Hastalık Ve Musibetler Sabırla Güzelleşir |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hastalık Ve Musibetler Sabırla GüzelleşirHastalık ve musibetler sabırla güzelleşir Hakkında Hastalık ve musibetler sabırla güzelleşir Hiç düşündük mü, acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri nelerdir? Bu “davetsiz misafirlerimizi” nasıl karşılamalıyız? Her nimet, aslında bizim için bir imtihandır Şükürle kurtuluşumuza vesile olabileceği gibi, şükürsüzlükle felaketimize de sebep olabilir Bu bizim “nimet” ve “külfet”ten güzelce istifademize bağlıdır Bazen nimet sandığımız hususların, aslında tersi bizim için nimettir Allah bazen en büyük nimetleri en büyük musibetler içinde saklar O bela ve musibetleri nimete ulaşmak için köprü yapar Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz Rahata rahatla erişilmez Sıkıntı ve musibet günahları temizler İnsan, bu dünyada misafir bir memurdur Önemli bir görev için buradadır Sermayesi olan ömür dakikalarıyla ebedî mutluluğu kazanacaktır Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bize derece kazandırır Peygamberimiz, mü’minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her güçlük ve üzüntünün onun günahlarını temizlemeye vesile olduğunu müjdeler Sadece şahsına değil, malına ve çoluk çocuğuna gelen bir belanın da Allah’ın huzuruna tertemiz çıkmasına vesile olabileceğini ifade eder Kulun günahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa, üzüntü ve hastalık bu fonksiyonu görür ve onu ahiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır Dünyada geçici bir süre için sıkıntı çekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir Alimlerimiz, “Eğer dünya musibetleri olmasaydı, ahirete müflis olarak giderdik!” derken bu gerçeğe işaret etmişler Allah’ı kullara şikayet etmemek, yakınıp sızlanmamak şartıyla geçici hastalık dakikaları bire bin ahiret sevabı kazandırır Bir dakika hastalık bazen bir gün ibadet hükmüne geçer Ahirette çok tatlı meyveler verirler Musibetler, kişiyi inançsızlıktan korur Asıl büyük hastalık inançsızlık, ibadetsizlik musibetidir Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır Allah’ı tanıyan ve ona kulluk edenin dünyası aydınlık ve mutlulukla doludur Kişi imanın kuvvetine göre bunu hisseder İmanın verdiği manevi sevinç ve şifa yanında küçük maddi hastalıklar hiç kalır Dünyanın acıları ahirette nimet olarak kendini gösterecek Dünyanın tatlı gördüğümüz günahlı birçok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza çıkacak Dünya hizmet ve çalışma yurdudur Ücret ve mükâfat yeri değildir Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kaybetmez, isyan etmez ve Allah’a hamd ederse, alacağı diğer sevapların yanı sıra kendisi için cennette bir köşk inşa edilir En büyük musibet olan ölüm bile, mü’min için bir rahatlık vesilesidir Musibetler, birer sabır sınavıdır Kişinin değeri göstereceği sabır ölçüsüne bağlıdır Sabır, imanımızın göstergesidir Altın ile bakır, elmas ile cam sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur Peygamberimiz, “Şüphesiz, büyük mükâfat büyük belalardadır Allah bir topluluğu severse onları sıkıntılarla imtihan eder Rıza gösteren rıza bulur Hoşnutsuzluk gösteren de hoşnutsuzluk bulur” Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gösteren, “sabırlılar defteri”ne kaydedilir “Mü’minin durumu hayret vericidir Her hali hayırdır Bu ondan başkası için söz konusu değildir Kendisine bir nimet gelse şükreder, mükâfat alır Bir hastalık gelse sabreder, yine mükâfat alır Kısacası, Allah’ın mü’min için her hükmü hayırdır” Hastalık ve musibet Allah’a yaklaştırır Ölüm gerçeğini, dünyanın faniliğini hatırlatıp asıl vatanını düşünmeye sevk eder Gönlü Rabb’e bağlar Yapılan işte daha samimi olunmasını sağlar Büyük bir ibadet olan dua kapısını açar “Biz insana nimet verdiğimizde o yüz çevirir, başını alır uzaklaşır Fakat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur!’ (Fussilet, 51) ayeti bu gerçeğe işaret eder Böyle durumlarda gerçek mü’min, sadece Allah’tan yardım diler, O’na yalvarır Şifa için derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, üfürükçüye gitmez, mezardan, türbeden medet ummaz Malını ve servetini, hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedenini hastalık kaplayan, buna rağmen halini kimseye şikayet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O’na seslenen Hz Eyyûb gibi davranır: “Rabb’im, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 83) Allah da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldırır ve onu över: “Biz onu sabredici bulduk Ne iyi kuldu o! Gerçekten Allah’a yönelirdi” (Sad, 44) Gönülde kulluk bilincini uyandırır Hastalık ve musibetler, ruh dünyamızda çeşit çeşit kulluk çiçekleri açtırır Nice hastalık ve musibet vardır ki kul için bir şok görevi yapar Fıtratının rayına oturmasını sağlar Hayatına istikamet kazandırır Tövbe ile kulluk görevine döndürür Böyleleri için hastalık bir sıhhat, sağlık ise bir hastalıktır Nice sağlığı yerinde, güçlü kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dünyayı tatlı görüp, ahireti unutup gaflete gömülmüş asıl büyük hastalığa tutulmuşlardır Hastalık sayesinde dünyanın faniliğini anlamış, asıl yurdunun özlemi içine girmiş, dinî görevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş görünüşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır Böyleleri için hastalık bir nimet ve rahmettir İnsana gerçek tevekkülü kazandırır Çaresizlik halinde kalbin sadece Allah’a çevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir Bu beklenti başlı başına büyük ve halis bir ibadettir Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkül hali açıkça görülür Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı Son çare Sensin Ümit Sendendir” Bu samimi iltica, makbul bir dua hükmüne geçer Öyle zaman olur ki, doktorlar hastadan ümit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır Derken bir anda olmazlar oluverir Bu güzel duygu büyük bir kerameti gerçekleştirir Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler Kötü duygu ve düşünceleri giderir Hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kötü duygularını giderir Mütevazı, merhametli ve sevimli kılar Ömür boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan çıkabilir Hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak üzere et ve kemikten ibaret, bin bir türlü ihtiyaç ve noksanlık içinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının ölümünün kendi elinde olmadığını kavrar Hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir “Yüksek dağların başı dumanlı olur” “Allah dağına göre kar verir” sözleri büyük bir gerçeğe işaret ederler “Allah birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir” hadis-i şerifi de aynı gerçeği dile getirir Ömür boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet görmeyen, burnu bile kanamayan bir insan çoğu zaman olgunlaşmamış, tecrübesiz ve ham insandır Bu hamlık onun hem dinî hem de dünyevî davranışlarına yansır Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, Allah da darlık ve sıkıntıda onu gözetsin ışte hastalık ve musibetin günahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir Bir insan, daha önce devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yüzünden sürdüremiyorsa bile, sevap ve mükafatı aynen yazılmaya devam eder Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta ömür boyu süren engeller de böyledir Bir hadis-i şerif, bu gerçeği belirtmiş ve böyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu süre içinde daha önce gece veya gündüz yaptığı bütün iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir Sağlığın kıymetini bilmeyi öğretir Her şey zıddı ile bilinir Gece olmazsa gündüz, soğuk olmazsa sıcak, kötü olmazsa iyi, açlık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez Hastalık da olmazsa sağlığın ne büyük nimet olduğu anlaşılmaz “Sağlık sağlam insanların başında öyle bir taçtır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar görür” sözü ünlüdür Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dünyada hiçbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler Tıpkı, deryada yüzüp de denizin farkında olamayan balıklar, her ân doya doya havayı teneffüs edip de etrafındaki atmosferi göremeyen insanlar gibi Bilindiği üzere hangi yerimiz ağrısa vücudumuzun en önemli organının o olduğunu zannederiz Diş, göz, kulak vs ağrısı çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlarlar İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir Herkes kendinden daha kötü durumda olanı görünce haline şükreder Sonucu şifa olan acı birer ilaçtır Her hastalık ve musibet bizim için acı bir ilaç gibidir Bilelim veya bilmeyelim, dünyamıza ya da ahiretimize yönelik mutlaka bir veya birkaç hikmeti vardır Yüce Allah, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin için şerdir Allah bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerçeğe işaret eder Bize düşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler” diyerek isyandan kaçınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında açacak sevimli bahar çiçeklerini beklemektir Daha büyük bir musibete perdedir Meselâ humma gibi ateşli bazı hastalıklar vücutta bazı kimyevî reaksiyonlar oluşturup bazı zararlı maddelerin çözülüp atılması, ya da savunma sistemimizde görevli bazı antikorların imal edilmesi fonksiyonunu görür Nitekim, humma hastalığına lanet eden bir kadına Peygamberimiz (sas), böyle yapmamasını, çünkü körüğün demirdeki pası giderdiği gibi, bu hastalığın da insanoğlunun hatalarını giderdiğini belirtmiştir Yine, hadislerde bir günlük humma hastalığından gelen sıkıntının bir yıllık günaha kefaret olduğu ifade edilmiştir İlâhî birer ikazdır Hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de, birer ilâhî ikaz olması, insanı korkuyla uyandırması ve Allah’ın yoluna yöneltmesidir Mümin, hastalığın hikmetini bildiği için ondan gerekli ders ve ibreti çıkarır İnançsız kimse ise, niçin hastalandığını nasıl iyileştiğini ibretle düşünmez Hadis, böylelerini sahibi tarafından niçin bağlandığını ve bağının niçin çözüldüğünü bilmeyen deveye benzetmiştir Şu halde hastalık bizim için emin bir nasihatçi, merhametli bir mürşittir Bu açıdan ona minnettar olmalıyız Ancak çekilmesi zor bir hal aldığında sabır için Allah’a dua etmeliyiz Gerçek ömrümüz, sadece içinde bulunduğumuz ândır Birçok hastalığın temelinde psikolojik nedenler yatar Yersiz korku ve endişeler sebep olur Oysa, hastalıkların sebep ve hikmetleri düşünüldüğünde hastalığın o kadar da korkulacak, dehşete kapılacak bir şey olmadığı anlaşılır Bunun yanı sıra ömrümüzü bulunduğumuz an bilmeliyiz Günler öncesinden çektiğimiz acı ve sıkıntılara ileride yaşayacaklarımızı da katıp birlikte düşünerek yükümüzü artırmamalıyız Bir dakika öncesinin bile elemi ile birlikte geçip gittiği, sevabını bıraktığını, bir dakika sonrasının ise henüz gelmediğini, gelmediği için de şimdiden düşünüp feryat etmenin anlamsız olduğunu düşünmeliyiz Kainat O’nun (cc) esmâ aynasıdır Rabbimiz güzel isimlerine bizi değişik yönlerden ayna yapar Bundan şikayet etmeye hakkımız yoktur Açlık duygusu vererek ardından türlü rızklarla bizi besleyip; Rezzak ismini tanıttığı gibi, hastalık ve dert vererek ardından şifaya kavuşturup da, şafi ismine bizi ayna yapıyor Eğer perde açılsa ve biz: hastalık ve musibetlerin hikmetlerini görebilsek, ürküp nefret ettiğimiz dertlerimizi sevecek ve bundan dolayı Rabbimize şükredeceğiz Sonu ölüm de olsa, mü’min için korkulacak bir şey değildir Hastalıktan korkulması, bazen ölümle sonuçlandığı içindir Oysa, ölüm mü’min için asla korkulacak bir şey değildir O bizim için bir anne rahmini andıran bu dünyadan ahiret alemine ikinci bir doğuştur Hayat memuriyet ve askerliğinden bir terhis ve paydostur Çalışmalarımızın ücretini almaya gidiştir Milyonlarca akraba ve dostlarımıza kavuşmadır vs Şu halde “Ucunda ölüm yok ya!” sözü yerine bütün bu manalarını düşünüp “Ucunda ölüm var ya” diyerek hastalığı adeta sevmeliyiz Ölümün, asıl bizi hazırlıksız yakalamasından endişe etmeliyiz Sızlanmak ya da tevekkül En büyük musibetler peygamberlere, sonra evliyalara sonra da diğer insanlara gelmiştir Başta Hz Eyyub olmak üzere bütün o salih insanlar, musibetlere ilâhî bir hediye gözüyle bakmışlardır Bu mübarek nurlu kafileye katılabilmek için, onların gözüyle hastalık ve musibete bakmak, şikayet değil sabır, hatta şükretmek gerekir Bazı hastalıklar, ölümle sonuçlandıklarında kişiye şehitlik derecesini bile kazandırır Doğumdan, karın sancısından, boğulmak ve yanmaktan ve vebadan vefat etmek böyledir Hastalığa karşı yakınmak, “Ne yaptım da bu başıma geldi” diye sızlanmak, Allah’ı kullara şikayet etmek, maddi hastalıktan daha büyük manevî bir hastalık ve musibettir Kırılmış el ile dövüşmeye çalışmak gibidir Hastalığı daha da artırır “Bir musibet geldiğinde ‘Biz Allah’ınız ve yine O’na döneceğiz”! (İnna lillahi ve innâ ileyhi râciûn) diyerek Allah’a teslim olmak en iyisidir Şifa Allah’tandır Allah her derdin dermanını yaratmıştır Yeryüzü büyük bir eczanedir Bu ilaçları araştırıp bulmak, kullanıp istifade etmek Allah’ın emridir Ancak bunda da insanlar için büyük bir imtihan söz konusudur O da tesiri ilaçlardan beklemek, iyileştiğinde ilacın veya doktorun iyileştirdiğini söylemek insana imtihanı kaybettirir Sıhhati veren Allah’tır İlaçlar ve doktorlar sadece birer vasıtadır Hastalık dostlukları güçlendirir Hastalık ve musibetler, başta anne ve babalar olmak üzere tüm gerçek dostlarımızın bize olan küllenmiş dostluk, şefkat ve yakınlığını canlandırır Ziyaretimize koşturur Etrafımızda pervane yapar Bize olan sevgilerini yeniden yaşarız Kucaklaşmaya, birbirinin imdadına koşmaya vesile olan hastalık ve musibet kendi acısını unutturur Bu aynı zamanda etrafımızdaki insanlar için de bir test, bir sınav Kara gün dostlarımızı ortaya çıkarır Yeni dostluklar kurmaya vesile olur Onlara ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlarız Bencillikten kurtuluruz Bütün bunlar manevî bir haz ve lezzet verirler Rahmet ve kurbiyete vesiledir Allah, rahmet ve dostluğuyla her zaman hastaların yanındadır Bu çok özel bir ilgi ve yakınlıktır Bir hadiste belirtildiğine göre, Yüce Allah, “Ademoğlu, falan kulum hastalandı da sen yanına uğramadın Eğer uğrasaydın, orada beni bulacaktın!” buyurur Yine, “Ben gönlü kırıklarla beraberim!” buyurmuştur Hastalık, musibet, gurbet ve kimsesizlik, diğer insanların şefkat ve merhametini, celp edip dostluklarını kazandırır da bütün merhametlileri yaratan, bütün annelerin yüreklerini şefkat ile parlatan, her bahar rahmet ve kereminin parıltılarıyla yeryüzünü büyük nimet sofrası haline getiren Merhametliler Merhametlisi’nin (cc) şefkat ve rahmetini celp etmez mi? Mademki O var ve bizi görüyor, bizim için her şey var Asıl gurbette ve kimsesiz olan kimse, iman ve teslimiyetle O’na bağlanmayan veya buna önem vermeyendir Hastalıklar manevî derece kazandırır Felç ve inme gibi hastalıklar insanı dünyadan iyice soğutur Dünyanın fani ve geçici, insanın önemli görevleri bulunan misafir bir memur olduğunu fiilen gösterir Böylelerini dünya artık boğamaz Gözünü kapayamaz Nefsin kötülüklerinden kurtulur Kısa zamanda bu hastalık sayesinde büyük bir evliya gibi manevî yüksek bir dereceye çıkar Hastalık kendisi için artık çok ucuz düşer Bunun şartı iman, teslimiyet ve tevekküldür Yardımseverlere müjdeler vardır Hastalıkların bir de evindeki hastalara bakanlara yönelik hikmetleri var Anne ve babalar hiçbir karşılık beklemeden büyük bir fedakarlık ve özenle baktıkları hasta yavrularından dolayı çok büyük sevaplar kazanırlar Hasta anne, baba ve akrabalara bakmak da aynı şekilde çok sevaplıdır Bunun yanında onların dualarını alma, kırık gönüllerine merhem olma, onlara hizmet etme fırsatı verir Bu da kişiye hem dünyada hem de ahirette saadeti kazandırır Bu şekilde başta büyüklerine hizmet eden bir kişi yaşlandığı ya da hastalandığında evlat ve yakınlarından hizmet görür Yaşlı; hasta ve kimsesizlere hizmet sadece yakınlarla sınırlı tutulmamalı, din kardeşliği yönüyle bütün bu durumdaki insanlara fedakârca, şefkat ve merhametle hizmet etmek Müslümanlığın gereğidir |
Hastalık Ve Musibetler Sabırla Güzelleşir |
10-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hastalık Ve Musibetler Sabırla Güzelleşir"Sabır acıdır fakat meyvesi tatlıdır" demiş atalarımız Sabır acıdır Evet çileli, ve ızdaraplıdır sabır, iğneli fıçı içine düşmüş bir insan nasıl acı çekerse, nasıl inlerse öyle kıvrandırır acıdan ızdıraptan Sabır, insanı yükselten kanat Sabır, ruhu bir meyve gibi ol-gunlaştıran güç Sabır, ruhun kanı, cismin canı, aklın feri ve her çilenin zaferidir Sabır, hayat suyudur gönüle Sabır, bahar rüzgârı gibi diriltici soluklar sunar iç dünyaya tohum tohum, filiz filiz, çi-çek çiçek, dirilişe erdirmek için hisleri, duygulan Bakın şair bu hususta kalbini nasıl teselli ediyor: Seni dağladılar değil mi kalbim, Her yanın içi su dolu kabarcık, Bulunmaz bu halden anlar bir ilim, Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık Sensin gökten gelen oklara hedef, Oyası ateşle işlenen gergef Çekme üç beş günlük dünyaya esef, Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık NF, Kısakürek Sabır, üzüntü ve kederin pranga ve zincirlerini kırar ruhun boynuna geçmiş Sabır düşünceyi ve vicdanı engin bir bağımsızlık ikliminde mest eder Fakat Hakk'ın kölelik tasması boynunda ola-rak Sabır, ruhtaki bütün değerleri imbikten geçirmektir Kalbin damarlarından vücuda pompalanan kan gibi gönülden cisme yayı-lan ve oradan da hayata akseden iman, azim ve sevgi ışığını damı-tır kalp mahzeninde O mahzen bazen dar, sıkı ve sıkıntılıdır Ba-zen bir tek pencere açılmaz ondan dış dünyaya Fakat sonunda gözlerde ışıyan huzur, dudaklarda beliren tebessüm, yüze akseden aydınlık hepsi o mahzenden akıp gelen bengisu sızıntılarıdır Bazen insan: "Bunca çile ve ızdıraplar da çekilir mi?" der, der ama "sabrın sonu selamettir" atalar sözünü hiç düşünmez "Yokuşta akmayan ter, çukurda gözyaşına dönüşür" vecizesine hiç kulak asmaz "Allah, sabredenlerle beraberdir" kutsî sözünü bir kez olsun idrak imbiğinden geçirmez Sonunda:"Çekilmez bu hayat" der "Geçmez bu ömür" der Fakat ebedî mükâfat için her çileye katlanılır Bunu bilemez Zira Yâkub olup Yusuf için kanlı gözyaşları dökmeden, Eyyub olup yara bere içinde acı ve ızdırap çekmeden, Sümeyra olup Medine'den Uhud'un bağrına: "Zülf-ü yare bir za-rar dokundu" diye çığlık olup düşmeden bu sarp ve yalçın engel-ler aşılmaz, kandan irinden deryalarla dolu yollar geçilmez Sabretmeliyiz Sabrın tatlı meyvelerini devşirmek için en sağ-lam ve yalçın surlarla çevrili bir sabır çemberi içinde dayanmalıyız hayatın çile ve ızdırabına Zafer ufkuna ulaşmak için kollarımızdaki "hayata bağlılık, dünya sevdası, tenperveriik, mal tutkusu" zincirlerini kırıp yokluğa savurmak için sabretmeliyiz Sevgi dolu bir dünyaya kanatlanmak, öz bütünlüğümüzü dış dünyada nakış nakış dokumak ve İdealimizi kalp ve kafalara satır satır yazmak, ışık ışık çizmek için sabretmeliyiz |
Hastalık Ve Musibetler Sabırla Güzelleşir |
10-11-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hastalık Ve Musibetler Sabırla GüzelleşirHastalık ve musibetler sabırla güzelleşir Hiç düşündük mü, acaba başımıza gelen sıkıntı ve musibetlerin hikmetleri nelerdir? Bu “davetsiz misafirlerimizi” nasıl karşılamalıyız? Her nimet, aslında bizim için bir imtihandır Şükürle kurtuluşumuza vesile olabileceği gibi, şükürsüzlükle felaketimize de sebep olabilir Bu bizim “nimet” ve “külfet”ten güzelce istifademize bağlıdır Bazen nimet sandığımız hususların, aslında tersi bizim için nimettir ALLAH (cc) bazen en büyük nimetleri en büyük musibetler içinde saklar O bela ve musibetleri nimete ulaşmak için köprü yapar Genellikle nimete nimetle kavuşulmaz Rahata rahatla erişilmez Sıkıntı ve musibet günahları temizler İnsan, bu dünyada misafir bir memurdur Önemli bir görev için buradadır Sermayesi olan ömür dakikalarıyla ebedî mutluluğu kazanacaktır Yaptığımız her iyilik bize puan kazandırdığı gibi, gerektiğinde dişimizi sıkarak sabrettiğimiz her sıkıntı da bize derece kazandırır Peygamberimiz, mü’minin ayağına batan bir dikene varıncaya kadar başına gelen her güçlük ve üzüntünün onun günahlarını temizlemeye vesile olduğunu müjdeler Sadece şahsına değil, malına ve çoluk çocuğuna gelen bir belanın da Allah’ın huzuruna tertemiz çıkmasına vesile olabileceğini ifade eder Kulun günahları olup da, sildirecek yeterli sevabı yoksa, üzüntü ve hastalık bu fonksiyonu görür ve onu ahiretin acı ve sıkıntılarından kurtarır Dünyada geçici bir süre için sıkıntı çekmek, oradaki ebedi sıkıntıdan kurtarabilir Alimlerimiz, “Eğer dünya musibetleri olmasaydı, ahirete müflis olarak giderdik!” derken bu gerçeğe işaret etmişler Allah’ı kullara şikayet etmemek, yakınıp sızlanmamak şartıyla geçici hastalık dakikaları bire bin ahiret sevabı kazandırır Bir dakika hastalık bazen bir gün ibadet hükmüne geçer Ahirette çok tatlı meyveler verirler Musibetler, kişiyi inançsızlıktan korur Asıl büyük hastalık inançsızlık, ibadetsizlik musibetidir Bizi ikaz edip bu gibi dehşetli hastalıklardan kurtarmaya vesile olan maddî dertlerimiz, aslında dert değil dermandır Allah’ı tanıyan ve ona kulluk edenin dünyası aydınlık ve mutlulukla doludur Kişi imanın kuvvetine göre bunu hisseder İmanın verdiği manevi sevinç ve şifa yanında küçük maddi hastalıklar hiç kalır Dünyanın acıları ahirette nimet olarak kendini gösterecek Dünyanın tatlı gördüğümüz günahlı birçok sahnesi ise, orada acı birer tablo halinde karşımıza çıkacak Dünya hizmet ve çalışma yurdudur Ücret ve mükâfat yeri değildir Kişinin başına bir sıkıntı geldiğinde soğukkanlılığını kaybetmez, isyan etmez ve Allah’a hamd ederse, alacağı diğer sevapların yanı sıra kendisi için cennette bir köşk inşa edilir En büyük musibet olan ölüm bile, mü’min için bir rahatlık vesilesidir Musibetler, birer sabır sınavıdır Kişinin değeri göstereceği sabır ölçüsüne bağlıdır Sabır, imanımızın göstergesidir Altın ile bakır, elmas ile cam sıkıntı ateşiyle sınama sonucu belli olur Peygamberimiz, “Şüphesiz, büyük mükâfat büyük belalardadır ALLAH (cc) bir topluluğu severse onları sıkıntılarla imtihan eder Rıza gösteren rıza bulur Hoşnutsuzluk gösteren de hoşnutsuzluk bulur” Bu gibi durumlarda sabır ve sebat gösteren, “sabırlılar defteri”ne kaydedilir “Mü’minin durumu hayret vericidir Her hali hayırdır Bu ondan başkası için söz konusu değildir Kendisine bir nimet gelse şükreder, mükâfat alır Bir hastalık gelse sabreder, yine mükâfat alır Kısacası, Allah’ın mü’min için her hükmü hayırdır” Hastalık ve musibet Allah’a yaklaştırır Ölüm gerçeğini, dünyanın faniliğini hatırlatıp asıl vatanını düşünmeye sevk eder Gönlü Rabb’e bağlar Yapılan işte daha samimi olunmasını sağlar Büyük bir ibadet olan dua kapısını açar “Biz insana nimet verdiğimizde o yüz çevirir, başını alır uzaklaşır Fakat kendisine sıkıntı dokununca bir de bakarsın uzun uzun yalvarır durur!’ (Fussilet, 51) ayeti bu gerçeğe işaret eder Böyle durumlarda gerçek mü’min, sadece Allah’tan yardım diler, O’na yalvarır Şifa için derman aramakla beraber, falcıya, medyuma, üfürükçüye gitmez, mezardan, türbeden medet ummaz Malını ve servetini, hatta çoluk çocuğunu kaybeden, dil ve kalbi hariç bütün bedenini hastalık kaplayan, buna rağmen halini kimseye şikayet etmeyen, sonunda da şu samimi sözleriyle O’na seslenen Hz Eyyûb gibi davranır: “Rabb’im, zarar bana dokundu, Sen merhametlilerin en merhametlisisin” (Enbiya, 83) ALLAH (cc) da, vazifesini bitirmiş hastalığını kaldırır ve onu över: “Biz onu sabredici bulduk Ne iyi kuldu o! Gerçekten Allah’a yönelirdi” (Sad, 44) Gönülde kulluk bilincini uyandırır Hastalık ve musibetler, ruh dünyamızda çeşit çeşit kulluk çiçekleri açtırır Nice hastalık ve musibet vardır ki kul için bir şok görevi yapar Fıtratının rayına oturmasını sağlar Hayatına istikamet kazandırır Tövbe ile kulluk görevine döndürür Böyleleri için hastalık bir sıhhat, sağlık ise bir hastalıktır Nice sağlığı yerinde, güçlü kuvvetli, tuzu kuru insan vardır ki, bu dünyayı tatlı görüp, ahireti unutup gaflete gömülmüş asıl büyük hastalığa tutulmuşlardır Hastalık sayesinde dünyanın faniliğini anlamış, asıl yurdunun özlemi içine girmiş, dinî görevlerini merak edip araştırmaya koyulmuş görünüşte acıdığımız, aslında gıpta edilesi bahtiyar insanlar vardır Böyleleri için hastalık bir nimet ve rahmettir İnsana gerçek tevekkülü kazandırır Çaresizlik halinde kalbin sadece Allah’a çevrilmesi ve kurtuluşun yalnızca ondan beklenmesidir Bu beklenti başlı başına büyük ve halis bir ibadettir Ağır hasta ve musibetzedelerde bu engin tevekkül hali açıkça görülür Beden dilleriyle adeta şu mesajı verirler: “Ya Rabbi, senden başka sığınılacak kapı kalmadı Son çare Sensin Ümit Sendendir” Bu samimi iltica, makbul bir dua hükmüne geçer Öyle zaman olur ki, doktorlar hastadan ümit kesildiğini belirtir o da inancının verdiği moral ve ilhamla samimi olarak Rabb’ine yalvarır Derken bir anda olmazlar oluverir Bu güzel duygu büyük bir kerameti gerçekleştirir Doktorlar bile olanları hayret ve ibretle seyrederler Kötü duygu ve düşünceleri giderir Hastalık ve musibetler insanın kibir, gurur kendini beğenmişlik gibi kötü duygularını giderir Mütevazı, merhametli ve sevimli kılar Ömür boyu işleri yolunda gitse, burnu bile kanamasa, aslını ve akıbetini unutup yoldan çıkabilir Hastalık ve musibetlerin verdiği dersle, taştan ve demirden olmadığını, her an dağılmak üzere et ve kemikten ibaret, bin bir türlü ihtiyaç ve noksanlık içinde yuvarlanan aciz bir varlık olduğunu anlar Kendi başına en ufak bir bakteri ile baş edemediğini, faydasının, zararının, hayatının ölümünün kendi elinde olmadığını kavrar Hastalık iyi bir kul olmanın işaretidir “Yüksek dağların başı dumanlı olur” “ALLAH (cc) dağına göre kar verir” sözleri büyük bir gerçeğe işaret ederler “ALLAH (cc) birinin hayrını dilediğinde ona musibet verir” hadis-i şerifi de aynı gerçeği dile getirir Ömür boyu, sıkıntı, hastalık ve musibet görmeyen, burnu bile kanamayan bir insan çoğu zaman olgunlaşmamış, tecrübesiz ve ham insandır Bu hamlık onun hem dinî hem de dünyevî davranışlarına yansır Yapamadığımız iyiliklerimiz aynen yazılır İnsan genişlikte Allah’ı hatırlamalı ki, ALLAH (cc) da darlık ve sıkıntıda onu gözetsin ışte hastalık ve musibetin günahları silip temizleme fonksiyonu yanında, bir de engellemesi sonucu yapamadığımız ibadetlerimizin yazılmaya devam etmesine vesiledir Bir insan, daha önce devam ettiği bir ibadet ve hayırlı işi, hastalık ve musibet yüzünden sürdüremiyorsa bile, sevap ve mükafatı aynen yazılmaya devam eder Hatta bunama, aklını yitirme gibi aylarca, hatta ömür boyu süren engeller de böyledir Bir hadis-i şerif, bu gerçeği belirtmiş ve böyle bir durumda Allah’ın, yazıcı meleklere, kendisinin engellediği bu süre içinde daha önce gece veya gündüz yaptığı bütün iyilikleri yazmalarını emrettiğini bildirmiştir Sağlığın kıymetini bilmeyi öğretir Her şey zıddı ile bilinir Gece olmazsa gündüz, soğuk olmazsa sıcak, kötü olmazsa iyi, açlık olmazsa tokluk, susuzluk olmazsa suyun değeri bilinmez Hastalık da olmazsa sağlığın ne büyük nimet olduğu anlaşılmaz “Sağlık sağlam insanların başında öyle bir taçtır ki, onu sadece bundan mahrum olanlar görür” sözü ünlüdür Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” beyti de, dünyada hiçbir servet ve devletin sağlık kadar değerli olmadığını belirtir Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin değerini bilemezler Tıpkı, deryada yüzüp de denizin farkında olamayan balıklar, her ân doya doya havayı teneffüs edip de etrafındaki atmosferi göremeyen insanlar gibi Bilindiği üzere hangi yerimiz ağrısa vücudumuzun en önemli organının o olduğunu zannederiz Diş, göz, kulak vs ağrısı çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettiğimiz bu cihazlarımızın ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlarlar İşte hastalık ve musibetlerin bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır Ayrıca hastalık ve musibetler de derece derecedir Herkes kendinden daha kötü durumda olanı görünce haline şükreder Sonucu şifa olan acı birer ilaçtır Her hastalık ve musibet bizim için acı bir ilaç gibidir Bilelim veya bilmeyelim, dünyamıza ya da ahiretimize yönelik mutlaka bir veya birkaç hikmeti vardır Yüce ALLAH, “Ne bilirsiniz belki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayır, hoşunuza giden bir şey de sizin için şerdir ALLAH (cc) bilir, siz bilmezsiniz!” (Bakara, 216) buyurarak bu gerçeğe işaret eder Bize düşen, “Hak şerleri hayr eyler; zannetme ki gayr eyler / Mevla görelim neyler; Neylerse güzel eyler” diyerek isyandan kaçınmak, tatlı neticeyi, musibet karlarının altında açacak sevimli bahar çiçeklerini beklemektir alıntı |
Hastalık Ve Musibetler Sabırla Güzelleşir |
10-11-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hastalık Ve Musibetler Sabırla GüzelleşirHastalık bir imtihandır Hayatımızın her ânı değişik imtihanlarla dolu Bu imtihanlar sabır ve azimle başarıldığı takdirde bizi olgunlaştırıyor ve niyetimize göre Rabb’imize yaklaştırıyor Her insanın hayatının değişik karelerinde yaşadığı ve insana sağlığın ne kadar büyük bir nimet olduğunu öğreten bir imtihanımız var: Hastalık Hastalık bir imtihandır Hastalığın hikmetini bilen ve ona göre hareket edebilen insanlar, bu imtihanı başarıyla vermiş olurlar Hepimiz mutlaka hasta olmuşuzdur Hastalıklardan kaçıp kurtulmak mümkün olmadığına göre, imanlı bir insanın hastalıklar karşısında nasıl davranması gerektiğiyle ilgili Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Hastalar Risalesi’nde çok güzel nükteler vermektedir: 1 Hastalık ibadet vesilesidir İmanlı bir gözle bakıldığında hastalık bir çeşit ibadet vasfını kazanır Namaz ve oruç gibi hastalık da ibadettir Hastalık, sabredip şükreden hastalar için her bir ömür dakikasına, bir saat ibadet değeri kazandırır 2 Şafi ismi hastalığı gerektirir Mülk Allah’ındır Allah, mülkünde dilediği gibi tasarruf edebilir İnsan, Allah’ın güzel isimlerinin nakışlarını göstermek için bir model olarak yaratılmıştır Bu sebeple çeşitli haller içinde değişiklikler yaşar insan Mesela Allah’ın Rezzak ismi açlığı gerektirirken, Şafi ismi de hastalığın varlığını ister ta ki şifa versin 3 Hastalıklar insanın yüzünü ebedi dünyaya çevirir Bu dünya asıl hayat olan ebedi hayatı kazanmak için kurulmuştur Devamlı sıhhatte olan bir insan, bunu unutup gaflete düşebilir Halbuki hastalıklar onun yüzünü ebedi hayata çevirip orası için çalışmaya teşvik eder Bu bakımdan, hastalıklar Allah’ın insana birer ihsanıdır Dünyanın fani yüzüne olan sevgiyi kırıp ahireti sevdirirler 4 Hastalıklar insanı şükre sevk eder Her şey zıddıyla bilindiği için hastalıklar da sıhhatin değerini hatırlatıp insanı mazhar olduğu sağlık nimeti için şükre sevk ederler 5 Ölümü hatırlatır Ölüm gizli olduğu ve her zaman gelebileceği için hastalıklar insana ölümü unutturmayıp hatırlattığından, onlara üzülmek değil aksine memnun olmak gerekir 6 Sosyal yardımlaşmayı artırır Hastalık sosyal hayatı ayakta tutan hürmet, merhamet gibi duyguları daha da canlandırır Hastalığın ızdırabını yaşayan bir insan diğer hasta ve zayıfları kendisine nispet ederek onların yardımına daha bir canla başla koşar 7 Endişe hastalığı artırır Hastalığının hafiflemesini isteyen kişi endişe etmemeye çalışmalı Yani hastalığın faydalarını, sevabını ve çabuk geçeceğini düşünüp endişelenmemeli ve bu şekilde hastalığını yenme adına manevi olarak da kendisini güçlendirmelidir Ali Demirel |
|