![]() |
Asr-İ Saadette Kur'an Ve Sünnet 'İn Anlaşılması
9-Sahabe Ve Mevzu Hadis Peygamber (s.a.v.) kendi ağzından hadis uyduranları şiddetle kınamıştır. Bu konuda pek çok hadis vardır. Bunlar arasında "kim benim ağzımdan bilerek hadis uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın" hadisi mütevatir olup altmıştan fazla sahabî tarafından rivayet edilmiştir.[169] Peygamber (s.a.v.)'in, kendi ağzından,hadis uydurulmasını kınamasına dair hadislerinin çokluğunu, o 'dönemde bu işi yapanların çokluğuna yormamak gerekir. Herşeyden Önce bu kınama bir peygamber tarafından yapılmaktadır. Ayrıca önceki peygamberlere yalan isnadları da ortadadır. Bu konuda vahyin kendisini uyarmış olmasına da gerek yoktur. Vasat bir akla sahip olan bir kişi bile peygamberlere yalan is-nad edildiğini ve edilebileceğini bilir. Sahabe, hadis uydurmacılığı konusunda çok hassas idiler. Öyle ki, acaba bir kelimeyi unutmuş muyum diye yahut kelimeleri takdim te'hir ederim diye bizzat duyduğu hadisi nakletmekten endişe edenleri vardı. Hadis uydurmamn ne zaman başladığı konusunu araştıranlar şöyle bir vak'a naklederler: Kim olduğu bilinmeyen bir şahıs, Hz. Peygamberin elbisesine benzeyen bir elbise giyerek, Medine'ye iki mil mesafede bulunan Benû Leys kabilesine gelir ve Hz. Peygamber'in kendisim salahiyetli bir memur olarak gönderdiğini söyler. Bu adam, cahiliye devrinde bu kabileden bir kadınla evlenmek istediği halde talebi reddedilmiştir. Bu sebeple mezkûr hileye başvurur ve doğruca o kadının evine veya kendisine gösterilen yere yerleşir. Bu tayin işinden şüphelenen kabile halkı, durumu tahkik etmek üzere içlerinden birini Peygambere gönderirler. Bu habere pek öfkelenen Hz. Peygamber "yalan söylemiş Allah düşmanı!" diyerek ashaptan birini veya Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer'i vazifelendirir. Onu diri olarak yakaladıkları takdirde öldürmelerini, ölü olarak buldukları takdirde ise ateşte yakmalarını emreder. Kabileye varıldığında sahtekârın, gece dışarı çıktığı bir sırada yılan sokmasıyla öldüğü anlaşılır. Emrin ifasını müteakip Medine'ye dönüldüğü zaman, Hz. Peygamber: "Kim bilerek benim ağzımdan bir yalan uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurur.[170] Elbetteki Peygamber'in döneminde onun muarızları; münafık ve mürtedler vardı ve bunların hadis uydurmacılığına kalkışmaları düşünülebilir. Ancak bunun önü de bir bakıma tıkalı idi. Çünkü hem sahabe her verilen haberi rastgele kabul eden muhakemesi zayıf bir toplum değildi ve hem de Peygamber (s.a.v.) hayatta olduğu için bizzat kendisi bunu yalanlayacaktı. Ayrıca münafıkların birtakım tasavvurları, onlar henüz bu tasavvurlarını fiile dökmeden vahiy tarafından deşifre edilmişti. Bu durum onları bu yola başvurmaktan engelleyen önemli bir husustu. Hz. Peygamber döneminde zikrettiğimiz hadise dışında hadis uydurulduğuna dair elimizde bir delil mevcut değildir. Sahabe arasında böyle bir durumla itham edilen de yoktur. Ancak Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra batıl fırkalar ortaya çıkmış ve halkı davalarının doğruluğuna inandırmak ve taraftar kazanmak için hadis uydurma cihetine gitmişlerdir. Ayrıca işlerine gelmeyen kimi sahih hadisleri uydurma olmakla karalamaya çalışmışlardır. itiraf etmek gerekir ki muhaddislerin takdire şayan çabalarına rağmen sonraki nesillerin kültürlerinin oluşmasında uydurma hadislerin etkisi büyük olmuştur. Her ne kadar muhaddisler, ümmeti uyarmak ve onları uydurma hadislerden uzak tutmak için mevzu hadisleri deflemiş ve ravîlerle ilgili değerli eserler telif etmişlerse de çoğu zaman yazdıkları kendi eserlerinde kalmıştır. Belli bir dönemden sonra tabiri caizse çeyrek âlimler ümmet üzerinde daha etkili olmaya başlamış ve islâm kültürüne yön verir hale gelmişlerdir. Genelde Ehl-i Sünnet dışı fırkaların hatalarım tenkit etmek kolaydır. Çoğu zaman bu tenkitlerin haklılığı da araştırılmadan kabul görebilir. Ancak iş Ehl-i Sünnet olarak bilinen birini tenkide gelince durum değişir. Tenkit eden haklı da olsa kimi çevrelerin karalamasından kurtulamaz. Esrarengiz yorumlarla tenkit edilen temize çıkarılır ve tenkit eden kişi karalanır. Halbuki Ehl-i Sünnet anlayışına göre en büyük müctehid bile masum değildir. Hata yapmış olması, onu müctehid olmaktan çıkarmaz ve yine büyük bir müctehid olarak kendisine saygı duyulur. Ehl-i Sünnet içerisinde eserlerinde mevzu hadislere en çok yer verenler tasavvuf ehlidir. Aralarında muhaddislerin takip ettikleri yolu beğenmeyen ve rüya ile keşf yolunu tercih edenler az değildir. Hatta mevzu hadisleri caiz görenleri bile vardır. Muta-savvuf ve müfessir ismail Hakkı Bursevî, müfessirlerden Zamahşerî, Kadi Beydavî ve Ebu's-Suûd'un sûre sonlarında o sûrenin faziletiyle ilgili naklettikleri mevzu hadisler konusunda şöyle demektedir: Bu hadisler hakkında âlimler çok şey söylemişlerdir. Kimi onları kabul etmekte ve kimi, imam Sağanı ve benzerlerinin mevzu oldukları iddialarına dayanarak onları reddetmişlerdir. Bu fakir kula görünen o ki: Bu hadisler ya sahihtir ya zayıftır veya uydurulmuş yalan mahsulü hadislerdir. Eğer sahih iseler, haklarında söylenecek bir şey yoktur demektir. Eğer senedleri zayıf ise, muhaddisler sadece tergib ve terhib (iyi amalleri işlemeyi teşvik ve kötülerinden sakındırma) konusunda onlarla amel edilebileceğine dair ittifak etmişlerdir. Eğer uydurma iseler, Hakim ve başkaları şöyle bir olay zikrederler: Zahidlerden biri, Kur'an-ı Kerim ve sûrelerinin faziletine dair hadis uydurmaya koyulmuş. Bunu niçin yapıyorsun, denildiğinde de şöyle demiştir: Baktım ki insanlar Kur'an'dan uzaklaşıyorlar, onları Kur'an'a teşvik etmek istedim. Kendisine: Ama Peygamber (s.a.v.) "Kim benim ağzımdan bilerek yalan söylerse cehennemdeki yerine hazırlansın" buyurmuştur, dediklerinde şu karşılığı vermiştir: Ama ben onun aleyhine değil, lehine yalan uydurdum. Nitekim "et-Tergib ve't-Terhib"in şerhi "Fethu'l-Karîb"te de öyle deniliyor: Zahid kişi bu sözleriyle şunu kastediyor: Peygamberin aleyhine yalan uydurmak, Islâmm temellerinin yıkılışına, şeriat ve hükümlerin ifsadına götürür. Halbuki lehine yalan söylemek böyle değildir. Lehine yalan söylemek,şeriatına tabi olmayı ve izinden gitmeyi teşviktir. Nitekim îzzuddin b. Abdisselam şöyle demektedir: Söylenen sözler, maksatlara ulaşmak için birer araçtırlar, îyi maksada hem doğru sözle ve hem de yalan sözle ulaşmak mümkün ise yalan söylemek haramdır. Ama yalan sözle ona ulaşi-lacaksa, yalan söylemek caizdir. Ayrıca varılmak istenen maksat mubah ise, yalan söylemek mubah, varılmak istenen maksat va-cib ise, bu takdirde yalan söylemek vacib olur.[171] Müfessirimiz bu sonuca vardıktan sonra ravilerin masum olmadıklarını, insanın unutma ve yanılma ile malul olduğunu, bu sebeple muhaddislerin sahih dedikleri bir çok hadisin haddizatında sahih olmadığım, Ibnu Arabî gibi büyük velilerin keşf yoluyla hadislerin değerini tesbit ettiklerini anlatır.[172] Bursevî'nin, uydurma hadisin naklini caiz gören sözlerini eleştiri konusu yapan Yusuf el-Kardavî'nin şu sözlerine katılmamak mümkün değildir: Kendisini Allah'ın Kitabım tefsir edenler zümresinden sayan ve bazılarının fakîh ve usulcü diye takdim ettikleri bu zatın böyle şeyler söylemesine şaşmamak mümkün değildir. Muhakkik âlimler için ilmin ABCsi sayılan hususları bilmeyen bu zatın ne fikhı olabilir! Sûfî eğilimli bu şeyh, Allah'ın bizler için dini tamamladığını ve nimetini kemaliyle verdiğini bilmiyor. Artık bizim dinimizi tamamlayacak; sanki Allah'ın hatalarını düzeltiyor ve eksiklerini tamamlıyormuş gibi bir tavır içerisine giren birine ihtiyacımız yoktur. Sanki Muhammed (s.a.v. )'e. minnet edercesine: Uydurduğum hadislerle eksiklerini tamamlamak ve açık kalmış yönlerini doldurmak için senin lehine yalan uyduruyorum, diyor. tmam tbnu Abdisselam'm sözlerine gelince, başka bir konuyla ilgili olarak söylenmiştir. Savaş, müslümanları barıştırma ve zalim biri tarafından kovalanan suçsuz birini kurtarma gibi konularla ilgilidir. Kaldı ki Ibnu Abdisselam'm sözleri, bu iddiayı reddetmektedir. Çünkü o, hem doğru ve hem de yalan sözle ulaşılması mümkün olan iyi bir maksada ulaşmak için yalan söylemek haramdır, diyor. Diyoruz ki: Uydurma hadislerin teşvik ettikleri iyi davranışların tamamına ve bu tür hadislerin sakındırmak istediği kötülüklerin hepsine sahih ve hasen hadislerle ulaşmak mümkündür. Sahih ve hasen hadislerin bu konuda yeterli olduklarında şüphe yoktur. O halde tergib ve terhib için de yalan söylemek kesinlikle haramdır ve büyük günahların en büyüklerindendir.[173] Kasdın yamsıra rüya ve keşf gibi iddialarla ya da bilgisizlik veya gevşek davranmaktan dolayı kültürümüze birçok mevzu hadis girmiştir. Bunların ayıklanması dinî bir görevdir. [174] |
Asr-İ Saadette Kur'an Ve Sünnet 'İn Anlaşılması
Sonuç Kur'an-ı Kerim'i beyan etmekle görevlendirilen ve bize örnek olanarak takdim edilen Peygamber (s.a.v.)'in sünnetinin dindeki önemi büyüktür. Dini anlama ve yaşama konusunda başvurulacak ikinci kaynak olmakla nitelenmesi bundan dolayıdır. Peygamber (s.a.v.), ya kendisine yöneltilen sorulara cevap olarak ya da kendisi ihtiyaç duyduğu durumlarda gelen vahyi açıklıyordu, ibadet ve hayatın pratiğiyle ilgili vahiyleri de bizzat uygulayarak insanlara rehberlik ediyordu. Peygamber (s.a.v.)'in açıklamalarının vahiy eseri olup olmadığı, metlüv vahiy dışında Peygambere vahyin gelip gelmediği meselesini tartışmak, zannedildiği gibi sonuçta herhangi bir değişiklik ortaya çıkarmaz. Peygamber (s.a.v.)'in kimi davranışlarının vahiy tarafından düzeltilmiş olması, Peygamberin de ictihad-larının bulunduğuna ve bu ictihadlannın bazısında hata ettiğine kesin delilidir. Ancak ictihad etmiş olması, sünnetinin müslümanları bağlamadığı anlamına gelmez. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ictihadlannda yanıldığı takdirde bu yanılmalar vahiy tarafından düzeltilmiştir. Düzeltilmemiş olsaydı^Kur'an-ı Kerim'de Peygamber (s.a.v.) bize örnek olarak takdim edilmezdi. Hatası üzere devam eden bir içtihadın örnek olarak takdim edilmiş olması düşünülemez. Önemli olan sünnet olarak takdim edilen söz ve fiillerin gerçekten Peygamber tarafından söylenmiş veya yapılmış olduğunu tesbit etmek ve o söz veya davranıştan ne kastedildiğini iyice anlamaktır. Sahabe, Peygamber'in sünnetine Önem veriyor ve onu birbirlerine aktarıyorlardı. Nakledilen sözün Peygamber'e ait olup olmadığı konusunda bir şüpheleri sözkonusu olduğunda Peygamber'e giderek onu tahkik ediyorlardı. Peygamberin vefatından sonra ise, tahkik için ya haberi nakledenden şahit getirmesini istiyorlardı veya ona yemin ettiriyorlardı. insanların Kur'an ile olan ilgilerini azaltıp daha çok hadislerle meşgul olmaları ya da hadislerin Kur'an'a karışması endişesiyle sahabe döneminde hadislerin yazılması yaygın değildi. Hadislerin yazılması genelde hoş karşılanmıyordu ki o dönemde yazılan hadislerin toplamı, bugünkü hacimli hadis eserlerinin biri kadar bile değildir. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra nakledilen hadisler ihtiyatla karşılanmış, nakledilen sözün Peygamber'e ait olup olmadığı araştırılmıştır. Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra rivayet zincirine daha çok önem verilmeye başlanmıştır. Çünkü o zamana kadar müslümanlar birbirlerine güveniyorlardı. Hz. Osman'ın şehit edilmesinden sonra fırkalar ortaya çıkmış, müslümanlar arasında guruplaşmalar başlamıştır. Hadis uydurma işi de bu dönemden sonra başlamıştır. Sahabe, raviler zincirinin yanısıra metin tenkidi işine de önem vermişlerdir. Nakledilen hadisler Kur'an âyetlerinin ışığında eleştirilmiştir. Islâmın genelinden anladıklarını baz alarak da eleştiri yapmışlardır. Sahabeyi takip eden nesillerde de muhaddisler nakledilen hadisleri hem raviler zinciri ve hem de metin açısından eleştiriye tabi tutmuşlardır. Ancak bu eleştirilerin yeterince yapıldığını, oluşan islâm ümmetinin kültürü üzerinde arzu edildiği kadar etkili olduklarım söyleyemeyiz. Ümmetin kültürünün oluşmasında uydurma hadislerin o kadar etkisi olmuştur ki bu kültürün yeniden bir değerlendirmeye tabi tutulması, nakledilmiş hadislerin hem sened ve hem de metin açısından ciddî ve tutarlı bir tenkide tabi tutulması kaçınılmaz olmuştur. [175] BİBLİYOGRAFYA Ahmed b. Hanbel; Müsned, Beyrut-1313 h. Ahmed Emin; Fecru'l-îslâm, Beyrut-1969. Aliyyu'1-Karî; Şerhu'ş-Şifâ, Daru'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut-tarihsiz. Acurrî, EbuBekr, Muhammed b. Huseyn; Ahlâku Hameleti'l-Kur'an, Beyrut-1987. Âlusî; Ruhu'l-Maânî, Beyrut-tarihsiz.Buharî, Ebû Abdillah b. ismail; el-Câmiu's-Sahîh, lstanbul-1315h. Bağavî, Muhammed b. Huseyn b. Mes'ud el-Ferrâ'; Maâlimu't-Tenzîl, Beyrut-1987. Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail; el-Câmiu's-Sahîh, îstanbul-1315 h Cassas, Ebû Bekr; Ahkâmu'l-Kur'an, Daru'l-Kitabi'I-Arabî, Beyrut-Tarihsiz. Dârimî; Sünen, Daru Îhyai's-Sünneti'n-Nebeviyye, Beyrut-tarihsiz. Ebû Davud, Süleyman b. el-Aş'as es-Sicistânî; Sünen, Mı sır-tarihsiz. Ebû Şuhbe, Muhammed; el-Madhal li Diraseti'l-Kur'ani'l-Kerim, Kahire-1972. Halid Abdurrahman el-Akk; Usûlu't-Tefsîr ve Kavaiduh, Dmaşk-1986. İbnu Kesîr; Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Kitabu'ş-Şa'b, Kahir e-tarihsiz. İbnu Kesîr; el-Bidaye ve'n-Nihaye, Beyrut-1966. îbnu Mâce; Sünen, Mısır-1952. İbnu Teymiyye, Takiyyu'd-Vin; Mecmûu'l-Fetâvâ, 1399 h. ibnu Teymiyye, Risaletun fi İlmiz-Zâhir ve'l-Batın, Mecmûta'r-Resâili'l-Munînyye-, Beyrut-1970. îbnu Hacer el-Askalânî; Fethu'l-Bârî, Kahire-1959. îbnu Kayyim el-Cevziyye; Î'lamu'l-Muvakıîn, Matbaatu's-Saade-1955. İbnu Kesîr, es-Siretu'n~Nebeviyye, Kahire-1964. îsmail Hakkı; Rûhu'l-Beyân, el-Matbaatu'1-Usmaniyye, 1306 h. Gazali; îhyau Ulûmid-Din, Kahire-1967. Kettânî, Abdu'l-Hayy; et-Teratîbu'l-îdariyye, Daru Îhyai't-Turasi'l-Arabî, Beyrut-tarihsiz. Kurtubî; el-Câmi' li Ahkâki'l-Kur'cn, Beyrut-1965-1966. İ / 258Asr-i Saadet'te Kur'an ve Sünnet'in Anlaşılması M. Yaşar Kandemir; Mevzu Hadisler, Ankara-1975. Muhammed Accâc el-Hatîb; es-Sünnetu Kable't-Tedvtn, Kahire-1988. Muhammed Hamidullah, (tbnu Ishak'ın Siyer'ine yazdığı mukaddime), Kon- ya-1981. Muhammed Mustafa el-A'zamî, Menhecu'n-Nakd Înde'l-Mııhaddisîn, Suudi Arabistan-1990. Mûsâ İbrahim el-Ibrahim, Teemmulât Kur'aniyye, Amman-1979. Müslim; Sahihu Müslim, Mısır-1955-1956. Nesâî, Ebû Abdirrahman; Sünen, İstanbul -tarihsiz-. Nevevî, Sahîhu Müslim bi Şarhi'n-Nevevî, Kahire-1349 h. Nevzat Âşık; Sahabe ve Hadis Rivayeti, tzmir-1981. Nureddin el-Itr; Menhecu'n-Nakd fi Ulûmi'l-Hadîs, Dmaşk-1981. Subhî es-Salih; Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, -çev. M. Yaşar Kandemir-Ankara-1973. Suat Yıldırım; Peygamberimizin Kur'an Tefsiri, îstanbul-1983. Suyûtî; Âdâbu Hameleti'l-Kur'an, Beyrut-1987. Suyûtî; el-îtkanft Ulûmi'l-Kur'an, Mısır-1978. Şatibî; el-Muvafakat ft Usûli'ş-Şeria, el-Mektebetu'r-Rahmaniyye, Mısır-tarihsiz. Taberî; Câmiu'l-Beyân an Te'vîli Âyi'l-Kur'an, Beyrut-1988. Tirmizî; Sünen, Kahire-1937. Vehbe ez-Zuhaylî; Usûlu'l-Fıhhi'l-îslâmî, Dmaşk-1986.Yusuf el-Kardavî; Keyfe Netehamelu maa's-Sünneti'n-Nebeviyye, Mısır-1990 Zamahşerî; el-Keşşâf, îr an-tarih siz, Zehebî, Şemsu'd-Din Ebî Abdillah; Tezkiretu'l-Huffâz, Hindistan-1333 h. Zerkeşî, Bedruddin; el-îcâbe, Beyrut-1970. Zebîdî, Zeynu'd-Din Ahmed b. Ahmed; Sahih-i Buharı Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi, -Çev. ve şerheden, Kâmil Miras-, Ankara-1971. Zehebî, Muhammed Huseyn; et-Tefsîr ve'l-Mufessirûn, Mısır-1976. Zehebî, el-îsrâiliyyât fı't-Tefsîr ve%Hadis, Mısır-1986. Zerkeşî, Bedruddin; el-Burhanfi Ulûmi'l-Kur'an, Beyrut-tarih siz. [176] |
Asr-İ Saadette Kur'an Ve Sünnet 'İn Anlaşılması
[1] Zebîdî, Zeynu'd-Din Ahmed b. Ahmed b. Abdi'l-Latîf; Sahîh-i Buhârl Muhtasarı Tecrîdri Sarîh Terce^.esi, -Çeviren ve şerheden, Kâmil Miras-, Ankara-1971, IX. 76. [2] Kur'an-ı Kerim'de, Hz. Nuh'un savmi arasında 950 yıl davetle meşgul olduğu anlatılmaktadır, (bk. Ankebut, 29/14).. [3] Hz. Yakub'a kadar bütün yiyeceklerin insanlara helal olduğu Kur'an-ı Kerim'de beyan edilmektedir, (bk, Âlu îmrân, 3/93). [4] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/203-204. [5] De ki:Andolsun bu Kur'an'm bir benzerini ortaya koymak üzere insanlarla cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler." (17/lsrâ, 88).. [6] Yoksa onu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu mu diyorlar? De ki: "Eğer doğru (söylüyor) iseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin." (11/Hûd, 13). [7] Yoksa, onu uydurdu mu diyorlar? De ki: Eğer doğru (söylüyor) iseniz Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini çağırın da (hep beraber) onun benzeri bir sûre getirin." (10/Yunus, 38).. [8] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/204-205. [9] Furkan, 25/32.. [10] Bk. A'raf, 7/144,145,154,171. [11] Bağavî, Maâlimu't-Tenzîl, Beynıt-1987, I. 357; îbnu Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Kitabu'ş-Şa'b, (Baskı yeri ve tarihi yok).. [12] Âl-i îmrân, 3/144. [13] Taberî, Camiu'l-Beyan an-Te'vUi Âyi'l-Kur'an, Beyrut-1988, XXVIII. 2-4; Bağavî, Maâlimu't-Tenzîl, IV. 303-304. [14] Mücadele, 58/1-4.. [15] Taberî, a.g.e., X. 99-100. [16] Tevbe, 9/25-27 [17]Onların kendilerinden sonraki nesillere model oluşları, nassların bulunduğu konularda ve nassların anlattığı espiriyle ilgilidir. Ancak bu gibi hususlarda modeldirler. Mesela kimi çevreler, giyim-kuşamları ve ekonomik imkânlarını ilgilendiren hususlarda onları örnek almaya çalışırlar. Halbuki giyimle ilgili nasslar incelendiğinde bu nasslardabir giyim tarzının önerilmediği görülür. Nass-larda, insan bedeninden nerelerin örtüleceği ve nerelerin açıkta kalmasının caiz olduğu anlatılmaktadır. Nasıl ör.tüleceği, nasıl bir elbise kullanılacağı anlatılmamaktadır. Zaten evrensel bir dinin belli bir giyim şeklini önermesi düşünülemez. [18] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/205-209. [19] Maide, 5/44.. [20] Hicr, 15/9. [21] Âcurrî, Ebu Bekr Muhammed b. Huseyn; Ahlâku Hameleti'l-Kur'an, Bey-rut-1987, s. 59. [22] Buhârî, Fazâilu'l-Kur'an 21; Ebû Davud, Kitabu's-Salat, 14; Tirmizî, Fazâilu'l-Kur'an, 15; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I. 57, 258, 261; İbnu Ma-ce, Mukaddime, 16; Darimî, Sünen, Daru Îhyai's-Sunneti'n-Nebeviyye, Beyrut-tarihsiz, II. 437.. [23] Abdu'1-Hayy el-Kettânî, et-Teratîbu'l-îdariyye, Daru Îhyai't-Turâsi'l-Arabi, Beyrut-tarihsiz,! I, 42. [24] Muhammed Muhammed Ebu Şuhbe, el-Madhal li Diraseti'l-Kur'ani'l-Kerîm, Kahire-1972, s. 400.. [25] Müslim, Kitabu'z-Zikr ve'd-Dua. [26] Ebu Şuhbe, a.g.e., s. 430.. [27] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/209-211. [28] Muhammed, 47/24. [29] Sâd, 38/29.. [30] Bk. Müslim, Salatu'l-Musafirîn 38; Nesâî, Kıyamu'l-Leyl, 25; îbnu Mâce, İkametu's-Salat, 179. [31] Suyûtî, Âdâbu Tilaveti'l-Kur'an ve Te'lifihi, Beyrut-1987, s. 104. [32] Vehbeez-Zuhaylî, Usûlu'l-Fıkhı'l-îslâmî, Dmaşk-1986,1. 421. [33] Taberî, Camiu'l-Beyan, I. 35-36; İbnu Teymiyye, Mecmûu'l-Fetâvâ, -ikinci baskı-, 1399 h., XIII. 365; Suyûtî, el-îtkan fi Ulûmil-Kur'an, Mısir-1978, İt 226. [34] Suyûtî, a.g.e., II., 226. [35] Kettânî, a.g.e., II., 296. [36] Zerkeşî, Bedruddin; el-Burhan ft Ulûmi'l-Kur'an, Beyrut-tarih siz, I. 455.. [37] Acurrî, a.g.e., s. 50.. [38] Sâd, 38/29.. [39] Taberî, Câmiu'1-Beyân, I. 36. [40] Kettânî, a.g.e., II. 279. [41] Buharı, Savm, 54, 55, 56, 57; Fazâilu'l-Kur'an, 34; Müslim, Savm, 35; Ebu Davud, Salât, 8; Tirmizî, Kıraat, 13; Nesâî, Sıyâm, 76; îbnu Mace, tkameiu's-Salât, 187; Ahmed b. Hanbel,.Müsned, II., 162.. [42] Âcurrî, a.g.e., s. 82.. [43] Suyûtî,Âdâbu Tilaveti'l-Kur'an, s. 93.. [44] Suyûtî,. Âdâbu Tilaveti'l-Kur'an, s. 94.. [45] Bakara, 2/144. [46] Müslim, Mesacid, 15. [47] Abese, 80/31. [48] Ibnu Teymiyye, MecmûuVFetâvâ, XIII. 372; Suyûtî, el-îtkan, II. 113.. [49] Suyûtî, a.g.e., II. 113. [50] Bakara, 2/187. Âyetin meali şöyledir: "Şafağın beyaz ipliği (aydınlığı) siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadaryeyin, için.". [51] Buharı, Tefsir, 2/28. [52] Maide, 5/93.. [53] Maide, 5/90. [54] Şatibî, el-Muvafakat fi Usûli'ş-Şeria, el-Mektebetu'r-Rahmaniyye Mısır-tarihsiz, III. 349.. [55] Cassas, Ahkâmü'l-Kur'an, Daru'l-Kitabi'l-Arabî, Beyrut-tarihsiz, II. 466; Şatibî, a.g.e., III. 349. [56] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/211-216. [57] Bk. Zehebî, Muhammed Huseyn; et-Tefsîr ve'l-Müfessirûn, Mısır-1976,1. 37; Menna' el-kattan, Mebâhis fî Ulûmi'l-Kur'an, Rİyad-1981, s. 335-336. [58] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/217. [59] En'am, 6/82.. [60] Lokman, 31/13. [61] Buhârî, Tefsir, 6/2. [62] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/218-219. [63] Bk. îbmı Teytmyye, Mecmûu'l-Fetâvâ, XIII. 363. [64] Müslim, Musâfirûn, 149. [65] Buharı, Ezan, 18, 60; Darimî, galat, 42; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V. 56.. [66] Ahzab, 33/21. [67] Âluîmrân, 3/31.. [68] Âl-i İmrân, 3/33; Nisa, 4/59; Maide, 5/92; Enfal, 8/1, 20, 46; Nur, 24/54.. [69] îleri sürülen deliller için bk. Zehebî, et-Tefnr ve'l-Milfessirûn, I. 48-55; Suat Yıldırım, Peygamberimizin Kur'an Tefsiri, îstanbul-1983, s. 45-69.. [70] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/219-220. [71] Ebu Davud-,ilim, 5. [72] Tirmızî, Tefsir 1; Ebu Davud, İlim, 5. [73] Tâberî, Gâmiu'l-Beyân, I. 35; İbnu Teymiyye, a.g.e.,XIII. 371. [74] İsça, 17/3Ş.. [75] Nahl, 16/44.. [76] Zerkeşî, el-Burhan, II. 162; Suyûtî, el-îtkan, II. 229. (69) Zerkeşî, a.g.e., İT. 162; îbnu Teymiye, a.g.e., XIII. 370-371; Suyûtî, el-îtkan, II. 229. [77] Aynı kaynaklar ve aynı sayfalar. [78] Zerkeşî, a.g.e., II. 162; Halid Abdurrahman el-Akk, Usûlu't-Tefsir ve Kava-iduh Dmaşk-1986, s. 168. [79] Muhammed, 47/24.. [80] Sad, 38/29. [81] Nisa, 4/83.. [82] Suyûtî, ü-îtkan, II. 230. [83] Ibnu Teymiyye, a.g.e., XIII. 369. [84] Zehebî, et-Tefsir ve'l-Mufessirûn, I. 58.. [85] Şatibî, el-Muvafakat, Mısır-1975, III. 389; İbnu Teymiyye, Risaletun fi İl-mi'l'Batın ve'z-Zahir, -Mecmûatu'r-Resâili'l-Munriyye- Beyrut-1970, I-230. [86] Gazalı İhyau Ulâmi'd-Din, Kahire-1967,1. 377.. [87] Nahi, 15/94. [88] Buhârî, Cihad, IV. 69.. [89] bk. Zerkeşî, el-Burhan, II. 169 [90] îbnu Teymiyye, Risaletun fi İlmi'z-Zahir ve'l-Bâtın, -Mecmûatu'r-Resâili'î-Munîriyye isimli derleme kitap Beyrut-1970,1. 230. [91] Bu sözcük ile Allah katından verilmiş ilim kastedilmektedir. [92]Peygamberliğine dair delilleri şöylece özetlemek mümkündür. a- «Orada kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona katlınızdan bir rahmet vermiştik ve katımızdan bir ilim öğretmiştik» (Kehf, 18/65) âyetinde geçen "rahmet" peygamberlik "ilim" de vahiy karşılığında kullanılmış olmalıdır. Çünkü Hz. Hıdır, kıssada geçen olayları yorumlarken: «Ben bunları kendiliğimden yapmadım» (Kehf, 18/83) diyor. İşlerin içyüzünü ona haber veren yüce Allah'tır ve bu bilgilerin Allah tarafından geldiği konusunda Hıdır kesin bir bilgiye sahiptir. Hz. Hıdır'a gelen bilgi ilham kanalıyla gelmiş olsaydı, kesin bir bilgi olmazdı. Vahiy ile ilham arasındaki farklardan biri, vahyin kesin bir bilgi, ilhamın ise kesin bilgi ifade etmemesidir. Kur'an-ı Kerim'de tekil kişi için "rahmet" sözcüğü kullanıldığında umumiyetle peygamberlik karşılığında kullanılmaktadır. (Misal olarak bk. Hûd, 11/28, 63; Meryem, 19/2, 21). b- Kıssada Hz. Musa'nın Hz. Hıdır'a karşı kullandığ üslûp ve kıssa boyunca Hz. Hıdır'm öğretici, Hz. Musa'nın ise öğrenici konumunda olması, Hz. Hı-dır'm da bir peygamber olduğunu göstermektedir. Eğer bir peygamber değilse nasıl olur da ismet sıfatına sahip Hz. Musa, o derece esrarengiz ve görünüşü haksızlık ve zulüm olan davranışlarına rağmen ona tabi olmaya devam eder. c- Kıssada Hz. Hıdır, Hz. Musa'dan daha bilgindir. Bir velinin bir peygamberden daha fazla bilgiye sahip olması düşünülemez. (Daha geniş bilgi için bk; îbnu Kesîr, el-Bidaye ve'n-nihaye, Beyrut-1966,1. 328). [93] Kurtubî, el-Câmi'li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut-1965-1966, XI. 40-41. [94] Âlûsî, Rûhu'l-Maânî, Beyrut-tarihsiz, XVI. 19. [95] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/220-226. [96] Maide, 5/13.. [97] Maide,5/14. [98] Buhârî, Enbiyâ, 50; Müslim, Zühd, 72; Tirmizî, İlim, 13; Ahmed b. Han-bel, Müsned, III. 39. [99] Muhammed Huseyn ez-Zehebî, el-îsrailiyat fi't-tefsir ve'l-Hadis, Mısır-1986, s. 46. [100] îbnu Teymiyye, Mecmûu'l-Fetâvâ, XIII. 366.. [101] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VIII. 120 [102] Bakara, 2/136. [103] Buharî, Tefsir, 2/136.. [104] Buharı, Şehadât. [105] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/227-229. [106] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/229-231. [107] Buhârî, Ezan 18-60; Darimî, Salât 42; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V. 56. [108] Bk. Maide, 5/68.. [109] Nahl, 16/44. [110] İbnu Kayyim el-Cevziyye, Î'lâmu'l-Muvakkiîn, Matbaatu's-Saade-1955, I. 202.. [111] Ahzâb, 33/21. [112] Nisa, 4/80. [113] Nisa, 4/59. [114] Zamehşeri, el-Keşşaf, İran-tarih s iz, I. 524; ibnu Kesîr, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, Kahire-tarihsiz, II. 304; Ebu's-Suûd, Îrşadu'l-Akli's-Selîm, Kahire-tarihsiz, II. 193. [115] Enfal, 8/20. [116] Nisa, 4/65. [117] Âluîmrân, 2/31-32. [118] Zebîdî, Tecrid-i Sarih Tercemesi, Ankara-1972, II. 592-593 [119] Bk. İbnu Hacer el-Askalanî, Fethu'1-Bârî, Kahire-1959,1.195; Muhammed Accâc el-Hatîb, es-Sunnetu Kable't-Tedvîn, Kahire, 1988, s, 58-60. [120] Ibnu Kesîr, es-Siretu'n-Nebeviyye, Kahire-1964, II. 402-403. [121] Müslim. [122] Şarhu'ş-Şifâ, Daru'l-Kiitübi'l-îlmiyye, Beyrut-tarihsiz, II. 244. [123] Sahabeden bazılarının takındıkları bu tür tavırlar konusunda bk. Muhpmmed Accâc el-Hatîb, a.g.e., s. 85-88. Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/233-237. [124] Müslim, Zühd 16; Ahmed b. Hanbel, Müsned, III. 12, 21.. [125] Ebû Davudim; Ahmed b. Hanbel, Müsned, X. 21-22. [126] İbnu İshak'ın Siyer'ine yazdığı mukaddime, Konya-1981, s.y. [127] Ahmed Emin, Fecru'l-îslâm, Beyrut-1969, s. 209; Musa İbrahim el-îbrahim, Teemmulât Kur'aniyye, Amman-1979, s. 9. [128] Subhi es-Salih, Hadis ilimleri ve Hadis İstilahlan, -çev. M. Yaşar Kan demir , Ankara-1973, s. 15. [129] Bk. Nureddin el-Itr, Menhecd'n-Nakd fi Ulûmi'l-Hadis, Dmaşk-1981, s. 43-45.. [130] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/237-239. [131] Daha geniş bilgi için bk. Muhammed Accac el-Hatîb, es-Sünnetu Kable't-Tedvin, Kahire-1988, s. 126 ve devamı; Nevzat Aşık, a.g.e., s. 180 ve devamı. Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/239. [132] Müslim, Musâfirûn, 120. [133] Buhârî, Mezâlim, 25. [134] Nesâî, Menasik 46. [135] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/239-241. [136] Zehebî, Şemsu'd-Din Ebû Abdillah; Tezkiretu'l-Huffâz, Hindistan-1333 h:, 1.4. [137] Zehebî,a.g.e.,I. 3-4. [138] İbnu Kayyim el-Cevziyye, Î'lâmu'l-Muvakknn, Kahire-1968,1. 61. [139] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/241-242. [140] Buharî. [141] Zehebî, Tezkiretu'l-Huffâz, I. 8. [142] Daha geniş bilgi ve misaller için bk. Nevzat Âşık, a.g.e., s. 172-174.. [143] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1.154,174,178; Zehebî, Tezkiretu'l-Huffar, I. 10; Muhammed Accâc el-Hatîb, a.g.e., s. 116. [144] Kurtubî'nin Camin Beyani'l-îlm isimli eserinden naklen, Ahmed Emin, Fecru'l'İslâm, Beyrut-1969, s. 210. [145] Muhammed Accâc el-Hatîb a.g.e., s. 155. [146] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/242-244. [147] Nevevî, Sahihu Müslhn bi Şerhi'n-Nevevi, Kahire-1349. h. I. 84. [148] Nevevî, a.g.e. , I, 80.. [149] Darimî, Sünen, Çam Îhyafs-Sünneti'n-Nebeviyye» -baskı yen ve tarihi yok-, 1.146. Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/244-247. [150] Talak, 65/1. [151] Buhârî, Talak, 41.. [152] Muhammed Mustafa el-A'zamî, Menhecu'n-Nakd İnde'l-Muhaddisln, Suudi Arabistan-1990, s. 77. [153] En'am 6/164; îsrâ 17/15; Fatır 37/18; Necm, 53/38; Zümer, 39/7. Rivayet için bk. Zerkeşî, el-îcâbe, Beyrut-1970, s. 76.. [154] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VIII. 88-89; Zerkeşî, el-îcâbe, s. 102. [155] Zerkeşî, el-îcabe, s. 114. [156] Hadid, 57/22.. [157] En'am, 6/103. [158] Zerkeşî, îcâbe, s. 96. [159] Tekbîr, 81/23. [160] Necm, 53/13. [161] Zerkeşî, îcabe, s! 96-97.. [162] Zerkeşî, a.g.e., s. 119. [163] En'am, 6/164; Isrâ, 17/15; 37/Fatır 18; Necm, 53/38; Zümer, 39/7.. [164] Şatibî, el-Muvafakat, ÎU. 20. [165] Nesâî, Taharet, 121. [166] Müslim, Hayz, 90.. [167] Beyhakî, es-Sünenu'l-Kübrâ, Haydarâbâd-1344h. I. 55.. [168] Nevzat Aşık, Sahabe ve Hadis Rivayeti, s. 250-251. Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/247-251. [169] Hadisin kaynaklan ve bu konudaki diğer hadisler için bk. M. Yaşar Kandemir, Mevzu Hadisler, Ankara,1975, s. 17-19.. [170] M. Yaşar Kandemir, a.g.e., s. 24. [171] İsmail Hakkı, Rûhu'l-Beyan, el-Matbaatu'l-Usmaniyye-1306,1. 977-978. [172] Aynı kaynak, I. 978. [173] Yusuf el-Kardavî, Keyfe Neteâmelu maa's-Sünneti'n-Nebeviyye, Mısır-1992, s. 36. [174] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/251-255. [175] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/255-256. [176] Doç. Dr. M. Sait Şimşek, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 1/257-258. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.