Bir Kadınla Yapılan Üç Şey |
10-12-2008 | #1 |
dejavu2009
|
Bir Kadınla Yapılan Üç ŞeyBir kadınla yapılan uc sey Bazı yazarları ozler insan, onların anlattıklarını, anlatma bicimlerini, 'yazılmayı istemem'; ama bunu gercekten yazılmak istemediklerinden değil, boylekullandıkları dili, yalnızca onlara ait olan sozcuk evliliklerini, onların yarattığı ve okurken bir parcası haline geldiğiniz dunyayı, o dunyanın kokularını, seslerini, renklerini ozler; ben arada bir Lawrence Dur-rell'i ozlerim Yazıyı, hatta zaman zaman fazlaca, siire cok yaklastıran uslubu, bu uslubun icinde insanları butun kırılganlıkları ve sertlikleriyle anlatabilmesi, limon kokuları arasından suzulen ısığı, hos kokulu tuğla tozuyla dolu havayı' odama tasıması, yazmaktan aldığı zevki her kelimesiyle bana hissettirmesi, bitkinlesip bedbinlestiğim, kızgın cakıllar ustunde unutulmus bir deniz kestanesi gibi kuruduğum zamanlarda, aynen onun kadın kahramanlarından birinin yazara yaptığını soylediği gibi 'burun deliklerime bir yasam soluğu' ufler O soluğu minnettarlıkla icime cekerim icime cektiğim o solukta benzersiz cumleler, benzersiz anlatımlar vardır, ama cumlelerinden biri, bircok okurun basına geldiği gibi, kitabın parcası olmaktan cıkıp benim kendi hayatıma katılmıs, benim parcam olmustur O cumle, Justine'i okuyan herkesin hatırladığı cumledir: — Bir kadınla uc sey yapabilirsin: Ya onu seversin, ya onun icin acı cekersin ya da onu yazarsın Bu unutulmaz bir cumledir Ama o cumleyi benim icin daha da unutulmaz kılan, cok cok uzun yıllar once, bir kadının sabaha karsı, parlak mor bir gokyuzunun altında koyu yesil semsiyeler gibi acılan fıstık camlarının dibinde sorduğu bir sorudur: — Bu cumlede 'ya' mı olmalı, yoksa 've' mi? Bu cumleyi yazarın yazdığı gibi 'ya seversin ya acı cekersin ya yazarsın' diye mi kurmalıydık, yoksa 'bir kadını seversin ve onun icin acı cekersin ve onu yazarsın' diye mi? Soru, kadınların bircok sorusu gibi cok sade, cok duz ve verilecek cevaba gore bir hayatı tumuyle değistirecek kadar tehlikeliydi Bir kadına karsı olan duygumuzda bir sıralama var mıydı, onu seviyor, sonra acı cekiyor, sonra yazıyor muyduk? Yoksa hepsi ic ice miydi, onu hem seviyor, hem onun icin acı cekiyor, hem de onu yazıyor muyduk? Bir kadını yazmak, artık onu sevmemek, onun icin acı cekmemek, onu terk etmek manasına mı geliyordu? Sanırım hepimiz, sevmenin ve acı cekmenin birbirinden kolay kolay kopmadığını, alt akıntıları olan bir nehre girer gibi, bu duygulardan herhangi birinden suya girip derinlere doğru daldığımızda diğer duyguya rastladığımızı biliyoruz; hayat bize bir duyguyu diğerinden ayıklamanın pek mumkun olmadığını, duyguların orman perileri gibi yalnız baslarına gezmediklerini, her perinin bir de zebanisi olduğunu oğretti Ama sevmekle yazmak arasındaki iliskiyi hicbirimiz tam olarak bilemiyoruz Belki de soruyu tersinden sormalıyız: — Bir kadın sevilmeyi mi, kendisi icin acı cekilmesini mi, yoksa yazılmayı mı ister? Sevilmeyi ister, sevilmeyi sever Kendileri icin acı ceken erkekleri anlatırken seslerine yansıyan o sefkatli, acı ceken erkek icin uzulen, o erkeğin o acıdan kurtulmasını dileyen ve cektiği acı icin o erkeği kucumseyen edanın hemen altındaki, o acıyı kendi cekiciliğinin bir kanıtı gibi goren kadınsı kibri ve memnuniyeti hissettiğimizde, kendisi icin acı cekilmesini de istediğini sezebiliyoruz Peki bir kadın yazılmayı ister mi? Bu soruyu bir kadına sorduğunuzda coğu, belki de hepsi, 'hayır' diyecektir, bir isteği gereksiz ve alcaltıcı bir gosteris olarak değerlendirdiklerinden Yazarların, kadınlardan daha iyi bildiği tek gercek de budur herhaldeboyle soyleyeceklerdir Bunu derken, kadınların yazılmak istemediklerini soylemek istemiyorum, yalnızca bu konudaki duygularının gosterdikleri kadar acık ve net olmadığını, cok daha belirsiz ve karmasık olduğunu soylemek istiyorum Birisinin kendilerini yazmasını isterler ve birisinin kendilerini yazmasından korkarlar Bir kadın kendi kendini, bir erkeğin kendi kendini tanıdığından daha fazla tanır, bir kadının esas ilgi alanı kendisidir cunku; erkekler kadınlarla ilgilenirken kadınlar kendileriyle ilgilenirler Bu yuzden kendileriyle ilgili neyi ya da neleri saklamak istediklerini cok iyi bilirler Birilerinin kendilerini anlatmasından sıkılmaz kadınlar, gunlerce, hatta yıllarca kendilerini bir erkekten dinleyebilirler, onları korkutan anlatılmak değildir, bunu severler; onları korkutan nasıl anlatılacaklarıdır, kendileriyle ilgili gercekleri bildiklerinden, bu gerceklerin ne kadarının karsılarındaki erkek tarafından sezildiği konusunda hep iclerinde bir kusku tasırlar Butun kadınlar anlatılmak isterler, biri kendilerini yazsın isterler, ama hicbir kadın butun gercekleriyle anlatılıp yazılmak istemez Onların, bir romanın kahramanı olma konusunda duygularındaki muğlaklık, bu celiskiden kaynaklanır Soyledikleri sudur: — Beni anlat, beni yaz ama beni, benim kendimi anlattığım gibi anlat, kendimi gorduğum gibi değil Ama ya onu anlatacak adam, onun kendini gorduğu gibi goruyorsa; onun vucudunda beğenmeyip turlu giyim hileleriyle sakladığı yerleri gibi ruhunda beğenmeyip cesitli sakalarla, ofkelerle, gozyaslarıyla saklamaya calıstığı kusurlarını da fark ediyorsa Hicbir erkeğin vucutlarındaki ya da ruhlarındaki kusurları gormesine, hele bunları dile getirmesine tahammul edebileceklerini sanmam Belki de bu yuzden Durrell'in romanındaki o kadınca soruda 'sevmek' ve 'yazmak' birbirinden ayrılıyordur, bir erkek seviyorsa her seyi yazacak kadar ayrıntılı ve acık gormemelidir cunku Belki de bu yuzden o kadın bana, "Bunların arasında ve mi var?" diye sorarken, bir erkeğin bir kadını, o kadının kendi kendini gorduğu gibi butun kusurlarıyla gorup, gorduklerine rağmen sevmesinin mumkun olup olmadığını sormustur Bir erkek, bir kadını, onu yazacak kadar keskin bir sekilde butun kusurlarını acıkca gorup de sevebilir mi? Kadınlar sanırım buna 'hayır' diyecekler, 'bizi butun gerceğimizle goren birinin bizi sevmesi mumkun değildir' Bana sorarsanız, ben, kadını butun kusurları ve eksiklikleriyle goren biri onları sever derim Ben kadınların, vucutları gibi ruhlarının da en cok saklamak istedikleri yerlerini severim cunku Onların erdemlerinden cok kusurlarının cekici olduğuna inanırım Durrell'inki de dahil butun iyi romanlarda en guzel anlatılan bolumlerin kadınların 'kusurları' olduğunu ve erkeklerin bu kusurlara bağlandığını gorursunuz alıntı |
|