![]() |
Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi
I-İ Harfi
İSTADE f. Ayakta durmuş. İSTAH f. Budak, taze filiz. İSTANBUL Türkiye´nin en büyük şehri ve Osmanlı İmparatorluğu´nun taht şehri (1453-1922). İslâm halifeliğinin son merkezi (1516-1924). Türklerden önce Bizans "Doğu Roma" İmparatorluğu´nun taht şehri idi (395-1453). * İstanbul ismi, Rumca şehre veya şehirde demek olan (İstin polin) tabirinden galat olup, bu ismin Osmanlılar tarafından fetih esnasında verilmiş olduğu rivayet ediliyorsa da, Osmanlılardan evvel şehrin bu isimle yâd olunmakta bulunmuş olduğu muhakkak olup, hattâ yedinci hicri yüzyılın ortalarında yani fetihten iki asır önce yazılmış olan "Yakut-u Hamevî´nin Mu´cem-ül Büldan´ında bu isim yazılmıştır. Bununla beraber Osmanlılar yanında dahi Edebiyat lisanında ekseriya "Kostantiniyye" ismi kullanılmıştır; hattâ bazan "İslâmbol" şeklinde yazılmıştır. İSTANBUL EFENDİSİ İstanbul kadıları (hâkimleri). Bu tabir hicri 1000 tarihinden sonra kullanılmağa başlanmış ve daha sonraları terkolunmuştur. İSTAR Yüzletme, astar çekme. * (C.: Esâtir) Altıbuçuk dirhem ağırlığında (19.5 gr.) bir ölçü. * Dört tane. * Dört veya dört buçuk miskal. İSTAR (Satr. dan) Yazı yazma. İSTARE Perde, zar. İSTARE f. Yıldız. İSTASYON Fr. Demiryolu durağı. İSTATİSTİK Fr. Bir neticeye varmak veya bir hüküm çıkarmak için metodlu olarak mevcud lüzumlu şeyleri toplayıp sayı hâlinde göstermek işi ve bu işle meşgul olan ilim. İSTEBRAK İpekten mâmul ve sırma ile işlenmiş bir çeşit kumaş. Kalın ipek kumaş. İSTEL f. Göl. İSTEM Zulüm ve sitem. İSTENBE f. Cesur, yiğit, bahadır, kahraman. * Çirkin. * Kâbus. İSTIKSAR (Kasr. dan) Kısma. Bir şeyin kısaltılmasını isteme. İSTIKSAS (Kısas. dan) Kısas isteme. Bir katilin şeriatça öldürülmesini isteme. İSTIKTAB (Kutb. dan) Kutuplaşma, bir kutubun etrafında toplanma, bir kutuba bağlanma. İSTIKTAR Damla damla akıtma, damlatma. İSTIRAB (Bak: Iztırab) İSTISLAH Bir şeyi iyi olarak görmek isteme. Bir şeyin iyi olmasını isteme. İSTISNA´ San´atlı olarak yapmak. * Bir şey yapmak için san´atkârla anlaşma yapmak. İSTITLA´ (C.: İstıtlâât) (Tulu´. dan) Anlamağa ve bilmeğe çalışma. Öğrenmeğe gayret etme. İSTITLAK İç sürgünü olma. Amel olma, ishal olma. * Boşanmayı isteme. İSTITRAB Neşe arama, eğlence isteme. İSTİAB İçine almak. * Kaplamak. Toplamak. Tamam etmek. * Tutulmak. Zapteylemek. İSTİADE Bir şeyin iade edilip geri gönderilmesini isteme. * Yeniden canlanma. * Âdet edinme. İSTİANAT (İstiane. C.) İstianeler, yalvarmalar. İSTİANE Duâ. Yardım istemek. İane istemek. İSTİARE Ariyet istemek. Ödünç almak. Birinden iğreti bir şey almak. * Edb: Bir kelimenin mânasını muvakkaten başka mânada kullanmak; veya herhangi bir varlığa, ya da mefhuma asıl adını değil de, benzediği başka bir varlığın adını verme san´atına istiare denir.Cesur ve kuvvetli bir insana "arslan, kurnaz bir kimseye "tilki" demekle istiare yapmış oluruz. İSTİARE-İ MEKNİYE (Kapalı istiare) Teşbihin temel unsurlarından yalnız benzetilenle yapılan istiare. Meselâ: Merhum Mehmed Akif´in:Şu karşımızda mahşer kudursa, çıldırsa,Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz.Cihan yıkılsa, emin ol bu cephe sarsılmaz...beyitlerinde düşman kalabalığı evvelâ mahşere benzetilerek açık istiâre yapmış, sonra o mahşer bir köpeğe teşbih edilerek, fakat müşebbehün bih´i (kendisine benzetileni) zikredilmeyerek onun levâzımatından olan "çıldırsa" ve "kudursa" kelimeleri irad olunarak bir kapalı istiare yapılmıştır. İSTİARE-İ MUSARRAHA (Açık istiare) Teşbihin iki temel unsurundan yalnız kendisine benzetilen ile yapılan istiare.Meselâ: Büyük âlimlere; ayaklı kütüphane veya yaşlı kimselere hayatının son baharında denilmesi gibi. İSTİARE-İ MUTLAKA (Temlihiye veya tehekkümiye) Edb: Şaka, lâtife veya alayı içine alan bir istiaredir. Meselâ: Tilkinin eşeğe "gelsem olmaz mı huzura, a benim aslanım" demesi gibi... (Edb.S.) İSTİAZA Karşılık olarak, ivaz olarak bir şey istemek. İSTİAZE "Euzü besmele" okuyarak Allah´a sığınmak. İSTİBAA Bir şeyi kendine sattırmağa uğraşma. İSTİB´AD Uzaklaşma. Uzak görme, ihtimal vermeyiş, olmayacak sanma, akıldan uzak görme. * Yakıştırmayış. İSTİ´BAD Köle edinmek, esir almak. İSTİBAHA(T) Mübah ve helâl sayma. * Bir çok kimsenin kanını dökmeğe izin verme. İSTİBAK Yarış etme, yarışma. İSTİB´AL Kadını nikâh ile alma. İSTİBAL Havanın fenalığı ve sıkıcı olması. * (Kendine) idrar döktürme. İSTİBANE Açıklama, belli olma. Meydanda ve âşikâr olma. İSTİ´BAR İbret alma, ders alma. * Rüya tabir ettirme. İSTİBAR Yoklama, muayene etme. İSTİBDA (İstibra´) Ayırmak. Uzak etmek. * Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek, sidik eserinin tamâmen kesilmesini beklemek. * Nikâhla alınan dul bir kadının gebe olmadığına kanaat getirmek için, kadın bir âdet görünceye kadar beklemek. İSTİBDA´ Bedi´ ve güzel bulma. İSTİBDAD Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi. * Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmaya çalışmak. Kanun ve nizamlara bağlı olmayarak, çok defa da kanun namına kanunsuzluk yaparak, keyfi hükmünü icra ettirmek. Kimseyi tanımadan kendi dediğini ve keyfi emirlerini kuvvet ve cebir kullanmak suretiyle yaptırmaya çalışmak. Allah´ı ve adaletini unutarak dinsizdarane bir zulümle hüküm ve idare etmek. İSTİBDADKÂRANE f. İstibdad idaresi gibi. Kendi kendine, kanunları ve kimseyi tanımadan idare eder surette. İSTİBDAL (Bidl ve Bedel. den) Değiştirmek, değiştirilmek. * Bir vakfı mülk ile mübadele etmek. * Birşey verip yerine başka şey istemek. * Askerliği biten erlere tezkere verip yenilerini almak. İSTİBDAL-İ MÜSECCEL Lüzumuna hükmolunduğundan dolayı nakzı caiz olmayan istibdal. İSTİBGA´ İş için yardım isteme. İSTİBHAC (Behcet. den) Yüzü gülme, sevinme, mesrur olma. İSTİBHAL Azad etme. Azad olma, serbest bırakılma. İSTİBHAM Karışık ve belirsiz olma. * Ses çıkarmama, susma. İSTİBHAR Çok geniş bilgiye sahib olma. * Deniz gibi büyük ve geniş olma. İSTİBHAS Bir şeyin doğruluk ve hakkâniyetini anlayabilmek için, iyice araştırıp tahkik etme. İSTİBKA Devâmını istemek. Bâki ve dâim kılmak. İSTİBKA-Yİ TEVECCÜHLERİ Teveccühlerinizin sürüp gitmesi ve devamı... (Eskiden mektubların sonlarında kullanılırdı.) İSTİBKÂ Ağlatmak. Ağlamayı istemek. İSTİBRA (Bak: İstibda) İSTİBRAZ Meydana çıkarmak, açığa vurmak. İSTİBSAR Basiretli olmak. Düşünceli, hesaplı ve dikkatli iş yapmak ve hareket etmek. İSTİBSAS Bir haberin doğru olup olmadığını anlamağa çalışma. İSTİBŞAR Müjde almak. Hayırlı, iyi haber iyi sevinmek.İSTİBTA´ : Ağır ağır hareket etme. * Gecikme, geç kalma. İSTİBTAN Gizliliğe, bir kimsenin iç işlerine vakıf olmak. İSTİBVAR Hırslanma, hiddetlenme, kızma, öfkelenme. İSTİCAB Vâcib olmak. Hak etmek. İSTİ´CAB (Aceb. den) Şaşma, taaccüb etme, hayrette kalma. İSTİCABE (İsticâbet) Duânın Allah tarafından kabul olunması. İSTİCADE İhsan ve bahşiş isteme. İSTİCAL Sonraya bırakılmasını istemek. İSTİ´CAL Acele olmasını istemek. Acele etmek. İSTİCAR Kiralamak. Kiraya vermek. İSTİCARE (Cevr. den) Yardım ve korunma isteme. * Sığınak isteme. İSTİCAZE (Cevaz. dan) İzin ve cevâz isteme. * Sunulan bir manzume için câize, yani para isteme. İSTİCBAR (Cebr. den) Zorlama, cebretme. Baskı yapma. Zoraki yaptırma. İSTİCDAD Yenileme. Yeniden yapma. İSTİCHAL (Cehl. den) Câhil sayma. İSTİCLAB (Celb. den) Çekme, celbetme. Çekmeye vaya getirmeğe sebep olma. * Fls: Uyandırma. İSTİCNAS (Cins. den) Cinsine benzetme. İSTİCVAB Cevab istemek. Sorguya çekmek. * Mahkemede şahidlerin ifadelerini almak. Söyletmek. İSTİCVABNAME f. Şahidlerin ve maznunun ifadelerinin yazılı olduğu kâğıt. İSTİDA´ (Vedâ´. dan) Bakılmak üzere emaneten bir kimseye bir şey bırakmak. Bir malı emaneten bir yere bırakmak. İSTİD´A Rica ile istemek. Davet etmek. * Bir işi için resmî bir daireye verilen ve istek bildiren kâğıt. Dilekçe. İSTİDA´ El uzatma. İSTİ´DA Medet, yardım istemek. İSTİ´DAD Bir şeyin kabulüne ve kazanılmasına olan fıtrî meyil. * Kabiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allah Teâlâ Hazretlerinin (C.C.) insanlara ve sâir mahluklara tevdi buyurduğu kabiliyet kuvveleri. İSTİDAD Alışma, ünsiyet etme. * Doğrulma. İSTİDAD-I YED Elin alışması. İSTİ´DADAT (İsti´dad. C.) İstidadlar, kabiliyetler, yetenekler. İSTİ´DAD-ŞURE f. Verimsiz istidad. Çorak yerin kabiliyeti. İSTİDAME (Devam. dan) Bir halin devamını isteme. Bir şeyin devamını arzu etme. İSTİD´A-NAME f. Resmî bir makama dilekçe olarak yazılan pullu, damgalı yazı. İSTİDANE (Deyn. den) Borç alma, alınma. Ödünç alma. İSTİDARE (Devr. den) Dönme, dolaşma. * Daire biçimine girme, yuvarlak olma. İSTİDARÎ Dönerek ve bir daire meydana getirecek olan. İSTİDBAR (İdbar. dan) Yüz çevirmek. Arka dönmek. * Geri geri gitmek. * Bir kimsenin peşinden gitmek. İSTİDHAK (Dıhk. den) Alaya alma, eğlenme. İSTİDKAK İncelemek, dakik olmak. İSTİDLAL (Dalâl. den) İman ve İslâmiyet yolundan çıkarmağa, dalâlete düşürmeğe çalışmak. İSTİDLAL Delil getirmek. Bir delile dayanarak netice çıkartmak. Delile nazar etmek. Muhakeme. Mülahaza ve anlama kudreti. Delil ile anlamak. Zihnin eserden müessire veya müessirden esere intikali.(Ateşin dumana olan delâleti gibi müessirden esere yapılan istidlâle "bürhan-ı limmî" denildiği gibi, dumanın ateşe olan delâleti gibi eserden müessire olan istidlale de "bürhan-ı innî" denir. Bürhan-ı innî, şüphelerden daha salimdir. İ.İ.)(Kur´anda delâil-i akliyeye ve fennin keşfiyatına muhalif bazı âyetler vardır dedikleri üçüncü şüphelerine cevap: Kur´an-ı Kerim´de takib edilen maksad-ı aslî; isbat-ı Sâni´, nübüvvet, haşir, adalet ile ibadet esaslarına cumhur-u nâsı irşad ve îsal etmektir. Binaenaleyh, Kur´an-ı Kerim´in kâinattan yaptığı bahis tebeidir; kasdi değildir. Yani ligayrihidir, lizatihi değildir. Yani Kur´an-ı Kerim, Cenab-ı Hakk´ın vücud, vahdet ve azametine istidlal suretiyle kâinattan bahsetmiştir. Yoksa, kâinatın bizzat keyfiyetini izah etmek için değildir. Çünkü Kur´an-ı Kerim; coğrafya, kozmoğrafya gibi kasden kâinatın keyfiyetinden mânâ-yı ismiyle bahseden bir fen, bir kitab değildir. Ancak, kâinat sahifesinde yazılan san´at-ı İlâhiyyenin nakışları ve yaratılan kudretin mu´cizeleri ve kozmoğrafyacıları hayrette bırakan nizam ve intizamla, mânâ-yı harfiyle Sâni ve Nazzam-ı Hakikî´ye istidlal keyfiyetini öğretmek için nâzil olan bir kitabdır. Binaenaleyh san´at, kasd, nizam; kâinatın her zerresinde bulunur, matlub hâsıl olur; teşekkülü nasıl olursa olsun bizim matlubumuza taalluku yoktur. Febinaen alâ zâlik, madem ki Kur´anın kâinattan bahsi istidlal içindir ve delilin de müddeadan evvel ma´lum olması şarttır ve delilin muhatablarca vuzuhu müstahsendir; bazı âyetlerin onların hissiyatına ve edebî ma´lumatlarına imale etmesi ve benzetmesi, mukteza-yı belâgat ve irşad olmaz mı Fakat bu âyetlerin, hissiyatlarına imale etmesi mes´elesi o hissiyata kasden delâlet etmek için değildir. Ancak, kinaye kabilinden o hissiyatı okşamak içindir. Maahaza, hakikata ehl-i tahkiki îsal için, karine ve emareler vaz´edilmiştir. Meselâ: Eğer Kur´an-ı Kerim, makam-ı istidlalde şöylece demiş olsa idi ki: "Ey insanlar! Güneşin zâhirî hareketiyle hakikî sükûnuna ve Arzın zâhirî sükûnuyla hakikî hareketine ve yıldızlar arasında câzibe-i umumiyenin garibelerine ve elektriğin acibelerine ve yetmiş unsur arasında hâsıl olan imtizacata ve bir avuç su içinde binler mikrobun bulunmasına dikkat ediniz ki, bu gibi hârika şeylerden Cenab-ı Hakk´ın herşeye kadir olduğunu anlayasınız." deseydi, delil müddeâdan binlerce derece daha hafî, daha müşkül olurdu. Halbuki delilin müddeâdan daha hafî olması, makam-ı istidlale uymaz. İ.İ.) İSTİDLALAT (İstidlal. C.) İstidlaller. Muhakemeler. İSTİDLALEN İstidlal suretiyle, delil ile. İSTİDRAC Derece derece yükselmeyi isteyiş. * Ist: Hakkı ve hakiki değeri olmadığı halde ve kabiliyetsizliğine rağmen bir kimsenin kesret-i nimete mazhar olması ve bu sebeple küfür ve isyana devam etmesi ile azab ve gazab-ı İlâhiyeye yaklaşması.(Neuzü billah, bu öyle bir işdir ki: Hikmet-i İlâhiye ile bazı kâfirlerin muradı zuhur eder, istediği hârika bir surette olur. Ve bunların küfürleri, Allah´a isyanları da böylece ziyadeleşir.)(... Keramet ile müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmaresi baki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimat etmek ve gurura düşmek cihetinde istidrac olabilir. M.)(Keramet ile istidrac manen birbirine mübayindir. Zira keramet, mu´cize gibi Allah´ın fiilidir. Ve o keramet sâhibi de kerametin Allah´tan olduğunu bilir ve Allah´ın kendisine hâmi ve rakib olduğunu da bilir. Tevekkül ü yakîni de fazlalaşır. Lâkin, bazan Allah´ın izniyle kerametilerine şuuru olur, bazan olmaz. Evlâ ve eslemi de bu kısımdır.İstidrac ise, gaflet içinde iken eşya-yı gaybiyenin inkişafından ve garip fiilleri izhar etmekten ibarettir. Fakat, bu istidrac sahibi, nefsine istinad ve iktidarına isnad etmekle enaniyeti, gururu öyle fazlalaşır ki okumaya başlar. Lâkin o inkişaf, tasfiye-i nefs ve tenevvür-ü kalb neticesi olduğu takdirde, ehl-i istidrac ile ehl-i keramet arasında tabaka-i ulada fark yoktur. Tam mânasiyle fenaya mazhar olanlar ise, onlara da Allahın izniyle eşya-yı gaybiye inkişaf eder. Ve onlar da, o eşyayı Fenâfillâh olan havaslariyle görürler. Bunun istidracdan farkı pek zâhirdir. Zira, zâhire çıkan bâtınlarının nuraniyeti, mürâilerin zulümatiyle iltibas olmaz. M.N.) İSTİDRACÎ İstidraca ait, istidrac cinsinden. İSTİDRAK Nâil olmak, ulaşmak, varmak. * Anlamak. * Gr: Bir kelimeyi, evvelki sözden neş´et eden bir tevehhümü kaldırmak için kullanmak. İSTİF İtl. Muntazam yığın. Sıralanmış eşya. Yığma. Nizam. Sıra. Dizi. İSTİ´FA Affını, azlini, bağışlanmasını istemek. * Kendisinin memuriyetten affını taleb etmek. İSTİ´FA-YI KUSUR Özür dileme. İSTİFA Alacağını borçludan tamam olarak almak. * Kabz-ı ruh etmek. İSTİFA-YI KISAS Kısas hakkının bilfiil yerine getirilmesi. Câni hakkında kısas cezasının tatbik edilmiş olması. İSTİFADE Faydalanmak. Faydalanmağa çalışmak. * Anlayıp öğrenmek. * Tahsil etmek. İSTİ´FAF Kötü şeylerden çekilmek. * İffetlilik iddia etmek. İSTİFAKA Hastalıktan kurtulup iyileşme. * Sarhoşluktan ayılma. İSTİFALE Tecvidde: Bir harfin, okunduğu zaman aşağı çene tarafına düşüp üst damağa yükselmesi. Bu hâlde ağızdan çıkan harfler: "Müsta´liye" harflerinin zıddıdır. Bu harfler: "Elif, Be, Te, Se, Cim, Ha, Dal, Zel, Rı, Ze, Sin, Şın, Ayın, Fe, Kaf, Kef, Lâm, Mim, Nun, Vav, He, Yâ" dır. İSTİFANAME f. Bir yerden ayrılıp çekilmeyi bildiren yazı. İSTİFAZA Feyz alma, feyz bulma, feyizlenme. İlim, irfan ve mânevi zenginlik kazanma. İSTİFHAM Sual sorup anlamak. Anlamak için sormak. * Edb: Cevap istemek için değil, daha çok dikkati çekmek, hisleri kuvvetlerdirmek maksadıyla soru şeklinde söylemek san´atıdır. Şefkat, sevgi, hayret, kin ve nefret gibi duyguların te´siri altında vuku bulur. MeselâNerde Ertuğrul´u koynunda büyütmüş obalar Hani Osman gibi Orhan gibi gürbüz babalar Hani bir şanlı Süleyman Paşa, bir kanlı Selim Ah bir Yıldırım olsun göremezsin ne elim!Hani cündileri şahin gibi ceylan kovalarKöpürür, dalgalanır, yemyeşil, engin ovalar Hani tarihi soruldukça, mefahir söyler,Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler Hani orman gibi âfâkı deşen mızraklar Hani atlar gibi sahrayı deşen kısraklar Mehmed Akif Ersoy) İSTİFHAM-I ANİNNEFY Nefyi olmayan sual sormak. Meselâ: Cenab-ı Hakk´ın ruhlara: Ben Rabbiniz değil miyim diye sorması gibi. Buna istifham-ı takrirî de denir. (Bak: Bezm) İSTİFHAM-I İNKÂRÎ Gr: Menfî cihetle sual sormak. (İnkâr ettiğini bildirir şekilde "Olmaz" diyen birisine karşı, "Olur mu diye sormak gibi.) İSTİFHAMAT (İstifham. C.) İstifhamlar, sualler, sormalar. İSTİFHAM EDATLARI Gr: Arabçada: E, men, keyfe, ma. İSTİFHAMÎ İstifhama ait, sormağa dair. İSTİFKAD (Fakd. den) Kaybolmuş olan bir şeyi araştırıp soruşturma. İSTİFLAH Felah bulma, kurtulma. Maksada ulaşma. İSTİFNA Fenaya gitmek. Yokluğa karışmak. İSTİFNAN Cins cins ayırma. Mâhirane bölme. İSTİFRA´ Başlama. İSTİFRAD Ayırma, tek tek yapma. * Yalnız tek başına. İSTİFRAG (Ferag. dan) Kusma. Kay. * Mümkün olanı sarfetmek. İSTİFRAK Farkettirmek, ayırdetmeği istemek. İSTİFRAR Firar etme, gizlice kaçma, savuşma. İSTİFRAŞ Yataklık yapma. Odalık alma. Yatağa alıp beraber yatma. * Haremi ile beraber yatma. İSTİFRAZ Ayırıp tefrik etme. İSTİFSAD (Fesâd. dan) Bir şeyin bozulmasını arzulama, fesâdını isteme. İSTİFSAR İfade isteme. Sorma. Sorup anlama. İSTİFSAR-I HÂTIR Hal hatır sorma. İSTİFTA Fetva istemek. Şeriata ait bir mes´ele hakkında salâhiyetli zatlardan hakikati öğrenmek. (Bak: Fetva) İSTİFTAH Siftah etmek. Başlamak. Açmak. İSTİFZAL Artırma, çoğaltma, ziyadeleştirme. İSTİGASE Medet isteyiş. Yardım istemek. İSTİGBAR (Gubar. dan) Tozlaşma. İSTİĞFAR (Gufran. dan) Afv dilemek. Cenab-ı Hak´tan kusurlarının affedilmesini, günahlarının bağışlanmasını dilemek. Tevbe etmek. Yalvarmak. " Estağfirullâh" demek.(Cehennem azabını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennem´in tehdidatını işittikçe istiğfar ile ona karşı siper almazsa bütün ruhiyle Cehennem´in ademini arzu ettiğinden küçük bir emare ve bir şüphe Cehennem´in inkârına cesaret veriyor. L.)(Şeytanın mühim bir desisesi: İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiaze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez; görse de, yüz te´vil ile te´vil ettirir. $ sırriyle: Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiaze etmez; şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir Peygamber-i Alişan, $ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir. Nefsini ittiham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiaze eder. İstiaze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar; itiraf etse, afva müstahak olur. L.) İSTİGLAB Kemâle erme, olgunlaşma, gelişme. İSTİGLAK Sözde durma. Kesin olarak pazarlık etme. İSTİGLAL (Galle. den) Kirası veya mahsulü borca mukabil verilmek üzere bir mülkün rehine verilmesi. İSTİĞLALEN Gayrimenkulü rehine koymak suretiyle. İSTİGLAZ Bir şeyi galiz saymak, galiz bilmek. * Satın almaktan vazgeçmek. İSTİGMAM Sarmak, sarılmak. İSTİGNA Cenab-ı Hak´tan başka kimsenin minneti altına girmemek. * Gönül tokluğu. Elindekini kâfi bulmak. Zenginlik istememek. Muhtaç olmayıp zengin olmak. * Nazlanmak. * Azamet ve tekebbür etmek. İSTİGNAM Ganimet araştırmak, ganimet isteklisi olmak. İSTİGRAB Şaşırmak, garib bulmak, taaccüb etmek, tahayyür. İSTİGRAK Gark olmak, dalmak. * Dalgınlık. * Ist: Seraba kapılmak. Manevî bir hal ile hayret ve taaccübden bayılmak derecesine gelmek. * Tas: Dalgınlıkla, zihni bütün bütün meşgul olmak. Aşk-ı İlâhî ile dünyayı unutup kendinden geçmek. * Gr: "El" harf-i ta´rifinin, isimleri umumi hale koyması. * Edb: Fazla mübalâğa. (Bak: Lâm-ı istiğrak) İSTİGRAKKÂR f. Kendinden geçen, dalgın, müstağrak. Dalgın halde olan. İSTİGŞA´ Bürünme, örtünme. İSTİGŞAŞ Nasihat edip öğüt veren ve doğru söyleyen kimseyi düşman sanmak. İSTİGZAB Öfkelendirme, kızdırma, gazaba getirme, hiddet ettirme. İSTİHA´ Tıraş etme veya ettirme. İSTİHAB (Hibe. den) Hibe ve hediye olarak isteme. Bağış olarak arzulama. İSTİHAL Müstehak olmak, bir şeye ehil olmak. * Kolaylık elde etmek. İSTİHALAT (İstihale. C.) Değişmeler, başkalaşmalar. İSTİHALE Bir şeyin terkib ve asıl şeklinin başka hâle değişmesi. Başkalaşmak. * Mümkün olmayış, imkânsızlık. İSTİHAM Ok ile fala bakma. İSTİHANE Hor ve hakir görme. İSTİHAR Geri bırakılma, geri kalma. İSTİHARE Tefe´ül. Sual sorup cevap istemek. * Hayırlı olmayı istemek. * Hayran olmak, şaşmak, taaccüb etmek. * Bir işin hayırlı olup olmıyacağı niyetiyle abdest alıp, dua edip rüya görmek üzere uykuya yatma. İSTİHASE Organik maddelerin, şekillerini muhafaza ederek zamanla taş hâline geçmesi. Fosilleşme. İSTİHAZA Kadın âdet görürken fazla kan gelmesi. (Rahimden değil de hastalıktan dolayı bir damardan gelip, tenâsül cihazı yolu ile akan kokusuz bir kandır. Buna "istihâza veya özür kanı" dendiği gibi, böyle bir kadına da "müstahâza" denir.) İSTİHBAB Bir şeyi iyi ve güzel addetmek. * Dost edinme. * Müstehab etmek ve olmak. İSTİHBABEN Bir şeyi güzel ve iyi kabul ederek, müstehab olarak. İSTİHBAR Haber sormak, haber almayı istemek. İSTİHBARAT Duyulup öğrenilenler. Alınan haberler. * Haber toplama merkezi. İSTİHBARAT-I MEVSUKA Sağlam ve inanılır doğru haberler. İSTİHCAN (Hücnet. den) Kötü görme, çirkin sayma, ayıplama. İSTİHDA´ (Hüdâ. dan) İrşad ve hidâyet istemek. Hak, hakikat, imân ve İslâmiyet yolunu istemek. İSTİHDAF Hedef edinmek, hedef saymak. * Hedef gibi karşıda durmak. * Erişilmek istenilen netice ve gaye. İSTİHDAM Bir hizmette kullanmak, hizmete almak, hizmet ettirmek. * Edb: Bir çok mânâsı olan bir kelimenin her mânâsına muvâfık kelime söylemek. Meselâ: "Avcınızın attığı da, sözleri de saçma idi" cümlesinde olduğu gibi. İSTİHDAR (İstihzar) Hazırlama. İSTİHDAS Bir şeyi sonradan ve yeniden elde etmek. İSTİHFA´ Gizlenme, saklanma. İSTİHFAF Küçük ve aşağı görmek, küçümsemek, tahkir ve tahfif etmek. İSTİHFAFKÂR f. Ehemmiyet vermeyerek. Küçümsemek suretiyle. Tahfif ve tahkir ederek. İSTİHFAFKÂRANE f. Küçümseyerek, küçük görerek, hafifseyerek, ehemmiyet vermeyerek. İSTİHFAZ Hıfzetmek. Korumak. Muhafaza etmek. Bir şeyin muhafaza olunmasını birisinden rica etmek. İSTİHKAK Kazanılan şey, hak edilen. * Hakkını almak. Hakkını istemek. İSTİHKAK-I HARS Huk: Bir yerde ziraatçılık yapma hakkına sahib olma. İSTİHKÂM Sağlamlık. Metin olmak. Kuvvetli ve dayanıklı olmak. * Askerlikte: Düşmana karşı, hücumlarını savmak için hazırlanmış bulunan siper, askeri yapılar. İstihkâm işi ile uğraşan asker sınıfı. * Kuvvet ve metanet vermek. İSTİHKÂMAT (İstihkâm. C.) İstihkâmlar. * Siperler. İSTİHKÂMAT-I DÂHİLİYE Bir istihkâmın iç tarafında, icab ettiği zaman yapılan müstakil sığınaklar. İSTİHKÂMAT-I HAFİFE Harbde kısa zamanda yapılan sığınaklar. İSTİHKÂMÂT-I MUTTASILA Bir birine bitişik ve bağlı olarak yapılmış olan sığınaklar olup, daha ziyade şehirlerin ve mühim mevkilerin etrafına yapılır. İSTİHKAR Hakaret etmek. Küçük görmek. * Hakir görülmek. Hor bakılmak. İSTİHLA Tatlı olmak. * Tatlılık istemek. İSTİHLAB Tırmalama. İSTİHLAF Halef bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek. Kendi yerine başkasını tayin etmek. Kuyudan su çekmek. İSTİHLÂK Boş yere harcamak. * Yeyip bitirmek. * Müstahsilin yaptığı istihsali alıp kullanmak. İSTİHLÂKAT (İstihlâk. C.) Yenilip içilen şeyler. * Harcamalar. İSTİHLÂKAT-I DÂHİLİYE Dâhilî sarfiyat. Memleket içi harcamalar. İSTİHLAL Helâl saymak. Helâllaşmayı istemek. İSTİHLAL Yeni ay´ı gözleyip görmek. Hilâlin görünmesi. * Kılıcın kınından sıyrılıp görünmesi. * Edb: Bir ifadede birbirine benzer, seci´li ve kâfiyeli sözlerin söylenmesi. * Çocuğun doğar doğmaz hemen ağlamağa başlaması. * İyi ve hayırlı bir başlangıca delâlet etmek. İSTİHLAS (Hulus. dan) Bir şeyi elde etmeğe çalışma. * Kurtarma veya kurtarılma. İSTİHMA´ Himâye isteme, korunma arzulama. İSTİHMAK Ahmaklık gösterme, salaklık yapma. İSTİHMAL Havâle etme, havâle edilme. * Yükleme, yükletme. İSTİHMAM Hamama girme, yıkanma. İSTİHMAM Bir kimse, bağlı olduğu cemâate ait işler için her türlü sıkıntıya düşme. * Ehemmiyet verme. İSTİHRAB Bir musibet sebebi ile perişan olma, mahrum olma. İSTİHRAC Bir şeyin içinden bir şey çıkarmak. Bir mânâyı istidlâl etmek. Meydana ve harice çıkarmak. Bâzı emareleri beliren şeylerden ileriye âit olacak şeyleri çıkarmak. İstidlâl etmek. (Bak: Tahric) İSTİHRACAT (İstihrac. C.) İstihraclar. İSTİHSAD Ekinlerin hasad (biçilme) zamanı gelme. İSTİHSAL Hasıl etmek. Husule getirmek. Elde etmek. Üretmek. İSTİHSALAT (İstihsal. C.) Üretilen şeyler. Bir memleketin veya fabrika gibi faaliyet merkezlerinin çıkardığı, yetiştirdiği şeyler. İSTİHSAN Beğenmek, güzel bulmak. Bir şeyin iyi olduğu kanaatında bulunmak. Beğenilmek. * Fık: Kıyası terkedip, nassa, yani, âyet ve hadis-i şeriflerin hükümlerine en uygun olanı almak. Şeriatta; zorlaştırmayan hükümle, râcih delil ile amel etmektir.(İşte masnuâtı yaldızlayan mezâyâ ve mehasine ve mevcudatı ışıklandıran letaif ve kemâlâta karşı Sübhânallah, Mâşâallah, Allahü Ekber diyerek semâvâtı çınlattıran ve Kur´an´ın nağamâtiyle kâinatı velveleye verdiren istihsan ve takdir ile, tefekkür ve teşhir ile, zikir ve tevhid ile, berr ve bahri cezbeye getiren, yine bilmüşâhede O Zâttır. S.) İSTİHSANEN Beğenerek, istihsan ederek. İSTİHSAN Korunmak. Korumak, müdâfaa etmek, karşı koymak. * Sağlam bir yere kapanmak. İSTİHSAR Usanmak, fütur getirmek, bıkmak. İSTİHŞAŞ Zevklenme, eğlenme. İSTİHVA Şaşırıp kalmak. Divane olmak. Hevâ ve hevesi hoş görmek. İSTİHYA Utanma, haya etme. * Diriltme, yaşatma. İSTİHVAZ Zafer kazanma, muzaffer ve muvaffak olma, galib gelme. İSTİHZA Alay etmek, birisi ile eğlenmek. * Birisini gülünç duruma düşürmek, maskara etmek. İSTİHZA´ (İstihdâ´) Alçak gönüllülük göstermek, kendisini aşağı tutmak. İSTİHZAR Huzura gelme, hazır etme, huzura dâvet etme. * Hazırlama, bir şeyi hatıra getirme. * Konferans verecek olan hatiplerin okumak ve araştırmak suretiyle evvelce hazırlanması. İSTİHZARAT (İstihzâr. C.) Hazırlıklar. İSTİKA´ Olacak veya vuku bulacak diye endişelenme. İSTİKA´ (Saky. den) Su isteme. İçmek için su alma. * Kendini zorlıyarak ve sun´i olarak kusma. İSTİ´KAB Birisinin kusurlarını, ayıplarını arraştırmak. İSTİKAD Yakma, ateşi tutuşturma. İSTİKADE Adam öldürmüş olan katilin kısasını isteme. İSTİ´KAF Bir yere kapanma. Bir yerde kendini hapsetme. İSTİKAK Bitkilerin sık ve çok olmalarından dolayı birbirine dolaşık olmaları. İSTİKAMET Hatt-ı hareketi doğru olmak. Doğruluk, nâmuslu hareket. Her işte itidal üzere bulunmak. Adâletten, doğruluktan ayrılmayıp, diyânet ve akıl içinde yürümek. * Allah´a kulluk etmek. * Bir şeyin bir tarafa doğru olarak uzanması. * Yön, cihet. İSTİKAN Şüphesiz ve zansız olmak. İSTİKÂNE (İstikânet) Alçaklık etmek. * Zillet ve meskenet göstermek. * Tevazu göstermek. İSTİKÂRE Hızlı hızlı yürüme. * Yükleri sırtına yükleyip götürme. İSTİKAZ Uykudan uyanmak. İSTİKBAH (Kabih. den) Çirkin görme, ayıplama, kabih sayma. İSTİKBAL Ati, gelecek zaman. * Karşılayış, gelen bir kimseyi karşılamak. İSTİKBAL-İ KIBLE Kıbleye, Kâbe istikametine yönelmek. İSTİKBAL-BÎN f. Geleceği bilen ve gören. İSTİKBALEN Karşılayarak, karşılamak üzere. * Gelecek zamanda, ilerde. İSTİKBALÎ Gelecek zamanla alâkalı. İstikbale mensub. İSTİKBALİYYE Edb: Yeni gelen bir kimsenin karşılanması sebebiyle yazılan manzume. İSTİKBAR (Kibr. den) Önemseme, ehemmiyet verme. * Kibir, gurur, enaniyet. Kendini büyük görme, mağrurluk. İSTİKDAM Önde bulunma, öne geçme. * Çok ayaklı olma. Ayaklarının adedi fazla olma. İSTİKDAR Cenab-ı Allah´dan (C.C.) hayırlı şeylerin olmasını isteme. İSTİKFA Yetinme, kâfi bulma, yeter sayma. Mevcud olan ile iktifâ etme. İSTİKFA Bir kimsenin başına veya ensesine sopa ile vurma. İSTİKFAF (Kifâf. dan) Kanaat etme, az şeyi yeter bulup râzı olma. * Yetişme. * Dilenci gibi el uzatma. İSTİKFAL (Kefâlet. den) Kefil olma, kefilliği kabul etme. İSTİKFAL Çekmecede, kasada veya kilitli bir yerde bulundurma. İSTİKLA Te´hir etme. Sonraya bırakma. * Alıkoyma, mâni olma, engel olma. * Veresiye alma, borç olarak alma. İSTİKLÂL (Kıllet. den) Kendi başına olmak, kimseye bağlı olmayış, müstakil oluş. * Az bulma, kâfi görmeme. * Rey sahibi olup keyfi iş görme ve başkasının emrine ve fikrine tâbi olmaktan uzak kalma. İSTİKLÂLCU f. İstiklâl arayan. Müstakil olmak, hür olmak için çalışan. İSTİKLÂLİYET İstiklâl üzere bulunma. Hür ve müstakil olma. Başlı başına buyruk olma. İSTİKMAL Bir şeyin olgunluğa, kemale erdirilmesi. İkmal etmek. Eksiksiz ve tam oluş, tam ve kâmil olmak. İSTİKNAH (Künh. den) Bir şeyin hakikatını ve künhünü araştırma. İSTİKNAN Gizlenme, saklanma. İSTİKRA´ Kiralamak, kiraya vermek. İSTİKRA´ Gezmek, dolaşmak, etraflı bilgi edinmek. Ayrı ayrı hâdiselerdeki müşterek vasıflara dikkat ederek umumi bir netice çıkarmak. Umumi araştırmak. Fertten umuma âit hüküm sâhibi olmak.(Akıl ve hikmet ve istikra ve tecrübenin şehadetleri ile sabit olan hilkat-i mevcudattaki adem-i abesiyet ve adem-i israf, saadet-i ebediyeye işaret eder. S.) İSTİKRAB Yaklaştırma, yakınlaştırma. * Akraba olma. İSTİKRAH Bir şeyi kötü ve kerih görmek. Beğenmemek, nefret etmek. Bir şeyi cebir ve ikrah ile işlemek. İSTİKRAÎ Man: İstikraya ait ve müteallik. İstikra´ yolu ile. İSTİKRAM Kerem ve lütuf isteme. İSTİKRAR Karar ve sebat üzere olmak. Karar kılma. Sâkin olmak. Yerleşmek. İSTİKRAR (Tekrar. dan) Tekrarlatmak. İSTİKRAZ Borçlanmak. Ödünç almak. Borç almak. İSTİKRAZAT (İstikraz. C.) Ödünç para almalar, borçlanmalar. İSTİKSA Bir şeyi inceden inceye araştırma, künhüne varmaya çalışma. * Tıb: Bir dahili hastalığı iyi teşhis edebilmek için âlet kullanma. İSTİKSAB Kazanma, kesbetme. İSTİKSAM Yemin teklif etme. * Bölüşme, taksim etme, paylaşma. İSTİKSAR (Kesret. den) Çok görme, çok görünme. Çoğumsama, çoğumsanma. * Çokluğu isteme. İSTİKŞAF (C: İstikşâfât) (Keşf. den) Keşfetmeğe çalışma. * Ne olup bittiğini öğrenip anlamak için araştırma yapma. İSTİKTAB Söyleyip yazdırma. Dikte ettirme. * Yazısını kontrol etmek için bir kimseye bir kaç satır yazı yazdırma. İSTİKTAL Ölümden korkmayarak kendini tehlikeye atma. Tehlikeli işlere yiğitçe atılma. İSTİKTAM Gizlemeğe çalışma. Saklamak için uğraşma. İSTİKTAR (Katr. den) Damıtma. Damla damla akıtma. İSTİKVAS Kavislenme, kıvrılma, yay gibi eğilme. İSTİKYA (Kayy. den) Kusma, istifrağ etme. İSTİKZAR Çirkin, pis ve kötü görmek. İSTİ´LA (Ulüv. den) Yükselmek. Üste çıkmak. Yüce olmak. Terfi´ eylemek. Galib olmak. * Gr: Bir şeyin bir şey üzerine çıkması. * Tecvidde: Harf okunduğu zaman dilin, üst damağa kalkmasına denir. (Bak: Müsta´liye) İSTİLA (Vely. den) Kaplamak, yayılmak. * Ele geçirmek. İşgal etmek. * Meydanın sonuna erişmek. * Basmak. Galebe etmek. İSTİLAB (Selb. den) Kapma, kapıp alma, selbetme. İSTİ´LAC (İlâc. dan) İlaç isteme. İSTİLAC İçilecek şeylerden pek çok içme. İSTİLAD Doğurtma. Çocuk isteme. İSTİLADÎ Doğurtucu. İSTİLAL Sıyırıp çıkarma. Sıyrılıp çıkarılma. İSTİLAL-İ SEYF Kılıcı kınından sıyırıp çıkarma. İSTİLAM Öpmek veya el sürmek. Selâm vermeyi isteme. * Kâbeyi tavaf esnasında Hacer-ül Esvede el sürmek, el süremese el işareti ile öper gibi yapmak, okşamak. İSTİ´LAM (İlm. den) Bilgi edinmek için yüksek bir makamdan alt makama sorulma. * Yazı ile bilgi isteme. İSTİ´LAN (İlân. dan) İlânını isteme. İSTİLANE Bir şeyi mülâyim görmek, mülâyim bulmak. İSTİLBAS Geç kalma, gecikme. İSTİLHAK İlhâk olmağa, katışmağa çalışma. İSTİLKA´ Arka üstü yatarak uyuma. İSTİLZAM Lüzumlu olmak. Gerektirmek. Lâzım addetmek. İcâbettirmek. İSTİLZAZ Hoşa gitmek, lezzet almak. İSTİM Buharla işleyen makinaların kazanında birikip makinayı işleten buğu, buhar. İSTİM f. Cerahat. Yara. İSTİMA´ (Sem´. den) Dinlemek. Kulak vermek. Dinleyip kabul etmek. İşitmek. İSTİMA Birisinin ziyaretine gitmek. İSTİMAHA Birisinden hayır ummak. İyilik ve şefaat beklemek. İSTİ´MAL (Amel. den) Kullanmak. Faydalanmak. İSTİ´MALAT (İsti´mal. C.) Kullanışlar. Kullanmalar. İSTİMALE Avutmak. Meylettirmek. Cezbettirmek. * Gönül almak. Çok mal sahibi olmak. İSTİMAN Aman dilemek, himaye istemek. * Teslim olmak. İSTİ´MAR Bir yeri imar etmek. Bir yerin mâmurluğunu istemek. * Müstemleke yapmak, sömürgeleştirmek. İstimlak etmek. İSTİMARE ing. Gümrük´e ticarî mallara değer takdiri. * Baha biçme. İSTİMAZE Ayrılma, ayrı durma, açıkta bulunma. İSTİMBAT (Bak: İstinbat) İSTİMBOT ing. Küçük vapur, çatana. İSTİMDAD Medet ve yardım istemek. İSTİMHAL (Mehl. den) Zaman isteme, mühlet isteme. İSTİMLA Bir şey yazılmasını istemek. Birisine birşey yazdırmak. İSTİMLAK İcraî karar alma salâhiyetini hâiz bir amme hükmî şahıs (Vilâyet, Belediye v.s.) tarafından bir malın, halkın faydası için karşılığı verilip alınarak umumun istifadesine arzedilmesi. * Mülk satın almak. * Mülk sahibi olmak. İSTİMLAL (Melâl. den) Can sıkılıp usanma, melâl getirme. İSTİMNAN İhsan isteme. İSTİMRAR Devam. Sürüp gitmek. * Kavi ve dâim olmak. İSTİMRARÎ İstimrara ait ve müteallik. Devamlılık, sürüp gidiş. İSTİMSAK (İmsak. dan) Nefsine hâkim olma, kendini tutma. İSTİMSAL Misal edinmek. Örnek tutmak. İSTİMTA´ (Temettü. den) Faydalanma, menfaati olma. İSTİMTAR Yağmur dileme. İSTİMZAC Uyuşmak. Beraber karışmak. * Birisinin mizacını, huyunu öğrenmeğe çalışmak. * Yoklamak. Fikrini, re´yini sormak. İSTİNAA Yürüyüşte bir kimseyi geçme. İSTİNABE Niyabet istemek. * Huk: Başka bir tarafta görülen bir muhakeme için, şahid veya maznunun yazılı ifadesinin alınması. Muhakemenin icab ettirdiği muameleleri yapması için bir mahkeme tarafından başka bir mahkemeye veya kendi âzâsından birisine salâhiyet verilmesi. İSTİ´NAD İnatlaşma, inat yapma. Muannidlik. İSTİNAD Dayanma. Güvenme. * Sened veya delil söylemek, göstermek. İSTİNADEN İstinad ederek. Dayanarak, güvenerek. İSTİNADGÂH f. Dayanacak yer. Güvenecek yer veya kimse. İSTİNADGERDE İstinad edilmiş. Kendine güvenilmiş veya dayanılmış. İSTİNADÎ İstinad etmekle alâkalı. İSTİNAF Baştan başlamak. Yeniden başlamak. * Gr: Sözün başlangıcı. * Huk: Dâvâ Mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden istemek. Dâvâ mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek mahkemeye verilen isim. İSTİNAFEN İstinaf yolu ile. İSTİNAHE Yaygarayı basma. * Ağlamak isteme. * Kurdun uluması. İSTİNAME Uyur gibi görünme. Yalandan uyuma. İSTİNAN Misvâk kullanma. Dişleri temizleme. (Misvâk kullanmak, sünnet-i seniyyedendir.) İSTİNARE Parlatmak. Parlak ve aydınlıklı olmak. * Ateş istemek. İSTİNAS Alışmak. Ünsiyetli olmak. Vahşiliğin gitmesi. Ürkekliğin kalkması. İSTİNASE Bir kimseyi beraber götürme. * Depretme. İSTİNBA Haber sormak. Haber istemek. * Vâkıf olmak. Bilmek. İSTİNBAT Bir söz veya bir işten gizli bir mânâyı meydana koymak. * Müçtehid veya büyük bir âlimin gizli bir mânâyı içtihadı ile meydana çıkarması. * Bir mes´eleyi derin tetkik ile meydana çıkarması. * Bir mes´eleyi derin tetkik neticesinde kaynaklarından güçlükle anlamak. İSTİNCA Birisinden maksadını istihsal etmek. * İlm-i Hâlde: Pislikten temizlenmek. Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan evvel; kan, sidik, meni´ gibi şeylerin çıktıkları yeri temizlemek. İSTİNCAD Yardım isteme. İSTİNCAH İşinin olmasını isteme. İSTİNCAS Bulaşma veya bulaştırma. İSTİNFAD Bir şeyden bıkkınlık gelme, usanma. * Bir şeyi tüketme, harcama. İSTİNFAK Malı harcıyarak tüketme. * Nafaka peydâ etme. İSTİNFAR Ürküp dağılma. İSTİNFAZ Bir yerin bütün her tarafını iyice öğrenebilmek için dikkatle bakma, inceleme. İSTİNGA İtl. Yelkenlerin yukarı kaldırılıp toplanması ve bu işin yerine getirilmesi için verilen kumanda. İSTİNHAC Bir kimsenin dediğine uyma. Söylediğini yapma. Yoluna gitme. İSTİNHAS Haberi iyice inceleme. İSTİNHAZ Bir kimseye bir iş için kımıldamamasını emretme. İSTİNKA Pâk olmasını istemek. İstincadan sonra hiç bir pislik eseri bırakmamak. İSTİNKÂF Kabul etmemek. Çekimser kalmak.(İşte ey insan! Eğer yalnız O´na abd olsan, bütün mahlukat üstünde bir mevki kazanırsın. Eğer ubudiyetten istinkâf etsen, âciz mahlukata zelil bir abd olursun! S.) İSTİNKÂH Araştırma. Ağız koklama. İSTİNKÂH (Nikâh. dan) Bir kadını nikâhla alma, nikâhlamak isteme. İSTİNKÂR Bilmemezlikten gelmek. * İnkâr etmek. * Bilmediği bir şeyi sormak. İSTİNKAS Bir şeyin fiatını düşürmeye çalışma, ucuzlatmağa uğraşma. İSTİNKAŞ Nakşetme, nakşedilmesini isteme. İSTİNSA´ Veresiye isteme. * Borcunu ödeyebilmek için mühlet isteme. İSTİNSAB (Neseb. den) Soyu bildirme. Soy dâvâsı gütme. İSTİNSAF Alacağını alma. Hakkını tamâmen alma, ödeşme. İSTİNSAH (Nesh. den) Sahifeyi çoğaltmak, nüshasını yazmak. Kopya etmek. * Silinmesini ve iptalini istemek. İSTİNSAH (Nush. dan) Nasihat alma. Öğüt isteme. İSTİNSAR Burna su veya başka bir ilâç çekip temizleme. * Püskürme. İSTİNSAR (Nasr. dan) Yardım isteme. İSTİNSAREN Arka çıkarak. * Yardım ümid ederek. İSTİNŞA Güzel koku koklama. * Haber, havâdis araştırma. İSTİNŞAD (Neşd. den) Bir kimseden şiir okumasını isteme. * Birine manzume okutma. İSTİNŞAK Abdest veyâ gusül esnâsında burun´a (üç defa) su çekmek. * Şiddetle koklamak, koklatmak. İSTİNTAC Netice almak. Netice çıkarmak. İSTİNTAK Söyletmek. * Huk: Sorguya çekmek. Maznundan işlediği fiile dâir ifade almak. İSTİNTAKNÂME Huk: Sorguya çekilen kimsenin ifâdesinin yazıldığı kâğıt. İSTİNZAL Tenzil etmek. İndirmek. * İnmesini istemek. İSTİRA´ İki tâne odun parçasını birbirine sürte sürte tutuşturma. * Çakmak taşında ateş çıkartma. İSTİR´A Riâyet isteme. İSTİ´RAB Sonradan Araplara dâhil olmak, araplaşmak. İSTİRABE Bir kimsenin hâlinden şüpheye düşme, kuşkulanma. İSTİRAHAT Dinlenmek. Rahatlamak. İSTİRAK Sirkat etmek. Çalmak. Hırsızlık etmek. İSTİRAK-I SEM´ Haber çalmak, kulak hırsızlığı. İSTİ´RAK Terlemek için yatma. İSTİRBAH (Rıbh. den) Fâize para yatırma, fazla faizle verme. İSTİRCA´ Geri dönmek. Dönmeği arzulamak. * İlm-i Hâlde: Bir cenaze gördüğü zaman: $ diye söylemek. İSTİRCA (Recâ. dan) Yalvarma, dileme, rica etme. İSTİRDA´ Çocuk emzirtme. İSTİRDAD Geri almak. Geri almayı istemek. İSTİRDAF Beraber olmayı istemek, beraber gitmeği arzu etmek. İSTİRFA´ (Ref´. den) Yapılmasını arzulama. * Yukarı kaldırılmasını isteme. İSTİRFAD Yardım isteme. İSTİRFAH (Refh. den) Refah, rahatlık ve bolluk isteme. * Rahatlık ve bolluk içinde bulunma. İSTİRHA´ (Rehavet. den) Gevşeme, uyuşma, tembelleşme, rehavet gelme. İSTİRHA-Yİ ADELÂT Adalelerin, kasların gevşemesi. İSTİRHA-YI A´SÂB Sinirlerin gevşemesi. İSTİRHAB Korkutma veya korkutulma. İSTİRHAM Merhamet istemek. Yalvarmak. * İzin istemek. Rica etmek. İSTİRHAMAT (İstirhâm. C.) İstirhâm etmeler, yalvarmalar, ricâ etmeler. İSTİRHAMNAME f. Bir rica veya arzu maksadıyla yazılan mektub. İSTİRHAN (Rehn. den) Rehin alma veya rehin alınma. İSTİRHAS Bir şeyi ucuz görme, ucuz sayma. İSTİRKAB (Rekabet. den) Çekememe, rekabet yapma. İSTİRKAK (Rıkk. dan) Harbde düşman tarafından esir alma. * Köle edinme, bir kimseyi kendine köle olarak alma. İSTİRŞA´ Bir işi yapmak için bir şey isteme. * Rüşvet isteme. İSTİRŞAD (Reşad. dan) Hak yoluna gitmek isteme. İSTİRVAH Rahatlama, istirahat etme. * Şiddetle koklama. İSTİRZAK (Rızk. dan) Rızk ve nafaka elde etmek için çalışma. İSTİRZAL (Rezalet. den) Rezil sayma. Kepaze, bayağı ve aşağılık görme. İSTİ´SA´ (İsyan. dan) İsyan etme. Anarşistlik ve zorbalık yapma. İSTİSA´ Bollaşma, bollanma, genişleme. İSTİS´AB Zor addetmek. Güç saymak. * Güçlük çekmek. İSTİ´SAB İğrenme, tiksinme. İSTİSABE Sevap kazanmak isteme. İSTİS´AD (Sa´d. dan) Uğurlu sayma. Mes´ud nazarıyla bakma. İSTİSAK Bir kimseden itimad edilir bir vesika veya senet alma. İSTİSAL (Asl. dan) Kökten koparıp çıkarmak. * Tıb: Bedenden kesilmesi veya koparılması istenen bir parçayı, uru kökünden koparmak. İSTİS´AL (Suâl. den) Soruşturma, tahkik etme, araştırma. İSTİ´SAM İsmetli olmayı istemek. Temizlik istemek. Günah ve ayıplardan temiz olmak. İSTİSAR Bir şeyden fazla miktarda alma, çoğaltmağa çalışma. İSTİSAR Kolaylaşmak, kolay olmak. İSTİ´SAR Bir işin güç olmasını arzulama. İSTİ´SAR Seçme, ayırma, intihab etme. * Seçip benimseme. İSTİ´SAR Esir olma veya esir etme. İSTİSARE Toz savurma, tozutmak, toz kaldırma. * Fesatçılık ve fitnecilik yapmak. İSTİSBAT (Sebt. den) Acele etmeyip tedbirli ve hesaplı davranma. İSTİSDAD (Sedad. dan) Doğruluk, dürüstlük. İSTİSFA Madeni eritip tasfiye etmek, hâlisini almak. İSTİSGAR Küçümsemek. Küçük görmek. Kerih görmek. İSTİSHAB Fık: Mazide sabit olup bilâhare zâil olduğu bilinmeyen bir şeyin hâlâ devam ettiği sayılmasıdır. (Birisinin ölümüne dair kat´i haber olmasa sağ sayılması gibi.) İSTİSHAB (Sohbet. den) Yanına alma. Birlikte götürme, beraber götürme. İSTİSHABEN Beraber götürerek, yanına alarak. İSTİSHAL Kolay saymak. Bir şeyi kolay addetmek. İSTİSHAR Alay etme, zevklenme, eğlenme. İSTİSKA´ (Saky. den) Su isteme. Susama. * Yağmur duasına çıkma. * Vücudun bazı yerlerinde su toplanması hastalığı. İSTİSKAL Ağır bulup hoşlanmadığını anlatmak. Soğuk muamele ederek sevmediğini bildirmek. İSTİSLAF (Selef. den) Birinin yerine geçme. Selef olma. İSTİSLAL Çekip çıkarma, sıyırma. İSTİSLAM Uyma, tabi olma. * Müslümanlığı kabul etme. İslâm olma. * Yolun ortasından gitme. İSTİSMAR Menfaatine âlet etmek. İşletmek. * Kıymetlendirmek. Sömürmek. İSTİSNA Ayırmak. Kaide dışı bırakmak. Müstesna kılmak. * Arapçada istisnâ kelimeleri şunlardır: $ İSTİSNAAT (İstisna. C.) İstisnalar, müstesna kılmalar, ayırmalar. İSTİSNAÎ İstisnaya âit. Ayırmayla alâkalı. İSTİSNAN İhtiyarlama, yaşı ilerleme, yaşlılanma. İSTİSRA´ (Sür´at. den) Sür´atlendirme, hızlandırma, çabuklaştırma. İSTİSRAR Odalık alma. İSTİSVAB (Savab. dan) Doğru bulma, mâkul görme, beğenme. İSTİSVABEN Beğenerek, doğru bularak, mâkul görerek. İSTİSVABGERDE f. Beğenilmiş. Doğru bulunmuş, tasvib olunmuş, mâkul görülmüş. İSTİ´ŞA Ateş ışığıyla yol yürüme. İSTİŞ´AR Bir mes´elenin yazılıp bildirilmesini istemek. * Kullanmak. * Ürkmek. İSTİŞ´ARAT (İstiş´ar. C.) Yazı ile bildirilmesini istemeler. İSTİŞARAT (İstişare. C.) İstişareler, danışmalar, meşveret etmeler. İSTİŞARE Meşveret etmek. Fikir danışmak. Müşâverede bulunmak. İSTİŞAT(A) (Şatt. dan) Çok kızma, öfkelenme, gazaba gelme. * Coşma, taşma. * (Kuş) hızla uçma. İSTİŞFA´ Birisinin yardımını istemek, şefâat dilemek. İSTİŞFA Şifa istemek. Hastalıktan kurtulup iyi olmayı arzulamak. İSTİŞFAEN Derdine derman aramak gayesiyle. Şifa istemek suretiyle. İSTİŞFAF (Şeffaf. dan) Şeffaf ve saydam olma. İSTİŞHAD Birisinin şâhidliğini istemek. Şâhid göstermek. Delil olarak ileri sürmek. * Şehid olmak. İSTİŞHADAT (İstişhad. C.) Şâhid göstermeler, delil olarak misâl göstermeler. * Şehid olmalar. İSTİŞHADEN Şâhid göstererek, şâhid getirerek. İSTİŞHAR Şöhret sahibi olmak. Şöhret kazanmak. İSTİŞKAL Zorlaştırma, güçleştirme, müşkülât verme. İSTİŞMAM Koklamak. Kokusunu almak. * Hissetmek, sezmek, dolayısı ile anlamak. * Uzaktan haber almak. İSTİŞRA Satın alma. Satın almak isteme. İSTİŞRAB İmâ ederek ve kapalı olarak anlatmak isteme. * İçmek isteme. İSTİŞRAF Ellerini güneş ışığına siper etme. İSTİ´TA (Atâ. dan) Bahşiş istemek. Atiyye istemek. İSTİTAAT (Tav´. dan) Tâkat getirmek. Kudreti ve gücü yeter olmak. İSTİ´TAB Kendinden razı, hoşnut etme. İSTİTABE Tövbe ettirme. Tövbe teklif etme. İSTİTABE Hoş ve iyi bulma. İSTİTAF Kaplama, ihtiva etme. İSTİ´TAF Yardım taleb etme. * Acımayı isteme. İSTİ´TAFKÂRANE f. Şefkat, merhamet isteyene yakışır halde. İSTİTAL Gözyaşları inci gibi dökülme. * Birbiri ardınca çıkma. Birbirinin peşinden çıkma. İSTİTALE Uzanmak. Uzantı. Uzayıp gitmek. * Birisi üzerine faziletlilik dâvasında bulunmak. * Tecvidde: Harf okunduğunda sesin imtidadına, uzamasına denir. Bu harfe müstatıl harfi de denir. Bu sıfat Dad harfine aittir. * Tıb: Vücutta bazı organların uzaması. İSTİT´AM Yemek isteme. Yiyecek şeyler taleb etme. İSTİTAN Vatan edinme, bir yerde yerleşme, yurt edinme. İSTİTAR Kapanmak, örtünmek. İSTİTAR Yazma. İSTİTARE Örtülecek, perdelenecek şey. İSTİTARE Gönderme veya gönderilme. Yollanma. * Uçurma veya uçurulma. İSTİTBA´ Tâbi olmayı istemek. Peşinden sürüklemek. İSTİTBAB (Tıbb. dan) Doktora başvurma, kendini hekime gösterme. * İlâç arama. * Çare isteme, derdine devâ arama. İSTİTMAM (Tamam. dan) Tamamlama, tamamlamağa çalışma. Tamamlamasını isteme. Bitirmek için uğraşma. İSTİTRAB Sevinmeyi, süruru istemek. İSTİTRABÎ Sürur ve sevinmeyi istemeğe dâir. İSTİTRAD Edb: Bir söz söylerken o fıkra içinde başka bir bahis nakletmek. İSTİTRADEN Edb: Bir bahis anlatırken, söz gelimi, başka bir mes´eleyi de anlatıvermek suretiyle. İSTİTRADÎ İstitrad ile alâkalı. Asıl mevzudan olmayan. İSTİTRADİYAT (İstitrad. C.) İstitrad şeklinde söylenen sözler. İSTİTRAF (Turfe. den) Hiç görülmemiş bir şey sayma. * Şubelendirme, dallandırma. İSTİVA Müsavi oluş. Temasül. * İ´tidal, istikamet ve karar. * Kemalin sâbit olması. * Kaba kuşluk zamanı. * Yükselmek, yüksek olmak. Üstün olmak. * İstila eylemek. İSTİVA-Yİ SİNN Kırk yaşlarına gelme. İSTİVFA Vefa istemek. İSTİYA´ Kötü davranma. Fena muamelede bulunma. İSTİYAK Misvâk kullanma. İSTİYAS (Ye´s. den) Ye´se düşme, ümitsizlenme. İSTİZA´ Işıklanma, aydınlanma. İSTİ´ZAB Birşeyi tatlı bulmak, tatlı saymak. Tatlı su istemek. İSTİZADE (Ziyade. den) Arttırılmasını arzulama, çoğaltılmasını isteme. İSTİZAE (Ziya. dan) Işıklanma, aydınlanma, ziyalanma, nurlanma. İSTİZ´AF (Za´f. dan) Zayıf ve âdi görme, küçümseme. İSTİZAH Belirsiz ve mübhem bir şey hakkında açık söylenmesini istemek. İzah istemek. * Gensoru. Bir mes´ele hakkında mebuslar tarafından başbakana veya bakanlardan birine açılan ve sonunda soruşturma yapılması istenilen sual. İSTİZAHEN Bir şeyin açıklanmasını isteyerek. İSTİZALE (İzale. den) Yok edilme, izale olma. İSTİ´ZAM Büyük tutmak ve büyük tanımak. * Gururlanmak. Kibirlenmek. İSTİZAN Bir hususta izin istemek. İzin için danışmak. İSTİ´ZAR Özür ve afv dileme. İSTİZARE Ziyaretine gelinmesini isteme veya ziyarete gelmesi istenilme. İSTİZHAN Akıl etmek, düşünmek. İSTİZHAR Dayanmak. Güvenmek. Arka vermek. * Yardım istemek. Zahîr istemek. * Ezberlemek. * Aşikâr etmek. İSTİZKÂR (Zikr. den) Hatıra getirme, hatırlama. Tahattur etme. * Ezberleme, ezber etme. İSTİZLAL (Zelle. den) Ayağını kaydırmak istemek. İSTİZLAL (Zill. den) Aşağılık ve zelil görme. * Bayağı ve âdi görülme. İSTİZLAL (Zıll. dan) Gölgelenme. Gölge altına girme. * Sığınma, himâyesine girme. * Gölgede oturma. İSTİZMAM Zemmetme, yerme, tenkid etme. * Kötü ve beğenilmeyen işler yapma. İSTİZMAR (Zamir. den) Düşüncelerini öğrenme, fikrini yoklama. Maksad ve niyetini anlamağa çalışma. İSTİZRAF (Zerafet. den) Zarif görünme, incelik gösterme. Zerafet gösterme. İSTUH f. Âciz, güçsüz, kuvvetsiz. Perişan, mahzun, biçare. |
Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi
I-İ Harfi
İSVİDAD Kararma, kara olma, esmerleşme. Siyahlanma. İSVİDAD-I CİLD Cildin kararması, esmerleşmesi. İSYAN İtaatsizlik. Emre karşı gelmek. Ayaklanmak. ÎŞ Yaşayış. Yaşamak. Zevk u safa sürmek. * Hayata medar olan ve geçinilen şeyler. * Ekmek. Gıda. İ´ŞA´ Akşam yemeği verme. İŞ´A´ Güneş, ışığını dağıtma. Şuâlanma. İŞA (Ağaç) çiçek açma. İŞA´-İ EŞCAR Ağaçların çiçek açması. İŞA´ (Bak: Işa) İŞAA Bir haberi yaymak, duyurmak. Bir şeyin şuyuuna, yayılmasına sebeb olmak. İŞAAT (İşâa. C.) Haber yaymalar. İŞAAT-I KÂZİBANE Kötü niyetlerle yalan haberler yayma. İŞ´AB Ölme, irtihal etme. İŞABE Saç ve sakal ağartma, beyazlatma. Genç yaşta saç ve sakal ağarması. İŞADE Çağırmak. Sesini yükseltmek. * Dünyevi matluba yetişmek. * Binayı yükseltmek. İŞAEYN (Bak: İşâân) İŞAHA Misvâk kullanma. İŞ´AL Şulelendirmek. Yaymak, alevlendirmek. Tutuşturmak. Parlatmak. Şiddetlendirmek. İŞAR Birlikte geçinmek, muâşeret etmek. Hoş geçinmek. İŞ´AR Yazı ile haber vermek. Anlatmak, bildirmek. İŞ´ARAT (İş´ar. C.) Tebliğler, bildirmeler. İŞARAT İşaretler. İŞARAT-ÜL İ´CÂZ İ´caza dair işaretler. İŞARAT-ÜL İ´CAZ Fİ MEZAN-İL ÎCAZ Îcaz zannolunan yerlerdeki i´caza işaretler. * Risale-i Nur Külliyatından bir kitap ismidir. İŞARET Bir şeyi bir vasıta ile (el, göz, kaş veya parmakla) göstererek bildirmek. * Nişan, alâmet, belli bir iz. * Ist: Doğrudan doğruya olmadan, hatırlatma suretiyle verilen emir. (Münasebat-ı tevafukiye eğer taaddüt etse ve ayrı ayrı cihetinden bir hâdiseye muvafık gelse, hem bilhassa makama mutabık, hem bilhassa kelâmın mânâsına muvafık ve müeyyid olsa, o muvafakat o vakit işaret derecesine çıkar. Evet muzaaf münasebet, işarettir. M.) İŞARET-İ ÂLİYE Tar: Şeyh-ül islâm, defterdar ve yeniçeri ağası gibi maiyyet memurlarından biri tarafından yazılan takrir veya ilam üzerine sadrazamın kabul veya red şeklinde yazdığı yazı. * Sadaret makamından çıkan emirler. İŞBA´ Doyurmak, açlığı gidermek. Doymak. * Fiz: Bir sıvının içinde, belli bir cisimden eriyebilecek en çok miktarın erimiş bulunması. * Edb: Arap nazmında, kafiye veya vezin zaruretinden dolayı kelimeye bir harf ilâve etme. İŞBAŞI t. Bir işte çalışanların başı, reisi. * İşe başlama saati. İŞBU İşte bu. Bu, şu. İŞCA´ Yenme, ezme. * Kederlendirme, hüzün verme, üzme. İŞCAR (Şecer. den) Ağaç yetiştirme. Ağaçlandırma. İŞCAZ Kederlendirme, üzme, hüzün ve gam verme. İŞE f. Orman, sık ağaçlık. * Câsus, hafiye. İŞFA´ (Şifâ. dan) Hastaya şifalı şeyler verme. Hastanın iyileşmesi için çeşitli çarelere başvurma. İŞFAF Üstün tutma. İŞFAK Acıyarak sakınma. Şefkat ve inayet etme. * Sevme. * Sakınma ve korkma. * Azaltma. * Lütfetme, bağış, ihsan. İŞGAL Zabtetme, istilâ etme. * Birisini işten alıkoyma, başka şeyle meşgul etme, oyalama, uğraştırıp kendi işine mâni olma. İŞGENE f. İhiyarlıktan veya kızgınlıktan dolayı yüzde hâsıl olan buruşukluk. İŞGERE f. Şâhin, atmaca ve doğan gibi av için kullanılan terbiye görmüş kuş. İŞGERF f. Dayanıklı, sağlam, kalın. * Şan, nam, ün, şeref. İŞGUH f. Yere yıkılış, yüz üstü kapanış. İŞGÜÇ t. Meşguliyet, vazife, memuriyet. İŞGÜFE f. İstifrağ, kusma. * Çiçek. İŞGÜZAR f. Becerikli, çalışkan. * Kendini göstermek için gerekmezken işe karışan. İŞHA´ (Şehi. den) İstenileni verme. * Göz dikme, almak isteme. İŞHA´ Ağız açma, ağzını açma. İŞHAD Delil getirme, delil olarak gösterme. Şehadet ettirme, şâhid gösterme. * Şehid olma. İŞHAR Ün alma, meşhur olma, şöhret kazanma. * Kadın, doğum yapacağı aya girme. İŞHAS Fesatçılık ve dedikoduculuk yapma. Çekiştirme. Gıybet etme. İŞHAS Gitme zamanı gelip çatma. * Tedirgin ve rahatsız etme. İŞHAZ Keskinleştirme, bileme. İŞHAZ-I SEYF Kılınç bileme. İŞKA´ Şaki ve bedbaht eylemek. İŞKA´ Şikâyet ettirme. * İntikam alma, öç alma. * Darıltma, gücendirme. İŞKÂL Güçleştirme, müşkilleştirme. * Zorlaştırma. * Şüpheli ve karışık olma. İŞKAMPAVİYA İtl. Harp gemilerinden asker naklinde kullanılan en büyük filika. İşkampaviya´lar sandal büyüklüğünde, yalnız ondan daha geniş ve yüksekti. Karaya asker sevkiyatında, gemiye erzak ve levâzım alınmasında kullanıldığı gibi eskiden donanmaya su alınacağı zaman su ile doldurulur, diğer bir filika yedeğinde geminin bordasına götürülerek geminin tulumbasıyla içindeki su nakledilirdi. (O.T.D.S.) İŞKÂR f. Av. * Avlama. İŞKEMBE f. Geviş getiren hayvanların midesinin en büyük kısmı. * Karın. İŞKENCE F. Eziyet, azab. İŞKESTE f. Kırık, bitik. Kırılmış. İŞKİL f. Şüphe, vesvese. Vehimlenmek. * Hile, tezvir. * Sağ ön ayağı ve sol arka ayağı beyaz olan at. İŞKÜFE f. Çiçek. İŞKÜNC f. Çimdik. İŞLEK t. Çok işler, fazlaca işlenen. * Tecrübeli, idmanlı, alışık. İŞMAM Hafif olarak duyurmak, koklatmak. Hissettirmek. * Kibirden dolayı başı dik yürümek. * Tecvidde: Bir harfe zamme veya kesre vermek ve bunu hafifçe hissettirmek. Harfin sesini genizden hissettirmek, biraz duyurmak, harfi çıtlatmak. İŞMAR Göz kırpma, işaret. İŞMİ´ZAZ Can sıkma, üzülme, yüzünü ekşitme. * Titreyip ürperme. İŞNUŞE f. Aksırık. İŞPİHTE f. Su sızıntısı. * Yayılmış, saçılmış. İŞPORTA (Arnavutça) Seyyar satıcı tezgahı. * Yayvan yemiş sepeti. İŞRAB (Şürb. den) İçirme veya içirilme. * Bir maksadı açıktan değil de, dolayısıyla gösterme. Kapalı surette anlatma. İŞRAF Yüksek bir yere çıkma. Yüksek bir yerden bakıp anlama. * (Hasta) ölüm döşeğinde olma. İŞRAK Allah´a şerik koşma. Allah´tan başkasından medet bekleme. İŞRAK Güneş doğmak. Işıklandırmak. Parlatmak. * Güneşlik yere dahil olmak. * Mc: Kalbe mânaların doğması. İŞRAKÎ Bâtıl İşrakiye felsefesine mensub. İşrakiyyunun dalâletten ve şirkten ibaret bâtıl ve hurafe fikirleri. İŞRAKİYYE İşrakiyyunların bâtıl ve hurafe mesleği. (Bak: Akl-ı evvel) İŞRAKİYYUN İşrakiyye felsefesi ile iştigal eden ve ehl-i şirk olan feylesoflar. (Bak: Akl-ı evvel) İŞRET İçki. Alkollü meşrubat. * İçki içme. Alkollü içki kullanma. İŞRETGÂH f. İşret edip içki içilecek yer. İŞRETHANE f. İşret yapmaya mahsus yer. Meyhane. * Mc: Bu dünya. İŞRETKEDE f. İşret yeri. İşrethane. İŞRETSAZ f. İşret eden, içki içen. İŞRÎN (İşrûn) Yirmi. (20) İŞRİRAK Ağlaya ağlaya boğulma derecesine gelme. İŞSA (Teşsi´) Ayakkabısına tasma takma, kayış geçirme. İŞTAT Adaletsizlik edip hükümde zulmetme. İŞTAT Dağıtma veya dağıtılma. İŞTEK f. Çocuk kundağı. İŞTİAL Tutuşma. Parlama. Alevlenme. * Mc: Şiddetlenme. İŞTİALÂT (İştial. C.) Parlamalar, alevlenmeler, yanmalar, tutuşmalar. * Mc: Şiddetlenmeler. İŞTİBAH Şüphelenmek. Şüphe etmek. * Kolay fark olunmaz derecede benzemek. İŞTİBAK (Şebeke. den) Örülmek. Örgülenmek. * Karşılıklı birbirine geçmek. * Perişanlık. * Zâhir olmak. * Koz: Güneş battıktan sonra gökte kum taneleri gibi görünen karışık yıldızlar. İŞTİCAR Zıdlaşma. * Elini çenesine koyarak, dirseğinin üzerine dayanma. İŞTİDAD (Şiddet. den) Şiddetlenme. * Sertleşme, katılaşma. * Büyüme. Artma, çoğalma, ziyâdeleşme. İŞTİFA´ İyi olma, şifa bulma. İŞTİGAL Bir iş işlemek. Uğraşmak. Çalışmak. Meşgul olmak. İŞTİGALAT (İştigal. C.) Meşguliyetler, çalışmalar, uğraşmalar. İŞTİHA Meyil. Haz. Fazla istek. Arzu. * Açlıktan gelen yemeğe karşı fazla isteklilik. İŞTİHAB Ağarma, beyazlama, kırlaşma. İŞTİHA-ENGİZ f. İştiha açıcı, iştah verici. İŞTİHAR Meşhur olma. Tanınma. Ün alma. İŞTİK´ (Şekva. dan) Şikâyet etme, şekvada bulunma. İŞTİKAK Türemek. Bir kökten ayrılan kelimelerin asılları ve birbirleri ile olan münâsebetleri, meydana gelişleri. * Çatallaşmak. Yarılmış bir şeyin bir şıkkını almak. * Edb: Aynı kökten türemiş olan birkaç kelimeyi bir araya getirme sanatı. MisallerEdipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. İk.M.)(Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem. Mehmed Akif) İŞTİMAL İçine almak, kaplamak. Çevirmek, ihata etmek. Şâmil olmak. İŞTİMAM Gereği gibi koklamak. Koku duymak. İŞTİN Toprak kandil. İŞTİRA Satın almak. Mübayaa etmek. İŞTİRAK Ortak olmak. Ortaklık etmek. Bir işde yer almak. Hissedâr olmak. * Bir lâfızda çok mânalar müşterek olması. Meselâ: "Ayn" kelimesi. Hem göz, hem de kaynak mânasına gelir. İŞTİRAK-I LİSAN Lisan ortaklığı. Aynı dili konuşma keyfiyeti. İŞTİRAKÎ Ortaklığa ait, ortaklıkla alâkalı. * Komünist. İŞTİRAKİYYE Komünistlerin bir nazariyesi olan sosyalistlik. İŞTİRAKİYYUN Komünist sosyalistler. İŞTİRAT (Şart. dan) Şarta bağlama, şarttlaşma. İŞTİTAT Dağılma. Perişan olma. İŞTİTAT Zulmetme. Haksızlık etme. Hükümde ve sair işlerde eziyet etme. İŞTİVA´ Kızarma, pişip yenecek duruma gelme. İŞTİVA-YI LAHM Etin kızarması. İŞTİYAK Fazla arzu ve şevk. Tahassür. Hasret çekmek. Özlemek. Göreceği gelmek. ÎŞ U NÛŞ Yiyip içme. Sefahet. İşret ve eğlence. İŞVE Güzellerin gönül çeken naz ve edâsı. Gönül çekici tavır. İŞVEBAZ f. Naz edici, edâ yapan, cilveli. * Meşhur bir cins lâle. |
Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi
I-İ Harfi
İ´TA Vermek. Bahşetmek. İhsan etmek. İ´TA-YI MA´LUMAT Malumat verme. Bilgi verme. İTA Edb: Kafiyenin bir mânada olarak aynen tekrar edilmesi. İTAAT Alınan emre uymak. Söz dinlemek. İnkıyad etmek. Boyun eğmek. Âmirin meşru emirlerini dinleyip ona göre hareket etmek. İTAB Kolsuz ve yakasız kadın gömleği. İTAB Tekdir etmek. Şiddetle hitab etmek. Azarlamak. Terslemek. Paylamak. Rencide etmek. Darılmak. İT´AB Yormak. Yorgunluk vermek. Sıkıntı vermek. İ´TAB Öldürme, katletme. Helâk etme. İ´TAB Şikâyeti kendisinden def´ ile razı ve hoşnud etmek. Hoşlandırmak. * Hışım etmek. İTABNAME f. Azarlama mektubu. İTAD Kazık çakma. İTAD İnekten süt sağarken, hayvanın ayağına geçirilen ip. İTAHA Bir şeyi tamamlama, yapıp bitirme, hazır etme. İ´TAK Esir, köle veya cariyeyi serbest bırakma. İTALE Uzatmak. Sözü uzun etmek. Tatvil-i kelâm etmek. * Birini zemmetmek, ayıplamak. İTALE-İ DEST El uzatma, hıyânet etme. İTALE-İ LİSÂN Dil uzatma, kötü şeyler söyleme. İTALİK Fr. Üstten sağa doğru yatık matbaa harfi. İT´AM Yemek yedirmek. Doyurmak. Taam vermek. İT´AM İkiz doğurma. İT´AMİYYE Bazı vakıf müesseselerinde fakirlerin doyurulması için ayrılan tahsisat. İTAN Vatan sayma, yurt kabul etme. İTAR(E) Bir şeyin peşini bırakmayıp tâkib etme. * Dikkat ve hiddetle bakma. İTARE (Tayerân. dan) Uçurma veya uçurulma. * Hızla gönderme, yollama. * Otomobil tekeri. İTARE-İ KEBUTER Güvercin kuşu uçurma. İTARE-İ NAME Sür´atle ve hevesli bir şekilde mektub yollama. İT´AS Öldürme, katletme. İTAŞ (Atş. dan) Susuz bırakma, susuz olma. İTAT Düşmanlık, zıtlık, adavet, muhasame. İTAVE (C.: Etâvâ) Rüşvet verme. İTBA´ Tâbi´ kılmak. Ardına katmak. * Gr: Bir kelimenin sonuna ilâve edilen tekerleme nev´inden mânasız söz. (Yazmak mazmak, Okumak mokumak gibi.) İTBAK (Itbak) Kaplamak. Kapamak. Kapaklamak. * İttifak etmek. * Tecvidde: Harf okunduğunda, dilin üst damağa kapanması. (Bu halde okunan harfler sad, dât, tı, zı harfleridir. (Bak: İdbak) İTBAL Kederlenme, kederlendirme. Derde, hüzne ve kedere düşürme. İTDAN Islanma veya ıslatma. İTFA´ Söndürme. Bastırma. Dindirme. * Bir borcu ödeyerek bitirme. * Fizikte: İntizamlı ve eşit zamanlarla sallanan bir hareketin yavaş yavaş azalarak sıfıra inmesi. İTFA-Yİ HARİK Yangının söndürülmesi. İTFAİYYE Yangın söndürme birliği, teşkilâtı. İTFAL İnsan vücudunun fenâ bir şekilde kokması. İTHAF Hediye etmek. Armağan vermek. * Edb: Birisinin nâmına eser yazmak. İTHAFNAME f. Bir eserin bir kimse adına olduğunu gösteren yazı. İTHAM Kabahatli görmek. Suç isnad etmek. Töhmetlendirmek. Kabahatli görünmek. Töhmetli olmak. İTHAMÎ İthamla ilgili. İTHAMNAME f. İddianame. İTİ Keskin, kesen. * Mc: Sert, acı. İ´TİBAR (İtibâr) Ehemmiyet vermek. Hürmet, riâyet ve hatır saymak. Kulak asmak. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbul farzetmek. * Taaccüb etmek. * Şeref, haysiyet. * Bir şeyin gerçek değil, kararlaştırılan değeri. * Ticarette söz veya imzaya olan itimad. İ´TİBAR-I SURET Surete itibar etme, görünüşe değer verme. İ´TİBARAT (İ´tibar. C.) İ´tibarlar, şeref ve haysiyetler. * Var sayılan şeyler, faraziyeler. İ´TİBAREN ...den beri, ... başlıyarak, ... den başlıyarak, ...den (yerinde kullanılır.) İ´TİBARÎ (İtibarî) Hakiki kıymeti olmayıp kıymeti var kabul edilme. Farazî ve izafî olan. Varlığı, başka şeylere nisbet edilmesi halinde bilinen. İ´TİDA Sesini yükseltmek. * Zulmetmek. * Haddinden geçmek. İ´TİDAD Yardım isteme. İmdât isteme. * Bir şeyi kol üzerine alma. İ´TİDAL Bir şeyde veya halde ifrat veya tefrite düşmemek. Vasat derece olmak. * Yumuşaklık. Uygunluk. * Gündüz ve gecenin birbirine denk, eşit olması. * Miktar ve keyfiyyet hususunda iki hâlet arasında mutavassıt olmak. İ´TİDAL-İ DEM Soğukkanlı davranış. Heyecanlanmadan, acele etmeden, düşüne düşüne ve tedbirli hareket. İ´TİFA´ Bağış dileme, afvedilmesini isteme. İ´TİFAR Yere vurma. Kavrayıp yere çarpma. Üzerine atılıp kavrama. İ´TİKAB Veresiye vermeme. Bir malı borç olarak satmama. Parasını almadıkça malı teslim etmeme. İ´TİKAD İnanmak. İnanç. Sıdk ve doğruluğuna kalben kararlı olmak. Gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak. (Bak: İltizam) İ´TİKAD-I FÂSİD Bozuk inanç. İ´TİKADÂT (İ´tikad. C.) İnanışlar. Bağlanışlar ve inançlar. İ´TİKADÂT-I BÂTILA Bâtıl, hak olmayan, asılsız şeylere inanışlar. İ´TİKADÎ İtikad ve inançla alâkalı. İ´TİKADİYAT İtikada ait mes´eleler. İ´TİKÂF Bir şeye devam etmek. * Ist: Bir yere çekilip yalnız ibadetle meşguliyet. Hususan Ramazanın son on gününde, mescidlerde ve buna benzer yerlerde kalıp, ibadet, ilm-i iman ve Kur´an, evrad ve ezkâr gibi ibadetlerle meşgul olmak. Böyle bir kimseye "Mu´tekif" denir. İ´TİKÂL (Ekl. den) Kemirme, kemirerek yeme. * Dalgaların, deniz kenarlarındaki karaları döğerek aşındırması. * Tıb: Yaranın, vücudu yemesi. Yaranın büyümesi. İ´TİKÂL-İ SEVÂHİL Kıyıların aşınması. İ´TİKAL Sağmak için koyunun ayaklarını iki bacağı arasına alma. * Devenin dizini büküp bağlama. * Güreş yaparken rakibini sarmaya getirip yıkma. İ´TİKAL Zorlaşma, müşkilleşme. İ´TİKAM Biriktirme, yığma. İ´TİKAR Birbirine karışıp sayılamama. İ´TİKAS Tersine dönme, akislenme. İ´TİLA (Ulüv. den) Yükselmek. Yukarı çıkmak. * Yüksek rütbelere çıkmak. İTİLAF Anlaşmak. Görüşmek. Uyuşmak. Muvafakat. * Cem´ olmak, birikmek. İ´TİLAF Yem yeme. İ´TİLAFAT (İ´tilaf. C.) Uyuşmalar, anlaşmalar. İ´TİLAK Âşık olma, birinin sevgi ve muhabbetine tutulma. İ´TİLAL (İllet. den) Hasta olma. * Hastalanma. * Bahane etme. * Her şeyden vazgeçip tek bir şeyle meşgul olma. İ´TİLAM Öğrenme, bilme. İ´TİLAN Aşikâr ve meydanda olma. İlân olunma, meydana çıkma. * Doğum esnâsında çocuğun görünmesi. İ´TİMAD (İtimad) Güvenerek bağlanmak. Emniyet etmek. Bir şeye kalben güvenip dayanmak. İ´TİMAD-ÜD DEVLE Devletin itimadı, güveni. * Tar: Safevî sadrazamlarına verilen ünvan. İ´TİMAD-I KAVÎ Sağlam itimad, kavi güveniş. İ´TİMADEN İtimad ederek, dayanarak, güvenerek. İ´TİMADNAME f. İtimad yazısı, itimad bildiren yazı. İ´TİMAK Derinine varma, derinliğine inme. İ´TİMAM (İtimam) Başına sarık sarmak. * Ortalık yeşillenmek. * Miğfer giymek. İ´TİMAN Emniyet etme, emin bulunma. İ´TİNA (İtinâ) Çok dikkat etmek. Özenmek. İ´TİNAK (Unk. dan) Birbirlerinin boyunlarına sarılma. * Kucaklama. * Sıkıca kavrayıp alma. İ´TİNAN Bir kimsenin içyüzü meydana çıkma. * İnsanın önüne durma. İ´TİRAF (İtiraf) Kabahatini saklamamak. Suçunu söylemeği kabul etmek. Gizleyip söylemek istemediği şeyi açıklamak. İ´TİRAF-I CÜRM Maznunun yaptığı suçu söylemesi, itiraf etmesi. İ´TİRAF-I KUSUR Kusurunu söyleme, itiraf etme. İ´TİRAZ (İtiraz) Kabul etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek. * Men´ eylemek. Men´ olmak. İ´TİRAZİYE İtiraza, kabul etmediğine dair yazı. * Edb: Cümlenin esasından olmayıp yalnız bir husus hakkında söylenen ibare. (Bak: Cümle-i mu´terize) İ´TİSA Asâya dayanma, baston kullanma. İ´TİSAB Sinirlenme, asabileşme. * Kanaat etme. İ´TİSAF Zulüm ve haksızlık etmek. Doğru yoldan ayrılmak. Haksızlık. İ´TİSAM İstediğini vermek. İ´TİSAM Günahlardan sakınmak. * Pâk olmak. * Bir şeye yapışarak sıkı tutmak ve korunmak. İ´TİSAR Suyunu çıkarmak için bir şeyi sıkma. İ´TİSAR Zorluk, güçlük, meşakkat. İ´TİSAS Gece gezip dolaşma, devriye vazifesini görme. İ´TİŞA´ Akşam vakti yola çıkma. İ´TİTAF Bir şeye örtünme, bürünme. İ´TİVA Bükme veya bükülme. İ´TİYAD (İtiyat) Alışkanlık. Huy. Âdet. Âdet edinmek. İ´TİYAK Alıkoymak, engel olmak, mani olmak. İ´TİYAN Dik dik bakma, gözünü dikme. * Yardım etme. İ´TİYAŞ Geçinme. İdareli yaşama.İ´TİZA´ : Bir kavim veya kimseye bağlı bulunma. İ´TİZAD Yardım etme. Muavenette bulunma. * Yardım ve imdat isteme. * Bir şeyi kol üzerine alma. İ´TİZAL (İtizal) Bir şeyi işlemeğe tamamen kasd ve teveccüh eylemek. * Nefsine müracaatla cürüm ve hatasını itiraf etmek. İ´TİZAL Ehl-i Sünnet olan hak mezhebden ayrılıp hakka aykırı başka yola sapmak. Mu´tezile olmak. (Bak: Mutezile) İ´TİZAM (İtizam) Büyüklük kazanmak. Azametlenmek. Büyüklenmek. İ´TİZAM Azim ve kasdeylemek. Gitmek üzere olmak. Fütursuz ve kasd üzere olmak. İ´TİZAR Kusurunu bilerek özür dilemek. Kusurunu beyan edip ve anlayıp af dilemek. (Takdire şayan güzel bir haslettir.) İ´TİZAZ Kendini aziz, izzetli saymak. İTK´ Koltuk altına yastık veya dayak koyma. Dayanacak bir şey kullanma. * Yaslanma. İTKAN Pürüzsüz yapmak veya yapılmak. Sağlamlaştırmak. Hakikata yakından vakıf olmak, delileriyle bilmek, inanmak. Bilerek emin olmak. Muhkem kılmak, muhkem yapmak. Sâbit kılmak. İTKAN-I MUHKEM Bütün açıklığıyla bilerek sağlam yapmak.(...Ve şu kâinatta bir itkan-ı muhkem, bir insicam-ı ahkem görünüyor. Mâdem şu biçare, perişan küremiz, sergerdan zeminimiz bu kadar hadd ü hesaba gelmez zevil-hayat ile, zevil-ervah ile ve zevil-idrak ile dolmuştur. Elbette sâdık bir hads ile ve kat´i bir yakîn ile hükmolunur ki: Şu kusûr-u semaviye ve şu bürûc-u sâmiyenin dahi kendilerine münasib zihayat, zişuur sekeneleri vardır. S.) İTKAN-I SAN´AT San´atın sağlam, mükemmel ve pürüzsüzlüğü. İTLA´ Başkasını geçme. * Te´hir etme. İTLAF Ziyan etmek. Telef etmek. Bozmak. * Öldürmek. İTLAL Hayvanı yedeğinde götürme. * Damlatma. İTMAM Tamamlamak. Bitirmek. İkmal etmek. Tekmil etmek(...Ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar; ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini itmâm ettikten sonra; yine onları gönderen Hâlik-ı Zülcelâline dönecekler ve Mevlâ-yı Kerimlerine kavuşacaklar!... M.) İTMİNAN Emniyet içinde olmak. İnanmak. Mutlak olarak bilmek. Kararlılık. İTMİNAN-I KALB Kalbden ve gönülden inanma. İTMİNANKÂRANE f. İtminan göstermek suretiyle. İTNAB (Bak: Itnab) İTNAN (Çocuk) hastalıkdan dolayı gelişememe. İTRA´ Doldurma. İTRAB Toprak serpme. Topraklama. İTRAK Bırakma, vazgeçme, terkettirme. İTRAZ Kurutma veya kurutulma. İTTİAD Randevu verme. İTTİAS Öldürme, helâk etme. İTTİAZ (Va´z. dan) Nasihat ve öğüt dinleme. İTTİBA´ Tabi´ olma. Arkasından gitme. İtaat etme. Tebaiyyet ve imtisal etme.(Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzun reçetesi: İttiba-ı Kur´andır! M.)(Muhabbetullah, Sünnet-i Seniyyenin ittibaını istilzam edip intac ediyor. Ne mutlu o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeye ittibaından hissesi ziyade ola. Veyl o kimseye ki, Sünnet-i Seniyyeyi takdir etmeyip, bid´alara giriyor! L.)(Eğer Allah´a muhabbetiniz varsa, Habibullah´a ittiba´ edilecek. İttiba´ edilmezse, netice veriyor ki, Allah´a muhabbetiniz yoktur! L.) İTTİBAEN Tâbi olarak, ittiba ederek, uyarak. İTTİCAH Bir cihete gitmek, yönelmek. Teveccüh etmek. İTTİCAR Ticaret yapma. * İlâç kullanma.İTTİFAK : Beraber hareket için sözleşmek. İttihad ve muvafakat etmek. Söz birliği etmek. Anlaşmak. (Bak: İhtilaf, Ehakk)(İttifak hüdâdadır, hevâda ve heveste değil.) İTTİFAKA Rast gelme. İTTİFAKAN Birleşerek, anlaşarak. İTTİFAKAT (İttifak. C.) İttifaklar, sözleşmeler, ittihadlar. İTTİFAKÎ (İttifakiyye) Birleşmeye, sözleşmeye, ittifaka veya uyuşmaya ait. Tesadüfle, rastgele. İTTİFAKİYYAT Tesadüfle olan şeyler. İTTİFAKPEZİR f. İttifak ve ittihad kabul eden. İTTİHAB (Hibe. den) Karşılıksız olarak verilen bir bağışı kabul etme. İTTİHAD Birleşmek. Birlik üzere âmil olmak. Birlik. Aynı fikirde olmak. (Bak: İhtilaf) İTTİHAD-I ÂR Rey ve fikir birliği. İTTİHAD-I İSLÂM İslâm birliği. (Azametli bahtsız bir kıt´anın, şanlı tâli´siz bir devletin, değerli sâhibsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır. M.)İttihad-ı İslâmın varlığı ve devamı için:1- İslâm milliyetini esas alıp, menfi unsuriyet fikrini bırakmak.2- İslâm dünyasındaki dini cemaatler, gayede ve dinî esaslarda ittifak edip teferruat meseleleri medar-ı niza etmemek.3- İslâm devletleri arasında meşveret-i şer´iyeyi yapmak.Bunlar en ehemmiyetli sebeplerinden üç tanesidir. İTTİHAD-I MENAFİ´ Menfaatlerin bir ve ortak oluşu. İş birliği. İTTİHAD-I MUHAMMEDÎ CEMİYETİ Süheyl Paşa, Mehmed Sadık, Ferik Rıza Paşa, Derviş Vahdeti ve arkadaşları tarafından İstanbul´da 5 nisan 1909 tarihinde kurulan bir cemiyettir. İTTİHAD-I UMUMÎ Umumi ittihad. Bütün insanların birleşmesi. İTTİHAD VE TERAKKİ 1918 tarihine kadar devam eden ve Osmanlı Devletinin son zamanlarında mühim rol oynamış bir siyasî parti. (Bak: Tanzimat) İTTİHAM Suç altında bulunmak. Suçlamak. Töhmet altında olmak. Suçlandırmak. (İtham yerine de kullanılır) İTTİHAZ Edinmek. Kabullenmek. "Öyle" diye bakmak. Kabul etmek. İTTİKA Sakınmak. Çekinmek. Günahlardan ve bütün kötülüklerden kendini çekmek. Takvâ ile amel etmek. (Bak: Amel-i salih) İTTİK´ Dayanmak. Yaslanmak. * Oturmak. İTTİKÂL Allah´a tevekkül etme, güvenme, dayanma. İTTİKAN Muhkem yapılmak. Esaslı ve şüphesiz yakından bilmek. İTTİKAR Vakar, gurur ve büyüklük gelme. İTTİRA´ Dolma, nemalanma. * Solma. İTTİRAD (Bak: Ittırad) İTTİSA Bollaşmak. Genişlik kazanmak. Genişlemek. Vüs´at. İTTİSAF Vasıflanmak. Muttasıf olmak. Sıfat sahibi olmak. Bir hâl takınmak. İTTİSAFKÂRANE f. Vasıfları belli olur surette. Bir hal takınarak. İTTİSAH Paslanma, kirlenme. İTTİSAK Dizilmek. Bir nizam dahilinde sıralanmak. * Beraber olmak. * Tamam olmak. Toplanmak. İTTİSAL Ulaşmak. Bitişmek. * Birbirine dokunmak. Yakınlık. Bağlılık. Kavuşmak. İTTİSAM (Vesm. den) Damga ve nişan vurma. * Dağlama, süsleme. İTTİTAN Bir memlekette veya bir şehirde yerleşme. Vatan edinme. İTTİZA´ Alçak gönüllülük, tevazu, mütevazilik. * Devenin, boynuna basarak üstüne binebilmek için, başını aşağı eğme. İTTİZAH Vazıh olmak. Açık olmak. Aşikâr olmak. İTTİZAH-I DELİL Delilin açık, vazıh ve aşikâr olması. İTTİZAN Ölçülü olmak. Vezne girmek. İTYAN Delil getirmek. * Gelmek. * Vermek. * Vüsul, vasıl. * Vârid olmak. * Zikir ve isbat ve takrir eylemek. |
Osmanlıca Sözlük Lügat İ-İ Harfi
I-İ Harfi
İVA´ Barındırma, kondurma. Yerleştirme, oturtma, iskân ettirme. İVAD İlk işine dönme. * Âdet edinme. İVAR İkindi vakti, ikindi zamanı. İ´VAR Bir gözünü kör etme, tek göz bırakma. İVAZ Karşılık olarak verilen şey. Bedel. İVAZ f. Hazırlanmış, düzülmüş. İVAZAN Karşılık olarak, mukabilinde, karşılığında. İVEC Eğrilik, çarpıklık, yanlışlık. * Hakkı ve hakikatı eğri büğrü heveslerle tahrif etmek, gayr-i müstakim şekle getirmek. İVEDİ Aceleci, savruk. Çabuk. İVEZZE (C.: İvezz) Kaz. Ördek. * Gövdesi bodur olan. Bodur gövdeli olan. İVGEN Koşan, acele eden. İ´VİCAC Doğru davranmamak, eğri büğrü olmak. Hamlık. * Hakkı bâtıl, bâtılı hak göstermek. İVZ Ördek. Kaz. * Gövdesi bodur olan kimse. İYAB Avdet eylemek, geri dönmek. İYAB Ü ZEHAB Gidiş - geliş. İYAD Kuvvetlendirme, takviye etme. * Takviye eden âlet. İY´AD (Bak: İ´âd) İYADET (Bak: Iyâdet) İYAL (Bak: Iyâl) İYALET İdare etme, valilik yapma. * Bir valinin idare ettiği belde. * Vadi. İYAN (Bak: Ayân) İYANÎ Ayân olana ait, âşikâr ve belli olana dair. İYAS Yeis hali. Ümidsizlik ve kederli oluş. İYASE Ye´se düşürme. İYAZ (Bak: Iyâz) İYD (Bak: Îd) İYN (Bak: În) İZ (İZİN) "Hem, vakt, yevm, hîn" gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi. * Mâzi fiillerinden evvel "iz" gelirse: İzküntü muallimen: Muallim olduğum zaman mânasına geliyor. (iz) Yazılmasa mânası, muallim idim olur. İZA Arabça kelimelerin başında kullanılırsa; birdenbire, bir de bakılır ki, gibi mânalara gelir. İsim cümlesinin evvelinde bulunur. İZA´ Hiza, sıra. * Bolluk ve refah sebebi. İZA´ İyiliğe, iyilikle mukabele etme. * Korkma, havfetme. İZA İncitmek, eziyet etmek. İncitilmek. (İza-i mü´min haramdır) İZAA (Izâat) Açığa vurma, belli ve âşikâr etme. * Yüksek sesle bildirme, ilân etme. * Radyo. İZAA-İ ESRAR Gizli sırları açığa vurma, açıklama. İZAA (Bak : Izaa) İZAAT İlân etmek, açığa vurmak. Sesle neşriyat yapmak. İ´ZAB Suyu temizleme. * Vazgeçme. * Azaba düşürme veya düşürülme. İZABE Eritmek, eritilmek. Su gibi akıcı hale koymak. Yumuşatmak. Islah etmek. İZABE-İ NÜHAS Bakırın eritilmesi. İZ´AC Rahatsız etmek. Bunaltmak. * Yerinden koparıp ayırmak. İZADE Ailesini koruması için bir kimseye yardım etme. İZAE (İzâet) (Zû. dan) Işık verme, aydınlatma, ziya verme. (Bak: Izaet) İZ´AF Zayıflatmak, kuvvetsiz hale getirmek. * İki kat etmek. İki misline çıkarmak. İZAFAT (İzâfet. C.) İzafetler, isim takıları, isim tamlamaları. * Gr: Zincirleme isim tamlaması. İZAFE(T) Bir şeyi bir kimseye veya bir şeye nisbet etmek, yakın etmek. İsnâd etmek. Katmak, katıştırmak. * Bir şey üzerine meylettirmek, havale olmak, bağlanmak. * Mal etmek. * Gr: İki isimden meydana gelen bağlılık tamlaması. İZAFET-İ MAKLUB Ters çevrilmiş terkib. Muzaf-un ileyh ile muzafın yer değiştirmesi olup, böylece birleşik isim ve sıfatlar yapılır. Bu terkibler semâidir; işitilmekle öğrenilir, bir kaideye bağlı değildir. Her terkib bu şekle sokulmaz. Meselâ: Tâb-ı meh: Meh-tâb: Ay ışığı. Çeşm-i âhu: Ahu-çeşm: Ceylân gözlü. Nazar-ı haram: Haram-ı nazar... gibi.) İZAFET-İ MAKTU´ Kesik tamlama. Terkib-i izafet-i maktu´da denir. Esre´yi kaldırmağa da fekk-i izafet denir. Yani izafetin kaldırılması demektir. Meselâ: Câme-hâb $ : Yatak. Câme-i hâb $ : Uyku elbisesi. Ser-rişte $ : İp ucu, vesile, tutamak. Ser-i rişte $ : İpin ucu. İZAFETEN İsnad etmek suretiyle, isnad ederek, ona bağlıyarak. İZAFÎ İzafetle alâkalı, izafete dâir. Ona bağlamak suretiyle. Alâkalı göstererek. İZAFİYYE Münasebet. Bağlı oluş. Alâkalılık. İZAFİYYET Alâka mahiyeti. Bağlılık. İZAH Açıklamak. Bir şeyi anlaşılır hâlde söylemek veya yazmak. İZAHA Bir şeyin çevresini dolaşma. İZAHAT (İzah. C.) İzahlar, açıklamalar. İZAHE Bir şeyi ayırma. * Kurtulma. * Yok etme. İZAHEN Açıklayarak, izah ederek. İZAKA (Zevk. den) Tattırma veya tattırılma. Lezzet ve zevk hissettirme. İZALE Zevale erdirmek. Gidermek. Ortadan kaldırmak. Mahvetmek. İZALE-İ ŞÜYU´ Ortaklığı giderme. İZALE Halsiz bırakma. * Uzun etekli elbise. * Kadın yaşmağını açma. * Sarığın ucunu uzatma. İ´ZAM Büyük görmek, büyük bilmek. Bir hâdiseyi büyük göstermek, büyütmek. İ´ZAM Göndermek. Yollamak. İZAM (Azim. C.) Büyükler. Büyük kimseler. * (Azm. C.) Kemikler. İZAM-I REMİME Çürümüş kemikler. İZA-MA Gr: Zaman zarfı olan "izâ"ya müsavidir. Müzari fiilinden evvel gelirse onu cezm eder. İZ´AN Basiret. Anlayış. * Teslim olup itaat etmek. * Akıl. Zekâ. İnanç. İdrak. Bilmek. (Bak: Dimağ) İZ´AN-RÜBA f. Anlayışı şaşırtan. Aklı oynatan. Çok hayret ve taaccüb veren. Aklı alan. İZ´AN-RÜBA-İ KÂİNAT Kâinatın aklı alan vechesi, herkese hayret ve şaşkınlık veren yüzü. İZAN Bildirmek. * Ezan okumak. İZAR Yanak. İnsanın yüzündeki yanak kısmı. İZAR Peştemal. Futa. Göğüsten aşağı örtülen elbiseler. * İsmet, iffet. * Zevce. İZAR f. Suyun dibi. İZARE Ziyaret ettirme. İZARE Bir kimseyi kuşkulandırıp vesveseye düşürme. İ´ZAZ Hürmet etmek. Ağırlamak. İkram etmek. Aziz kılmak. Galip gelmek. İ´ZAZEN İkram ederek, ağırlayarak. İZBAD Köpüklenme. * (Ağaç) çiçek açma. İZBAR Yazma. Yazma ile bildirme. İZBE Kuytu. Loş. Pis ve nemli yer. İZCA´ Defetme, kovma. İZDİCAR Nasihatı dinleyip kabul etme. Söylenen sözü dinleyip tutma. İZDİHAM Kalabalık bir yerde halkın çok birikmesinden meydana gelen sıkıntı. İZDİRA´ Tahkir etme, hakir ve âdi görme. İZDİRA´ Ekin ekme, zirâat yapma. İZDİRAD Yutma. İZDİRAM Lokmayı iri iri yutma.İZDİVAC : Çift olmak, birbirine eş olmak. Meşru nikâhla evlenmek. İZDİYAD Ziyadeleşmek. Çoğalmak. Artmak. İZDİYAL Kaybetme, yok etme. İZDİYAN Süslenme, bezenme. İZDİYAR Ziyâret etme, gidip görme. İZEM Büyüklük. İZEN Gr: O halde, o takdirde, öyleyse. (Bak: Huruf-u nasibe) İZFAF Gelin gönderme. İZHAB Gönderme. * Giydirme veya giydirilme. * Altun kaplama. İZHAC Oturma, ikamet etme. İZHAF Yalan söyleme. * Hıyanet etme, verdiği sözünü tutmama. * Hayrette bırakma, şaşırtma. İZHAK Yok etme, mahvetme. * Öldürme. * Oku, nişandan ayırma. İZHAL Hatırdan çıkarma, unutma. İZHAR Açığa vurma. Meydana çıkarma. * Göstermek. Zâhir ve âşikâre ettirmek. * Yalandan gösteriş. * Tecvidde, iki harfin arasını birbirinden ayırıp açarak ihfâsız, idgamsız olarak okumaya denir. Bu sıfatın harfleri Huruf-ı halk denilen harflerdir. İZHAR-I BELÂGAT Belâgat gösterme. İZHAR-I HAK Hakkı izhar etmek. Hakkı açıklama. İZHAR-I TECELLÜD İnad edip kafa tutma, yalandan cesaretlilik gösterme. İZHAR-I TEESSÜR Teessür gösterme. İZHAR Toplayıp biriktirme. İZİN (Bak: İzn) İZK Ağaç dalı. * Hurma salkımı. İZKÂM Zükâm hastalığına yani nezleye uğratma. İZKÂR Hatıra getirmek, andırmak, hatırlatmak. İZLAF Yakın etmek. Toplamak, cem´ etmek. İZLAK (Bak: Zelâka) İZLAL (Zıll. dan) Gölge yapmak. Gölge koymak. Gölgelendirmek. İZLAL (Züll. den) Alçaltmak. Haysiyetsiz ve hakir etmek. İZLAM Karanlık olmak. Zulme giriftar olmak. Zulme tutulmak. İZMAM Bir kimseden söz alma. * Bir insanı kötülenecek bir halde bulma. İZMAR (Bak: Izmar) İZMİHLAL Bozulup gitmek. Perişan olmak. Yok olmak. Görünmez hale gelmek. İZMİHRAR Surat asma. * (Yıldız) parıldama. * Kış mevsiminin şiddetli olması. İZMİL Keskin demir. * Çekiç. * Deri kesmekte kullanılan bıçak. İZN (İzin) Yasağı kaldırmak. Bir şeye ruhsat vermek. Yol vermek. Hizmetten çıkarmak. İZN-İ ÂMM Herkese müsaadeli olan. * Ist: Cum´a namazı kılınan cami kapısının kayıtsız şartsız her müslümana açık olması. İZNİLLÂH Allah´ın (C.C.) müsaadesi, izni. İZİNNAME f. Eskiden bir nikâhın kıyılabilmesi için kadı tarafından verilen izin kâğıdı. İZNAB Günah işleme. Günahkâr olma. * Kuyruk takma. İZRA´ Korkutma. * Çok fazla medhetme, aşırı derecede övme. * Altun arama. İZRA´ Arşınlama, ölçme. İZYAN Süslenme, donatılma. İZZ Kıymet. Değer. Güçlü oluş. Alikadir olmak. Kavi. Şerif. Azim. İZZ Ü ŞEREFLE Güle güle, uğurlar olsun. İZZET Bir kimse zelil iken kavi ve kudret sahibi olmak. Ziyâdelik ve üstünlük. * Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu´teber olmak. * Bulunmaz derecede az olan şey. İZZET-İ NEFİS Zillete düşmiyerek şeref ve haysiyeti muhafazaya çalışmak. Vakar.(Gıybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sâhibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. M.) İZZET-İ İSLÂMİYE İslâmi izzet. Müslüman olanın her hususta daha şerefli, daha çalışkan, daha izzetli olması hâleti. Diğer dinlerdekilerden ve dinsizlerden izzetli ve şerefli olmaları hâleti. İZZETLÛ Şeref ve itibar sahibi. * Eskiden belirli bir mevki ve rütbe sahiblerine verilen ünvan. İZZÎ Tahammüllü, sabırlı kimse. İZZÜ-D-DEVLE Tar: Müslüman hükümdarları tarafından sık sık kullanılan ve devlete değer veren, devletin değeri mânâsına gelen bir ünvan. İZZ-ÜD-DİN Dilimizde "İzzettin" şeklinde isim olarak kullanılan bu kelime; "Dinin kıymeti, ulviyet ve kudreti" anlamına gelir. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.