![]() |
İslami Sözlük A
Ahkâm-ı Mâneviyye
Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgiler, tasavvuf bilgileri Peygamber efendimizin vazîfelerinden biri de, Kur'ân-ı kerîmin ahkâm-ı mâneviyyesini, ümmetinin yüksek (olgun) olanlarının kalblerine akıtmaktır (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) |
İslami Sözlük A
AHLÂK
Huylar, seciyeler, mizaçlar, anlamında bir kavram. Hulk, hulûk kelimelerinin çoğul şeklidir. Hulk veya hulûk insanın beden ve ruh bütünlüğü ile alâkalıdır. Ahlâk bu çerçeve içinde, "insanın bir amaca yönelik olarak kendi arzusu ile iyi davranışlarda bulunup kötülüklerden uzak olmasıdır" şeklinde tanımlanabilir. İslâm ahlâkı Kur'an-ı Kerîm'e dayanır. Yani her yönüyle Cenâb-ı Allah tarafından vahiy yoluyla belirlenmiş bir davranışlar manzumesidir. Her şeyden önce İslâm ahlâkı bir vazife ahlâkı şeklinde ortaya çıkmıştır. Zira Kuran-ı Kerîm'deki her emir, müminler için bir görev belirlemiştir. İnsanın bir mümin olarak bu emirlere muhatap olmayı kabul etmesi, bunları birer görev olarak telâkkî etmesi anlamındadır. Kur'an-ı Kerîm'de Resulullah (s.a.s.)'a hitaben: "Sen en yüce bir ahlâk üzeresin " (el-Kalem, 68/4) buyurulmuş ve Hz. Peygamber'in kendisi de: "Ben ahlâkî prensipleri tamamlamak üzere gönderildim." buyurmuştur. (İbn Hanbel, Müsned, II, 381) Aynı şeklide Resulullah'ın bütün hadisleri insanların birbirlerine karşı daha iyi davranmaları konusunda birer emir mahiyetinde olup, Müslümanlara görev yüklemektedir. Dolayısıyla İslâm'ın getirdiği ahlâk anlayışı her şeyden önce bir görev ahlâkıdır. İslâm ahlâkının diğer bir yönü de davranışlardaki niyet duygusudur. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), "Ameller niyetlere göredir" buyururken, İslâm'ın önemli bir prensibini belirlemiştir. (Buhârî, İmân, 41) Müslüman için bu niyetin arkasındaki en büyük yönlendirici duygu, müminin her davranışında "Allah rızasını" gözetme duygusudur. Zira mümin herhangi bir davranışta bulunurken, asla bir dünyevî çıkar yahut bir uhrevî sevap beklemeyip gönlünde sadece Allah rızasını ve onun sevgisini kazanma arzusunu taşımaktadır. "Yoksula, yetime ve esire onun rızası için yemek yedirirler ve "biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz" (derler)" (el-İnsan, 76/8-9). Niyet ve Allah rızası duygularının yanı sıra, Allah'u Teâlâ'ya karşı bir sorumluluk duygusu taşımak Müslüman ahlâkının temel prensiplerindendir. İslâm'a göre Müslümanın bu sorumluluk duygusu Allah'u Teâlâ'dan korkmak, onun emirlerine saygı göstermek ve bu emirleri asla aksatmaksızın yerine getirmek yasakladığı her şeyden kaçınmak İslâm ahlâkının temel ve ilk prensipleridir. Diğer bir temel prensip de müslümanın diğer mahlûkâta karşı son derece merhamet, adalet ve şefkâtle davranması, zayıf ve muhtaç olanlarına yardım etmesi, ana ve babaya saygılı olması ve onların gönüllerini kazanmaya çalışması v.s. hususlarıdır. Bütün bunların yanı sıra insanın kendi duygularına hakim olması, mütevazî, sabırlı, edepli, hayâlı ve insaflı olması gibi prensipler de Müslümanın başkasına karşı sorumlu olduğu hususlardır. İnsanın, dolayısıyla Müslüman'ın, toplum içinde güzel ve hoş karşılanmayan her türlü kötü davranış ve alışkanlıklarını zamanla değiştirebilmesi gerekir. Bu kötü huy ve davranışlardan kurtulmanın tek yolu, iradesini kontrol altında tutup ona tam olarak sahip olmasıdır. Bu kötü davranış biçimlerinden de ancak Allah'ın bize emrettiği ibadetlere* sımsıkı sarılmak suretiyle kurtulmak mümkündür. Ama iradesine hakim olamayan bir kimsenin bu gibi kötü huy ve alışkanlıklardan uzaklaşması kolay değildir. İbadetlere sıkı sıkıya bağlanmak, Allah'ı daima bizi görüyor gibi hissedip onu hatırda tutmak, sürekli olarak iyi insanlarla oturup kötülerden uzak kalmak, asî insanların bulunduğu yerlere gitmemek, Allah'ın emirlerine sarılıp yasaklarından kaçınmak suretiyle İslâmî anlamda bir ahlâka sahip olunabilir. Bütün bu çizilen prensiplere göz attığımızda İslâm ahlâkının saf ve sağlam bir iyi niyete dayandığı; Allah'ın rızasına önem vermesi müntesibinden dünyevî hiçbir çıkar beklemeyip uhrevî bir fayda peşinde de olmaksızın sırf Allah rızası ve sevgisini göz önünde bulundurmasını talep etmesi gibi özellikleri ile her türlü şekilci ve pragmatist ahlâk anlayışından uzak olduğu görülmektedir. İslâm'da Emr-i Bi'l-Ma'ruf ve Nehy-i Ani'l-Münker* prensibi insanların ahlâkını daima iyiye doğru yönlendirmek içindir. Hz. Peygamber'in "Ahlâkınızı güzelleştiriniz.", "Allah'ın ve Resulü'nün ahlâkı ile ahlâklanınız." diye tavsiyelerde bulunması Müslümanın daima ahlâkını güzelleştirmesi gerektiğini dile getirmektedir. Bunun yanı sıra, Kur'an-ı Kerîm'in birçok yerinde İslâm toplumunun daha mükemmel bir ahlâkî yapıya kavuşması için bir hayli emir ve nehiylerin sıralandığını ve Müslüman için Allah'ın razı olacağı bir hayat tarzının belirlendiğini biliyoruz. Bu gibi ahlâkî emir ve yasaklamaların bazılarını şöyle sıralayabiliriz: "Rabbin yalnız kendisine ibâdet etmenizi, anneye ve babaya iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır, yaşlanır, yanında kalırlarsa sakın onlara "öf" bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara acımadan dolayı, tevazu kanatlarını indir (onlara karşı alçak gönüllü ol) ve "ey (her varlığı terbiye edip yetiştiren) Rabbim! Bunlar beni küçükken nasıl (acıyıp) yetiştirdilerse sen de bunlara acı " de... Seninle akrabalığı olana, yoksula ve yolcuya hakkını ver. (Malını gereksiz yere) saçıp savurma. Çünkü (gereksiz yere mallarını) saçıp savuranlar Şeytan'ın kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbi'ne karşı çok nankördür. Eğer (elin dar olduğu için) Rabb'inden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek (onlara bir şey vermeyecek) olursan, bari onlara yumuşak söz söyle, gönüllerini al, bolluğa kavuşmaları için Allah'a dua et. Ellerini boynuna bağlanmış kılma, tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. (Ellerin boyna bağlanması cimriliği temsil eder. Ellerin açılması da israfi ifade eder. Yani cimrilik de israf da İslâm nazarında kötü bir alışkanlık olup her iki durumda da insanın pişmanlık duymasına yol açar.)... Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek büyük günahtır. Zinaya yaklaşmayınız. Çünkü o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur. Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyiniz. Kim zulmen birini öldürürse, onun velisi (olan mirasçısı)'na yetki vermişizdir. (Öldürülenin hakkını arar. Ancak o da) öldürmede aşın gitmesin. (Katil yerine katilin akrabasını veya katille beraber bir başkasını öldürmesin). Çünkü kendisine yardım edilmiş (yetki verilmiş) tir. Katilin akrabası kendisine verilen bu yetkiyi kötüye kullanmasın. Yetimin malına yaklaşmayın, ancak erginlik çağına (yaşına) erişinceye kadar en güzel tarzda (onun malını kullanıp geliştirebilirsiniz). Ahdi de yerine getirin. Çünkü insana ahdi sorulacaktır. Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir. Sonu da daha güzeldir. Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan (o yaptığın kötü şeyden) sorumludur. Yeryüzünde kabara kabara (böbürlenerek) yürüme. Çünkü sen yeri yırtamazsın. Boyca da dağlara erişemezsin. Bütün bunlar hepsi kötü olan ve Rabbi'nin katında hoş görülmeyen şeylerdir. " (el-İsrâ, 17/23-38). İslâm'da ahlâkı iman'dan ayırmak mümkün değildir. Zira bütün Kur'anî emirlere boyun eğmek imanın gereğidir. Bu emirlere uymakla da en üstün ahlâkî değerler elde edilir. Resulullah (s.a.s.): "Müminlerin iman* açısından en mükemmel olanı, ahlâkı en iyi olanıdır." (Buhârî, Edeb, 39) buyurmuştur. Bu duruma göre ahlâkî açıdan mükemmel bir anlayış ve davranışa sahip olmayan kişi iman açısından da kemâle ermiş olamaz. Diğer bir hadiste de şöyle buyurur: "İman yetmiş türdür. En üstünü 'Lâ ilâhe illâllah'tır en aşağısı da yol üzerinde insanlara eziyet verecek bir şeyi kaldırmaktır. Hayâ da imanın bir bölümüdür." (Ebû Dâvud, Sünnet, 14). "Allah'a yemin olsun ki, hiç bir kul, kendi nefsi için istediği güzelliği kardeşi için de istemedikçe tam iman etmiş olmaz. " (Buhârî, İman, 7; Müslim, İman, 71-72). "Haklı olduğu halde bile çekişmeyi bırakan kimseye Cennet'in avlusunda bir köşk verileceğine, yalan söylemekten kaçınan kimseye Cennet'in ortasında bir köşk takdim edileceğine, ahlâkı güzel olan kimseye de Cennet'in en güzel yerinde bir köşk sunulacağına ben kefilim. " (Ebû Dâvud, Edeb, 7). "Mîzana konan ameller arasında güzel ahlâktan daha ağır gelecek hiç bir pey yoktur. İnsan güzel ahlâkı sayesinde, oruç tutup namaz kılan kimseler derecesine yükselir. (Tirmizî, Birr, 62 ). Bu ve buna benzer hadislerde Hz. Peygamber güzel ahlâkın üstünlüğünü dile getirmiştir. Ayrıca: "Müslüman, müslümanların onun elinden ve dilinden emin oldukları kimsedir." (Müslim, İman, 14). "İnsanların en hayırlısı ömrü uzun olup amelleri de güzel olandır. " buyurmakla iyi müslümanı tarif etmiştir. Sahâbilerden biri Resulullah'a şöyle sorar: -İslâm'da en hayırlı iş nedir? Peygamber Efendimiz şöyle cevap verir: "Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığına selâm vermendir." Ashâbın ileri gelenlerinden Abdullah İbn Mes'ud da buna benzer bir soru sorunca Resulullah şöyle buyurmuşlardır: "Vaktinde kılınan namaz,* ana babaya itaat*, Allah yolunda cihad*" İslâm ahlâkının temel prensipleri olarak sadece bunlarla amel eden ve bu prensipler çerçevesinde hareket eden bir toplum her zaman dimdik olarak ayakta durabilir. İnsanlara karşı daima yumuşak davranmak, hatalarına rastladığında, bu hatalarını son derece yumuşak bir ifadeyle ve onları üzmeyecek bir tarz ve uslüpla söylemek gerekir. İnsanları ikaz ederken de aynı üslûbu uygulamak müslümanın prensibi olmalıdır. İslâm'ın insanların hayatlarında görülen pratik ahlâkı insanın kendisine, hemcinslerine, çevresinde ve Allah'a karşı olan bütün görevlerini içine alır. Bütün bunlara baktığımızda İslâm ahlâkı hürmet, hizmet, merhamet, edep, hayâ, nefse hâkimiyet, tevazu, adalet, ve benzeri hususlar üzerinde yükselmiştir . Ayrıca İslâm yalan, küfür, lânet okuma, alay etme, kibirlenme, koğuculuk yapma, gıybet etme, riyâ, cimrilik, kıskançlık, vs. gibi duygu ve davranışların kesinlikle yasaklandığını bildirerek, müslümanın bütün bunlardan da uzak kalması gerektiğini açıklamıştır . |
İslami Sözlük A
Âdet Zamânı Nedir?
Kadında ve ergenlik çağına gelmiş olan kızlarda hayız (âdet) kanı görüldüğü andan kesilmesine kadar olan günlerin sayısı Hanefî mezhebinde âdet zamânı en çok on gündür En az üç gündür Şâfiî ve Hanbelî mezheblerinde en çoğu on beş gün, en azı bir gündür (İbn-i Âbidîn) Bir kadının âdet ve temizlik zamânı çok defâ her ay aynı gün sayısında olur Burada bir ay demek, bir âdet görmenin başından, ikinci âdet görmeye kadar geçen zaman demektir Âdet zamânı belli olan kadın, bir kerre başka sayıda âdet kanı görürse, âdet zamânı değişir (İbrâhim Halebî) |
İslami Sözlük A
Ahmed
Hz Muhammed (sas)'in diğer adı Bu isim İncil'de zikredilmiştir Kur'an-ı Kerîm'de, İsa (as)'ın bu ismi İsrâiloğulları'na müjdelediği ifade edilmektedir "Meryem oğlu İsa da: Ey İsrâiloğulları, ben size Allah'ın elçisiyim Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir resulü müjdeleyiciyim" demişti Fakat (Resulullah) onlara apaçık delillerle gelince, "Bu apaçık bir büyüdür" dediler " (es-Sâf, 61/6) Mevcut İncil'lerde bu isme buğun rastlamamaktayız Çünkü mevcut İncil* nüshalarından hiçbiri İsa (as) zamanında yazılmamıştır Bunlar, tahrif edilmiş ve yüzlerce yıl sonra hristiyanların elindeki yüzlerce nüshadan ve kilisenin isteği doğrultusunda yazılmış birbirinden ayrı dört İncil'dir Bunların yukarıdaki müjdeyi ihtiva etmemesi Müslümanlar açısından durumu değiştirmez Ancak kitab-ı Mukaddes'de; "Paraklit" şeklinde bir isim bulunmakta, bu isim kelime anlamı olarak Ahmed ve Muhammed isimlerindeki anlamı vermektedir Gerek Ahmed, gerek Muhammed isimleri "hamd" kökünden türemiş isimlerdir Ahmed isminin iki anlamı vardır Birincisi, "Allah'ın en çok methini yapan kişi" ikincisi, "en çok methedilen kişi" anlamıdır Muhammed ismi ise "en çok methedilmiş kişi" anlamındadır "Paraklit" ismi de bu iki anlamı vermektedir Yunanca olan "pericletus" kelimesi Yohanna İncil'inde geçmekte ve müjdelenen bir peygamberden söz etmektedir |
İslami Sözlük A
Ahbed B. Hanbel
(164-241 /780-855) Ebu Abdullah Ahmed b Muhammed b Hanbel b eş-Şeybâni el-Mervezî, Hanbelî mezhebinin imamı, muhaddis, mutlak müctehid 164/780 yılında Bağdat'ta doğan Ahmed'in babası Muhammed b Hanbel otuz yaşında ölmüş, onu annesi Sâfiyye binti Meymune büyütmüştür Kendisi Arap olup, Şeybân kabilesine mensuptur ve soyu, Nizar kabilesinde Hz Peygamber (sas)'in soyu ile birleşmektedir Ahmed'in dedesi Hanbel, Emeviler döneminde Serahs valiliği yapmıştır İlk eğitimini bir ilim ve kültür merkezi ve aynı zamanda Abbâsîlere başkent olan Bağdat'ta aldıktan sonra dini ilimlere yönelen Ahmed, İslâm'ı bütün yönleriyle yaşamak istedi Bu arzu onu Peygamber (sas)'in hadisleriyle uğraşmaya götürdü Daha çocukken Kur'an-ı Kerîm'i ezberlemişti Diğer dini ilimleri okuduktan; Arapça'yı ve dil bilgisini geliştirdikten sonra bütün mesaisini hadislere ayırmıştı O, ayrıca Farsça da bilmekteydi Hadis toplama, ezberleme ve yazma onda bir tutku haline gelince, Basra, Hicaz, Kûfe ve Yemen gibi ilim merkezlerine birçok seyahatler yaparak buralarda bulunan ulema ve muhaddislerle görüşmüş, râvileri bulmuş ve onlardan hadis almıştır (İbnü'l Cevzî, Menakıbu'l İmam Ahmed b Hanbel, s 183 vd) Üçünde parasızlıktan ötürü yaya olmak üzere beş defa hacca gittiği, İmam Şâfiî ile ilk defa Hicaz'da tanıştığı, yolculuklarında fakir olduğundan büyük sıkıntılarla karşılaştığı, Yemen'deki muhaddis Abdurrezzak b Hemmam (ö 211)'dan hadis almak için Yemen'e giderken yolda parası bitince hamallık yaptığı kaydedilmektedir (İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, X, 329) Ravilerden hadislerle birlikte sahâbe ve tabiine dair ulaşan butun rivayetleri almıştır Fıkhi bilgisini ve usûl-i fıkhı Ebu Yusuf* ve imam Şafii'*den aldığı derslerle kuvvetlendirmiş, toplayıp tedvin ettiği hadis ve sahâbe fetvalarını fıkhının dayanağı yapmıştır Kırk yaşından sonra, topladığı beş bine yakın talebeye ders vermiştir Tarihte büyük müctehidlerin birçoğuna zulmedildiği görülmektedir imam Ahmed de bu gruptandır Abbasîler zamanında "Halku'l-Kur'an Kur'an mahluktur" ideolojisi yayılıp, halife Me'mun'un (813-833) bunu zorla ulemaya kabul ettirmek istemesi, hristiyan âlimi Yuhanna el-Dimaşkî'nin fitnesi ve Mutezile'nin ortalığı karıştırmasıyla başlayan zulüm, devlet desteği ve despotluğuyla ilim çevrelerine dayatılmak istenince ulemanın çoğu bu görüşü kabul ettiğini söylerken, (h 218) Ahmed b Hanbel, el-Kavârîrî, Muhammed b Nuh, Sücâde gibi bir grup âlim "Kur'an mahluktur" görüşüne katılmadıklarından dolayı zincirlere vurularak hapse atılmışlar, işkence görmüşlerdir Bu arada Kavârîrî ve Sücâde de resmi görüşü kabul ettiklerini söyleyerek serbest bırakılmışlardır Halife Me'mun ortada kalan Hanbel ve Muhammed b Nuh'la görüşmek istemiştir Ancak, halife vefat edip, Muhammed b Nuh da yolda ölünce Ahmed b Hanbel Bağdat'ta tekrar hapsedilmiş, Mu'tasım (833-842) zamanında kadı İbn Ebu Duâd'ın teşvik ve etkisiyle işkence edilmiştir Yirmi sekiz ay hapiste kalan Ahmed b Hanbel, serbest bırakıldıktan sonra iktidara gelen el-Vâsık (ö 232/847) devrinde de aynı muhalifliğini sürdürdüğünden gözetim altında tutulmuş, beş yıl hadis dersi verememiştir Nihayet el-Mütevekkil (ö 247/861) devrinde Me'mun'un "Kur'an mahluk değildir diyen kimse kalmasın" vasiyetine ve bu katı siyasete son verildikten sonra yeniden hadis çalışmalarına dönmüştür Onun bu zorluklarla dolu günleri ondört yıl sürmüştür Halife el-Mütevekkil'in gönlünü almak amacıyla hediye ve maaş vermek istemesini de reddetmiş, hatta halifenin yardımını kabul eden oğullarına kırılmış, kendisi hiçbir zaman kimseden bir karşılık almamıştır İmam Ahmed b Hanbel, 241/855 yılında Bağdat'ta vefat ettiğinde cenazesine on binlerce kişi katılmış, namazı Cuma günü kılınmıştır Türbesi VII asırda Dicle nehrinin taşmasında sulara kapılıp kaybolmuştur İmam Ahmed'in hayatı -babasından kalan bir kira geliri dışında- fakirlik ile geçmiş iki evliliğinden, oğulları Salih ile Abdullah, cariyesinden de üç oğlu, bir kızı olmuştur imam ibn Hanbel halk arasında mihne olaylarındaki tavrı dolayısıyla sevilmiş, takvası ve sünnete her yönden bağlılığıyla meşhur olmuştur Yoksul olmasına rağmen, devlet bünyesinde görev almamış, hiç kimseye muhtaç kalmadan sünnete uygun bir şekilde yaşamıştır Onun hakkında "Yahudiler arasında çıksaydı peygamber olurdu" gibi övgüler nakledilmiş, kimseden onun aleyhinde söylenen bir söz işitilmemiştir İtikadı, ilmi "Halku'l Kur'an" olayında Mutezile* mezhebi, "yalnız Allah kadimdir"diye Kur'an'ın hâdis olduğunu ortaya attığında ve bu görüş zorla herkese kabul ettirilmek için devletin baskı ve zulmü imamlara dayatıldığında Ahmed b Hanbel bunu bir bid'at* olarak gördü Konuyu asr-ı saadette kimse tartışmamıştı Üstelik sünnette "Kur'an Allah kelâmıdır" bilgisi ile nasıl tavır alınmışsa öyle tavır takınılmalıydı Ahmed b Hanbel, Kur'ân'ın mahlûk olduğunu söyleyenin Cehmî, mahluk olmadığını söyleyenin ise bid'atçı olduğuna hükmeder Kendisi bu meselenin sünnette var olmayan, aklen ortaya konulan bir iddia olduğunu savunur Çünkü sünnette bu tür bir tartışma yoktur ve Kur'an "Allah'ın kelâmı" ve indirdiği hükümler olarak nitelenmiştir Zaten sünnet* usûlünde böyle konularda tartışma olmaz; tartışma ihtilafa, ihtilaf kavga ve fitneye götürür Ahmed b Hanbel itikatta, amelde, ahlâkta sünnetten başka bir yol izlemez Cedelden, münakaşadan, salt rey ile hüküm vermekten kaçınır; sahâbe ve tabiinin yolunu izler Sabırlı, mütevazî, ciddi, yumuşak, kanaatkâr, takva sahibi, ihlâslı bir müctehiddir Onun itikadı, fıkhî nasslardan doğar Daha doğru bir deyimle o, Kitap ve Sünnet olan şeriatın asli delillerini delil olarak alıp birtakım hükümlere varmada, onları kullanmadan çok nassları oldukları gibi alıp, sünnetin açıklamasını aynen uygular iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel olup, artar ve eksilebilir Büyük günah işleyen dinden çıkmış olmaz Allah'ın sıfatları nasslardaki gibidir, tevil edilmez Müteşabihleri yorumlamaktansa susmak evladır Bir halife adil veya zalim olsa da ona itaat edilir, isyan çıkar yol olmayıp, bağiy'dir Ahmed b Hanbel'in yanında yetiştiği Huşeym b Beşir b Ebu Hazim (104/722-183/799) adında bir üstadı vardır Ayrıca Umeyr b Abdullah b Halid Abdurrahman b Mehdi, Ebu Uyeyne, imam Şâfiî, Ebu Yusuf, Abdurrezzak b Hümâm, İsmail b Aliyye, -gıyaben- Ebubekir b Ayaş, Yahya b Saîd'den faydalanmıştır Ahmed b Hanbel'den hadîs rivayet edenler arasında da Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Ali b el-Medîni en önemli muhaddislerdir Eserleri Ahmed b Hanbel'in bizzat yazdığı tek eseri "el-Müsned"dir Ona atfedilen eserler, Hanbelî imamlarınca yazılmıştır es-Sünne, Zühd, Salat, Ver'a ve'l-İman; Reddi ale'l Cehmiyye ve'z-Zenadıka; Eşribe; Mesail; Cüz fi Usûlu's-Sünne; Fedailu's-Sahabe; Er-Reddü ala men iddea't-Tenâkuza fi'l-Kur'ân; et-Tefsir; en-Nasih ve'l Mensuh; Tarih; el-Mukaddem ve'l Muahhar fi'l Kur'an; Vücubâtü'l Kur'an; Menâsikü'l Kebir ve's Sağir; el-Cerhu ve't Ta'dil; el-İlel ve Marifetu'r-Rical bunlardandır |
İslami Sözlük A
AHRÛF-İ SEB'A
Yedi harf Terim olarak Ahruf-i Seb'a, Tefsir tarihinde birçok ihtilâfa sebep olmuş bir konudur: Kur'an-ı Kerim'in yedi harf üzerine nazil olduğu hususunda rivayet edilen bir hadîs-i şerifte Hz Peygamber (sas) şöyle buyurur: "Bu Kur'an yedi harf üzere nazil olmuştur Öyleyse size kolay gelenini okuyun " Bu konuda ufak tefek farklılıklarla pek çok hadis, hadis mecmualarında yer alır (Buhârî, Fadâilü'l-Kur'an, 27, Tevhid, 53, Bed'ül-Halk, 6, Mürteddin, 9, Husumat, 4; Müslim, Misâfirîn, 270; Ebu Davud, Vitr, 22; Tirmîzî, Kur'an, 9; Nesâi, İftitah, 37; Ahmed ibn Hanbel, Müsned, V, 16,41, 114, 124, 127, 128, 132) Hz Peygamber (sas)'in hadisinde geçen yedi harften ne kastedildiği tam olarak bilinemediği için bu yedi rakamının değişik yedi şeye delâlet ettiği ifade edilmiş ve bunun tabiî sonucu olarak bilginler arasında görüş ayrılıkları meydana gelmiştir Bazı âlimlere göre yedi harften kastedilen yedi şey şunlardır: Emir, Nehiy (yasak), Helâl, Haram, Muhkem, Müteşabih, Emsâl Diğer bazılarına göre ise, yedi harften maksat, yedi kıraattir İslâm bilginleri arasında yaygın olan görüşlerden biri olarak, Kur'an-ı Kerim'in yedi harf üzere nazil oluşundan maksat, onun yedi lehçe ve yedi lûgat üzere inişidir Süfyan b Uyeyne (v 198/812), Abdullah İbn Vehb, (v 197/812), Taberî (v 310/922), Tahâvî (v 321/933) ve diğer birçok ilim erbabına göre yedi harften maksat, yakın manada olan değişik lâfızlardır Ebû Ubeyd el-Kâsım b Sellâm (ö 223/837)'a göre yedi harften maksat, yedi Arap lûgatıdır el-Kâdi İbnu't Teymiyye ise, yedi harfin yedi kıraat olduğunu ifade eder Kur'an-ı Kerîm'in yedi harf üzere nazil olduğunu gösteren ve ufak tefek rivayet değişiklikleriyle bize ulaşan hadisi şeriflerin hepsi sahihtir Hattâ Ebû Ubeyd el-Kasım b Sellâm, bunların mütevatir olduklarına hükmeder Prof Dr Muhammed Abdü'l-Azîm ez-Zerkânî, Menâhilu'l-İrfân fi Ulumi'lKur'an, Kahire 1362/1943, I, 139) Ancak, bu yedi harfin neyi ifade ettiği hususunda âlimler arasında bir türlü ittifak hasıl olmamıştır Merhum şehid, Prof Dr Subhi es-Salih bu konuda şunları kaydeder: "Bu yedi harften maksat -Allahu 'alem- bu ümmet için kolaylık gösterilen yedi vecihtir Okuyucu bu yedi vecihten hangisiyle Kur'an'ı okursa, isabet eder Hz Peygamber (sas)'ın "Cebrâil bir harf üzere bana okuttu Ona müracaat ettim ve tekrar tekrar mürâcaatımı yeniledim, nihayet yedi harfe ulaştı" (Buhârî, Fedâilu'l Kur'an, V; Müslim, Müsafrin, 272; Ahmed b Hanbel, Müsned, I, 264, 299, 313) tarzındaki Hadis-i Şerifi bu hususu açıkça ifade eder gibidir " (Dr Subhi es-Salih, Mebâhis fi Ulûmi'l-Kur'an, Beyrut 1969, s 108) |
İslami Sözlük A
Akika kurbanı
Yeni doğan bebeğin başındaki ilk saçlarına akîka; bu çocuğun doğumundan yedi gün sonra başındaki tüyleri kısmen veya tamamen traş edip adını koyduktan sonra Allahu Teâlâya şükür için kesilen kurbana akîka kurbanı denir Hz Aişe (ra)den şöyle rivâyet edilmektedir "Resul-i Ekrem (sas} bize erkek çocuklar için iki, kız çocukları için bir koyun "akîka" olarak kurban etmemizi tavsiye etti" (Ibn Mâce hadis no: 3163, Zebâih, no: 1515) Yine Hz Âişe validemizin rivâyetine göre, Peygamber Efendimiz (sas), torunları Hasan ile Hüseyinin doğumlarının yedinci günü akika kurbanlarını kesmiş ve adlarını koymuştur (Tecrid-i Sarıh Tercümesi, XI, 401) Islâmdan önceki câhilî Arap toplumunda sadece erkek çocuklar için kurban* kesilirdi Kız çocukları için böyle bir merâsim söz konusu değildi Islâm bu değişikliği yaparak kız çocuklarına da değer verilmesini sağlamıştır |
İslami Sözlük A
Arefe
Zülhicce Kamerî ay'ının dokuzuncu günü Yani Kurban Bayramından bir önceki gün demektir Türkiye'de Ramazan Bayramı'ndan bir gün öncesine de Arefe günü denir Bu günde hacılar Arafat Dağı'na çıkarlar Hacıların buradaki duruşlarına Vakfe* adı verilir Resulullah'ın Arefe günü hakkında şöyle dediği kaydedilir: "Arefe günü vakfe sırasında Cenâb-ı Hakk'ın Cehennem'den azat ettiği kulların sayısı diğer günlerde azat edilenlerle kıyaslanmayacak kadar çoktur Allah, Arefe günü vakfe yapanlara yaklaşır Sonra onlarla meleklere karşı iftihar ederek 'bunlar ne istiyorlar ki bütün işlerini bırakıp burada toplandılar' der" (Müslim, Hacc, 1348) Ayrıca şu hadis de o gün yapılacak amelin kazandıracağı sevabı bildirir: "Cenâbı Allah'ın Arefe günü oruç tutanların ikinci ve daha sonraki yıllarının günahlarını örteceğini ümid ederim" (Müslim, Sıyâm, 1162) Ancak Arefe günü vakfe yapacak hacıların oruç tutmamaları müstehaptır Fakat hacı olmayanların oruç tutmaları mübahtır Arefe günü Arafat'ta vakfeye duran hacılar topluluğu mahşerin küçük bir örneğini gösterirler Bütün hacılar, siyahı, esmeri, beyazı ve kızılı tamamen eşit şartlarda, aynı tip elbiseye bürünmüş, emîri-me'muru, zengini-fakiri, hep bir arada ihramlar içinde başları açık, yalınayak vakfeye durmuş Allah'a yalvararak günahlarının bağışlanmasını isterler Sosyal yönden büyük bir eşitlik arzeden bu manzara İslâm'ın insana bakış açısını göstermektedir |
İslami Sözlük A
Alim
İlim sahibi, bilen, bilgin, bilgili, belli düzeyde bir bilgi birikimine sahip olan kimse Âlim kelimesi Arapça'daki "bilmek" anlamında olan "A-lime" kökünden türetilmiştir İslâm'da âlim; Allah'ın kitabı Kur'an-ı Kerîm başta olmak üzere Resulullah'ın hadîslerini ve bütün sünnetini bilen, diğer İslâmî ilimlerden gerektiği şekilde haberdar olup ileri seviyede bir bilgi birikimine ulaşmış kimseye denir Bu kâbiliyetli kimseler temel İslâmî bilgileri aldıktan sonra, belli bir ilim dalında daha çok ilerleyip özel bir ihtisas alanına sahip olurlar Âlim; bilgisi artıp ilerledikçe görüş açısı genişleyen ve bilgisi ile ihtisası dışındaki alanlarda hüküm vermekten çekinen, bildiklerinin doğruluğunu sürekli olarak araştıran kimsedir İslâm âliminin farz-ı ayn veya farz-ı kifâye olan ilimlerden birinde ilerlemesi mümkün olduğu gibi her mümin için farz-ı ayn olan belli seviyedeki ilimleri elde ettikten sonra, daha dar çerçevede bir ilim alanında söz sahibi olacak kadar ayrı bir sahada ilerlemesi mümkündür İslâmî bir toplumda tefsir, hadis, fıkıh, kelâm gibi ilimlerde gerçek otorite sahibi âlimlerin varlığı zarurettir Ayrıca bu ilimlere belli bir düzeyde sahip olup; ayrıca kimya, fizik, matematik, astronomi gibi bugün fen ilimleri olarak kabul edilen ilimlerin birinde de ihtisas kesbetmiş ilim adamlarının toplum içinde varlığı zorunludur Bu ilimlerin birinde mütehassıs olmak her toplum içinde yaşayan insanlar için farzı kifâye durumundadır Toplum içinde bir kişi veya birkaç kişinin bu ilimlere sahip olması, toplumun mükellef olduğu farz- ı kifâye durumunu ortadan kaldırır İslâm toplumunda âlimin en önemli görevlerinden biri 'emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker'dir Âlimin toplumda Allah'ın emir ve yasaklarının tam anlamıyla uygulanıp uygulanmadığını, yöneticilerin Allah'ın hükümlerini uygulamada titiz davranıp davranmadıklarını kontrol edip bu hususta yöneticileri uyarması gerektiği gibi; bu konuda halkın da dikkatini çekmesi gerekir Âlim, ümmetin ileri gelen şahsiyeti demektir Âlim, her hususta İslâm'ın izzetini koruyan, İslâm'ın hâkimiyeti için gayret sarfeden, Allah'ın ahkâmını uygulama hususunda ihmalkâr davranan yöneticileri her zaman hak yola çekmeye çalışan kimse demektir Âlim; yöneticiler zulüm ve adaletsizliğe sapınca onlardan ayrılan ve onlara karşı İslâmî bir tavır takınan kimsedir İslâm âliminin, Allah'ın emirlerini çiğneyen yöneticilere yaltaklık eden İsrailoğulları âlimlerinden ayrı bir özellik taşıması, İslâmî izzetin gereğidir Bu tavır İslâm âliminin takınması gereken bir tavırdır İmam-ı Â'zam Ebû Hanîfe, imam Ahmed İbn Hanbel gibi vb âlimlerin tavrı ve hassasiyeti bu idi İslâm âlimi hevâ ve hevesine uymayıp kendi arzuları istikametinde dîne ilâvelerde bulunan kimse değildir İslâm bu çerçevedeki âlime büyük değer vermiştir İslâm, âlimin izzet ve haysiyetini korumuş ve ona gereken mevkîi vermiştir "Allah'ın kulları arasında ondan en çok korkan âlimlerdir " (Fâtır, 35/28) "Bilmiyorsanız ilim erbâbına sorunuz " (en-Nahl, 16/43) Ayetleriyle, Kur'an'ın âlimler hakkındaki hükmü en açık bir şekilde belirtilmiştir Hz Peygamber (sas), âlimleri birçok hadislerinde övmüştür En çok övdüğü âlimler ise ilimleriyle amel edenler olmuştur (Dârimî, Mukaddime, 27) İnsanları ilimleriyle irşâd edip, onlara ilmini duyuran kimseyi Allah toplum içinde sözü dinlenir kimse kılar (İbn Hanbel, II, 162, 223-224) Buna karşılık ilmiyle dünyaya talip olan âlimler de yine Resulullah tarafından yerilmiştir (Tirmizî, İlim, 6) Müslüman daima Hz Peygamber'in dua buyurduğu gibi, Allah'tan dünya ve ahiretine yararlı bir ilim ister (Müslim, Zikir, 73; Ebû Dâvud, Vitir, 32; İbn Mâce, Mukaddime, 23) İnsanların en hayırlıları âlimlerin en hayırlılarıdır (Dârimî, Mukaddime, 34, 55) "Âlimler peygamberlerin vârisleridir" (Buhârî, ilim, 10; Ebû Dâvud, İlim, 1; İbn Mâce, Mukaddime, 17) buyuran Resulullah âlimlerin toplumu yönlendirme hususunda peygamberlere vekil ve halef olduklarını beyan etmiştir İbn Mes'ud'dan rivayet edilen bir hadiste, "Allah'u Teâlâ kıyamet gününde âlimleri toplayarak buyuracak ki: 'Ben size sırf hayır murad ettim Bunun için de kalblerinize hikmeti koydum Haydi girin Cennetime İşlediğiniz kusurlarınızı mağfiret ettim" buyrulur Ebü'd-Derda'dan rivayet edilen bir hadiste Resulullah (sas) âlimleri şu şekilde övmüş ve müjdelemiştir: "Her kim bu ilim yoluna girer ve ondan bir ilim talep ederse; Allah onu Cennet yollarından bir yola koyar ve ilim isteyene melekler kanatlarını gererler Bunu o âlimin uğraşısından hoşlandıkları için yaparlar Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakmadılar Onlar yalnız ilmi miras bıraktılar Şu halde onu alan çok büyük bir nasip almış olur" (Buhârî, İlim, 10; Müslim, Zikir, 37; Ebû Dâvud, İlim, 1; Tirmizî, ilim, 19; ibn Mâce, Mukaddime, 17) İlmi bir seviyeye sahip olan âlime, Allah katındaki değerinden dolayı itaat, Allah'ın emrine itaattir Hak yolda ve hayra götüren bir hususta âlimin yaptığı tavsiyeye uymak müminler için farzdır Bu farziyet ancak âlim, Allah'ın razı olduğu bir hususu tavsiye ederse söz konusudur Allah'ın razı olmadığı ve Allah'ın emretmediği, dinde olmayan bir bid'atı tavsiye eden âlimin tavsiyesine uyulmaz Böyle bir bid'ate çağrıldığında reddetmek ise mümin için farzdır İslâm'da olmayan bir hususu dine sokmak ve kendinden bir hüküm koymak Rububiyyet iddiasında bulunmak demektir Allah'ın emir ve yasakları dışına çıkıp İslâm dışı tağutî nizamlara yapışmak nasıl küfür ise, âlimlerin hevâ ve heveslerine uyarak koydukları hüküm ve gösterdikleri gayri İslâmî yol ve ibadetlere yönelmek ve bu ibadetleri dinden kabul etmek de küfürdür Bu duruma göre İslâm âlimi, toplumu yönlendiren ve Allah'ın hükümlerinin uygulanmasında titizlik gösteren bir rehberdir Âlimler ilimlerinin gereği olarak toplum içindeki görev ve fonksiyonlarını daima hatırlamak zorundadırlar Ümmetler, âlimlerinin doğru yolu izledikleri ve doğru yolda oldukları müddetçe ayakta kalırlar Bunun için Hz Peygamber (sas) "Ali'min ölümü İslâm'da açılan bir gediktir" (Dârimî, Mukaddime, 32) buyurmuşlardır |
İslami Sözlük A
Allah (c.c)
Allah ismi, bütün ilâhî isimleri câmidir, yani hepsini içine alır “Bütün isimler Allahın isimleridir” denilir, ama Allah, Rahmânın ismidir, Rahîmin ismidir denilmez Bütün isimleri içine alan ism-i âzamın hangi isim olduğu hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte, İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu bu mübarek ismin, ism-i âzam olabileceğini söylemişlerdir Bunun için, bir kul Allah dediği zaman, bütün ilâhî isimleri ve sıfatların hepsini birden yâd etmiş olur “Lâ ilâhe illâllah” kelamı, esmâ-i hüsnanın adedince kelamları tazammun ediyor “Lâ Hâlıka illâllah,” “Lâ Fâtıra, Lâ Râzıka, Lâ Kayyûme illâllah” gibi ( Mesnevî-i Nuriye ) Rahmân, Rahîm, Rezzak, Ğaffar gibi cemâlî isimler ruhumuzda şükür ve senâ mânâlarını canlandırırken, Ehad, Samed, Kayyûm, Kadîm, Bâki gibi kemâlî isimler kalbimizi hayret ve takdir hisleriyle dolduracak; Kahhâr, Cebbâr, Kadîr, Muntakim gibi celâlî isimler ise bize noksanlığımızı, aczimizi, fakrımızı hatırlatarak nefsimize takva şuurunu kazandıracaktır Allah ismi, bütün esmâ-i hüsna gibi, bütün kemâl sıfatları da câmidir Allah diyen bir kul, bütün ilâhî sıfatları ve bütün esmâ-i hüsnayı birden zikrettiğini bilerek, kendisini ilâhî isimlerin en parlak tecellisi ve ilâhî sıfatlardan haber veren bir hilkat mucizesi olarak yaratan Rabbine sonsuz hamd ve senâ eder Lafza-i Celâl denilen bu ism-i âzamı okuyan bir mümin, uluhiyet hakikatini düşünür ve ondan ubudiyet, yani kulluk hakikatine intikal eder Bu ise saadetlerin en büyüğüdür |
İslami Sözlük A
ABÂDİLE Nedir?
Abdullahlar Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı (arkadaşları) arasında fıkıh ve hadîs-i şerîf ilimlerinde şöhret bulmuş Abdullah adını taşıyan sahâbîler Abâdile, Abdullah kelimesinin çokluk şeklidir Peygamber efendimizin Eshâb-ı kirâmı arasında A bdullah isimli üç yüz kadar sahâbi bulunmaktaydı Fakat bunların içinde; Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Abbâs, Abdullah bin Zübeyr, Abdullah bin Amr bin Âs radıyallahü anhüm, ilimdeki yükseklikleri sebebiyle Abâdile ünvânı ile tanındılar Bunlara Abâdile-i Erbea da denilmektedir Abdullah bin Mes'ûd'un (radıyallahü anh) fıkıh ilminde önemli bir yeri olduğu halde, Abâdile arasında zikredilmemesi, bu tâbirin onun vefâtından sonra çıkmış olması sebebiyledir Bununla berâber onu Abâdileden sayan âlimler de vardır (İbn-i Hümâm, Ahmed Naîm) |
İslami Sözlük A
ABD Nedir?
1 Kul (Bkz Kul) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki Nedir? Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allahü teâlâ, abdini (Muhammed aleyhisselâmı) bir gece Mescid-i Haram'dan, Mescid'i Aksâ'ya götürdü (İsrâ sûresi Nedir? 1) Göklerde ve yerde olan herkes, hiçbiri müstesnâ olmamak üzere, çok esirgeyici Allahü teâlâya mutlaka abd olarak gelecektir ( Meryem sûresi Nedir? 93) 2 Köle Üzerinize, sizi Allahü teâlânın kitâbı ile yöneten bir abd bile vâli tâyin edilse, onu dinleyin ve itâat edin (Hadîs-i şerîf-Müslim) |
İslami Sözlük A
ABDEST Nedir?
Namaz ve diğer bâzı ibâdetlerin yerine getirilebilmesi için yapılması lâzım gelen yüzü, dirseklerle berâber kolları yıkamak, başın dörtte birini mesh etmek ve topuklarla berâber ayakları yıkamaktan ibâret temizlik Namazın dışındaki farzlardan biri Abdest, Kur'ân-ı kerîmde şu âyet-i kerîme ile farz kılınmıştır Nedir? "Ey îmân edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerle berâber ellerinizi yıkayın ve başlarınızı meshedin ve her iki topukla berâber ayaklarınızı yıkayın" (Mâide sûresi Nedir? 6) Her kim abdest aldıktan sonra, benim üzerime on kerre salât ü selâm getirse, Hak teâlâ, o kişinin hüznünü giderip mesrûr eder, duâsını kabûl eder (Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâlî) Her ne zaman ümmetimden biri abdest alırken, Bismillah deyip elini yıkarsa, eliyle yaptığı (küçük) günahların hepsi afv olur Ağzına, yüzüne ve diğer âzâlarına su verdikçe, bütün günâhları dökülür (Hadîs-i şerîf-Eyyühel veled İlmihâli) Abdest üzerine abdest almak, nûr üstüne nûrdur (Hadîs-i şerîf-Keşfül-hafâ) Hanefî mezhebine göre abdestin farzları dörttür Nedir? Yüzü bir kerre yıkamak İki kolu dirsekleri ile birlikte, bir kerre yıkamak Başın dörtte bir kısmını mesh etmek, yâni yaş eli başa sürmek İki ayağı, iki yandaki topuk kemikleri ile birlikte bir kerre yıkamaktır Ayrıca abdestin sünnetleri, edebleri vardır (İbn-i Âbidîn) Abdestsiz olarak şu üç şeyi yapmak haramdır Nedir? Namaz kılmak, Kâ'be'yi tavâf etmek, üzerinde bir kılıf bulunmaksızın Kur'ân-ı kerîme ve bir âyet-i kerîmeye dokunmak Câmiye abdestsiz girmek ise mekruhtur (Şürnblâlî) Abdestli olarak ölen ölüm acısı çekmez (Seyyid Abdülhakîm Arvâsî) |
İslami Sözlük A
ABDİYYET Nedir?
Kulluk makamı Evliyâlığın en yüksek makâmı, derecesi İyilikleri Allahü teâlâdan bilip kendinden bilmemek Allahü teâlânın lütf ve ihsânı ile Abdiyyet derecesine ulaşmak istiyen kimsenin, Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme tam olarak uyması lâzımdır Bu yüce zirveye o yüce peygambere tam uymakla kavuşulur Bu, Allahü teâlânın bir lütfu olup, onu d ilediğine ihsân eder (İmâm-ı Rabbânî) |
İslami Sözlük A
ABES Nedir?
Boş, faydasız şey Namazda abes hareketler mekruhtur Elbise ile oynamak gibi Namazda faydalı hareketin meselâ eli ile alnındaki teri silmenin zararı olmaz Pantolonun tozunu silkmek, mekruhtur Kaşınmak abes değilse de, bir rüknde, eli üç kere kaldırmak, namazı bozar (İbn-i Âbidîn) Abesle meşgul olmak insanı lehv ve la'ba (oyun ve eğlenceye) sürükler Bâzı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebeb olur (Murâd-ı Münzâvî) |
İslami Sözlük A
ABESE SÛRESİ Nedir?
Kur'ân-ı kerîmin sekseninci sûresi Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi) Kırk iki âyet-i kerîmedir Birinci âyet-i kerîmede yüzçevirdi, iltifat etmedi mânâsına olan Abese lafzı sûreye isim olmuştur Sûrede, Kur'ân-ı kerîmin Allahü teâlâ tarafından bir mev'ize (nasihat, öğüt) olduğu bildirilmekte, Cenâb-ı Hakk'ın kudret ve azametine (büyüklüğüne) deliller getirilmekte, kıyâmet gününün dehşetli vaziyeti, o gün iyilerin ve kötülerin halleri ve daha başka hususlar anlatılmaktadır Abese sûresinde meâlen buyruldu ki Nedir? O gün (kıyâmet günü) kişi kardeşinden, anasından, babasından, hanımından ve oğullarından kaçar O gün onlardan herkesin kendine yeter bir işi vardır (Herkes kendi derdiyle meşgul olur Başkasını düşünemez) O gün yüzler vardır (dünyâda iken yaptığı gece ibâdetleri veya aldığı abdestler sebebiyle) parıl parıl parlayıcıdır (Gördükleri nîmetler sebebiyle) gülücüdür, sevinicidir (Bunlar mü'minlerdir) O gün yüzler de vardır, üzerlerini toz toprak bürümüştür Onu (da) bir zulmet, karanlık ve siyahlık kaplar İşte bunlar kâfirler, fâcirlerdir (Âyet Nedir? 34-42) |
İslami Sözlük A
ÂB-I HAYÂT Nedir?
Hayat suyu Saf ve berrak su İnce ve derin mânâlı söz Tasavvufta mürşid-i kâmil denilen evliyâ zâtların, insanların mânen canlı, kalblerinin uyanık olmalarına vesîle olan mübârek sözleri, mânevî nazarları (bakışları) ve kıymetli kalblerinden fışkır an teveccüh Bir şeyin kıymetini kuvvetli bir şekilde ifâde için de kullanılır Âb-ı hayevân, Âb-ı Hızır, Âb-ı zindegânî, Âb-ı bekâ da denir Evliyânın bâtınları, kalbleri âb-ı hayâttır Bir katre (bir damla) tadan, ölümsüz hayâtı bulmuş ve sonsuz seâdete, mutluluğa kavuşmuş olur (İmâm-ı Rabbânî) Her sözünüz kalbime âb-ı hayât katresi, Senden başka rûhumun yok kurtuluş çâresi (Lâ Edrî) Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül Bin yıl gerekse Hızır ile Seyr-i Skender et (Zeyneb Hâtun) |
İslami Sözlük A
ACEM Nedir?
Arab olmayan Ey insanlar! Rabbiniz birdir Babanız da birdir, hepiniz Âdem'in çocuklarısınız Âdem ise, topraktandır Allah katında en kıymetliniz takvâsı (Allahü teâlâdan korkarak haramlardan, günâhlardan sakınması) çok olanınızdır Arab'ın Acem'e bir üstünlüğü yoktur Üstünlük ancak takvâ iledir (Hadîs-i şerîf-İbn-i Hişâm) |
İslami Sözlük A
ÂCİR Nedir?
Malını kirâya veren Kirâdaki binânın ve eşyânın tâmiri ve zamanla tıkanmış boruların tâmiri âcire âittir Tâmir etmezse, kirâcı evden çıkabilir Fakat yaptırmaya âciri cebr edemez (zorlayamaz) Ev sâhibinin izni ile kendi yaparsa, parasını kesebilir Kendiliğinden yapar sa kesemez Kullanmak için lâzım olan şeylerin (meselâ hamur ocağı) tâmir parasını kirâdan kesemez (Ali Haydar Efendi) Kirâ müddeti bitince, âcir uzatmaz ise, kirâcı çıkar Malı, olduğu gibi teslim etmesi lâzımdır Teslim etmezse gasb etmiş olur Fakat kullanma sebebiyle herkes için âdet (ve mümkün) olan yıpranma ve bozukluklar kabahat sayılmaz (İbn-i Âbidîn) |
İslami Sözlük A
ÂCİZ Nedir?
Gücü yetmeyen, güçsüz, zayıf Allahü teâlâ her şeye kâdirdir (gücü yeter) Eğer gücü yetmezse âciz ve noksan olurdu Âcizlik ve noksanlık Allahü teâlâ için düşünülemez (Teftâzânî) İnsanın felâkete uğraması iki sebeptendir Nedir? Birincisi âciz olan nefsine (kendine) güvenmesi İkincisi kendisi gibi âciz olan başka bir mahlûka güvenmesidir (Abdülhakîm Arvâsî) En iyi kul, Allahü teâlânın karşısında şükürden âciz olduğunu bilendir (Abdullah Harrâz) |
İslami Sözlük A
ACÛZE Nedir?
İhtiyar, çok yaşlı kadın Yaşlı bir kadın Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selleme geldi Resûl-i ekrem; "Acûze Cennet'e giremez!" buyurdu Bunun üzerine kadın ağlamaya başladı Bunu görenPeygamber efendimiz; "Sen o gün yaşlı değil, genç olursun" buyurdu ve gönlünü aldı (İhyâu ulûmiddîn) Kızların, kadınların, acûzelerin beş vakit namaz, Cumâ, bayram namazları ve va'z dinlemek için câmiye gitmeleri câiz değildir (İbn-i Âbidîn) |
İslami Sözlük A
ÂDÂB Nedir?
Edebler, güzel huylar, iyi haller ve davranışlar; her konuda haddini bilip sınırı aşmamak Müfredi (tekili) edeb'dir (Bkz Edeb) Âdâba riâyetsiz hizmetin faydası yoktur (Muhammed Ma'sûm Fârûkî) |
İslami Sözlük A
ADAK Nedir?
Nezr, Allahü teâlânın rızâsının elde edilmesi veya bir isteğin yerine gelmesi veya bir belâ ve musîbetin giderilmesi maksadıyla Allahü teâlâ için oruç tutmak, kurban kesmek gibi başlıbaşına ibâdet olan veyâ benzeyen bir şeyi kendisine vâcib kabûl etm e (Bkz Nezr) Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde buyurdu ki Nedir? Adaklarını yerine getirsinler" (Hac sûresi Nedir? 29) Adak ibâdettir Allah için yapılır Kul için yapılmaz Adak edilen şeyin farz veya vâcib olan bir ibâdete benzemesi veya başlıbaşına bir ibâdet olması lâzımdır Namaz, oruç, hacca gitmek, köle âzâd etmek vb adak edilir Abdest almak, ölü kefenlemek, ezan okumak, mekteb ve câmi yapmak başlıbaşına ibâdet olmadıkları için adak yapılmazlar Adak iki türlüdür Nedir? 1) Mutlak adak Nedir? Allahü teâlâ için bir sene oruç tutacağım demek gibi Düşünmeden, söz arasında dilinden çıkmış olsa da yerine getirmek vâcibtir 2) Şarta bağlı adak Hastam iyi olursa Allah için şu kadar sadaka vermek, sevâbını meselâ Seyyid AhmedBedevî hazretlerine bağışlamak nezrim, adağım olsun demek gibi Hasta iyi oldukdan sonra bunları yapmak lâzım olur Adağı yerine getirmek vâcibdir Bâzı âlimler farzdır, dedi (İbn-i Âbidîn) |
İslami Sözlük A
ADÂLET Nedir?
Her işte hakkı gözetme ve orta yolu tutma Haklıya hakkını verme Haksızlıktan sakınma Zulmün zıddı, kânun önünde eşitlik Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde meâlen buyurdu ki Nedir? Ey îmân edenler! Bir millete olan öfkeniz, sizi adâletten alıkoymasın Âdil olunuz! (Mâide sûresi Nedir? 8) Muhakkak ki Allahü teâlâ adâleti, ihsânı (iyilik yapmayı) ve akrabâya muhtac oldukları şeyleri vermeyi emreder (Nahl sûresi Nedir? 90) Hak ve adâlet üzere bir gün hâkimlik yapmağı, bir sene devâmlı gazâ etmekten daha çok severim (Hadîs-i şerîf-Taberânî) Bir saat adâlet ile idârecilik yapmak, altmış sene nâfile ibâdet yapmaktan daha iyidir (Hadîs-i şerîf-İslâm Ahlâkı) Adâlet mülkün temelidir (Hazret-i Ömer) Adâlet üç kısımdır Nedir? a) Allahü teâlâya kulluk etmek Bunda sâhibinin hakkını gözetmek vardır Her insanın yaradanına karşı borçlu olduğu bu kulluk vazîfesini yerine getirmesi vâcibdir b) İnsanların hakkını gözetmek c) Vefât eden geçmişlerin hakkını gözetmek yâni onların borçlarını ödemek ve vasiyetlerini yerine getirmek (Kınalızâde Ali Efendi) |
İslami Sözlük A
Adâlet-i ictimâiyye Nedir?
Sosyal adâlet; Herkesin; çalışması, bilgi ve kâbiliyeti, gördüğü iş nisbetinde ve derecesinde hakkını alması; hiç kimsenin ezilip sömürülmemesi (Bkz Sosyal Adâlet) |
İslami Sözlük A
ADEM Nedir?
1 Yokluk, varlığın zıddı Kâinâtın aslı ademdir Âlemler yâni her şey var olmadan önce ademde idiler (Kemahlı Feyzullah Efendi) 2 Tasavvufda sâlikin (tasavvuf yolcusunun) kendisini kaplayan mânevî hal sebebiyle kendinden geçmesi hâli |
İslami Sözlük A
ÂDEM (Aleyhisselâm) Kimdir?
Kur'ân-ı kerîmde ismi geçen peygamberlerden Yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamber, bütün insanların babası Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki Nedir? Muhakkak ki, Îsâ'nın hâli de (yâni babasız dünyâya gelişi de) Allah indinde, Âdem'in hâli gibidir Allahü teâlâ onu topraktan yarattı, sonra ona "Ol" dedi, o da (can gelip) oluverdi (Âl-i İmrân sûresi Nedir? 59) Allahü teâlâ Âdem'i (aleyhisselâm) yeryüzünün her tarafından aldırdığı topraktan yarattı Bu sebeple zürriyetinden siyah, beyaz, esmer, kırmızı renkte olanlar olduğu gibi, bâzıları da bu renklerin arasındadır Bâzısı yumuşak, bâzısı sert, bâzısı hâlis ve temiz oldu (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) Çeşitli memleketlerden getirilen toprakları melekler su ile çamur yapıp, insan şekline koydu Bu sûret Mekke ile Tâif arasında kırk yıl kalıp (salsâl) oldu Yâni pişmiş gibi kurudu Önce Muhammed aleyhisselâmın nûru alnına kondu Sonra Muharrem'in on uncu Cumâ günü rûh verildi Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi Allahü teâlânın emri ile bütün melekler, Âdem'e doğru secde etti İblis, kibirlenip, bu emre karşı geldi ve secde etmedi Âdem aleyhisselâm kırk yaşında Firdevs adındaki Cennet'e götürüldü Cennet'te yâhut daha önce Mekke dışında uyurken, sol kaburga kemiğinden hazret-i Havvâ yaratıldı Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti Yasak edilen ağaçtan unutarak önce Havvâ, sonra Âdem aleyhisselâm yedikleri için Cennet'ten çıkarıldılar Âdem aleyhisselâm Hindistan'da Seylan (Serendib) adasına,Havvâ vâlidemiz ise, Cidde'ye indirildi Âdem aleyhisselâm iki yüz sene ağlayıp yalvardıktan sonra, tövbe ve duâsı kabûl olup, hacca gelmesi emr olundu Arafat ovasında Havvâ ile buluştu Kâbe'yi yaptı Her sene hac yaptı Arafat meydanında veya başka yerde, kıyâmete kadar gelecek çocukları belinden zerreler hâlinde çıkarıldı Allahü teâlâ tarafından; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye soruldu Hepsi; "Evet Rabbimizsin" dediSonra hepsi zerreler hâline gelip, beline girdiler Sonra Şam'a geldiler Burada çocukları oldu Neslinden kırk bin kişiyi gördü Bin beş yüz yaşında iken çocuklarına peygamber oldu Çocukları çeşitli dillerde konuştu Cebrâil aleyhisselâm kendisine on iki kere geldi Oruç, her gün bir vakit namaz, gusül abdesti emredildi Kendisine kitap verilip; fizik, kimyâ, tıp, eczâcılık, matematik bilgileri öğretildi Süryânî, İbrânî ve Arabî diller ile kerpiç üstüne çok kitap yazıldı Bir rivâyete göre iki bin yaşında iken Cumâ günü vefât etti Hazret-i Havvâ da kırk sene sonra vefât etti Kabirlerinin Kudüs'de veya Mina'da Mescid-i Hıf'de yâhut Arafat'da olduğu rivâyetleri vardır (Nişancızâde ve Sa'lebî) |
İslami Sözlük A
ÂDET Nedir?
1 Bir şehir ve memleketteki insanların, yapageldikleri usûller, gelenekler, alışılmış şeyler An'ane, örf (Bkz İlgili maddeler) Her memleketin âdeti başka başkadır Hattâ bir memleketin âdeti zamanla değişir Bulunduğu şehrin dîne uygun olan âdetine uymamak şöhret ve tahrîmen (harama yakın) mekrûh olur (İmâm-ı Rabbânî) Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem yaptığı ve kaçındığı şeyler iki kısımdır Nedir? Birisi, ibâdet olarak yaptığı ve kaçındığı şeylerdir ki, her müslümanın bunlara tâbi olması, uyması lâzımdır İkincisi bulundukları memleketin âdeti olarak yaptığı şe ylerdir Bunları yapmak mecbûrî değildir Âdete bağlı şeylerde de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymak dünyâ ve âhirette insana çok şey kazandırır ve çeşitli saâdetlere ve hayırlara yol açar (Abdülhakîm Arvâsî) Müslüman olmayanların yaptıkları ve kullandıkları şeylerden haram olmayıp, insanlara faydalı olanları yapmak ve kâfirlere benzemeği düşünmeyerek kullanmak günâh değildir Pantolon, çeşitli ayakkabı, çatal, kaşık kullanmak, yemeği masada yemek, herkes in önüne ayrı tabaklar içinde koymak, ekmeği bıçakla dilimlere ayırmak ve çeşitli eşyâ ve âletleri kullanmak hep âdete bağlı şeyler olup, mübâhdırlar Bunları kullanmak bid'at (günâh) olmaz Böyle âdetlerden faydalı olmayanları, çirkin ve kötülenmiş olanları kullanmak ve yapmak haram olur (Abdülgani Nablüsî, İbn-i Âbidîn) 2 Kitab, sünnet, icma' ve kıyasdan sonra ikinci derecedeki dînî delillerden biri Dînin ve aklın beğendiği şeyler Dinde nass (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîf) ile açıkça bildirilmiş olmayan bir hükmü anlamak ve bildirmek için umûmî âdetler delîl olur Âdetin umûmî olması için Eshâb-ı kirâm radıyallahü anhüm zamânından kalma ve müctehidlerin (Kur'ân-ı kerîm ve had îs-i şerîfden hüküm çıkarabilen derin âlimlerin) kullanmış olmaları ve devamlı olmaları lâzımdır Muâmelâttaki (ticâret, rehin, hîbe, mîras, kirâlama, vekâlet vs) hükümler için bir beldenin nass'a aykırı olmayan âdetleri delil olur Bunları fıkıh âlimleri anlıyabilir Zamânın değişmesi ile örf ve âdete dayanan ahkâm (hükümler) değişebilir Nass'a (âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere) dayanan ahkâm (hükümler) zamanla değişmez Böyle hükm-i küllî (genel hükümler) değişmeyip, bu hükmün hâdiselere tatbîki zamanla değişebilir (İbn-i Âbidîn, Ali Haydar Efendi) |
İslami Sözlük A
Âdette Bid'at Nedir?
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem ve dört halîfesi zamânında olmayıp, ibâdet etmek ve sevâb kazanmak niyyeti ve kasdı olmaksızın sonradan meydana çıkarılan şeyler Âdette bid'at, hadîs-i şerîfde dalâlet (sapıklık) olarak bildirilen bid'atlardan değildir Bunların kullanılması günâh değildir Un eleği, çatal, kaşık kullanmak ve kahve içmek gibi şeyler âdette bid'attir (Hâdimî) |
İslami Sözlük A
Âdet-i İlâhiyye Nedir?
Sünnet-i ilâhî; Allahü teâlânın kânûnu Allahü teâlânın bir şeyi yaratmak için arada bulundurduğu sebebler Bu sebebler tecrübe ile anlaşılır Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesi şöyledir ki, her şeyi bir sebeble yaratmaktadır Fakat sebeblerin, vâsıtaların, O'nun yaratmasına hiç te'sirleri yoktur O'ndan başka yaratıcı yoktur (Seyyid Şerîf Cürcânî) Rızık, maâşa, mala, çalışmaya bağlı değildir Böyle olmakla berâber, çalışmak farzdır Çünkü Ef'âl-i ilâhiyye (Allahü teâlânın işleri) sebebler altında meydana gelir Âdet-i ilâhiyye böyledir Sebebleri aramak ve öğrenmek istememek âdet-i ilâhiyyeyi bozmak olur (İmâm-ı Gazâlî) Allahü teâlâ her şeyi bir sebeb altında yaratmaktadır Bir iş yapmak ve bir şeyi elde etmek için bu işin sebeblerine yapışmak lâzımdır Meselâ buğday elde etmek için tarlayı sürmek, ekmek, ekini biçmek lâzımdır İnsanın işleri, Allahü teâlânın bu âde t-i ilâhiyyesi içinde meydana gelmektedir (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî) Âdet-i ilâhiyye şöyledir ki, insan nasıl yaşadı ise, öyle can verir Bunun aksi olmuş ise de nâdirdir Mûcize ve kerâmet gibi şeyler ise, âdet-i ilâhiyye dışında meydana gelir (Şerefeddîn Yahyâ Münîrî) Allahü teâlânın âdet-i ilâhiyyesindendir ki, fitne ve fesad sebebiyle gelen zelzele, kıtlık gibi musîbet ve felâketler umûmî olur İyi kötü herkese gelir Sebeb olanlara cezâ, sebeb olmayanlara, mâzur görülenlere yâni fitnenin çıkıp yayılmasına mâni olamayarak, kalbleri ile buğz edenlere şehîdlik nasîb olmak üzere mükâfâtdır (Abdülhakîm Arvâsî) |
İslami Sözlük A
Âdet-i İslâm Nedir?
İslâm âdeti Küfür alâmeti olmayan ve en az iki müslüman tarafından kullanılan âdetle ilgili şeyler Haramlar âdet hâline gelirse yine helâl olmazlar Küfür alâmetleri âdet olup müslümanlar arasında yayılsa da, yine âdet-i İslâm olmazlar Küfür alâmeti olmakdan çıkmazlar (Abdülhakîm Arvâsî) |
İslami Sözlük A
ÂDİL Nedir?
1 Adâletli; hakkı gözeterek iş yapan, zulüm ve haksızlık etmeyen (Bkz Adâlet) Cennet'te bir derece vardır ki, oraya ancak üç zümre nâil olacaktır (kavuşacaktır) Âdil hükümdâr, akrabâyı ziyâret eden (kimse) , sabırlı ve çocuklarına yaptığı harcamaları başlarına kakmayan hâne reisi (Hadîs-i şerîf-Deylemî) Cennet'te öyle bir köşk vardır ki, etrâfı kalelerle ve yeşilliklerle çevrilmiştir, ayrıca beş bin de kapısı vardır Orada ancak nebî, sıddîk, şehîd ve âdil hükümdâr barınır (Hadîs-i şerîf-Deylemî) 2 Îtikâdı doğru olan, büyük günâh işlemeyen ve küçük günâha devâm etmeyen yâni İslâmiyet'e uymaya çalışan sâlih müslüman Bid'at sâhibleri yâni îtikâdda Ehl-i sünnetten ayrılmış olan yetmiş iki fırkanın hepsi, ehl-i kıble oldukları, her ibâdeti yaptıkları hâlde, âdil değildir Çünkü (bunlar), ya mülhid (dinden çıkmış) olarak îmânlarını kaybetmişler, yâhud bid'at sâhibi oldukları için büyük günâha girerek âdil olma vasfını kaybetmişlerdir (Abdülganî Nablüsî) Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullah efendimizin sohbetinde bulunmuşlar ve O'na yardımcı olmuşlardır Hepsi âlim ve âdil idi (Abdülazîz Dehlevî) Ramazân-ı şerîf ayı, Ramazân hilâlinin görülmesi, buna iki âdil kimsenin şâhidlik etmesi ve hâkimin (kâdının) îlân etmesi ile başlar (Abdülazîz Hulvânî) |
İslami Sözlük A
ÂDİYÂT SÛRESİ Nedir?
Kur'ân-ı kerîmin yüzüncü sûresi Âdiyât sûresi, Mekke-i mükerremede nâzil oldu (indi) Medîne-i münevverede nâzil olduğu da bildirilmiştir On bir âyet-i kerîmedir "Yemîn ederim (Allah yolunda savaş için sür'atle) koşan atlara" meâlindeki birinci âyet-i kerîmede koşan atlar mânâsın a olan "âdiyât" kelimesi sûreye isim olmuştur Sûre, Peygamber efendimizin harbe gönderdiği bir süvârî kuvvetinin gecikip, münâfıkların (kalbleri ile inanmadıkları hâlde ağızları ile inandık diyenlerin), onların öldürüldükleri haberini yayması üzerine, hayatta olduklarını hattâ zafer ve ganîmet (mallar) kazandıklarını müjdelemek üzere nâzil olmuştur (inmiştir) Sûrede ayrıca, insanların nankörlüğünden, mala, servete düşkünlüklerinden, öldükten sonra başlarına gelecek acıklı hallerden bahsedilmekte, Allahü teâlânın insanın her hâlinden haberdâr olduğu hatırlatılmaktadır ( İbn-i Abbâs, Taberî) Allahü teâlâ Âdiyât sûresinde buyurdu ki Nedir? "Muhakkak ki insan Rabbinin ni'metlerine çok nankördür Hiç şüphesiz o (Allahü teâlâ veya veya insan) buna şâhiddir Gerçek o (insan) mal sevgisinden dolayı pek katıdır, cimridir (Âyet Nedir? 6-8) |
İslami Sözlük A
ÂD KAVMİ Nedir?
Hûd aleyhisselâmın kavmi (Bkz Hûd Aleyhisselâm) Bu kavim Nûh aleyhisselâmın torunlarından Âd'ın evlâdından çoğaldıkları için bu adı almışlardır Bu kabile, Yemen'de Hadramûd bölgesinde, Umman ile Aden arasında Ahkâf denilen yeri yurt edindi Yemen ile Şâm arasında yerleştikleri de rivâyet edilmiştir Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki Nedir? Âd kavmine, kardeşleri Hûd'u peygamber olarak gönderdik Hûd (aleyhisselâm) onlara; "Ey kavmim! Allahü teâlâya ibâdet edin İbâdet edilecek O'ndan başkası yoktur Hâlâ O'nun azâbından korkmayacak mısınız?" dedi" (A'râf sûresi Nedir? 65) Kur'ân-ı kerîmde Hûd aleyhisselâm için "Âd kavminin kardeşi" buyrulması din kardeşliği sebebiyle değildir O kavmin içinden yetiştiği, onlarla aynı soydan geldiği içindir Çünkü dînî inanç ve ibâdetleri bakımından Hûd aleyhisselâmın, kavmi ile bir y akınlığı ve benzerliği olmamıştır (Senâullah Dehlevî) |
İslami Sözlük A
ADN CENNETİ Nedir?
Yedi kat göklerin üzerinde yaratılan sekiz Cennetten derece bakımından en yüksek olanı İmân ehli, altın bilezikler ve inci ile süslenecekleri Adn ismindeki Cennetlere girerler (Fâtır sûresi Nedir? 33) Allahü teâlâ Adn ismindeki Cenneti, günâh işleyecekleri zaman, Allahü teâlânın büyüklüğünü düşünüp, O'ndan hayâ ederek günahtan kaçınan kimseler için hazırladı (Hadîs-i şerîf-Dürret-ül-Fâhire) Adn Cenneti'ne peygamberler, şehîdler ve sıddîklar girecektir Peygamber efendimizin derecesi olan Vesîle, Adn Cenneti'ndedir (İmâm-ı Birgivî) |
İslami Sözlük A
ÂFÂK Nedir?
İnsanın dışı ve dışındaki şeyler Ufk'un çokluk şeklidir Âfâk ve enfüste zâhir olan (görünen) şeyler, Hak teâlânın varlığını ve her şeye kâdir olduğunu gösteren âyetler (işâretler, deliller)dir (Muhammed Ma'sûm) |
İslami Sözlük A
ÂFÂKÎ Nedir?
1 İnsanın dışındaki şeyler Akla, hayâle gelen her şey, hattâ keşif ile anlaşılan bilgiler, ister âfâkî olsunlar, ister enfüsî olsunlar, yâni insanın içinde bulunsunlar hepsi mâsivâdır, Allah'tan başkadır, mahlûktur (İmâm-ı Rabbânî) 2 Uzak memleketlerden hac ibâdetini yapmak için gelenler Haccın vâciblerinden biri de; âfâkî olanların, Mekke'den ayrılacağı son gün tavâf-ı sadr yâni vedâ tavafı yapmasıdır Bu tavaf hayızlı kadına vâcib değildir (Burhâneddîn Merginânî) Âfâkî olanların Mekke'ye varınca hemen Mescid-i Harâm'a girip, tavâf-ı kudum yapmaları sünnettir (İbn-i Âbidîn) |
İslami Sözlük A
AFÎF Nedir?
Temiz, iffetli, nâmuslu, haramdan (günahtan) sakınan (Bkz İffet) |
İslami Sözlük A
ÂFİYET Nedir?
1 Sağlık, sıhhat, bedende hastalık bulunmaması Allahü teâlâdan âfiyet isteyiniz Îmândan sonra âfiyetten daha büyük nîmet yoktur (Hadîs-i şerîf-Müsned-i Ahmed bin Hanbel) Yâ Rabbî! Senden sıhhat ve âfiyet ve emânete hiyânet etmemek ve güzel ahlâk ve kadere rızâ göstermeyi istiyorum Ey merhametlilerin en merhametlisi! Merhametin hakkı için bunları bana ver (Hadîs-i şerîf-Edeb-ül-müfred) Dert ve belâ gelince, Allahü teâlâya sığınmalı, kurtarması ve âfiyet vermesi için duâ etmeli, O'na yalvarmalıdır Allahü teâlâ duâ edenleri, sıhhat, selâmet ve âfiyet istiyenleri sever (Ahmed Fârûkî) 2 Günah işlememek Yâ Rabbî! Bana ilim ver, hilm (yumuşaklık) ile zînetlendir Takvâ (haramlardan sakınmak) ihsân eyle Âfiyet ile beni zînetlendir (Hadîs-i şerîf-Berîka) Büyüklerden biri, hep duâ eder, Allahü teâlâdan bir günlük âfiyet isterdi Adamın biri bu zâta; "Sen hergün âfiyette değil misin?" dedi "Allahü teâlâdan öyle bir gün istiyorum ki, sabahtan akşama kadar Allahü teâlâya hiçbir günah işlemiyeyim Âfiyet le geçen gün böyle olur" buyurdu (İmâm-ı Rabbânî) |
İslami Sözlük A
AFOROZ Nedir?
Hıristiyanlık ve yahûdîlikte, dinden ve cemâatten uzaklaştırma cezâsı Galile, Kopernik ve Newton dünyânın döndüğünü İslâm âlimlerinin kitaplarından öğrenip açıklayınca, papa tarafından aforoz edildiler (Yeni Rehber Ansiklopedisi) Alman imparatoru IV Henri, papa tarafından aforoz edilince, af dilemek için Vatikan'a geldi Günlerce karlar üzerinde bekleyip papadan özür diledi (Yeni Rehber Ansiklopedisi) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.