Allah İçin Yaşamak |
04-01-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Allah İçin YaşamakMÜSLÜMANIN HAYATININ AMACI: ALLAH RIZASI Allah, rızasına uyanları bununla kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir (Maide Suresi, 16)Müslümanlarla diğer insanlar arasındaki fark nedir? Bu soruya Müslüman olmayanlardan farklı cevaplar gelebilir Onlar, Müslümanlarla aralarında kültürel ve ahlaki bazı ayrılıklar olduğunu söyleyebilirler Müslümanların "dünya görüşü"nün farklı olduğunu, onların bazı "değer"lere inandıklarını, kendilerinin ise bu "değer"leri kabul etmediklerini öne sürebilirler Müslümanların kendilerinden fikri yönde farklılıklar taşıdıklarını belirtebilirler Ama aslında bu söyledikleri, yalnızca temel bir farklılığın sonuçları olarak ortaya çıkmıştır ve yalnızca gözle görülür bazı farklılıklardır Onlar, Müslümanların gerçekte kendilerinden ne yönde farklı olduklarını çoğunlukla anlayamazlar (Zaten bu farkı anlamamış oldukları için Müslüman değillerdir) Müslüman, Allah'ın, dinine bağlananlara verdiği bir isimdir Kuran'da tarif edilen Müslümanları diğer insanlardan ayıran temel fark, bu insanların Allah'ın sonsuz kudretinin farkında olmalarıdır Allah'ın sonsuz kudretinin farkında olmak ise, yalnızca, bir Yaratıcı'nın var olduğunu tasdik etmek demek değildir Allah Kuran'da bu gerçeğe şöyle dikkat çekmektedir: De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir?" Onlar: "Allah" diyeceklerdir Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz?" (Yunus Suresi, 31-32)Ayette soru sorulan kişi, Allah'ın varlığını tasdik eden ve O'nun sıfatlarını kabul eden, ama tüm bunlara rağmen, "Allah'tan korkup-sakınma" özelliğinden yoksun olan ve Allah'tan yüz çevirmiş biridir (Zaten şeytan da Allah'ın varlığını tasdik etmiyor değildir) Allah'ın büyüklüğünü kavramak bunu sözle tasdik etmekten ibaret değildir Müslümanlar Allah'ın varlığının ve büyüklüğünün farkına varan, O'ndan "korkup-sakınan" ve hayatlarını farkına vardıkları bu büyük gerçeğe göre düzenleyen insanlardır Diğerleri ise, ya Allah'ı inkar edenler, ya da Allah'ın varlığını üstteki ayette tarif edilen kişininkine benzer bir tarzda tasdik etmesine rağmen Allah'tan "korkup-sakınmayanlar"dır Bu özellikteki insanların yaşamları, kendilerini yaratmış olan Allah'ın farkında olmadan geçirilen yaşamlardır Bunlar hayatlarının, kim tarafından, nasıl ve neden başlatıldığını göz ardı ederler Kendi zihinlerinde, Allah'a ve O'nun dinine yer olmayan yeni bir hayat kurmaya çalışırlar Kuran'da ise, böyle bir yaşamın boş ve çürük bir temele dayandığını, yıkımla bitmeye mahkum olduğunu Rabbimiz şu hikmetli benzetmeyle anlatır: Binasının temelini, Allah korkusu ve hoşnutluğu üzerine kuran kimse mi hayırlıdır, yoksa binasının temelini göçecek bir yarın kenarına kurup onunla birlikte kendisi de cehennem ateşi içine yuvarlanan kimse mi? Allah, zulmeden bir topluluğa hidayet vermez (Tevbe Suresi, 109)Allah'ın ayette de haber verdiği gibi, Kuran'da tarif edilen şekilde bir imana sahip olmayanların yaşamları, "yıkılacak yar"ların kenarlarına kuruludur Onların hayattaki tek amaçları "bu dünya"da mutluluğu ve rahatlığı elde etmektir Bu insanların kimi, kendine "zengin olmak" gibi bir hedef belirler Bu hedefine ulaşmak için elinden geleni yapacak, tüm fiziki ve beyinsel gücünü zengin olmak için kullanacaktır Kimisi de hayattaki amacını "itibar sahibi ve ünlü bir insan olmak" olarak saptar Bunu elde etmek için de elinden gelen herşeyi yapar Her türlü zorluğa katlanır, çeşitli fedakarlıklarda bulunur Ama bunların hepsi, ölümle birlikte yok olacak olan, yalnızca dünya hayatına hedeflerdir Hatta birçoğu henüz hayattayken de kaybedilebilir Oysa mümin, Allah'ın varlığının ve gücünün farkındadır Allah'ın onu niçin yarattığını ve ondan neler istediğini bilir Bu nedenle de dünyadaki asıl amacı Allah'ın razı olduğu bir kul olmak için çalışmaktır Kendisini amacına ulaştıracak her yolu dener, bunun için ciddi bir çaba gösterir Bu sayede -diğer insanlar için kesin bir yıkımdan başka bir şey olamayan- ölümün de sırrını çözer: Ölüm bir yokoluş değil, asıl hayata geçiş aşamasıdır Müslüman olmayanlar, hayatlarının tesadüfen ve "kendi kendine" oluştuğunu sandıkları gibi, hayatlarını bitiren ölümün de "kendi kendine" oluşan bir "kaza" olduğunu düşünürler Oysa hayatı yaratan da ölümü yaratan da Allah'tır Bir tesadüf ya da kaza olmayan ölüm, Allah'ın özel olarak yarattığı, zamanı ve yeri belirlenmiş bir olaydır İşte mümin de, Allah'ın herşeye hakim olduğunu bilen ve ölümün bir son değil, asıl hayata (ahiret) geçiş aşaması olduğunu kavrayan insandır Bu gerçeklerin farkındayken de, elbette diğerleri gibi hayatını "yıkılacak bir yarın kenarına" kurmaz Hayatın, ölümün ve ölüm-sonrası gerçek hayatın asıl sahibinin kim olduğunu ve kendisini kimin yarattığını bildiği için, Allah'a yönelir Paranın, makam ve mevkinin, fiziki güzelliğin Allah'ın yarattığı ve yaratılmakta olan bu sistem içinde asıl kurtuluş yolu olmadığını görür Bunlar ancak, Allah'ın koyduğu kurallar sayesinde kısa bir süre işleyecek olan "sebep"lerdir Allah'ın yaratmış olduğu sistemin anahtarı ise Allah'ın rızasıdır Çünkü Allah sadece rızasına uyanları doğru yola iletecektir: Allah, rızasına uyanları bununla Kuran'la kurtuluş yollarına ulaştırır ve onları Kendi izniyle karanlıklardan nura çıkarır Onları dosdoğru yola yöneltip-iletir (Maide Suresi, 16)Müslüman, Allah'ın rızasını aradığı için Müslümandır İşte Müslümanı, diğerlerinden ayıran en önemli fark buradadır Müslümanlar, dini Allah'ın rızasını kazanmak için izlenecek bir yol olarak görürken, birçokları için din, birtakım inançları içeren kurallar bütünüdür ve hayatlarında önemli bir yeri yoktur Zaten gerçek Müslümanlarla, Müslüman taklidi yapan ikiyüzlüler (münafıklar) arasındaki ayrım da burada ortaya çıkar Müslümanlar, dini Allah'ın rızasını kazanmak için izlenecek bir yol olarak kabul ederken, münafıklar bunu kendi çıkar ve isteklerini tatmin etmeye yarayacak bir araç olarak görürler Müslümanlar namazı "huşu" (Allah'a karşı saygı dolu bir korku) içinde kılarken (Müminun Suresi, 1-2), münafıkların bunu insanlara "gösteriş" olsun diye (Maun Suresi, 6) yapmaları da bundandır Aynı şekilde münafıklar, Allah yolunda yapılan harcamayı (infak) da gerçekte Allah rızası için değil, yine insanlara gösteriş olsun diye yaparlar: Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir Onlar kazandıklarından hiçbir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler Allah, kafirler topluluğuna hidayet vermez (Bakara Suresi, 264)Allah Rızası İçin Ciddi Bir Çaba İnsanlar kendilerine tek hedef olarak belirledikleri dünya nimetlerini elde etmek için çok büyük bir çaba gösterirler Zengin olmak, statü kazanmak ya da başka menfaatler için ellerinden gelen herşeyi yaparlar Çok kısa süre içinde tümüyle ellerinden gidecek olan "az bir değer" (Tevbe Suresi, 9) uğruna büyük bir yarış içine girerler Onlarınkinden çok daha büyük bir karşılığa, Allah'ın rızasına ve cennetine talip olan mümin de bu hedefleri için ciddi bir çaba gösterir Allah, Kuran'da, müminin bu özelliğini şöyle tarif eder: Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız; ona, kınanmış ve kovulmuş olarak gider Kim de ahireti ister ve bir mümin olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır (İsra Suresi, 18-19)Mümin Allah rızası ve ahiret için "ciddi bir çaba gösterek" çalışır Malını ve canını Allah için "satmıştır" Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur (Tevbe Suresi, 111)Allah'a "malını ve canını satmış" olan bir insan, Allah rızası için karşılaşacağı hiçbir zorluktan etkilenmeyecektir Allah rızası dışında hiçbir şeye yönelmeyecektir Bedeni ve sahip olduğu mallar "onun" değildir ki, bunlar konusunda kendi nefsinin bencil tutkularına uysun Bedeninin ve sahip olduğu herşeyin sahibi Allah'tır, tüm bunları O'nun istediği şekilde kullanacaktır Bunların yanı sıra göstereceği çabanın gerçekten ciddi olup olmadığı da denenecektir Allah yolunda hiçbir şeyden çekinmemelidir Çünkü münafıklar da, eğer kendileri için "yakın bir yarar" görürlerse, görünüşte Allah rızasına uygun bir işe -Allah'ın rızasını değil de, bu "yakın yarar"ı elde edebilmek için- girişebilirler: Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar (münafıklar) mutlaka seni izlerlerdi Ama zorluk onlara uzak geldi "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte çıkardık" diye sana Allah adına yemin edecekler Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor (Tevbe Suresi, 42)Dolayısıyla mümin olmanın ölçüsü, Allah rızasına karşı içli bir istek duymak ve gerektiğinde bu yolda fedakarlık göstermekten kaçınmamaktır Müminler, "katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp anan ihlas sahipleri"dirler (Sad Suresi, 46) Mümin, Allah'ın rızasının yanında başka çıkarlar gözetmez Allah'tan, rızasını, rahmetini ve cennetini umar, çünkü "Erkek olsun, kadın olsun inanmış olarak kim salih bir amelde bulunursa, onlar cennete girecek ve onlar, bir 'çekirdeğin sırtındaki tomurcuk kadar' bile haksızlığa uğramayacaklardır" (Nisa Suresi, 124) Görüldüğü gibi Allah'ın Kuran'da tarif ettiği mümin modeli son derece açık ve nettir Allah'a ve ahirete "kesin bir bilgiyle" (Lokman Suresi, 4) iman edip, sonra da Allah yolunda "ciddi bir çaba" gösterenlerin yurdudur cennet Allah'a ancak "bir ucundan ibadet" edip, Allah'ın rızasının yanında kendi basit dünyevi çıkarlarını korumaya çalışanların durumunu ise, Rabbimiz Kuran'da şöyle açıklamaktadır: İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de İşte bu, apaçık bir kayıptır (Hac Suresi, 11)Mümin kendi çıkarlarını gözetmeden sadece Allah rızasını arayarak Allah'ın Kuran-ı Kerim'de bildirdiği, Peygamber Efendimiz (sav)'in hükmettiği sınırları özenle korur, bu konuda sabırlı ve itidalli davranır Allah'ın sınırlarını korumak konusunda hiçbir şey onu gevşekliğe sürüklemez Her anında Allah'ın kendisinden razı olacağı şekilde davranmak için titizlik gösterir İman sahibi bir insan ibadetlerini de büyük bir titizlikle yerine getirir, Allah'ın farz kıldığı 5 vakit namaz, abdest ve oruç gibi ibadetlerini yaşamı boyunca şevkle sürdürür Allah'ın tüm Müslümanlara bildirdiği emirlerinin yanı sıra özel olarak Müslüman kadınlara bildirdiği emir ve yasakları da bulunmaktadır Bunlardan biri de, başörtüsüdür Kuran'a göre Müslüman kadın, başörtüsü takmak ve Kuran ayetlerinde bildirilen şekilde tesettürüne dikkat etmekle yükümlüdür Mümin kadınların bu yükümlülüğü Kuran'da şu şekilde haber verilmiştir: Mümin kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç Başörtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar" (Nur Suresi, 31) Peygamber Efendimiz (sav)'in hadis-i şeriflerinde de, kadının nasıl giyinmesi ve nasıl iffetli olması gerektiği açıkça tarif edilmiştir Her asırda o devrin İslam alimleri başörtüsünün önemine dikkat çekmişler ve bu konunun önemi üzerine fikir birliği etmişlerdir Bediüzzaman Said Nursi de Emirdağ Lahikası isimli eserinde: "Bin üç yüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon Müslümanların kudsî bir düstur-u hayat-ı içtimaîsi (sosyal hayatın mukaddes bir prensibi) ve üç yüz elli bin tefsirin mânâlarının ittifaklarına iktidaen (uyarak) ve bin üç yüz elli senede geçmiş ecdatlarımızın itikadlarına ittibaen (atalarımızın inançlarına tabi olarak) tesettür hakkındaki" (Emirdağ Lahikası, 361) diyerek bu gerçeğe dikkat çekmiştir Bu ifadelerden de anlaşıldığı üzere başörtüsü konusu her dönemde İslam alimlerinin, üzerinde ittifak ettikleri, Kuran ayetleriyle de hükmü sabit olan bir konudur Mümin kadınlar Yüce Allah'ın tesettür konusundaki emrine titizlik göstererek hem dünyada saygın, onurlu, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürerler hem de ahirette Allah'tan güzel bir karşılık umarlar Müminin asıl hedefi ahirettir Allah mümine ahirette sonsuz güzel bir yaşam vaat etmektedir Rabbimiz mümin kullarına dünyada da güzel bir hayat vereceğini vaat etmiştir; ama bu onun dünyada hiç zorluk ve sıkıntıyla karşılaşmayacağı anlamına gelmez Karşılaşacağı zorluk ve sıkıntılar ise, onun denenmesi ve olgunlaşması içindir Müminin karşılaşacağı zorluklar, aslında dışarıdan zor gibi görünen, fakat tam bir teslimiyetle içine girildiğinde, Allah'ın her kolaylaştırdığı olaylardır Örneğin, Hz İbrahim imanından dolayı ateşe atılmak istendiğinde Müslümanca karşılık vermiş, inancından ve Allah'ın emirlerinden hiçbir taviz vermeyerek ateşe atılmayı göze almıştır Ateşe atılmak, dışarıdan bakan biri için bir insanın dünyada başına gelebilecek en büyük fiziksel işkencedir Fakat Allah'ın bu denemesini en güzel, en teslimiyetli bir biçimde karşılayan Hz İbrahim, dışarıdan zorlu görünen bu olaydan Allah'ın yardımıyla hiçbir zarar görmeden kurtulmuştur Nitekim Allah Kendi rızası için sahip oldukları herşeyi ortaya koyanların hiçbir zarar görmeden, maddi ve manevi kazançlarla geri döndüklerini ayetlerinde şöyle haber verir: Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir Bundan dolayı, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler Onlar, Allah'ın rızasına uydular Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur Siz onlardan korkmayın, eğer mü'minlerseniz, Benden korkun Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister Onlar için büyük bir azab vardır Onlar, imana karşılık küfrü satın alanlardır Onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler Onlar için acıklı bir azab vardır (Al-i İmran Suresi, 173-177)Sonuçta Allah'ın rızasını arayan ve gözeten bir mümin için hiçbir sıkıntı, zorluk ve üzüntü yoktur Yalnızca, Allah'ın dünyada bir imtihan olarak yarattığı ve müminin tevekkül, sabır ve teslimiyetini denediği olaylar vardır Bunlar, dışarıdan bakıldığında sıkıntı ve zorluk gibi görünen, içine girildiğinde ise Allah'ın kesin bir rahmetiyle karşılaşılan olaylardır Allah Kuran'da, mümin kullarına kaldırabileceklerinden fazla yük yüklemeyeceğini de bildirmiştir: Allah Kendisi'ne gereği gibi kulluk eden müminler için her iki hayatta da güzellik olduğunu şöyle bildirmiştir: (Allah'tan) Sakınanlara: "Rabbiniz ne indirdi?" dendiğinde, "Hayır" dediler Bu dünyada güzel davranışlarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir Adn cennetleri; ona girerler, onun altından ırmaklar akar, içinde onların her diledikleri şey vardır İşte Allah, takva sahiplerini böyle ödüllendirir (Nahl Suresi, 30-31)Allah rızasını gözetmede zaaf gösteren, Allah'a tam bir teslimiyet göstermeyen, nefsini daha ön planda tutan kimselerin başına ise, bu tür hatalı davranışlarından ötürü, Allah'ın bir uyarısı olarak azap, zorluk ve sıkıntı gelir Müminler hata yaptıklarında, Allah'tan bir nevi "şefkat tokadı" şeklinde kendilerine gelen bu uyarılardan ders alıp, tevbe eder ve davranışlarını düzeltirler İnkarcılar ise, dünyada yaşadıkları süre boyunca Allah'ın kendilerini uğrattığı zorluk ve sıkıntılardan, belalardan ibret almaz ve ahiretteki büyük sonsuz azabı hak edecek bir duruma gelirler Nefsini Tanımak Allah'ın Kuran'da, insan hakkında verdiği önemli bilgilerden biri de onun "nefis sahibi" olduğudur Arapçada "insanın kendisi" anlamına gelen nefs, benlik kelimesiyle de tanımlanabilir Rabbimiz Kuran'da, insan nefsinin iki tarafı olduğunu bildirmiştir Buna göre insanın içinde kötülüğü emreden bir taraf ve o kötülükten sakınmayı emreden diğer bir taraf bulunmaktadır Bu konu ile ilgili ayetler şöyledir: Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene', sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun) Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır (Şems Suresi, 7-10)Ayetlerden de anlaşıldığı gibi kötülük her insanın nefsinde vardır Ancak bunu temizleyip arındıran kurtulacaktır Müminler nefislerindeki kötülüklere teslim olmaz, Allah'ın ilham ettiği şekilde ondan sakınırlar Hz Yusuf'un söylediği bir sözü haber veren, "Ben nefsimi temize çıkaramam Çünkü gerçekten nefis, Rabbimin kendisini esirgediği dışında var gücüyle kötülüğü emredendir" (Yusuf Suresi, 53) ayeti, müminlerin nasıl düşünmesi gerektiğini göstermektedir Nefs "var gücüyle kötülüğü emreden" olduğuna göre, mümin sürekli olarak nefsine karşı uyanık olmak durumundadır Nefs sürekli olarak ona Allah'ın rızasının dışında alternatifler sunar ve bu alternatifleri süslü gösterir Fakat mümin, Allah korkusu sayesinde, nefsin bu "şaşırtıp-saptırıcı" özelliğine kanmaz Daima Allah'ın rızasına uygun bir yaşam geçirmek için doğrulara yönelir Şirkten Kaçınmak Şirk, kısa tarifiyle Allah'ın yanında O'ndan başka bazı varlıkları da ilah kabul etmektir Bu tarifin üzerine, kimi insanlar, aslında şirk içinde olmalarına rağmen "biz Allah'tan başka ilah tanımıyoruz ki" diyebilir Bu, onların "şirk"in ne olduğunu anlamamış olmalarından kaynaklanmaktadır Zaten, Allah'ın Kuran'da bildirdiğine göre, Allah'a ortak koşup şirk içinde olanların bir bölümü, bu durumlarını kabul etmemektedirler Allah bu kişilerin durumunu haber vermektedir: Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: "Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?" (Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı) (Enam Suresi, 22-23)Bu nedenle kimse bu konuda kendinden emin olmamalı, şirk içinde olmaktan Allah'a sığınmalıdır Çünkü şirk, çok büyük bir günahtır Allah diğer günah ve hataları affedebileceğini ama şirki asla affetmeyeceğini Kuran'da şöyle bildirmiştir: Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur (Nisa Suresi, 48)Bu kadar büyük bir "günah ve iftira" olan şirk, insanın, Allah'a ait olan özellikleri kendi zihninde başka varlıklara vermesiyle başlar Oysa varlıklarda yer alan özellikler (güç, güzellik, zeka vb) onlara "ait" değildir; Allah bunları onlara, geçici ve belirli bir süre için vermiştir Bu özellikleri, bu varlıklara "ait" saymak, onları da Allah gibi varlığı kendinden olan bir ilah saymak demektir Bu ise, söz konusu varlıkları Allah'ın ortakları sanıp, Allah'a ortak koşmak olarak tanımlanır Allah, Zatı'nın bir ve tek olma vasfını Kuran'da şöyle anlatır: De ki: O Allah, birdir Allah, Samed'dir (herşey O'na muhtaçtır, daimdir, hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır) O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir (İhlas Suresi, 1-4)Yukarıdaki ayetlerde görüldüğü gibi, Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, ama herşey O'na muhtaçtır Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir Bu gerçek reddedilip, bazı varlıkların Allah'a muhtaç olmadığı düşünüldüğü anda ise "şirk" başlar O zaman, herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğu unutulur, O'na muhtaç olmayan bazı varlıkların var olduğu ve bunların O'ndan bağımsız olarak davranabildiği gibi gerçek dışı bir inanç doğar Böyle varlıkların olduğu zannedilince, Allah'tan başka bir de onlardan yardım istenmeye, onların rızası aranmaya, onların kuralları kabul edilmeye başlanır Oysaki, Allah'a şirk koşmayan müminler, tüm gücün O'nun elinde olduğunu bildiklerinden yalnızca O'na yönelirler Allah müminlerin söylediklerini Kuran'da şöyle haber vermiştir: Biz yalnızca Sana ibadet eder ve yalnızca Senden yardım dileriz (Fatiha Suresi, 4)Şirk koşanlar ise aslında kendilerine yardıma güç yetiremeyecek varlıklara yönelmektedirler Çünkü ilah olarak kabul ettikleri de kendileri gibi aciz kullardır Ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar? Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe Onları hidayete çağırırsanız size uymazlar Onları çağırırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir Allah'tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler (Araf Suresi, 191-194)Dolayısıyla şirk hem büyük bir iftira, hem büyük bir aldanma, hem de büyük bir akılsızlıktır Ayetlerde şirk koşanların ne kadar büyük bir akılsızlık içinde olduklarını, tüm kainatın sahibi olan Rabbimiz şöyle tarif eder: Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için biraraya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar İsteyen de güçsüz, istenen de Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir (Hac Suresi, 73-74)Şirk, değişik şekillerde ortaya çıkar Allah'tan başka varlıklar ilah olarak kabul edildiği için, onların rızası aranmaya başlanır Onlardan medet umulur ve onların hükümleri kabul edilir Böylece insan, kendisini kendi eliyle milyonlarca hayali ilahın boyunduruğuna sokmuş olur Aynı kendisi gibi aciz varlıklardan medet umar Oysa şirk koşan insan, büyük bir çıkmaz ve "zulüm" içindedir Allah bu gerçeği bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir: "Şüphesiz şirk, gerçekten büyük bir zulümdür" (Lokman Suresi,13)Ama şunu da belirtmek gerekir ki bu insan, kendi kendine zulmetmektedir Çünkü ayette bildirildiği gibi, "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar" (Yunus Suresi, 44) |
|