Haksızlık Etmemeliyim Şairlere |
08-26-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Haksızlık Etmemeliyim ŞairlereAğırdan alıyor akşam, kapısında beklettiği ben değilim oysa Yüzüm kuru bir aldanışın hüznüyle bakmıyor ötelere Ardıma yıldızlar takan kim Yalnızlıklar sırf şairlere özgü müdür bilmem Hangi şiire konuk olsam yapayalnız kalıyorum Kursağımda geçmeyen lokmalar, belirliliğini gizleyen haller, tumturaklı sözlerle kalakalıyorum şiirlerin geçit vermez dizelerinde Şairleri reklamcılardan ayıran farklara eğilmek istiyor bir yanım Öbür yanımda biraz merhamet eksikliği, gaddarlık yani İmgelerin tablolara dönüştüğünü, şehir panolarının uzayıp giden bir şiir gibi önüme düştüğünü görür gibi oluyorum Haksızlık etmeli miyim oysa şairlere Kuşağından dökülen kelimeleri metropollerin avucuna sıkıştırmalı mıyım? Dostların kavramlarıyla geceyi düşürmeye başlıyorum zihnimden Ardı ardına sökün eden sözlerin ucundan yakalayacak gücü bulamadan dağılıyor her şey Beş çayı gibi algıladığım zaman genişliği kısa bir aralıktan kayboluyor, sükutu hayale kapılan yalnız ben miyim deyip kala kalıyorum Çığlıklarını duyuramadığım roman kahramanlarına sığınıp bir köşeye kıvrılışımı kimden gizlemeliydim acaba? Soruların hayatımı ele geçirmesine izin vereli epey zaman oldu Hatta diyebilirim ki Üsküdar'da utangaçlığını ödünç aldığım bir genç kızın bakışlarıyla dilenciye sezdirmeden gidiveriyorum vapura kadar Karşının sisli olduğunu, vapurların kalkmayacağını söyleyenler var etrafımda Kız kulesinin kendini sakladığı yerden gelen martı seslerine çılgın kelimeler karışıyor Yüzüm gökyüzünde çevrelenen amaçsız kuşanmalara dönüyor Tedbiri elden bırakmayan bir ebeveyn gibi sokuluyorum kızgın kelimelere Ardımdan kovalayan dalgaların saçlarına tutunarak geçmeliyim oysa, bu geride kalması gereken utangaçlıktan İçime aniden düşen yağmur beklentisine sımsıkı sarılarak içimde akması için dua ettiğim gözyaşlarını yokluyorum Kirli saçlarını gizlemeden bana bakıyor Elbiselerinde yüzyıllık 'sana ne'cilik, elinde kırıntılardan bir poşet Bana daha iyi günler dileyen bu adam günleri çoktan ertelemiş bile hiç alınmayacak bir vapur biletine Keskin bir bıçağı var, elmayı soymayı deniyor Öyle kirli öyle ince ki elleri, kabuk döne döne şekilleniyor ve aniden yere düşüyor Adam ritmik hareketlerle avurtlarını şişiriyor Elmayı yemek için değil de insanların dikkatini ölçer gibi yukarı kaldırıyor Küçük bir çocuğun boya sandığına takılıyor elmanın ısırılamamış bir bölümü Çocuk piyangonun ona vurmasından endişeli adama bakmamayı sürdürüyor Gözleri bir ok gibi oysa adamın Patlamaya hazır bekliyor Kurgusu yapılmış film gibi başlıyor hikaye Adam bağırıp çağırıyor, etrafındakileri suçluyor Küfürler savurmasına kimse ses çıkarmıyor Çocuk usulca alıyor elma parçasını denize atıyor Adam bir şey hatırlamış gibi susuyor Ya da bir şeyden korkmuş gibi Ayakkabısının bağlarını çözüp çıplak ayaklarına ulaşıyor Yaraları tedavi eder gibi gezdiriyor ellerini Yolculuğun bitmekte olduğunun farkında değil İnen yolculara bakmıyor bile Sonra cebinden çıkardığı bir kağıda uzun uzun bakıp bir şeyler mırıldanıyor Siste bir şey görememenin acısını adamı dikkatle süzerek çıkarıyorum Eğilerek hecelediği kağıdı elinden alır gibi yapıyorum Adam oralı bile olmuyor Yutkunuşumun, korkmuşluğumun farkında olmadan gözlerini kapatıyor Usulca uzanıp elime aldığım kağıda dikkatle bakınca gözlerim kararıyor Birisinin beni düşmekten alıkoyduğunun farkındayım Uzun saçlı adam kendime geldiğime hükmederek soruyor: Ne yazıyor o kağıtta? Okumadan eline verdiğim kağıt parçası korkutuyor onu Bir ok gibi yerinden fırlayarak vapurdan iniyor dudaklarında "Ağırdan alıyor akşam, kapısında beklettiği ben değilim oysa Yüzüm kuru bir aldanışın hüznüyle bakmıyor ötelere" Ardıma yıldızlar takan kim |
|