![]() |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İGDAB Gadablandırmak, kızdırmak, öfkelendirmek.
İĞDE Kızılcığa benzer bir meyve ve bu meyveyi veren ağaç ve çiçeği. İGDİDAN Saç uzamak. * Ot yeşermek. İGDİN Bozulmuş, kokmuş, cılık (yumurta). İĞDİŞ f. Burulmuş, enenmiş hayvan. Erkeklik bezleri (hayaları) çıkarılmış at. Melez. İĞERÇİN Karar veremeyen, mütereddit, kuşkulu. İGFA' Uyuklamak. İGFAL (C.: İgfalât) Dikkatsizlikle terkettirmek. * Gaflette bırakmak. * Kandırmak. Aldatmak. İGFALAT (İgfal. C.) İğfal etmeler, kandırmalar, aldatmalar. İGFALİYYAT Yanıltıp aldatmak için söylenen sözler. İGLA' Pahalandırma, fiatını yükseltme. * Kaynatma. İGLAF (Gılaf. dan) Kınına sokma, kılıfa koyma. İGLAK Karıştırmak. Kapamak. Muğlak yapmak. Anlaşılmaz hâle koymak. * Zorla iş yaptırmak. * Edb: Sözü karışık ve anlaşılmaz surette söyleme. İGLAKAT (İglak. C.) Muğlak yapmalar. * Karışık ve anlaşılmaz sözler. İGLAT (Galat. dan) Yanlışa götürme. İGLAZ (Galiz. den) Kaba ve fenâ söyleme. İGLAZAT (İglaz. C.) Kaba ve galiz söyleme. İGLİNTA' Vurmakla ve sövmekle üstün gelip galebe etmek. İGLİVVAT Lâzım olmak, icab etmek. İGMA' Bayılma, baygınlık, kendinden geçme. İGMAD Kınına sokma, kılıfına koyma. * Birçok şeyleri bir yere tıkma. İGMAD-I SEYF Kılıcı kınına sokma. İGMAM Kederlendirmek. Gamlandırmak. Hüzünlendirmek. * Gökyüzünün bulutlu olması. İGMAR Batırmak. İGMAZ Ayıplamak. Kınamak. Tahkir etmek. İGMAZ Müsamaha etmek. Görmemezliğe gelmek. İGMAZ-I AYN Göz yummak. Aldırmamak, görmemezlikten gelmek. İGNA' Ganileştirmek. Zengin etmek. * Kifâyet edip bir şeyin yerini tutmak. İGNAN Ot çok olmak. İĞNEDAN İğne koymağa mahsus küçük kutu. İĞNELEMEK t. İğne ile delmek. * Kalıbını almak için kenarlarını iğne ile delerek işaretlemek. * Mc: Sözle hırpalamak. Dokunaklı konuşmak. İĞNELİ FIÇI Mc: Eziyetli ve usandırıcı iş. İnsana eziyet veren ve rahatsız eden yer. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İGRA Rağbetlendirmek. Teşvik etmek. Hırsını tahrik etmek.
İGRAB Uzak yerlere yolculuk etme. * Garb (batı) tarafına gitme. İGRAD Yüksek ve güzel sesle şarkı söyleme. İGRAK Suya batırmak, boğmak. * Kabı doldurmak. * Edb: İmkânsız bulunan mübalâğa. İGRAKAT (İgrak. C.) Mübalâğalar, iğraklar, aşırı büyültmeler. İGRAKİYYAT Aşırı büyültmelerle ve mübâlâğalarla söylenen sözler. İGRAM Borç ödetme. İGRAR Batırmak. İGRAS Ağaç dikmek. Toprağa gömmek. İGRAZ Doldurmak. * Taze hamurdan ekmek yapıp misafire yedirme. İĞRETİ t. Ödünç, borç, kendi malı olmayan. Yerli ve sabit olmayan, muallak gibi duran. * Muvakkat, bağlı bulunmayan, geçici. * Fıtrî olmayan, sahte, sun'î. İGRİK Çok bağırıp böğüren (hayvan). İGRİZ Kabuğundan henüz çıkan çiçek. İGSAS Güzel yemekler yedirme. İGSAS Sıkıştırma, tazyik etme. * Bir yer ahalisini sıkıntıya düşürme. İGŞA Örtmek. Bürümek. Kapamak. Perdelemek. İGŞAŞ Acele ettirme. * Kışkırtma, tahrik etme. İGTA' Ağacın dalları uzayarak yerlere sürünme. * (Asma) yeşerme. İGTAŞ Karanlık olmak. İGTİBAK Akşam vaktinde şarap içmek. İGTİBAT Refahlı, sürurlu ve zengin olmayı temenni etmek. İGTİFAR Mağfiret olunma. * Şüyu' bulma. İGTİLA' Hızlı ve sür'atli yürüme. Çabuk yürüme. İGTİLAF Kılıf içine girme, gılaflanma. İGTİLAF-I SEYF Kılıcın kınına girmesi. İGTİLAL Hayvanın çok susaması. * Elbiseleri üst üste giyme. * İçme. * İyi sağılmadığı için (koyun) hastalanma. İGTİLAM Hırs ve şehvetin galip gelmesi. * Muzdarib olmak, acı çekmek. İGTİMAD (Gamd. dan) (Kılıç) kılıfına girme. * Karanlıkta görünmez olmak. İGTİMAM Tasalanmak. Kederli olmak. İGTİMAS Hor ve hâkir görme. * Nankörlük. İGTİMAS Suya dalma. İGTİMAZ Gözünü kapatma, gözünü yumma. Uyuma. İGTİMAZ Birini çekiştirme, bir kimsenin aleyhinde bulunma. İGTİNA' (Gınâ. dan) Zenginleşme, zengin olma. İGTİNAM Yağma etmek. Fırsatı ganimet bilmek. İGTİNAM-I FIRSAT Fırsatı yakalama, fırsattan istifade etme. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İGTİRAB (Gurbet. den) Gurbete gitme. * (Güneş, Ay vb. seyyareler) batma. * Göz önünden kaybolma.
İGTİRAF Avuçla su içme, eliyle su alma. İGTİRAK (Gark. dan) Suya batma, gark olma, suda boğulma. * Soluğu kuvvetle içe çekme. İGTİRAM Borç, diyet veya cerime verme. İGTİRAR (Gurur. dan) Aldanma, iğfâl olunma. * Gururlanma. Kibirlenme, böbürlenme. Güvenilmeyecek şeye güvenme. * Gaflette olma, gafil bulunma. İGTİRAREN Güvenerek, mağrur olarak. İGTİSAB Gasb etmek. Başkasının malını zorla elinden almak. İGTİSABAT (İgtisab. C.) Gasbetmeler, başkasının malını elinden zorla almalar. İGTİSAL Yıkanmak. Gusletmek. (Bak: Gusül) İGTİŞAŞ Karışıklık. Kargaşalık. Karmakarışık olmak. * Birisinin fena telkinini kabul etmek. İĞTİŞAŞAT (İgtişaş. C.) Karışıklıklar, kargaşalıklar, fenâlıklar. İĞTİTA' Örtünme, bir şeye sarınma. İGTİYAB Gıybet etmek. Zemmetmek. Yermek. İGTİYAL Baskın yapıp öldürme. İGTİYAR Faydalanma, istifâde etme. * Azık edinme. İGTİYAZ Gazaba gelme, kızma, öfkelenme. İGTİZA (Gızâ. dan) Beslenme, gıdalanma. İGTİZAB Gücenme, kızma, gazaba gelme, darılma. İĞTİZAL İplik eğirme. İGVA' Ayartmak. Azdırmak. Baştan çıkarmak. İGYAL Hâmile kadının sütünü vermesi. İGYAM Havanın bulutlu olması. İGZA' Görmemezliğe gelme. İGZA' (Gazâ. dan) Savaştırma. Gazâ ettirme. Muharebeye gönderme. İGZAB (Gazab. dan) Gazaba getirme, hiddetlendirme, kızdırma, öfkelendirme. İGZAF Gece çok karanlık olmak. İGZAL Eğirmek. İHA Sevketme, gönderme. İHAB Ham deri. İHAB Verme, bağışlama. İHAFE Korkutmak. Havf ettirmek. İHAKE Te'sir etme. * Kesme. İHALE Bir işi birisinin üzerine bırakmak. Bir hâlden diğer hâle dönmek. * Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi en münâsib bulunan bir istekliye vermek. * Zayıf addetmek. * Muhal söz söylemek. İHALETEN İhale ederek, ihale suretiyle. İHAM Vehme düşürmek, vehimlendirmek. * Edb: İki mânaya gelen bir kelimeden en az kullanılan mânayı bilerek kullanmak. İHAM-I KABİH Edeb ve terbiye dışı anlamı bilerek kullanma. Sözü edeb ve terbiyeye aykırı bir mecazî mânâya getirme. İHAME Çadır kurma. İHAN (Vehn. den) Bir kimseyi zayıf, kuvvetsiz tutma. Güçsüzlendirme. * Hor görme, tahkir etme. İHAN (İhnet. C.) Kızgınlıklar, öfkeler, gazablar, dargınlıklar. İHANET (Hevn. den) Alçak ve hakir addedip itibar etmemek, kıymet vermemek. * Hainlik. Haksızlık. Kötülük. İHANET Helâk etmek. Öldürmek. Mahvetmek. İHASE Toprağı kazarak bir şeyler arama. İHAŞ Bir kimsenin namusuna dokunma, namusunu lekeleme. İHAŞE Avı, tuzağa düşürebilmek için sürüp götürme. İHATA Etrafından çevirmek, kuşatmak, içine almak. Kuşatılmak, sarılmak. * Geniş bilgi ile anlamak, tam kavramak. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHATAVÎ İhata edecek şekilde. Kaplayıp içine alacak yolda.
İHAZE Kalkanın elle tutulacak olan yeri. * Timar. Hükümdarın verdiği arazi. İHBA' Örtmek, saklamak, gizlemek. * Ateşi basıp söndürmek. İHBAB Muhabbet etmek. Sevgisini göstermek. İHBAK Boyun eğme, inkıyâd, yumuşaklıkla söz dinleme. İHBAL Gebe koyma, hâmile yapma. * Çiçekler dökülüp meyve tutma. İHBAR Haber vermek. Haber almak. Alınan haber. Anlatmak. (Bak: Ahbâr) İHBAR-I GAYBÎ Gayıbdan verilen haber. Geçmiş zamandan veya gelecekten verilen haber. (Bak: Ahbar) İHBARAT Bildirilen haberler. İhbarlar. Bildirilen hadis-i şerifler. İHBARÎ Haberle alâkalı. Haber vermeğe dair. * Gr: Bir işin ne zaman olacağını bildiren fiil. İHBARİYYAT Haberle alâkalı, habere âit cümleler. İHBARİYYE Haber vermek işi. * Kaçak veya kayıp eşyayı haber verene mükâfat olarak verilen para. İHBARNAME f. Yazılı haber. Yazı ile haber vermek. * Belirli hadiselere dair bilgi olarak, alâkalı olduğu yere verilen yazı. * Bir paranın ödenmesi veya başka bir muamelenin yapılması lüzumuna dair resmi bir daireden gönderilen ihtarnâme. İHBAS Eteğinde bir şey gizleme. * Hapsetme. * Vakfetme. Hayır yollarında mal ve hayvan bağışlama. İHBAS Birinin hakkını yeme. İHBAT Huşu ve tevazu etmek. İHBAT Mahveylemek. Battal ve geçmez hale koymak. * Kuyunun suyu çoğalmak veya bitmek. * İşin karşılığını vermek. * Amelin sevabını giderip, hiçe indirmek. İHBAT Koşturmak. İHCAC Hac vazifesi için bedel vermek veya nâib tutmak. Nâib tutana "Âmir, menub veya mahcucun anh" da denir. İHCAF Noksanlık, eksiklik, kusurluluk. İHCAL (Hacl. den) Utandırma. İHCAM Bir şeyden korkarak vaz geçme, dönme. cayma. Men olunma. İHDA (Müennes) Bir. Ehad. İHDA İman ve İslâmiyet yolunu göstermek. Hidayete eriştirmek. Doğru yola götürmek. Allah rızasına uyan yola girmesine vesile olmak. * Hediye etmek. Armağan yollamak. İHDA AŞER Onbir. İHDAD (Gövdenin) derisi şişme. İHDAD Keskinleştirme. İHDAF Gelip çatmak. Karşısına dikilip durmak. Hedef olmak. İHDAİYYE Hediye etme vesilesiyle yazılan yazı. İHDAL Islatma. İHDAR (Hadr. dan) Tıb : Bir organın hissini iptal etme, uyuşturma. * Kızı yaşmaklandırma, ferace giydirme. İHDAR (Heder. den) İptal etme, battal etme, hükümsüz bırakma. * Boşa harcama. İHDAR-I DEM Huk: Maktulün (öldürülmüş olan kimsenin) diyetini katilden (öldürenden) aldırmamak. İHDAS Yeniden bir şey yapmak. Ortaya koymak. Meydana koymak. (Bak: İbda', Hudus) İHEVAT (İhve. C.) Samimi ve sâdık arkadaşlar. Candan dostlar. * Tarikat arkadaşları. İHFA Saklamak. Gizlemek. Ketmetmek. Gizlenilmek. * Tecvidde: Harflerden birisini söylerken gizli ve zayıf söylemek. İHFAF Hafifletmek. Birinin şerefine dokunacak şekilde konuşmak. İHFİK Yer sarsıntısı ve zelzeleler neticesinde meydana gelen yarıklar, çatlaklıklar. İHFİK-ÜL ARZ Yer yarığı. İHKAB Arkası kesilme. İHKAD Başka bir kimsede garaz ve kin uyandırma. İHKAK Mazlumun hakkını zâlimden almak. Hakkı yerine getirmek. Hak ile hasmına galib olmak. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHKAK-I HAK Haklıya hakkını vermek. Hakkı, usülü dairesinde yerine getirmek.
İHKÂM Manen tahkim etmek. Sağlamlaştırma. Muhafaza ile fesaddan menetmek. İHKAR Rezil ve rüsvay etme. İHLA Boş bırakma. Boşaltmak, hâli kılmak. İHLA-İ SEBİL Yolunu açık bırakma. İHLA' (Hulv. den) Tatlılandırma. İHLAF Yemin vermek. Yemin etmek. * Yok etmek. Telef etmek. İHLAK (Helâk. dan) Harcama, tüketme, bitirme. * Yok etme, helâk etme, öldürme. İHLAL (Mahal. den) Yer değiştirmek. Vermek. Yerleştirmek. * Helâl kılmak. İHLAL (Halel. den) Sakatlamak. Bozmak. Halel vermek. * Birini ihtiyaç içinde bırakmak. * Düşmanın haklarına vefa etmeyip gadretmek. İHLAS Müşteriyi aldatmak. Müflis olmak. İHLAS (Hulus. dan) Kalbini safi etmek. İçten, samimi, riyasız sevgi. İçten gelen sevgi ile doğruluk ve bağlılık. * Sırf Allah emretmiş olduğu için ibadet etmek. Yapılan ibadet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakiki ve esas gaye etmeyerek yalnız ve yalnız Allah rızasını esas maksat ve gaye edinmek. İnsanlara riyakârlıktan, gösterişten uzak olmak.(Bu dünyada, hususan uhrevî hizmetlerde, en mühim bir esas, en büyük bir kuvvet, en makbul bir şefaatçi, en metin bir nokta-i istinad, en kısa bir tarik-i hakikat, en makbul bir duâ-yı manevî, en kerametli bir vesile-i makasıd, en yüksek bir haslet, en sâfi bir ubudiyet ihlastır....Cenab-ı Hakk'ın rızası ihlas ile kazanılır. Kesret-i etba' ile ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Çünkü onlar vazife-i İlâhiyyeye ait olduğu için istenilmez; belki bazan verilir. Evet, bazan bir tek kelime sebeb-i necat ve medar-ı rıza olur. Kemmiyetin ehemmiyeti o kadar medar-ı nazar olmamalı. Çünkü, bazan bir tek adamın irşadı, bin adamın irşadı kadar rıza-yı İlâhîye medar olur. Hem, ihlas ve hakperestlik ise, müslümanların nereden ve kimden olursa olsun, istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa benden ders alıp sevap kazandırsınlar düşüncesi, nefsin ve enaniyetin bir hilesidir. L.)(Cay-ı ibret bir hâdise: Bir vakit İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, bir kâfiri yere atmış. Kılıncını çekip keseceği zaman, o kâfir O'na tükürmüş. O kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, O'na demiş ki: "Neden beni kesmedin?" Dedi: "Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün; hiddete geldim. Nefsimin hissesi karıştığı için ihlasım zedelendi. Onun için seni kesmedim." O kâfir, O'na dedi: "Beni çabuk kesmen için seni hiddete getirmekti. Mâdem dininiz bu derece sâfi ve hâlistir; o din haktır." dedi. M.) İHLAS-MEND f. İhlaslı, ihlas sahibi, temiz kalbli. İHLAS-MENDANE f. Temiz yürekli kimseye yakışır şekilde, ihlaslı kişiye uygun tarzda. İHLAS-MENDÎ f. İhlaslılık, temiz kalblilik. İHLAS-PERVER f. İhlas sahibi, temiz kalbli. İHLAS-PERVERANE f. Temiz yürekli, ihlas sahibi bir kimseye yakışacak surette. İHLAS-PERVERÎ f. Temiz yürekli, ihlas sâhibi olma. İHLAS SURESİ Kur'an-ı Kerim'de şirkin ve küfrün envâını reddedip, tevhidi ilân eden $ diye başlayan 112. Sure.Bu sureye: Esas, Tevhid, Tefrid, Tecrid, Necat, Velâyet, Marifet, Samed, Muavvize, Mazhar, Berâe, Nur, İman suresi de denilmektedir. Maâni, Müzekkire gibi isimleri de vardır. (E.T.) İHLİL Erkek tenasül organının deliği, sidik yolu. Sidik deliği. * Kadınlarda memede sütün aktığı yer. İHMA Bir şeyi ateşte kızdırma. İHMAD Ateşin alevini söndürmek. İHMAL Bir şeyi yüklemesi için yardım etmek. Yükletilmek. İHMAL Ehemmiyet vermemek. Yapılması lâzım bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik. Başlayıp bırakmak. Terk etmek. İHMALCİ t. Dikkat etmeyen, dikkatsiz, müsamahacı. İHMALKÂR f. İhmalci, işine dikkat etmeyen. İHMAM Kederlendirmek. Mahzun etmek. * İhtiyarlatmak. İHMİRAR Kızarmak. Kızıllık. * Kızıl hastalığı. İHN Yün. Renkli yün, renkli kumaş. İHNA' Acıma, merhamet etme, şefkat etme. İHNAC Bir şeyi bir yana eğme. İHNAK (Hunk. dan) Boğma. İHNAK (Hunk. dan) Kin bağlama. Gazaplandırma. İHNET Gazap, öfke. Hiddet. * Kalb katılığı. * Kin bağlamak. İHRA' Eksiltme, azaltma, noksanlaştırma. İHRAB Harâb etme, perişan etme. İHRAB Kavgayı kızıştırma, muharebeyi alevlendirme. İHRAB Kaçma zorunda bırakma. * Çalışma, azmetme, didinme. İHRAC Çıkarmak. Dışarı atmak. Fazla malı başka memlekete göndermek. İstifade için meydana koymak. İHRACAT (İhrâc. C.) Memleketteki fazla malı başka memlekete göndermek, satmak. * Çıkarmalar. İhraç etmeler. İHRAK Ateşe atmak. Yakmak. Yandırmak. * Bulamaç yapmak. İHRAK Akıtma, dökme. İHRAK-I DÜMU' Gözyaşı akıtma, ağlama. İHRAKAN Yakmak suretiyle. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHRAK Bİ-N-NAR Ateşte yakma.
İHRAM Hacıların örtündükleri dikişsiz elbise. * Yün yaygı. Büyük yün çarşaf. * Fık: Hac veya umreyi yada her ikisini eda etmek için mübah olan şeylerden bazılarını nefsine menetmek ve onlardan sakınmak. İHRAS Dilsiz olmak. Dilsiz kalmak. İHRAZ Nail olmak. Erişmek. * Kazanmak. Kesbetmek. * Birisini güzel bir surette korumak. İHRİZ Bitkin, dermansız. Kımıldanmağa ve bir şey yapmağa hâli ve mecâli olmayan. İHSA Saymak. Sayılmak. İstatistik, sayım. * Kandırmak, aldatmak. * Zaptetmek. * Ezber etmek. * Fehmetmek. İdrâk eylemek. İHSA' Hayvan tezeği yakma. İHSA' Yalnız bir ilim ve san'at dalıyla meşgul olup, o hususda ihtisas yapıp terakki etme. Husyelerini çıkarma, iğdiş etme, eneme, erkekliğini giderme. İHSAB Ucuzlama, fiattaki azalma. İHSAD Ekin veya ot biçme veya biçtirme. Hasâd etme. İHSAÎ Sayım ile alâkalı. İstatistiğe ait. İHSAİYAT İstatistik. İstatistiğe ait mâlumatı toplama ilmi. İHSAN İyilik, lütuf, bağışlamak. * Sahilik etmek, cömertlik yapmak. * Allah'ı görür gibi ibadet etmek. * Güzel bilmek. Güzel eylemek. İHSAN (Hısn. dan) Sağlamlaştırmak. Tahkim etmek. * Zevcesini nâmahremden korumak. Kadın kendisini haramdan sakınmak. * Ehl-i azamet olmak. İHSANAT (İhsan. C.) İhsanlar, lütuflar. İHSANDİDE (C.: İhsandidegân) f. İhsan görmüş, bağış almış. Birinin lütfunu görmüş, minnettar. İHSAN-DİDEGÂN (İhsandide. C.) İyilik görmüş olanlar, bahşiş almış kimseler, minnettar bulunanlar. İHSANEN İhsan suretiyle. Bağışlayarak, lütuf ve iyilik ederek. İHSANNAME f. Edb: İltifat mektubu. İltifat ve tahsini hâvi yazılan mektub. İHSANPERVER f. İhsan edici. İyiliği çok sever.(İhsan ihsandır, eğer nev'e olsa veya muhtaca ve fakire olsa. Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa, yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tembel eder. Çingeneliğe alıştırır. Elhasıl, millet bâkidir, fert fâni!) (Münazarat) İHSAR (Hasr. dan) Birisini işinden alıkoymak. * Fık: Hac için ihrama girmiş bir zâtın, Arafat'ta durmakla ziyaret tavafından; ve umre için ihrama girmiş bir kimsenin de tavaftan men edilmesi. Böyle men edilen zâta "muhsar" denir. * Kısaltma, kısalma. * Sıkıştırma. İHSAS Hissetmek. Hissettirmek. Açık anlatmadan kapalıca bahsetmek. * Bulmak. Görmek. Bilmek. Zannetmek. İdrak etmek. Duyurmak. İHSAS (Hisse. den) Pay ayırmak. Hisse vermek. * Azletmek. İHSAS-I GANAİM Düşmandan ele geçirilen ganimet mallarını paylaşma. İHSAS Kandırmak, tergib, teşvik etmek. İHSAS Aşağılık işler yapma. * Cimrilik, pintilik, hasislik. İHSASÎ Hisse ait ve müteallik. Duygu ile alâkalı. İHSASİYYE Tecrübeden ve hissedilenden gayrısını kabul etmeyen. Hissiyyun ve maddiyyun fırkasından olanlar. İmansızlık. Dinsizlik. İHŞA' Tevazu ve alçak gönüllülükle zorlama. İHŞAD (Halk) Birikme, toplanma, cem' olma. İHŞAM Utandırma, kızdırma. İHTA' Yanılma veya yanıltma. * Hatâya düşürme veya düşürülme. İHTAR Hatırlatmak. Dikkati çekmek. Tenbih. Uyarma. Kalbe gelen doğuş, ilham.(... Fakat dinî olmayan musibetler hakikat noktasında musibet değildirler. Bir kısmı ihtar-ı Rahmanîdir. Nasıl ki, çoban gayrın tarlasına tecavüz eden koyunlarına taş atıp, onlar o taştan hissederler ki zararlı işten kurtarmak için bir ihtardır.L.) İHTARAT (İhtar. C.) İhtarlar, hatırlatmalar. * Dikkati çekmeler, tenbihler. İHTİBA' (Habâ. dan) İyice saklayıp gizleme. İHTİBAK Kumaş ve bez dokuma. İHTİBAL (Habl. den) İpten yapılmış ağ ile tuzak kurma. İHTİBAR Yoklama. Deneme. Sınama. Tecrübe. İHTİBAS (Habs. den) Tutulma, tutukluk. * Hapsolunma, hapsetme. İHTİBAS-I BEVL İdrar tutukluğu, zorluğu. İHTİCA' Karşılıklı olarak birbirini hicvetme. İHTİCAB Örtünme. Saklanma. Gizlenme. Perdelenme. * Doğumun belirli zamanından fazla uzaması. İHTİCAC (C.: İhticacat) Delil, vesika, şahit göstermek. Münâzaa ve mürâfaada hüccet ve delil göstermek. Bir mes'elenin şüphesizliğini delillerle isbat etmek. İHTİCACAT (İhticac. C.) Delil, şahit göstermeler. İHTİCACEN Delil, şahit ve vesika gösterme yoluyla. İHTİCAM (Hacamet. den) Hacamet olma, kan aldırma. İHTİCAN Bir yerin etrafına duvar yapma, çit çekme. İHTİDA' Aldatmak. Hile yapmak. Oyun etmek. İHTİDA' Tevazu, alçak gönüllülük, mahviyet, mütevazilik. İHTİDA Hidayete ermek. Delâlet ve irşadı kabul edip doğru yola girmek. Allah'a ve Resül-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize iman etmek. * Başkasına tekaddüm etmek. İHTİDAB Kına ile saç ve sakalı boyama. * Boyanma, renklenme. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHTİDAD Keskinleşmek. * Hızlanmak. * Azmak. * Hiddetlenmek.
İHTİDAR Örtülenme, perdelenme, perde tutma. İHTİFA Gizlenme. Saklanma. İHTİFA' Çıplak ayakla yürüme. İHTİFAD Acele yapma, sür'atle ve çabuk olarak işleme. İHTİFAF Kuşatma, etrafını çevirme. * Yüzdeki kılları giderme, traş etme. İHTİFAL Hürmet ve saygı için büyük cemaat ile yapılan merasim. Cenaze alayı. İHTİFALAT (İhtifal. C.) Törenler, merasimler. * Cenaze alayları. İHTİFAR (Hafr. dan) Kazma veya kazılma. İHTİFAZ Darılma, küsme. * Bir şeyi nefsine hasretme. * Kendini sakınma, muhafaza etme. İHTİFAZ (Bastırarak) Aşağılatma. İHTİKA' Bir şeyin sağlamlığı, muhkemliği. * Dimağ heyecanı. İHTİKAK Hakkını istemek. Niza' etmek. Birbirine husumet etmek. Hapseylemek. * Fık: İki taraftan her birinin haklı olduğunu iddia etmesi. İHTİKAK (Hikke. den) Sürtünüp kaşınma. İHTİKAN Kan toplanması. Bir uzva kan birikmesi sebebi ile oranın şişip kabarması. * Şırınga kullanma. İHTİKAN-I DEM Vücudun bir tarafına kanın hücum etmesi. İHTİKAR Hor ve hakir görmek. Hakarete katlanmak. İHTİKÂR Bir şeyi kıymetlensin diye saklamak. * Ist: İnsanların veya ehlî hayvanların yiyeceklerine âit şeylerin satış kıymetleri yükselsin diye kırk gün kadar saklamak. Böyle yapan kimseye muhtekir denir. * Vurgunculuk, bozgunculuk. (Bak: Muhtekir) İHTİKÂREN İhtikâr suretiyle, vurgunculukla. İHTİLA' Tenha yere veya halvete çekilme. * Taze ot koparma, biçme. İHTİLA' (Kadın) Nikâhı bozdurma. Kadın mehrinden vazgeçip veya çok para vererek kocasından boşanması. İHTİLAB Aldatma, kandırma. * Aldatılma, kandırılma. Hile yapılma. İHTİLAB Süt sağma. İHTİLAC Seğirtme. * Çarpıntı, çarpma. * Etler gevşeyip büzülme. * Havale nöbeti. İHTİLACAT (İhtilâc. C.) İhtilaclar, çarpıntılar, seğirtmeler. İHTİLACAT-I ASABİYE Asabî çarpıntılar. İHTİLAF (Hulf. den) Anlaşmazlık, uyuşmazlık, karışıklık, ikilik. * Birisinin halifesi olmak.(Eğer denilse: Hadiste $ denilmiş. İhtilaf ise, tarafgirliği iktiza ediyor. Hem tarafgirlik marazı; mazlum avâmı, zâlim havassın şerrinden kurtarıyor. Çünki: Bir kasabanın ve bir köyün havassı ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa, mazlum bir tarafa iltica eder, kendisini kurtarır. Hem, tesadüm-ü efkârdan ve tehâlüf-ü ukulden hakikat tamamiyle tezahür eder?Elcevab : Birinci suale deriz ki: Hadisteki ihtilaf ise, müsbet ihtilaftır. Yâni: Herbiri kendi mesleğinin tamir ve revacına sa'yeder. Başkasının tahrip ve ibtaline değil, belki tekmil ve ıslahına çalışır. Amma menfi ihtilaf ise ki; garazkârane, adavetkârane birbirinin tahribine çalışmaktır. Hadisin nazarında merduttur. Çünki birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler...İkinci suale deriz ki: Tarafgirlik eğer Hak namına olsa, haklılara melce' olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara melce'dir ki; onlara nokta-i istinad teşkil eder. Çünki garazkârane tarafgirlik eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip taraftarlık gösterse, o adam o şeytana rahmet okuyacak. Eğer mukabil tarafa melek gibi bir adam gelse, ona hâşâ lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.Üçüncü suale deriz ki : Hak namına, hakikat hesabına olan tesadüm-ü efkâr ise; meksatta ve esasta ittifak ile beraber, vesailde ihtilaf eder. Hakikatın her köşesini izhar edip, hakka ve hakikata hizmet eder. Fakat, tarafgirane ve garazkârane firavunlaşmış nefs-i emmare hesabına hodfuruşluk, şöhretperverane bir tarzdaki tesadüm-ü efkârdan bârika-i hakikat değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünki maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının Küre-i Arz'da dahi nokta-i telâkisi bulunmaz. Hak namına olmadığı için, nihayetsiz müfritane gider. Kabil-i iltiyam olmayan inşikaklara sebebiyet verir. Hâl-i âlem buna şahittir... M.) |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHTİLAF-I DÂR Huk: Mirası bırakan ile vâristen her birinin başka başka ülkeler ahâlisinden olması.
İHTİLAF-I DİN Biri müslim, diğeri gayr-ı müslim olmak gibi ayrı dinde bulunmak. Din ayrılığı miras almağa mânidir. Binaenaleyh gayr-i müslim, müslimin; müslim de gayr-i müslimin mirasına nâil olamaz. Fakat müslim olmayan milletler arasında din ayrılığı miras almağa mani değildir. İHTİLAF-I METALİ' Güneş, ay gibi gök cisimlerinin ufukta doğdukları yerin farklı oluşu. İHTİLAF-I RE'Y Fikir ihtilafı, fikirlerin başka başka olması. İHTİLAF-I RE'Y-İ ÜMMET Ümmetin re'y ayrılığı. Halkın fikirlerinin başka başka olması. İHTİLAFAT Anlaşmazlıklar, uyuşmazlıklar. İhtilaflar. İHTİLAF-DAR f. Huk: Mirasçı ile miras bırakanın ayrı ayrı memleketler halkından olması. İHTİLAK Tıraş etme veya edilme. İHTİLAK Huy ve tabiat edinme. * Yalan uydurma. İHTİLAKEN İhtilak suretiyle, yalan uydurarak. İHTİLAKIYYAT Yalanlar, aslı olmayan sözler. Uydurma sözler. İHTİLAL (C.: İhtilalât) Ayaklanma, devlete isyan. Bozukluk, karışıklık. * Şerre çalışmak, düzensizlik. İHTİLAL-İ NİZAM Nizamın bozukluğu. İHTİLAL-İ UMÛR İşlerin karışıklığı, işlerin bozukluğu. İHTİLALAT (İhtilâl. C.) Ayaklanmalar, isyan etmeler, ihtilaller.(Bütün ihtilalât ve fesadın aslı ve mâdeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin muharrik ve menbaı tek iki kelimedir. O iki kelimenin imtizacından bomba gibi küre-i arz patladı. Ve izdivacından medeni insanlardan canavarlar doğdu.Birinci kelime : "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!."İkinci kelime: "İstirahatım için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."Merhametsiz nefis-perest olan birinci kelime-i gaddâredir ki, âlem-i insanı zelzeleye getirip kıyameti kopmak üzeredir. Şu kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki; o da zekâttır ve zekâtın mükemmili olan sadakadır. Ve onun mütemmimi olan karz-ı hasendir.Haris, hodgâm, zalim olan ikinci kelimedir ki, beşerin terakkiyatını öyle sarsıyor ki, herc ü merc ateşine atmak üzeredir. Şu dahiye-i dehyânın tek bir devası var. O da hürmet-i ribadır ve faizin bütün vesailini hayat-ı içtimaiyeden ref' etmektir... Adalet-i Kur'aniye âlem kapısında durup ribaya: "Yasaktır, girmeğe hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi, daha müthişini yemeden dinlemeli!.. M.) İHTİLAM Uyurken cenabet olmak, düş azmak. Ergenlik. İHTİLAS (C.: İhtilasât) Çalma, sirkat, hırsızlık. * Usulca ve elçabukluğu ile aşırma. * Bir çeşit ok atma tavrı. İHTİLAS-İ VAKT İşlerin arasında vakit bulabilme. İHTİLASAT (İhtilas. C.) Hırsızlıklar, çalmalar, sirkatler. İHTİLASKÂR f. Çalan, aşıran, hırsızlık yapan. İHTİLASKÂRAN (İhtilaskâr. C.) Çalanlar, aşıranlar, ihtilas edenler. İHTİLASKÂRANE f. Çalıp aşıranlara yakışacak şekilde, hırsızlar gibi. İHTİLAT Karışmak, karışıp görüşmek. İHTİLATGÂH f. İhtilat yeri. İHTİMA' (Himye. den) Perhiz. * Kaçınma, ictinâb etme. * Sığınma, himâyesine girme. İHTİMAL (Haml. den) Mümkün olma, belki. Olması mümkün görünmek. * Kabul eylemek. * Yükselip götürmek. * İhsana mukabil şükretmek. * Kızma ve hiddetlenmekten dolayı yüzünün rengi değişmek. İHTİMAL-İ ZATÎ (Bak: İmkân-ı zatî) İHTİMALAT (İhtimal. C.) İhtimaller. Olması mümkün olan şeyler. İHTİMALAT-I BAİDE Uzak ihtimaller. İHTİMALAT-I KARİBE Yakın ihtimaller. İHTİMALAT-I KESİRE Pek çok ihtimaller. İHTİMAM Özenmek, fazla dikkat etmek. Gayret ve dikkat etmek. İHTİMAM Elem ve kederden uyuyamamak. * Perhizkârlık etmek, riyazette bulunmak. İHTİMAM Süpürmek, süpürülmek. İHTİMAM-I BEYT Evi süpürme, temizleme. İHTİMAR (Hamr. dan) Mayalanma, ekşiyip mayalanma. İHTİNAC Meyletme, bir tarafa yönelme, dönme. İHTİNAK (Hank. dan) Boğazın sıkılıp tıkanmasından dolayı nefes alamama. Boğulma. İHTİNÂK-I RAHM Eskiden, rahmin tıkanmasından dolayı olduğu sanılan ve kadınlarda görülen asabî bir hal ve hastalık. İHTİNAN Sünnet olma. İHTİRA' Evvelce keşfolunmamış, bilinmeyen bir şeyi keşfetmek. İcad etmek. * Edb: Hiç kimse tarafından kullanılmamış tabirler ve mazmunlar kullanma. (Bak: Delil-i ihtira', İbda') İHTİRAB Savaşma, muharebe etme. İHTİRAÎ (C.: İhtiraiyyat) İcad ve ihtira ile alâkalı. İHTİRAK Yanmak, tutuşmak, yanıp kül olmak. * Koz: Bir gezegenin güneşe yaklaşması. İHTİRA'-KERDE f. Eşine rastlanmayan keşif. * Yaratılmamış olmak. İHTİRAM Hürmet olunmak, tazim olunmak, hürmet, saygı. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHTİRAMAT (İhtiram. C.) İhtiramlar, hürmetler, saygılar.
İHTİRAMEN Hürmet ederek, saygı göstererek. İHTİRAMKÂR f. Saygılı, hürmetkâr. İHTİRAS Aşırı istek sahibi olmak, hırs duymak, şiddetli arzu. İHTİRAS (Hiraset. den) Kaçınmak, kendini korumak, muhafaza etmek. * Kesmek. İHTİRAS Ekme. İHTİRASAT (İhtiras. C.) Şiddetli arzu ve istekler. İhtiraslar. İHTİRASÎ Korunma, muhafaza olunma, kendini gözetme. İHTİRAZ Sakınmak, çekinmek, kaçınmak. İHTİRAZEN Korunarak, sakınarak, muhafaza olunarak. İHTİRAZÎ Çekinmeye ait, sakınmayla alâkalı. İHTİSAB Hesab sorma, mes'uliyet. * İhtisab dâiresinin aldığı vergi. * Emr-i bilma'ruf nehy-i an-ilmünker vazifesi, * Ceza. * Eskiden belediye işlerine bakan memurun işi ve dâiresi. İHTİSABİYYE İhtisaba (belediyeye) ait vergi. İHTİSAB RESMİ Eskiden belediye varidatı olarak damga, tartı, ölçü, panayır ve pazar vergisi adı altında alınan vergiler ile, hile yapan esnaftan alınan para cezalarının umumi adı. İHTİSAD Hasad etme, biçme. İHTİSAD-I MEZRUAT Ekinlerin biçilmesi. İHTİSAM (Husumet. den) Düşmanlık, husumet, muhâsame. İHTİSAR İcmâl etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak. * Mat: Sadeleştirme, basitleştirme. Hesapta bir tenasübü en küçük haddine indirme. İHTİSAREN İhtisar suretiyle, muhtasar olarak, kısaltarak, tafsilâtsız, kısaca. İHTİSAS (Husus. dan) Kendine mahsus kılmak. Bir kimsenin dünyevi veya uhrevi, Kur'âni, İslâmi, imâni bir mesleğe, fen veya san'ata hasr-ı mesâi etmesi; yalnız onunla meşgul olması. (Bu metot insanı muvaffakiyete eriştiren en birinci ve en büyük bir âmildir. Bir kimse yaktığı bir meş'aleyi parlatabilmesi ve bâkileştirebilmesi için o meş'alenin, o nurun pervanesi olması gerekir.) Zübeyir Gündüzalp (R.Aleyh)* Gr: Mütekellim veya muhatab zamiri olan mübtedanın haberinin hükmünü bir isme âit (mahsus) kılma. Bu isim zamiri tâkibeder.(Bir fennin veya bir san'atın medar-ı münakaşa olmuş bir mes'elesinde, o fennin ve o san'atın hâricindeki adamlar ne kadar büyük ve âlim ve san'atkâr da olsalar, sözleri onda geçmez. Hükümleri hüccet olmaz; o fennin icmâ-i ulemâsına dâhil sayılmazlar. Meselâ; büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabib kadar hükmü geçmez. Ve bilhassa, maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebaud eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirâne sözü maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.Acaba yerde iken arş-ı azamı temaşa eden, hârika bir dehâ-yı kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta terakki edip çalışan ve hakaik-i imaniyeyi ilmelyakîn, aynelyakîn hattâ hakkalyakîn suretinde keşfeden Şeyh Geylâni (K.S.) gibi yüzbinler ehl-i hakikatın ittifak ettikleri tevhidî ve kudsî ve manevî mes'elelerde, maddiyatın en dağınık ve kesretin en cüz'î teferruatına dalan ve sersemleşen ve boğulan feylesofların sözleri kaç para eder ve inkârları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gibi sönük olmaz mı? Ş.) İHTİSAS Hissetmek. Sezmek. Duymak. Duygulanmak. Hislenmek. İHTİSASİYYUN İhtisas sâhibi kimseler, mütehassıslar. İHTİSAT İtibar gösterme, rağbet etme. İHTİŞA' Tam olarak dolma. * Yastık veya döşek gibi bir şey edinme. İHTİŞAD Toplanmak, birikmek, yığılmak. İHTİŞAM Debdebe. Şanlı görünüş. * Etbâ dairesi ve takımının kalabalığı. İHTİŞAR Büyük kafalı olma, koca başlı olma. * Toplanma, cem' olma. İHTİŞAŞ Kuru ot veya saman gibi hayvan yemi biriktirme. İHTİTAB (Hatab. dan) Odun toplamak, odun kesmek. İHTİTAB Nikâhla kadın veya kız istemek. İHTİTAF (Hatf. dan) Göz kamaştırma. * Kapıp götürme, kapma. İHTİTAL Gizli söylenen sözü dinleme. Kulak kabartma. İHTİTAM Hitam bulma, sona erme, iş bitme. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHTİTAN (Hitan. dan) Sünnet ettirme.
İHTİTAT Yukarıdan aşağı indirme. İHTİTAT Sınırlandırma, hududlandırma. Hat çekme. * Sakal bitme. İHTİVA İçinde bulundurmak, içine almak, hâvi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak. İHTİYAC Çaresiz kalıp istemek. Muhabbetle meyletmek. Acz, fakr ve yoksulluk. Zaruret hali. İHTİYAC-I MÜBREM Elzem ve zaruri olan ihtiyaç. İHTİYACAT (İhtiyac. C.) İhtiyaçlar. Lüzumlu olan şeyler. İHTİYACAT-I ZARURİYE Zaruri ihtiyaçlar. (Ev, yeme, içme, yakma, giyinme v.s. gibi) İHTİYAL Gururlanma, enaniyetlenme, kibirlenme. İHTİYAL (Hile. den) Hile yapma, aldatma, düzen, oyun etme. İHTİYAL Korkma, havfetme. İHTİYALAT (İhtiyal. C.) Düzenler, hileler, aldatmalar, oyunlar. İHTİYAN Sözde durmama, emanete hiyanet etme. İHTİYAR Yaşlanmış kimse. Yaşlı. * Ist: İstek, arzu. Razı olmak. Katlanmak. Seçmek. Tensib etmek. Seçilmek. (Bak: İrade) İHTİYAR-I CÜZ'Î (İhtiyar-ı cüz'iye) İnsanın küçücük ihtiyarı, iradesi. Pek az, zayıf ihtiyar. (Bak: Cüz'-i ihtiyarî) İHTİYAR-I KÜLFET Külfete katlanma. İHTİYAR-I ZAHMET Zahmet ve meşakkate katlanma. İHTİYAR ELDEN GİTMEK Mc: Kendini zaptedememek, hiddet ve gazaba gelmek, irâdeyi kaybetmek. İHTİYARÎ Mecburi olmayan. İsteğe bağlı. Bir kimsenin isteğine bırakılmış olan. İHTİYARİYAT Yapılması insanın kendi elinde olan şeyler. İHTİYAT Sakınmak. İşleri iyi düşünmek. Tedbirlilik. İşlerde basiret üzere bulunmak. Yedek. İHTİYATEN İhtiyat ederek, ilerisini düşünerek. İHTİYAT HAZİNESİ Tar: Savaş ve diğer fevkalâde masraflara karşılık olmak üzere sarayda biriktirilen paralar. Gelirleri havass-ı hümayun hâsılatı, ganimetlerin beşte biri ve başka hükümdarlardan gelen hediyelerdi. Buna "iç hazine" veya "enderun hazinesi" de denilirdi. İHTİYATÎ İhtiyatla alâkalı. Gelecek zamana ait olan. İHTİYATKÂR f. İhtiyatlı, ilerisini düşünen. İHTİYATKÂRANE f. İhtiyatla, sakınganlıkla. İHTİZA' Tevazu. Gönül alçaklığı. Alçak gönüllülük. İHTİZA Ateş yakıp alevlendirme. İHTİZAB (Saç, sakal v.s.yi) boyama. İHTİZAM Kemer takma, kuşak bağlama. İHTİZAN Birisini işinden alıkoyma. * Çocuğu besleme. İHTİZAR (İhtidar) Huzura çıkmak. Hâzır olmak. * Can çekişmek. Hastanın ölüme hazır olması. İHTİZAR Hazer etmek. Korunmak. Sakınmak. İHTİZAZ Haz duymak. Ferahlamak. İHTİZAZ Hafif titremek. Deprenmek. * Şevk ile meyil ve hareket. Harekete geçme. * Sallanma, sıçrayıp oynama. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İHTİZAZ Alçalma, tezellül.
İHTİZAZÎ İhtizaza ait. Titremekle alâkalı. İHVAN ( kelimesinin cem'i) Kardeşler. Eş, dost. * Sâdık arkadaşlar. * Aynı mezheb veya tarikata mensub olanlar. İHVAN-I BÂSAFA Mevlevi tabirlerindendir. Saf, yani kalbinde gıll u gış bulunmayan kardeşler mânâsınadır. İHVANİYAT Arkadaşlar, eş dost mektubları. İHVE Kardeşler. Arkadaşlar. İHYA Diriltmek. Yeniden hayata kavuşturmak. Canlandırmak. Şenlendirmek. Uyandırmak. * Gece de uyumayıp çalışmak veya ibâdetle vakit geçirmek.(İnsan der: "Çürümüş kemikleri kim diriltecek?" Sen, de: "Kim onları bidayeten inşâ edip hayat vermiş ise o diriltecek." S.) (Bak: Hayat) İHYA-Yİ EMVAT Ölüleri diriltmek. İHYA-Yİ LEYL Geceyi ibadetle geçirmek. İHYA-Yİ MEVAT İşlenmemiş toprağı, ekin için elverişli bir hâle getirme. İHYA-KERDE f. İhya edilmiş. Lutfedilmiş. Yeniden inşa edilmiş. İHYANEN (Bak: Ahyanen) İHZA' Ganimetten pay ayırma. * Ayakkabı giydirme. İHZA' Semirme, yağlanma. Semirtme, semirtilme. İHZA' Rezil ve rüsvay etme. Kepâze etme. İHZAK Kahkaha ile gülme. Çok gülme. İHZAL Islatma, ıslatılma. İHZAL Şaka ve alay ile çok uğraşma. İHZAN Mahzun etme, hüzünlendirme, keder verme. İHZAR Hazır etmek. Hazırlamak. * Huzura getirmek. Derpiş etmek. * Mahkemeye gelmeyenleri cebren getirme müzekkeresi. İHZARAT (İhzar. C.) Hazırlıklar, hazırlanmalar. İHZAREN Huzura getirerek. Birini mahkemeye dâvet ederek. * Hazırlayarak, ihzar ederek. İHZARÎ Hazırlık mahiyetinde olan. Hazırlayan. İHZARİYE Aleyhine açılan dâva münasebetiyle getirilen şahıslardan, gönderilen mübaşir veya muhzirin masrafı karşılığı olarak tahsil edilen para. İhzariyeye mübaşir ve muhzirin at ve araba masrafından başka yemek, içmek gibi şahsî masrafları da ilâve edilirdi. * Birinin mahkemeye çağrılması için yazılan yazı. İHZAZ Rahatlandırmak. Haz duymak. Nasipli olmak. Bahtlı. İJEK f. Kıvılcım, şerare. İKA' (Vuku'. dan) Vuku buldurmak. Fena bir şey yapmak. Meydana getirmek. Yetiştirmek. Düşürmek. İKÂ' Dayanma, istinad etme. * Dayanacak bir şey verme. İKAB Şiddetli azab, eziyet, ceza. İK'AD Bir hükümdarın tahta oturtulması. Oturtmak. İKAD Ateş yakma, tutuşturma. İKAD-I KANADİL Kandillerin yakılması. İ'KAD Düğümlemek. Bağlamak. Bend etmek. İKAD Kuvvetlendirme, sağlam kılma. İKAE Kusturma, istifra ettirme. Kusturulma. İKAF (Vakf. dan) Vakfetme, malını vakıf şekline koyma. * Bir işten vaz geçme, durdurma. İKAF Palan. İKAHE Düşmana üstün gelme, galibiyet. İKAL Ayak bağı, ayak köstegi. * Bağ, bend. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İKALE Pazarlığı bozma. Her iki tarafın isteğiyle alışveriş mukavelesini bozma. Bir hukuki muamele ile meydana gelen vaziyetin diğer bir hukuki muamele ile eski haline getirilmesi. * Demediği halde "Dedin" diye iddia etme.
İKAM Kısırlar, akamete uğrayanlar. İKAME Oturtmak. Mukim olmak. Yerleştirmek. İskân eylemek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek. Dâva açmak. Ayağa kaldırmak. Kıyam etmek. İKAME-İ BEYYİNE Şâhid getirme. İKAME-İ DA'VA Dâvâ açma. İKAMET Bir yerde kalmak. Oturmak. * Müezzinin kamet getirmesi. İKAMETGÂH f. Ev, hane. * İkamet yeri. İKAN İyi ve yakînen bilmek. * Sağlam bir iş. * Yakin hasıl etmek ve edilmek suretiyle bilmek. İKAR Doldurma, doldurulma. İ'KAR Kadının dölyatağını sakatlama. İK'AR Derinletme, derinleştirme. İK'AR-I ÂBÂR Kuyuların derinleştirilmesi. İK'AR-I ENHAR Nehirlerin derinleştirilmesi. İKAZ Uyandırmak. Gafletten kurtarmak. Tenbih. İKBAB Yüzüstü düşme, kapanma. * Bir şeyin üstüne fazla düşme. Olması için aşırı derecede çalışma. İKBAH (Kubh. dan) Fenalık yapma, kötülük etme. İKBAL Bir şeye yönelmek. Teveccüh etmek. Reddetmeyip kabul etmek. Bir şeyi birinin önüne götürmek. Baht açıklığı. Talih. Refah. * İstemek. (Bak: İdbar) İKBAL-İ BEŞER İnsanın saadeti. İKBALCU f. İkbal ve büyüklük arayan. Onların peşinde olan. İKBALMEND f. Bahtiyar, mutlu, saadetli, talihli. * Refaha, büyük bir makama erişen. İKBALPEREST f. Bir mevki ve makam için hırslı olan. İkbale çok hırs duyan. İKBAR Ulu görme, büyük görme veya görülme. İKBAR Kabre koyma, mezara koyma veya konulma. İKBAR-I MEYYİT Ölünün kabre konulması. Mevtanın gömülmesi. İKDAM Gayret ve sebat ile çalışmak. İlerlemeye gayret etmek. Devamlı çalışmak. İlerlemek. İKDAMAT (İkdam. C.) İlerlemeler. Sürekli çalışmalar. İKDAR (Kudret. den) Kudret verme, kuvvetleştirme, güç kazandırma. Geçimini sağlama. * Birini kayırma. İKDİRAR Bulanma, bulanık olma. İKDİRAR-I MÂ' Suyun bulanması. İKFA' Edb: Sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapmak. İKFAL Kilitlenmek, kilitlemek, kilit takmak. İKFAL Kefil gösterme, tekellüf ettirme. İKFAR Birisine kâfir demek, kâfir denilmek. İKHAT Kuraklığa uğratma, kıtlığa uğratma. İKİÇİFTE t. Dört kürekli kayık. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK Mc: "Pek süslü" yerine kullanılır bir tabirdir. Osmanlı altını iki dirhem bir çekirdek ağırlığında olduğu için bu tâbir meydana gelmiştir. İKİ ELİ YAKASINDA OLMAK Mecaz yoluyla âhiret gününde birinden hakkını aramak. İKİLİK t. İki kuruş kıymetindeki eski gümüş para. * İki kısımdan meydana gelmiş. * Ayrılık, ihtilâf, ikiye bölünme, iki taraf olma. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İKİNDİ DİVANI t. Tanzimattan evvel sadrazamların kendi konaklarında yaptıkları divanlar. Bu divan ikindi namazından sonra toplandığı için bu adı almıştı. Bâb-ı Âlî teşkilâtının ilk şekli olarak Divan-ı Hümayun, muayyen günlerde toplandığı zaman, vezir-i azamlar da divanda bitirilemeyen veya arza lüzum görülmeyen işleri kendi konaklarında salı ve perşembenin haricindeki günlerde hallederlerdi. Sadrazamdan başka hiçbir vezir, ikindi divanı aktedemezdi. (O.T.D.S.)
İKLAB Tersine çevrilme, çevirmek. Tersine döndürmek. İKLAL (Kıllet. den) Azaltma, miktarını indirme. * Az bulma, az görme. İKLİL Hz. Peygamber'in (A.S.M.) Zebur'da geçen bir ismidir. Müzeyyen tâç manâsına da gelir. İKLİM (Bak: Iklim) İKMAH Buğdayı un yapma. Buğday yetiştirme. * Kafa tutmak, kibir ve azametle karşı gelmek. İKMAL Tamamlamak. Bitirmek. Mükemmelleştirmek. İKMAL-İ NEVAKIS Eksiklikleri tamamlamak. İKMAL-İ NÜSAH Bütün sahifeleri tamam etmek, okuyup bitirmek. İKMAM Ağaçların tomurcuklanması. Çiçek tomurcuğu görünmesi. * Elbiseye yen yapmak. İKMAN Gizleme, saklama, örtme. İKNA' Kanaat vermek. Râzı etmek. Râzı edilmek. İnandırmak. İnandırılmak. * Ayakta iki tarafa bakmadan durmak. İKNAİYYAT İknâ etmek veya râzı etmek için söylenilen sözler. İKNAİYYAT-I HİTABİYYE Kelâm ilmine ait bir ıstılahtır. Zannî olan aklî delil demektir. Bürhanın aşağı mertebesidir. Aklı, muhalif fikirlerle karışmamış ve bürhanı anlayamayacak kimseler için kullanılır. İsbattan çok ikna vasfı taşır. İKNAN Örtme, saklama, gizleme. İKRA' Okutmak. "Oku" diye emretmek. * Selâm göndermek. Yakın gelmek. Ziyafet istemek. İKRA Kiraya verme. İKRAB Kederlendirme, hüzün verme. İKRAH İğrenmek. Tiksinmek. Bir işi istemiyerek yapmak. * Birine zorla iş yaptırmak veya muamele yapmak. İKRAH-I GAYR-İ MÜLCÎ Huk: Eskiden döğme ve hapis gibi yalnız keder ve elemi icab ettiren şeylerle vuku bulan ikrah. İKRAH-I MÜLCÎ Huk: Ölüm veya bir uzvun kesilmesi veya bunlara sebep olacak şiddetli döğme ile olan ikrah. İKRAH-I NÂKIS Huk: Dayak ve hapis gibi keder ve elemi gerektiren şeylerden meydana gelen mecburiyet. İKRAHEN İstemiyerek, tiksinerek. Zorlanarak. İKRAM Ağırlamak. Hürmet etmek. Saygı göstermek. * İltifat olarak bir şeyler vermek. * Bağış. * Hesap dışı verilen şey veya yapılan indirme, tenzilât. * Allah'ın lütfu ve ihsanı.(İkramın izharı, yani Allah'ın lütfu ve ihsanı olan ikramın izharı tahdis-i nimettir. İnsanın nefsi, Allah'ın lütfunu kendine isnad etmez. Çünkü kesbinin medhali yoktur.) İKRAMAT (İkram. C.) İkramlar, hürmetler, bağışlar. İKRAMEN İkram olarak. Ağırlama suretiyle. Hürmet, tazim ve saygı için. İKRAMİYE Hürmet ve mükâfat için verilen para veya hediye. * Memurlara maaş haricinde ve her sene belli bir zamanda verilen para. * Yapılan iyilik karşılığı olarak verilen hediye veya para. * Satıcı tarafından pazarlığın hâricinde olarak müşteriye yahut arada vasıta olana verilen şey. * Bazı teşekkül ve müesseselerin belirli zamanlarda, hisse sahiplerine kur'a çekerek dağıttıkları para. İKRAR Açıktan söylemek. Kabul ve tasdik etmek. Hakkı itiraf etmek. Karar vermek. Mukarrer kılmak. * Fık: Bir kimseye diğerinin kendisinde olan hakkını haber vermek. İKRAR-I MARİZ Ölüm ânında iken edilen ikrar. Vasiyetname. İKRAR Bİ-L KİTABE Bir kimsenin diğer bir kimseye olan borcunu kitabetle yani yazı ile tasdik etmesi. Tabirin mânası yazı ile ikrar'dır. İKRAZ Ödünç vermek. Borç vermek. * Kesip ayırmak. İKRAZAT Borçlar. Borç vermeler. İKSA' Kasvet. Sıkıntı vermek. Sıkıntı verilmek. İKSA-Yİ KALB Gönül sıkıntısı, iç darlığı. İKSA Giydirmek. Giyecek vermek. İKSA-Yİ EYTAM Yetimlerin giydirilmesi. İKSAD (Kesad. dan) Kesada düşürme, kesatlandırma. İKSAL (Kesel. den) Bezginlik ve bıkkınlık verme. İKSAM Kasem etme, yemin etme, and içme. İKSAM Çok miktarda mal alıp biriktirme. * Kökünü kırma. Hepsini silip süpürme. İKSAR (Kesret. den) Çoğaltma, fazlalaştırma, arttırma. İKSAR-I KELÂM Çok söyleme, sözü uzatma, gevezelik etme. İKSAR Bir şeyi yapmak imkânı varken yapmama. |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İKSAT Doğruluk ve hakkaniyet gösterme.
İKSİR Çok te'sirli, her derde devâ sayılan mevhum cisim. Bir şeyin olmasına veya hastanın iyileşmesine sebeb olan ehemmiyetli madde. * Tıb: Oldukça şekerli ve kolayca alınabilen bir ilâç. * Eski kimyada: (Bazılarının söylediğine göre) kıymetsiz madenleri ve sair şeyleri altuna tebdile ve bütün hastalıkları gidermeye vesile olan ve öyle te'sirli farzedilen ilâç. İKŞİ'RAR Ürperme. Ürkmeden dolayı tüylerin diken diken kalkması ve derinin iğne iğne kabarması. İKTAB (Ketb. den) Yazdırma, dikte ettirme. İKTAM (Ketm. den) Gizleme, saklama. İKTAN Yapıştırma veya yapıştırılma. İKTAT Alçak sesle kulağa fısıldama. İKTIFA Arkasından gitme, ardına düşme, takib. İKTİBAS Bir söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak. Birisinden ilmen istifade etmek. İstifade suretiyle almak, alınmak. * Söz arasında Kur'an-ı Kerimden veya Hadis-i Şeriftden veya başka makbul eserlerden bir cümlenin kâmilen veya kısmen az tasarruf ile veya tasarrufsuz alınması. * Ateş almak. * Ödünç almak. İKTİBASAT (İktibas. C.) İktibaslar, aktarmalar. İKTİBASEN İktibas suretiyle. Faydalanma yoluyla alarak. Parça alarak. İKTİDA Uymak, tâbi olmak. Birinin hareketini örnek alarak ona benzemeye çalışmak. İttiba etmek. İKTİDAEN Uyarak, tâbi' olarak. İKTİDAB Bir şeyi kendisi için kesmek. * Henüz öğretilmemiş deveye binmek. * İrticâlen söz söylemek. * Edb: Şâir, kasidesinden teşbihi keserek maksadına, yani medhettiğinin medhine geçmek. Hüsn-i tahallus (yani: Bir şeyin meydana gelmesine hayali ve güzel bir sebeb göstermek ile olan intikal), en uygunu ve en lâtifi olur. Müelliflerin Emmâ ba'dü, "Bundan sonra" kelimesine iktidab demeleri hamdeleden inkitaa binaendir. Edb. S.) İKTİDAR Güç, takat. Kudret. Güç yetmek. Yapabilmek. İKTİDAR-I KÂMİN Gizli güç. İKTİDARÎ Güç ve iktidarla alâkalı ve mensub. İKTİFA Fazla istemeyiş. Yeter bulmak. Kâfi görmek. Var olanı yeter saymak. İKTİHAL Göze sürme çekme. İKTİHAL İhtiyarlama, yaşlılanma, kocama. * Saç ve sakala kır düşme. İKTİHAM Hücum ve istilâ eylemek. * Dayanmak. Tahammül etmek. Katlanmak. Güçlükleri yenmek. * Mülâhazasız bir işe başlamak. * Bir şeyi hakir addetmek. İKTİHAMAT (İktihâm. C.) İktihamlar, hücumlar, saldırışlar. * Tahammül etmeler, göğüs germeler. İKTİHAN Kır saçlı ve sakallı olma. İKTİLA' Kapıp alma, koparma. İKTİMAN Gizlenme, saklanma. İKTİMAN-I SÂRIK Hırsızın gizlenmesi. İKTİNA' Künyelenme. * Anlaşılmayacak şekilde söyleme. * Gizlenme, saklanma. İKTİNA' Yığma, biriktirme. * Çalışarak kazanma. * Meslek edinme. * Tuzak kurup avlanma. * İmsak etme. * Sermâye verme. İKTİNAF Bir şeyin etrafını kuşatmak. * Deve için ağıl edinmek. İKTİNAH (Künh. den) Bir işin esâsını, künhünü, kökünü ve gerçeğini anlama. İçyüzüne, derinliğine varma. İKTİNAN Saklanma, gizlenme. İKTİNAN-I NİSVAN Kadınların örtünmesi. İKTİNAS Tuzak kurup avlanma. İKTİRA' Kurrâ atma, seçme. İKTİRA' (Kirâ. dan) Kiralama, kira ile tutma. İKTİRAB Tasalı ve gamlı olma. Korkulu ve hüzünlü bulunma. İKTİRAB (Kurb. dan) Yanaşma, yaklaşma, takarrüb. İKTİRAB-I SAAT Kıyamet vaktinin yaklaşması. İKTİRAC Paslanma, küflenme. İKTİRAF Emek çekerek kesb ü kâr eylemek, kazanmak. * Günah kazanmak. İKTİRAH (C.: İktirahat) (Karh. dan) Evvelden hazırlamadan düzgün bir şekilde ve içe doğduğu gibi (şiir veya nutuk) söyleme. İKTİRAN Ulaşmak. Mukarin olmak. Yaklaşmak. Yetişmek. * İki şeyin bir arada gelmesi. İki nimetin aynı anda bulunması gibi... (İktiran tâbirinden anlaşılan: Bir şeyin zahirî sebebiyle o şeyin beraber görünmesidir. Meselâ bir bahçeye su vermek zahirî sebebi ile nebatların büyümesi; veya bir mürşidin irşadiyle hidayete ermenin bir zaman içinde beraber bulunmaları ki, hem zahirî sebeplerin, hem de neticelerin hakiki sahibi ve müessiri ancak Cenab-ı Hak'tır.)(Esbab-ı zâhiriyeyi perestiş edenleri aldatan; iki şeyin beraber gelmesi veya bulunmasıdır ki, "iktiran" tabir edilir, birbirine illet zannetmeleridir. Hem bir şeyin ademi, bir nimetin mâdum olmasına illet olduğundan, tevehhüm eder ki: O şeyin vücudu dahi, o nimetin vücuduna illettir. Şükrünü, minnettarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünki bir nimetin vücudu, o nimetin umum mukaddematına ve şerâitine terettüb eder. Halbuki o nimetin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor. Meselâ: Bir bahçeyi sulayan cedvelin deliğini açmıyan adam, o bahçenin kurumasına ve o nimetlerin ademine sebeb ve illet oluyor. Fakat o bahçenin nimetlerinin vücudu, o adamın hizmetinden başka yüzer şeraitin vücuduna tevakkufla beraber, illet-i hakiki olan kudret ve irade-i Rabbaniye ile vücuda gelir: İşte bu mağlatanın ne kadar hatâsı zâhir olduğunu anla ve esbabperestlerin de ne kadar hatâ ettiklerini bil! L.) |
Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İKTİRAN-I KEVAKİB Ast: İki gezegenin zâhiren birbirine yakın bir mevziye gelmeleri veya aynı burçta bulunmaları.
İKTİRANÎ KIYAS Man: Neticenin aynı veya nakizı, mukaddemelerinin birisinde bilfiil zikredilmeyen kıyastır. Meselâ: "Her cisim muhdestir". Ve nakizı olan: "Bazı cisimler muhdes değildir" kaziyeleri, ne birinci ve ne de ikinci mukaddemede hey'et-i mecmuası ile zikredilmiş olmadığından iktirânidir. İKTİRAS Bir işe ehemmiyet verme, bir şeyi mühimseme. * Kederli ve hüzünlü olma. İKTİRAZ (Karz. dan) Borç alma. İKTİSA Giyinmek, giymek. İKTİSA Biriktirme, toplama, yığma. İKTİSA-İ NUKUD Para biriktirme. İKTİSAB Kazanmak. Tahsil etmek. Elde etmek. İKTİSAB-I ŞAN Ü ŞÖHRET Şan ve şöhret kazanma, meşhur olma. İKTİSABAT (İktisab. C.): İktisablar, kazanmalar, elde etmeler ve edinmeler. İKTİSAD Tutum, biriktirme. Her hususta itidal üzere bulunmak. Lüzumundan fazla veya noksan sarfiyattan kaçınmak. * Edb: Beyit veya kasideyi birbirine vasl ile uzatmak.(İktisad ve hıssetin çok farkı var. Tevâzu, nasıl ki ahlâk-ı seyyieden olan tezellülden mânen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Ve vakar, nasıl ki kötü hasletlerden olan tekebbürden mânen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memduhadır. Öyle de: Ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizâm-ı hikmet-i İlâhiyye'nin medarlarından olan iktisad ise, sefillik ve bahillik ve tama'kârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız, sureten bir benzeyiş var. Bu hakikatı te'yid eden bir vâkıa:Sahabenin abâdile-i seb'a-yı meşhuresinden olan Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri ki: Halife-i Resulullah olan Fâruk-u Azam Hazret-i Ömer'in (R.A.) en mühim ve büyük mahdumu ve sahabe âlimlerinin içinde en mümtazlarından olan o zat-ı mübârek çarşı içinde, alış verişte, kırk paralık bir meseleden iktisad için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş. Bir sahabe ona bakmış. Ruy-i zeminin Halife-i Zişânı olan Hazret-i Ömer'in mahdumunun kırk para için münakaşasını acip bir hısset tevehhüm ederek o imamın arkasına düşüp, ahvâlini anlamak ister. Baktı ki Hazret-i Abdullah hâne-i mübârekine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Uzaktan bakan o sahabe merak etti. Gitti o fakirlere sordu: "İmam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?" Herbirisi dedi: "Bana bir altın verdi." O sahabe dedi: "Fesübhânallah... Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde ikiyüz kuruşu kimseye sezdirmeden kemâl-i rıza-yı nefisle versin!" diye düşündü, gitti, Hazret-i Abdullah İbn-i Ömer'i gördü. Dedi: "Ya İmam! Bu müşkülümü hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın." Ona cevaben dedi ki: "Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve kemâl-i akıldan ve alışverişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadâkatın muhafazasından gelmiş bir hâlettir; hısset değildir. Hânemdeki vaziyet kalbin şefkatinden ve ruhun kemalinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır."İmam-ı Azam, bu sırra işaret olarak: "Lâ isrâfe fi-l hayri kemâ lâ hayre fi-l isrâfi" demiş. Yani: "Hayırda ve ihsanda (fakat müstahak olanlara) israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur..." L.)(İktisad, lügatta "amelde i'tidal" demektir ki, kasıddan me'huzdur. Çünkü matlubunu iyi tanıyan bir kimse, onu hiç eğilip bükülmeden istikamet üzere kasdeder. Maksudunun mevzi ve mevkiini bilemiyen ise tahayyür içinde kalır. İfrat veya tefrit ile kâh sağa, kâh sola bocalar, çabalar durur. İşte bu sebeple iktisad, maksada müeddi olan amel demek olmuştur. Umur-u maliyedeki iktisadın da esası budur.) (E.T.) İKTİSADÎ İktisada ait, tutumla alâkalı. Ekonomik. İKTİSADİYAT İktisad bilgisi. İktisad ve tutumla alâkalı olan işler. İKTİSAM (Kısım. dan) Bölüşmek, paylaşmak. İKTİSAR (Kasr. dan) Sözü kısa kesmek. Kısaltmak. İKTİSAR (Kesir. den) Paralamak. Kırılmak. İKTİSAS Birinin izinden, ardından gitmek. * Kısas istemek. İntikam almak. * Kıssa. * Hikâyeyi veya bir haberi doğruca söylemek. İKTİSAS Çekip koparma veya koparılma. İKTİTA' Almak. Bir şeyin bir kısmını koparıp almak. İKTİTAB Yazılmış olan bir şeyin kopyasını çıkarma, suretini alma. İKTİTAF Edb: Sözün özünü almak. * Ağaçtan meyve toplamak. Toplanma. Toplama. * Bir uğraşma sonucunda faydalanma. İKTİTAF-I ESMAR Meyve toplama. İKTİTAL Birbirini öldürme. İKTİTAM (Ketm. den) Ketmetme, gizleme, saklama. * Sararma. İKTİVA' Dağlama. Kızgın demirle vücudun bir yerine dağ vurma. İKTİVA' Kuvvetlenme. İKTİYAD Tutup götürme veya götürülme. İKTİYAD Hile yapma, dalavere ve oyun etme. İKTİYAL Kile veya ölçek ile ölçme. İKTİYAS Benzerini bulma. * Ölçme, kıyas tutma. İKTİZA Lâzım gelme, gerekme. * Lâzım, ihtiyaç. Gerek. * İşe yarama. İKTİZA-Yİ HAL Halin ve durumun gösterdiği lüzum. İKTİZAZ Bozulup buruşma. İKVAL Bir kimsenin, söylemediği halde bir sözü söyledi diye iddia etme. İKZA Azarlama, sövme, hakaret etme. İLA Son, nihâyet, dek, değin,...ye,...ye kadar (mânâlarına gelir, harf-i cerdir.) İ'LA (Ulüv. den) Yükseltmek. Bir şeyin yukarısına çıkmak. Yukarı kaldırmak. Şânını yüceltmek. Şöhretini artırmak. İ'LA-YI KELİMETULLAH Allah kelâmının, İslâmiyetin ulviyetini ve hakikatlarının kıymetini bildirmek ve yaymak. Hakaik-ı Kur'âniye ve imâniyenin neşir ve tâmimine cehd ile çalışmak.(Bu zamanda her bir mü'min i'lâ-yı Kelimetullah ile mükelleftir. H.)(Eskiden beri i'lâ-yı Kelimetullah ve beka-yı istiklâliyet-i İslâm için farz-ı kifâye-i cihadı deruhde ile, kendini yek-vücud olan Alem-i İslâma fedaya vazifedâr ve hilâfete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; Alem-i İslâmın saâdet-i müstakbelesiyle telâfi edilecektir. Zira şu musibet, mâye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişaf ve ihtizazını harikulâde ta'cil etti. R.N.) İLA' Çok istekli ve tâlib kılma, haris etme. İLA' Sıkıntı ve derde uğramak. * Karısına yaklaşmamak için erkeğin yemin etmesi. İLÂ-ÂHİR Sona kadar, diğerleri de böyledir ve başkaları... (manalarına gelir.) İL'AB Oynatma, oynatılma. İLAC İçeri sokma, idhal etme, girdirme. İLAC Derde devâ olan şey. Hastayı veya yaralıyı iyi etmek için içmek veya sürmek üzere verilen şey. * Devâ, mualece. * Mc: Tedbir, çare, tavsiye, derman. * Hastaya bakma, iyi olmasına çalışma. İLAC NÂ-PEZİR f. Tedavisi mümkün olmayan, ilâç kabul etmeyen. * İmkânsız, çaresiz. İLAC-PEZİR f. Çaresi bulunabilen. * Tedavi edilebilen, ilâç kabul eden. İLAD (Veladet. den) Doğurma, tevlid etme. * Doğurtma. İLAF Ülfet etmek. Alıştırmak. Ülfet ettirmek. * Bir adedi bine çıkarmak. İ'LAF (Alef. den) Hayvana yem verme. İLAH Kendine ibadet edilen, Allah (C.C.) Her şeyden çok sevilen, tâzim ve tesbih edilen Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri.(Eğer her şey Cenab-ı Hakk'a isnad edilmezse, bir an-ı vâhidde, gayr-ı mütenahî ilahların isbatı lâzım gelir; ve bütün zerrat-ı kâinattan daha çok olan şu ilahların herbirisi, bütün ilahlara hem zıd hem misil olması lâzım geliyor. Ve aynı zamanda, herbirisi, bütün kâinata elini uzatmış tasarrufatta bulunuyor gibi bir vaziyet alması lâzım gelir. Meselâ: Bal arısının bir ferdini yaratan bir kudretin hükmü bütün kâinata câri ve nâfiz olması lâzımdır. Zira o bal arısı, kâinatın unsurlarına nümunedir; eczasını kâinattan alıyor. Halbuki, vücud sahasında mahal ve makam, yalnız ve yalnız Vacib-ül Ehad'a mahsustur. Eğer eşya kendi nefislerine isnad edilirse, herbir zerreye bir uluhiyet lâzımdır. Meselâ: Ayasofya'nın bânisi inkâr edildiği takdirde, herbir taşı bir Mimar Sinan olması lâzım geliyor. Öyle ise, kâinatın Sânia olan delâleti, kendi nefsine olan delâletinden daha vâzıh, daha zâhir, daha evlâdır. M.N.) |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.