Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
asya, orta, politikası, türkiyenin

Türkiye'nin Orta Asya Politikası

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkiye'nin Orta Asya Politikası



TÜRKİYE'NİN ORTA ASYA POLİTİKASI

Türkiye'nin orta asya politikası Soğuk Savaş'ın sona ermesi dünyadaki dengelerin değişmesine neden olduğu gibi Türk dış politikası açısından da yeni bir durum ortaya çıkarmış, bir taraftan Türkiye Soğuk Savaş dönemindeki anti-kominist olmasından dolayı dünyadaki önemli konumunu kaybederken, diğer taraftan yeni hareket alanları, işbirliği imkanları da önüne çıkmıştır

Özellikle 1990 sonrasında Türk karar vericiler daha aktif olmaya başladılar ve bölgede muhtemel yeni işbirliği imkanları aramaya başladılar Türk dış politika sitilinde önemli değişiklikler oldu Örneğin, Türkiye dışında yaşayan Türklere geleneksel olarak karışmama politikasında değişim görüldü Dış politikadaki bu değişimde Özal'ın belirleyici rolü olduğu ve hatta bu değişimin Özal tarafından başlatıldığı ileri sürülebilir Özal aktif Türk imajını savunmaktaydı Özal ayrıca Karadeniz Ekonomik İşbirliği projesini ortaya atmış, Azerbaycan'a aktif desteği savunmuş ve Ermenistan'a karşı askeri müdahaleden söz etmiştir Türk dış politikasındaki bu sitil değişikliğinde her ne kadar aktif dış politika anlayışı ve Özal'ın karizmatik liderliğinin önemli yeri olsa da, özellikle Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra Türkiye'yi aktif olmaya, muhtemel alternatif işbirliği olanaklarını araştırmaya iten diğer önemli faktörlerde vardı

Rusya'daki Zhirinovsky fenomeni, Rusya'nın 1993'den itibaren eski Sovyet topraklarını arka bahçe (near abroad) ilan etmesi, Bağımsız Devletler Topluluğu şemsiyesi altında eski Sovyet Cumhuriyetlerini toparlama ve yönlendirme çabaları gibi gelişmeler, Türk tarafının kaygılarının pek de yersiz olmadığını teyit eden göstergelerdi Türkiye'nin Rusya ile çatışması durumunda Türk tarafı Batı'nın Türkiye'ye yardımı hususunda Soğuk Savaş dönemi ile karşılaştırılırsa mukayeseli olarak isteksiz olacağı ile sürdürülebilir Çünkü Soğuk Savaş sonrası dönemde eskiye zıt olarak Batı Rusya'yı düşman olarak telakki etmemektedir Bu nedenle, Türk yöneticiler yeni dönemde her ne kadar Soğuk savaş sona ermiş olsa da, Türkiye'nin halen dünya politikasında stratejik bir pozisyona sahip olduğunu ve Batı için halen önemli olduğunu Batı'ya inandırma ve bunun için de yeni argümanlar bulma çabası içine girdiler

Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye yeni şartlara cevap verebilmek, değişen parametreleri göz önünde tutularak ulusal çıkarını savunabilmek için arayışlara girmiş, bu bağlamda Karadeniz Ekonomik İşbirliği projesi Türkiye tarafından geliştirilmiştir Türkiye'nin bu girişiminde açık ekonomik sebepleri, beklentilerin yanında, istikrarsızlıklara, çatışmaları gibi bir bölgede Rusya, Ukrayna,Romanya gibi Karadeniz ülkelerine önderlik edip gelişmeyi ve istikrarı teşvik edecek bir pakt altında toparlayarak, Avrupa'yı ve Amerika'yı bu bölgede Türkiye'nin halen önemli olduğu hususunda ikna etme arzusunun varlığından söz edilebilir Başka bir deyişle bu proje, Batıyı, Türkiye'nin halen Batı için bölgede büyük öneme sahip bir devlet olduğu hususunda ikna etmek için, Türkiye'nin kullandığı bir araç olarak değerlendirilebilir

Yeni hareket sahaları içerisinde Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsız olmalarıyla ortaya çıkan yeni işbirliği imkanları, Türk dış politikasının yeni dönemdeki açmazlarına karşın kültürel ve psikolojik sebeplerden dolayı Türkiye için çok önem arz ediyordu Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla bağımsız hale gelen on beş cumhuriyetin altısında halkın çoğunluğu Müslüman iken, halkların etnik kökenleri gereği beş cumhuriyet; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Türk ve Türk Cumhuriyetler olarak adlandırılmaktadır Genel olarak 1990'larda Türkiye SSCB'nin ani çöküşünü beklemiyordu ve bu yüzden yeni şartlara hazır değildi Fakat SSCB dağıldığı zaman Türk tarafı bu sonu ve Türk Cumhuriyetlerinin ortaya çıkışını memnuniyetle karşıladı Anadolu Türkleri ile Türk Cumhuriyetlerinin halklarının aynı kökenden olması, kültürel ve dil bakımından bağların bulunması gerçeği Türkiye'nin reaksiyonu, Türk dış politikasının açmazları, Türkiye'nin SSCB'nin sona erişi ve Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsız aktörler olarak ortaya çıkmalarına coşkulu tepki vermesinde belirleyici roller oynadılar

Her ne kadar Doğu-Batı çatışmasının sona ermesinden ve Batı'nın Türkiye'ye Sovyetler Birliğine karşı bir kale olarak ihtiyacı kalmamasından dolayı Türkiye'nin batı için önemi azalsa da, takip eden olaylar; II Körfez Savaşı, Balkanlardaki etnik çatışmalar ve savaşlar ve Sovyetlerin dağılmasıyla Türk kökeni Cumhuriyetlerin bağımsız olmaları, Batı ve Amerika için Türkiye'nin halen önemli bir ortak olduğunu gösterdi Özellikle Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsız birimler olarak ortaya çıkmalarından sonra, önceki iddialara zıt olarak, demir perdenin yok olmasıyla beraber Türkiye'nin öneminin arttığı ve bölgede Türkiye için yeni imkanların, fırsatların ortaya çıktığı ve Türkiye'nin önemli roller üstlenebileceği vurgulanmaya başlandı Müslüman nüfusla cumhuriyetlerde İran modelinin eski komünist sistemin yerini alma tehlikesinden korkuluyordu Bu bağlamda Türkiye'nin bölgede varlığı Batı ve Batı değerlerinin temsilcisi olarak algılandı Körfez savaşında Türkiye'nin bölgedeki hassas konumunu ve oynadığı belirleyici rol görüldükten ve Orta Asya'daki hassa şartlar değerlendirildikten sonra bölgesel, politik istikrarı sağlamak İran'ın etkisini yaymasını, özellikle İran'ın fundamentalist İslam anlayışının bölgede ihracını önlemek için, Batı'nın gözünde Türkiye birden paha biçilemez bir ortak olarak algılanmaya başladı Bu nedenle bir zamanların politik anlamda kenar ülkesi olan Türkiye, Sovyetlerin bölgeyi boşaltmasıyla kedisini Balkanlardan Kafkaslara Orta Asya'ya uzanan bölgenin merkezinde buldu Bu Türkiye için Soğuk Savaş sonrası yeni ufuklar anlamına gelmekteydi Sovyetlerin yıkılmasıyla bağımsız olan Müslüman nüfusa sahip Cumhuriyetler için Türkiye'nin yol gösterici bir rolü olacağı üzerinde durulmaya başlandı Türkiye'nin yeni konumu "Türkiye kesin olarak yeniden oluşan dünyanın jeopolitik merkezindedir" diyerek değerlendirildi Genelde Türkiye'nin önemli bir bölgesel güç olduğu vurgulanmaya başlandı Özellikle batı basınında Türkiye ile ilgili mübalağalı iddialar ortaya atıldı Soğuk Savaş sonrası dönemde, Türkiye bir taraftan anti-komünist kale olarak önemini kaybederken, diğer taraftan istikrarsızlıklara gibi bir bölgede Bata tarafından güvenilir bir ortak olarak değerlendirilmeye başlandı Bu gelişmede özellikle Kafkaslardaki ve Orta Asya'daki cumhuriyetler ve bölgenin ekonomik, kültürel, jeopolitik şartları belirleyici rol oynadı Bu dönemde ABD başta olmak üzere Batı'nın endişesi Kafkaslarda ve Orta Asya'da ne olacağıydı Batılı politika yapıcılar, Sovyetler Birliği'nin dağılması ile Orta Asya'da bir güç boşluğunun oluştuğu ve bu boşluğun eğer Batı gerekli önlemleri almazsa İran tarafından desteklenen rakidal İslam tarafından durdurulma ihtimali olduğu endişesini duyuyorlardı Bu nedenli ABD başta olmak üzere Batı "Türk Modeli"ni yeni bağımsız olan orta Asya Cumhuriyetleri'ne ve Azerbaycan'a takip edilmesi gereken bir model olarak ileri sürdü Örneğin, Türk Başbakanı Süleyman Demirel ile Washington'da 13 Şubat 1992'de görüştükten sonra Başkan Bush Türkiye'yi Orta Asya tarafından örnek olarak alınabilecek demokratik, laik bir model olarak gösterdi Benzeri bir açıklama Haziran 1992'de Avrupa konseyi Genel Sekreteri Bayan Catherine Lalumiere'den Orta Asya Cumhuriyetlerini ziyareti sırasında geldi Lalumiere, Türkiye'nin yeni bağımsız olan birçok Asya ülkesi için geçerli bir model oluşturduğunu söyledi

Batı'nın Tür modelini ileri sürmesi Türkiye'ye yeni araçlar, argümanlar sağlamış oldu Bunun anlamı Soğuk Savaş sonrası Türkiye'nin bölgedeki stratejik konumunun teyit edilmesi demekti ve bu Türkiye'ye dünya politikası ve Batı için kendisinin hala önemli olduğunu iddia etme imkanını sağladı Böylece Türkiye Batı'nın Türk modelini ileri sürmesinden mutluluk duydu

Türk karar vericileri Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsızlıklarını memnuniyetle ve coşkuyla karşıladılar ve zamanın politikacılarının çoğunluğunun bu konudaki şevkleri arttı Onlar artık sadece Türk dünyasını ileri sürebilmekle kalmayıp aynı zamanda bunu dünya medyasının onayı ile ve Pan-Türkist suçlamalar olmaksızın yapabiliyorlardı Tür tarafı yeni argümanlar bularak Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik Türkiye'nin politikasını formüle etmeye çalışırken, Batı'nın özellikle ABD'nin Türk modelini ortaya atması, Türk Hükümetine ve aslında Türk Cumhuriyetleri ile ilgilenmek isteyen herkese elverişli bir durum sağladı Batının Türkiye'yi bir model olarak öne sürmesi, bölgeye yönelik Türk dış politikasına kapsamlı bir çerçeve bulma problemine çözümde getirmekteydi İlişkiler Türk modeli şemsiyesi altında, suçlamalara maruz kalmadan rahatça yürütülebilirdi Resmi politikasının hedefleri Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmalarına, güçlendirmelerine ve korumalarına yardım etmektir Güneydoğudaki terörizm Kıbrıs sorunu ve Suriye ve lrak ile Dicle ve Fırat sularının bölüşümü sorunları da uluslararası ilişkilerde Türkiye'nin tabi müttefikleri olacağı varsayımı, beklentisi olduğu ve bu cumhuriyetlerin tam bağımsızlıklarını Türkiye'nin kendi ulusal çıkarına uygun gördüğü inkar edilemez

Her ne kadar hemen Sovyetlerin dağılmasının akabinde Türk modeli formülü etrafında Batı ve Türkiye ortak politika üretmeye çalışsa da, Batı'nın bölgenin ekonomik, kültürel, politik, stratejik yapısıyla ilgili bilgisi zamanla arttı ve yeni gelişmeler oldu Neticesinde ise Batı evvelki varsayımlarını, politikalarını gözden geçirdi ve Türk modeline desteğini tamamen sona erdirmese bile azalttı Bu değişikliğin ardında da yine bazı nedenler vardı

İlk olarak, bölgenin gerçek şartlarını anladıktan sonra Batı, her ne kadar İran'ın coğrafi sebeplerden dolayı bazı jeostratejik avantajları olsa da, önemli handikaplarının olduğunun da farkına vardı Öncelikle İran İslami bir devlet olsa da, görüldü ki Batı'nın evvelki varsayımlarına zıt olarak İran'ın Orta Asya'da etkisi oldukça sınırlıydı Bunu nedeni Sünni İslam ile Şii İslam arasıdaki ayrılıktı ve bu iki mezhep arasındaki birbirine karşı düşmanlığa varabilen soğukluktu İran Şii bir devlet iken bölgedeki Cumhuriyetlerin nüfuslarının çoğunluğu Azerbaycan istisna olmak üzere Sünni'dir İran'ın Azerbaycan'daki ektisi bile sınırlı olmuştu Azeriler Türk kökenden gelmektedir ve İran'ın kuzey bölgelerinde 20 milyon civarında olduğu tahmin edilen etnik Azeri nüfus vardı İran bu insanların Azerbaycan'a sempati duymalarından ve muhtemel birleşme taleplerinden korkmaktadır Hatta bu yüzden düz bir mantıkla beklenenin tersine, Azerbaycan ve Ermeniler arasındaki savaşta İran, Müslüman nüfuslu Azerbaycan'ı değil Ermenistan'ı destekleyerek kedi ayakları üzerinde durabilen güçlü bir Azerbaycan görmek istemediğini ortaya koymuştur Aslında Batının beklediği gibi ideoloji ihracı üzerine yoğunlaşmak yerine İran Batı tarafından yalnızlığı itilmiş bir ülke olarak muhtemel ekonomik işbirliği imkanları üzerinde duruldu Bu yüzden İran'ın politikası maceracı olmak yerine akılcı ve gerçekçiydi Bu nedenle Batının tür modelini desteklemesinin ardındaki temel neden yok olmuş oldu

İkinci olarak, Sovyetlerin yıkılmasından sonra, Rusya'nın eski Sovyet topraklarını tamamen terk ettiği ve tekrar kontrol altına alma amacı olmadığı varsayıldı Birçok analizi Sovyetlerin yıkılmasından sonra ortaya çıkan bir güç boşluğundan bahsetti Fakat özellikle 1993'de Rusya Türk Cumhuriyetleri ile birçok anlaşma yaptı ve bölgedeki Rus üstleri tekrar açıldı Bu Batı için çok kötü bir gelişme değildi Çünkü Batı bölgede dört yerine tek nükleer devletle ilgilenmeyi tercih etti ve Batı Rusya'nın sağlayacağı istikrarı memnuniyetle karşılamaya hazırdı Bu nedenle Türkiye'nin beklentilerinin tersine sanki Rusya'nın eski Sovyet topraklarında söz sahibi olması meşru bir hakmış gibi Batı Rusya'nın yakın çevre politikasını uygulamaya koymasına müsaade etti Batı'nın Rusya'nın Orta Asya'ya yönelik politikasını desteklemesi, Batı'nın Türk modeline desteğini negatif yönde etkileyen diğer bir sebep oldu Yani güç boşluğu yoktu, istikrarsızlık yoktu Rusya halen önemli bir ülke olarak bölgede idi ve Batı Rusya'yı tek nükleer güç olarak görmek istiyordu Dolayısıyla Türk Modeline istikrar verici bir unsur alarak ihtiyaç kalmamıştı Daha sonra Rusya bölgedeki etnik çatışmalar, terör olayları, Afganistan'daki istikrarsızlığın bölgeye tesiri gibi farklı nedenleri kullanarak bölgeye yerleşmeye Şangay Beşlisi kanalı ile de bölge ülkeleri üzerinde tesirli olmaya, onları yönlendirmeye çalışmaktadır

Üçüncü olarak, bazı Türk politikacıların demeçleri Batının Pan-Türkizm hususunda tedirgin olmasına sebep olduğu ileri sürülebilir Dolayısıyla Türk modelini daha fazla desteklemenin bu eğilimi güçlendirmesinde çekindikleri söylenebilir Bu da Batının Türk modeline desteğini olumsuz yönde etkilemiştir

Bu bağlamda Batı için "Türk Modeli" dış politika aracı idi ve Batı bu araca ihtiyacı olmadığını anladıktan sonra kullanmaktan vazgeçti ve Türk modeli çerçevesindeki işbirliği kayboldu Bu gelişme, Türkiye'nin Batıya "Ben halen önemliyim" diye ileri sürebildiği bir aracın elden gitmesi olarak değerlendirilebilir Fakat Türkiye açısında Türk Cumhuriyetleriyle ilişkiler Tür modelinden ibaret değildir ve Türkiye Türk Cumhuriyetlerle ilişkilerine önem verip geliştirme gayretindedir

SSCB'nin dağılmasından sonra Türkiye aktif adımlar atmaya başladı ve Türk Cumhuriyetlerini dünyada ilk tanıyan ülke oldu Her ne kadar Türkiye hiçbir devletle yarış içerisinde olmadığını bildirse de, İran'ın rejimini bölgeye ihraç etme ihtimali karşısında rahatsız olmakta, Batıya dönük bir ülke olarak, İran'ın bu amacına ulaşmasını önlemek istemekteydi Türk işbirliği ve Kalkınma Ajansı Türkiye ile Türk Cumhuriyetlerin Cumhurbaşkanları arsandaki ilk zirve Ankara'da Ekim 1992'de yapıldı 1993'de Azerbaycan'daki karışıklıklar yüzünden yapılamayan zirve istisna olmak üzere bu zirveler her yıl yapılmaktadır Türkiye, kaynaklarının kısıtlı olmasına ve iç problemlerin rağmen,bu cumhuriyetlere kredi verdi, Telekomünikasyonlarını modernize etmeleri için yardım etti ve ekonomik reformlar için teşvik ve yardım etti Türk müteahhitlere Bağımsız Devletler Topluluğunun diğer ülkeler ile beraber Türk Cumhuriyetlerinde iş almaya başladı Fakat en önemli gelişmeler kültürel ilişkiler alanında oldu Türkiye,1992 yılında 6729 Türk öğrenciyi kabul etti ve eğitim alanındaki işbirliği programı halen devam etmektedir Bu öğrenciler Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri'nin gelecekteki ilişkileri için bir köprü olarak kabul edilmektedir "Avrasya TV"(şimdiki adıyla "Türk TV") Türk Cumhuriyetleri'ne yayın yapmaya başladı, bunu Türkiye kökenli özel televizyonlar izledi Dini bilgi öğrenimi alanında da Türkiye aktif adımlar attı ve kendisinin ılımlı İslam modelini bu bölgede hakim kılmayı amaç edindi Türk Diyanet İşleri Başkanlığı Türk Cumhuriyetleri'ne kitap ve imam gönderdi Türk Cumhuriyetlerinden öğrenciler Türkiye'ye dini eğitim almak için getirildi, cami yapım ve tamir projeleri gerçekleştirildi ve bölge ülkeleri de ilahiyat fakülteleri açıldı Devletin dışındı Türk özel sektörü eğitim sektöründe aktif oldu Diğer bir konu Latin alfabesinin Türk Cumhuriyetleri tarafında kabul edilmesidir Türkiye, Latin alfabesinin kabul edilmesinin dünya ile entegre olabilmek ve ilişkilerimiz geliştirebilmek için çok gerekli olduğunu savundu, telkin etti Diğer taraftan İran, Arap alfabesini savundu ve bu teklif hiç bir Türk Cumhuriyeti tarafından kabul edilmezken Tacikistan bu teklifi 1992'de memnuniyetle kabul etti

Bunlara rağmen Türkiye Cumhuriyeti, Türk dünyası ile ciddi anlamda enformasyon sıkıntısı içindeydi Bu alemle ilgili çalışmalar birbirleri ile gerçek bağlantısı olmayan üç ayrı zeminde gelişmektedir Bunlardan birincisi Dışişleri Bakanlığının yurtdışındaki temsilciliklerdir Diğeri ise tarihçi, dilci ve edebiyatçılardan oluşan Türk Türkologlarıdır Üçüncüsü ile bavul ticareti, küçük esnaf ve özel okullardır Bunlardan birincinin haber kanalları sadece resim ihtiyacı karşılamaktadır İkincinin kanalları mahdut bilim çevresine hitap etmektedir Üçüncünün kanalı ise, sözlü iletişim ile sınırlıdır

Bu itibarla Türk dünyasındaki fikri, siyasi ve kültürel kesimlerin dünyaya bakışlarını Türklük anlayışlarını, potansiyellerini, mücadele yöntemlerini, kadrolarını, yayın organlarına, iltisaklarını bilmek gelişme ve değişmeleri takip edebilmek zarureti vardır Bunu tam manasıyla yapıldığı söylenemez Günümüzde klâsik diplomasi sınırları zorlanmış, yeni diplomat tipi kültürel diplomasiyi de kapsamına almıştır

Günümüzde kültür sektörünü, ekonomik ve enerji sektöründen ayrı düşünebilmek hiç de mümkün değildi Yeni emperyalizmin adı olan küreselleşme, bazen kültür öncelikli bazen de kültürle beraber baskıcı prensiplerini getirmektedir

SSCB dağılmadan önce, Türkiye'de bu coğrafyaya bakan uzmanların, bilgi birikimi, perspektifleri ve fikri üretimleri, SSCB dağıldıktan sonra karşılaşılan tabloyu irdelemeye, yorumlamaya ve sonuçlar çıkarmaya yetmemiştir SSCB dağıldıktan sonra gerek bağımsızlığına yeni kavuşan Türk aleminin büyük bir kısmı ve gerekse Rusya Federasyonu kapsamında kalan kesime yönelik üretilen fikir ve projeler büyük çoğunlukları ile sosyal bilimlerin, edebiyat, dil ve tarih gibi klasik Türkoloji'nin alt dallarında kalmıştır

Uzun yıllar boyunca, yasaklandığı, ödenek olmadığı, mevzuat müsait olmadığı, kurumsallaşılmadığı gibi gerekçelerle eğilinemeyen Dünya Türklüğü, 1991 yılından itibaren bu engeller izole edilmiş olmasına rağmen bu sahada alınan hasıla ihtiyaç duyulan ile kıyas kabul edilemeyecek durumdadır

Sovyetler Birliği'nin dağılması itibariyle, kadro, kurum ve belirlenmiş milli hedefler itibariyle yetersiz bulunuşumuz, dağılmanın sürpriz oluşu ve izah edilmekte ve hazırlıksızlığımız bu sürprize bağlanmaktadır Geçen 10 yılın (1991-2001) değerlendirilmesi yapılırken gelecek 10 yıl veya 20 yıl içerisinde Çin Halk Cumhuriyeti ve İran İslam Devleti'nin de SSCB benzeri sancılar içinde oldukları bir gerçektir Bir diğer gerçek ise Rusya Federasyonu Slav Milliyetçiliği merkezli yeni toparlanma dönemine girmiş, Putin, Çarlık ve Sovyet dönemlerinde sonra Rusluk için yeni bir dönem başlatmıştır

Son 10 yılın değerlendirilmesinde beklenilen hasılanın alınmasını olumsuz etkileyen faktörlerden birisi de bu amaca yönelik politikaların tek elden yürütülmekte oluşudur Koordinatör bir merkez olmayışı , sadece başarısızlığa yol açmakla kalmamış, kaynak israfına, uygulamalar arasındaki çelişkiye, zaman zayiine de sebep olmuştur Gelişmeler öylesi olumsuz ve süratle ilerlemiş ki, yarar sağlaması gereken girişim ve yatırımlar zararımıza da olabilmiştir

Türkiye ile ilgili olarak, "Türkiye Cumhuriyeti dış Türkler politikasına mecburdur Türkiye Cumhuriyeti laikliği benimsediği için İslam aleminde, İslam olduğu için de AB'de yeri yoktur Tek seçeneği dünya Türklüğüne yönelmektir"Türkiye Cumhuriyeti Batının ve bilhassa ABD'nin sistem ve düşünce normlarının taşeronluğunu yapmaktadır Batı, Türkiye üzerinde Türkistan'a girmektedir Türkiye Cumhuriyeti milli ve samimi değildir" Bu durum Türkiye hakkında yanlış yorumlara sebep olabilmektedir

Türk dünyası ve içinde bulunduğu coğrafya ile ilgili yapılan sempozyum, kurultay ve kongre türü faaliyetlerde amaç ile araç yer değiştirmiştir; Örneğin alfabe birliği, tarih birliği ve benzeri gibi alanlarda yapılan toplu kültürel faaliyetlerin sayıları artmış ancak zihniyetlerde bir değişiklik olmamış ve beklenilen derecede olmamıştır Alınan kararlar politikaya dönüşmemiş, Türk dünyasının ortak politikalarına yansımamıştır
Kurultay adı altında yapılan ve her yıl tekraralanan bazı etkinliklerin mahiyetleri aradan geçen 8-10 yıla rağmen maalesef hala netleşmemiştir Bu tür faaliyetler biraz moral, biraz propaganda, biraz şahsi tatmin, biraz dertleşme, biraz gövde gösterisi olma şeklinde varlıklarını sürdürmektedir

Türk dünyasına yönelik çok ciddi projeler yapılıp, 10000 öğrenci getirilmesi, Ahmet Yasevi adı altında Türk dünyasında bir nesil yetiştirip, Türklüğün gelecekteki ekonomik, siyasi, eğitsel, kültürel, diplomatik, teknolojik vs misyonunu geleceğin bu misyonerlerinden beklenilmesi gibi, bu tür büyük ufuklu projeler yeterli alt yapı oluşturmadan, gerekli mevzuat hazırlanmadan, taraf ülkelerin sosyal psikolojileri incelenmeden, uzun vadeli finans kaynaklarının temini planlanmadan başlatıldıkları için, beklenilen hasıla alınamadığı gibi alınması tasarlanan mesafe bazen de ters işlemektedir Bu tür büyük hedeflerin kısa zamanda sonuç vermesi beklenemez

"Avrasya" ve "Avrasyacılık" adına Türkiye'de yürütülen faaliyetler amaç, sonuç ilişkileri itibari ile tekrar gözden geçirilmelidir Batı'da ve Doğu'da ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda farklı taraflar bu tanıma değişik coğrafi anlamlar yüklemektedir Kafkasya itibari ile Avrasya ve Kafkasya'da barışın sağlanılmasına yönelik formüllerde insiyatif giderek Ermenilerin eline geçmektedir Ermeniler diaspora ve lobileri ile Avrasya ve ABD'deki güçleri ellerine almış görünüyorlar Ermeniler bu potansiyelleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne girmesini engellemeye çalışırken, Azerbaycan'a ABD ambargosunun konulmasını da sağlamıştır Ermenistan Güney Kafkasya'da Azerbaycan ve Karabağ Türk topraklarının işgal ederek 1200000 Türk'ün yurdundan edilmesine sebep olmakla kalmamış halen Doğu Anadolu İçin "Batı Ermenistan" tabirini Ermenistan'ın kuruluş belgesine geçirmiştir Ermenistan Aydını Nahçivan'ın statüsünü uluslararası zemine taşımaya hazırlanmaktadır Bu münasebetle Nahçivan ile Azerbaycan arasında oluşturulacak bir koridora karşılık Kuzey Nahçıvan topraklarının Ermenistan'a bırakılması tasarlanmaktadır Böylesi bir gelişmenin resmileşmesi halinde Türkiye'nin Nahçivan üzerindeki garantörlüğünü tespit eden anlaşma yürürlükten kalkmış olacaktır Ayrıca Kuzey Nahçivan'ın Ermenistan'a bırakılması demek Türkiye-Nahçivan bağlantısının kesilmesine yol açmakla kalmayacak, Ermenilerle masaya oturulduğu için Ermenilerin gasbettikleri Azeri toprakları meşrulaştırılmış olacaktır

Ermenistan, büyük ölçüde Avrupa ve Amerika'nın anladığı anlamda Avrasya'da uluslararası siyaset bakımından Türkiye Cumhuriyeti'nden şanslıdır Türk dünyası geneli itibariyle meseleye bakılınca, Kırgızistan gibi Cumhuriyetlerin Devlet Başkanları'nın jenosit konusunda son yaptıkları açıklamalar itibariyle Türkiye Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dışında olanları Ermeni konusunda arkasına alamamıştır

Kuzey Kafkasya'nın geleceğine yönelik muhtelif senaryolar üretilmektedir Bunlar Kuzey Kafkasya İslam halkının bir payda altında toparlama, Kuzey Kafkasya haklarına, Türk ve Adler soylular olarak iki ayrı yapılanmaya götürmektir Bu tür arayışlar daha ziyade Rusya Federasyonunun Kafkasya'dan çekileceği varsayımı üzerine inşa ediliyordu Rusya'nın kalıcılığı kesinleşmeye yüz tutunca yeni tercihlerin mahiyetleri de farklılaştı Rusya Federasyonu, geliştirilen "Yakın Çevre" politikasıyla Güney Kafkasya ülkeleri ile yakından ilgilenmeye başladı

Eğitim-Kültür politikalarına gelince; "Türk Dünyası Rektörler Birliği "gibi üst seviyede kurumlaşmaya gidilmiş, "Kırgız-Türk Manas Üniversitesi""Kazak-Türk Ahmet Yesevi Üniversitesi" gibi yapılanmalar geliştirilmiştir Bu tür üniversitelerden sonradan kurulanlar zamanla, tasarlanan amaç doğrultusunda şekillendirilmeye çalışılmıştır Bu üniversitelerden diğer Türk Cumhuriyetlerinin beklentileri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bazı kesimlerin umdukları gibi "Türklüğün yükselmesi için üniversitelerin bir araç olarak hizmet vermesi", kaygısını duyanlar az olmuştur Her iki kesim arasındaki arayış ve amaç farklılığının temelinde yakın geçmişin tarihi seyrinin de doğal etkisi vardır

Türkiye'nin hedef-hasıla ilişkileri itibariyle sık ve yakından mercek altına alınması gereken projelerden birisi de Türk Dünyası ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki Yüksek Öğretim Öğrenci Mübadelesi Projesidir Bu alanda alınan ve alınması gereken mesafe yeterli olmamıştır Türk Cumhuriyetleri'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne gönderilen öğrenciler ülkelerine göre değişmekle beraber öğrenci gönderimi bazen hemen veya zamanla kesilmiş, bazen kız öğrenci gönderilmesinden vazgeçilmiş ve çok kere öğrenciler mezuniyetlerinden sonra ciddi sorunlarla karşılaşmışlardır Türkiye ile Türk dünyası arasında daha ziyade Türk aleminin ortak geleceğini tayin edecek her meslekten donanımlı gençler yetiştirme amacı, vakıf üniversiteleri de daha realist bir çizgi izlemiştir

TRT, özellikle Türkiye'nin artan uydu sayısı döneminden sonra, Türkiye ile Türk Dünyasının şair kesimleri arasında televizyon ve radyo yayınları ile kültürel köprü fonksiyonu itibariyle önemli bir hizmet vermektedir Görüntülü yayıncılık alanında özel Türk TV kanalları da Türk Dünyasına yönelik yayın hizmetlerinde alanları ve mesajları farlılıklar içermiş olsa da kültür misyonerliği itibariyle yararlı olmaktadırlar

Yapılan TV programları itibariyle hitap edilen kitlenin bu yayınlardan beklentileri farklılıklar arz etmiş, döneme ve ülkeye göre beklentiler değişebilmiştir Türklüğe yönelik yanın içeriğinden farklı olarak, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki yayıncılıktan bu ülkelerin bekledikleri ekonomik çıkarlara endekslenmiştir Faaliyet sürecinin fazla uzun olmadığı da düşünülünce bu sahada alınan hasılanın az olmadığı ortaya çıkmaktadır Türkiye Türklüğünün tanıtılması, Türkiye Türkçe'sinin anlaşılır hale gelebilmesi gibi hususlar itibariyle bilhassa TV yayıncılığı etkisini göstermeye başlamıştır İşlenilecek temaları, ulaştırılacak mesajlar ve oluşturulması arzulanan zihniyetin sağlanabilmesi için daha yoğun çalışmalara ihtiyaç vardır Yayıncılık felsefesi itibari ile her ülke ve seyirci kesimleri, döneme göre değişen faktörler de dikkate alınarak sürekli teste tabi tutulabilmelidir

Dünyanın "medeniyetler çatışması", "küreselleşme", "globalleşme", "Avrasya" türü arayışlar yaşadığı günümüzde, siyasi politikayı akademik zeminde araşırın Türk aydını ile bu arayışı diplomatik zeminde arayan Türk kadronun düşünceleri çok farlıdır Üretilen fikirlerin üretim ihtiyacı duyulan alanlara yönlendirilmesi henüz gereken düzeyde değildir

Günümüzde oluşan yapılanma; Türk Alfabe Birliği, Ortak Türk Dili, Ortak Türk Tarihi, Ortak Türk Edebiyatı, Türk Destanlar, Türk Dünyası Ortaokul Kitapları gibi alanlarda bir seri projeler ortaya koymuş, bu projeler seminer, kongre, kurultay gibi faaliyet zeminleri de gerçekleştirilmiş, araştırmalar yayına dönüşmüştür Bu arayış sinema, tiyatro, resim, musiki gibi alanlarda yankı bulmaya başlamıştır Bütün bu etkinliklerin finansmanını % 90-95 civarında Türkiye Cumhuriyeti karşılamıştır Bu arayış Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi kurumlarda da siyasi iktidarlarla ve ilgili, bürokratlara göre yankı bulmuş, bu yankılanma en az Dışişleri Bakanlığında iz bırakabilmiştir

1998-2000 tarihleri arasında Kazakistan, Türkmenistan ve Kırgızistan'da yapılan ve davetliler arasında Türk dünyasının stratejistleri, teorisyenleri ve kültür mühendislerini de alan toplu kültürel faaliyetlerinin ortak adı "Türk Medeniyetinin Dünü Bugünü Yarını" idi Uluğ Türkistan Türk devletlerinden Özbekistan'ı bu arayış içerisinde doğrudan görmek kolay olmamakla beraber, tamamen dışında olduğunu söylemek de kolay değildir Almatı, Bişkek, Aşkabat'da üstlenen bu karargah Rusya Federasyonu Türk aydınlarına da büyük bölgede açık olmaktadır Faaliyetin Doğu Türklüğünce üstlenilmiş olması Rusya Federasyonu Türklüğü itibariyle de önem arz etmektedir

Çağdaş dünya değerlerini Türk Cumhuriyetleri'ne taşımayı, Türkiye modelini ulaştırmayı kültürel hedefleri arasında olan Türkiye Cumhuriyet; Avrupa ile Ulu Türkistan arasında kurmayı hedeflediği köprüde de yeteri kadar başarılı olamamıştır Avrupa bu coğrafya ya Türkiye Cumhuriyet'siz girmiş veya bu ülkeler Türkiye Cumhuriyetsiz AB'nin kapılarına ulaşmıştır TACIS, İNOGATE, TRACECA'nın projeleri Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasında karşılanmaktadır TACIS programı, AB'nın BDT Cumhuriyetleri ve Moğolistan'ı kapsamıştır Bu projenin amacı adı geçen ülkeleri AB, anılan ülkelere piyasa ekonomisine geçme ve demokratik sistemin benimsenmesi için karşılıksız yardım sağlamaktadır TRACECA, Avrupa-Kafkasya-Asya ulaşım koridorunu oluşturımaktadır Avrupa'dan başlayıp Kafkasya ve Hazar Denizi ile Orta Asya'ya ulaşmaktadır 1993 yılında Brüksel'de AB ile Kazakistan,Azerbaycan,Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Gürcistan ve Ermenistan arasında imzalanan Avrasya koridoru Anlaşması ile hayat bulmuştur

Türkiye Cumhuriyeti, bağımsızlığını elde etmiş Türk devletleri ile bile gerekli stratejik bağlantıları kuramamıştır Türkiye Cumhuriyeti imkanlarının Orhun Abideleri, Manas Destanı, Dede Korkut, Alfabe Birliği, TV yayınları gibi kültürel uzun vadeli yatırımları kullanırken, kültüre de altyapı oluşturacak ekonomik-siyasi-stratejik alanları büyük ölçüde ihmal etmiştir Türkiye "İpek yolu kervansarayları","İpek yolu kültürel Hayatı" gibi alanlarla uğraşırken İpek yolu enerji ve kara ulaşım bağlantısının dışında kalmıştır Türkiye Cumhuriyeti Kuzey Afganistan Türk bölgesi ile Türkmenistan Türk bölgesi arasındaki 25 km'lik elektrik enerji hattını ve karayol bağlantısını kurarak iki Türk kesiminin ilişkisini dahi sağlayamamıştır

Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Azerbaycan ayrı ayrı da AB imkânlarından yaralanmak üzere bağlantılar kurmuşlardır Böylece doğuyu batıya bağlayan tarihi İpek Yolu Projesi Ermenistan'lı fakat Türkiye'siz güzergahla gerçekleştirilmiştir

Orta Asya'da altyapının tamamlanmasına AB'nin dışında BM'de destek vermektedir ALTID (Asya Karayolu Altyapısı Geliştirme Programı) ile Asya'nın kuzeyi ile güneyi demir ve karayolu ile bağlanacaktır AB'nın INOGATE programı ise Türk Cumhuriyetleri'nin enerji kaynaklarını Batı Avrupa ülkelerine taşıma, potansiyel enerji kaynaklarını değerlendirme, arama faaliyetlerinde bulunma amacını taşımaktadır Bu programa katılan ülkeler Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan,Türkmenistan, Azerbaycan, Ukrayna, Rusya, Beyaz Rusya,Romanya, Bulgaristan, Moldova ve Ermenistan'dır Ermenistan sadece Türk dünyası arasındaki çoğrafi birliği kesmekle kalmayıp, genel ulaşım, enerji ve ekonomik birliği de kesmiştir

Bu bağlamda Bağımsız Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki ilişkileri, gerçekçi ve romantik olarak ikiye ayırmak gerekir Türkiye'nin bu ülkelerle gerçekçi politikalara dayanan ilişkiler kurmasına yönelik hareketin önünde duran en biricil engel Türk toplumunun resmi ve sivil alanda Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinin gerçekleri konusunda fazla bilgi sahibi olmamasıdır 1991-2001 dönemi sonunda, bu konu Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerin yeterince geliştirilmemesinin öncelikli sebebi olarak Türk resmi makamlarınca da kabul edilmeş bir gerçektir Aynı zamanda Türkiye'de resmi çevrelerde son yıllarda kabul edilmiş bir diğer gerçek de Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri'yle olan ilişkilerini "romantik çerçeveden çıkarıp, realist bir zemine oturtma" konusudur

Türklerin İslamiyeti kabul tarihi düşünmek, Türk dilinin lehçelere ve diyalektlere bölünüşünün asırlar süren evrim sürecini araştırmak, Türk ırkının fizyolojik farklılıklarını gözönüne getirmek ve bütün bu çeşitliliğin arasında belli ortak noktaların olduğu inancıyla 21 yüzyılın eşiğinde bir araya gelebilme ihtimalini telaffuz etmek Türkiye ve Türk dünyası ortak noktalarının sahip olduğu potansiyelin büyüklüğünü gösterir

Türkiye cihetinden olaya bakılacak olursa, halkların kucaklaşması her iki tarafın bütün gerçekleri ve ayrılıklarıyla vuku bulmuştur Türk Cumhuriyetler ile bağlantı kurmaya çalışan bireyler, gruplar ve resmi kurumlar sadece hayal uğruna değil ve fakat ekonomik kazanç ihtimalini geliştirmek gayesiyle harekete geçmişlerdir Ancak bu yakınlaşma ve gelişmeler başka güç odakları tarfından engellenmeye çalışılmıştır

Orta Asya Türk Cumhuriyetleri'nin bağımsız olmasından bu yana geçen 10 sene zarfında Türkiye'nin ve dünyanı bu bölgelere yönelik politikasında önce büyük heyecanlara mâl olan ümitler fırtınası ve ardında fırtına sonrası sessizlikle gelen durulma ve normal ilişkilerin rayına oturması tecrübeleri yaşandı Türkiye'nin Orta Asya ve Kafkaslara yönelik rüyası ve Türkleri o bölgelerde yaşayan ve Türklerce kardeş olarak görülen millet ve toplulukların gerçekleri yıllar ilerledikçe daha da belirginleşti Sovyetler Birliği'nin dağılması akabinde, Türkiye'nin doğusunda birden bire varoluveren Türki halklar ve milletlerin muhtemel potansiyeli 1990'ların başlangıcında hem Türkiye içinde ve hem de özellikle batı dünyasında yeni dünya düzenindeki dengelerin ne tarafa koyacağı konusunda çeşitli spekülasyonlara sebep oldu Sovyetlerin dağılmasıyla gerçekleşen bağısızlık Türkiye'nin doğusundaki Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye'nin başlattığı ilişkiler birçoklarınca yeni bir dönemin başlangıcı olarak görüldü ve gösterildi Gerçekten de Türkiye'deki hükümet çevrelerinin Orta Asya'ya ilgisi geçici bir süre için de olsa değişti Türkiye ve Türk Cumhuriyetlerinin arasına giren engel olarak suçladığımız 70 yıllık Sovyet devri öncesinde hiçbir asırda özellikle Türkiye ile Orta Asya bölgesinin Türki halk ve toplumları arasında son 10 yılda yaşadığımız derecede sıkı münasebet tesis edilmemişti Orta Asya'nın ve Kafkasları, Türki Cumhuriyetlerini ilk tanıyan ülke Türkiye Cumhuriyet oldu Türkiye'nin diplomatik temsilcileri de bu ülkelerin uluslararası arenaya çıkışlarındaki ilk yardımcıları olmaya çalıştı Orta Asya Türk Cumhuriytlerin uluslararası organizasyonlara katılmalarında da Türkiye'nin payı vardır Türkiye'de ve Orta Asya'da yüksek düzey bütün liderler karşılıklı resmi ziyaretlerle, diğerinin ülkesindeki tecrübesinden faydalandılar Türkiye ile Orta Asya Türk Cumhuriyetleri arasıdaki resmi ilişkilerin çerçevesi gitgide genişletildi Taraflar arasında resmi bağlantılar ulaşım, iletişim, eğitim, ilim, kültür, turizm, bankacılık, spor ve hatta dini konular kapsayacak boyutlara erişti 1992'den sonraki 5-6 yıl içerisinde Türkiye ve Orta Asya Cumhuriyetler arasında onlarca anlaşma ile yüzlerce potokele imzalar atılarak ilişkilerin resmileştirilmesine çalışıldı Türkiye ve Türki Cumhuriyetlere ve Topluluklar arasında 1996'ya kadar 472 ikili ve 43 çok taraflı anlaşma imzalanmıştır

Türkiye ile bağımsız Türk Cumhuriyetleri ve Türk topluluklarına yönelik münasebetti idare etme işinden sorumlu bir devlet bakanlığı kuruldu Türkiye Orta Asya ülkelerinin acil ihtiyacı olan kadro yetiştirme gereksiniminde yardımcı olmaya çalışarak Türki Cumhuriyetlerin gerçekteki hükümet şekillenmesinde önemli rol oynayacak diplomatlarına, Türki Cumhuriyetlerin idarecilerine ve hatta çeşitli firma ve kuruluşların yöneticilerine Batı'ya yönelik dünyanın kural ve prensiplerini öğretmek babından çok çeşitli ve değişik kurslar düzenlemeye girişti Türki Cumhuriyetlerin gelecekteki sahiplerinin eğitim ve meslek imkanlarını geliştirmeleri açısından ve bu bölgelerin gelecekteki nüfusunun Türkiye'ye yakın olmaları açısından önemli potansiyele sahip gençliğin Türkiye eğitim kurumlarında okumalarına yönelik cesaretli adımlar atıldı İlk etapta bütün Türki Cumhuriyetlerden 10000 öğrencinin Türkiye'de Türk devletinin desteğiyle yüksek öğretim imkanı verilmesi kararına varıldı ve bu karar akabinde pratiğe geçirildi Türkiye, Türk Cumhuriyet ve topluluklarından gelip Türkiye'de okuyacak öğrencilere 2000 yılı itibarıye 29000 üniversite öğrenci kontenjanı ayırmış olup, bunun ancak 19000'i kullanılmıştır Türk Milli Eğitim Bakanlığının girişimiyle ve Türk Dünyası Araştırma Vakfı ve özel girişimlerle Türki Cumhuriyetlerde dokuz üniversite ve 140 özel okul açılmıştar

Orta Asya ve Kafkaslar bölgesindeki Türk Cumhuriyetleri'ne yönelik Türk resmi devlet politikasının ilgili bakanlığın 2000'den sonraki dönem gündeminde Türk dünyasına yönelik kurulması planlanan kurumlar şunlardır; Ekonomik Bilgi Merkezi, Uluslararası Yatırım Kredi ve Garanti Kurumu, Avrasya Sigorta Birliği, Türk Dünyası Tahkim Kurulu,Bakanlık koordinasyonunda ODTÜ Hazar petrolleri stratejik Araştrımalar Merkezi Kurulma projesi, Uluslararası Pazarlama ve İhracatı Geliştirme Sektör Analiz Çalışması,Türk Cumhuriyetleri İşadamları Kurultayı'na devam kararı, Uluslarasarı Finans Kuruluşları ile temasa geçirilerek işbirliği imkanlarını araştırılması,Bölgesel Ekonomik Entegrasyonlarla münasebetlerini derinleştirilmesi Türkiye'nin ülkelerle bireysel ilişkilerinde: Kazakistan'da El Halıcılığının Gelişmesi,Ahmet Yesevi Türbesinin festorasyon projesi, Korkut Ata Devlet üniversitesine destek, Kazakisan -Türkiye işadamları Derneğine destekten oluşmaktadır Türkiye'nin ilgili bakanlık nezdinde Kırgızistan'da yürüttüğü faaliyetler olarak Kırgızistan'ın güney ve kuzey bölgelerini birleştirecek Karayolları Master Planının hazırlanması, Kırgızistan'ın Cumhurbaşkanı Asker Akayev'in albümünün basılması, Kırgızistan'da Tütün Kalitesinin İyileştirilmesine yönelik destekten ibarettir Özbekistan ile Türkiye arasında ilgili bakanlık bünyesinda yürütülen münasebetler kapsamında Özbek tarım heyetini incelemi gezisi maksadıyla yaptığı Türkiye gezisinin finansal olarak Türkiye tarafından desteklenmesi ve tarım işbirliği projesi, Özbek KOBİ Heyetinin Kırgızistan'da Türkiye tarafından geliştirilmeye çalışılan Bişkek KOBİ girişimini ziyareti, Taşkent Devlet Üniversitesi Şarkşinastlık Erstitüsüne yardım ve tıp alanında uzmanlık eğitim çalışmaları vardır İlave olarak Orta Asya va Kafkasya'daki ilgili Cumhuriyetlerden istatistiki bilgi toplama araştırmaları, bankacılık ve merkez bankacılığı alanında işbirliği, kamu yöneticiliği uzmanlık proğramı, yabancı genç diplomatlara mesleki eğitim kursu, Avrasya televizyon yayınlarının tekrardan düzenlenmesi gibi çok vakit alan ve getirisi yüksek olmamakla birlikte Türkiye açısından finansal harcamaları gerektiren bir dolu proje, kurs, araştırma, toplantı, konferans ve resmi ziyaretler vardır

Türkiye'nin bağımsız Türk Cumhuriyetleriyle on yıl önce büyük ümit ve vaadlerle başlattığı ilişkilerin gerçek boyutları Başbakanlığa bağlı Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın verilerine göre hiç de önemli ve verimli sonuçlara ulaşmamıştır Türkiye'nin Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan'la olan ihracat hacmi, 1998 yılında toplam 835 milyon dolar 1999 yılında 574 milyar dolar, 1999 ve 2000, Ocak-Kasım dönemlerinde sırasıyla 519 ve 514 milyon dolar olarak ifade edilmiştir Türkiye'nin ihracat rakamı l996 yılında Batı Avrupa ülkeleriyle 12,09 milyar dolar iken bu ilişki 1999 itibariyle 15,27 milyar dolardır Yine bu verilere göre Türkiye'nin Kazakistan'a yaptığı ihracat 1998 yılında 214 milyon dolar iken 1999-2000 Ocak-Kasım döneminde sırasıyla 90 ve 106 milyon dolara gerilemiştir 1990-1992 döneminde sadece Türkmenistan'la eğitim, kültür, spor, sağlık, ilim, iletişim, ekonomik ve ticari işbirliği konularında 21 anlaşma ve protokole imza attı Türkiye1998 senesinde Türkmenistan'a 96 milyon dolar 1999-2000 Ocak-Kasım döneminde 97 ve 110 milyon dolar ihracat gerçekleştirmiştir Türkiye'nin Özbekistan'a ihracatı 1998'de 156 milyon dolar ve 1999-2000 Ocak-Kasım döneminde 43 ve 80 milyon dolar seviyesine gerilemiştir

Bölgede Azerbaycan ve Kazakistan petrol, Türkmenistan ise doğal gaz açısından önemli rezervlere sahiptir Hazar Bölgesinin 670 milyar varil petrol rezervi bulunan Basra Körfezi de sonra ikinci sırada olduğu kabul ediliyor Hazar ve Kafkaslar bölgesinde kanıtlanmış 40 milyar varil, toplam 200 milyar varil petrol rezervi ve kanıtlanmış 9 trilyon m3, toplam 17 m3 doğal gaz rezervi olduğu tahmin edilmektedir Hazar Denizi'nin Kazakistan sınırı yakınlarında Kaşhagan bölgesinde yeni petrol kaynaklarının bulunması bölgedeki tansiyonu biraz daha yükseltti Kaşhagan'daki rezerv, Kazakistan'ın en büyük petrol üretim sahası Tengız'ın altı katı büyüklüğündedir Bu rezervler toplam dünya rezerlerinin % 4'ünü oluşturmaktadır Petrol ve doğalgaz kaynaklarının dünya pazarlarına sunumu konusunda Rusya, Türkiye ve İran olmak üzere üç alternatif bulunmaktadır

Halen, Azerbaycan, Bakü erken petrolü Gürcistan Supsa ve Rusya Novorossisk hattı ile , Kazakistan Tengız petrolü ise yine Rusya Novorossisk üzerinden dünya pazarlarına açılmaktadır Türkmenistan doğal gazı ise Hazar denizi, Azerbaycan, Gürcistan üzerinden Türkiye'ye gelecektir Ancak esas önemli olan Bakü petrollerinin izleyeceği hattır Bu hat için erken petrolün taşınmasında kullanılan iki mevcut hat ile Bakü-Ceyhan hattı alternatiflerdir Bakü-Ceyhan hattının tercih edilmemesi halinde bölgedeki tüm petrol Rusya ve Afganistan üzerinden dünya pazarlarına açılmış olacaktır

Bakü petrollerini işletecek olan konsorsiyum başlangıçta, Bakü-Ceyhan hattının pahalı bulmuştur Ancak, İstanbul protokolü sonrasında hattın inşaatını üstlenen Botaş'ın kendi hesapladığı 2,4 milyar dolarlık maliyetin aşılması halinde bunu karşılama garantisi vermesi ve taşıma maliyeti olarak varil başına 2,58 dolar talep etmesi ile bu ilk engel önemli ölçüde aşılmıştır Petrol fiyatlarında önemli dalgalanmalar ve belirsizliklerin yaşandığı bir dönemde Bakü petrollerinin de dünya piyasalarına arz edilmesi halinde dünya petrol fiyatlarında yaşanacak gelişmeler kestirilememektedir Bu belirsizlik de Bakü-Ceyhan hattının inşasının sürekli ertelenmesine yol açmaktadır

Rusya bölgedeki enerjiyi kontrol etmek isterken, Türkiye'yi de kendisine bağlamayı becermiş görünmektedir Türkiye doğal gaz ihtiyacı sebebiyle, Rusya'nın eline bakar duruma gelmiş, halen Rusya'dan Ukrayna, Moldova, Romanya, Bulgaristan üzerinden 6 milyar m3 gaz alınmakta iken bu miktar 14 milyar m3'e çıkarılmıştır Mavi Akım projesi ile de 16 milyar m3 doğal gaz alınması planlanmaktadır 2006 yılında kadar toplam 30 milyar m3 doğal gazın da İran'dan alınmasıyla Türkiye'nin özellikle Rusya'nın elinde rehin haline gelmesi anlamına gelmektedir

İsrail teklif ettiği Trans-Hazar yoluyla Türkmenistan doğal gazının Türkiye'ye transferi projesinin önündeki en büyük engel, Hazar'daki "Azeri" ve "Çırağ" petrol yatakları üzerindeki tartışmalardır İsrail'in Hazar konusunda da Türkiye'yi ikna ettiği ve etkilediği gözleniyor Türkiye'de bu bağlamda Azerbaycan'ı ikna etmeye çalışıyor "Tek millet, İki devlet" olarak formüle edilen yakınlık, Ağustos 2001'de Türkiye Genelkurmay Başkanı'nın Bakü'yü ziyareti ve Türk Hava Kuvvetlerinin Bakü semalarındaki gösterisiyle taçlandı Türk yıldızlarını hava gösterisi, Türkiye'nin İran ve Ermenistan'a karşı Azerbaycan'a gösterdiği en açık destek olarak algılanmalıdır

Türkiye'nin Orta Asya ve Kafkaslar'a yönelik stratejisi boru hatlarına ve kendi enerji ihtiyacına odaklanmıştır Dolayısıyla, bölgedeki uzun vadeli politikalar hep gözardı edilmektedir Azeri ve Kazak petrollerini kendi limanlarına akıtmak isteyen Rusya'ya Türkiye'nin bir de Mavi Akım Projesiyle destek çıkması tarihi bir hata sayılmalıdır Rusya bölge ülkelerinin kendisine bağımlılıklarını arttırmak ve iç istikrarsızlık unsurlarını Gürcistan'da Osetya va Abhazya; Azerbaycan'da Dağlık Karabağ gibi meselelerle anlaşmazlıklarını körüklemektedir Böylelikle çatışan tarafların Rusya'dan müdahale, yardım, himaye, silah vs istemesi sağlanmaktadır "Kafkasya İstikrar Paktı" bir anlamda bu tezgahı kıracaktır Ne var ki, Türkiye şu ana kadar Rusya'nın mevcut AKKA ve AGİT şartlarına uymasını dahi sağlayamamıştır Avrupa Birliği ve ABD'nin de Rusya'nın Kafkasya'daki güç politikasına yeşil ışık yaktığı görülmektedir

ABD'de Clinton hükümetinden sonra, Bush hükümeti de Bakü-Ceyhan petrol ve Trans Kafkasya boru hatlarını desteklemektedir Daha önce İran'ın yanında yer alan BP/Amoco firması da Türkiye'nin yanında, boru hattına destek verdiğini açıklamıştır İran kendi başına bir etik alanı oluşturmaya çalışırken, Rusya'nın da Hazar Deniz Filosunu güçlendirerek bölge için bir tehdit oluşturmaya devam edeceği görülmektedir Afganistan'da rejim değişikliğini zorlayan ABD, bölgede artık taşeron kullanmak yerine bizzat devreye gireceğini göstermiştir Nükleer gücünü geliştiren İran'da bölgede daha etkin rol oynamaya hazırlanmaktadır Görülen o ki, Hazar havzası her geçen gün Basra Körfezi gibi gergin bir ortama sürüklenmektedir

Rusya'nın petrol ve doğal gazın gerçek sahibi ülkelere bunu yer etmek istememesi, hele hele Türkiye ve İran'ı bölgeden uzak tutmaya çalışması kendisi bakımından yerinde bir siyasal tercih olabilir ABD ve Batılı devletler için de, petrolün ucuz ve güvenli biçimde kendilerine ulaşması önemlidir Türkiye'den beklenen, Kardeş Ülkelerin dev ülkeler karşısında pazarlık güçlerini arttıracak ve onları Rusya'ya ezdirmeyecek net tavırlar takınmasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.