ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Hazır Mesajlar & Güzel Sözler (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=666)
-   -   Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ] (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=972952)

Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:11 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Bendeki aşkın tarifi sadece sensin

Aşk uzaktan bakmaktı habersizce…
Aşk korkmaktı fark edilmekten
Aşk gözümde değiştirmekti saçını, başını, giyimini, kuşamını...
Aşk kalp atışımı yavaşlatamamaktı…
Aşk buğulu gözlere dalmaktı. Söylediği şarkıyı yazmaktı Bir kenara
Ve Aşk sonunda fark edilmekti
Aşk başa belaydı… İlk kez öpülmekti
Aşk onu tanımaya çalışmak, kendimi tanıtmaktı…
Ve aşk kavgaydı...
Aşk ağlamaktı, gözyaşıydı, kanamaktı, kanatmaktı
Aşk ayrılıktı…
Aşk duvarları yumruklamak, hasta olmaktı, aşk çok acıydı…
Aşk kimse görmesin diye yorgan altında ağlamaktı
Aşk telefon edip sesini duyup kapatmaktı
Aşk şarkı falları tutmak şiirler yazmaktı…Aşk onsuzluğa dayanamamaktı… Aşk birleşmekti ve aşk o anki mutluluktu…
Aşk bağlılıktı, heyecandı. Aşk yarınsız yaşamaktı…
Aşk umarsız gözü kör etmekti. Aşk Bir tek onun için hayatta kalmaktı…
Aşk uykusuzluktu, aşk sıkı sıkı sarılmaktı.
Aşk kırmaktı, kırılmaktı
ölesiye dövüşmekti, öldüresiye kıskanmaktı...
Aşk nefret etmek küfür etmekti.
Aşk göğsünde huzurla uyumaktı, kimse olmasın bir tek o var ya demekti .
Aşk niçin di, neden di, kaderdi…
Aşk uzun uzun dalıp gitmekti…
Aşk öğrenmekti, öğretmekti
Aşk bir lokma ekmeği paylaşmaktı. Endişelenmekti, sahiplenmekti…
Aşk üzmekti, üzülmekti. Vazgeçilmezimdi…
Aşk bunalmaktı bunaltmaktı hüzündü..
Aşk cesaretti çılgınlıktı konuşmadan gözlerle anlaşmaktı…
Aşk hatırlanmak değil akıldan çıkarmamaktı…
Aşk onun için dualar etmekti aşk katlanmaktı sabırdı…
Aşk hayalini başucunda tutmaktı…
Aşk özeliydi özelimdi…
Aşk emanetti… Kalbi emanet etmekti...
Aşk buydu işte aşkı aşk gibi yaşamaktı
Kalbimi emanet ettiğim adam.
Kalbini bana emanet eden adam…
Emanetini aldım özenle kalbimin üstüne koydum. Bizde verilen geri alınmaz bilesin
Kalbin kalbim oldu… Kalbim kalbin olsun… Sana aşığım…
Bendeki aşkın tarifi sadece sensin…

“ O kadar çok bahsettiler ki, artık kimse inanmıyor...”

Edebiyatın en temel konularından biri olan “aşk” uzun süredir, ölümlüler arasında düşen ve inandırıcılığını kaybeden bir trend. Aşkın yükselişe geçtiği tek kuşak, ’68 kuşağı...Yeni jenerasyona baktığımız da, ilişkilerini ışık hızıyla yaşadıklarını, her türlü duygu gibi aşkı da hızla tükettiklerini gözlemliyoruz. Yaşadıkları ilişkilerde temel kıstaslarının, derin duygular, fedakarlıklar, acılar, kayıtsız şartsız bağlılıklar, sadakat yerine, para, eğlence, prestij olduğunu net bir biçimde görüyoruz.

Peki, günümüz aşklarının (?) veya ilişkilerinin bu derece yozlaşmasında edebiyatın etkisi veya bundan etkilenişi ne düzeydedir?

Bülbül’ün Gül’e, Leyla’nın Mecnun’a, Aslı’nın Kerem’e, Romeo’nun Juliet’e duyduğu temiz, karşılıksız, ölümüne aşkların yerini, bugün Ahmet Altan’ın “Aldatma”sı, Ayşe Arman’ın köşe yazıları, vb. gibi, insanların yaşadıkları karmaşık düzen içerisinde tükettikleri, uğruna çok da kafa patlatmadıkları sığ duygular aldı. Bir anlamda aşk ve edebiyat zamana ayak uydurdu!

Sheakspear’in, Abdülhamit Hak’ın, Sait Faik’in yazılarınızda karşılaştığımız ağdalı cümlelerin, uzun tasvirlerin, methiyelerin yerini bugün, en basit cümle dizimleri, en net anlatımlar, imadan ve derinlikten yoksun cümleler aldı. “Kendinizi ve partnerinizi tanımanın 20 kuralı”, “ Mutlu bir beraberliğin 45.000 inceliği” gibi bir ----------ya hitap edercesine, iyi bir ilişki için neler yapmanız gerektiğini listeyen saçma sapan kitaplar, sözüm ona edebiyat listelerinde ilk sıradalar.

Romeo’nun Juliet’in gülüşü için kurduğu ve onlarca sayfa alan betimlemelerin yerinde bugün, “ içimi gıdıklayan gülüşü”, “ ay bir güldü valla pek fena oldum” gibi kendini cümle sanan bir takım kelime yığınları dolaşmakta.

Modern aşkları incelediğimizde; uğruna badireler atlatılan, destanlar yazılan, dağlar delinen, yemeden içmeden kesilinen aşkların yerini, günü birlik ve hatta gecelik ilişkiler aldı. Artık kimsenin kimseye, uzun uzadıya tahammülü yok. Kimse kendinden öte kimseyi sevmiyor veya buna vakti yok. Bir evlilikte çiftler birbirleri ile kavga etmiyorlarsa anormal addediliyor. 5 yılı geçen evlilikler neredeyse Guinesse’e girmek üzere...Babam ve annemin 25. yılına giren evlilikleri, dehşetle izlenirken, babamın her cumartesi anneme aldığı çiçekler, babamın kesinlikle annemi aldattığı şeklinde yorumlanıyor. Sevgilinize, arkadaşlarınızın yanında “canım, aşkım” gibi kelimelerle hitap ediyorsanız, otomatikman “iğrenç” bir ilişkiniz olduğu düşünülüyor. Evlenmek artık “out”, ve hatta uzun ilişkiler yaşayanlar oldukça “ demode” algılanıyor.

Bu paralellikle bakıldığında, insan yaşamındaki tüm değişimlerin, edebiyatı da aynı oranda etkilediğini görebiliyoruz. Aşklar yozlaştıkça, uğruna kurulacak özenli cümleler veya
yaşanmışlıklar olmadıkça, edebiyat da sığlaşıyor. İnsanlar birbirlerine tahammül edemedikçe, edebiyatçılar da ağdalı cümlelerden, acılardan, fedakarlıklar vazgeçerek, daha gerçek, daha hayatın içinden cümleler ve öyküler kurguluyorlar.

Bizi bu noktaya getiren edebiyat mı, yaşadığımız “modern” hayat mı? Oscar Wilde’ın dediği gibi, ozanların bize sunduğu ve yüzyıllarca anlattıkları ideal aşkları bulamadığımız için mi biz artık aşka inanmıyoruz? Edebiyattan esinlenen insan, yaşadığı ilişkiye romanlarda gördüğü vaatleri ve anlamları yüklediği, ancak, bu vaatleri yerine getiremediği veya karşılık göremediği için mi artık aşka ve klasik edebiyata değer vermiyor? Bu yüzden mi mantık evlilikleri çoğalıyor? Bireyciliği, önplanda tutan, egosantrik eserler bu yüzden mi okuyucular arasında giderek beğeni topluyor?

Bundan yıllar ve yıllar önce ideal aşkları, uzun ve ağdalı cümlelerle anlatan klasikler yüzünden mi, bugün gerçek aşktan umudumuzu kesişimiz; yoksa içinde yaşadığımız karmaşık hayatta, bizim mi uzun cümlelere ve geçirilecek biraz acıtan gecelere tahammülümüz yok?

YAĞMUR MEVSİMİ

sonsuz karanlığına hazırlanan
yokluğunu oya gibi işlediğim gecenin kör saatlerinde
akrep yelkovana saldırırken
Bursa işi iki tarafı keskin hain bir bıçak
yüreğime değdi değecek

yokluğunda
anılar dolu dizgin üzerime yığılırken
yalnızlığıma ortak duvarlar kör ve sağır
ve şiirlerim kanarken
gözlerinde denizin mavisi
ellerinde papatya
ayrılık ve yalnızlığımı gizlediğim
karanlık zamanlardan çıkar gelirsin
sesim kilitlenir
dilim kırık

sen geldin diye
papatyalar içinde bahar dolar odama
sen geldin diye
göç mevsimini unutur kuşlar
sen geldin diye
en kuytu köşelere gizlenen yarım sevdaların külleri toplanır

sonra
kuruyan dallarından can suyu çekilmiş
sararan yapraklar kadar aceleci
ve damardan boşalan kan gibi çıkar gidersin

gitmeseydin
gözlerine benzer denizleri ve gökyüzünü
ve nehirleri anlatacaktım
gitmeseydin
kum fırtınalı çöllerden çıkacak
dağların koyaklarında biriken buzlara dalıp
nehirlere kavuşacaktık
gitmeseydin
zamanın sonsuzluğunda
rotasız pusulasız yollara çıkacaktık
gitmeseydin
gökten düşen üç elmayı paylaşacaktık

şimdi gidişinle
şarap rengi gözlerimde yağmur mevsimi başlar

Damla Damla Sen

Yağmurları bekleme yeter dön artık
Yağmak zorunda değilsin susamış bedenime
Öyle çok özlemişim, seviyorken delice
Düşmek zorunda değilsin her gece düşlerime;
Bırakda rüyalarda kendim sarayım.

Yağmurları bekleme dinsin bu hasret
Damla damla gelişin bana huzur vermiyor.
Ellerini tutmak için çabalıyorken
Avuçlarımdan kaçışın beni mutlu etmiyor.
Bırakda sana tamamen sahip olayım.

Yağmurun kokusuna sardım
Tutamadığım kendimi.
Damla damla sen
Çisil çisil sen
Aklıma düşen sen her yağmurda
Aklımda bir başka sen oluşuyor
Çıktığım yağmur dualarında.
Bırakda dualarım günahlarım için olsun. __________________


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:11 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Bende olduğundan beriNe zaman aynaya baksam; kendimi bulamıyorum.Gözlerimde gözlerini, dudaklarımda gülüşünü görüyorum.Hep nefesini soluyorum, tenimde bir ürperti beliriyor.Koca şehir susuyor sadece sesin çınlıyor kulaklarımda.Bakabildiğim kadar ileride, dokunabildiğimce yakındasınama hasret kalıyorum bebek yüzlüm gülüşüne.İstanbul gibi bakıyorsun bana, gizemli ve buğulu.Hem içinde olup, hem yalnız yaşamak bilsen ne kadar zor geliyor. Hayat kavgasını sürdürüyor sevdam.Aşk can çekişiyor gecelerimde.Tenine susuyorum Marmara’nın derinliklerinde.Yeditepe çalıyor sanki seni benden, yavaş yavaş tüketiyor.Gökyüzüne yıldızlarla tutunan peçesini çıkarıyorum karanlığın.Pencereden yatağına süzülen ay ışığı olmak,yüzünü sürdüğün yastık olup düşlerine avuç açmak için.Bedeninde serilmeliyim gece gibi.Meleklerin uyurken bıraktığı gülüşü seyretmeliyim başucunda.Kalmamı ister misin, yıldızlar bir bir gömülürken sabaha?dokunmamı ister misin ayaz düşen tenine? Hani utanmazlığın koynundakendinle sevişmelerinde yanında olmamı ister misin ?Kuruyan teninde terden boncuklar yapabilirim,güzel bir melodideki piyano tuşları gibi dokunabilirim vücuduna,kıvrımlarınla ahenkli yaşayabilirim seni.Rüzgârın dağlarla kucaklaşmasını,dalgaların kıyılara cilvelerini getir aklına.Önce, süzülmelerini hisset kumlara köpüklerinin,sonra kızışan rüzgârla tut ellerimi.Tüm gücünle sarıl biçare kimliğime.Açlığımı, susuzluğumu, sırlarımı bitir gecede.İçimde kıpırdanışların, yüreğimde sıcaklığın, dudaklarımda titreyişleri sevdanın, tenimin ürpertisinde nefesin olmalı...Dağıt, hazan düşen yatağımı. Güneşim ol eylül gözlüm.‘Seni istiyorum’ diye yutkunduğum nefesimi al dudaklarımdan,sırlarımı çöz öpüşlerinle. Ay gibi yum gözlerini geceye,yıldız gibi kay geç düşlerimden. Tadını bilmediğim,tenine düşmediğim hayal olmaktan çık, dökül şehvetinle.Söyleyemem sana yanan tenimi, kıvılcımı düştü bir kez içime.Kıvranışlarım kadar sessiz uykusuzluğum.Her dokunuşumda kendime, haykırışlarım suskunluğum aslında.Kendime sarılıp yatağın bir ucunda tüm ürkekliğimle gelişini beklerim. İçimden akan ılıklığı, sıcak sevdayı sana sunmak,sadece hayalinle bütünleşerek yaşamak çok zor be aşkım...‘SEN’ bendeysen, benimsen.. Neden gecelere isyanım?Kirpikten bulutlarını arala artık, güneş gözlerinde kapalı kalmasın,Uyan! Dünya güneşe, ben sana kavuşayım.Seni seviyorum eylül bakışlım…(?)

Sen geliyorsun; kuşlar geliyor bahçelerden
Papatya kokusu bir de, sen gelmeden önce

Nasıl tanıyorum bilsen geçtiğin sokakları
Biraz mahmur oluyor bakışları, fersiz, çaresiz
Ölü kelebekler görüyorum sokak köşelerinde
Duvar diplerine bırakılmış acılar
Yorgun ihtiyarlar bir de, gençliğini arayan

Sen tüm sokaklardan geçmişsin meğer
Hangisine baktıysam rengi bembeyaz
Bir dokun bin ah işit pencereden
Bir asker ağlıyor kenarında sessizce
Yavuklusunun adını unutmuş gözlerinde
Ne zaman biteceğini askerliğinin
Nereye gideceğini, kim olduğunu

Aklının karıştığı mahzenlerde
Bir adam izlerine bakıyor delice
Şimdi sen geliyorsun, biliyorum
Hayallerim geliyor, umutlarım, mutluluğum
Hiçbir şeyi görmüyor gözlerim
Gireceğin kapıdan başka

Eğer ;

O'nu hatırladıkta başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz... ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin... O'nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, O'nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...

sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, O'ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,

ve O, her durduğunuz yerde duruyor,

her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp,

hüzünlendikçe ağlıyorsa...

dünyanın en güzel yeri O'nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...

hayat O'nunla güzel ve onsuz müptezelse... elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü,

O'nun yüzü pembeyse, kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...

her şiirde anlatılan O'ysa... her filmin kahramanı O...

her roman O'ndan söz ediyor, her çiçek O'nu açıyorsa...

bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez

özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,

iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...

iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...

eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire O'nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın O olduğunu adınız gibi biliyorsanız... mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona O diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi O'na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke O anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...

kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...

özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...

hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız...

O'nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse... ayrılık ölüme,

vuslat sehere denkse...

gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;

bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep O'nun yüzü suyu hürmetine...

uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...

dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa, nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim... gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı,

bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...

Her gidişte ayaklarınız "Geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız,

sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...

...o halde bu SONSUZ AŞK!..

"Çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.

Günbatımında karşılaştığım açmaya çalışan en yalnız çiçektin sen ...Elimi uzatsam dokunacakmışım gibi yakın , arada miller varmışçasına uzaktın. Bedenin yanımdayken bile , gözlerin , gözbebeğim kadar uzaktaydı. Görebileceğin en uzak nokta gözbebeklerindir çünkü...

Dokunuşların , seni tüketiyordu ; sen her dokunuşunda ölüyordun , gerçeklere dönüştü dokunmak senin için , ve sen her dönüşünde tükeniyordun... Zevkten öteydi , acıydı sevişmeler sende...Sen acıyı her haliyle seviyordun. Dilindeki , bedenindeki , beynindeki tek tat sadece acıydı ve sen bundan zevk almayı seçiyordun.

Gülüşünde hep bir korku , hep bir soru vardı. Gülümsemeye alışkın olmayan dudakların vardı. Sadece küçücük bir kıvrımdı gülümseme dediğin , içinde hüzün ve acı saklı...

Ellerin yorgunluğunu taşıyordu hayatının , senin yaşın ellerinde gizliydi , sen orda gizliydin. Sessiz , ince , narin , yıpranmış...

En çok kalbini görmek isterdim , tam yanındayken kapattığın , ve bir daha asla açmayacağın...Gözlerine baktığımda yokolup gitmekten , sırrına eremeden gizeminde adını unutup , varımı yitirmekten çekinirdim. Lakin ben bilirim ki , gözlerin , en tenhasında , kuytusunda gecenin , bilinmezin. Gözlerin , aysız gecede , şavkını göklere yol diye çizdiren bir avuç zümrüt , yosunların arasında...

Aydınlık bir günde , birden yağan yağmur gibiydi aşkın. Uzay boşluğunda kaybolan sözcükler gibiydi...Nasıl yalnız doğuyorsak , ve nasıl yalnız ölüyorsak , aşkta , aşkımda yalnız yaşanmalıydı belki de...Karakaplı deftere yazılan yeni bir isimdin belki de..Ve her aşk aslında ardından kin ve nefret getirmektedir belki de...

Aslında aşk öylesine kırılgandır ki , en ufak bakış ardından paramparça bir yürek getirir. Ve her parça geceye karışırken , hüzün denizden eser...Hüzünden kaçan aşktan da kaçmalıdır...Aşk , öldürücüdür...İçinin soğumasıdır zamanla...Sonsuz aşk yoktur belki de... Sonsuz kırılganlık vardır...Boşlukta aradığın elleri bulamadığında , aşk , nefreti getirir. Karşılıklı bile olsa tehlikelidir.

Çünkü, uçta bir duygudur aşk ; ve diğer ucunda nefret vardır. İki ucun birleşmesi hiçten bile değildir...


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Aklıma her gelişinde,gözlerim dalar gider
Hiç bilmediğim yerlere,
Tarif edilmez bir duygu sarar bedenimi birden,
Benim için yalnızca sen varsın sen...
Müziğin gizemine kapılıp hayallere dalarım
Her hüzünlü şarkıda için için ağlarım
Yüreğime akan her damla yaşta,
Yalnızca sen varsın sen...
Mehtaplı gecede yıldızları izlerken
Gözlerim nemlenir derinlere dalar
O zaman,bir yıldız kayar yüreğimden
Tuttuğum dileğimde sen varsın sen...
Uyku nedir unuttum.
Geceleri yalnız seni düşünüp
Hayaller Kuruyorum
Kirpiklerimden süzülen yaşlara aldırmadan
Bak,gecenin rengi değişiyoryeniden,
Hala hayallerimde
SEN VARSIN SEN

Ayışığı olup sen üşüme diye üzerini örterim geceleri
Süzülürüm koynuna haberin olmaz
Sevdamı bilmediğin gibi

Çekip gittin bir akşam
Güneş battı gidişinle yüreğimde
Her saniye yeniden
Tek bir laf etmedim
Bakışlarımdaki kıyamet buluşmaya kıyamadı gözlerinle

Bu sabah beni bulamayacaksın kollarında
Uyandığında seni öpen ben olmayacağım dudağının kıyısından
Sen uyurken seyre dalan ben olmayacağım güzelliğini
Uçmayacak martılar adalara doğru
Vurmayacak kıyılarıma hasret dalgaları
Parçalanan dalgalarda gizli hasretim değil
Yüreğin olacak
Dudaklarının nemi donacak gözyaşlarının ateşinde
Başka bir bedenin sıcaklığı üşütecek seni

Ve ben sürüklenirken çaresizliklerin doruklarına
Dibine kadar battığım sensizlik girdabında
Dolanırken soluksuzluk boğazıma
Sarmalanırken yalnızlık kırbaçlarıyla

Haykıramayacağım
Susacağım
İçime süzülecek gözyaşlarım
Kimse bilmeyecek

Ve ayışığı olup sen üşüme diye üzerini örteceğim geceleri
Süzüleceğim koynuna haberin olmayacak
Sevdamı bilmediğin gibi

''BEN ÇOK MUTLUYUM''

Sen olmadın, hiç bir zaman!
Ben Seni severken, Sen yoktun bitanem…
Yüreğime kazımıştım adını! ..
Adın var’ gölgen var’ Sen yoksun bitanem…
Sen olmazsan’da aşk olur! , Ben Seni Sensiz Sevdim
Sen gelmezsen’de, sevdamız yaşar bitanem…
Benim yüreğimde dağlar gibi,
Korun var, yanıyor’ yakıyor’ yıkıyor’ be bitanem…
Sen olmadın, hiç bir zaman,
Olmayacaksın’da,
Biliyorum ve çok derinden gülüyorum,
Be benim gonca güllü Sevgilim…
Sen olmasan da,
Hayalin var be gülüm.
Sen olmasan da,
Rüyalar var be bitanem…
Ben seni, her gün böyle, doyasıya yaşıyorum.
Sen istersen gelme, ben çok mutluyum.
Hayallerimle!
Rüyalarımla!
Sevdamla başbaşa, yaşıyorum be bitanem….
Sen gelme kal kaldığın yerde.
Umutların! …
Yarınların yıkılmasın! ..))
Düşlerin gerçek olsun,
Ben böyle mutluyum,
Sende öyle mutlu ol,
Sakın gelme gelme bitanem….
Ben Seni Sensiz Sevdim..ELVEDA…

Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.

Biliyor musun, iki gözüm; bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz? Bahar mı, kış mı, sonbahar mı, yaz mı; inan farkında değilim. Sıla ne yana düşer, gurbet ne yanda? Nerdeyim, nasılım? Bilmiyorum.

Derdim, kederim ne ? Biliyor musun yanıtını?... Neşemi, sevimcimi, yaşama gücümü yitirdim. O coşkulu, mutlu, umutlu günlerimi ne de çok özlüyorum. Öylesine bir özlem ki bu; ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Sevdiklerim, özlediklerim ve bana dost olanların her biri başka bir yerde; hiç birine kavuşamıyorum.

Dalları fırtınada kopmuş bir ağaç gibiyiz iki gözüm. Her dalımız bir sınır boyunda, her yaprağımız bir ülkeye savrulmuş. Bir yanımız vizeli, bir yanımız kaçak. Çocukluğumu, ilk gençliğimi, geçmişimi, memleketimi velhasıl eskiye ait herşeyimi nasıl özlüyorum biliyor musun? Özümü özlüyorum, özümü.....Kendim olabilmeyi, sözümde durmak için verdiğim çabayı, kendime dürüst olmak için kendimle olan mücadelemi, özümle barışık yaşamayı özlüyorum. En iyi sen bilirsin, bir huyumu terk etmek için sarf ettiğim gayreti. Doğaya, insanlara, hayvanlara, çocuklara olan sevgimi, tutkumu ve yüreğimdeki ateşi, dimağımdaki tadı da en iyi sen bilirsin.

Zaman geçiyor, hayat geçiyor, ömrümde akşam çanları çalmaya başladı bile. İnsanın mutlulukları, heyecanları, hayatı, yaşadıkları geride kalıyor iki gözüm. Bizim gibileri yıllar geçtikçe daha bir duygusallaşıyor. Toplumların gittikçe bencilleştiği, duyarsızlaştığı dünyamızda olup bitenler beni hüzünlendiriyor. Acaba bu durumun bilincinde ve farkında olan çevremizde kaç insan var ? Binbir düşünce üşüşüyor beynime. Anılarla, özlemlerle boğuşmak beni yıpratıyor. İç acısıyla dolu, yaralı, bin yerinden vurgun yemiş bir gönülle acılara karşı umarsız olmaya çalışıyorum ama olmuyor. Belki bir gün son bulacak ufuklarda solar hüznümüz. Hala bir şeyler bekleyerek bulutsu bir sise gömülüyor her şey.

Şimdi ise, gülmek-ağlamak arası . Üzerime ölü toprağı serpilmiş gibi. Silkinip çıkamıyorum. Gün ışığına, suya hasret bitkiler gibi tatsız ve tuzsuzum. İşte şimdi böyle bir insan oldum iki gözüm. Gayesiz ve huysuz . Evden sokağa her çıkışımda, penceremden dışarı her bakışımda, karabasan gibi çöken sis ve karanlık dokunuyor bana. Oysa ışık umut, umutsa hayat demektir. Ben mi o ışığı yitirdim, yoksa o ışık mı beni; bilmiyorum.

Nedense hep geçmişe bir özlem duygusu büyüyor içimde... İşte böyle iki gözüm. Hangi gündeyiz? Bugün ayın kaçı? Hangi mevsimdeyiz ? Bilmiyorum. Bilsem de, benim için artık hiç bir önemi yok..........

Uzun yıllar önce sevdamı yüreğime yükleyip geldiğim bu yabancı ülkede, koynunda volkanları taşıyan bir dağ gibi sustum. Suskunluğumu delicesine haykırmak isterken, içime ağuları akıttım ve öylece sustum. Kara bir diken gibi yuttum ve içime yığılıp öğlece kalakaldım. İçimdeki yangını, yüreğimdeki yarayı, gözlerimdeki damlayı sorma. Hasretlere dayayıp başımı, hüzünle geçip giden günlere, gecelere döndüm sırtımı iki gözüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Gönlümün duvarına kocaman bir sevda resmi çizdim, bir de ateş yaktım ocağıma dağ gibi.Ki, okyanuslar söndüremez.

İnsanlar, var olalı beri kabullenmiş sevdayı. Herkes kendi sevdasının Mecnunu; kendi hasretinin delisi olmuş. Kendi hikayesini, kendi sevdasını en büyük sanmış ve saymış; büyütmüş yüreğinde dağ dağ. Sabır sabır beyninin gergefine işlemiş. Benim sevdam da benim için dünyanın en büyük, en kutsal sevdası....

Ben ki, sevdanın çöllerinde ayrılıkların en büyük hasretini çektim Leyla ‘mın. Ferhat oldum dağları deldim. Kerem oldum yaktım kendimi. Pir Sultan oldum asıldım, Nesimi oldum yüzüldüm. Kavuşmak için gönlümü yollara düşürdüm. Horlandım, ezildim, hakaretlere, işkencelere maruz kaldım.

Yüreğimdeki yangını, gözlerimdeki hicranı sorma iki gözüm. Acılarımı kimsesizliğime yükleyip, uzayıp giden yollara düştüm. Yorgun, yetim ve yaralı. Aşık oldum, yaktım kendimi. İçimde bin yangınla çıktım yola. Sevgilime şiirler yazmak, şarkılar bestelemek, türküler yakmak en büyük ibadetimdi. Kavuşmak ise en inanılmaz hayalim.

Bilirim ki aşkın bahçesinden bir gül koklayan, şeyda bülbül olurmuş. Bilirim ki aşkın pınarından bir damla içen, ömrünce sarhoş gezermiş. Bilirim ki kavuşmak olmasa sevdalılar, ağlayı ağlayı kör olurmuş.

Aşk olmasa iki gözüm, içimde biriktirdiğim bu yangın olmasa, dolmasa iliklerime aşkın hasreti, bu yangın yüreğimi sarmasa, avuçlarımı yakmasa bu ateş, akar mı damarlarımdaki kan! Bir gün kavuşmak hayali olmasa, nasıl dayanılır bu yaşama, bu kimsesizliğe, bu gurbete, bu hasrete iki gözüm, nasıl?


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Gecenin karanlığında yolunu bulmaya çalışan pervaneydim ben. Sense bana ışık tutan sokak lambası. Sana uçardım, aydınlığına, ışığına. Başımı döndürürdün de yine sana gelirdim her gece. Yolum da sen olurdun umudum da... Gündüzleri zamanın akmasını dilerdim, gecelerinse durmasını...Günün ilk ışıltısına kadar sana biraz daha yakın olmak için dönenirdim. Işığın yakardı kimi kez, biraz uzaklaşır yeniden sokulurdum. Nerden bilebilirdim yokluğunun, varlığından daha çok yakacağını...

Şimdi sen yoksun, ne yapar nereye konarım bilemiyorum...

Hep orda o sokakta umduğum sen, şimdi yoksun!

Her yer karanlık, her şey siyah... Söyler misin sevgili; ölüm de mi siyah, ölüm de mi karanlık? Gözlerine bakmak, ışığında kaybolmak ölüm müydü? Ölümümmüş bilemedim...Ne çıkar yokluğun karanlık, yokluğun siyahken, ölüm karanlık olmuş ne çıkar?

Ve ben yokluğunda sevgili, karanlıktan korkmamaya başladım.Sen şimdi başka pervanelerin ışığıyken ben karanlığa doğru yol alıyorum

sorma
ben kimim, adım ne, nereden geldim
kim açtı bu kahrolası çukuru yüreğimde
kimi sevdim, kime özlemim
kaç yıl sevda doldu iliklerime
kaç yıl eksildim.

tut ki, bir pınarım suyu kesik
akamadım nazlı nehirlere tut ki
susturulmuş binlerce türkü
bastırılmış binlerce acıyım
baştanbaşa aşk ve ateş

tut ki, incinmiş bir gülüşüm
gecikmiş bir düş
bir ateşin çemberinde
yarım kalmış sevinçler kanayan

tut ki, kar altında sevincim
bütün mevsimlere küsmüşüm

kanadı kırık bir serçeyim tut ki
dağlarda koparılmış kınalı bir çiçek

ateşin zulmünü gördüm
suyun ihanetini
baştanbaşa aşk
baştanbaşa hasret
susturulmuş
milyonlarca türküyüm

bir sarı çiçek
bir sarmaşık belki
çözer dilini yüreğimin
ihanetlerin kilitlediği...

Benimle “ev”lenir misin? Hani içi çeyizliklerle dolu,mutfağı pancurlu,oturma odası olan,salonunda misafir ağırlanan,yatak odası sabah sessiz,gece gürültülü olan,banyosunda şarkılar mırıldanılan,bazen kahkahalar yükselen bir evde,benimle “ev”lenir misin?

Benimle “ev”lenir misin? Hani iyi ve kötü günde,aşk bizi ayırana kadar,kar etrafı güzelleştirmişken,ve ben şu an battaniyenin altında olmak isterken,sıcak bir bardak çay eşliğinde çizgi film izlemek isterken elimde bir parça çukulatayla,benimle “ev”lenir misin?

Benimle “ev”lenir misin? Hani benim tüm huysuzluğuma,tüm kıskançlığıma rağmen,aynı evin içinde evle, benle,huysuzluğumla,kıskançlığımla bir olup,bana katlanabilir misin?

Benimle “ev”lenir misin? Biz bir “ev” olabilir miyiz seninle? Hani “yuva” gibi bişey…Hani içi sıcak,dışı soğuk,yazları ılık,kışları sıcak,Akdeniz iklimi gibi birşey…

Benimle “ev”lenir misin? Geceleri korkup,yataktan fırladığımda,korkmamamı söylemek için yanımda olur musun?Canım su istediğinde söylenmeden kalkıp bana bir bardak su getirmek için,sıcak yatağından çıkar mısın?Karnım gecenin bir vakti acıktığında,bu saatte yemek yemenin beni şişmanlatacağını söylemeden bana kepek ekmeğine bir sandviç hazırlayıp,içim ferah yememi sağlar mısın?

Benimle “ev”lenir misin? Kilo aldığımda bile,beni dünyanın en güzel kadını addedip,yatakta aynı şekilde sever misin? Rejim yapmak istediğimde haftasonu uykundan erken kalkıp,benimle yürüyüşe gelip,dönüşte de benimle portakal suyu içer misin? Eve döndüğümüzde banyoya önce benim girmemi,çünkü terin üzerimde kuruyup hasta olmamı istediğini söyler misin?

Benimle “ev”lenir misin? Hani zor geçen bir günden sonra,eve geldiğimde yemek yapmak istemiyorsa canım,sadece pizza yemeğe razı olup,çayı bile sen yapmaya kalkar mısın?Ve beni dizlerine yatırıp herşeyin düzeleceğini,kimsenin beni yıldıramayacağını söyleyerek saçlarımla oynar mısın?

Benimle gerçekten “ev”lenir misin? Kooperatif taksitlerine girip,araba almak için bankadan benimle birlikte kredi alır mısın? Haftasonlarını sadece arabamız olacak diye girdiğimiz taksit yüzünden evde geçirdiğimiz için surat asmadan,vcd seyredip,sevişerek geçirir misin?

Ve ben bir gün bu “ev” den sıkıldığımda,benimle çok uzak bir yere sorgusuz sualsiz gelir misin?

Ve ben bir sabah doğan güne gülümseyemeden başka bir hayata gidersem,ardımdan sonsuza dek beni sever misin? __________________

Ay dolunay,imkansız aşklar vakti…

Dolunaylı bir hafta sonuna girerken genel bir gerginlik var üstümde.Ya ben her kötü zamanlamamı dolunaya yüklemeyi adet edindim bilmiyorum. Ya da gerçekten ay ışığı med-cezir gibi ruhumu çekip bırakıyor. Bahar gelip nar çiçekleri gibi renkten renge girerken dünyamız, ruhun renklerini atlamamalı derim.Gel gör ki havamız hep parçalı bulutlu,renkler hep griye çalıyor inceden.
Bugünkü mevzunun karanlıklığı da oradan gelmekte okuyan dostlarım,mevzu imkansız aşk hikayeleri. Hani son ayların şarkısı kadar olmasa da, bir çok sayılı nedenden dolayı engellenmiş duygularımız.
Neler vardır ki insanın dünyasını alt üst edebilecek duygusal yoğunlaşmalarında?

Karşılıksız aşk hikayeleri,sosyal konum farklılıkları,öğretmen-öğrenci ilişkisi,yaş farkı belirgin olan aşklar, evliyken yaşanan aşklar,arkadaşının aşkı olanlar,arkadaşının eşine aşık olanlar,iş yerinde aşk yaşayanlar,sanal dünyadan gerçek aşk bulanlar, yanlış zaman yanlış insana denk düşenler,uzak düşenler,Hipokrat yeminini unutturan aşklar, sonu gelmeyen ilişkiler içerisinde kalanlar…

Liste yeterli mi bilmem bence daha çok çıkar örnek. Hoş toplamına bakılınca aşk öykülerinde imkansızlık kardeş hikaye gibi alttan gelir.Her bekleyişte, aşkın insana olan uzaklığı hissedilir.Kimse kolay kavuşmaz istediklerine,ondan her hikayede biraz umutsuzluk,biraz sessizlik vardır.
Ancak bir de asla olmaz denilen, daha baştan aklınızın kaçıp ruhunuzun teslim olmayı düşlediği öyküler vardır.
Süper egonuzun tüm gücüyle “uzaklaşmalısın” diye haykırdığı,ama içinizdeki karşı konulmaz dürtünün sizi içine attığı öykünüzü düşünmeye başlayın.
Bir anda mı oldu gerçekten?Yoksa yasak olan daha mı çekici geldi inceden inceye?
Peki kime ve neye göre imkansız, neye göre yasak olur bu hikayeler.Adına tabu dediğimiz kimin koyduğunu hatırlamadığımız kurallar zinciri gelir başta.
Toplumun bir arada yaşamasını sağlayan yazılı olmayan kurallar, başta bireyin mutluluğunu hedeflerken bir süre sonra mutsuzluğun kaynağı olmuyor mu biraz?

Aynı tabular bir süre sonra herkesin seanslar süresince yıkmaya çalıştığı duvarları olacaktır.Bu kısmı deneyimle vaki.
80’lerden beri yükselen trenddir, özgür, modern şehir insanı efsaneleri de buradandır.Tabuları yıkan öyküler filme geçer.Aslında öncesinde de sinema imkansız aşk hikayeleriyle doludur.Hastalıklı,başı sonu karışmış düğümleri vardır, ya da gelinine aşık olan, ve eşinden daha olgun ve anlayışlı bu adamda ruh eşini gören genç Filiz Akın ile Kartal Tibet gibidir imkansızlığın boyutu.
İmkansızdır ama vardır.
Kuralların doğruları bağırması,kalbinizin sesini susturabiliyorsa ne mutlu. Bu tarz ilişkilere girmek bir çok karmaşa getirirken, girmemek de ömür boyu aklınızda kalabilecektir.
Çünkü aynı ses de kulağınıza aşkı kaçırmamalısın diye fısıldamıştır sessizce.
Peki ne yapmalı,ya da hangisini yapmak daha kolay gelir.Tartışırken,imkansız aşk yoktur,aşkın önünde engel olmaz diye sesler çıkar artarak.İyi niyetli yalanlar gibi geliyor bana bu sözler.
Öyle olmasını istesek de bu kadar cesur ve bu kadar açık değiliz hayata karşı.Korkarak bakıyoruz zor olana.Söyleniyoruz başkalarının durumuna, “nasıl yapar,başka kimse kalmamış mı,etik değil,ayıp” diye.Sonra da aşk için her şeyi yapmalı diyoruz.

Aslında söylenmemiş sözlerle dolu içimiz.

Dolunay bahane.


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

BİTMEYEN AŞK

Genc adam ellerinde bir buket cicek, sahile kosarak geldi... Gözleri söyle bir sahilde gezindi, aradigini göremeyince ilk gördugu banka oturup sevdigini beklemeye basladi. Ellerinde yine her zamanki ciceklerden vardi.Sevgilisinin en sevdigi cicekler bunlardi. Kirmizi, kipkirmizi, kan kirmizisi guller... Sanki dalindan yeni koparilmis gibi tazeydiler, buram buram kokuyorlardi, sevgi kokuyor, ask kokuyor en önemliside özlem ve hasret kokuyordu guller... Hepsinin uzerinde damlalar vardi. Sanki agliyor gibiydiler. Genc adam gullere bakti, sanki onlarla konusuyormus gibi, " Neden agliyorsunuz, bakin ben ne kadar mutluyum " dedi. Az sonra sevdigini görecegi icin kalbi yine deli gibi atmaya baslamisti. Ne zaman onu dusunse, onunla bulusacagini hayal etse kalbi yine böyle yerinden cikacakmis gibi oluyordu. Senelerdir birbirlerini sevmelerine ragmen ikiside sevgisinden hic birsey kaybetmemisti.. Onlari hic birsey ayiramazdi... Ne hasret, ne ayrilik, nede ölum... Genc adam telasla saatine bakti. Sevdigi yine gec kalmisti, 1 dakika gec kalmisti. Ustelik o, sevdigini bekletmemek icin dakikalarca önce kosarak geliyor, onu beklemeyi bile seviyordu. Oysa o her zaman bunu yapiyordu. Devamli kendisini bekletiyordu. Herkesin bir kusuru olurmus diye dusundu... Ve gözlerini önundeki ucsuz bucaksiz denize dikti.. Denizin sonu yok gibiydi, tipki sevdigi kiza olan aski gibi denizinde sonu yoktu. Sonsuzluga uzaniyordu...Aslinda bugun onlar icin cok özel bir gundu. Kendi aralarinda sözleneceklerdi. Delikanli önce bunu sevdigine acmis, sonrada gidip 2 tane yuzuk almisti. Bu kadar önemli bir gunde bari, onu bekletmemeliydi.. Ama alismisti artik beklemeye, zarari yok biraz daha beklerim diye dusundu. Gullerin yapraklari nedense hala yasli idi. Bir turlu anlamiyordu onlari. Hersey bu kadar guzelken neden agliyorlardi ki ? İste az sonra sevdigi gelecek, ona sarilacak, kucaklasacaklardi...Sonra söz yuzuklerini takip, evliige ilk adimlarini atacaklardi.Genc adam öyle heyecanliydi ki sevdigine kavusmak icin can atiyordu... Martilara bakti,birbirleriyle oynasip, ucusan martilara... Ne kadar guzel dansediyorlardi Tekrar saatine bakti genç adam.Endiselenmeye baslamisti. Sevgilisi yine gec kalmisti, hemde cok... Bu kadar gec kalmamasi gerekiyordu. İste hergun burada bulusmak icin sözlesmiyorlar miydi? Her gun sahilde, martilara bakarak, denizin onlara anlattigi masallari dinleyerek birbirlerine sarilip hasret gidereceklerine söz vermiyorlar miydi ? O zaman neden gelmemisti yine ??... Aklina kötu dusunceler gelmeye basladi. Hayir.. hayir..olamazdi. Sevdigine birsey olamazdi. Onsuz hayat yasanmazdi ki... O ölse bile devamli benimle yasar diye dusundu genc adam. Bunun dusuncesi bile hos degildi. Gözlerini yere indirdi. Gözyaslarini kimsenin görmesini istemiyordu. Zaten nedense etrafindaki insanlar ona sanki kacik gibi bakiyorlardi. Rahatsiz olmaya basladi bakislardan. Artik bikmisti... Yine sevgilisi geldi aklina.. Neden gelmedi acaba diye dusunmeye basladi. Gözlerini kapatti. 7 sene oldu dedi. 7 senedir hergun bu sahildeydi, sevdigini bekliyordu. Daha fazla dayanamadi. Kalbi parcalanacak gibi oluyordu. Gözlerinden 1 damla daha yas gullerin uzerine damladi... Yine gelmeyecek galiba, en iyisi ben onun evine gidiyim diye mirildandi...Hic olmazsa gulleri her zamanki gibi yanina koyar, ona vermis olurdu... Genc adam ayaga kalkti. Sevdigiyle bulusmak uzere, yesil tepenin ardindaki kabristana dogru yurumeye basladi. .NE BÜYÜK AŞKMIŞ...

Nereye baksam "gel beni bul" diye haykırıyor aşk.
Takılıp gidiyorum ardından aşkın sesinin. Ulaşmaya çalışırken o sese,
yakalamaya çalışırken; tökezliyorum her defasında ona giden yolda
Düşüyorum...
Her düşüşten sonra, yamalı bir sevda daha bırakıyorum ardımda.
Ve anlıyorum her defasında neden hep kaçtığımı sevdalarımı yaşamaktan...
Ve anlıyorum her defasında neden hep yarım bıraktığımı aşklarımı..
Ve anlıyorum her defasında, kendime yasakladığım sevdalarım ve sevdayı
yaşamamışlıklarım, bitişleri görme cesareti yoksunluğundan başka birşey
değil...

"Sonsuz ve ölümsüz aşk yoktur"
Ama o ses...
Ahh o aşkın beni çağıran sesi yok mu?
Tıkayamıyorum kulaklarımı artık.
"Bulduğumda yaşayacağım bu sefer" kararlılığı ile koşuyorum hep.
Düşüyorum....
En ufak bir sendelemede hemen yeni bir arayışa itiliyor yüreğim, sonra bir
yeni arayışa daha, sonra bir yenisine daha.....
Bu öyle bir kısırdöngü ki, aynı anda çoğul sevdalar esiyor yüreğime;
eşzamanlı aşklar yaşıyorum..
Fırtınayı bekleyen ben, yetinmeye çalışıyorum rüzgârlarla..
Üselik çoğu rüzgâr bile değil ve aslında ben çoğunu en baştan anlıyorum,
kendimi kandırıyorum..
Ama gene de atıyorum aşkın ılık esen rüzgârlarına kendimi.
Sonu başından belli yarım yamalak sevdalar yaşıyorum.
Her yamalı aşktan sonra daha fazla artıyor açlığım, daha fazla artıyor kana
kana içme ihtiyacım..
Her biri için "acaba bu kez doğru kişi mi" diyerek eş zamanlı aşklar
yaşıyorum.
Ve ben, her defasında; daha da üşüyen bir yürekle başbaşa kalıyorum, daha da
yalnız bir yürekle..
Ahh!
Ama suç bende, salaklık bende..
Çok şey istiyorum ben!!!!
İnsan olmalı ruh ikizim olmalı, kadın olmadan önce...
Ruhumu soyabilmeli giysilerimden önce..
Zihinsel uyum "olmazsa olmaz" larımın başında geliyor..
Elleri bedenimden önce saçlarımda gezinebilmeli...
Ruhum ile sevişebilecek bir yüreğe sahip beden olmalı yatağımdaki..
Ve eğer mümkün ise..
Lütfen..
Birlikte uyuyup birlikte uyanabileceğim biri olsun bu sefer...
Görüyorsunuz ya; ne çok şey istiyorum. Üstelik bu kadar da değil, liste daha
uzuyor...
Tekrar aşkı yaşamayı yasaklasam kendime, eskisi gibi yarım bırakıp gitmeye
karar versem???...
mi acaba?
Ama hayır, ben artık gerekirse boğulmak istiyorum sevda denizinde.
Sonları da yaşamak istiyorum artık..
Şimdilerdekilerde değil ama, öncekiler, önceki sevdalarımda hep ışıl ışıl
gözler vardı...
sürekli düşünüldüğüm ve düşündüğüm, arandığım ve aradığım, çılgınca
özlediğim ve özlendiğim, bulutların üzerinde yaşıyormuşcasına yaşanan
sevdalardı benimkiler.
Hep öyle kalsınlar istediğim için yarım bırakıldılar zaten.
İstemedim o ışıl ışıl gözlerin donuklaşmasını..
İstemedim telefonumun nadiren çalmasını..
İstemedim paranoyalarımla başbaşa kalmayı..
Korktum hep bitişlerin acımasızlığından..
Sanırım aşk benden intikam alıyor.
Dolu dolu, dopdolu aşkları yaşamadım, yarım bıraktım.
"Madem öyle gel böye" diyor şimdi bana...
"Gel beni bul" diye haykırırken bir yandan, diğer yandan da "ohh canıma
değsin, sana sunduğum fırsatları geri teptin zamanında, kendi düşen ağlamaz"
diyor sanki..
Ey Aşk !
Af diliyorum senden işte...
Çıksana artık karşıma, savursana beni fırtınalarınla....

HERŞEYE İNAT

ve daha birçok şeyin özlemini özleyeceğim
unutulmuş ne varsa hepsine inat hatırlayacağım gözlerini
yağmuru saçlarına dolayıp
rüzgarla yoğuracağım
tutup seni bakacağım haline
kendini özlediğini göreceksin gözlerimde
rüzgarın saçlarına olan aşkına inat İstanbul´ u ellerine yazacağım;
eskimesin diye izlerin
Boğaz değişmez başka eller değsede
ve değişmez Altı Minare başka gözler nazar etsede…
başka ellere inat hatırlayacağım ellerini

yangın kokuyor gözlerinde Yeditepe
ferini puslandıran küllere inat hatırlayacağım maviliğini
acıyı koyup ceplerime
aşkınla doyuracağım
hiç değişmeden çıkacağım karşına
susarak konuşacaksın bakarak gözlerime
acının yüreğine olan aşkına inat dokunacağım içine
eskimesin diye özlemin
Boğaz kaybetmez mavisini tüketselerde yeşilini
ve kaybetmez Altı Minare heybetini, zaman eskitse de rengini…
ey zaman; sana inat seveceğim…

Aşk sudur,sevgi susuzluk.
Bu yüzden sevgi hasrettir,
Özlemektir,beklemektir.
Asıl maharet:
Susuzken suyu içmek değil
Karşısına geçip seyretmektir.
Aşk haykırmaktır,sevgi ağlamak;
Aşk açmaktır,sevgi katlamak.
Sevgi saklamaktır
Yüreğini,gözlerini
Ve de ellerini saklamak
Bahar geldiğinde…
Bir çiçeğe,yeşile,çimene
Aşık olamazsın ama seversin.
Arkadaşına aşık olamazsın
Ama seversin.
Toprağa fidanı aşkla değil
Sevgiyle dikersin.
Sevgi için ölünür,aşk öldürür.
Aşk kıskançtır,nankördür
Sevgiyi öldürür.
Aşk Kabil’dir,sevgi Habil.
Aşkla sevgi aslında kardeştir
Babaları insandır,Adem’dir
Aşk için şiirler yazarsın,
Şarkılar yaparsın;
Sevgiyi anlatamazsın.
Çünkü yüreğine sığdıramazsın.
Kalbini aşka kapatabilirsin
Ama sevgiye kapatamazsın
Sevgi gizli,aşk aşikardır.
Yüz vermeyince unutursun
Sen aşığım diye daha kendini kandır.
Dedim ya sevgi gerçek,aşk yalandır.
Dahası da var:
Aşkın gözü kördür,
Fazla naz aşık usandırır;
Aşk oyun,aşık oyuncaktır.
Sevgi ise yaşamdır,hakikattir.
Aşk aceledir,
Sevgi usul usul sabırlıdır.
Acele işe hem şeytan karışır.
Aşk ateşlidir
Çünkü hastalıklıdır.
Sevgi ılıktır
Çünkü sağlıklıdır.
Velhasıl bu iki kardeşin hikayesidir
Aşka ve sevgiye dair…


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Kaç yıl önce olduğunu bile anımsayamadığım,
Uzun bir zaman yolculuğunun en son köşesindeydi,
Aşk denen duygu ateşinin yüreğime ilk düştüğü vakitti,
Bir yaz haytalığında süregiderken mavi gözlerindeki yolculuğum.
Aşk denilen kelimenin sözlüğe, anlamı yeni yazılmak üzereydi.
Her aşk yüklenmiş kırmızı gülü sana getirmek isterken.
Karşına gelince, sadece al yanaklarının sıcaklığında gönlümü ısıtabilmekti galiba aşk.
Hiç utanmadan dokunabildiğim pamuk ellerini,
Ve duyduğum tüm aşk şarkılarında, şiirlerinde bir seni bir beni canlandırırken,
Ve tüm acıklı ayrılık şarkılarını, sanki en büyük korkularımla yüzleşmişçesine,
Dinlemekten çekinmekti galiba aşk.
Sonbahar gelmesin diye geceleri boğan uykusuzluklarda,
Hep seni ağlamaktı galiba aşk, hep seni sayıklamak, seni aramaktı.
Yaz bitmesin diye Allah'a haykırışlar,
Yağan her yağmurda,
Yavaşça tükenen umutlardı galiba aşk...
Yanına gelmeden önce hasret yüklü bir ton sözü sırtlanıp,
Ama seni görünce hepsini unutup, gözlerinde kaybolmaktı galiba aşk.
Tüm boş bulmaca karelerini isminle doldurup,
O bulmacaların bir köşesine sıkışmayı istemekti galiba.
Akşamları saklambaç oynamak yerine, çıplak ayakla,
Bir sahil kenarında seni düşünerek sana yürümekti belki de..
O herkesin tehlikeli dediği kuyuda boğulurken,
Seni düşünüp mutlu olabilmekti galiba aşk.
Sonbaharın gelecek olması ihtimalini,
Korkudan düşünememekti belki de,
Süt mısırı tazeliğindeki sapsarı saçlarına,
Bir daha hiç dokunamamak ihtimaline karşı,
En kral isyanlarla cephe almaktı belki de aşk.
Rüzgardan senin sırtına doğru esmesini istemek.
Seni az da olsa bana yakınlaştırması için yalvarmaktı.
Hatta o güzel yüzünü aydınlattığı için güneşe,
Akşamları sahilde yürürken yolumuza mehtap tutan ay dedeye,
Teşekkür etmek, minettar olmaktı…
Çaresizce ayrılık sırasını beklerken bir mevsimin kanatlarında,
Kimsesiz köşelerde korkudan hıçkıra hıçkıra ağlamaktı galiba,
Sorugusuz sualsiz, sığınmak istemek bir baba şefkatine,
Biraz korku, biraz gariplik, biraz isyan kundaklamaktı galiba aşk.
Cesur cesur aşağı bakmaktı gözlerinin uçurumunda,
Ve düşmekten değil bakışlarından uzak kalmaktan korkmaktı aşk.
Uykularından kıskanmaktı, rüyalarına sızmak için bahaneler aramaktı.
Ve kutlamak istemekti ellerini ilk tuttuğum günü,
Kırk gün, kırk gece…
Dudaklarının sarhoşluğunda yok olmak istemekti bir aşk sözlüğünde,
Bir rüya nasıl bir ömre yayılır diye mucitçe düşünceler her eridiğinde,
Yavrusunu yitirmiş bir kartal gibi, son sürat uçup,
Bir dağa çakılmayı istemekti galiba aşk.
Ve ayrılık günü gelip çattığında,
Konuşmaya bile mecali olmadan,
Bir şehit edasıyla, ismini taşlara yazdırmaktı aşk.
Kimsesiz bir sokak karanlığı da olsa ayrılık,
Ağlamak ile gülmek arasında sıkışmış bir vapur gibi
Bir o yana bir bu yana, savrulmaktı galiba aşk.
O an bir şimşek çaksa, dünya ortadan ikiye yarılsa,
Ya bu ayrılık olmasa,
Ya da herkes ölse, dünya kararsa diye haykırmaktı galiba aşk.
Arasından çok yıllar geçsede, şöyle bir düşünebilmek,
Unutamamak, yarı güler, yarı ağlar bir kalemle
Uğruna bir şiir yazmaya çalışmaktı galiba aşk…

Gitgide alışıyorum sana…Hiçbir alışkanlık bu kadar güzel olamaz... Ellerin ellerimden uzaksa nasıl güçsüzüm bilemezsin... Yanımda olduğun zamanlar; sigara dumanı gibi ciğerlerime doluyor, alkol gibi damarlarıma yayılıyorsun... Durmadan başım dönüyor verdiğin hazdan...

Alışkanlıklar daima korkutur beni... Düşün ki ben yaşamaya bile alışkın değilim... Kendimi kendime alıştıramadım yıllardır... Fakat şimdi sana alışıyorum…

Alıştıkça özlemim artıyor, daha yoğunlaşıyor. Yalnız içimde garip bir korku var. Sana alışmaktan değil seni kendime alıştırmaktan korkuyorum... Bir gün sana şimdi verdiklerimden daha güzelini daha değerlisini verememekten korkuyorum... Bir gün ansızın ölmekten ve seni, bana olan alışkanlığınla yapayalnız bırakmaktan korkuyorum...

Oysaki her zaman ve günün her saatinde yanında olmalıyım senin... Bana alışmış olmaktan pişmanlık duyacağın bir dakikan bile olmamalı... Bütün zamanlarını zamanlarımla karıştırıp emsalsiz bir zaman bileşiminde yaşatmalıyım seni... Uykularda bile aynı rüyayı görmeliyiz. Her şeyin ve her zevkin yarısı senin olmalı, yarısı benim... "Bana alış" demeyeceğim... Nasıl olsa alışacaksın bir gün... Şimdi çirkinliğimde güzellikler bulan gözlerin, o zaman en güzeli görecek bende! Alışkanlığınla, sevginle yepyeni bir "ben" yaratacaksın benden!

İlk defa sevilmenin ürpertileri içindeyim inan. Sevgimle mukayese edebileceğim tek şeyi beni sevmende buldum... Ömrümde kimse bana sevmenin gerekliliğini öğretmedi. Kimseden sevgisini istemedim, verdiler almadım. Bencildim bir zamanlar, sevmek benim hakkım diyordum. Oysaki şimdi bir zamanlar hiç sevmemiş olduğumu kendi kendime biraz da utanarak itiraf ediyorum.

Asıl büyük sevgiyi seni sevmekte buldum ve sevgim senin sevginle değerleniyor, ayrı bir anlam kazanıyor... Sevgin olmasaydı değersiz bir cam parçasıydım. Sevginle bir aynayım şimdi. Bana bakanlar baştanbaşa seni görecekler içimde...
Bir zincirin iki halkasıyız seninle anlıyor musun? Aynı kadehte karışmış iki içkiyiz. İki kelimeyiz seninle birbirini tamamlayan. Her yerde iki olduğumuz için
bir bütün haline geliyoruz durmadan...
Alışkanlığım devamlı sana çekiyor beni... Durup durup dudaklarını öpmek geliyor içimden... Saçlarını okşamak geliyor, ellerini tutmak geliyor... Kokunun tenime sindiğini hissediyorum geceleri... Teninin dudaklarımda eridiğini hissediyorum... Boynunun en güzel yerini benden başkası bilemez artık...

Seni kimse benim kadar benimle bir bütün olduğuna inandıramaz.... Gitgide bu alışkanlığın içinde kaybolduğumu hissediyorum... Beni yaşadığım zamanın dışına çıkarıyorsun. Bir gün tarih öncesinde yaşıyoruz , bir gün bulutların üstünde... Uzun süren bir baygınlık sonrasının o anlatılmaz baş dönmesi içindeyim... Bütün merdivenler birbirine eklendiği zaman seninle vardığım yüksekliğe erişemez...

Açılmış bütün kuyuların derinliği içimde seni bulduğum yer kadar derin değil...
Alışkanlık kozasını ören bir ipekböceği gibi gitgide tamamlıyor bizi. Emsalsiz bir oluşun içinde yuvarlanıyoruz. Korkunç bir yangın başladı yüreklerimizde. Özlem, kıskançlık, arzu ne varsa içimizde hepsi birdenbire tutuştu. Alev almayan bir yerimiz kalmadı. Alevlerimiz muhteşem bir kızıllığın içinde yıldızlara kadar uzanıyor. Hiç bir su, bu ateşi söndüremez artık. Nehirle, denizler boşalsa üstümüze hiç sönmeyeceğimizi biliyorum. Bu yangın biz birer kor haline gelinceye kadar sürecek. Önce bakışlarımız alıştı birbirine, sonra parmak uçlarımız... Bu oluş tamamlandığı anda yeryüzünde bizden güçlüsü olmayacak! En mutlu olduğumuz yerde en güçlü de olacağız seninle... Bu bir sonun değil bir varoluşun başlangıcıdır.

Geçmişteki tüm alışkanlıkların bana alışmanı önleyemez artık...

ölümdü ya gidişin

öldürdün ya beni dün,

tüm maskeleri çıkarıp attığım

soyunup hazırlandığım ölümmüş

bu yüz yılın sevdası da Şirin ’i yazacakmış

dağlarında ki zulmü ben bilirim

ne sen aşabildin, ne ben yaşayabildim sensiz

okuduğum tüm aşk romanlarını yakıyorum

yazılmamış sevda ateşiyle

yalnızlığıma (.) idin yar

mutluluğun anahtarı idin yar

ben senli yaşamı sevdim

sensizlikle baş edemedim

Son bakışın son noktamıydı

söz bitişi dudaklarına konardı

susmak aşkı yaşamaktı,

şimdi yasak mı dudakların bana

şimdi uzak mı sevdam sana

iç çekişinin manasını çözemez oldum

kızaran gözlerinin akmayan yaşı gibi

titreyen dudaklarının arasından ismim çıkmıyor kaç zamandır

söylememeye yeminli misin? adımı

veda ederken sarılmak gibi anlamsız sevişim seni

“her gün ölmektense

sözlerin bitiminde ölmek olsun yazımız

yada ölene kadar bitirememek “

kurşun oldu son sözün her gün öldüm

söz bitti bitiremedim seni.

Seni Sevmek Nasıl Birşey Bilir misin?
Ölmek gibi sürüne sürüne, yeğlemek gibi Serefsizce anılmayı
Ya da yıkılmak boylu boyunca, bin kere, milyon kere,
Ah seni sevmek nasıl birşey bilir misin?
Her gün günde en az iki kere düşmek demek, delicesine,
Delirmişçesine ahlar çekmek demek,
Kalpten çıkmaz bir hançeri taşımak demek yıllarca,
Belki bir gün yerinden çıkar o hançer ama yarası asla kapanmaz demek,
İşte böyle seni sevmek, delice delirmişçesine haykırmak,
Sürüne sürüne yalvarmak demek, alaycı kahkahaların arasında ölmek demek,
Ah seni sevmek, seni sevmek var ya, ölüm demek, yaşarken ölmek,
Ama seni sevmek yine de ben de sevdim diyebilmek demek,
Asla bir daha aptalca sevmemek demek, asla birini incitmemek demek,
Ya da incitmekten ölmek kadar korkmak demek,
İşte bu seni sevmek, ilk ve en derince bir yara almak ve
İkincisinden korkmak korkusundan bin kez ölmek demek,
Sevememek bir daha asla eskisi gibi ve gülememek demek,
Ah işte seni sevmek bu demek,
Bitmiş bir sayfanın tıkırdayan sesleri arasından
Ahlı vahlı ağlayan bir genci duymak demek,
Gecenin bir yarısı, sen de nerden çıktın demek,
Ya da en güzel anında bir ah gibi içine oturmak demek,
Tıkalı kalmış hevesler, neşeler, hayaller bu gece bitsin; eskisi gibi ışıltılı güzel günlere başlayalım ne olur demek, içinden yine de her şeye rağmen
Doğru olanın bu olduğunu, ayrılmak olduğunu bilmek,
Yürürken sokakta yüzümü saklamam demek herkeslerden,
Bir daha isteyememek demek sevilmeyi ve sevmeyi,
Kahrolası zindanlara ıslah olmuş halde geri dönmek demek,
Kimseye öfkelenememek ve duygulanamamak demek, delirmek kısaca
Ya da bitmek bir son gibi filmde ama hayır asla bitememek,
Seni sevmek, ah işte seni sevmek bu karanlıkta,
Ağlar halde üşümek bu odada ya da dişlerini sıkıp ölmeyeceğim demek,
Ama bunu derken yaklaşan ölümü hissetmek demek,
Of... Oflayınca geçiyor acısı, geçer mi? hep oflasam diner mi acısı?
Diye medet ummak demek, ya da sevgisini ateş haldeyken
Etten yüreğine canlı canlı bastırmak demek,
Bir süre sonra acımaz, kış soğutur diye düşünmek demek,
Mümkün olsa yeniden, bin kez, yüzbin kez katlanmak demek bu acılara,
Onca acıların arasından sanki cımbızla güzel anları toplamak demek,
Güzel anları abartıp da bin kez yaşamak demek,
İşte cennetim bu anlarda gizlidir,
İşte bana verdiğin sadece budur aslında diye düşünmek demek,
Seni sevmek, ah delice, delirmişçesine asla demek, asla!
Ve yeniden başlamak her şeye ve her şeye rağmen!
Yıkılmadan yoluna devam etmek demek, harabe bir evde yaşamak demek artık
Kalbim evimdir! evimse bir harabe artık, işte o artık bir garip misafirhane,
Herkese açıktır kapım ne de olsa örtemem her yanımı,
Yıkık yanlarınla ortalığa dimdik çıkabilmek demek, ey sevgili sakın yıkılma,
İşte seni sevmek yıkıntılarla da olsa ayakta kalabilmek demek,
Bir gün mutlaka! diye dişlerini sıkmak, sabırla beklemek güzel günleri,
Belki de hiç gelmeyecek baharı, kelebekleri, hoş kokulu bulut evimizi
Beklemek, yapayalnız göklerde uçmak demek, hep aynı bulutun etrafında
Acaba... acaba... demek, yıllarca buraya, yani aynı hayallere tutsak kalmak,
Kalacağını bilmek ve ayrılamamak demek, avuç içindeki kelebeğe bakarken,
Hiç kıpırdayamamak ya da bitivermek o güzelliğin içinde,
Bitmeyi istemek isterken de öldüğünü bilmemek demek,
İşte seni sevmek bitmeyen bir kötü sonda, hep o son anı yaşamak demek,
İşte o son ve kötü anlarda bile kıpır kıpır bir yaşam pınarı hissetmek,
Onu da saçma sapan şiirlere vurabilmek demek, sonunda yine bitmek...
En ucunda hep kalabilmeyi istemek ölümün,
Çaresiz kalmak demek, bir tuzakta
Ya da mıhlanmak bi koleksiyona kelebek gibi...
Yıllar geçerken, yaşamak gözlerde ama çoktan ölmüş olmak demek,
Bir ah çekmek ve herkesler duysun istemek,
Ya da kimseler duymasın da üzülmesin istemek,
İşte seni sevmek, tertemiz defterken daha, yakılmak demek,
Küllerin arasında bir tek şiir olarak kalmak böylece,
Ve sonrasını yaşamak demek bir ömür boyu,
Mezara girip de kurtulmayı ummak demek,
Ama asla ölmemek, ölememek
Bitmiyor acısı, dinmiyor işte, dinmeyecek derken,
Bir amaç bulmak ve bunla yaşamak demek,
Ömür boyu mutluluklar dilemek herkese,
Asla eskisi kadar mutlu olamayacağını bile bile,
Abartmak her şeyi, sevgisini, sevilmeyi, işte ben buyum demek,
Eksik, hatalı, kusurlu bir yaşamda, mükemmel işleyen bir zihne rağmen,
Hata vermek sonuçlarda, kalpte düzelmez bir yara demek seni sevmek
Kelimeleri bulamamak, yazamamak şiirleri eskisi gibi,
Ve bitirmek düşleri o düşlerle bitmek demek burada..!!

frmacil altıncı 6 sayfa

Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Sana geldim kapatma gözlerini.Umutsuz Aşk'ların bıraktığı bütün
tortuları
temizleyip, bir tek sana kalmak için geldim, bak yüzüme.Aşk'a
dair ne varsa göreceksin gözlerimde.Kendini göreceksin.Sén'i
yaşarken başka diyarlarda olamazdım.Yüreğimde seni taşırken
başka kalplerin her an gitmeye hazır huzursuz
konuğu olamazdım, bu yüzden geldim.
Vazgeçişlerle dolu bütün Aşk'lara bir yüreğin nasıl vazgeçilmez
olabileceğini
kanıtlamak için geldim, haydi bak bana…Ben o gözleri hayal ettim
bunca yıl!Sensizliği yaşarken bile, gözlerin yıldız olup eşlik etti en
karanlık gecelerde.En derin mavilikleri o gözlerde buldum.Ayazda
bahardı gözlerin, gri bulutları dağıtan
güneş, Yağmurdan sonra dünyayı çepçevre saran gökkuşağı.Şimdi o
gözlerden
mahrum mu bırakacaksın beni¿
Sana geldim diyorum anla beni, günahsız değilim
biliyorum.Sensizliğe direnirken yaptığım hataları da alıp geldim
yanıma.İçimde taşarken isyan, seni yok
etmek adına yaptığım tüm saçmalıkları göstereceğim sana, aç
gözlerini.Beni
anlayacaksın biliyorum, insanı deli eden sensizliğe nasıl direndiğini
gördükçe
bağışlayacaksın hatalarımı.
Bu Aşk'ı görmezlikten gelemezsin, capcanlı karşında duruyor
çünkü.Yüreğinide kapatabilecek misin gözlerin gibi¿Söz
geçirebilecek misin ona¿Gözkapaklarına
‘açılma’ emrini veren beynin yüreğine de ‘atma’ diyebilecek mi¿
Aşk'ı zehirli günlerin süzgecinden geçirdik biz ve
koruduk.Umutsuzluk kurşunları yağarken Aşk-
ın üzerine kendimizi siper ettik, nelerden vazgeçtik.Kolay olan
vazgeçmekti, biz
herşeyi göze alıp en dikenli, en engebeli, tuzaklarla dolu yollardan
yürüyüp geldik!
Görmeyerek reddetmeye çalıştığın bu Aşk sensin aslında.Aşk'ı
değil, kendini
reddediyorsun, bir hiçliğe mahkum ediyorsun.Ben gözlerinde ve
yüreğinde yer
almaya geldim!Açmazsan gözlerini asla görmeyeceksin ben'deki
sen'i.Haydi bak,
nasıl doluyum seninle, nasıl gelip oturmuşsun yüreğimin en derin
köşesine.Kapatma gözlerini, beni yeniden sonsuz maviliklere
sal.Bana yeniden yaşat baharları.
Bu Aşk bizim mabedimiz olsun, kapanalım ve yıllarca hiç bıkmadan
şükredelim Aşk'ımıza..Haydi Aşk'a aç gözlerini…Aşk'a ve
Hayat'a…..

Yıllar yılı acı çekmiştin, istemediğin bir ortamdaydın ve sana ters düştüğü halde yanlış şeyler yapmıştın. Acına, yaşam mücadelene ortak olup, yüreğimi yüreğine, ömrümü ömrüne katıp seni mutlu edecektim. Ben senden sadece sana verdiğim sevgiyi kabullenip, bu sevgiyi yaşamanı istemiştim. Yalnız seni istiyordum… Ama o kadar ters davranıyordun ki bana… Çok sevilmek bu kadar kötü müydü? Gerçekten böylesine ağır mıydı ki?
Sevgiye hasretim dediğini düşünüyorum da...
Hayatıma bilmediğim anlamlar getirmiştin. Gözüm kapalı hayatımı ortaya koyduğum bir kumar oynamıştım. Ya seni kazanacaktım, ya da kendimden vazgeçecektim.
Hem seni kaybettim, hem de kendimden vazgeçtim.
Var mıydı böyle kimsesiz darmadağın olmak, biçare kalmak, var mıydı? Keşke beni böyle ödüllendireceğine, hiç ödül vermeseydin. Onca yüreği senin yüreğine feda ettiğim halde, yüreğin kocaman sevdamı alabilecek kadar büyümedi…
Ben de sana büyük bir sevgiyi vermekte diretiyordum. Bu kadar direttiğim için beni bağışla…
Beni kırgınlıklarla, çelişkilerle, cevabı sende olan bir sürü soruyla ve bitmek tükenmek bilmeyen "keşke"lerle bıraktın, bana onca acı verdin ama yüreğim düşmanın olamıyor. Her gün alabildiğine yanıyor, istesem de istemesem de seni özlüyor, seni istiyor.
Yüreğimi koparıp atmak mümkün olsaydı hiç düşünmeden koparıp atardım. Ama artık kendime sözüm geçmiyor.
Başımı ellerimin arasına ne ilk ne de son alışım. İlk acım değil ama en büyükacımsın.
Bir limandayım ve senin bindiğin gemi çoktan uzaklaşıp gitti. Bunu kabullenemiyorum, zoruma gidiyor, canımı acıtıyor.
Sen yüreğimdeki hasret! Yarım kalmışlığım, unutulmazımsın

Ne zaman güzel yüzüne baksam
Yine bütün hüzünleri konuk etmiş
O gül dudaklarında bildik titreme
Bir de o anlamlı gözler
Damlaları nede çok severmiş
Kıyamazsın ona dokunmaya
Sanırsın narin bir kelebekmiş
Gerçekleri sizde benim gibi bilirmisiniz?
Elbette bilirsiniz
Yüreğinde cesur bir savaşcı gizli
Karanlıkları aydınlatan ateşböceği misali
Yağmurlarla ıslanacak
Rüzgarlarla savrulacak beli, yinede
Asla yılmayacak inadına uçaçak değil mi?
Kanadı kırık sevdasına
Sonunda kanatda çırptıracak
Hani bir şarkı varya
Öyle bir kalpki onunkisi
Aşkı ve duygusu avuçları kanatacak

Bir Aşk Hikayesi...

Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı. Okul salonundaydı maç. Tribünsüz,minik bir salon.. Seyircilerle, oyuncular arasında, sahanın çizgisi vardı sadece..O kadar yakındılar..

Delikanlı, bu tatlı, bu güzel, bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını, fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi daha hissetti. Uzun zamandan beri maçı değil, o güzel kızı izlediğini.. Kız servis atarken hemen önünden geçti. Göz göze geldiler.. Kız gülümsedi..

Delikanlı, çok popülerdi o yıllarda.. Kız onu tanımış olmalıydı. Kim bilir, belki kız da ondan hoşlanmıştı.. Belki de delikanlı öyle olmasını istediği için ona öyle gelmişti.. Set değişip, takım karşıya gidince, delikanlı da yerini değiştirdi, o da karşıya gitti.. Üçüncü sette tekrar eski yerine döndü.. Kız da gidiş gelişleri fark etmişti galiba.. Bir defa daha gülümsedi. Manidar.."anladım" der gibi bir gülümseyişti bu...

Delikanlı o hafta boyu hep bu dünyalar şirini kızı düşündü.. Pazar günü, sabahın köründe kalktı, erkenden oynanacak maçı, ne maçı canım, o dünyalar şirini kızı görmek için..

Delikanlı artık kızın hiçbir maçını kaçırmıyordu.. Dahası.. Ankara Koleji'nin her dağılış saatinde, okul civarında oluyordu, onu bir kez daha görmek için.. Karşılaştıklarında, hafif çok hafif bir gülümseme, çok minik bir baş eğmesi ile selamlaşır olmuşlardı.. Bir defasında, yaptığına sonra kendisi de günlerce güldü.. O gün gene tesadüfmüş gibi, okul dağılışı kızın karşısına çıkmış, gülümseyerek selamlamış, sonra arka sokaklara dalıp, yıldırım gibi koşarak, bir blok ötede gene karşısına çıkmıştı. Kız bu defa, iyice gülmüştü.. Karşısında, sözüm ona ağır ağır yürüyen, ama nefes nefese delikanlıyı görünce..

Delikanlı, voleybol takımının kaptanını iyi tanıyordu. Arkadaştılar. Sonunda bütün cesaretini topladı, kaptana açıldı.. O kızdan fena halde hoşlanıyordu. Galiba kız da ona karşı boş değildi. Bir yerde, bir şekilde tanışmaları gerekiyordu.. O zamanlar, bu işler böyle oluyordu çünkü.. Kaptan "tabi" dedi.. "bu hafta sonu güzel bir konser var. Biz onunla gitmeye karar vermiştik zaten. Sen de gel. Hem konseri birlikte izleriz, hem de tanışırsınız.."

"Mutluluk işte bu olmalı" diye düşündü delikanlı.. "Mutluluk işte bu!.."

Ve konser gününe kadar geceleri hiç uyuyamadı.. Konser gününü de hiç ama hiç unutmadı.. O ne heyecandı öyle.. Konserin verildiği sinemanın kapısında tanıştılar.. El sıkıştılar.. O güzel ele dokunduğu anı da hiç unutmadı delikanlı.. Kaptan, salona girdiklerinde, ustaca bir manevra daha yaptı. Delikanlı ile dünyalar şirini kız yanyana düştüler.İnanamıyordu delikanlı.. Onunla nihayet yanyana oturduğuna, onun sıcaklığını hissettiğine, onun nefesini duyduğuna inanamıyordu.. Biraz önce tanışırken tuttuğu el, bir karış ötesinde öylesine duruyor, delikanlı, sahnede dünyanın en romantik şarkısı söylenirken –o an dünyanın bütün şarkıları dünyanın en romantik şarkısıydı ya- o eli tutmak için öylesine büyük bir arzu duyuyordu ki içinde.. Ama uzatamıyordu işte elini.. Her şey böyle iyi giderken, yanlış bir hareketle, onu ürkütebileceğinden, incitebileceğinden öylesine korkuyordu ki..

Sonunda dayanamadı, sanki kolu uyuşmuş gibi, uzandı..Kolunu kızın koltuğunun arkasına koydu.. Kızın omzuna değil.. Koltuğun üzerine.. Sonra kız arkaya yaslandı.. Bir kaç saç teli, delikanlının elinin üzerine dokundu.. Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu artık genç adamın.. Dünyalar şirini kızın saçları eline dokunuyordu çünkü.. Konserden çıkarken, kız, şakalaştı.. "Sizi her maçımızda görüyoruz. Alıştık nerdeyse.. Yarın Adana'da da maçımız var.. Gözlerimiz sizi arayacak.."

Hayır, aramayacaktı. Delikanlı o anda kararını vermişti çünkü.. Cebinde onu otobüsle Adana'ya götürüp getirecek, hatta öğle yemeğinde bir de Adana kebap yedirecek kadar para vardı.. Gece yarısı kalkan otobüse bindi.. Sabah erkenden Adana'ya indi. Maç saatine kadar başı boş dolaştı. Salona erkenden girdi, en ön sıraya tam servis köşesine en yakın yere oturdu.. Takımlar sahaya çıkarken, salondaki en heyecanlı seyirci oydu. Maç falan değildi sebep tabii.. İlk sette kız farkında bile değildi onun.. Nerden olsundu ki.. İkinci sette öbür tarafa gittiler.. Döndüklerinde, ügüncü sette kız fark etti delikanlıyı..Yüzünde çok ama çok şaşkın bir ifade, biraz mutluluk, biraz da gurur vardı sanki.. Ankara'nın hele Kolejde çok popüler bu delikanlısının onun için ta oralara geldiğini bilmenin gururu..

Maç bitti. Kız soyunma odasına, delikanlı garaja gitti. Tek kelime konuşmadan.. Konuşmaya gelmemişti ki.. Kız "keşke orada olsaydın" demişti. O da olmuştu işte.. Hepsi o.. Ona o kadar çok şey söylemek istiyordu ki aslında..

Bir gün üniversite kantininde gazete okurken, iç sayfalarda bir şiire rastladı. Daha doğrusu bir şiirden alınmış bir dörtlüğe.. Söylemek istediği her şey bu dört satırda vardı sanki.. Bembeyaz bir karta yazdı o dört satırı.. Öğleden sonrayı zor etti, Kolejin önüne gitmek için.. Kızın karşıdan geldiğini gördü. Koşarak yanına gitti. "Bu sana" diye kartı eline tutuşturdu ve kayboldu ortadan.. Kız, Necip Fazıl'ın dört satırını okurken..

"Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar...
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar!.."

Ertesi gün öğleden sonra, tarif edilemez heyecanlar içinde Kolejin önündeydi gene.. Kız karşıdan geliyordu.. Bu defa yanında arkadaşları yoktu. Yalnızdı.. Yaklaştığında işaret etti delikanlıya.. Gözlerine inanamadı genç adam.. Onu yanına mı çağırıyordu yoksa.. Evet, çağırıyordu işte.. Kalbinin duracağını sandı yaklaşırken.. "Sana bir şeyler söylemek istiyorum" dedi kız.. O da heyecanlıydı, belli.. "Bak iyi dinle.. Dünkü satırlar için çok teşekkürler.. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma.. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.."

"O zaman karar verdiğinde ve de eğer seçtiğin ben olursam, hayatında başka kimse olmazsa, ara beni!" dedi, delikanlı ikiletmeden.. Ayrıldı kızın yanından.. Bir daha voleybol maçına gitmeden, bir daha okul yolunda önüne çıkmadan.. Bir daha onu hiç görmeden..

Yıllarca sonra Levent Yüksel'in söyleyeceği şarkıdaki Sezen Aksu'nun sözlerini o zaman biliyordu sanki. Aşk "onurlu" olmalıydı.. Günlerce, haftalarca, aylarca bekledi.. Tıpkı, kıza verdiği o dörtlükteki gibi bekledi.. Hastanın sabahı, şeytanın günahı beklediği gibi bekledi.. Heyecanla bekledi. Hırsla, arzuyla bekledi. Umutla, umutsuzlukla bekledi. Bazen öfkeyle bekledi.. Ama bekledi.. Başka hiç kimseye bakmadan, başka hiç kimseyi bulmadan bekledi. Bir gün bir şiir antolojisinde şiirin tamamını buldu.. İki dörtlüktü şiir.. İlki kıza verdiğiydi.. Bir ikinci dörtlük daha vardı orada.. O dörtlüğü de bir kartın arkasına dikkatle yazdı.. Cebine koydu..

Bekleyiş sürüyor, sürüyordu.. Okullar kapandı, açıldı.. Aylar, aylar geçti..Bir gün delikanlı kızı aniden karşısında gördü.. "Günlerdir seni arıyorum" dedi kız. "Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber.. Artık hayatımda hiç kimse yok!.."

"Yaa" dedi delikanlı.. "Yaa" dedi sadece.. Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı: "Yaaa!.."

Cebindeki artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza.. "Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün.." dedi. "Bu da sonu onun..."

Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan.. Kız ikinci dörtlüğü oracıkta okurken..

"Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni.
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar!.."

Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hala düşünüyor.. O uzun, çok uzun bekleyiş mi öldürmüştü aşkını? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı.. O sevgilinin kendisi bile.. Hayalindekini canlı tutmak için mi, canlısını silmişti yani?.. Ya da.. Ya da.. Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp mü gitmişti acaba?

Delikanlı bu soruların cevabını bugün hala bilmiyor.. Bilmediğini de en iyi ben biliyorum.. Çünkü, o delikanlı, bendim!...


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:12 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

ELLERİN...

Artık kış geliyor...
Kışlar,soğuklar korkutmuyor beni eskisi gibi
Üşümüyorum düşündükçe seni.
Biliyorum bir dokunuşunla ısıtır yüreğim yüreğini.
Dışarıda kar varmış,
evde yemek yokmuş açmışım,param bitmiş bana ne.
Sen varsın ya,gün gibi doğdun içime.
Nereye baksam sen,neye baksam sen.
İçtiğim sigaram,yediğim her lokmam sen oluyorsun.
Bütün aşk şarkıları senin için yazılmış,seni anlatıyor.
Hava mis gibi sen kokuyor.
Senli yağmurlar yağıyor dışarıda.
Koşuyorum ,iliklerime kadar seninle ıslanayım diye.
Sonra,seni yazmak istiyorum,seni anlatmak.
Seni,sevdamı anlatacak kelime bulamıyorum.
Neler oluyor bana anlamıyorum.
Seni düşünmekten,seni beklemekten,
seni sevmekten yorulmuyorum.
Gün boyu saatleri,dakikaları sayıyorum.
Daha gelmene vakit var biliyorum.
Yine de her günkü yerde sabırsızlıkla bekliyorum.
Dakikalar yıl oluyor dayanamıyorum.
Ve sana kavuşmak sonunda...
Zaman geliyor,giriyorsun ya her gün o kapıdan; yüreğim nasıl çarpıyor...
Her gün aynı heyecanla,yüreğim sana doğru koşuyor.
Bugüne kadar hep gözlerimle sevdim seni.
Yüreğimle sevdim...
Ama bugün ellerimle sevdim seni.
Ellerim hissetti ellerini.
Sana dokunabilme ihtimali bile titretirken yüreğimi,
usulca tuttun titreyen ellerimi.
Allahım!kalbimin atışı şaha kalktı,kelimeler bitti,hayat durdu sanki.
Ellerim ellerinde kaybolmuşken görmek istiyorum gözlerini.
Konuşamıyorum,dilim tutuldu ama içimden binlerce kez yalvarıyorum ''''asla bırakma ellerimi''''
.Yüreğimdeki ürpertiyi hala hissediyorum,o günkügibi.
Sevdam,aydınlığım,umudum...Seni öyle çok seviyorum ki.

Seni Sevmek Yakıştı bana

Seni sevmek yakıştı bana.
Bütün çığlıklarımı sana attım.
Bütün gizlerimi sana açtım.
Bütün aşklarımı sende yaşadım.
içimde mevsimler seninle döndü..
bahardan kışa..
sonbahardan yaza..
Rüzgar et nefesini.
Ürpert tenimi.
Dağıt saçlarımı, aklımı, yatağımı..
Sevdir yeniden küstüğüm yastıkları..

Seni sevmek yakıştı bana..
Uzak yarim oldun.
Memleketli yarim oldun.
Dost yarim.
Yoldaş yarim oldun..
Firari kaçak yasaklı yarim.

Gördünmü ne kadar çoğalmışsın..
İki söz söyle..
Yakışmıyor bu sessizlik.
Hadi.. bir söz.! ! !
Azalt içimdeki parçalanmayı..

Ne yalan söyliyeyim
yakışıyorsun bana

PENCEREMDEN HER BAKTIĞIMDA
SENİ GÖRÜYORUM
HİÇ BİTMEYEN YOLLARDA,
BİRAZ ÜZGÜN,
BİRAZ KIRGIN,
BİRAZ SOLGUN BİR HALDE,

PENCEREMDEN HER BAKTIĞIMDA
SENİ GÖRÜYORUM
SONU GELMEYEN YOLLARDA,
GÖZLERİNDE YAŞLAR,
YÜREĞİNDE YASLAR,
VE DİLİNDE AŞK ŞARKISIYLA,

PENCEREMDEN HER BAKTIĞIMDA
SENİ GÖRÜYORUM
SİSLİ KARANLIKLAR ARDINDA,
BEYAZLAR İÇİNDE BANA DOĞRU GELİYORSUN
KARANLIKLARIN ARASINDA,
BEYAZLARIN İÇİNDE O KADAR MAHSUMSUNKİ
ANLATAMAM...

Ben Ve Gecelerim Hep Seveceğiz Seni
Daha kaç geceler böyle sessiz, böyle sensiz yaşayacağım?..
Bilmiyor musun ki ey yar, beni ne çok mahvediyor uzaklığın, ne çok bölüyor kalbimi kalbin... Bir gece daha başlıyor...
Önümde upuzun yaşayacağım bir gecem, bir karanlığım daha var.
Saatlere, saniyelere gireceğin; damarımdaki kanıma kadar işleyeceğin bir gecem daha başlıyor...
Bir gecem, bir sevdam daha başlıyor ama yazık ki gözyaşları ma giren olmayacaksın yinede.
Beni artık acılarımla baş başa bıraktı ağlamalarım. Göz yaşlarım bile beni terk etti.
Sen geldiğinden, sen olduğundan beri tüm her şey beni terk etti. Ben de tükettim onları zaten.
Evet artık geceleri uyuyamıyorum. Karanlıklar başlar başlamaz başlıyor kalbimin ağlamaları.
Önceleri onları dinlemeye, onlara ses vermeye çalışıyordum. Fark etmiyormuşum gibi davranıyordum.
Sırf o karanlık geceyle yüz yüze gelmemek için.
Biliyordum o yalnızlığı yaşamam gerekiyordu. Bir insan arıyordum yanımda, geceyi bana unutturacak.
Onun iyi, güzel ve çirkin olması da önem taşımıyordu. Yeter ki olsun yanımda.Olsun ki gece üzerime üzerime gelmesin.
Yanımda birini görüp vazgeçsin benden.Veya yanımda birileri olsun da unutayım istiyordum SENİ.
Biliyordum ki geceyle yüz yüze kaldığım zaman “Sevda” dışında bir şey olmayacaktım.Sonra, sonra bu dönem de kayboldu.
Yalnızlığı arayan, yalnızlığa özlem duyan oldum.O karanlık gecelerin ıssızlığına gömülmekten kaçamaz oldum.
Çünkü onlar da seni buluyordum. Çünkü bana gündüzlerin veremediğini veriyordu geceler SENİ...
Gündüzlerde yoktun, aydınlarda yanımda yürüyen değildin. Ama geceleri öylemiydi?...
Geceleri yüreğimde yürüyordun ve ben adımlarında yaşayandım. Artık uyuyamıyorum.
Hem de hiç mi hiç Ne kadar çabalasam da olmuyor.
Bir garip ağırlıkla kah seni bekleyerek kah gelmeyeceğinden emin olarak geçiriyordum saatleri.
Seni yaşıyordum. Gecelerde yüz yüze kalıyorduk seninle.
Gece vefalı, fedakar bir anne gibi kucağına alıyor beni sabaha kadar götürüyordu.
Zaman akıyor muydu, geçi yor muydu bilen değilim. Hiçbir zaman da bilen olmadım.
Bu yaralarla, bu kanıma işleyen aşk yangınlarıyla sabaha nasıl kül olmadan varabiliyordum? Bilmiyorum gerçekten.
Yanmaktan ateş olduğum bu gecelerde beni tüketmeyen neydi?Sevgin mi? Beni evirip çevirip kora getiren söndürmeyen neydi?
Bağrımdaki yangından neden yok olmuyordum? Beni sabaha vardıran geceler miydi yoksa? Geceler Benim gecelerim......
Senin gecelerin... Seni yaşadığım Geceler. Gönlümde bir derin yarasın sen!
Bu gecelerde de çok şey istedim bir şeyler yapabilmeyi. Elime çoğu kez kalem kağıt alıp seni yazmayı istedim. Olmadı ama.
Kalbim seninle öylesine doluydu ki her hareketim sönük kalıyordu.Ben çaresizliği kapılıp gidiyordum.
Ne yaptığımı bilmiyordum. Saatlerce, saatlerce oturup seni düşünüyordum.
Kalbimde bastırmaya çalıştığım duygularıma ilk olarak geceleri yaşama hakkı veriyordum.
Herkesten gizlemeye çalıştığım o korları gecelere çıkartıyordum sanki. Gecelerden saklamıyordum hiçbir şeyi.
Gecelerle paylaşıyordum, ve geceler sarıyordu beni.
Beni alıp sensizliğin okyanusunda boğmuyordu.Beni sensizliğin zirvesinde, en uç noktasında aşkın sonsuzluğuna götürüyordu.
Artık bu geceleri sevmeye başlıyorum. Bana seni getiren geceler.....
“Benim gecelerim onlar.... Benim senlerim benim yalnızlıklarım, benim aşklarım diyebildiğim gecelerim.”
Evet artık uyuyamayan, ağlayamayan gözlerime ağlamıyorum. Gecelerimi de feda ediyorum sana.
Gündüzlerde söyleyemediklerimi gecelerde haykırıyorum. Ve uçsuz bucaksız seviyorum seviyorum SEVİYORUM.
Artık uyuyamıyorum, evet. Uykular haram oldu bana senden sonra. Hem nasıl uyuyabilirim ki?
Gözlerin var artık gecelerimde, senin gözlerin senin karanlık gözlerin.. Hiç görmediğim gözlerin....
Sanıyorum ki artık sana yalnız ben değil, geceler de vurgun!
Beni böylesine koynuna alışı, karanlığında bunca aydınlatması neden?
Evet sen öyle güzel, öyle güzelsin ki, geceler de seni sevdi.
Öyle ki sana ihanet edip de seni yaşamıyormuşçasına uyumaya,
gözlerimi yummaya çalıştığım zaman hemen giriveriyorlar içime ve seni getiriyorlar bana.
Gözlerimi öyle bir açıyorlar ki bir dahasına kapayamıyorum bile.... Ve ağlayabilmeyi diliyorum bazı geceler.
Bunu gecelerden sonsuza diliyorum.
Ağlasam, doyasıya hıçkırırcasına ağlasam belki seni bir parçacık olsa unutur
ve kendi içime gömülür birazcık gözlerimi yumabilirim diye düşünüyorum.
Sabahları uykuda yakalayan olmaktan çıkıp, sabahları uykuda bulunan olmak istiyorum. Bunun için istiyorum ağlayabilmeyi.
Sana olan özlemimi, içimde bir dağ kadar ululaşmış hasretini belki bir parça dindirebilirim diye düşünüyorum.
Belki seni birazcık gömebilirim de yüreğime, rahatlarım diye umuyorum olmuyor.
Ağlamaya çalışıyorum, ağlamalarım bana isyanlar ediyor. Geceler bana bu isteğimi vermiyor.
Ne zaman ağlasam yalnızca ve yalnızca bir iki gözyaşı olup kalıyorsun gözlerimde.
Gözlerimde donan birkaç damla yaş oluyorsun, o yaşları da sarıyor geceler. O yaşlarla birlikte alıyor yanına geceler beni...
Geceler unutmamı istemiyor seni, geceler bana ihanet ediyor. Geceler senden yana sevdiğim, geceler seni yaşamamı istiyor.
Sözümü dinlemiyor..... Güneşi özlediğim oluyor arada bir. Yeter diyorum bunca yıldızla arkadaş olduğum.
Seni unutup da yıldızları gördüğüm anlar olursa tabii. Beni böyle gördükleri zaman anlamıyor insanlar.
Nasıl böyle saatlerce kalabildiğimi sorup duruyorlar.
Böyle tüm dünya uyku içindeyken benim nasıl karanlığın içinde bakışlarımı dayattığımın sırrını anlamıyorlar.
Ve onlar bilmiyorlar ki içim bir kordur...
Tüm dünya, tüm tabiat susmalarda ve uykulardadır belki ama benim yüreğimde gizlenmektedir tüm dünya...
Ben içime tüm insanları,,, tüm milyarları almışım. Farkında değiller. Herkesi ve her şeyleri sığdırmışım içime.
Bir sen sığmıyorsun, bir seni sığdıramıyorum kalbime, bilmiyorlar...Ve senin uzaklığın, ve senin gece kadar olan uzaklığın...
Bana öyle uzak öyle yabancısın ki sevdiğim, seni senden istemeye korkuyorum. Geceleri bu yüzden seviyorum.
Seni sevmeme engel olmuyor, seni bana getiriyor... ve seni gecenin karanlığında buluşumdandır seni gündüzleri istemeyişim.
Evet sevdiğim bana her şeyden ve herkesten uzaksın. Herkesin yaşamına giriyor, her şeyi paylaşıyorsun insanlarla...
Ama bana gelmiyorsun. Ama ama sitem bile etmiyorum... Sana söyleyecek söz bulamıyorum.
Söyleyecek bir şeyler arasam ve bulsam biliyorum geceler alır onu elimden, dilimden de.
Sana söyleyeceklerimin hesabını yapsam sabahlar buna izin vermez. Ve ben seni yaşıyorum.
Olsa olsa sana “BU SEVGİYİ YAŞA” diyebilirim. “Gel birlikte yaşayalım” demeye dilim varmaz.
Geceler bunu bırakmaz yanına. Kaybettiğim değilsin. Ben seni hiç yitirmedim. Çünkü içimde taşıdığımdın hep.
Benden bir parça oldun sen. Ben kendimi yitirmediğim sürece sen de kaybolmayacaksın.
Evet, seni anlamakla, seni yaşamakla, seni sevmekle geçirdiğim bu gecelerde, sabahladığım bu gecelerde,
benden çok uzaklarda bulunan sana uykularında bir rahatlık veriyorsa sevdam, ne mutlu bana.
Gecelerim...“Sarın yaralarımı geceler” demiş bir şair.. Beni bu geceler mahvetti desem haksızlık mı ederim onlara.
Beni sen mahvettim desem yalan olur bu. Ama beni bu geceler, geceleri de bana musallat eden sensin.
Senin sevdanla başladı gecelere sevda yazmam. Sevda masalı okumam bundandı. Ben bu gecelerde tüm karanlıkları dağıtabilirim.
Bana hüzünlerini, bana acılarını ver sevdiğim. Ver ki senin acılarını da ortak edeyim gecelerime.
Ver ki gecelerle kavgalı olayım.Şimdi seni getirdikleri için onlara ses bile çıkarmıyorum.
Sen yaşadığımsın, yaşatanımsın. Sevdamsın sen...Belki ben anlatamıyorum ama geceler bu sevdaya şahittir.
Çünkü artık onlarda bu aşka ortak oldular. Belki benden bile çok seviyorlar seni. Ben seni hiç mi hiç gözlerimle bitirmek istemedim.
Ve gecelerin içinde, gecelerle birlikte hep sevdim seni...VE HEP SEVECEĞİM...
Ne kadar birlikte olamayacağımızı bilsem de Ben ve Gecelerim Hep seveceğiz seni...


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Unutmuşum
Gözlerine dönmeyi
Kar gözlerimi kapatmış
Görmedim ey sevgili
Yüreğime hoş geldin

Hoş geldin
bildin mi beni!
ben sevgilin...

Dokunamam bakışına
Ayaz da yaşaran gözlerim senin...

Sevmeyi anlattın gözlerime
Anladım... sımsıcak...

sımsıcak bakışlara saklarlar
aşıklar ellerini
Haziran da titremeleri heyecandan
kavuşmaları var
candan... candan...

İklim uymuyor günümüze
iyi bak sevgimize,ben tipideyim
ey sevdiğim
gül biraz benim de yerime
bileyim ki
Ölmemiş titremelerimiz
..
dal titrerdi akşamdan
ağaç gövdesin de sızıntı
göz yaşımı dersin sen aşk'a
bırak öyle kalsın şarabi yaprakta
İklimine uysun aşklar
sıcacık bir bakışta...

Sevmeyi anlattın gözlerime
Anladım... sımsıcak

Bir Yıldız Çaldım Karanlık Geceden
Yüzün kadar parlak
Gecenin tüm sırlarını aydınlatan
Ve etrafına sonsuz ışık saçan
Bir yıldız çaldım karanlık geceden
Olur da bir gece yıldızsız kalırsan karanlıgın ortasında
Geceden caldıgım yıldızı ait oldugu yere
Gözbebeklerinin icine bırakıp
Yeniden etrafına ısık saçman icin
Bir yıldız çaldım karanlık geceden

Yüregimde yasana sevdanın tüm renkleriyle
Hasretinde koyulasan aşkın mürekkebiyle
Bir siir yazdım her satırında seni anlatan
Olur da bir gün yalnız kalırsan dört duvarın arasında
Her hecesinde kendini bulup yeniden beni sevmen icin
Bir siir yazdım her satırında seni anlatan
Bazen hasretinde gözyaşlarımla ıslandı tüm hecelerim
Bazen mutluluklarınla şenlendi senin adınla biten cümlelerim
Bazen de umutlarımla renklenip güzellesti son kafiyelerim

Dalgaların sesinde huzurun bulunduğu
Günesin, sabah ilk oraya doğmak icin koşuşturduğu
Kır menekşelerinin sadece orda her bahar ciceklerini acmak istediği
Düşlerimin yeşerdiği yamactan bir yer satın aldım
Olur da bir gün koca şehirde yorulursan
Huzuru kendi icinde kesfedip yeniden hayata sarılmak icin
Düşlerimin yeşerdiği yamactan bir yer satın aldım

Azgın Karadeniz dalgalarına bile karsı koyacak kadar sağlam
Sevdamızın büyüklüğünü taşıyabilecek kadar geniş
El emeginin sevginin gücüyle birlesip
İsmini verdigim bir tekne yaptım
Olur da bir gün koca şehir sevgimizi taşıyamaz olup
Omuzlarından silkerse bizi
Hoyrat rüzgarla beraber mutlulukları ayrı kentlerde yasayabilmek icin
Kendi ellerimle mutluluk teknesi yaptım

Utandığında kızaran yüzünün güzelligini güllerin bile kıskandığı
Tatlı gülüşlerinin her bahar ciceklerin arasında dilden dile anlatıldığı
Baharı andıran o gül yüzünden bir tebessüm ödünc aldım
Olur da bir gün omuzlarına hüznün yükleri agır gelip
Gözbebeklerine ıslak gözyaşları eklenirse
Yeniden gülümseyip gülleri kıskandırmak icin
Gül yüzünde en güzel baharları yasayabilmek icin
Baharı andıran o gül yüzünden bir tebessüm ödünc aldım

Renk renk acıp tomurcuklarında insanlara sevgiyi anlatan
Hayatın en güzel mutluluklarına saçılan
Bahar tazeligindeki her cicekten bir dal kopardım
Olur da bir gün yalnızlık cölünde kalırsan
Her cicekte yeniden hayata merhaba demen icin
Yeniden sevdayı bende yaşaman icin
Bahar tazeligindeki her cicekten bir dal kopardım

Hayatın yorgun kaldırımlarında nefesim daralırsa
Bir gün Azrail beni ölüme ansızın çağırırsa
Nefesinden bir nefes caldım bu canıma
Olur da bir gün ucurumun kenarında
Tutanacagım son dal senin nefesin olursa
Hayata sımsıkı sarılıp yeniden sevmek icin
En güzel mutlulukları kalbinde yasamak icin
Nefesinden bir nefes caldım bu canıma

Korkunun olduğu yerde aşk yoktur.
Cesarettir sevmek.
Düzenlere,oyunlara,kötülüklere meydan okumaktır.
Sevmek; uzaklaşmaktır yalandan,
bencilliği hiçe saymaktır.
Bir başka açıdanda inanmaktır sevmek.
Gerçekten inanmaktır, tümden inanmaktır.
İnsan sevince;
sevdiğine bütün varlığı ile teslim olmamışsa,
yeteri derecede sevmemiş demektir.
Ve ona kayıtsız şartsız inanmıyorsa,
sevgiden bahsetmeye bile hakkı yoktur.
Kıskançlık inancımızın bütünlüğü ölçüsünde besler aşkı.
Şüpheyse öldürür.Şüphenin olduğu yerde inancın yeri olmaz.
Sevgiden bahsedilemez orada.
Kıskançlıksa; kutsal bir duadır,dudağında sevenlerin.
Sevmek; var olmaktır bir bakıma,
derinden bakılınca yokluğa benzer.
Sevmek bütünlenmektir.
Çok seven eksildiğini zanneder,
oysa artmaktadır sevmek,çoğalmaktır.
Çevrenin gözlerimizden silinmesi,
önce bir eksilme hissi verir insana.
Fakat o her şeyimizi varlığı ile doldurdukça arttığımızı anlarız.
O bir tek kazanç,bütün kayıplarımıza bedeldir.
Bir an gelir; her şeyi onunla değerlendirmeye başlarız.
O bugün mutluysa yaşamak güzeldir.
Kabımıza sığmayız.
Şarkılar söylemek gelir içimizden.
O kederliyse,gözlerimizde herşey kederlidir artık.
Bütün güzellikler bir bir yitirirler anlamlarını.
O anlarda ölümü düşünürde,
yine ölemeyiz kurtulamamak için.
Yanmaktır,tutuşmaktır sevmek ve yaşadıkça hiç sönmemektir.
Dinle sana sevmenin ne olmadığını söyleyeceğim önce.
Ne olduğunu sonra anlayacaksın.
Dinle, sevmek alış veriş değildir.
Geometri değildir,aritmetik değildir.
En değerli şeydir belki,ama karşılığında hiçbir şey alınmaz.
Karşılıksız bir çeke atılmış kuru bir imza değildir sevmek.
İskambil kağıdı değildir,zar değildir,
bir dilim değildir,hesap pusulası değildir sevmek.
Sevginin bedeli yine sevgiyle ödenir,altınla değil.
Sevilmekse; sevmenin mükafatıdır ancak,karşılığı değil.
Bir sevgiye eş bir başka sevgi olamaz.
Çünkü her sevgi birbirinden büyüktür.
Sevgi tartılamaz, sevgi ölçülemez.
Sevgi; gram değildir, mesafe değildir.
Derinlik sanırsınız,yüksekliktir o.
Sevgi; dudak değildir,göz değildir,saç değildir.
Sandalye değildir sevgi,yatak değildir, çarşaf değildir.
İçki değildir,içemezsiniz fakat herşeyden güzeldir sarhoşluğu.
Geçip karşısına seyredemezsiniz,
manzara değildir,tablo değildir,heykel değildir.
Okuyamazsınız kitap değildir.
Bilmece değildir,çözemezsiniz.
İstesenizde içinizden atamazsınız.
Kan değildir,kesip damarınızı akıtamazsınız.
Siz ağladıkca o güçlenir içinizde.
Akmaz, gözyaşı değildir.
Kuş değildir uçmaz,
çiçek değildir koklanmaz.
Bitmez çile değildir.
Ne desen o değildir sevmek.
SEVGİYİ TARİF ETMEYE KALKSAM,
SENİ ANLATIRDIM DÜNYAYA...

Seni Öyle Çok Seviyorumki...

Şu anda cok uzaktasın, beni düşünüyor musun, bilmiyorum? Ama ben hep seni düşündüm bugün, hiç aklımdan çıkmadın, attığım her adımda, yaktığım her sigaramdaydın....
Seni öyle cok özlüyorum ki, zaten cok uzaklardaydın, bugün klevyeme dokunan parmaklarım bile sana kavuşamadı...Bugün bir başka hüzün çöktü yüreğime, ne yapsam ,ne etsem silinip atılamadı.
Seni şimdiden öyle çok özledim ki...İçim acıyor, sanki anlamsız bir keder çöreklendi yüreğime, gitmek bilmiyor...
Seni öyle çok seviyorum ki, istersen sor bugün benimle olan yüreğime akan gözyaşlarıma sor istersen, yüreğime sor, giderken yanına aldığın yüreğime sor, anlatsın seni ne çok sevdiğimi....ne cok özlediğimi...
Seni öyle çok özledim ki, sanki bugün yine ankara benimle ağladı...Gözyaşlarım yağmurun kilere karıştı....hava kasvetli, ben bir büyük acı.. senden başka kim bilebilir, çektiğim bu sancıyı?
Yürüdüm yağmur da, ellerim üşüdü yine....

Gözyaşlarım, yağmura karıştı....Yüreğim ise sıcaktı, Giderken yanında götürdüğün için o hep ılık bir sevda sıcaklığındaydı.....
Biliyor musun? ne zaman biri bana canım dese, senin seslenişin kulaklarımda çınlıyor, irkiliyorum, mutsuz musun gene? Gene yüreğin mi acıyor diye düşünüyorum...Ne zaman yalnız birini görsem, senin suliyetin sanıyorum, ne zaman bir ayak izine takılsa gözlerim, yüreğime geldiğin günler de bıraktığın ayak izleri aklıma geliyor, ürperiyorum.....
Yokluğunda neleri yitirdim... sen yoksan, gül güzel kokmuyor eskisi gibi, ne de güneş içimi isitiyor, ne de yağmurdan sonra toprak kokusu geliyor burnuma, buram buram...
Yokluğunda neleri yitirdim, sen yoksan artık gülüşüm bile içten değil, şen kahkahalar atanlara imreniyorum hanidir...sen yoksan, ipekler bile dalıyor bedenimi, sakin yanlış anlama.. sitemin sana değil bebeğim, sitemim aşka...
Sana aşık olmasam, sensiz günlerde böyle mutsuz olmazdım, sen, sen diye yakarıp, sabahlara kadar yıldızları saymazdım...Görüyor musun yokluğunda neleri yitirdim..ama sitemim sana degil...sitemim AŞKA!!!
SANA NASIL SiTEM EDEBİLİRİM? BEN SADECE SENİ SEVMESİNİ BİLİRİM....


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Güneş gibi sıcak, toprak gibi bereketliydi yüzün...Öylesine bir bereketliydi ki gülüşlerin ; gülümsediğinde karlı dağlarımda efil deyen rüzgarlara inat kınalı cicekler filizlenirdi...Farkında mıydın bilmiyorum ama sıcak iklimlerin bestelenmiş düşler vardı kirpiklerinde.. Yokluğunu çekerken gecenin avuçlarında, saçlarını koklardım rüzgardan bana miras kalanlarıyla...Yağmur kokardı saçların..Bozkırımda yıllarca bereket damlalarına hasretin üstüne değdi mi ellerin, kirpiklerimden yağmurlar başlardı vakitli vakitsiz... Yalnızlığıma ağladığım günlere inat, mavi okyanuslarda umut diye seviyorum seni.Her gülüşünde topraklarımdan düşleri kanatlandırıyorum bilmediğim fakir iklimlere...
Hatırlar mısın seninle göz göze geldiğimiz zifiri karanlığı? Senin gözlerinden yaralı ırmaklar dökülürken; ben yıldızları topluyordum satırlarımdan. Aşkımıza dupduru sularda yıkanan yıldızlar şahitti...Yakasında güllerle gözlerimize düşen gecede sevdik birbirimizi. Bilmediğimiz bir coğrafyanın içinde sevdaya yol aldık seninle..Kangren gecelerde ıslandı birbirimize söylediğimiz aşk kelimeleri..Biliyorum, uzun ve bir o kadar sevdaya gülümseyen yolculuğun peşinde gidiyoruz..Sevdayı azık diye gönül heybemizde taşıyacağız. Bir bekleyişi anlatacak dudaklarımızdaki nakaratlar..Hep türkülerde anacağız hasretin yanıklığını..Sevdayı utangaç yanakların kızıllığında fidelenen tohumlarda arayacağız
Biz seninle ; birbirini hiç görmemiş kentin sokaklarında sevdaya esen rüzgardık. Yüreğimizde büyüttüğümüz varlığımızı, hep uzaklardan sevdik v sonsuza kadar da seveceğiz.Adlarımızı hep suskunluğun harfleriyle ıslattık..Andığımız her mutluluk cümlesinin sonunda sevdamızı bıraktık.Özlemleri, yağmurlarla; acılarımızı umutlarımızla erittik..Biz seninle umuda gülümseyen yetim çocukların ıslak yüreği idik...Hasretin içinde aynı sevdayı anlatan iki kelimeydik...
Seninle acıya nasırlanmış ellerin- beyaz tuvallere bırakılan umuda gülümseyen çizgileriydik..Bozkır yalnızlığında yağmura hasretini gözyaşlarıyla anlatan topraktık...Biz acıları konuşmaktan öte sonra dilsiz sevdaların iki kuluyduk...Acının suratına ayazların tokat gibi indiği zamanlarda, şakaklarımızda ezmedik mi içimizde biriktirdiğimiz hasreti ? Bıkmayacağız kum saatinden akmayan saat dilimlerine..İsyana değil, sevdanın avuçlarında büyüyecek yüreklerimiz... Biz seninle avuç içlerimizdeki kavuşma anındaki terin nasıl olduğunu bilmeden, Cennet kokulu terimizle kaç kez yıkadık vuslata giden yolları.
Biz seninle, severken bile birbirine hasretle susayan, yokluklarda ise sevdaya yanan iki yürektik işte..Yazgının avuçlarına ömür kaleminden damlayan iki damlaydık..Mutluluğa hasret, acıya müebbet iki ömürdük seninle....Sevda ırmağında birbirine akan iki gözyaşıydık..Zemheri artığı umutlarla gecenin dudaklarına yapışan bir sevda..Varlığını en büyük mutluluk bilen iki yürek bizimkisi...Baharlara veda busesini değil de, mutlulukların karanfil kokan öpüşlerini yapıştıracak iki kulduk biz seninle...
Korkma ey yâr; gözyaşlarını güllerin yüreğine serdiğim için . Aldırma ne olur karanlıkların elem kokan bakışlarından..Gözyaşlarımız, mayası olsa da yaşanmamış hikayelerin; Ahiretin vuslatlarına şulelerini yakmadık mi yüreklerimizde ? Bu gönül mahpusluğun sonunda gözlerimizle sevdayı öpmek yok mu ey yar. ? Bırak; kavuşmalarımız hep yüreklerimizde saklı bir düş kalsın..Gökyüzümüze kangren gece sonrası intihar kokan şafaklar serilsin.Aldırmayacağız gönül bahçemize sürgün edilen ayazlara..Ayazlar koparsa da çiçeklerimizi üzülme ne olur..Yüzümüzün bozkırlarındaki kardelenleri, menekşeleri kim koparabilirdi ki Yaradan`dan öte..İliklerimize kadar bir ömür hasret yağmurlarıyla ıslanacağız..Ömür şemsiyesini açsak da hasretinin hafakan çığlıklarında üşüyecek yüreklerimiz..Üşüsek bir serce edalı yangınlarda ısıtacağız düşlerimizi..Bu dünya` ya hasreti ekip, Ahirette yüreklerimize ektiğimiz sevdayı biçeceğiz...

'beni yalnızlığımda vurdular o gece
kalbimi suyla oydular gece vakti
öldüğümü bile söylemediler...'-A.Erhan-
ben şu kısa boylu hayatta
uzun boylu kederlerle acırım
yorar şu telaş, şu karmaşa
bir sığınak aranırken şu uğultuda
bir aşk gelir bir yara
bir yara...bir yara daha!

eski bir aşk
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü hergün nasıl kanatır...

ben seni hep ayrılıkla anmışım
titreyen ellerimle günlerin buğusuna
adını...hep adını yazmışım
bir aşk gelmiş bir yara
bir yara...bir yara daha!

eski bir aşk
yeni bir ayrılıktır her zaman
bunu kuşlar sorar yıldızlar da anlatır
kimse bilmez he canım
bir yara bir ömrü her gün nasıl kanatır.

Kalbimsin

Uykusuz bir geceyi taşıyor kirpiklerim
Gözlerim ufuklara çiziyor hayalini
İçince sonbaharın derin sessizliğini
Yine bir ney üflüyor ta içerime seni
Biliyor musun belki ilk kez fena iyiyim
Seni nefesliyorum kalbim duyuyor musun?

Bir uzun esarette hasretlenen yaşlarım
Özgürlüğe akıyor elâ gözelerinden
Bir hüzünlü şarkıyı besteleyerek sana
Yataksız ırmak gibi arıyorken sesini
Gülüşün susturuyor hıçkıran sözlerimi
Susuyor musun şimdi?
Kalbim susuyor musun?

Gecikmiş bir baharın cilveli esintisi
Nefesinden karanfil kokusu getiriyor
Ruhumu sağaltıyor kokunla azar azar
Bulutlar uçuşuyor üstümüzde hülyalı
Hepsi de sana tutkun
Hepsi sana sevdalı
Hepsi de aşk yağıyor
Kalbim kuruyor musun?

Yağmurlar ıslatmıyor artık beni bir damla
Ateşli bir deryâya kendimi kilitledim
Bir zamanlar karşında tutuşan orman bendim!
De bana, hangi ölüm böyle büyük şenlikli?
Bir ara dön de üfle yığılan küllerimi
Yangınlar başkentini
Kalbim görüyor musun?

Kurtarmaya yetmiyor gerçekler beni senden
Dün bitirdiğim portren birden bire canlandı
Çapkınca gülümsedin kırmızı tuvalimden
Hercai rengim benim!
Karanlık kokan mavim!
Beni bitirecekse bir sevdâ bitirecek!
Seninle bittiğimi kalbim biliyor musun?

Damarsız yaprak gibi savruluyorum şimdi
Ve kendini açıyor kilitlenen kapılar
Senle cehennemde kar, cennette kor âteşim
Seninle her tarafta, sensiz hiçbir yerdeyim
Sana savursa zaman, n'olur orada dursa?
Duruyor musun yoksa?
Kalbim duruyor musun?

Bıraktım bir cam kenarında kendimi
Bir deniz kenarında, bir yolculukta, bir yoklukta belki
Bıraktım kendimi bilmediğim bir yerde
Yazıyorum sana bu şiiri.

Yağmur damlaları yerleşmiş camlara bu sabah
Her şeyin sessizliği ve çocukluğu vurmuş sanki -duydum ve hissettim içimde-
Şu an senin duymadığın her şey benim ağlamaya yakınlığım
Gözyaşlarıma yakınlığım, sevince yakınlığım, bir denize yakınlığım
Yağmur, damlaları. Yalnızlık? O benim hep hatırladığım.

Bir cam kenarında bıraktım yalnızlığımı
Yağmura bıraktım, cama çizdim, camda kaldım
İki tek yağmur damlası
Biri sen, biri ben
Yanyana getirdiğim, elele tutuşturduğum, ağlattığım.

An gelir ağlarım
Tıpkı sağanak bir yağmur gibi
Yağmur? O hep benim yalnızlığım
Ve hep birsürü gözyaşı
Biri sen, biri ben.


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

AŞIĞIM SANA
MECNUN İLE LEYLA MİSALİ
BİR ATEŞ YANIYOR BAĞRIMDA
BENİ ANLAMANI VE AŞKIMA KARŞILIK VERMENİ BEKLİYORUM

AŞIĞIM SANA
DALINDA TOMURCUKLANAN ÇİÇEKLER MİSALİ
GÜN GEÇTİKÇE FİLİZLENİP YEŞERİYORSUN BAĞIMDA
BENİ ANLAMANI VE AŞKIMA KARŞILIK VERMENİ BEKLİYORUM

AŞIĞIM SANA
TOPRAĞA CAN VEREN YAĞMURLAR MİSALİ
ZAMAN AKTIKÇA BÜYÜYOR İÇİMDEKİ BU ÖZLEM BU ARZULAR
BENİ ANLAMANI VE AŞKIMA KARŞILIK VERMENİ BEKLİYORUM

AŞIĞIM SANA
SONSUZ İÇİMDEKİ SEVGİ ENGİN DENİZLERDEN ÖTE
TARİFİNİ ANLATAMAYACAĞIM KADAR ÇOK SEVİYORUM SENİ
BENİ ANLAMANI VE AŞKIMA KARŞILIK VERMENİ BEKLİYORUM

AŞIĞIM SANA
BİR ÖMÜR SEVİP USANAMAYACAĞIM KADAR ÇOK SEVİYORUM
BİTMEYECEK BU DUYGULARIM DİNMEYECEK BU FIRTINA
BENİ ANLAMANI VE AŞKIMA KARŞILIK VERMENİ BEKLİYORUM

Sevgi çeşitleri

Esası, mayası sevgi dünyanın,
Özü sevgi insanoğlunun;
Kuru, kurak,
Çorak,
Kıraç,
Gönüllere su götüren ırmak:
Sevgi......

Kardeşiyle paylaşmak bir lokmayı,
Sevgi......
Bilinmesi varlık içinde her yokluğun,
Körkuyuya atan, kardeşlerin affı,
Sevgi.....

'Sarıl sen bana bir sarmaşık gibi
Ayakta kal ve yaşa' düşüncesi
Sevgi...
Diyar diyar dolaşmak zarar gelmesin diye
Sevdiklerine, sevgi...

Sevgi paylaşmak,
Sevgi fedakarlık,
Sevgi anlamak,
Sevgi inanmak,
Sevgi dinlemek,

Layık her haliyle en sevgiliye,
Layık her sözüyle en sevgiliye,
Layık her yönüyle en sevgiliye,
Sevgi dolu, sevgili günlere.......

Ben, seni; adını bilmeden sevdim. Ve, “var”lığınla gülüşünü...
Ben seni, yaşını bilmeden, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ve, “yar”lığa süzülüşünü.

Ben seni, sesini duymadan sevdim...
Ve duymadan nefesini.
Ben seni adını bilmeden sevdim...
Ama; sevdim!..

Üşüyüşünü sevdim...
Üşüyüşünü sevdim onüçüncü ayın ilk günü;
“Gel, ısıt” deyişini!..
Bekleyişini sevdim beşinci mevsimin gün bitimlerinde, bilerek gelmeyeceğimi...
Akşam alacalarının gönlüne yürüyüşünü sevdim...
Ve, kıpırtısız, karanlığa gömülüşünü sevdim.
Bir de;
“Gel, ışıt” deyişini!..

Ben seni, adını bilmeden sevdim.
İhtiyacım... Cevabım...
İsimler koydum sana; bahar yelim, çiçek tarlam... Gökkuşağım, ışığım... Kuşkanadım, pembe rüyam, çiy tanem...
Seni, adını bilmeden sevince öğrendim; seni sevmek için gerekmiyordu ismini bilmem...
...Sevdim işte!

Ben, seni; yaşını bilmeden sevdim... Yani bilmeden sevdim deden yaşında mıyım, torununla akran mı!
Ben seni, gözünü-kaşını bilmeden sevdim.
Ben seni, sesini duymadan sevdim.

Ve hatta öğrenmeye korkarken, bilmeye kıyamazken seni...
...seni sevdim.
Seni sevdim.

İçime salıncaklar kurdum gönlümün ipleriyle...
Oturdun, sallayamadım; dokunurum diye korkumdan!
Dolaştın boynuma bir sarmaşık gibi; okşayamadım.
...Koklayamadım!
Dalgalarını taramamış olan parmaklarım yabancı saçlarına...
Ve hâlâ bilmiyorum, gözlerin ne renk?.. Hangi yıldızlar mahpus içinde?

Ve ben sana hâlâ seni sevdiğimi söyleyemedim!..
Ama ben seni; adını bilmeden, yaşını bilmeden... Yüzünü bilmeden, sesini bilmeden...
...seni bilmeden sevdim.
Seni, “bilmeden” sevdim!
Senin olmadığın ve benim olmadığım bir sokaktaki köşebaşında çarpıştı duygularımız!
Döküldü içindekiler ve döküldü içimdekiler...
Sen yoktun orda ve ben de yoktum;
Ama sevda vardı!

Ve, ben; seni adını bilmeden sevdim

Güneşin olmak isterdim senin. Hatta gün ışığın. Hatta sabah yüzüne vuran ilk ışık olmak isterdim. Işığın olmak isterdim senin.
Sabah uyandığında ilk beni görmeni, gülümsemeni isterdim. Perdelerin arasından sızmayı başarmış gün ışığı gibi gelip göz bebeğine girmek isterdim. Sonra kendimi görmek isterdim göz bebeğinde, gözbebeğin olup. Göz bebeğindeki ışık olmak isterdim…
Sızmak isterdim tüm sıcaklığım ve sevgimle kalbine. Bir anda ısıtmak isterdim seni. Sıcaklığın olmak isterdim. Buz tutmuş hiçbir zerren kalmasın isterdim. Öyle sızmak isterdim ki her çatlaktan içeri gireyim, yayılayım bir anda. Seni ısıtan sıcaklık olmak isterdim…
Bir gülümseme olmak isterdim yüzüne yayılan. Sen istemesen de gelip yüzüne yapışan bir gülümseme. Işık gibi bir anda tüm yüzünü aydınlatan bir gülümseme olmak isterdim.
Çimlere yayılmış bir beden olmanı isterdim. Şöyle sırtüstü uzanmış, kollarını açmış , gökteki bulutları kucaklayan bir beden.

Burnuna mis gibi toprak kokusu gelirken sen gülümseyesin istiyorum yaşama. Sonra bulutların arasından sızan güneş ışığın olmak isterdim yine. Sızıp sevincin olmak isterdim…
Dudağının kenarındaki alaycı kıvrım olmak isterdim. Yaşamla dalga geçen alaycı kıvrım. Öyle bir kıvrım ki yaşam sana dokunamasın, seni örseleyemesin senden korkusundan. Dudağının kıvrımındaki ışık olmak isterdim. Çabucak sende olmak için, ışık olmak isterdim…
Ellerinle topladığın kır çiçekleri olmak isterdim. Tek tek, özenle toplayıp, pencerenin önündeki vazona koyduğun, gün boyu kokladığın, sevgiyle baktığın kır çiçekleri olmak isterdim. Çiçeklerden yansıyan renk olmak isterdim sonra. Yüzüne canlılık veren renk. Rengin olmak isterdim senin…
Kahkahan olmak isterdim. Ağzından çıkan kocaman bir kahkaha olmak. Düşünmeden, kontrolsüz, ansızın, gürültülü, günler boyu süren bir kahkaha. Neş’en olmak isterdim senin. Hiç bitmeyen neş’en…
Sen olmak isterdim. Işığın gibi sen olmak isterdim. Sende bir sen olmak, benden bir sen olmak isterdim. Hayat ışığın olmak isterdim, hep hayattar olasın diye. Benimle hayat bulasın diye, hep sende olayım diye ışık olmak isterdim.
Işığın olmak isterdim… Senin ışığın olmak isterdim


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Sensız yapamıyorum.bılmem neden
Etkılenmezdım bırısınden boylesıne eskıden
Nedenını buldum sanırım sana asık oldum
Ister ınan ıster ınanma sevdandan sarardım soldum.

Senı bırbılsen ne kedar cok sevdıgımı
Ebedıyete kadar surecek aynı zamanda bu sevgı
Vurılmadım kımseye hayatımda bu kadar
Ilk ve son askımsın buna ınan
Yenıden dunyaya geldım senınle
Ok gıbı saplandın yureyıme anıden
Razıyım sana ugrunda canım kurban olsun sana
Ucsuz bucaksız kalbım sevgınle dolup tastı
Mutlu olamam sensız YARADAN sahıdım olsun.....................

O kadar alışmışmki sana, şu kısacık sürede
Sesini duyamamak bile yara açıyor kalbimde
Seni seviyorum bu ümitsizliğim yıllarca sürsede
Senden başkasını istemiyorum,
Sen beni sevsende sevmesende

Sana karşı olan bu zaafımla alay etsende
Ufak tefek hatalarıma kızıp, bana küssende
Özlemle anan, aşkınla yanan celale gelmesende
Senden başkasını istemiyorum,
Sen beni sevsende sevmesende.

Cankuşum beni bırakıp uzaklara gitsende
Benim sana verdiğim değeri, sen bana vermesende
Artık adımı hiçbir yerde zikretmesende,
Senden başkasını istemiyorum,
Sen beni sevsende sevmesende. __________________

aslında ben bir zamanlar ÇOK özgürdüm
aslında ben kendi içimde hürdüm
sonra bir gün beni esir edeni gördüm
tutuldu yelelerim, tutuldu gönlüm
aslında ben bir zamanlar gökyüzüydüm
bir gecem bir gecemden bağımsızdı
ve onu gördüğümde yüreciğime bir sıcaklık sızdı
çözüldü dizlerimin bağı, tutuldu dillerim
bu güzel ÇOK insafsızdı
aslında ben bir zamanlar hürdüm
yarimi gün ortası rüyamda gördüm
bir cesaret ettim, adını sordum
beni bir ceylan gözlü dilber hapsetti
kalbimi aldı benden, beni bana terk etti
seviyormuşum gibi yaşadım gün gece
ilk tadışımdı yakan aşk ateşini
tutuştum beden ve ruh
sandım o ruh eşimi
aslında ben bir zamanlar ÇOK özgürdüm
kendimi dev aynalarında gördüm
beynim muzdarip
ruhum kördüğüm
ben terk edilmiş bir dündüm
severim tek başıma koşmayı kırda
eğil bak, gir içine, bu kalbe sor da
ne acıdır bu ateşte kor'da
sabır abidesi ister, olmak var ser'de
son yelem de düştü seherde
aslında ben kendi içimde hürdüm
birgün gün yüzüyle bir rüya gördüm
kalbim muzdarip, kalbim kördüğüm
ölümdür bana reva gördüğünnn

GÜN

Solmasın ümitlerin, hep yeşil kalsın,
Yıkılmasın hayallerin, birer gerçek olsun,
Süslesin mutluluk, o güzel gözlerini
Ben seni seviyorum, o günden beri.

Bahtın açık olsun, yaz günü kadar,
Güzellikler senindir, sabahlar ve akşamlar,
Sevgiler sarmalasın, o narin yüreğini,
Ben seni seviyorum, o günden beri

Acılar çıkmasın, hayatında yoluna,
Ümitsizlik düşmesin, gönül baharına,
Anlatsın sağanaklar, sana olan sevgimi,
Ben seni seviyorum o günden beri.

Aşkımı haykırsın, pencerede güvercin,
Kalbimde senin aşkın, dudaklarımda ismin,
Benim olsun tertemiz, yüreğin ve sevgin,
Ben seni seviyorum o günden beri. __________________


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

A ve Ş ve K

Bir garip mengene yÜreğimi sıkar
Bir kuşun kanadının gölgesi dÜşse yÜreğine
Kıskanırım ….
Ben mavzerde fişek
Ben ki kını da bıçağım
GökyÜzÜnÜ paslı bir maviye
YeryÜzÜnÜ kızıla boyarım
İsterim ki mutluluk gölgen olsun
Gözlerinin gÜlen tılsımı hiç bozulmasın
Ben bir bedevinin su aradığı gibi
Arıyorum şimdi seni
Ve nasıl özlÜyorsa yarasalar geceyi
Bende seni öyle özlÜyorum
EylÜlÜn geldiğini
Sızlamasından anlıyorum dizlerimin
Bilirimsin karanlık bir gecede
Yalnızlığın insana nasıl koyduğunu
Bilirimsin kara bir karıncanın
Beyaz kalbi gibi bir hisle sevdiğimi seni
Bilirimsin içinde aşk geçmeyen şiirleri yazmadığımı
A
Ve
Ş
Ve
K
Harfleri
Mazi urganın ucuna bağlıdır, benim gönlÜmde
Bir tren penceresinden el salladığım gÜn
Siyah saçlı bir kıza
Bir otogarda bıraktım bu harfleri
Sol göğsÜmÜn ÜstÜnde muska gibi
Sakladığım resmi uzayıp giden
Yollara bıraktım

Yüreğinde sevgi bittiği yerde
Sevgiyi terk etse sen etme gönül
Tek derman sevgidir her türlü derde
O nefret gütse de sen gütme gönül

Sevgiyle yeşerir gönül bağları
Gülşene dönüşür sevda çağları
Çevreni hep sarsa nefret ağları
O nefret etse de sen etme gönül

Sevgi bir nimettir özün ver ona
Yüreğini doldur gelmeden sona
Sevgiyi terk etmek kıymaktır cana
O cana kastetse sen etme gönül

Kin nefret insanı yiyip bitirir
Düz yolda insanlar yolun yitirir
Asık surat nefret cana yetirir
O yanlış etse de sen etme gönül

Sevgi damarında kanın gibidir
Sevda bir ummansa sevgi dibidir
Yürekler sevgiyle aşka tabidir
O aşktan vazgeçse sen geçme gönül

Şu hayat dediğin yaşanan andır
Özünü sevgiyle aşkla inandır
Çok kusur işledin bunca zamandır
Kendini kusura terk etme gönül

Ya sen ölecektin içimde ya da aşk ölecekti.
En güzel mutluluğu
Hiç bir şey bölemeyecekti ruhumda.
Pişman değilim.
Belkide hayatımda ilk defa
Çünkü ; benimki meşru müdafaa.

O an yoktun aklımda , yada ben çağırmadım
Çünkü olay anında ben aşkın yanındaydım.
Hava gözlerimden çok sonra kararmıştı
Mevsimin gereği olsa
Tek bir yeşil kalmamıştı ağaçlarda .
Tedirgindim , korkuyordum
Canım yandığı halde korkularıma dokunuyordum
Kanayan yaralarımda.
Çalmaya başladığı anda o hüzzam şarkı
Biranda öldürdüm aşkı.
Üzgün değilim.
Belkide hayatımda son bir defa
Çünkü ; benimki meşru müdafaa.

Seni anlatmak isterdim ama olmadı
Kalem kağıt yetersiz kaldı,
Sana olan sevgim o kadar büyüktü ki;
Bunu kimse anlayamadı...
Yolların hepsi ayırıyordu bizi,
Seçme hakkın olsa ne olur,
Severken seni bu kadar
Ayırıyor bizi bütün yollar!!
O kadar sevdim ki seni
Ayrılmamak için, bırakma diye beni
Önümdeki yolları görmedim
Olduğum yerde sabit kaldım,
Asla gitmedim ileri..
İmkansız aşklar mı bu kadar büyük olur sevgili;
Ulaşılmaz olduğun için mi
Bu kadar sevdim seni..


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:13 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. Çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.

Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya... Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. Çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın bir
ateş gibi. Ve maviydin... En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.

Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da... Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana. İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle...

Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi. Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.

Sevdim ve hayrandım da... Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.

Seni severken yorulmadım. Çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölmezliğin ta kendisiydin.

Sevdim işte ötesi yok...

Aşk

Tek hece ‘aşk’....
Gördüğüm rüya gibi, uyansam sanki kaybolacak, korkuyorum dokunmaya teni solacak...
Gel desem gelir mi uzaklardan, ya bir selam göndersem alır mı ellerden... Bir demet çiçek göndersem üzerine tek hece ‘aşk’ desem... anlar mı dilimden... sever mi yürekten.
Üşütür bazen heceler de insanı yaktığı gibi gecelerin ayazında... düşerim dikenli teller üzerine, avuçlarım kanar tuttuğum kalemlerden, içim acır kağıtlara döktüğüm kelimelerden... bir türlü söylenmez işte aşk diye.
AŞK... ne doldursam ki içine... o büyük sonsuz sevgimi mi, dokunsam kaybolacak olan aşk denilen tek hece mi...
Korkuyorum işte aşka inanmaya, inanırsam sanki dağlar yerle bir olacak, güneş batacak, yıldızlar kayacak, göğümde yıldız kalmayacak.... inanırsam eğer... rüya bu uyanacağım birazdan... biri kalk diyecek hadi uyan, gözlerimi açacağım öylesine şaşkın kalacağım doğan günün vurduğu odamda... ben buzlar içinde yanacağım... ne kadar gerçekti bu rüya diye ellerimin titrek haline bakacağım...
Aşk... gördüğüm rüya gibi, uyansam sanki kaybolacak... hiç uyanmadan yaşayabilir mi insan...
Nevim Karahan

Aşk Ve Üç S

Sır perdesinin arkasına gizlenmiş
Bir sürü ukala kelime.
En başta aşk
Sonra üç tane S
Sevgi sevda savaş.

Nedir Türkçesi aşkın,
Önce bir pamuk ipliği,
Sonra iki hayat,
Bağlan bağlanabilirsen.

Nedir izahı sevginin,
Bir avuç kan sunmak,
Altın tepside,
Feda olsun,
Ama yüreğin dayanır mı?
Dayan dayanabilirsen.

Nedir sevda,
Nedir savaş.
Sevdasız savaş mı olur?
Savaşsız sevda mı?
Kan sunduk ya
Gerekirse can serilir
Yoluna.

Bir tebessüm ay balam.
Bir tebessüm.
Bak nasıl ağlayacağım,
Bir tebessüm
Ondan sonra gör sen,
Nasıl oluyor sevda,
Nasıl yapılırmış savaş,
Güneşe çıkacağım,
Yeryüzünü seyredeceğim,

Hep uzak olacağım sana,
Ama göreceğim güneşten,
Gözlerinin rengini,
Dinleyeceğim ayak sesini,
Dokunacağım saçlarına.
Bir tebessüm
Sevda hepten savaş ,
Kazan kazanabilirsen.

Dur Sevgilim Gitme

Sadece gözlerim değil ağlayan
Yas tutuyor benim bütün bedenim
Sadece yüreğim değil kanayan
Kan ağlıyor benim bütün hislerim

Bir anlık tebessüm ümit getirir
Kalbimde sancıyı biraz dindirir
Dur sevgilim gitme dur ne olursun
Ayrılığın şimdi vakti değildir

Sadece ellerim değil titreyen
Bir üşütme sardı dört bir yanımı
Bir sen değilsin ki beni terk eden
Gidiyorsun madem bırak canımı


Prof. Dr. Sinsi 10-21-2012 02:14 PM

Aşk Şiirleri [ Devv Arşiv ]
 

En uzun yollar bile bitiyor*sana varmıyor sonunda*görüp yıkılıyorum..Hayallerimize ne oldu?
Neden yarım kaldı her şey? Neden her şarkı tüylerimi diken diken ediyor*seni anımsatıyor? Gelmiyorsun çünkü..Saçma sapan bir mevzunun peşine takılmışım*ona ağlıyormuşum güya..Bilmiyor musun*her damla gözyaşım sanadır!! Sanadır tüm isyanlarım*hüzünlerim.. Çiçek kokulu güzel duyuşlarım sanadır..

El olmuş bakıyorsun uzaktan* ''sen'' kokmuş düşlerime..Kalbime vurgunların var..Dayanıyorum uzaklığına..Gönülden sevmiştim..Gönlümü vermiştim..Kendimi attığım her bir köşe*kapatmış kapılarını..MEvsimler dönüp durmuyor artık..Üşüdüğümde sıcak oldu diyorum*öylesine kaybettim kendimi..Ya da öylesine kandırmaya alıştım kendimi diyelim..Kış mevsimi geldi oturdu yüreğime..Dev dalgalar kumlara yazdığım adını her defasında siliyor...Her defasında tekrar yazıyorum*mavilerin inatçılığı bu ya o da siliyor tekrardan...Ama söyle sevgilim*kumlar biter mi?!

Yine hüzün var gecelerde..Balkonumda müzik sesleri*muhteşem tınılar..Ve bazen sokaklarda bizim gibi dolaşan insanlar..Duymayacaını bilsem de*sana haykırmak istiyorum..Seni hep sevdim*hep!! Şimdi başka yerlere gitmeliyim..Başka yazılara..Şimdi beynim*başka yazılar için biçilmiş kaftan..Sana uymuyor artık tümcelerim..Sana uyduramıyorum kendimi..Kalbim saklandı yerine..

Söyle ortaya yüreğini koymadıktan sonra..Neye yarar yazmak?

Sana son kez sesleniyorum karanlık hüzünlerimle..Seni sevdim ben..MAvilerin inatçılığıyla*yağmurun saflığıyla*anne sıcaklığıyla sevdim seni..Seni hep sevdim*her şeye rağmen!!

SON lakırdılar;

Aşığım yanında olamasam da...
Aşığım sana dokunamasam da..

Anlıyor musun

Giderken
Ne bir uğurlayan var
Bu evde beni
Ne döndüğümde
Karşılayan bakışlar.
Sadece
Özleminin
Yalnızlığımla kesiştiği yerde
Asılı duran hüzün var.
Kalkmış göçün
Yükünü indirdiğin
Her duraktan.
Bana kalan
Fırtınaya yakalanmış
Kuru çiçekler yığını hatıralar.
Kayıp gidiyor toprak
Ayaklarımın altında
Nereye bassam.
Irmakta suya düşen öpüşlerimiz
Kırağı düşmüş saçaklarda
Gülüşlerimiz üşümekte.
Adı batsın
Yazgısı değişsin
Bu dönüşü olmayan gidişin.
Ya da öğretsin sabrı
Nafile
Çaresiz
Yüreğime dağları deviren bekleyişin

BEN GELDİM ANNE

BEN GELDİM ANNE

Tam on yıldır memleketinden, çok sevdiği ailesinden ayrı yaşamak zorunda kalmıştı Mehmet. Girmiş olduğu üniversite sınavını kazanmış ve henüz gencecik bir delikanlı iken, okumak için ayrıldığı memleketine ancak on yıl sonra gelebilmişti.

Aradan geçen bunca zaman diliminde, Mehmet üniversiteyi bitirmiş, yedek subay olarak askerliğini yapmıştı. Senelerce doğu ve güneydoğunun terör bölgelerinde özel harekatta çalışarak bu vatana hizmet etmişti.

“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” misali, Mehmet’in çalışma azmi ve bu mesleğe olan aşkı hiç göz önüne bile alınmadan, sudan bahanelerle maalesef ki özel harekâttan kadro dışı bırakılmıştı. Bundan sonra, özel harekât Mehmet’in içinde acı bir yara olarak kalacaktı. Acı bir yara ve asla ulaşamayacağı bir yıldızı olacaktı.

Sonrasında ise; Emniyet teşkilatında şerefli bir polis memuru olarak mesleğine devam edecekti. Mehmet hemen hemen her gece, rüyasında özel harekâtta ki çalışma arkadaşlarını görüyordu. Sabah olduğunda ise, yatağından buruk bir acıyla ve gözyaşlarıyla uyanıyordu. Yüreğinde yanan bu meslek aşkı onu çok yıpratıyordu.

Zaman denilen vuslat o kadar çabuk geçmişti ki, Mehmet her geçen gün biraz daha kabullenir olmuştu her şeyi. Ya da öyle olduğu için, boyun eğmek zorunda kalmıştı. Çünkü yapabilecek hiç bir şey yoktu. Çaresizdi.

Mehmet evlenmişti. Mine adında bir kızı, Emir adında bir oğlu olmuştu. Kızı 6 yaşına, oğlu da 3 yaşına gelmişti. Hayat şartları, yaşam koşulları çok ağırdı. Omuzlarında ağır bir yük taşıyordu. Maddi olanaksızlıktan dolayı özlediği memleketine ve çok sevdiği ailesini bile görmeye gidemiyordu. Anne ve babası henüz torunlarını ve gelinlerini bile görememişlerdi. Bu durum içini acıtıyordu.

Mehmet’in yüreğinde olmasını istediği o kadar çok şey vardı ki, imkânı olsa bunların hepsini bir an da gerçekleştirmek istiyordu. Mesela; kızına ve oğluna güzel bir gelecek bırakabilmek, memleketini, anne ve babasını görüp onlarla hasret gidermek, bir de çok sevdiği özel harekâta yeniden dönebilmek. Belki maddiyata dayalı olan şeyleri zamanla yapabilirdi ama özel harekâta dönmek çok zordu onun için. O da bunun farkındaydı, bu nedenle her şeyi olduğu gibi kabullenmişti.

Kredi kartları borcu yüzünden intiharı bile düşünen Mehmet, bir akşam babasından gelen telefonla, yaşamının bu kadar değişeceğini tahmin bile edemezdi belki de. Adeta Mehmet’e sihirli bir değnek değmişti. Gırtlağa kadar dayanan borçlar yüzünden bunalıma giren Mehmet’in imdadına, babası Metin bey yetişmişti. Kredi kartlarındaki tüm borçlarını kapatmıştı. Borçları yüzünden kaybettiği huzurunu, mutluluğunu vermişti babası ona.

Hayatta her şey para demek değildi, ama mutlu, huzurlu ve sağlıklı yaşayabilmek için para şarttı. Zaman öyle bir zaman olmuştu ki; hayatın adı da, sanı da para olmuştu. Yazık ki; bütün manevi değerlerden, dostluk, arkadaşlık kavramlarından bile üstün tutulur olmuştu.

Mehmet polis sandığından çektiği araba kredisi ile bir araba bile almıştı. Oysaki daha düne kadar bir arabanın hayalini bile kuramazken, şimdi hem borçları kapanmıştı, hem de güzel bir araba alabilmişti. Belki de hayatında hiç olmadığı kadar çok mutluydu.

O yaz yaşamının en güzel günlerini yaşıyorlardı ailece. Mehmet eşi ile birlikte aldıkları karar üzerine, senelik iznini alıp arabasıyla memleketine gidecekti. Eşi de Mehmet’in ailesini ilk defa görecekti. O da en az Mehmet kadar heyecanlıydı.

Nihayet çok özlediği memleketine gitme günü gelmişti. Valizler hazırlanmış, tüm hazırlıklar yapılmıştı. Mehmet on yıldır görmediği anne ve babasını görecekti. Gözünde tüten memleketinin havasını soluyacaktı. Yüreği kıpır kıpır, sanki heyecandan yerinden fırlayacak gibi atıyordu.

Yol boyunca eşi ve çocuklarına unutamadığı anılarından, memleketinden ve ailesinden bahsetti. Araba bir uçak kadar rahattı. Bu nedenle yolculukta çok rahat geçiyordu. Sıkıldıkları ya da yorgun düştükleri zaman mola verip dinleniyorlar, sonra tekrar yola devam ediyorlardı.

Uzunca bir yolculuğun sonunda, nihayet Mehmet’in memleketi olan Samsun’a gelinmişti. Arabasını durdurup denizin kıyısında etrafı seyre daldı. Kollarını iki yana açıp, denizin kendine has kokusunu derin derin içine çekti. Kimsenin bilmediği, on yıldır yüreğinin derinliklerinden gelen bir hasret, benliğini esir etmişti sanki. Şimdi ise; bu esareti adeta denize atıyor, ondan kurtulduğunu haykırıyordu.

Samsun; yeşilin her tonunu görebileceğiniz, doğanın bütün güzelliklerini cömertçe sergilediği, son derece güzel bir şehirdi. Mavi ile yeşilin kucaklaştığı en güzel yer burası olmalıydı. Şehrin girişinde yazılı olan tabela anlam yüklüydü.
“Atatürk’ün şehri Samsun’a hoş geldiniz.”
Tüm heybetiyle denize demir atmış Bandırma vapuru, tarihin tüm izlerini üzerinde taşıyarak, nazlı bir gelin kadar saf ve masum duruyordu.

Mehmet’in heyecanı ellerinden, bakışlarından, yüzünün renk değiştirmesinden, kısacası her şeyinden belli oluyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Bir bayram çocuğu gibi seviniyordu. Mutluluk her insana yakışır ama Mehmet’in yüzüne, daha ayrı bir ahenkle gelmişti sanki.

Arabayı park edip, cep telefonundan babasına telefon açtı. Babası ile kararlaştırdıkları yerde buluştular. Artık baba ocağına gitme vakti gelmişti. Babası arabada hem yolu tarif ediyor, hem de hiç görmediği torunlarını kucaklamaya çalışıyordu. Mehmet sabırsızlık içinde, geçen her dakika da annesini biraz daha özlüyordu. Ne de olsa anadan babadan ayrı geçen, yılların hasreti vardı yüreğinde.

Evin önüne geldiklerinde, Metin bey torunu Emir’i kucağına alıp arabadan indi. Mehmet arabanın bagajından valizleri indirirken, eşi de kızı Mine’nin elinden tutup bekliyordu. Valizlerin bir kısmını Mehmet, bir kısmını da eşi aldı. Yavaş yavaş merdivenlerden yukarı çıktılar. Babası kapıyı açmış onları bekliyordu. Seneler önce genç bir delikanlı iken ayrıldığı ailesinin yanına, şimdi evli ve iki çocuk babası olarak gelmişti.

Mehmet’in gözleri annesini arıyordu. Az sonra uzun boylu, beyaz tenli, yeşil gözlü, başı eşarplı mütevazı bir kadın odada beliriverdi. Bu kadın, senelerdir hasretini yüreğinde taşıdığı annesinden başkası değildi.

İkisinin de gözleri birbirine değmişti, ikisi de ağlamaklıydı. Oturduğu koltuktan fırlayarak kalktı Mehmet. Hasretle uzun uzun annesinin boynuna sarıldı. Onu öptü, kokusunu içine çekti. Annesi de oğlunu öpüp, kokladı. Ana oğul ikisinin de gözyaşları durmak bilmiyordu artık. On yılın hasreti derin izler bırakmıştı yüreklerinde.

Annesi Mehmet’e sıkı sıkıya sarılarak;
- Çok şükür Allah’ıma. Seni ölmeden önce dünya gözüyle bir kez daha görebildim. Çok şükür Allah’ım… Çok şükür…
dedi.
Mehmet boynuna sarıldığı annesine;
- Seni çok özledim anne… sana geldim… sana torunlarını ve gelinini getirdim…
Ben geldim anne…
dedi. ___________

Ben mi bu güzelliklerin içindeyim,
Yoksa bu güzellikler mi saklı bende?
Ben mi abartıyorum,
Yoksa sen gideli yaşam var mı bende?
Sen gideli yaşam var mı bu bedende?

Sevmek iyi hoşta,
Ayrı düşmek üzüyor insanı..
Daha doğrusu kahrediyor,mahvediyor..
Belki de alışmak vazgeçilmez olan
Ayrılık ondan bu kadar acı belki de

Sevmek iyi hoşta,
Ayrı düşmek öldürüyor insanı,
Kahrediyor...
Mahvediyor...

Bir sabah çıkagel,
Kurtar beni bu ikilemden..
Sarıl bana,öyle sarıl ki,
Ayıramasın ölüm,bu canı bu bedenden..

Sensiz yaşamak öyle zor ki gülüm,
Ölmek bile en hafif zulüm..
Ayrılığın acısı hala saklı yüreğimde
Haydi gel güzel kız,haydi gel..
Bekliyorum evimizin sen kokan köşesinde...



Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.