ForumSinsi - 2006 Yılından Beri

ForumSinsi - 2006 Yılından Beri (http://forumsinsi.com/index.php)
-   Psikoloji / Sosyoloji / Felsefe (http://forumsinsi.com/forumdisplay.php?f=595)
-   -   Psikoloji (http://forumsinsi.com/showthread.php?t=71813)

Şengül Şirin 04-24-2009 12:44 PM

Cevap : Psikoloji
 
Alfabetik fobiler sözlüğü



"A" Ön Harfli Fobiler

Ablütofobi: Yıkanmaktan korkma
Agirofobi: Caddelerden ya da caddelerde karşıdan karşıya geçmekten korkma
Agorafobi: Açık yer ya da kalabalık korkusu
Ailurofobi: Kedilerden korkma
Akluofobi: Karanlıktan korkma
Akrofobi: Yüksek yerlerden korkma
Akustikofobi: Belirli seslerden korkma
Algofobi: Acı çekmekten korkma
Amaksofobi: Araba (ya da taşıt)korkusu
Amatofobi: Toz korkusu
Amnezifobi: Hafızasını kaybetmekten korkma
Amofobi: Sivri cisim korkusu
Androfobi: Adamlardan korkma
Anemofobi: Fırtına korkusu
Antlofobi: Sel korkusu
Antropofobi: İnsanlardan korkma
Apifobi: Arılardan korkma
Arakibutirofobi: Yerfıstığı ezmesinin, yerken, damağa yapışmasından duyulan korku
Araknofobi: Örümceklerden korkma
Aritmofobi: Sayılardan korkma
Asimetrifobi: Simetrik olmayan şeylerden korkma
Astenofobi: Güçsüz olmaktan korkma
Astrafobi: Şimşek korkusu
Ataksofobi: Düzensizlikten korkma
Atelofobi: Mükemmel olamamaktan korkma
Aviofobi: Uçuştan korkma


"B" Ön Harfli Fobiler

Ballistofobi: Silahtan ya da mermilerden korkma
Batofobi: Derinlik korkusu, yüksek binaların yanından geçmekten korkma
Batrakofobi: Kurbağa, semender gibi çift yaşayışlı (amfibyen) hayvanlardan korkma
Belonefobi: İğnelerden korkma
Bibliyofobi: Kitaplardan korkma
Bromidrosifobi: Vücut kokusundan korkma
Brontofobi: Gök gürültüsünden korkma

Şengül Şirin 04-24-2009 12:45 PM

Cevap : Psikoloji
 
"D" Ön Harfli Fobiler

Datafobi: Veriden korkma
Dentofobi: Dişçiden korkma
Dermatopatofobi: Deri hastalıklarından korkma
Dekatriaparaskevifobi: Ayın 13'ünün Cuma gününe gelmesi korkusu




"E" Ön Harfli Fobiler

Eisoptrofobi: Aynalardan korkma
Elektrofobi: Elektrikten korkma
Emetofobi: Kusmaktan korkma
Entomofobi: Böceklerden korkma
Endofobi: Giyecek korkusu
Epistaksiyofobi: Burun kanamasından korkma
Eritrofobi: Yüz kızarmasından duyulan korku
Erotofobi: Cinsellik korkusu



F" Ön Harfli Fobiler

Farmakofobi: İlaçlardan korkma
Fazmofobi: Hayaletlerden korkma
Febrifobi: Yüksek ateşten korkma
Filemafobi: Öpmekten ya da öpüşmekten korkma
Filofobi: Sevmekten, aşık olmaktan korkma
Fobofobi: Korkmaktan korkma
Fotofobi: Işıktan korkma

Şengül Şirin 04-24-2009 12:46 PM

Cevap : Psikoloji
 
"G" Ön Harfli Fobiler

Gametofobi: Evlenmekten korkma
Gefirofobi: Köprülerden geçmekten korkma
Gerontofobi: Yaşlı insanlardan ya da yaşlanmaktan korkma
Glossofobi: Topluluk önünde konuşmaktan korkma



"H" Ön Harfli Fobiler

Haptofobi: Dokunulmaktan korkma
Harpaksofobi: Hırsızlardan ya da bir suçun kurbanı olmaktan korkma
Helyofobi: Güneş'ten korkma
Hematofobi: Kan korkusu
Herpetofobi: Sürüngenlerden korkma
Hidrofobi: Sudan, yüzmekten ya da boğulmaktan korkma
Higrofobi: Nemden ya da yağmurdan korkma
Hipegiyafobi: Sorumluluktan korkma
Hipnofobi: Uyumaktan korkma
Hipofobi: Atlardan korkma
Homiklofobi: Sisten korkma
Homofobi: Eşcinsellerden korkma


"İ" Ön Harfli Fobiler

İhtiyofobi: Balıklardan korkma
İslamofobi: İslam'dan ve Müslüman'dan korkma

"J" Ön Harfli Fobiler

Jinekofobi: Kadınlardan korkma


"K" Ön Harfli Fobiler

Kainatetofobi: Yenilik korkusu
Kakofobi: Çirkinlikten, çirkin şeylerden korkma
Kakorafiyafobi: Başarısız olma korkusu
Kanserofobi: Kanser olmaktan korkma
Kardiyofobi: Kalp hastalığından korkma
Karnofobi: Etten korkma
Katagelofobi: Dalga geçilmekten korkma
Kemofobi: Kimyasal maddelerden korkma
Kenofobi: Karanlık korkusu
Keymafobi: Kıştan ve soğuktan korkma
Kimofobi: Dalgalardan korkma
Kinofobi: Köpeklerden korkma
Klimakofobi: Merdivenden düşmekten ya da merdivenlerden korkma
Klostrofobi: Kapalı yer korkusu Kapalı ve basık yerlerde duyulan korkudur. Asansör, basık tavanlı odalar, koridorlar, kapıları kapalı ve kalabalık otobüs, yeraltı çarşıları, metro, alt geçitler ve kilitli odalar onlar için korku verici yerlerdir. Hastanın temel korkusu bu sayılan yerlerde sıkışıp kalmak, nefes alamamak ve boğulmaktır.
Koprofobi: Dışkı korkusu
Koulrofobi: Palyaçolardan korkma
Kremnofobi: Yüksek yamaçlardan ya da uçurumlardan korkma
Kriyofobi: Buzdan ya da donmaktan korkma
Kronomentrofobi: Saatlerden korkma
Ksantofobi: Sarı renkten korkma
Ksenofobi: Yabancılardan korkma
Ksilofobi: Tahta şeylerden ya da ormanlardan korkma

Şengül Şirin 04-24-2009 12:48 PM

Cevap : Psikoloji
 
"L" Ön Harfli Fobiler

Limnofobi: Göllerden korkma
Litikafobi: Davalardan ve mahkemelerden korkma
Logofobi: Belirli kelimelerden korkma
Lökofobi: Beyaz renkten korkma




"M" Ön Harfli Fobiler

Manyofobi: Delirmekten korkma
Mastigofobi: Cezalandırılmaktan korkma
Mekanofobi: Makinelerden korkma
Melanofobi: Siyah renkten korkma
Mikrobiyofobi: Mikroplardan korkma
Mizofobi: Kirlilikten korkma
Monofobi: Yalnızlıktan korkma
Musofobi: Farelerden korkma


"N" Ön Harfli Fobiler

Nekrofobi: Cesetten korkma
Nelofobi: Camdan korkma
Niktofobi: Geceden korkma
Nozokomefobi: Hastanelerden korkma
Nüdofobi: Çıplaklıktan korkma
Negrofobi: Zencilerden korkma


"O" Ön Harfli Fobiler

Obesofobi: Şişmanlamaktan korkma
Ofidiyofobi: Yılanlardan korkma
Okofobi: Taşıt araçlarından korkma
Orofobi: Yamaçtan iniş korkusu
Osmofobi: Belirli kokulardan korkma
Otofobi: Issız bir yerde kişinin tek başına olmaktan duyduğu korku



"P" Ön Harfli Fobiler

Pantofobi: Her şeyden korkma
Papirofobi: Kağıttan korkma
Paraskavedekatriafobi: Ayın on üçü ve cuma olan günden korkma
Patofobi: Hasta olmaktan korkma
Pedofobi: Çocuklardan korkma
Peladofobi: Kel insanlardan ya da kelleşmekten korkma
Penyafobi: Fakirlikten korkma
Pirofobi: Ateşten korkma
Plakofobi: Mezar taşlarından korkma
Pogonofobi: Sakaldan ya da sakallı kişilerden korkma
Politikofobi: Politikacılardan korkma
Porfirofobi: Mor renkten korkma
Potamofobi: Irmaklardan ya da su akıntılarından korkma
Potofobi: Alkollü içeceklerden korkma
Pteronofobi: Kuş tüyünden korkma
Pupafobi: Kuklalardan korkma

Şengül Şirin 04-24-2009 12:49 PM

Cevap : Psikoloji
 
"R" Ön Harfli Fobiler

Radyofobi: Radyasyondan, x ışınlarından korkma
Ranidafobi: Kurbağalardan korkma


"S" Ön Harfli Fobiler

Selenofobi: Ay'dan korkma
Siderofobi: Yıldızlardan korkma
Simetrofobi: Simetriden korkma
Skiofobi: Gölgelerden korkma
Sosyofobi: Toplumdan, genel olarak insanlardan korkma
Soteriofobi: Başkalarına muhtaç olmaktan korkma



"T" Ön Harfli Fobiler

Tafefobi: Diri diri gömülmekten korkma
Takofobi: Yüksek hızdan korkma
Talassofobi: Deniz ya da okyanus korkusu
Tanatofobi: Ölümden korkma
Teknofobi: Teknolojiden korkma
Teratofobi: Gebe kadının, şekilsiz, çirkin bir çocuk doğurmaktan korkması
Termofobi: Isıdan korkma
Testofobi: Testlerden ya da sınavlardan korkma
Tokofobi: Gebe kalmaktan ya da çocuk doğurmaktan korkma
Toksifobi: Zehir korkusu
Topofobi: Belirli yerlerden korkma
Travmatofobi: Yaralanmaktan korkma
Trikinofobi: Gıda zehirlenmesinden korkma
Triskaidekafobi: 13 sayısından korkma
Tripanofobi: Aşı ya da iğne olmaktan korkma
Trikopatofobi: Saç hastalıklarından korkma


"V" Ön Harfli Fobiler

Venereofobi: Zührevi hastalıklardan korkma
Venüstrafobi: Güzel kadınlardan korkma
Vermifobi: Solucanlardan korkma


"Z" Ön Harfli Fobiler

Zelofobi: Kıskançlıktan korkma
Zoofobi: Hayvanlardan korkma

Şengül Şirin 04-24-2009 12:50 PM

Cevap : Psikoloji
 
Psikanaliz Tekniği Nedir?

Psikanalizin ana metodu, serbest çağrışımın transferans ve direnç analizidir. Analizana (hastaya), rahat bir halde, aklına gelenleri söylemesi söylenir. Burada, düşler, umutlar, dilekler ve fantaziler geçmiş aile yaşantısının birer anısı olarak ilgi konusudur. Genellikle, analist sadece dinler ve sadece profesyonel kanaati gerektiğinde, yani hasta için içgörü uyandırma fırsatı yakaladığında yorumlar. Dinlemede, analist empatik tarafsızlığı, yani güvenli bir ortam yaratmak için geliştirilen yargılamayan bir duruşu, korur. Analist, analizanın söyleminde ve davranışlarında beliren kalıp ve çekingenlikleri değerlendirirken, analizandan tüm dürüstlüğü ile bilincine ne gelirse konuşmasını ister.

Birçok klinisyen psikanalizi ciddi psikolojik bozukluğu olan olgular, örneğin psikoz, intihara meyilli depresyon ya da ağır tedavi edilmemiş alkolizm, için önermez. Bu tip hastalar "analiz-edilemez" olarak nitelendirilir. Tipik uygulamalar klinik depresyon ve kişilik bozukluklarını içerir.

Günümüz bazı psikanaliz şekilleri, kendine güveni artırma yoluyla hastalara özsaygı kazandırmakta, ölüm korkusu ve bu korkunun davranışlar üzerindeki etkilerini yenmekte, ve birbiriyle bağdaşmaz gibi gözüken ilişkileri sürdürmekte yardımcı olmaya çalışır. Bireysel danışan seansları bir gelenek olarak kalsa da, psikanaliz bir grup terapi şekli olarak Harry Stack Sullivan tarafından uyarlandı.
Nevroz Nedir?

Nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan tinsel bir hastalıktır.

Nevroz Terimi

Nevroz terimi ilk kez W. Cullen tarafından ortaya atıldı. Nevrozlar uzun süre, belli lezyonlara bağlanmayan işlevsel sinir hastalıkları sayıldı (Babinski). Nevrozlar, akıl hastalığı denen ve özgüllüğü bozuklukların ruhsal belirtilerine dayanan ve nevrozların özel bir sınıfını oluşturan psikozlardan zorlukla ayırt ediliyordu. Cullen'in görüşlerinden çok etkilenen P. Pinel sayesinde, nevrozlar organik bir neden bağlanmaya başlandı. 19. yüzyılın ikinci yarısında organcı düşünceler gittikçe başarı kazandı. Bu başarı, hastalığı herhangi organik bir dayanak bulunamayıp nevroz kavramı ortadan kalkma evrimi gösterinceye kadar sürdü. Daha sonra, psikiyatri, eski anatomiklik şemalara göre biçimlendirilerek kalıtsal etmenlerin ve bünyesel yatkınlığın eklendiği organcı yorumları sürdürdü. Freud'un Charcot'dan ayrılmasına neden olan işte bu anlaşmazlıktır. Organikçilik konusundaki tartışmalar özellikle, Fransa'da çok yapıldı. Nevrozları sinirsel ve ruhsal işlevlerin çözülüp ayrılması biçiminde yorumlayan H. Ey'in özellikle J. Lacan'dan ayrılmasıyla sonuçlandı. Nevrozların ruhsal kökenli olduğu görüşü, nevrozları toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ruhsal iç çatışmalarla belirginleşen kişilik hastalıkları, diye tanımlayan P. Janet'nin kuramıyla desteklendi. Günümüzde, ruhsal hastalıkların toplumsal kökenli olduğunu savunan başka düşünce akımları da vardır.Bu anlayış özellikle R. Laing tarafından temsil edilen karşıt psikiyatri ve F. Basiglia tarafından temsil edilen deliliği reddedici akım için geçerlidir.

Freud ruhsal nedenselliği bilinçaltına özgü yapı ve dinamizm deyimiyle tanımladı. Nevrozun merkezinde bulunan ruhsal çatışmanın bağlı olduğu üst ruhbilimin boyutları yerel ortamı, ekonomik etmenleri ve kalıtsal özellikleri kapsar. Çatışma, çocuk cinselliğinin Oedipus kompleksi çerçevesinde gelişmesiyle örülür. Çatışmanın hastalığa dönüşmesi için, cinsel isteğin doyumundan yoksun kalması gibi özel durumlar gerekir. Bu istekler, o zaman, dolaylı yollardan karşılanmaya çalışılır ve baskı sürerse belirtinin çıkmasına yardımcı olur. Libidonun tespitiyle ve geri çekilmesiyle birleşen içe atma, nevroza neden olan etmenlerden biridir. Ayrıca, nevrozluğunun hastalığına sığınarak kaçtığı gerçek kırıntısı, fantazmalı bir dünya biçiminde yeni baştan ortaya çıkar. Jacgues Lacan'ın yapıtları özellikle aşağıdaki kavramlardan yola çıkarak, nevroz ve psikozların yapısal belirlenmesinin yapılabilmesine olanak sağlamıştır: özne'nin bölünmesi, istek, nesne, eksiklik ve atılmadır...

Psikanalizde Nevroz: Çocukluk çağındaki cinsel yaşamın acı olaylarına bağlı ruh hastalığı. İsteği ifade eden eğilimler ile onları bilinçaltına iten eğilimlerin ruhsal iç çatışmasından doğar.

Psikolojide Nevroz: Deneysel nevroz ilk olarak İ. P. Pavlov ve yardımcıları tarafından hayvanlarda gerçekleştirilen koşullanma hallerindekine benzeyen ve insan nevrozunu andıran durum.

Nevroz Sayılan Hastalıklar: Histeri, boğuntu histerisi, fobi nevrozu ve saplantı nevrozu. Güncel nevroz, travma nevrozu, ve karakter nevrozunun tanımlamaları ise belirsizliklerini korumaktadır.

Şengül Şirin 04-24-2009 12:51 PM

Cevap : Psikoloji
 
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Nedir?

Psikolojik danışma ve rehberlik bir koruyucu ruh sağlığı hizmetidir. Eğitim kurumları bu hizmetin uygulama alanlarından bir tanesidir. Ruh sağlığı açısından normal, ancak gelişimsel ve uyum sorunları olan herkesin bu hizmetlere ihtiyacı vardır. Örneğin, yeni okula gelmiş bir öğrencinin uyum sorunu olabilir, arkadaşsızlık çekebilir, bir başka öğrencinin sınavlara ilişkin kaygısı olabilir ya da bir üst eğitim kurumu veya meslek seçimiyle ilgili yardım isteyebilir vb. gibi. İşte, tüm bu sorunlara, psikolojik danışma ve rehberlik programlarından mezun olan psikolojik danışmanlar (ki Milli Eğitim Bakanlığı'nda bu kişilere, öğretmenlik haklarından yararlansınlar diye, rehber öğretmen denilmekte) yardımcı olabilirler. Bu programlardan mezun olanlar yeterli bilgi ve beceriyle donanımlılardır. Eğitim ortamında öğrencilere, psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri sunulduğu takdirde, öğretim ve yönetim işleri kolaylaşacak, hem geleceğin yetişkinleri olan çocuk ve gençlerin, dolayısıyla toplumun ruh sağlığı korunmuş hem de çağdaş eğitim ortamı sağlanmış olur. Rehberlik hizmet alanına ve problem alanın göre kendi içinde ayrılmaktadır. Hizmet alanına göre; eğitim, sağlık ve sosyal rehberlik olarak ayrılır. Problem alanına göre ise kişisel, eğitsel ve mesleki rehberlik olarak ayrılmaktadır.

Psikolojik Danışmanlık

Psikolojik danışmanlık yapabilmek için, lisans düzeyinde Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) bölümünü bitirmek, ya da PDR anabilim dalında yüksek lisans/doktora yapmak gerekmektedir. Psikolojik Danışmanlar, klinik psikologlar ve psikiyatristlerden farklı olarak, "hastalık" durumundaki, ilaç tedavisi gerektiren psikolojik rahatsızlıklarla ilgilenmezler. Çocuk, ergen, yetişkin, yaşlı, çiftler ve aile gibi çok çeşitli danışan gruplarıyla çalışmak üzere kendilerini geliştirerek, uzmanlaşabilirler.

Tarih

Rehberlik hizmeti Amerika'da 20.yüzyılın başlarında mesleki rehberlik olarak ortaya çıkmıştır. Eli Weaver, 1906'da Meslek Seçme kitabı yayınlamıştır. Rehberlik hareketinin kurucusu olarak bilinen Frank Persons, 1908'de Boston'da kurduğu mesleki rehberlik bürosuyla gençlere seçecekleri mesleklerle ilgili danışma hizmeti vermiştir. Amaç, gençlerin, kendi imkan ve yeteneklerine en uygun mesleği seçmelerine ve bu mesleğe hazırlanarak girmelerine yardım etmektir.

Türkiye'de Rehberlik

Bugünkü anlamda rehberlik kavramı, Türk eğitimine 1950'lerin ilk yıllarında 1947'de Marshall yardımı çerçevesinde başlayan Türk-Amerikan dostluk ilişkileri, eğitim alanında da değişme ve gelişme arzularını kamçılamıştır.Amerika’ya gruplar halinde öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. Birçok yöneticiler, eğitimciler, askerler, vb. "görgü-bilgi arttırmak" için gruplar halinde gönderilmiş; oradan da Türkiye’ye birçok alanlarda "uzmanlar" gelmeye başlamıştır. Organize rehberlik faaliyetleri, dolayısıyla psikolojik yardım hizmetleri kavramının Türk eğitiminde yer almaya başlamasında bu ilişkilerin büyük rolü olmuştur. Gerçi 1950’den önceki yıllarda da öğrencinin kişisel gelişmesi için bazı fikirler ve çabalar eğitim literatüründe ve okul faaliyetlerinde görülmektedir. Çocuğun kendi yetenek, ilgi ve ihtiyaçları çerçevesi içinde öğrenip gelişmesinin gerektiği fikri yaygındır. 1939 tarihli bir ilkokul müfredat programında, öğretmenin öğrencilere "kılavuzluk" etmesi işaret edilerek rehberlikten bahsedilmeye başlanmıştır. Öğrencinin kişisel gelişmesini daha etkili bir şekilde sağlamak için okul ve ailenin işbirliği gereği idrak edilerek’ okullarda Okul-Aile Birlikleri kurulmuş ve Millî Eğitim Bakanlığı, Okul-Aile Birlikleri yönetmeliğini çıkartmıştır.

Uygulamada Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik

Psikoloji biliminde ortaya konan yeni teoriler ve sanayileşme ile gelişen yeni meslek dalları rehberlik hizmetinin sürekli gelişmesini sağlamıştır. Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetinde kişinin kendisini daha iyi tanıması, istekleri, yetenekleri ile seçeceği meslek arasında uyum veya uyumsuzluk durumları araştırılmaktadır.

Psikolojik Danışma ve Rehberlik hizmetinde kullanılan bazı teknikler:

- Soru Listesi
- Anket
- Otobiyografi
- Gözlem
- Vak’a Kaydı
- Arzu Listesi
- Bier Cümle Tamamlama Testi
- Zaman Cetveli
- Problem Tarama Listesi
- Başarı / Kabiliyet Karşılaştırma Tablosu
- Değerlendirme Cetveli
- Ev Ziyaretleri
- Sosyometri
- Vaka incelemesi
- Vaka-Temsili
- Sosyodrama
- Psikod-rama





Şengül Şirin 04-24-2009 12:51 PM

Cevap : Psikoloji
 
Gelişim Psikolojisi Nedir?

Gelişim düzeyi kavramını Jean Piaget e borçluyuz. Piaget Teorisi olarak bilinen teori, herkesin değişmez bazı düzeylerden geçtiğini ve bunların birbirinden ölçülebilir olarak ayrıldığını ortaya koymuştur.

Teoriye göre, öğrenme nicel değil, niteldir. Yani, küçük bir çocukla büyük bir insana aynı soru sorulduğunda çocuğun farklı cevap vermesinin nedeni bilgi miktarının az olması değil, dünyaya farklı şemalarla baktığından kaynaklanmaktadır. Burada "şema" kelimesi ile organizmaların içinde yaşadıkları dünyayı kurgulamak ve davranış belirlemek için kullandıkları zihinsel organizasyonlar kastedilmektedir.

Piaget, her organizmanın doğduğunda "refleks" olarak adlandırılan temel şemalarla dünyaya geldiğini, diğer yaratıkların aksine insanoğlunun bu şemaları bırakıp yeni şemalar oluşturabildiğini söyler. Piaget teorisinin temeli de "denge prensibi" olarak adlandırılan bu temele dayanır. Yerleşik bir şema üzerine yeni bilgiler edinildiğinde (asimilizasyon) uyumsuzluk ve bir çatışma, dengesizlik oluşuyorsa, mevcut şema değiştirilir (accomodation) ve yeniden düzenlenir. Örneğin Latin harfleriyle okuyup yazmaya alışık birinin aynı karakterlerle okunup yazılan bir dili öğrenmesi Kiril alfabesiyle okuyup yazan birinden daha kolay olacaktır. Ancak yeni dili öğrenebilmek için mevcut şemalarını değiştirmesi gerekecektir.

Piaget, çocukların gelişimlerinde 4 ana aşama olduğunu ortaya koyar:

Duyu ve Hareket

Genelde gelişimin ilk iki yılında gerçekleşir. İçgüdüsel hareketlerin ağırlıkta olduğu bu dönemde önce kendini çevresindeki objelerden ayırır. Daha sonra hareket edebildiğini ve objeleri hareketlendirebildiğini anlar. İpleri, giysileri çekiştirme gibi. En son olarak obje sürekliliğini (object permanence) sağlar ve nesneleri algılamadığı zaman onların var olmaya devam ettiklerini kavrar. Bu dönemde bebeklerde görülen en yaygın özellik nesnenin sürekliliğini kavrayamaması nesnelerin büyüklük ve hacimlerinin farkında olmamasıdır. Reflekslerden şemalara geçilir, doğadan ayrışım gerçekleşir, ertelenmiş taklit, monolog, hedefe yönelik davranışlar gerçekleştirilir, nesne sürekliliği, bu dönem gelişim özellikleridir.

İşlem Öncesi Durum

Genelde 2-7 yaşları arasında yaşanır. Objeleri kelime ve resimlerle simgeleyebilmeyi öğrenir ve "dil" kullanmaya başlar.Benmerkezcidir, kendinden başkalarının bakış açılarını algılamakta zorlanır. Objeleri sadece tek bir özelliklerine göre sınıflandırabilir. 2 dönemden oluşur. 2-4 yaş sembolik ve 4-7 yaş sezgisel dönem. paralel oyun, oyunun simgeleşmesi, toplu monolog, kişilerin sürekliliği, animizm, tek yönlü düşünce bu dönemde görülen gelişimsel özelliklerdir.

Somut İşlemler

Genelde 7-11 yaş arası yaşanır. Olaylar ve nesneler hakkında mantık yürütebilir. Sayıların korunmasını genelde 6 yaşında, kütlenin korunmasını genelde 7 ve ağırlığın korunmasını genelde 9 yaşında kavrar. Nesneleri birkaç özelliklerine göre gruplayabilir ve organize edebilir (büyükten küçüğe, hafiften ağıra doğru gibi) somut işlemler yapılır, çok yönlü sınıflama yapılır, korunum kavramı kazanılır, ben merkezci düşünce tarzından kurtulur göreli düşünmeye başlar.

Soyut İşlemler

Soyut hipotezler üzerine mantık yürütebilir, varsayıma dayanan, geleceğe yönelik, ideolojik problemlerle ilgilenmeye başlar. Bu da demektir ki çocuklar geç algıdan erken algıya ilerlerler. Böylece ergen egosantrizmi başlamış olur.

Şengül Şirin 04-24-2009 12:52 PM

Cevap : Psikoloji
 
Panik Atak (Panikatak) Nedir?

Panik Atak, başta Panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir.

Günümüzün değişken, oynak yaşam ortamlarında, yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı “hiçlik duygusu”nun çoğalmasıyla paralellik gösteren panik atak, tüm dünyada toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş durumdadır.

Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, hasta, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir. Doktorların hastanın durumuna “psikolojik” tanısı koymasının ardından, bu sefer de bilinçsiz hasta yakınlarının tavrı hastaya zarar vermektedir. Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve kişiye “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik ataklı hastanın durumunu zorlaştırmaktadır. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta ise kısır döngü içine girmektedir.

Hastalığın Özellikleri

Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir. Çocuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arasıdır. Hastalık 30-40’lı yaşlarda yüzünü ciddi biçimde göstermektedir.

Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.

Panik atak krizi geldiğinde 5-45 dakika sürmekte ve şiddeti hastadan hastaya değişmektedir.

Panik atak hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamak, tek başına dışarı çıkamamak gibi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedirler. Korkuların ve yaşananların ciddiye alınmaması ise ailevi ilişkilerin zedelenmesine dahi yol açabilmektedir. İzole bir hayat yaşayan hastaların durumu ise ağırlaşmaktadır.

Hastalığın Belirtileri

- Göğüs ağrısı
- Hızlı ve şiddetli kalp çarpıntısı
- Nefes darlığı; boğulacakmış gibi olma hissi
- Diz ve bacaklarda güçsüzlük
- Bulantı, karın ağrısı ya da ishal
- Baş dönmesi, bayılacak gibi olma
- Ölüm korkusu
- Delirme korkusu, çıldıracakmış gibi olma
- Sürekli tansiyon ölçme, ölçtürme
- Midede rahatsızlık,mide bulantısı.

Hastalığın Tedavisi

Panik atak tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Hastaya öncelikle hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkartabilmektedir.

Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az on doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi (check-up) yaptırmış ve gereksiz bir sürü ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır.

Sadece psikiyatristler tarafından tedavi edilen ve dönem dönem ilaç kullanılmasını da gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.

Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır.

Panik atağın bir hastalık olduğu kavranmalı, buna göre tedaviye devam edilmelidir.

Şengül Şirin 04-24-2009 12:53 PM

Cevap : Psikoloji
 
Psikanalitik Kuram Nedir?

Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur. Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır.

Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur:

- İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir.

- Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır.

- İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder.

- Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır.

- Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir.


Psikanalitik Kuram Nedir?

Freud'un orijinal görüşleri klasik psikanalitik kuramı oluşturur. Kuramda zihnin yapısı, psişik öğeleri, kişiliğin gelişimi ve değişimi dinamik bir bakış açısından anlatılır.

Psikanaliz genel olarak aşağıdaki hipotezlerden oluşur:

- İnsan gelişimi en iyi cinsel arzunun değişen nesneleri yoluyla anlaşılabilir.

- Psişik sistem alışılmış olarak cinsel ve saldırgan istekleri baskılar ve bu istekler düşüncelerin bilinçdışı sistemlerinde saklanır.

- İstekler üstündeki bilinçdışı çatışmalar kendilerini rüyalarda, dil sürçmelerinde ve diğer belirtilerde ifade eder.

- Bilinçdışı çatışmalar nevrozun kaynağıdır.

- Nevroz, psikanaliz yoluyla bilinçdışı isteklerin ve bastırılmış olanın bilince geri getirilmesi ile tedavi edilebilir.

Şengül Şirin 04-24-2009 12:53 PM

Cevap : Psikoloji
 
Psikoloji ve Psikiyatri Arasındaki Farklar Nelerdir?

Psikoloji ile bir psikiyatri arasındaki fark nedir? Bu soru çok sorulan, çok kafa kurcalayan, birçok kritere dayalı bazı cevapları olan, bir çok bakış açısına göre şekillenen ve yine de çok az kişinin cevaplayabildiği bir sorudur.

Bu iki bilim dalı arasındaki esas ayrım, ikisinin eğitim anlayışları ve yaklaşımlarındaki farka bağlı olsa da çoğu insan bu noktayı gözden kaçırabilmektedir.

Herhangi bir üniversitenin edebiyat fakültesinde yer alan "psikoloji bölümü", yalnızca psikolog yetiştirmekte ve öğrencilerine psikoloji bilimini öğretmektedir. Buna karşın üniversitelerin tıp fakültelerindeki psikiyatri dalları, psikiyatr yetiştirmektedir. Yani psikiyatr, ruh doktorudur.

Kelime anlamlarına bakarsak psikoloji, ruh anlamına gelen psişe ve bilim ya da teori anlamına gelen loji kelimelerinin bir birleşimidir ve kısaca ruh bilimi olarak Türkçeleştirilebilinmektedir. Psikiyatri ise yine psişe ve tıbbi tedavi anlamı katan iyatri ekinin oluşturduğu bir kelimedir, psişenin tıbbi tedavisi anlamına gelmektedir.

Psikiyatri ve psikolojinin ayrımı kavramsal olarak en temelde eğitim anlamındaki farkla ortaya çıkmakta, kelime anlamları da esasen bu ayrımı desteklemektedir; çünkü psikologlar gerçekten de tıbbi bir tedavi uygulamamaktadırlar. Danışanları ile sadece psikoterapi ilişkisi düzeyinde bir işbirliğine girmektedirler. Oysa psikiyatrlar tıp doktorları oldukları için ilaç reçete edebilmekte ya da diğer tıbbi uygulamaları gerçekleştirebilmektedirler. Onlar da terapi yapabilmektedirler. Her iki alan da kendini geliştirmeye çok açıktır; ancak bu noktada psikologların psikiyatrlardan ayrıldığı bir alan daha karşımıza çıkmaktadır: Teori geliştirme, deneyleme, araştırma yapma ve literatüre yeni kavramlar kazandırma konusu psikologlar için oldukça hayati bir yerde durmaktadır.

Psikoloji ve psikiyatri, birbirlerine destek olacak işler yapmak için ayrılmaktadırlar. Psikolojini eğitimi ve literatür alanı, psikiyatrinin tıbbi bilgisine ve uygulama alanlarına destek çıkmalı, psikiyatrinin yöntemleri de psikolojinin içinde olduğu süreci kolaylaştırmalıdır.

Sonuç olarak psikiyatri bir tıp dalı olurken, psikoloji bir sosyal bilim alanıdır. Psikiyatrlar "tıp doktoru" ünvanını taşırken, psikologlar "sosyal bilimci" ünvanını taşımaktadırlar.



Anksiyete Nedir?

Anksiyete bir semptom olarak bir çok mental hastalıkta karşılaştığımız bir belirtidir. Anksiyetenin birey üzerinde fiziksel ve mental belirtileri mevcuttur. Anksiyetenin psikolojik belirtileri arasında irritabilite, konsantrasyon zorluğu, sese karşı hassasiyet ve yerinde duramama sayılabilir. Ayrıca hafızanın zayıflaması, otonom sisteme aşırı yoğunlaşma sonucunda kalp atımlarını hissetme ve bunu bir kalp krizi gibi yanlış yorumlama ve buna bağlı algılama çarpıklıkları ve düşünce bozuklukları da ortaya çıkabilmektedir.

Bu hastaların fiziksel belirtileri sempatik sinir sisteminin aşırı aktivitesi ve kas geriliminin yoğunlaşmasını sonucu ortaya çıkar. Gastrointestinal sistem belirtileri olarak ağız kuruması, yutkunma zorluğu, epigastriumda hassasiyet, hava yutmaya bağlı geğirme, bağırsak hareketlerinde artma veya azalma oluşabilir.Solunum sisteminde; göğüste daralma hissi, nefes almada zorlanma, ve aşırı nefes alıp verme meydana gelebilir. Kalp damar sisteminde; çarpıntı, kalp üzerinde ağrı veya huzursuzluk hissi, boyunda ve muhtelif bölgelerde kalp atımlarının hissedilmesi görülebilir. Genitoüriner sistem belirtileri olarak; sıs sık idrara çıkmak, idrar yaparken yanma hissedilmesi, ereksiyon yetersizliği ve libido kaybı söz konusudur.Kadınlarda menstrüel bozukluklar ve amenore görülebilir. Merkezi sinir sistemi ile ilgili olarak kulak çınlaması, görme bulanıklığı, karıncalanma hissi ve baş dönmesi belirtileri tesbit edilebilir. Ayrıca müsküler gerilime bağlı şikayetler olabilir. Özellikle skalp bölgesinde hissedilen başağrıları mevcuttur. Uyku bozuklukları olarak; uykuya dalamamak, sık sık uyanmak, kabuslar görmek, erkenden uyanmak ve tekrardan uykuya dalamamak meydana gelebilir.

Anksiyete Bozuklukları DSM III, DSM III-R ve DSM IV'ün tanı kriterlerinden ve anksiyetenin biyolojik yapısının öğrenilmesi ile ilgili gelişmelerden çok etkilenmiş hastalıklarındandır. DSM III-R'da obsesyonel bozukluklar anksiyete bozuklukların bir alt tipini oluşturmaktadır. Ancak ICD-10'da obsesyonel bozukluklar ayrı bir kategoride değerlendirilmektedir. Anksiyete obsesyonel bozukluğun bir semptomu olarak kabul edilmektedir. (Oxford) Fobik bozukluğun tiplerinin tanınmasında da DSM II-R ve ICD-10 arasında da farklılıklar vardır Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca, Amerikan psikiyatristleri nörozlarla ilgili psikodinamik oryantasyonlu yaklaşım tarzlarından ve formülasyonlarından uzaklaşan bir anksiyete bozuklukları anlayışına sahip olmuşlardır.

Sonuçta "Nöroz" teriminin günlük klinik çalışmaların dışına çıkarıldığı ve kullanılmadığı bir aşamaya gelinmiş, bunun yerine mantıklı klinik kriterlerin üzerine oturmuş ve sağlam temeller üzerine bina edilmiş çeşitli klinik anksiyete bozukluklarına bölünmüştür.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.