|
|
Konu Araçları |
deliler, efsaneleri, fıkraları, kıbrıs, kırk |
Kırk Bir Deliler Fıkraları | Kıbrıs Efsaneleri |
04-07-2009 | #1 |
[KAPLAN]
|
Kırk Bir Deliler Fıkraları | Kıbrıs EfsaneleriKırk Bir Deliler Fıkraları 1 Vaktin birinde, zamanın ikisinde bir memlekette kırk bir deliler yaşardı Bir gün kırk bir delilerin canı sıkıldı, oyalanacak bir şeyler aradılar, bulamadılar Tavuk kümesine giderek kümesin kapısını açarak tavukları kovalamağa başladılar Tavuklar can korkusuyla sağa sola dağıldılar Bir tavuk kuyuya düştü, bunu gören dediler kuyunun başında toplandılar Kuyunun içindeki tavuğu görünce hep birlikte göğüslerini döverek ağlamağa başladılar - Kuyuya tavuk yerine çocuğumuz düşseydi halimiz ne olurdu , kuyudan kim çıkarırdı, acısına yüreğimiz nasıl dayanırdı,daha dünyasına doyamadan kara toprak olacaktı ? Bir yandan da: - Ah yavrum sen öleceğine ben öleydim demeye başladılar Çığlıkları yeri göğü inletiyordu Bu sefer de kuyuya beddua ettiler -Kör olası kuyu , can aldın , kim bilir daha kaç can alacaksın ? demeye başladılar Ağlamaları duyup işitenler delilerin yanına gelerek ne olduğunu sordular Deliler hem ağladılar hem de anlattılar Bu sırada bir çocuğun ayağı kuyunun kapağına takılınca kuyunun kapağı kapandı Kırk Bir Deliler kırk yıllık kuyularının kapağı olduğunu o gün fark ettiler * * * 2 Kırk Bir Delilerden birinin düğünü vardı Gelinin başını süslediler püslediler, gelinliğini giydirdiler Sıra gelinin odadan çıkmasına geldi Odanın kapısı alçaktı Gelin her dışarı çıkmağa çalıştığında kafasını kapının üstüne çarpıyordu Gelin bütün uğraşmasına rağmen kapıdan dışarı çıkamadı Bunun üzerine çare bulmaları için Kırk Bir Delilerin en akıllılarını çağırdılar Akıllılar geldiler Birisi: -Bu gelinin dışarı çıkabilmesi için ayaklarını kesmek gerekir Öteki Deli: Hemen yatağına yatırdılar Dışarda bol güneş vardı İçlerinden en akıllıları: -Hanım ninemizin yattığı yerde güneş yok, oysa dışarda bol güneş var Haydiyin kalburları alalım, arkadaşımızın yattığı yere güneş taşıyalım,dedi Hepsi de: - Doğru söylersin, hekim de ‘’Güneşten bol bol yararlansın’’ dedi Haydiyin kalburları alalım, taşımağa başlayalım Kırk Bir Deliler kalburları alıp güneşe koştular Kalburları yere koyup biraz bekledikten sonra kalburları aldıkları gibi kocakarının evine koştular Gün boyu içerisiyle dışarısı arasında mekik dokudular O sırada köye gelen bir yabancı boş kalburla koşuşanları görünce merak edip sordu -Yaptığınız nedir? Kırk Bir Deliler hep bir ağızdan : -Hanım Ninemizin soğuktan ciğerleri hastalandı, onun için odasına güneş taşırız,dediler Köydeki yabancı Kırk Bir Delilere bakıp güldü Sağına soluna bakınarak bir kazma buldu Kocakarının evinin güney duvarını yıkarak bir pencere yaptı Güneşi evin içine taşıdı Kırk Bir Deliler alaylı gözlerle baktılar, En akıllıları: -Duvarı yıkarken onca toz duman çıkardın, oysa biz tertemiz güneş taşıyorduk Bizleri de işsiz bıraktın, biz şimdi ne yapacağız?-Yok , ayakları kesik gelin olmaz, iyisi mi evi yıkalım Tartışma uzayıp gitti O günlerde köyde bir gezgin vardı, kalabalığı görünce merak edip eve gitti Tartışmaları dinledikten sonra başını eğerek odaya girdi Gelinin omzuna kuvvetli bir yumruk vurunca gelinin beli büküldü Gelin korkuyla kapıdan dışarı savruldu * * * 3 Kırk Bir Delilerden birinin çocuğu çok yaramazdı, ele avuca sığmazdı, ne bulursa karıştırırdı Çocuk yine bir gün sağda solda dolaşırken bir ceviz testisi buldu Ceviz almak için testinin ağzından elini soktu Cevizleri avuçladı,elini dışarı çekti, avucunu açmayı akıl edemediği için elini testiden çıkaramadı Çocuk elinde asılı testiyle geziyor bir yandan da: -Elimi testiden kurtarın , diye bağırıp ağlıyordu Çocuğun sesini duyup gelen deliler çocuğun çevresinde toplanarak , çocuğun elinin testiden nasıl kurtaracaklarını tartışmaya başladılar Her kafadan bir ses çıkıyordu Sonunda içlerinden biri: -Bu çocuğun elini kurtarsa kurtarsa en akıllılarımız kurtarır En akıllılar çocuğun yanına gelsin dedi En akıllıları geldi, içlerinden biri: - Bu çocuğun kolunu kurtarmak için elini bileğinden kesmek gereğir, dedi Bir diğer akıllı : -Yok öyle şey olmaz, en iyisi testiyi kıralım, çocuğa da zarar vermemiş oluruz, dedi Tartışmalar sürüp gitti, ama ne yapacaklarına bir türlü karar veremediler O günlerde köye alış veriş için gelen bir yabancı vardı Kalabalığı görünce topluluğun yanına giderek konuşulanları dinledi Çocuğun yanına yaklaşarak cebinden bir altın lira çıkardı Altın lirayı gören çocuk , elindeki cevizleri bırakarak, elini testinin içinden çekti Çocuk altın liraya uzanınca yabancı altını cebine koyarak kalabalıktan hızla uzaklaştı * * * 4 Kırk Bir Delilerin yaşadıkları yerde kış çok soğuk geçmişti Her yan dondu, sular buz kesti Kırk Bir Delilerden bir kocakarı vardı Soğuklara yenik düşerek hastalandı, ciğerleri iflas etti Kocakarıyı arkadaşları işinin ustası bir hekime götürdüler Hekim kocakarıyı iğneden ipliğe muayene ederek kocakarının soğuktan titreyen yaşlı bedeninin sıcaklığını ölçtü Gerekli ilaçları verip ardından da : -Yemene içmene çok dikkat et, bedeninin sıcaklığı çok düşük Bulutlu günlerde ocak başında otur, güneşli günlerde de güneşten bol bol yararlan, bilirsin güneş girmeyen eve hekim girer, dedi Kırk Bir Deliler kocakarıyı evine götürdüler Kocakarı ayakta duracak halde değildi Köydeki yabancı boynunu büktü, kendi kendine mırıldanarak: -Ben kendimi aklı kısa sanırdım, meğer neler varmış neler? Şükür halime , diyerek köyden hızla uzaklaşıp yerine yurduna gitti * * * 5 Cuma günleri Kırk Bir Delilerin helva günüydü Tencereler ateşin üstüne kondu, yağlar, şekerler, unlar çıkarıldı Topak topak un helvaları yapılarak her bir deliye birer topak verilerek dağıtıldı İçlerinden iki akıllıcası helva topaklarını ellerinde evirdiler, çevirdiler Biri:Seninki daha büyük onu isterim , dedi Öteki:Yok, seninki daha büyük , dedi Tartışma büyüdükçe büyüdü, sonunda tartmağa karar verdiler Bir terazi bularak yol ortasında tartmağa karar verdiler Terazinin bir gözü ağır gelince ağır taraftan bir parça kopararak öteki tarafa koydular Bu sefer de öteki taraf hafif geldi Saatlerce uğraşmalarına rağmen bir türlü kefeleri denk getiremediler Köye uzun yoldan bir gezgin geldi, karnı da zil gibi açtı Bunları gördü: -Tartmanıza yardım edeyim, dedi Deliler de: -Yardım et , dediler Gezgin helvaları terazinin kefelerine koyarak kolu çekti Bir kefedeki helva ağır gelince helvayı ısırdı Ağır gelen taraftan tekrar ısırdı Maksadı helvaları eşitlemek değil yemekti Her tartışta bir lokma ısırdı Tarta tarta kefelerden birinde helva bitti, diğer kefede çok küçük bir parça helva topağı kaldı Gezgin ağızlarının suyu akarak bakan delilere; - Helvalarınızı tartacağım diye kan ter içinde kaldım, yoruldum Bu topak da emeğime tutar diyerek son kalan helva parçasını ağzına attı Delilerin şaşkın bakışları arasında çekip gitti Deliler de ağızları açık arkasından bakakaldı * * * 6 Kırk Bir Deliler kırk yıldır değirmene giderlerdi ama değirmenin yolunu bir türlü öğrenemediler Eşeklerine buğdaylarını yükleyip, hangi yoldan gideceğini düşünmeğe başladılar İçlerinden en akıllılarından biri : -Haydi diyelim ki siz delisiniz, ben de deliyim, eşekleriniz de delimidir? Düşelim eşeklerimizin peşine, onlar bizi değirmene götürür, dedi Öyle de yaptılar, eşekler önde Kırk Bir Deliler arkada değirmenin yolunu tuttular Yarı yola geldiklerinde delilerden biri öne atılarak yol kenarındaki arı kovanına elindeki çirpiyi soktu Bütün arılar dışarı püskürerek insanları hayvanları sokmağa başladı Canları yanan eşekler var güçleriyle koşmağa başladılar Eşeklerin sırtlarındaki buğday denkleri dökülüp saçıldı,deliler hayvanları güçlükle toparlayabildiler Değirmene boş çuvallarla geldiler Olanları uzaktan gören değirmencinin küçük oğlu delilere: -Bu delicesine koşma da niye, diyelim ki eşekleriniz delidir, siz de mi delisiniz ? * * * 7 Kırk Bir Delilerin yaşadığı yerde koskoca kış boyu yağmur tıp bile demedi Yiyecek ne unları ne de bulgurları kaldı Komşu köyde çok varlıklı bir adam vardı, ambarları arpa ve buğdayla doluydu Kırk Bir Delilerin durumunu görünce acıdı, yüreği dayanamadı Hepsini köylerine çağırarak hepsine birer kile buğday verdi Deliler para vermek isteyince almadı : -Güle güle yiyin , ölmüşlerime dua edin bu bana yeter, dedi Kırk Bir Deliler çuvalları omuzlarına vurdular, köylerinin yolunu tuttular, epeyce yürüdükten sonra yorulup bir ağacın gölgesine oturdular Konuşmaya başladılar, en akıllılarından biri: -Bu adam bize birer kile buğday verdi, ama hiç düşündünüz mü ? Kilesi eksik mi, tamam mı, hileli mi , hilesiz mi ? Ben böyle hileli ölçülmüş buğday istemem Ya siz? Öteki deliler de : -Doğru söylersin, geri dönelim buğdayları verelim , dediler Hep birlikte geri dönerek kendi çuvallarıyla buğdayları zengin adamın kapısına bırakıp köylerine geri döndüler * * * |
Cevap : Kırk Bir Deliler Fıkraları | Kıbrıs Efsaneleri |
04-07-2009 | #2 |
[KAPLAN]
|
Cevap : Kırk Bir Deliler Fıkraları | Kıbrıs Efsaneleri8 Kırk Bir deliler boş oturmaktan sıkılıp meslek öğrenmeğe karar verdiler Kendilerine en uygun meslek olarak terzilik ve kunduracılığı seçtiler Oturup bir ayakkabıyla bir ceket yaptılar Terziler birbirine sordular: -Ceketin cebinin ağzı aşağıya doğru mu yoksa yukarı doğru mu olacak? Tartıştılar, konuştular, ama bir türlü karara varamadılar Aldılar ceketi en akıllılarına götürdüler Kunduracılık yapanlar da topuğun nereye konulacağını bilemediler Onlar da ayakkabıyla topuğu alıp en akıllılarına gittiler, dertlerini anlattılar En akıllıları ceket cebiyle topuğu alıp elinde evirdi çevirdi: -Öne de koysanız olur , arkaya da, siz en iyisi topuğu cekete koyun, cebi de ayakkabıya dikin , dedi * * * 9 Kırk Bir Deliler sıcak bir günde ava çıktılar Ovada ağızlarından soluyarak yürümeğe başladılar Gide gide yollarının üzerinde içinde ağzı açık bir kafa bulunan havuz gördüler Sudaki akislerini tanıyamadılar,korktular Delilerden biri bağırdı: -Suyun içinde ağzı açık kırk bir tane kurukafa var, bizi yiyecekler, dedi Bir diğeri: -Haydiyin birer taş alalım, havuzdakileri öldürelim, dedi Hepsi birer taş alarak var güçleriyle havuzdaki suya attılar Su dalgalanınca görüntüler kayboldu Suya baktıklarında yüzlerini göremediler,sevinerek hep bir ağızdan: -Bize kırk bir kere maşallah, kırk bir canavara kırk bir taş attık, hiç biri boşa gitmedi, dediler * * * 10 Çok sıcak bir yaz günüydü , hava sanki alev esiyordu Deliler ne yapacaklarını bilemediler, dam altına girmeye de akıl erdiremediler Güneş altında adam akıllı terlemişlerdi Serinlemek umuduyla dağ taş dolaşmaya başladılar Geze dolaşa yolları bir havuzun yanına çıktı Havuz başında toplandılar İçlerinden birinin eli suya değdi, arkadaşlarına: -Sıcaktan kurtulduk , su çok serin, gelin ayaklarımızı suya sokarak serinleyelim, dedi Kırk Bir Deliler havuz başına dizilerek ayaklarını suya soktular Ayaklarını sallayarak suyla oynamaya başladılar Su dalgalandıkça ayaklarının görüntüleri birbirine karıştı, kimse ayaklarının görüntüsünü diğerlerinden ayıramadı İçlerinden biri: -Bu ayak benimdir, bu ayak senindir , dedi Öteki: Yok, şu ayak benim , şu ayak senin, dedi Beriki: -İkiniz de yanlışsınız, gösterdiğiniz ayaklar benimdir Deliler ayak kavgasına başladı, o sırada havuzun yanından bir Bektaşi geçiyordu Tartışmayı duyarak yanlarına gitti Ne yaptıklarını sordu, cevabı duyunca yandaki ağaçlığa giderek sağlam bir ılgın çilpisi kesip havuz yanına geldi Sırayla delilerin ayaklarına vurmaya başladı Her vurduğunda delilerden biri: -Ay ayağım, dedi, ayağını sudan çekti Bektaşi de o zaman: -Hah, sudan çektiğin ayak senin ayağındır, dedi Bektaşi böyle böyle bütün delileri sıra dayağından geçirdi Ayağını sudan çıkaran deli evine doğruldu Bektaşi de yoluna devam etti * * * 11 Aradan aylar geçtikten sonra Kırk Bir Delilerin akıllarına Bektaşi’den yedikleri dayak geldi Hepsi birden yollara düşerek Bektaşi’yi aramaya başladılar, geze dolaşa yolda bir sakallı adam görüp Bektaşi sanarak peşine takıldılar Sakallı adam koştu deliler koştular Sonunda sakallı adamın gücü kuvveti kesildi, peşinden koşanların da akıllı adamlar olmadığını anladı Yolunun üstünde gördüğü kamışı alarak yerdeki öküz tersine batırarak kamışı bayrak gibi dikip , var gücüyle oradan uzaklaşmağa çalıştı Deliler kamışın üzerindeki öküz tersine baktılar Biri: -Öküz bu kamışın üstüne nasıl çıktı? Dedi Öteki kamışın yaprağını göstererek: -Buraya bastı çıktı, dedi Bir diğeri: -Yok, oradan değil buradan çıktı, dedi Onlar tartışırlarken sakallı adam da sıvışıp kaçtı * * * 12 Kırk Bir Deliler bir gün ovada gezinirken önlerinden bir tavşan geçti İçlerinden biri: - Haydiyin koşalım , bu tavşanı tutalım , dedi Delilerin hepsi tavşanın arkasına düştüler, artlı önlü koştular Tavşan korktu, bir delik bularak içine girdi Deliler deliğin ağzında toplandılar İçlerinden biri sordu: -Tavşan deliğe girdi, nasıl tutacağız? En akıllıları da: -Birimiz deliğe girip tavşanın ayaklarını tutacak, biz de deliğe girenin ayaklarını çekeceğiz Delilerden biri başını deliğe zar zor soktu Arkadaşları da ayaklarını tuttular, var güçleriyle çektiler Deliğe giren delinin başı iki taş arasına sıkıştı Deliler, arkadaşlarının ayaklarını çeke çeke kafasını kopardılar Delilerden biri: -Be arkadaşlar bunun kafası yok Bir başkası: -Bakın kanlara bunun kafası içeride kaldı, tavşanı yer Aralarında tartışma çıktı, kafasız deliyi evirdiler çevirdiler En akıllıları: -Bu deliğe girmeden önce kafası var mıydı, yok muydu? Deliler hep birlikte: -Gidelim , karısına soralım Deliler kafası kopuk deliyi yüklenerek evine götürdüler,karısına sordular: -Bunun kafası var mıydı,yok muydu? Karısı da: -Vallahi bilmem , sabah tarhana çorbasını içerken sakalı cong cong ederdi Ama kafası var mıydı, yok muydu bilemem * * * 13 Deliler Bektaşi’den yedikleri dayağı bir türlü unutamadılar Sakallı adamı aramaya gittiler Yolda önlerine bir hoca çıktı, çobanla konuşuyordu Hoca sordu: -Niçin camiye gelmiyorsun? Çoban : -Abdest almayı, namaz kılmayı bilmem Hoca: -Ben sana tarif ederim, karşıda gölek var git , suya batıp çık Deliler de çobanın peşine düştüler, göleğe gittiler, hep birlikte yıkandılarGiyinip hocanın yanına geldiler Hoca: -Haydiyin camiye Hoca önde, Kırk Bir Deliler ve çoban arkada camiye girdiler Hoca: Şöyle sıra sıra dizilin Hoca Kırk Bir Deliyi ve çobanı safta dizdi Ardından da: -Benim her söylediğimi siz de söyleyecek, yaptığımı yapacaksınız Deliler ve çoban hep bir ağızdan: -Peki hoca Efendi Hoca başa geçti, çoban ve deliler hocanın ardında saf tuttu Hep birlikte namaz kılmaya başladılar Çobanın kavuğunun püskülü vardı, eğilip doğruldukça kavuğun püskülü hocanın değmemesi gereken yerine değdi Bir iki derken hoca utancından eğilip büzüldü, bir adım öne gitti, çoban da bir adım öne çıktı Namaz devam etti fakat sonunda çobanın kavuğunun azizliğine dayanamadı Hoca namazı yarım bırakarak çobanın ensesine bir tokat indirdi Çoban da tokadı yer yemez en yakınındakine bir tokat vurdu Deliler de sırayla birbirini tokatlamaya başladılar Hoca içerideki kıyameti görünce camiden dışarı atıldı Kırk Bir Deliler de hep birlikte dışarıya çıktılar Hoca sinirinden tir tir titriyordu -Ben ne yaparsam onu yapacaksınız demedim mi ? Bu söz üzerine Kırk Bir Deliler sırayla hocanın ensesine birer tokat attılar Hoca can havliyle var gücüyle bağırdı: -Namaz bitti, tokat bitti Delilerin en akıllısı: -Şimdi ne yapacağız İçlerinden biri: -Sakallıyı bulmaya gidelim Bu söz üzerine Kırk Bir Deliler yeniden yola koyuldu * * * 14 Kırk Bir Deliler köylerindeki imamla tartışıp kavga ettiler İmamın canı çok sıkıldı: -Ben bu insanlara imamlık etmem Hoca öfkeyle köyü terketti ancak dalgınlıkla caminin anahtarını da birlikte götürdü Köy imamsız kalınca delilerin en akıllısı : -İmam Efendi kaçtıysa kaçtı, ne yapalım Onun yerine ben imamlık yaparım, yeter ki caminin kilidini açabilelim Kırk Bir Deliler de : -Doğrudur , okuduğu ne ki ! İki elham bir kuluvallahi İmam efendiden senin fazlan var, eksiğin yok En akıllıları da : -Öyleyse handa toplanalım, kilidi nasıl açacağımızı tartışalım Deliler hanın büyük odasında toplandılar, tartışmaya başladılar Bu sırada büyük bir fırtına koptu, hanın kapısı kapandı Deliler içeride kaldılar, odadan dışarıya nasıl çıkacaklarını tartışmaya başladılar Kimsenin aklına kapının mandalını kaldırmak gelmedi Her kafadan bir ses çıkıyordu En akıllıları: -Kapıyı fırtına kapattı, bekleyelim adamsa adamlığını yapacak, kapattığı gibi açacak Aradan saatler geçti , fırtına çıkmadı, acıktılar, susadılar,sonunda tavanı delip çıkmaya karar verdiler Birbirlerinin omuzlarına bastılar, düşe kalka odanın kiremitlerini kaldırdılar Birbirlerini dama çekmeye başladılar Onlar dama çıka dursunlar , delileri karıları merak edip çocuklarını aramaya gönderdiler Çocuklardan biri de hana gitti Büyük odanın mandalını açıp kapıyı açtı, birbirlerinin enselerine binmiş insanları görünce korkup kaçtı Kapı açıldı rüzgar içeri girdi Kapının açıldığını gören Kırk Bir Deliler birbirlerinin omuzlarından patır patır atlayıp kapıdan çıktılar İçlerinden en akıllısı: -Deli fırtına , ne işin vardı da bizi bu kadar beklettin ? Kaynak:Gökçeoğlu, M(1999), Kıbrıs Türk Halkbilimi, Toplu Hikayeler ve Tekerlemeler,Hikayelerimiz, Tekerlemelerimiz, Lefkoşa, s 7-11 |
|