Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinema, Müzik & Online Videolar > Radyo, Sinema ve Tiyatro

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
düşmenin, yollara, zamanıdır

Yollara Düşmenin Zamanıdır Artık

Eski 06-28-2009   #1
[KAPLAN]
Icon47

Yollara Düşmenin Zamanıdır Artık



Zaman zaman alıp başını gitmek gelir insanın içinden Yollara atılmak arzusu kontrolden çıkar, kontrolden çıkartır bizi Geleceği bir an önce yaşayıp, onu şimdiki kılmak, şu ana dönüştürmek isteriz Yanlış kararlar, monotonluklar, çıkmaz sokaklar, değişim ve yenilenme istemimiz Ve derken yaşamın bizi yeniden kurması düşüncesi geçer aklımızdan Önceleri elden hiçbir şey çıkarmayı göze alamaz, küçük çaplı denemeler yaparız Olmadığını anlayınca bizi tüketen yerden kopmak kaçınılmaz hale gelir Kaçmak düşüncesinden kaçamayız Yollara düşmenin zamanıdır artık Bu mini yazı, düşülen yolların ortak görsel belleğimize kazandırılmış olanlarını öyküleyecek Çünkü onlar yola çıkarken yanlarına kamera almayı akıl edenlerin öyküleridir

Sinema neden yol öykülerini seviyor? O, dünya gerçeklerinden uzak durmak, kaçmak için ideal bir araç Öte yandan, dünya gerçeklerine ulaşmak için ömrünü yollarda tüketmekten de geri durmuyor İnsanın bitip tükenmek bilmeyen arayışlarında en yakın iş ortaklarından biri nicedir kamera Onu yanınıza almadan yollara düşmek demek, geleceği eksik, belleksiz, kanıtsız, güçsüz, bilgisiz ve sanatsız kurmak demek

Yolculuk sosyal, politik ve kültürel değişimlere yol açabilecek etkileşim olanakları barındırır Sinema teknik zorluklar ve yaratım süreci nedeniyle önce fantezi yolculuklara çıkmıştır Melies’in Aya Yolculuk’la (1902) başlattığı bu süreç, bilimkurgunun bitip tükenmez uzay yolculuklarının ilk adımıdır Kameranın hareket olanağı kazanması, macera ve western filmlerinin yollarda biçimlenmesine olanak tanır Ancak bizim anladığımız anlamdaki yol filmleri, Avrupa’da 60’lar kültürünün, ABD’de ise otoban kültürünün yerleşmesiyle başlar Dennis Hopper’ın Easy Rider filminin 1969’da çekilmesi, kendini kentsel alandan, geleneklerden ve kapital değerlerden kaçışla gösteren kültürel değişimin bir ürünü olmasındandır Steven Spielberg’in ilk filmi olan Duel’de (1972), ölümcül bir gerilim oyununu uzayıp giden bir yolun üzerine bindirmesi olay örgüsünün sürekliliği açısından akılcı bir tercihtir

Kendini yola vuran filmlere hemen her ulusal sinemada rastlansa da türü tür yapan filmlerin ABD’den, türe damgasını vuran yönetmenlerin ise Avrupa’dan olduğunu görebiliriz ABD sinemasında Peter Bogdanovich’in Paper Moon (1973), Martin Scorsese’nin Alice Doesn’t Live Here Anymore (1974), Jim Jarmusch’un Stranger Than Paradise (1984), Barry Levinson’ın Rain Man (1988), Robert Kramer’in Route One/USA (1989), Gus Van Sant’ın My Own Private Idaho (1991) ve Ridley Scott Thelma and Louise (1991) filmleri türün tanım ve vizyon alanını genişleten örnekler olarak ilk anda aklımıza gelenler

Yıllarca Amerikan kültürüne takmış ve onun tükenişini yolları üzerindeyken keşfetmiş olan Wim Wenders ABD’yi öteki dünyaya bağlayan bir köprü gibi Kendisi bir tür yol olmuş bu yönetmenle ötekilerin sınırına geçebiliriz Wenders’in yol filmleri yönetmeni olarak tanınmasının ardında, belki de dur durak bilmeden kendi yolunu arayışı yatmakta Alice in den Stadten (1974), Im Lauf der Zeit (1976) ve Paris Texas’ın (1984) karakterleri geçmişleriyle hesaplaştıkları ve geleceklerini seçmeye çalıştıkları yollar üzerindedirler

Avrupa’da öne çıkan isim olarak Theo Angelopoulos’u verebiliriz Ne varki yönetmenin düşünsel yol izleği çoğu zaman yolda olduğumuzu unutturur bizlere Landscape in the Mist (1989) baba imgesinin, Ulysses’ Gaze (1995) ise ilk bakışı barındıran bir filmin peşinde geçen yolculukların öyküsüdür Önemli yönetmenlerin önemli yol filmlerini düşünecek olursak, bir solukta, Bertrand Blier’nin Merci la Vie (1991), Bernardo Bertolucci’nin The Sheltering Sky (1990), Jozsef Pacskovsky’nin Wondrous Voyage of Kornel Esti (1995), Federico Fellini’nin La Strada (1954) veya Aki Kaurismaki’nin Tatjana’sını (1994) saymak mümkün

Dünyanın geri kalanında da ilginç filmler göze çarpmakta Küba’dan Tomas G Alea- Juan C Tabio ikilisinin Guantanamera (1994), Avustralya’dan Stephan Elliott’un Adventures of Priscilla Queen of the Desert (1994), SSCB’den Sergei Bodrov’un Freedom is Paradise (1989) filmleri gibi Türk sineması da yolu sevenlerden Yollarda geçen filmlerimiz bir hayli var Hatta Ömer Kavur’u yalnız zaman ve mekanın yönetmeni olarak değil, yolların yönetmeni olarak tanımlamak da olası Gören’in Yol (1982), Kavur’un Amansız Yol (1985) ve Tunç Okan’ın Sarı Mercedes (1987) filmleri bir çırpıda anımsayabildiklerimiz

Evet, Mayıs yollara düşmeyi düşünmemiz için yol almayı sürdürecek Bizi baştan çıkarmaya çalışacak İki küçük önerim var İlki, yolculuk varsa işin ucunda, bu filmlerden birkaçını izleyin İkincisi, yanınıza mutlaka bir kamera alın

Yollara Düşmenin Zamanıdır Artık
gökhan erkılıç

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.