olamadık. 1991 yılında Almanya’da yanıma gelen İbrahim, kendisinin MİT’le çalıştığını söyledi ve gizli olarak kendisiyle çalışmamı teklif etti. Avrupa’nın çeşitli kentlerinde çalıştım. 1998 yılına kadar Hizbullah içinde görev almaya çalıştım. Bu tarihten itibaren ders görevi verilmeye başlandı. İbrahim ile telefonlaşıyordum. En çok Avrupa ile Türkiye arasında gidip gelen kişileri soruyordu. Hollanda’dayken aradı. Karlsruhe’de buluştuk. Avrupa’da görevli olan militanların listesini İbrahim’e verdim.” Nezir Aslan, bu arada Hizbullah’ın da İbrahim Sarıaltun’un faaliyetlerinden haberdar olduğunu, hatta Sarıaltun ve arkadaşlarının Almanya’da yapacakları toplantıyı teybe kaydetmesi için Hizbullah tarafından görevlendirildiğini anlatıyor: “1999 kışını tam geçmemiştik. İbrahum Sarıaltun Hohenstadt’ta (hoğenştat’ta) kayınpederim Yusuf Akdeniz’in evine gelmişti. Oraya gidip onları dinleyip teybe kaydetmemi istediler. Gittiğimde İbrahim dışında 2 kişi daha vardı. Molla Süleyman ‘Bunlar Hizbullah değil, hizbu-zulümdür. Devletle beraberler, adam öldürüp hemen karakola sığınırlar. Halk arasında kıymetleri kalmadı. O yüzden hepsi büyükşehirlere kaçtılar. Biz büyük bir halk hareketi başlatacağız’ diyordu. Dışarı çıktığımızda İbrahim’le benim arabama binince durumu anlattım. ‘Beni sizi dinlemeye gönderdiler’ dedim. ‘Kim’ diye sorunca ‘Ali Demir’ ve ‘Nimet Bayka’ dedim. ‘Hiçbir şey yapamazlar’ dedi. Bu kişilerin yanına gidince teybin kayıt yapmadığını, kendiliğinden kapandığını söyledim. Benden şüphelendiler. 2 ay sonra İbrahim kayboldu. Bir süre sonra Ali Demir’in bilgisi dahilinde İstanbul’a gelince buraya getirildim....” Almanya’da işçi olarak çalışan kayınpederi Yusuf Akdeniz ile birlikte 4 Mart 1999 tarihinde kaçırılan Nezir Aslan’ın cesedi, 17 Ocak 2000’deki operasyonun ardından, Kartal’daki mezarevde çıktı. Kendisinden birkaç ay önce kaçırılan, hesabına çalıştığı İbrahim Sarıaltun’un cesedi de aynı evde gömülü olarak bulunmuştu. NTV |
"Sezer'in Düşünceleri Önemli"
http://www.haberturk.com/foto3/mzekisezer29082006.jpg
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, partisinin gelirlerinin tümünün ''yasal ve helal'' olduğunu belirterek, partisinin sahip olduğu paranın miktarının yadırganmasına ve haber konusu olmasına anlam veremediğini Sezer, AA muhabirine yaptığı açıklamada, DSP'nin kasasında 80 milyon YTL olmasıyla solda birleşme çalışmaları arasında doğrudan ilişki kurulmasının ''partiye olumlu gözle bakanlara haksızlık'' anlamına geleceğini söyledi. Söz konusu paranın partinin değil, halkın parası olduğunu ve bu bilinçle davrandıklarını vurgulayan Sezer, şöyle konuştu: ''DSP'nin söylenen miktarda parasının olmasının neden yadırgandığını, neden haber konusu yapıldığını anlamış değilim. Önde gelen partilerin yaptığı harcamaları yapsa, olağanüstü lüks genel merkez binaları yaptırmış olsa, DSP'nin şimdi parası olmazdı. Gelirlerimizin tümü yasal ve helal yollardandır. Sağduyulu birçok kesim solda birleşmenin adresinin DSP olduğunu söylüyor. İçlerinde 'bunların parası da var' diye düşünen bir iki kişi varsa bunları ayrı tutuyorum. DSP hakkında olumlu düşünceler içinde olanlara haksızlık etmemeli.'' ''SOLDA BİRİNCİ PARTİYİZ'' Zeki Sezer, partilerin oy oranlarına ilişkin kamuoyu araştırmalarının ''araştırma değil, kamuoyu oluşturma çabası'' niteliği taşıdığını savundu. Partisinin ''özverili işbirliği''ne açık olduğunu, ancak bunun zayıflık olarak algılanmaması gerektiğini vurgulayan Sezer, şunları kaydetti: ''Kimse sahte kamuoyu yönlendirmeleriyle milletin gözünü boyayamaz. Adı bilinmeyen partilere bile yüzde 1 verilirken, ciddi araştırmalara göre tek yükselen partiyi sıfır göstermek, o partiden korkmaktır. Korkmakta haklı olabilirler, ancak bunun ecele faydası yoktur. Yarın seçim olsa bugünkü iktidarın yeniden tek başına gelmesi ihtimali sıfırdır. DSP ilk seçimde kesinlikle solun birinci partisi olacak. Yeterli zaman bulursak Türkiye'nin birinci partisi oluruz.'' DIŞ POLİTİKA DSP Genel Başkanı Sezer, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in, Lübnan'a asker gönderilmesi konusundaki düşüncelerinin önemli olduğunu belirterek, ''Sayın Cumhurbaşkanının uyarısını hükümet dikkatle incelemeli. Türkiye'nin başka ülkelerin hazırladığı satranç tahtasının bir oyuncusu haline getirilmesi hazmedilebilir bir durum değildir. Stratejik açıdan da doğru değildir'' dedi. Hükümetin baştan beri kendi politikasını oluşturan bir duruş gösteremediğini, ''1 Mart tezkeresinin kabul edilmemesinin bedelinin ödendiği'' biçimindeki görüşlerin de doğru olmadığını savunan Sezer, ''Batı başkentlerini dolaşıp 'beni destekleyin' diyen Başbakanın, Başbakan yapılmasının diyetini ödüyor olabiliriz'' dedi. Zeki Sezer, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat'ın, Formula 1'de ödül vermesinin ''güzel birşey olduğunu'' kaydederek, ''Ancak KKTC'nin tanınması için bu tür atraksiyonlardan çok ciddi devlet politikaları lazım'' diye konuştu. Kamu çalışanlarının son 3.5-4 yıllık dönemde yüzde 27 reel gelir kaybına uğradığını da belirten Sezer, ''Bu karşılanmıyor, tam tersine hayali bir enflasyonla yüzde 4 bir zammı reva görüyorlar, çok büyük haksızlık'' dedi. |
Uluslararası röntgenci İstanbul'da
http://www.haberturk.com/foto3/manse...en31092006.jpg
Eminönü'nde bir otelin banyosuna gizlediği video kamerayla duş alan kadınları görüntüleyen İrlandalı turist, son görüntülediği bir başka turist tarafından yakalandı. Video kamerasına el konulan turistte dünyanın değişik ülkelerinde aynı yöntemle çekilmiş 62 dakikalık görüntü çıktı. Adliyeye sevk edilen İrlandalı serbest bırakıldı. Türkiye’ye 2 gün önce gelen İrlandalı turist 40 yaşındaki Luay Hassain, Eminönü Akbıyık Caddesi Bayram Fırını Sokak’ta bulunan ‘Big Apple Otel'e yerleşti. Hassain, otelde bulunan Sırbistanlı 26 yaşındaki Elizabeth Tenji’nin odasına girdi. Vakit kaybetmeden odanın banyosuna giren Hassain, çamaşırlık içine gizli kamerayı yerleştirirken kendini görüntüledi. Kamerayı kayıtta bırakan İrlandalı, hızla odadan çıktı. Odaya gelen Tenji, duş almak için banyoya gitti. Duş almak için soyunan Tenji, bir anda kameranın kayıt ışığını farkedince o tarafa yöneldi. Tenji’nin çamaşırlığa gizlenen kamerayı bulunca polise haber verildi. Polis kameranın otelde kalan İrlandalı Luay Hassain’e ait olduğu belirlerken kayıtlarda kamerayı nasıl yerleştirdiğinin de göründüğü belirlendi. Gözaltına alınan Hassain polis sorgusunun ardından sevk edildiği adliyede serbest bırakıldı. Polis röntgenci İrlandalı’nın gezdiği diğer ülkelerde aynı yöntemle kaydettiği ve arşivlediği görüntüleri ele geçirdi. El konulan 62 dakikalık görüntülerde benzer yöntemle banyoya giren kadınların görüntülerinin yanı sıra bir çıplaklar kampında gizlice çekilmiş görüntüler de bulundu. |
1000 Terörist Türkiye'ye geçti...
http://www.haberturk.com/foto3/mansetkandil06092006.jpg
Terör örgütü PKK kırsal kesimde eskisi kadar kuvvetli değil. Teröristler bu nedenle vur - kaç taktiğini benimsiyor, uzaktan kumandalı bomba ve mayın patlatma gibi eylemler düzenliyor PKK terör örgütünün saldırılarının son dönemde aniden artış göstermesi dikkatlerin yeniden bu örgütün faaliyetlerine çevrilmesine yol açtı. Örgütün gerek kırsal alanda, gerek büyük kent merkezlerindeki saldırılarının gerisinde nasıl bir strateji değişikliğinin yattığı, zihinleri meşgul eden en önemli sorulardan biri bugünlerde. PKK teröründeki tırmanışı son derece karmaşık bir denklemin içinde değerlendirmek gerekiyor. Bu denklemdeki değişkenlerin çoğu bir şekilde Kuzey Irak'a çıkıyor. Örneğin, örgütün yöneticilerinin neredeyse tümü, Kuzey Irak'taki Kandil Dağı'nda karargâh kurmuş durumda. Terörist kadroların eğitimleri Kuzey Irak'ta veriliyor. Örgüt, önemli ölçüde Kuzey Irak'taki Talabani ve Barzani yönetimlerinin kendisine sağladığı emniyetli hareket sahası içinde faaliyet gösteriyor. Bu çerçevede PKK'nın Barzani ve Talabani ile ilişkilerini de büyüteç altına almak gerekiyor. PKK'nın İran'la da çatışmaya girmesi denklemdeki en önemli değişikliklerden biri. Kuzey Irak, artık İran'la PKK arasında bir çatışma bölgesi de aynı zamanda. Ayrıca, Irak'ın tümünde işgal otoritesi olan ABD'nin PKK'nın varlığına göz yumması ve Türkiye'yi Kandil'e dönük bir harekâttan caydırması örgütün rahat bir şekilde nefes almasını sağlıyor. Arkadaşımız Namık Durukan, Kuzey Irak'a giderek denklemin bütün bu parametrelerini tek tek inceledi. İşte Durukan'ın soru - yanıtlar şeklindeki izlenimleri... Terör örgütü PKK'nın hem kırsalda güvenlik kuvvetlerini hedef alan, hem de turizm merkezleri de dahil olmak üzere kent merkezlerinde sivillere dönük eylemlerinde gözle görülür bir artış var. Kırsaldaki eylemlerle başlayalım. Bu artış nasıl açıklanabilir? Bu saldırılar PKK'nın stratejisi açısından ne anlama geliyor? PKK'nın son dönemlerde eylemlerini artırması ilk bakışta şaşırtıcı gözüküyor. Abdullah Öcalan'ın yakalanması sonrasında yaklaşık 3 bin 500 dolayında terörist örgütü terk etmişti. Bunlar arasında örgütün bazı üst düzey yöneticileri de vardı. Oysa şu anda örgüt saflarında faaliyet gösteren ve eylemlere katılanların neredeyse tamamına yakını 1999'da, yani Öcalan'ın yakalanmasından sonra örgüte katılanlardan oluşuyor. Bu kadroların bir bölümü Türkiye'den, bir bölümü ise Avrupa'dan geldi. Son eylemler, uzun bir süre tecrübesiz ve silah kullanma yeteneğinden yoksun oldukları varsayılan dağ kadrolarının, aslında son dönemde hazırlık düzeylerini yükselttiklerini ve cephane tedarikini önemli ölçüde tamamladıklarını gösteriyor. Risk almıyorlar İlginç olan bir nokta, teröristler eylemlerinde yeni teknolojiyi kullanmaları ve kendileri açısından risk taşımayan eylemlere yönelmeleri. Örgütün bomba eğitimi konusunda da aşama sağladığı anlaşılıyor. Örgüt, bu çerçevede yeni teknoloji kullanan özel kuvvetler oluşturdu. Son eylemlerin büyük bölümü bu özel kuvvetler tarafından gerçekleştirildi. Örgüt, son eylemleriyle gündemden düşmediğini, gücünü kaybetmediğini ve Kürt sorununda tek muhatabın kendisi olduğunu ortaya koymak istiyor, 'Eski gücümüzdeyiz, yok olmadık" mesajını veriyor. PKK, özellikle büyük şehirlerde ve turizm merkezlerinde sivilleri hedef alan bombalama eylemleriyle ne amaçlıyor? Kırsal kadroları zayıfladı Bu eylemlerin iki ana nedeni var. Birincisi örgütün, kırsalda eskisi gibi tutunamaması. Son haftalarda kırsaldaki eylemlerde artış olsa da, bu saldırılar 1990'lı yıllardaki gibi bir cephe ve mevzi savaşı konsepti içinde değil. PKK'nın kırsaldaki kadroları eskiye kıyasla bir hayli azalmış durumda. Bu nedenle kırsalda mevzi saldırılar yerine vur - kaç taktiği ile tasarlanmış, uzaktan kumandalı bomba ve mayın patlatma gibi risk taşımayan eylemlere yöneliyorlar. Benzer şekilde, kentlerde de sansasyonel eylemlere girişiyorlar. Örgüt turizm merkezleri ile ekonomik tesislere yönelik eylemlerini arttırarak, istikrarsız bir ortam yaratıp sürekli tehdit unsuru olduğunu hem Ankara'ya hem de uluslararası camiaya etkili bir şekilde hissettirmek istiyor. Bu bağlamda kadrolarda farklılıklar olmasına karşılık, kırsaldaki eylemlerle kentlerdeki eylemler arasında tam bir hedef birliği var. Bin terörist Türkiye'ye geçti Kuzey Irak'ın dağlık alanları ile Kandil'de faaliyet gösteren PKK, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgeye yığınak yapmasıyla teröristleri çeşitli noktalara dağıttı Türkiye'nin geride bıraktığımız aylarda Kuzey Irak'a müdahale niyetini açıklamasından sonra çıkan haberlerde, muhtemel bir harekâta karşı önlem olarak, PKK'nın Kandil Dağı'ndaki unsurlarının büyük bir bölümünü küçük gruplar halinde Kuzey Irak'a dağıttığı, dolayısıyla Kandil'deki PKK varlığının büyük ölçüde zayıfladığı belirtilmişti. Bu doğru mu? Doğru. Başta Kandil olmak üzere Kuzey Irak'ın iç kesimlerindeki dağlık alanlarda faaliyet gösteren PKK, silahlı güçlerinin büyük bölümünü, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bölgeye asker yığması üzerine geçen mayıs ayında muhtelif noktalara dağıtmıştı. Örgüt, İran sınırına bakan Kandil dağındaki silahlı gruplarını Türkiye'ye yakın kesimlerde yer alan Amediye ilçesi sınırlarında yer alan Metina ve Gare dağları ile Şemdinli'nin karşısına düşen Zagroslar, Hakurk, Çukurca'ya yakın mesafede bulunan Zap ile Uludere'nin karşısındaki Haftanin ve Sınaht bölgesine kaydırdı. Kandil Dağı'nda bulunan ve ayrıca bu noktalara kaydırılan PKK'lıların sayısının 1500 dolayında olduğu tahmin ediliyor. Bin kadar silahlı örgüt üyesi ise son üç ay içinde Türkiye topraklarına geçti. Kandil'de PKK varlığının azalması tamamen taktiksel yöntemlere dayanıyor. PKK'nın geçen yıl bu zamanlarda Kuzey Irak'ta bulundurduğu silahlı unsurlarının sayısı 5 bin dolayındaydı. Kandil'de hazırlık var Kandil, Türk sınırının yaklaşık 200 kilometre kadar güneyinde, İran sınırına bakan dağın adı. Dağın tepesi ve Batı etekleri Irak sınırlarının içinde. Doğudaki etekleri ise İran'ın içinde kalıyor. Kandil denildiğinde dağ ve çevresindeki yerleşim birimlerinin oluşturduğu bütün bir bölgeyi anlamak gerekiyor. PKK, yıllardır yönetim ve eğitim üssü olarak işte Kandil çevresindeki bu bölgeyi kullanıyor. Kandil'in kuzeyi Barzani, batısı ise Talabani bölgesinde kalıyor. Bu bölgede PKK varlığı gözle görülür bir şekilde kendini hissettiriyor. Silahlı güçlerinin büyük bölümünü taktik amaçlarla dağıtmasına karşılık örgüt, halen Kandil'e ulaşan ana ve patika yollarda denetimlerini sürdürüyor. Dağ çevresinde 30 köy var Bölgede olası büyük operasyonlara hazırlık amacıyla olağanüstü büyük önlemlerin alındığı göze çarparken, teröristler her an bölgeyi terk edebilecek bir organizasyona sahipler. Kandil Dağı çevresinde bulunan köylerde kamp kuran örgüt, köylülerle birlikte yaşıyor. Bu köylerin sayısı 30 dolayında. Karayılan ve diğer konsey üyeleri de bu köylerde yaşıyorlar. Köylere girip çıkan araç ve insanlar sıkı kontrolden geçiriliyor. Örgüt, ulaşımını ciplerle yapıyor. Murat Karayılan genel af istiyor Karayılan kırsaldaki ve kentlerdeki eylemleri durdurmak için Ankara'dan ne talep ediyor? # Birincisi, örgütün yöneticilerini de kapsayan bir genel af çıkarılması. # Karayılan, affın kapsamı içinde Öcalan'ın adını geçirmedi, yalnızca İmralı'daki koşulların iyileştirilmesini istedi. # Anayasa'nın değiştirilerek Kürtlere "kurucu ortak" statüsünün verilmesi. # Kürtçenin ikinci resmi dil olarak kabul edilmesi. # Köy koruculuğunun dağıtılması. Göç edenlerin köylerine dönmelerinin sağlanması. # Affedilen örgüt üyelerinin siyasal sürece katılmaları için gereken imkânların yaratılması. Örgütte çok başlılık yaşanıyor Kentlerdeki eylemleri gerçekleştiren TAK adlı örgüt nedir? TAK'ın PKK içindeki konumu nedir? Türkiye'nin batısındaki turistik ve ekonomik hedeflere yönelik eylemlerin çoğunu Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) adlı örgüt gerçekleştiriyor. TAK, aslında PKK'nın bir yan kuruluşu. Öcalan'ın 1999'da yakalanmasından bir süre sonra kuruldu. Kuruluşunun gerisinde Öcalan'ın hapiste olduğu ve kırsaldaki kadroların güç kaybettiği bir dönemde PKK'nın "Apocu ruhla donatılmış kadrolarla" kentlerde etkili olması düşüncesi yatıyor. Bu projenin mimarı, İmralı'da ömür boyu hapis cezasını çeken Abdullah Öcalan'dan başkası değil. Kadrolarının büyük bir bölümü Kandil'de eğitildi ve ardından gruplar halinde Türkiye'ye gönderildi. TAK, 2000 sonrasında kentlerde eylemlere girişti. Ancak kent eylemlerindeki yoğunlaşma 2003 ve sonrasında bariz bir şekilde hissedildi. TAK'ın başındaki Suriyeli Erdal Yürütme Konseyi Başkanı sıfatıyla örgütün dağ kadrolarının lideri konumunda olan ve halen Kandil'de bulunan Karayılan, Antalya'daki son terörist saldırı da dahil olmak üzere şehir eylemlerini üstlenmedi. Karayılan sadece ekonomik hedeflere yöneldiklerini (boru hattının bombalanması gibi) söyledi. Bu sözleri ne derece doğru? TAK, gerçekten de PKK liderliğinin bilgisi dışında hareket edebilir mi? Bu sorunun yanıtı, hem evet, hem de hayır. TAK'ta Kuzey Irak'ın dağlık alanlarında faaliyet gösteren PKK kamplarında hızlı eğitimden geçirilerek oluşturulan özel birlikler yer alıyor. TAK'ın hücre biçiminde örgütlenen kadrolarının tümü de Türkiye kökenli Kürtlerden oluşuyor. Buna karşılık, TAK'ın başında Bahoz Erdal adında bir Suriyeli var. Bahoz Erdal, aynı zamanda PKK'nın askeri kanadının da (HPG/ Halk Savunma Güçleri) da başında bulunuyor. TAK'ın eylemlerinin bir bölümü doğrudan Erdal'ın Türkiye'deki hücrelere emir vermesiyle gerçekleşiyor. Ama bazı durumlarda Türkiye'deki hücreler de örgütü bilgilendirmeden - şartları olgunlaşmış görüp - kendi başlarına karar alabiliyorlar. Talimatlar gözmezden geliniyor Karayılan istese TAK'a söz geçiremez mi? Karayılan, TAK liderliğine talimat verebilir. Ancak Erdal'ın Türkiye'de pek çok noktaya dağılmış olan hücrelere talimatlarını istediği süratte ulaştırabilmesinde kopukluklar da olabiliyor. Bu durum, zaman zaman herkesin kendi başına hareket edebildiği bir çok başlılık ortamı yaratabiliyor. Ayrıca PKK'nın üst yönetiminde zaman zaman görüş ayrılıklarının çıkması alt kademelerde talimatların görmezden gelinmesine de yol açabiliyor. Örgütün kadroları içinde şu an şiddet eylemlerinin artırılmasını savunanlar olduğu gibi, tersine eylemlerin dizginlenmesini isteyenler de var. Ama şurası bir gerçek ki, güçlenmekte olan birinci grup. Bu ikilik, PKK'yı yöneten 11 kişilik Başkanlık Konseyi'ne de yansıyor. Konseyde şiddet yanlıları çoğunluğu oluşturuyor. Dolayısıyla, Karayılan kent eylemlerine karşı olduğunu açıklasa da Erdal konsey içindeki şiddet yanlılarından aldığı destekle kentlerdeki eylemlere devam ediyor. Bu anlamda Karayılan'ın kent eylemlerine karşı olduğunu açıklaması geçerlik taşımıyor. Bunun bir başka nedeni daha var. O da Karayılan'ın 23 Ağustos'ta Kandil'deki basın toplantısında yaptığı açıklamalar. Karayılan, bir yandan kentlerdeki eylemlere onay vermediğini söylerken, diğer yandan kentlerde ve kırsaldaki eylemleri sona erdirmek için bir dizi öneri getirdi. Tersinden okunduğunda, kentlerdeki eylemleri durdurabilme imkânına sahip olduğunu hissettirdi ama bunu bir dizi koşula bağladı. |
Tarikat lincindeki o soru !!!
ÖZKÖK: AKP TARİKAT BAĞLANTILARI NEDENİYLE POLİSİ ENGELLİYOR MU? http://www.haberturk.com/foto3/mansetpolis992006.jpg Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün köşe yazısı SON iki yıldır bütün dünyada CSI (Crime Scene Investigation), yani "Olay Yeri İnceleme" konulu adli tıp filmleri büyük ilgi topluyor. Ben de bunlardan "CSI: Miami" adlısını çok beğeniyorum. Bu filmler hepimizi kendi çapında birer adli tabip yaptı. İsmailağa Camii cinayetini ilk günden beri, Umberto Eco’nun "Gülün Adı" romanındaki gibi merakla izliyorum. Tipler, kılık kıyafet zaten o romanın İslami versiyonu... * * * Pazartesi günü İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı aradım. Cinayetin üzerinden 24 saatten fazla zaman geçmesine rağmen İstanbul polisi nedense daha tam anlamıyla olaya girmemişti. Cerrah işe başlamak için cenazenin kalkmasını bekliyordu. Konuşmasından aldığım hava bende şu soruyu uyandırdı: "Acaba olay yeri inceleme uzmanları yeterince etkinlik ve arzuyla inceleme yapmış mıydı?" Samimi kanaatimi söyleyeyim. Yaptıklarını tahmin etmiyorum. İlk gün linç ihtimalini elimine etmek istermiş gibi yapılan talihsiz açıklama nedeniyle şunu da düşünmedim değil. Acaba "olay yeri inceleme mi", yoksa "olay yeri karartma mı" yapıldı? * * * Dünkü Sabah Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı. İsmailağa cinayeti, bir ucuyla Ankara’daki Sauna çetesine uzanıyordu. Haberde bu camiye yakın bir başka caminin altında cemaat mahkemeleri kurulduğu, insanların kafasına silah dayandığı iddia ediliyordu. Bunları alt alta yazınca, ortaya sıradan bir tarikat ilişkisini aşan, daha derin, daha karanlık, daha ürkütücü bir "kapalı cemaat düzeni" çıkıyordu. Cinayetin başından beri belirgin bir "işi ağırdan alma" tavrı gözleniyor. O nedenle çoğumuz da şu soruyu sorduk: Polisin elini tutan biri mi var? İktidar partisi, tarikat bağlantıları nedeniyle polisi engelliyor mu? Buna ihtimal vermek istemiyorum. Ama polis işi ağırdan aldığı sürece, bu sorular sorulacak. Tabii bugün sadece sorulan şeyler, yarın kesin kanaat olarak insanların kafasına yerleşecek. * * * Olayın ertesi günü Ahmet Hakan çok ilginç bir yazı yazdı. Mahmut Hoca ve müritlerinin siyasetle pek ilişkilerinin bulunmadığını belirtti. O çevreleri iyi bilen bir kişi olduğu için, verdiği bilgiye itimat ediyorum. Yine de bu çevrenin "polisi" ilgilendiren bir tarafı var. Düşünün, geçmişte şeyhlik ve iktidar mücadelesinde bir başka cinayet daha işlenmiş. Bu cinayet ortada kalmış. Bir emniyet yetkilisi, camideki linçle ilgili olarak bana çok ilginç bir psikolojik tahlil yaptı. Galiba 8 yıl önce işlenen cinayet, bu çevre üzerinde sert bir tartışmaya yol açmış. O gün camide bulunan kişiler, tarikatın bulunmayan üyeleri tarafından yıllar boyu suçlanmış. "Katilin kaçmasına nasıl müsaade ettiniz" diyerek üzerlerinde baskı kurulmuş. Geçen pazar günkü cinayetten sonra yaşanan linç olayında işte bu psikolojinin büyük etkisi bulunduğunu söyledi. Yani, "Bu defa katili elimizden kaçırmayalım" psikolojisi. * * * İstanbul polisinin üzerine yapışmakta olan soruyu bir kere daha dile getireyim. Bu cinayetin sorgulanması, caminin karanlık dehlizlerine girilmesi konusunda işi ağırdan aldıkları yolunda kuvvetli bir kanaat oluşuyor. Dün bu soruyu İstanbul Emniyet Müdürü’ne soracaktım. "Sizi 10 dakika sonra arayacağız" dediler. Ama arayan olmadı... |
Yedi ayda 91 ŞEHİT
http://www.haberturk.com/foto3/mansetsehit10092006.jpg
Dışişleri Bakanlığı Güvenlik İşleri Genel Müdürü Hayati Güven, terör örgütü PKK'nın bu yılın yedi ayında düzenlediği saldırılarda güvenlik güçlerinin 91 şehit verdiğini ve bu rakamın, sadece temmuzda 25 olduğunu bildirdi. Güven, Türk Polis Araştırmaları Enstitüsünün Washington'da düzenlediği terörle mücadele konferansında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, kuzey Irak'taki terör kamplarının kapatılmasını, PKK'nın elebaşılarının tutuklanarak iade edilmesini ve örgüte sağlanan lojistik desteğin kesilmesini istediğini vurguladı. PKK teröründeki artışı rakamlarla açıklayan Güven, terör örgütünün 2002'deki saldırılarında 6 güvenlik mensubunun şehit düştüğünü, bu rakamın 2003'te 21, 2004'te 73, 2005'te 97 ve bu yılın ilk yedi ayında 91 olduğunu söyledi. Sadece temmuz ayında, 25 güvenlik mensubu şehit oldu. 472 SİVİL YAŞAMINI YİTİRDİ Güven'in verdiği bilgiye göre, 2002'deki PKK saldırılarında 45 sivil yaşamını yitirirken ve yaralanırken, bu rakam 2003'te 44'e, 2004'te 144'e, 2005'te 274'e ve bu yılın ilk yedi ayında 472'ye ulaştı. Terör örgütünün halen Türkiye'de yaklaşık 2 bin, kuzey Irak'ta da 3 bin-3 bin 500 militanı bulunduğunu anlatan Güven, PKK'nın elebaşılarının kuzey Irak'ta olduğunu ve örgütün teröristleri o bölgede silah altına aldığını, onların beynini yıkadığını ve ardından Türkiye'ye gönderdiğini kaydetti. Terör örgütünün kuzey Irak'ta tamamen serbestçe hareket ettiğini ve silah, mühimmat ve patlayıcıları kuzey Irak'taki karaborsadan temin ettiğini kaydeden Güven, Türkiye'nin, bu durumu ABD ve Irak hükümetlerine ilettiğini ifade ederek, "Ancak şimdiye kadar somut sonuçlar alındığını söylemek zor" dedi. Washington'ın, PKK ile mücadelede ABD'nin faaliyetlerinin koordinasyonu için eski NATO Başkomutanı emekli general Joseph Ralston'un atamasının Türkiye tarafından memnuniyetle karşılandığını kaydeden Güven, gelecek günlerde Türkiye-ABD-Irak arasındaki üçlü mekanizmanın yeni toplantısının yapılmasının beklendiğini belirtti. Büyükelçi Güven, "Bu göreve böyle üst düzeyde bir ismin atanmasının ardından, ABD'nin faaliyetlerini daha iyi koordine edeceğine inanıyoruz. Bu atamanın sonucunda işbirliğinin artmasını bekliyoruz" dedi. "AVRUPA'DA DA DURUM TATMİN EDİCİ DEĞİL" Güven, AB'nin kararıyla PKK'nın terörist örgütler listesine girdiğini, ancak ülkelerin bu durumu çok dar şekilde yorumlaması ve bazılarının da uygulamaması sonucu, Avrupa'da da PKK'ya karşı somut sonuçlar alınamadığını belirtti. Terör örgütü PKK'nın Avrupa'da uyuşturucu ve kaçak göçmen ticareti yaptığını ve haraç topladığını anlatan Güven, bazı Avrupa ülkelerinin örgüte sempati gösterdiğini ve örgütle uzun yıllar mücadele etmekten kaçındığını söyledi. Güven, bazı Avrupa ülkelerinin, hala Interpol aracılığıyla yapılan girişimleri karşılıksız bıraktığını da kaydetti. Büyükelçi Güven, Avrupa ülkelerine terör konusunda çifte standarttan vazgeçmeleri ve terör örgütü PKK'ya karşı işbirliği yapmaları çağrısında bulundu |
Yeter artık!!! Valla yeter!!! Bütün teröristlerin, inleri, yuvaları her birinin yeri belli gidin vurun şu itlerin yuvalarını diyeceğim ama Amerika'nın emri ile askeri sınırdan çeken devlete ne söylesek boş.....
|
Hakaretleri duymuyormuş!
Hakaretleri duymuyorum
A.A. Söğüt'te 725. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'nin yapıldığı tören alanında, protokolün bulunduğu tirübünün arkasında kısa süreli gerginlik yaşandı. Başbakan Erdoğan, Bilecik'in Söğüt İlçesi'nde gerçekleştirilen “725. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri”ne katıldı. Erdoğan, eşi Emine Erdoğan ve bakanlarla birlikte Ertuğrul Gazi Türbesi'ni ziyaret etti. Erdoğan, türbe ziyaretinden törenin yapılacağı alana gelirken MHP ve Ülkü Ocakları’na bağlı gruplar, “Kahrolsun PKK, iş birlikçi AKP” gibi çeşitli sloganlar attılar. Erdoğan, bu sloganlara el sallayarak karşılık verdi. Törenin yapıldığı stadyumda çeşitli gruplar arasında kısa süreli gerginlikler yaşanırken, güvenlik güçleri olaylara müdahale etti. Stadyumda, ”Başbakanlık yan gelip yatma yeri değildir”, “Türk askeri yan gelip yatmıyor, can verip yatıyor”, “İsrail sizinle gurur duyuyor” ve “Ne Mutlu Türk'üm Diyene” yazılı pankartlar görülürken, bir grup da hükümeti destekleyen ”Kıskananlar çatlasın”, “Türkiye seninle gurur duyuyor” şeklinde sloganlar attı. Başbakan Erdoğan, tören alanında yaptığı konuşmada, tarihin en zor dönemlerinde karamsarlığa kapılmadıklarını, bugün de kapılmadıklarını belirterek, ”Bizim anlayışımızda acze yer yoktur. İhtilaf ve çatışma alanlarını derinleştirmek için çalışanlara zerre kadar prim vermedik, vermeyeceğiz. Israrla kardeşlik ve adalet zeminini güçlendirme gayreti içindeyiz. Metaneti, sabrı, iyi niyeti elden bırakmadık, bırakmayacağız ama ne yazık ki bunun farkına varamamış veya varmak istemeyenler de var” diye konuştu. Alanda bulunan hiç kimseyi ayırt etmediğini belirten Başbakan Erdoğan, Şeyh Edebali'nin öğüdünü de okuyarak, “Bu noktadan hareketle şahsıma olan tüm hakaretleri duymadım ve hakkımı helal ediyorum” dedi. ALİ ERDOĞAN YARALANDI Tören alanında, protokolün bulunduğu tirübünün arkasında bir de kısa süreli gerginlik yaşandı. Törenin bitimine yakın protokol tribünlerinin bulunduğu yerin arka tarafında çıkan arbedeye, Başbakanlık korumaları müdahale etti. Bu arada Başbakan’ın korumalığını yapan yeğeni Ali Erdoğan’ın da yüzüne darbe aldığı görüldü. “BU KOLTUKLARA YAPIŞMAK İÇİN GELMEDİK” Başbakan Erdoğan, daha sonra İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, Devlet Bakanı Nimet Çubuk ile birlikte Bilecik Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Seranit firmasına ait granit seramik fabrikasının açılışına katıldı. Türkücü Zara'nın seslendirdiği, “Beraber Yürüdük Biz Bu yollarda” şarkısı eşliğinde tören alanına gelen Başbakan Erdoğan, yaptığı konuşmada, bugün Ertuğrulgazi'yi, ebediyete intikalinin 725. yılında büyük bir heyecanla andıklarını, göreve geldiğinden bu yana her yıl anma törenlerine katıldığını söyledi. “Biz iki şeye önem veriyoruz. Bilgiyi iyi yöneteceğiz, parayı iyi yöneteceğiz” diyen Erdoğan, şunları kaydetti: “Eğer ki finansmanı, bilgiyi iyi yönetemezsek, biz de öncekiler gibi aynı duruma düşeriz. Onun için popülizm bizim iktidarımızda olmayacaktır. Biz bu koltuklara yapışmak için gelmedik. Adil bir yönetim sergilemek için geldik. Bunu da çok açık ve net konuşuyorum. Bizim öyle bir derdimiz yok. Zaten bu koltukların hepsi gelip geçici. Kimse buraya yapışıp kalmadı ki var mı kalan, yok. Hepsi gelip geçici.” Kaynak : Hürriyet gazetesi / 10 Eylül 2006 |
Bu olaylar seçimlerin biraz haraketli geçebileceğini gösteriyor...
Paylaşımın için teşekkürler elemterefis.. |
sana katılıyorum heyecanlı olacak
|
Diyarbakır'da meydana gelen patlamada yaralananların isimleri belirlendi
DİYARBAKIR'DAKİ PATLAMADA YARALANANLARIN İSİMLERİ BELİRLENDİ
Diyarbakır'da meydana gelen patlamada yaralanan 17 kişinin kimlikleri belirlendi. Edinilen bilgiye göre, Koşuyolu Caddesi'nde meydana gelen patlamada yaralananların Erkan Bir, Mubin Çiçekli, Ali Haydar Kaplan, Şahin Songur, Murat Akboz, Hasan Çakar, A. Samet İlhan, Selahattin Altunoğlu, Mehmet Şimşek, Neytullah Dağ, Vehbi Tanrıverdi, Seyfettin Can, Süleyman Yüksel, Ezgi Yetişecek, Emine Yetişecek, Nahide Çetinkaya ve kimliği henüz belirlenemeyen bir çocuk olduğu belirlendi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Diyarbakır Devlet Hastanelerine kaldırılan yaralıların tedavileri sürüyor. Ölenlerin kimliklerinin belirlenmesine çalışılıyor. |
İnsanlığın b.ka bulaştığının ifşaası !! ( +18 )
İsrail, insanlığı kana gömerken, hayatı cinselliğe indergeyen insanoğlu bakın ne rezilliklere imza atıyor.Dikkat: Bu yazı çocuklar ve bulantısı olanlar için sakıncalıdır!
Çürüyoruz. Bu çürüme ilişkilere de yansıyor. Özgürlük sanılan bir serbesti ve sevdadan arındırılmış şehvet, azgınlıkta sınır tanımıyor. Paparazziler, gündelik ilişkileri kovalıyor. "Serbestler"in iştahı, yaygın cinsel açlığın karnını doyuruyor. Cep telefonu-kamera-bilgisayar üçlüsü, iletişimden çok, porno bulmak ve tuzak kurmak için kullanılıyor." diyen Can Dündar, Seks shop manzaraları'nı yazdı. İşte dünyanın bir yerinde insanlık katledilirken, diğer yerinde kendini pisliğe gömen insanlığın dramını gözler önüne seren yazı: CAN DÜNDAR : "SEKS SHOP MAĞAZALARI" Dikkat: Bu yazı çocuklar ve bulantısı olanlar için sakıncalıdır! Berlin'in göbeğinde seks filmleri ve aletleri satan bir mağazaya girdim ve ne yalan söylemeli, hayret ettim. Camekânını erotik fotoğrafların süslediği mağazanın girişi muşamba perdelerle gizlenmiş. İçerde süpermarketi andıran geniş bir alan ve o alana yerleştirilmiş düzenli raflar var. Bir köşede şişme kadınlar, deri maskeler, kırbaçlar, iç çamaşırlar, boy boy alet-edavatlar... Alt katta, ekrandaki filmlerle baş başa kalınabilecek dar odalar... Ve ortadaki raflarda pornolar... * * * Daha önce "seks shop" gezmiş olanlar için tanıdık manzara... Beni hayrete düşüren bu değil: Moda olan seks filmleri... Girişte en öne konulan DVD'lerin konusu neydi biliyor musunuz? Pislik yedirme! Bu, çoktandır böyle ise, mevzuu bilenler cehaletimi bağışlasın; ama ben eskiden tezgâh altında "meraklısına" sunulan bu tür fantezilerin bunca popüler hale geldiğini bilmiyordum. DVD'lerin kapağında, ortalarına yatırdıkları kadının ağzına işeyen erkeklerin, hemcinsinin ağzına kusan kadınların, birbirlerinin vücuduna sıvadıkları ("havyar" diye adlandırılan) dışkıyı teninden yalayan grupların fotoğrafları vardı. * * * Ahlakçılık taslamak istemem; herkesin zevki kendine... Sadece "ilginç"in yerini "iğrenç"in aldığına, "müstehcen"in tahtına "müstekreh"in oturduğuna dikkatinizi çekerim. 70'lerin pornolarındaki türden seks tamamen gözden düşmüş. Yatak odalarının yeni gözdeleri şunlar: Şişmanlarla, cücelerle, hamilelerle, yaşlılarla seks, çocuklara tecavüz içeren Japon çizgi filmleri... Atlar ve köpeklerle çiftleşme... İşkence yaparak ırza geçme... Bu arada Türkçe pornolar da artmış. Pek manidar isimler taşıyan DVD'lerin pos bıyıklı, koca göbekli kahramanı, "8 aylık hamile, azgın bir kadın"ın üzerindeydi bir macerada... * * * Peki ne oldu da dışkı, yatak odalarının mezesi oldu? Sokakta şiddetin, sinemada pornonun hüküm sürdüğü 1970'lerin sonlarında sevgili hocam Prof. Ünsal Oskay, "Eros'un ölümünden" söz ederdi bize, üniversitede... Dünya hızla ve acımasızca değişirken, yaşadığı ekonomik ve kültürel sarsıntının nedenlerini kavrayacak birikime sahip olmayan kesimlerin nasıl husumete sürüklendiğini anlatırdı. "Sıradan insan", bu husumeti iktidara değil, en yakınındaki benzerlerine yöneltir, şiddete, kabalığa, zorbalığa başvururdu. Kitlelerin ruh sağlığı bozuldukça eziklikten doğan bir üstünlük duygusu ve sadizm öne çıkardı. Bu, yaşama sevincinin ölümünün habercisiydi... * * * Hoca'nın tespitlerini bugüne uyarlayalım: Değişim, küresel boyutta hızlandı. Ütopyalar çöktü. Yarın endişesi derinleşti. Güven bitti. Zemin çamurlaştı. Çürüyoruz. Bu çürüme ilişkilere de yansıyor. Özgürlük sanılan bir serbesti ve sevdadan arındırılmış şehvet, azgınlıkta sınır tanımıyor. Paparazziler, gündelik ilişkileri kovalıyor. "Serbestler"in iştahı, yaygın cinsel açlığın karnını doyuruyor. Cep telefonu-kamera-bilgisayar üçlüsü, iletişimden çok, porno bulmak ve tuzak kurmak için kullanılıyor. İhanete uğramışların şantaj kasetleri dolaşıyor internette... Çocuklar örnek alıp okul tuvaletinde cep telefonuyla ava çıkıyor. Hayatımızda güzellik, estetik, sanat eksildikçe, bağlılık, umut, güven tükendikçe, çürüme marifet gibi sergilendikçe bir apse patlamışçasına cerahat akıyor mesaj kutularından, seks mağazalarından, yatak odalarından... İnsanoğlu sevgiden koptukça b.ka bulanıyor. Ve aşk, ayağa düştükçe kuburda boğuluyor. can.dundar@e-kolay.net Arkadaşlar; alıntı yaptığım kaynağı da veriyorum, ordaki yorumları da okuyabilirsiniz, saygılar..... KAYNAK: http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=177666 |
Konuya +18 ekliyorum ...
Paylaşımın için teşekkürler... |
çok üzülerek okudum
|
Büyük Hun imparatoru Attila'nın bir sözü :
"SAKIN İKİNİZİN ARASINDAKİ BİR OLAYA HAKEM TAYİN ETMEYİN, ÇÜNKÜ O ÜÇÜNCÜ ŞAHIS SİZİN KADERİNİZİ DE BELİRLEYEBİLİR." Ve tabii ki bugün amerikanın aramıza gönderdiği o şahıs bir hakem görevi üstlenecek ve insanlık düşmanı dağdaki o şerefsiz örgüt taraf olarak kabul edilecek. Tarihimize dönüp baktığımızda hiç bu kadar düştükmü, Mustafa Kemal Atatürk'ün bizlere bıraktığı bu mirasa ve topraklara böylemi sahip çıkacaktık. Amerikanın desteklediği o dağdaki vatan hainlerini taraf olarak kabul ederse bu devlet, şimdilik sadece susuyorum, ama yarın bu millet ile beraber neler söylerim hep beraber göreceğiz!!! |
İlk ders zili yarın çalacak
http://www.haberturk.com/foto3/manse...ar17092006.jpg
2006-2007 eğitim-öğretim yılının ilk ders zili yarın çalacak. İlköğretim ve ortaöğretim okullarında okuyan 14 milyon civarında öğrenci ile 595 bin öğretmen, yaklaşık 3 aylık yaz tatilinin ardından, ders başı Yeni eğitim-öğretim yılının başlaması dolayısıyla, yarın Antalya'da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla tören düzenlenecek. Ayrıca, tüm illerde de tören yapılacak. Öğrenciler ve öğretmenlerin da katılacağı heyetler, Atatürk anıtlarına çelenkler koyacak. Ankara'da da Anıtkabir ziyaret edilecek. İlköğretim ve lise öğrencilerine, 138 milyon adet ders kitabı ücretsiz dağıtılacak. Ders kitapları, okulların açıldığı gün sıraların üzerinde hazır bulundurulacak. İlköğretim Haftası da yarın başlayacak. Bu kapsamda yarın velilere, öğretmenleri tanıtıcı bilgiler ile öğrencilerden neler beklendiği, sınıf kuralları, ev ödevi politikası ve o yıl yapılacak etkinliklerin neler olacağı konusunda hazırlanan “Hoşgeldiniz” broşürleri dağıtılacak. Öğrencilerden de sınıf ile ilgili hissettikleri ve beklentilerinin ne olacağına yönelik bir mektup yazmaları istenecek. Bu mektupların hepsi toplanıp, yıl sonunda açılmak üzere bir kutuya konulacak. İlköğretim Haftası etkinlikleri kapsamında ayrıca, ıslahevleri, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu müdürlükleri, müftülükler ve sivil toplum kuruluşları ile “sokak çocuklarının okula devamlarının sağlanması” için çalışmalar yürütülecek. ÇALIŞMA TAKVİMİ 2006-2007 eğitim-öğretim yılının ilk dönemi 26 Ocak 2007 tarihinde sona erecek; ikinci dönem ise 12 Şubat 2007 pazartesi günü başlayacak. 2006-2007 eğitim-öğretim yılı 19 Haziran 2007'de sona erecek. 2007-2008 eğitim-öğretim yılı 17 Eylül 2007'de başlayacak. |
delikız delikız delikız delikız delikız delikız
|
abi moku yedik
|
Havada rekabet kızıştı, uçak bileti 1 lira
Onur Air, Ramazan'da 1 liraya yolcu taşıyacağını açıkladı
http://www.haberturk.com/kuturesim/ucak1.jpg Pegasus'un 35 liraya yolcu taşıyacağını açıklamasından sonra Onur Air de ramazanda 1 liraya uçak bileti satacağını açıkladı... Havayolu şirketi, Ramazan süresince 2 bin 500 kişiyi vergi ve harçlar hariç 1 YTL’ye taşıyacak. Şirket ayrıca Ramazan boyunca 10 bin kişiyi de yine vergi ve harçlar hariç 21 YTL’den uçuracak. <SPAN lang=TR style="FONT-SIZE: 11pt; FONT-FAMILY: Tahoma">Bugün (18 Eylül Pazartesi) satışa sunulmaya başlanan ve en erken 7 gün sonrasına alınması gereken indirimli biletler, 25 Eylül-18 Ekim tarihleri arasındaki uçuşlarda geçerli olacak. Kampanya, şirketin iç hatlardaki tüm uçuşlarını kapsayacak. 1 ve 21 YTL’lik biletlerde isim, parkur veya tarih değişikliği yapılamayacak ve iptal edilemeyecek. Önceden rezervasyon yapılamayacak kampanya biletleri Onur Air’in www.onurair.com.tr internet sitesinden, 0212 444 66 87 numaralı Çağrı Merkezi’nden ve tüm acentelerinden satın alınabilecek. Onur Air kampanya süresince indirimli biletlerden toplam 12 bin 500 adet satmış olacak. |
'Tarikat ve cemaat okulları kapatılmalı'
Sezer, tarikat etkisi altındaki okullar ve Kuran kursları konusunda uyarılarda bulundu.
18.09.2006 08:06http://www.haberturk.com/kuturesim/sezer22.jpg Cumhurbaşkanı Sezer, yeni eğitim yılı nedeniyle yayımladığı mesajda, tarikat ve cemaatlerin etkisi altındaki okullar ve Kuran kursları konusunda uyarıda bulunarak, Gençleri dogmaya sürükleyen okul ve kurslar kapatılsın dedi Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer eğitimin devlet denetiminde ve laiklikten ödün verilmeden yürütülmesi gerektiğini vurgularken dogmalar ve boş inançlarla öğrencileri etkileme amacı güden kurs ve okulların kapatılmasını istedi. Sezer, 2006-2007 eğitim-öğretim yılının başlaması dolayısıyla yayımladığı mesajda, tarikat ve cemaatlerin etkisi altındaki okullar ve Kuran kursları konusunda uyarıda bulundu. Toplumların, yetenekleri gelişmiş, karşılaştığı yeni durumlara uyum sağlayabilen, karşısına çıkabilecek her türlü engele karşı savaşım verme gücüne sahip, kendini geliştirmesini, düzeltmesini bilen, dengeli, disiplinli, öz denetimi güçlü bireylerle geleceğe güvenle bakabileceklerini vurgulayan Sezer, şu görüşleri dile getirdi: Nitelik ayrıcalık olmamalı Ekonomik ve toplumsal kalkınmamızı gerçekleştirerek, çağdaş dünyanın etkin ve saygın üyesi durumuna gelebilmek, ilerlemeye ve geleceğe yönelmiş, aklın ve bilimin öncülüğünü kabul etmiş, sistemli düşünen, tartışan, üreten, barışa, emeğe, insan haklarına inanan, demokratik değerleri her şeyin üzerinde tutan insanı var etmekle olanaklıdır. Bunun için gereken düşünce değişimi, ancak nitelikli eğitimin bir ayrıcalık olmaktan çıkarılması, başarısı kanıtlanmış eğitim programlarının benimsenmesi ve yaygın biçimde yurdun dört bir yanında uygulanmasıyla sağlanabilir. Sezer, cumhuriyetin çağdaş değerlerine bağlı, hak ve sorumluluklarının bilincinde, Türkçe'yi doğru biçimde kullanan, üretken ve çağdaş becerilerle donatılmış özgür bireyin, toplumsal gelişmenin öncüsü ve itici gücü olduğunu vurguladı. Kitap seçiminde özen Eğitimin, kesinlikle devlet denetiminde ve gözetiminde, Atatürkçü düşünceden ve laiklik temelinden ödün verilmeden yürütülmesi gerektiğini vurgulayan Sezer, şu ifadeleri kullandı: Bu bağlamda, dogmalarla ve boş inançlarla çocukları ve gençleri etkileme amacı güden okulların ve kursların varlıklarını sürdürmeleri engellenmeli, çocuk ve gençlerimizin çağdaş bir eğitim alarak geleceğe hazırlanmaları konusunda toplum doğru bilgilerle yönlendirilmelidir. Sezer, mesajında, Milli Eğitim Bakanlığı'nın tavsiye ettiği kitapların bazı versiyonlarında ortaya çıkan çarpıtmalarla gündeme gelen kitap ve kaynak seçimi konusuna da değindi. Çocukların dilini, yaşama bakışını, ilgilerini, kısaca geleceklerini önemli ölçüde belirleyen kitapların seçiminde özenli olunması gerektiğini vurgulayan Sezer, ders kitapları ile öğrencilere önerilen kaynak yayınların uygunluğunun yetkin kişi ve kurumlarca belirlenmesinin büyük önem taşıdığını vurguladı. Sezer, şöyle devam etti: Bireyler ve toplumlar için yaşamsal yönü bulunan eğitim konusunda yapılan yanlışların özürü olamaz ve giderilmesi olanaksızdır. 2006-2007 eğitim-öğretim yılında tüm öğrencilerimize, onlara erdemli birer yurttaş olma niteliği kazandıran, kişiliklerinin gelişmesinde belirleyici olan, yurdumuzun dört bir yanında özveriyle çalışan değerli öğretmenlerimize ve eğitim kadromuza başarılar ve esenlikler diliyorum. Sezer'e CHP'den destek CHP Denizli Milletvekili TBMM Milli Eğitim Komisyonu üyesi Mustafa Gazalcı, AKP hükümetinin dinselleştirdiğini vurguladığı eğitimin laikliğe dayanan temel ilkelerinin yara aldığını söyledi. Cumhurbaşkanı Sezer'in bu duruma dikkat çektiğini kaydeden Gazalcı, Ne yazık ki 4 yıllık AKP iktidarı boyunca eğitim birliğini ortadan kaldıracak uygulamalar yapıldı dedi. Gazalcı, şunları söyledi: Kaçak Kuran kurslarını açanlara hapis cezası öngörülürken bu iktidar bu cezayı kaldırdı. Kuran kurslarının denetimi ilköğretim müfettişlerinin sorumluluğundaydı. Milli Eğitim Bakanlığı bunu kaldırdı, Danıştay bu uygulamayı iptal etti. Bu kez de, 'yaz Kuran kurslarını denetlesinler' denildi. Diğerleri bırakıldı. Bu ortamda Cumhurbaşkanı en doğru ve yerinde uyarılarda bulunmuş. Bu Anayasa'nın 'Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi'ni düzenleyen 42. maddesi çervesinde yapılmış bir uyarıdır ve iktidar tarafından dikkate alınmalıdır. |
Uyuşturucu ticaretinin yeni 'merkez'i
İstanbul-Gaziosmanpaşa'daki Merkez Mahallesi'nde günün her anında sokakta uyuşturucu alışverişi yapılıyor.
20.09.2006 09:57 http://www.haberturk.com/kuturesim/uyusturucu1.jpg Burası İstanbul Gaziosmanpaşa'daki Merkez Mahallesi, halk arasındaki adıyla Bursa Mahallesi. 30 yıl önce Bursa'dan göç eden ailelerin yerleştiği mahalle son yıllarda ismini uyuşturucu satışıyla duyurmaya başladı. Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü, Kaymakamlık ve Belediye ile ilçe meydanına sadece 100 metre uzaklıktaki mahalledeki uyuşturucu satışı özellikle, Bahtiyar Sokak, Bahtiyar Çıkmazı Sokak, Safa Sokak ve Akarlar Sokak'ta alenen yürüyor. Ortalama 5 nüfuslu ailelerin bulunduğu mahallede, öğleden sonra kurulan uyuşturucu tezgahı için sokak satıcıları torba tutuyor. Cigaralık esrar 10 YTL, ecstasy ve sentetik haplar ise 10-15 YTL arasında alıcı buluyor. SOKAKLAR SATICILARA KALDI Sokağa giren araçlar sotada kendilerini kollayan torbacılara doğru yanaşıyor. Üzerlerinde sadece satacakları miktarda esrar ya da sentetik uyuşturucu bulunduran satıcılar, her satıştan sonra zulaladıkları uyuşturucuyu alarak tekrar satış yapmaya devam ediyor. Akşam saatlerinde hızlanan uyuşturucu satışı trafiği, akşam karanlığı çöktüğünde daha da hareketleniyor. Mahalle sakinleri ise, son 2 yılda artan uyuşturucu trafiğine rağmen polisin yeterli tedbir almadığını ve sokakların uyuşturucu satıcılarına terk edildiğini ileri sürüyor. İsmini vermek istemeyen bir mahalle sakini şunları anlatıyor: Burası 10 yıl önce çok huzurlu bir mahalleydi. Ama artık uyuşturucu satıcıları istedikleri gibi hareket ediyor. Polisler mahalleye girdiklerinde sokağın başını tutan gözcüler (erketeler) haber veriyor. Çocukların gözü önünde uyuşturucu sarıp içiyorlar. KAMBOÇYA MAHALLESİ... Her yıl 20 bin kişinin göç ettiği Gaziosmanpaşa'da kontrolsüz göçle birlikte uyuşturucu suçu da tırmanmaya başladı. İlçedeki Sarıgöl Mahallesi'ni de uyuşturucu satıcıları teslim aldı. Köşe başlarında uyuşturucu satılan mahallede çocuklar bile suça alet ediliyor!.. Mahalleye satıcılar aralarında Kamboçya Mahallesi adını takmış. Gaziosmanpaşa Belediye Başkan Yardımcısı Kemal Özenç ise, mahalledeki gecekondu yapılaşmasının önüne geçmek için bölgeyi 8 kata kadar imara açtıklarını belirterek şunları söyledi: Burada uyuşturucu satışı yapıldığına dair sık sık şikayetler alıyoruz. O bölgeyi imara açtık. Bundan sonrası mülk sahiplerinin müteahhitlerle yapacakları anlaşmalara kalıyor. Burada lüks daireler yapılarak bölgenin çehresi değiştirilebilir. İlçe nüfusuna her yıl 45 bin kişi ekleniyor 2000 nüfus sayımında 760 bin kişinin yaşadığı ilçede, Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre nüfus her yıl 45 bin kişi artıyor. Buna göre her yıl 20 bin yeni doğan çocukla birlikte, 25 bin kişi göç ederek Gaziosmanpaşa'ya geliyor. İlçede her yıl artan nüfus nedeniyle 170 yeni okul yapılması gerektiği belirtiliyor. Merkez Mahallesi'ndeki uyuşturucu trafiği akşam hız kazanıyor. Arabalarıyla satıcılara yaklaşan 'müşteriler' hararetli pazarlıklar sonucu alışverişi tamamlayıp uzaklaşıyor. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.