|
|
Konu Araçları |
dünya, medeniyetler, medeniyetlerinden, tarihi, türk, örnekler |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Mezopotamya Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezi'ne kadar uzanan, Dicle ve Fırat Nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir Mezopotamya, verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden dolayı, sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kültür etkileşimi fazla olduğundan medeniyet bu bölgede gelişmiştir Sümerler Birbirinden bağımsız, "site" denilen şehir devletleri halinde yaşadılar En önemli şehirleri, Ur, Uruk, Lagaş'tır Bu şehir devletleri, "ensi" veya "patesi" denilen rahip-krallar tarafından yönetiliyordu Çok tanrılı inanca sahip Sümerlerin, tapınaklarına ziggurat denirdi Mezopotamya'da evler ve tapınaklar, taş az olduğundan kerpiç ve tuğladan yapılmıştır Hem bu özelliğinden, hem de sık sık istilalara uğradığından bu yapılar, günümüze kadar ulaşmamıştır Günümüz uygarlığının temeli olan yazıyı (çivi yazısı), ilk kez Sümerler bulmuştur (MÖ 3500) Tarihte ilk yazılı hukuk kuralları da Sümerler tarafından oluşturulmuştur Bu özellikleri ile Sümerlere, dünyadaki ilk hukuk devleti diyebiliriz Lagaş Kralı tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar, "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu Sümerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dirSümerler aynı zamanda matematik ve geometrinin de temellerini atmışlardır Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır Sümerler, astronomide de gelişmişlerdir Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gün olarak hesaplamışlardır İlk kez Aay yılı hesabına dayanan takvimi, Sümerler bulmuşlardır Örf, adet, gelenek ve dil yapılarına, kullandıkları aletlere bakılarak, Sümerlerin, Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri, Türk olabilecekleri tahmin edilmektedir Akkadlar tarafından yıkılmışlardır Akadlar Arap Yarımadası'ndan Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir İlk sürekli ve düzenli orduları kurmuşlardır Bu sayede, kısa zamanda Mezopotamya'nın tamamına sahip olmuşlardır Tarihte bilinen ilk büyük imparatorluğu kurdular Kurucuları Sargon, başkentleri Agade'dir Tapınaklarına da Agade denilirdi En önemli mimari eserleri Zafer Anıtı'dır Elamlılar Elam, Güneydoğu Mezopotamya'ya verilen addır Başkentleri Sus'tur Bilim ve teknikte ileri olmamalarına rağmen, güzel sanatlar ve süsleme alanında gelişmişlerdir Babilliler İlk mutlak krallık anlayışı, Babil'de ortaya çıkmıştır Ünlü kralları Hammurabi, ilk anayasa olarak bilinen "Hammurabi Kanunları" nı oluşturdu Bu kanunlar, Sami geleneklerinden ve Urukagine Kanunları'ndan yararlanılarak hazırlanmıştır "Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma Bahçeleri" en önemli eserleridir Asurlular Yukarı Mezopotamya'da (Güneydoğu Anadolu) kurulmuşlar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar yayılmışlardır Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular Çivi yazısını Anadolu'ya öğreterek, Anadolu'da tarih devirlerini başlattılar Tüm çivi yazılı eserleri, başkentleri Ninova'da toplayarak, ilk kütüphanecilik ve arşivcilik faaliyetini başlattılar Bu Bölgede Medeniyet Kurmuş Milletlerin Kalıntıları |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Maya Takvimi Güney Amerika'da, dördüncü binyılın sonlarına doğru bir uygarlıkta daha güçlü bir gelişimin gerçekleştiğine dair kanıtlar vardır Bizim takvimimizle MÖ 12 Ağustos 3114'de Maya takvimi ortaya çıkmıştır Mayalar, bizim bugün kullandığımız Gregorian takviminden daha doğru olan bir tarihlendirme sistemini bulmuş sıradışı insanlardır Dünya, güneş etrafındaki dönüşünü tam sayıda günde tamamlamaz Çoğu okul öğrencisinin bildiği gibi yılda 365 gün vardır Ama tam olarak değil Doğrusunu söylemek gerekirse, her dört yılda bir, bir gün eklememizi gerektirecek şekilde tam olarak 36525 gündür Bu, onaltıncı yüzyılın sonlarına kadar batı Avrupa'da kullanılan orijinal Julian takviminin temelidir Ancak yeterince doğru değildir Aslında bir yıl 36525 günden onbir dakika ve birkaç saniye daha kısadır Bu yüzden de zaman içinde takvimle mevsimler arasında bir ayırım ortaya çıkmaktadır 1582 yılında takvimi aydönümüyle aynı konuma getirmek için Papa 13 Gregory, fazladan on günü bulunan bir takvim bastırdı Julian takvimini yeniden düzenleyerek bir yüzyıl kapayan ve 400'e bölünemeyen yıllar sıradan yıllar olacak ve artık yıllar sayılmayacaktı Bu Gregorian sistemine göre 1600 ve 2000 (400'e bölünebilen) yıllar artık yıllarken, 1700, 1800 ve 1900 böyle değildir Bugün bu sistemi kullanmaktayız Maya sistemi karmaşıktır Tzolkin denen 260 günlük bir temele dayanır ve belirsiz bir 365 gündür Takvimlerini aydönümüne uydurmak için kullandıkları yöntemi anlatmak için yeterince yerimiz yok Diğer kültürlerde olduğu gibi sistemleri güneşin hareketini temel almaktadır ama Venüs gezegeninin dairesel devrini kullanarak hesaplamalar yapmaktadırlar Örneğin bir Baktun, 144,000 gündür Onüç Baktun, tam bir çağ dönümüdür Şu an içinde bulunduğumuz Baktım, 22 Aralık 2012'de tamamlanacak 5000 yıllık bir süreçte, Maya takvimi Gregorian takviminden daha doğrudur MS 100 yıllarına kadar Maya bilinen bir uygarlık olmamasına karşın, takvimlerini MÖ 3114'de başlatmışlardır Mayalar, MS 600 ile 800 yılları arasında Altın Çağ'larını yaşamış, sonra da şehirlerini bırakarak ortaya çıktıkları gibi gizemli bir şekilde kaybolmuşlardır Tıpkı Mısırlılar gibi Mayalar da piramitler, dev heykeller inşa etmiş ve tam bir yazı sistemi geliştirmişlerdir Ne var ki, Maya takviminin başlangıç tarihinin de bizimki gibi önemli bir olaya dayandığı bellidir MÖ 12 Ağustos 3114'de Mayalar için bu kadar özel ne olmuştu ki? Bunu asla kesin olarak bilemeyeceğiz Aztekler'i ve diğer Kızılderililer'i Hıristiyanlık dinine çevirme hevesine kapılmış olan İspanyollar, bütün yazılı bilgileri yokettiler Yucatân Piskoposu Diego de Landa, şöyle demektedir: "Bu karakterlerle yazılmış çok sayıda kitap bulduk ama batıl inanç ve yalanlardan başka bir şey içermedikleri için hepsini yaktık" Neyse ki anıtların üzerine büyük karakterlerle kazıdıkları bazı yazılar kaldı ve dilimize çevrildiğinde Maya takvimi, sayı sistemleri, mitleri ve tarihleri hakkında biraz bilgi edindik Mayalar, takvimleri icat etmeleriyle tanınmalarının yanında, eski bir Meso-Amerikan uygarlığı olan Olmekler'den yola çıktıklarına dair bazı kanıtlar vardır Bu insanlar hakkında fazla bilgi yoktur ama uygarlıklarının başlangıç tarihinin MÖ1500 yılları olduğu sanılmaktadır; takvimin başladığı MÖ 3114'den hâlâ biraz yakında İleride yapılacak başka arkeolojik araştırmalar yeni cevaplar bulabilir Ancak Ölmekler hakkında asıl ilginç nokta, heykelleridir Biri beyaz, diğeri siyahi olan iki ırka ayrılmaktadırlar Bu durum, bu insanların kökeninin Amerikalı değil, Atlantik Okyanusu'nun diğer yanından gelen insanlar olduğunu göstermektedir Kolomb'dan önce Avrasya ve Amerika kültürleri arasında bir bağ olduğu fikri yeni değildir Kıtalar arasındaki fikirler, dil ve mimari arasında benzerlikler vardır Thor Heyerdahl'ın 1970'lerde yayınladığı Ra II'de anlattıklarına göre antik Mısırlılar sazdan yapılmış tekneleriyle Atlantik'i aşmışlardır Bu teknelerin tarzı ve yapıları, Peru'daki Titicaca Gölü'nde bulunanlarla büyük bir benzerlik göstermektedir Diğer bazıları ise ünlü gezgin ve denizcilerin Atlantik'i ilk aşan insanlar olduğu fikrinde ısrar etmektedirler |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...İasos Kalıntılar, Milas'a 18 kilometre uzaklıkta yer alan Kıyıkışlacık Köyü'nde bulunmaktadır 1929 yılında Asın Kuren adıyla kurulan köyün adı 1960'lı yıllarda Kıyıkışlacık olarak değiştirilmiştir Yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı köyün en büyük geçim kaynağı balıkçılık ve zeytinciliktir Güllük Körfezi'nin kenarında yer alan köy, karşı sahildeki komşularının aksine sakin bir yerleşim yeri Mitolojiye göre, İasos, Mandalya Körfezi'nde Güllük'ün karşısında Kıyıkışlacık Köyü'nde bir yarımada üzerinde Yunanistan'dan gelen Argoslu Kolonistler tarafından kurulmuştur Sonraki dönemlerde Milet'ten gelen göçmenler gelip buraya yerleşmişlerdir Kentin tarihi, MÖ 3 binin sonuna kadar uzanmaktadır Batı Anadolu kıyılarındaki en başarılı arkeolojik çalışmalardan biri olan Iasos araştırmaları Charles Texier ile başlamış, Profesör Doro Levi'nin ardından Profesör Clelia Laviosa tarafından sürdürülmüştür İtalyan kazı ekibinin başkanlığını günümüzde Profesör Fede Berti yapmaktadır Dış Surlar İlk çağ kentinin biraz dışından başlayan ve yaklaşık 1,5 kilometre devam eden surlar, tamamlanamamış bir ön savunma düzenine aittir Bouleuterion Agoranın güneyinde dikdörtgen biçiminde bir yapıdır Yapımı, İasos'un Miletlilerin kontrolü olduğu dönem olan MS 1 yüzyıla dayanmaktadır Birisi binanın kuzey tarafında, diğeri de binanın ön duvarında bulunan iki girişle toplantı odasına ulaşılabilmektedir Bu bölümden dar bir geçit kullanılarak Agora stoasının doğusunda bulunan arşive ulaşılmaktadır Binanın Roma döneminden kalan son hali Milet Bouleuterionu'na benzemektedir Günümüzde bina duvarının kalıntıları, oturma bölümünün bazı parçaları ve kapalı koridor görülebilmektedir Tiyatro Çevresi büyük boy taşlarla harçsız olarak yapılan tiyatro çok eğimli bir bölüm üzerine yapılmıştır Yirmi bir sıra olan merdivenler hepsi beyaz mermerden yapılmıştır ve epeyce sağlam olarak günümüze kadar ulaşmıştır Balık Pazarı İlk kazı çalışmaları sırasında kentin biraz dışında yer alan bu yapının, eski dönemde balık ticareti için yapılan bir Pazar olduğu düşünülmüştü Ancak daha sonra ele geçirilen bulgularla buranın Roma döneminden kalma bir anıt mezar olduğu anlaşıldı Ancak belki daha romantik geldiğinden dolayı hala bu adla anılmaktadır Son dönemlere kadar kazı deposu olarak ta kullanılan yapı, burada kazı yapan İtalyan heyetinin desteği ile bir açık hava müzesine dönüştürüldü Bir bekçi bulunamadığından dolayı çoğu zaman kapalı olan yapı köyün girişinde, kalıntılardan uzak olmasına rağmen önemli ilgi alanlarından birisi YUNUSLU ÇOCUK Tarihçi George Bean'in ''Karia'' adlı kitabında yazdığı; ''Büyük İskender'in ilgisini çeken bir başka İasoslu da, yunus tarafından sevilmek gibi bir şansa sahip olan erkek çocuktu'' satırları, İasos halkının denizle ve balıkçılıkla nasıl bütünleştiğini daha iyi anlatıyor Hem yerli hem yabancı turistlerin büyük ilgisini çeken ''Yunuslu Çocuk'' öyküsü, İasos'ta asırlardır dilden dile, kulaktan kulağa aktarılıyor Olay, İasos'ta ki erkek çocukların gimnazyumda çalıştıktan sonra denizde yıkanmaları geleneğinin sürdüğü günlerde yaşanıyor Çocuklar denizde yıkanırlarken, kıyıya yaklaşan bir yunus çocuklardan birini sırtına alıyor Çocukla birlikte açıklara giden yunus, bir süre sonra çocuğu yeniden kıyıya bırakıyor Bunu duyan İskender, çocuğu Babil'e getirtiyor ve deniz tanrısı Poseidon'un rahibi yapıyor Bununla ilgili anlatılan bir efsanede şöyledir: Bir yunus balığı, annesinin kucağında dolaşan Hermiyas'ı denize çağırır Çocukta bu çağrıya uyarak denize atlar Denize açılan bütün balıkçılar annesine Hermiyas'ı gördüklerini söylerler, ancak kadın hala deniz kıyısında çocuğunu beklemektedir |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Hititler Hititler'in Anadolu'ya göç tarihleri kesin olarak bilinmemektedir MÖ 2000 yıllarında Hint-Avrupa kavimlerinin doğuda Kafkasya üzerinden Anadolu'ya girdikleri en kabul gören tezlerdendir Tezlerden bir diğeri Çanakkale Boğazı'ndan, bir başkası ise, Karadeniz'den geldikleri varsayımıdır Yeni gelenler yerli Anadolu Hatti Beylikleri'ni egemenlikleri altına almışlar, kısmen politik ve askeri, bir dereceye kadar da ekonomik gücü ellerinde tutmuşlardır MÖ IIbin başlarında, Yukarı Mezopotamya'daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta Anadolu'nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer ticaret merkezleriydiler Koloni Çağı'nı izleyen Eski Hitit (MÖ 18yy) ve Büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda, takriben 1200 yıllarında batıdan gelen ve Deniz Kavimleri diye adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu son bulmuş ve Hititler yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir Başkentleri: Hattuşa Anadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititleri'in başkenti olan Boğazköy (Hattuşa), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum,a uzaklığı 82 km'dir Boğazköy'ün gerçek tarihi MÖ 1900'den az sonra başlar Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi MÖ 19 ve 18 yy'da Hitit öncesideki dönemde Boğazköy'de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar Şehirde Asurlu tüccarların ticaret yaptıkları "karum" denilen bir pazar yeri bulunmaktaydı Boğazköy, MÖ 1200 yıllarına kadar Hititler'in başkenti olma özelliğini korumuştur İlk Hitit kralı olarak Hattuşa'lı anlamına gelen Hattuşili'yi görüyoruz Kentin asıl merkezini büyük kale teşkil eder Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed'in yer aldığı "aşağı şehir" bulunmaktadır Şehrin güney kısmını teşkil eden "yukarı şehir"; MÖ 13 yy kralları tarafından yapılmış sandık şeklindeki surlarla çevrilmiştir Bu surda Kral Kapısı, Potern, Sfenskli Kapı, Aslanlı Kapı yer almaktadır Yukarı şehir içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş olarak yapılmıştır Hitit Krallığı; MÖ 1200'deki Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma özelliğini kaybetmiştir MÖ 750 yılında Friklerin yerleşimine sahne olmuştur Hellenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir yerleşim alanı olmaktan öte gidememiştir Bizans çağında da iskan edildikten sonra Boğazköy'e 18 yy'da bugünkü sakinleri yerleşmiştir Antik Hattuşa harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer açık hava müzesi olarak önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park projesi kapsamına alınmış ve Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir COĞRAFYA Küçük Asya'ya İÖ 2 binyılın başlarında gelen Hititler egemenliklerini İÖ 13 yüzyıl sonlarına kadar sürdürdü Bu uygarlığa ait kalıntılar Anadolu'nun büyük bir kesimine yayılmış olmakla birlikte, günümüzde özellikle dikkat çekenler Boğazkale, Yazılıkaya, Alacahöyük ve Ortaköy gibi Hitit merkezleri Konya'nın Halkapınar ilçesine bağlı Aydınkent köyü yakınında İvriz Kaya Kabartması, Kayseri'nin Develi ilçesine bağlı Gümüşören köyündeki Fraktin Anıtı gibi Hatti kalıntılarının yanı sıra Gaziantep'in İslahiye ilçesindeki Zincirli Höyük, Karkamış, Adana'nın Kadirli ilçesindeki Karatepe gibi geç Hitit beyliklerine ait kalıntılar da görülmeye değer Hitit kazılarındaki buluntuların büyük bir kısmının sergilendiği Ankara Anadolu medeniyetleri Müzesi, Hititlerin izini sürenlerin ilk durağı KÖKENLERİ İndo-German kökenli Hititlerin tarih sahnesine çıkıp İsa'nın doğumundan 20 yüzyıl önce KüçükAsya topraklarında yaptığı işlerde, İsa'nın doğumunda 20 yüzyıl sonrasının insanları bizler için de ibret alınacak çok şey bulunur Çünkü Hititolog Albrecht Götze'nin dediği gibi "Avrupalı ulusların kültür dünyasında görünmeleri Hititlerle başlar; bu da onların ilginçliğini daha da arttırmaktadır" Hititler kuzeydoğudan mı gelmişlerdi, yoksa kuzeybatıdan mı? Bunu henüz kesinlikle öğrenemediğimiz gibi, geldikleri zaman asıl adlarının da ne olduğunu bilmiyoruz Kuşkusuz birkaç bin kişiden fazla değildiler, fakat buranın yerli halkı Proto-Hatti'lerden daha gelişmiş ve daha becerikli oldukları hemen anlaşılıyor Meydana çıktıkları andan itibaren siyasal yönetim ile askeri güç arasında çok ender dengesizlikleri var Başka bir deyişle, öylesine güç kazanıyorlar ki, yayılmalarına karşı çıkmayı kimse göze alamıyor Ayrıca siyasal açıdan büyük yetenek sahibi oldukları besbelli Öyle ki, çiğneyip geçtikleri ulusları köle yapmıyorlar, aksine onları bir sadakat ilişkisi içinde eritmeyi başarıyorlar ANADOLU'NUN DİLİ Hattuşa'da bulunan belgeler, Anadolu'da aynı dönemde (İÖ 2 bin yılda) Hint-Avrupa dillerinin en eskisi Hititçeden başka, yine aynı dil grubuna ait Luvi ve Pala dillerinin, ayrıca Hurrice, Hattice ve Akadca'nın yazı dili olarak kullanıldığını gösterir Hepsi de çiviyazısıyla yazılan bu dillerde her işaret bir heceyi simgeler Hititlerin kullandığı bir başka yazı da Luvi dilinde yazılan ve hiyeroglif denen resim yazısıydı Mısır hiyerogliflerinden tamamen farklı olan bu biçimde heceler hatta kelimeler tek bir işaretle temsil edilebiliyordu Hiyeroglif daha çok mühürlerde ve kaya anıtları gibi büyük yazıtlarda tercih edilirdi ve büyük olasılıkla daha büyük kesim için anlaşılabilir nitelikteydi Hititlerde okuryazarlığın yalnızca küçük bir gruba ait beceri olduğu kabul edilir Çiviyazısını kralların bile okuyamadıkları, aldıkları mektupların sonunda yer alan ve yazıcıya hitap ettiği anlaşılan "sesli oku" ibaresinden anlaşılır BİN TANRILAR TOPRAĞI Antikçağın pek çok toplumunda olduğu gibi Hiitlerin de çok tanrılı inanç sistemleri vardı Yendikleri komşularının tanrılarını kızdırıp, gazaba uğramaktansa, armağan ve dualarlaonlara saygılarını dile getirip panteonlarına, yani kendi tanrıları arasına almayı gelenek haline getirmişlerdi Bu da zamanla yabancı inançların Hitit dininde etkinlik kazanmasına sebep oldu Hitit inancında, özellikle komşu Mitanni ülkesi halkı Hurrilerin etkisi önemli boyutlardaydı Hatta bir dönem kendi tanrılarını bile Hurrice adlarla andılar Her şehrin bir baştanrısı, her kralın bir koruyucu tanrısı vardı Ülkenin en büyük iki tanrısı Göklerin Fırtına Tanrısı Teşup ile Güneş Tanrıçası Hepat'dı Bunlar bölgelere göre değişik isim alıyorlardıysa da, aynı tanrı-tanrıça esasına dayanan bir inanç tüm ülkede geçerliydi Devletin en üst düzey yöneticisi, askeri önder ve yüksek yargıç olan Hitit kralları, aynı zamanda Fırtına Tanrısı'nın yeryüzündeki temsilcisi sayılır, öldüklerinde de tanrı katına yükselir KADEŞ SAVAŞI Mısır'ın üstünlüğünü yeniden kurmakta olağanüstü atılımlara girişen II Ramses ve eskiçağın bu en güçlü hükümdarının karşısına dikilmesi gereken de Muvattalis'ti Yalnızca piyadelerin savaştığı dönemler, İÖ 2000 binyılın ortalarında kalmıştı, çünkü artık savaş arabaları kullanılıyordu Mısırlıların hafif ve sürücü dışında yalnızca bir savaşçının binebileceği arabalarına karşı, Hititlerin daha ağır ve sürücü dışında iki savaşçı taşıyabilen arabaları vardı Bu arabalar, Mısırkılarınkinden daha ağır olmakla beraber, üzerindeki savaşçı sayısı açısından orduya üstünlük sağlıyordu Mısır kaynaklarına göre Kadeş savaşına giden Hitit ordusunda 3 bin 500 araba, ve 17 bin yaya asker bulunuyordu KRONOLOJİ Kralların egemenlik sürelerini gösteren tarihler Dr Sidney Smith ve Prof Albrecht Götze'nin çalışmalarından alınmıştır Kesin yılların eksik olduğu yerlerde, ortalama insan ömrüne göre yapılmış boşlukları zaman bakımından ihya edilmesi çalışmaları DrOR Gurney'e aittir Dr Gurney 1590 ve 1335 tarihlerini her bakımdan güvenilir sağlam yıllar saymaktadır Öteki tarihlerin hepsi, yaklaşık olarak doğru kabul edilmektedir Teşup: Boğa, Hititlerin en büyük tanrısı Teşup'un kutsal hayvanı ve simgesiydi Boğazköy'de bulunan, sunu kabı formundaki bir çift boğanın koşum kayışlarıyla betimlenmesi, Fırtına Tanrısı'nın arabasına koşulu olabileceklerini akla getiriyor |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Hitit Mimarisi Hitit Krallığı mimarisi, eski Doğu Yapı Sanatı içinde, hem Batı Anadolu, hem de Mezopotamya mimarlığından ayrılan, önemli ve kendine özgü bir gelişim gösterir Bu mimarlığın kökenleri Anadolu yaylasının yapı geleneklerine dayanır ve en geç İÖ 3 binde, İlk Tunç Çağı'nda belirgin biçimini almıştır İÖ 2 bin sonunda, Batı Anadolu'nun özgün ev biçimi olan bağımsız uzun dikdörtgen, önavlulu evi, (Megaron) İç Anadolu'ya ne denli az girebilmişse Hititler'in büyük taş bloklarından örülmüş bindirme kemer yapma sanatı da taş yönünden zengin olan Troya'da o denli az kullanılmıştır Mezopotamya da çok bol sayıda zorlayıcı bir bakışımlılık sistemiyle yapılmış tapınak ve saray mimarlığı da yine İç Anadolu'daki Hitit Krallığının ana ülkelerinde görülmez Kültepe'deki temelleri bulunmuş bir yapının sağlam köşe çıkmaları, yapı ustalarının anıtsal yapı kurma yeteneğini kanıtlamaktadır Boğazköy'de de daha sonra Hitit kral sarayının kurulacağı Büyükkale tepesinde yerli bir prensin konağı (Tabaka IV d) bulunmaktadır Bu prensin desteklediği Asurlu tüccarların kurduğu Karum Hattuş bu kale tepesinin eteğindedir En eski tabakalarındaki mimarlık Batı Anadolu bölgesi kapsamı içine giren Beycesultan'da hem Girit mimarlığı hem de yukarıda adı geçen ve daha geç döneme tarihlenen Hitit sistemleriyle bir dizi benzerlik gösteren bir saray bulunmaktadır (Tabaka V) Karum Kaneş ticaret kolonisi evleri tüm yapılarıyla Orta Anadolu geleneğindedir : Dörtgen bir avlu çevresinde az ya da çok gelişi güzel dizilmiş değişik sayıda odalar Şimdiye değin avlunun bir bölümünün üstünün, bir ön avlu oluşturacak bir biçimde kapalı olduğu görülmüştür, ancak bu Batı Anadolu'daki örneklere benzemez Yapıların kurulmasında ahşap önemli bir yer tutmaktadır Duvarların önüne dikilmiş olan ahşap destekler kerpiç ve kırıktaş duvarların beslenmesine ya da sık sık rastlanan üst katın ağırlığını taşımaya yarıyordu Bu dönemin kült yapılarının varlığı yazılı kaynaklarla kesinlikle kanıtlanmışsa da, görünüşleri konusunda bir şey bilinmemektedir Bunlar kurallara uygun tapmak yapısı olamazlar, daha çok biçimi eve benzeyen kült hücresi ya da bir evin bir odası olabilirler İÖ 1600 dolaylarında Hitit Krallığının kurulmasıyla yapılarda da birtakım yenilikler" gözlemlenmektedir Evlerde oda düzenlemeleri ve yapı gereçleri genellikle değişmemiştir, ama savunma yapılarında yenilikler vardır Alişar'da daha çok önce, yan yana dizilmiş, çok hafif karşılıklı kaydırılmış, düzenli aralıklarla burçlarla desteklenmiş sandık duvarlardan oluşmuş anıtsal bir duvar sistemi ortaya çıkmıştı Bu yapıya Konya Karahöyük'de ve Korucutepe'de daha belirginleşmiş olarak rastlanmaktadır; burada Hitit Krallığı'nın tipik sandık duvar sisteminin tüm öğelerinin temel çizgilerinin kurulduğu görülüyor Bu kenemden Boğazköy ve Alacahöyük'de saraylar bilinmektedir, ancak bunlar daha sonra Büyük Krallık dönemindeki geniş yapı girişimleri sırasında geniş ölçüde yıkılmıştır Alacahöyük'de 14 ve 13 yüzyıllara özgü ayaklı geçitlerle çevrili orta avlu ve bunu çeviren ayri oda topluluklarından oluşan evlerin bu dönemdeki örneklerine yapı kalıntılarında rastlanır Bunların duvar yapısında bol ocak taşı kullanılmıştır 14 ve 13 yüzyıllarda, daha doğrusu Hitit Büyük Krallığı çağında mimarlık kesin ve yerleşmiş özellikler gösterir Hattuşa merkezi bir yönetim sisteminin başkenti olarak mimarlık ve sanat yaratıcılığının odak noktasıdır Burada, hem işlevleri açısından (savunma sistemleri, tapmak, saray) hem de yapı tekniği ve kuruluşu açısından (duvar yapısının yapısal ve biçimsel kuruluşu), yapı sanatının en etkileyici örneklerine rastlanır Biraz değişik bir yapıda olmakla birlikte, buna benzer daha eski bir poterneye Alişar'da, daha sonra da Korucutepe, Alacahöyük ve Büyükkaya tepesinde (Boğazköy) ve ayrıca Kuzey Suriye'deki birkaç savunma sisteminde rastlanmıştır Hitit başkentinde, 13 yüzyılda bir kez daha bu tür poternlere kentin rahatça genişletildiği yukarı kentin savunma sisteminde rastlanmıştır Bu dönemin birkaç kapı sistemi başka bir görünümdedir: Hattuşa ve Büyükkale Yukarı Kent kapılan, Alacahöyük Sfenksli Kapısı, Alişar Güney Kapısı bir ön avlu bir oda ve iki anıtsal kule arasında çift kapı kanadından oluşur Büyük Hitit Krallığı saraylar da bu konuda benzer kanıtlar vermiştir Büyükkale ve Alaca Höyük'de saraylardaki bağımsız yapılarda düzgün bir oda planlaması uygulanması ve bağımsız kurulmuş geçitlerle çevrili avlular çevresine toplanmış bağımsız yapıların ustalıkla birleşmesi gibi özellikler görülür Büyük Hitit tapınakları da aynı özellikleri gösterir Şimdiye değin bulunmuş beş yapı da krallığın başkentindedir, hepsi aynı oda gruplarından oluşmuş ve aynı düzende kurulmuştur Dış görünüşleri bakımından birbirlerinden kesinlikle ayrılmaları ise, yapı ustalarının katı yapı kurallarına bağlı kalmadıklarının yeterli bir kanıtıdır Kapı, avlu, önavlu, cella, cella ön odası ve yan odaları tüm yapılarda kullanılmış öğelerdi? Kapıdan geçen yol doğrudan doğruya avluya girer Cella'ya hiçbir zaman doğrudan doğruya Önavludan girilmez, ancak önavluya açılan birkaç yan odadan girilir Kült odalarından oluşan grup tüm yapının içinde belirgin olarak ayrılır Odalara ve oda gruplarına ne de tüm yapıya bir bakışım düzeni egemen değildir Yalnız Tapınak Tin kapısı ve depoların oluşturduğu çembere giriş bakışımlı yapılmış ve bu nedenle de kent kapıları gibi anıtsallık kazanmıştır Temiz bir işçilikle yerleştirilmiş ve birleşme olukları iyice kapanmış yer yer beş metreyi geçen kireçtaşı bloklardan kurulmuş ortostatlı duvar döşeğinin yapı özellikleri el becerisi, ustalık, etkileyici bir görünüme ve dayanıklılığa ulaşma isteği belirtir Tapınağın ve depoların tüm dış duvarlarını bölen geniş duvar çıkıntıları da özgün biçimlendirme öğeleridir Kütlesel temel döşekleri üstünde bugün de görüldüğü gibi, bu çıkıntılar kerpiç duvar boyunca dama kadar yükselmekteydi Bunun dışında bu çıkıntılara ya da duvar ayaklarına hem birtakım odaların iç duvarlarında hem de Hattuşa Yukarı Kent surlarının kapı ve kulelerinde rastlanmaktadır Bu, başkentin büyük devlet yapılarında birkaç kâtı kapsayan yüksek duvarlarında kullanılmış bir yapı türü, ahşap hatıl sistemiyle desteklenmiş kerpiç duvar yapısıdır Bu tür duvarların ayrıntılı biçimi konusunda kanıtlar azdır Keramikler üstündeki betimler ve kabartmalar duvarların bölümlenmesi, pencere burç ve mazgalların biçimleri için ipuçları verir Yazılı belgelerde üstüne çıkılabilen düz damdan sık sık söz edilmektedir Bu anıtsal tapınaklar dışında şimdiye değin çok az sayıda Hitit kült yeri kanıtlanmıştır Yazılıkaya, bir grup doğal kaya odasının kabartmalarla süslenip ek yapılarla genişletilmesi sonucunda oluşmuş bir doğal kutsal alandır Eflatunpınar anıtı bir kaynak kutsal yeridir Alacahöyük'deki sarayın bir bölümü de tapınak olarak yorumlanabilir, çünkü Hitit Büyük Krallık Çağında bile konutlarda tek odalı kült hücreleri olduğu varsayılmalıdırYapı sanatının Anadolu yaylası dışına yansıması sınırlı olmuştur Hatti krallığına sıkı sıkıya bağlı Kilikya'da Mersin savunma sistemi ve Tarsus sarayları başkent mimarlığıyla kesin ilişkiler gösterirken, Kuzey Suriye bölgesinde benzer etkilerin önemsiz kaldığı gözlemlenmektedir Kargamış ve Sam'alda 2 binyıl tabakalarında yapı üslubu daha kazılarda ortaya çıkarılmadığından bu sav şimdilik çekingenlikle geçerlidir İÖ 1200'de Büyük Hitit Krallığının yıkılmasından sonra İç Anadolu Batı'nın etkisine girer Bu, bundan sonraki yüzyılların mimarlığına yansıyan bir gelişmedir Güneydoğuda Geç Hitit-Arami beylikleri kurulmuştur Kuzey Suriye, Hitit ve Arami özelliklerinin birleşmesi sonucu mimarlıkta kısa süreli bir olgunluk çağı yaşanmıştır Karkanuş'tan iki örnekte görüldüğü gibi, tapınak yapısında Kuzey Suriye'nin küçük tek odalı sisteminin geleneği sürdürülmektedir Hatay bölgesinde Teli Tayinat'daki önavlu, adyton (en kutsal oda) ve cella planıyla Ege bölgesinin Megaron'unu anımsatan uzun dikdörtgen tapınağın bu bölgede İÖ 2 binyıl içine tarihlenen öncüleri vardır Saraylar genellikle ön avlu, buna genişlemesine yerleştirilmiş ana oda ve birkaç yan odayla Hilani olarak karşımıza çıkmaktadır Hilaninin kapalı biçimi, genişlemeyi olanaksız kılıyordu, ancak birkaç Hilaninin birleştirildiği büyük yapılar vardır Önyüzü iki ya da üç sütunla bölünmüş olan Hilani önavlusu Büyük Krallık döneminin tapınaklarının önavlusuna, Hilammar'a benzerlik göstermektedir Savunma sistemlerinde, örneğin Sam'al'da Anadolu yaylasının iki yüksek kule arasında dar kapı odalı kapı tipine rastlanırsa da, ana kapı arkasına genişlemesine yerleştirilmiş odası olan kapı daha yaygındır Bu sistemde, Karatepe'de elverişsiz arazide olduğu gibi, kapı odasının kulelerden uzağa çekildiği de görülmüştür Kent planının, örneğin" Sam'alda olduğu gibi, geometrik bir biçim alması da değişik bir özelliktir Bu dönemin mimarlığında, özellikle çok sayıda resmi yapı, saray, tapınak ve anıtsal kapılardaki ortostatlarda görülen kabartma süslemelerde bakışımlı düzenlemelerin kullanılmış olması değişik bir yaratıcılık gücünü göstermektedir Buna karşılık Hitit ana ülkesinden yalnız Alaca Höyük'de Sfenksli Kapı'da bu tür kabartma süslerin varlığı bilinmektedir Kuzeydeki 2 binyıl süssüz sütunlan yerine, Torosların bu tarafında 1 binyılda yontularla ve geometrik bezemelerle süslü tabanlara oturtulmuş sütunlar ortaya çıkmıştır Büyük Hitit Kralları'nın başkentinin ağır ve içe dönük yapı sistemleri karşısına güneyde 400 yıl sonra süslü, bağımsız yapılardan oluşmuş hafif dokuda bir mimarlık çıkmıştır |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Ege ve Yunan Medeniyetleri Girit Adası, Yunanistan, Makedonya, Trakya, Batı Anadolu ve Ege Adalarında yaşayan toplulukların meydana getirdiği medeniyettir Girit Medeniyeti Ege ve Yunan Medeniyeti'nin ilk ortaya çıktığı yer Girit Adası'dır Bu medeniyet, buradan diğer adalara, Mora ve Yunanistan'a yayılmıştır En önemli eserleri Knossos Sarayı'dır Miken (Akalar) Medeniyeti Anadolu'dan MÖ 2000'de Yunanistan'a gelen Akalar tarafından kurulmuştur Şehir devletleri halinde yaşamışlardır En önemli şehirleri Miken'dir Bu yüzden Miken Medeniyeti diye anılır Akaların siyasi tarihinin en önemli olayı Truva Savaşları'dır Boğazların egemenliği için Mikenlilerle Truvalılar arasında yapılmıştır Truva Savaşları tarihte ilk defa boğazlar sorununu ortaya çıkarmıştır Homeros'un İlyada adlı eserinde bu savaşlar anlatılır Önemli mimari eserleri Miken ve Tirins Şatoları'dır Miken Uygarlığı, Dorlar tarafından yıkılmıştır Yunan Medeniyeti Akalar'a son veren Dorlar tarafından kurulan bir medeniyettir Yunan Medeniyeti, kendinden sonraki Hellen ve Roma Medeniyetleri üzerinde etkili olmuştur Polis adı verilen şehir devletleri kurmuşlardır Önemli şehir devletleri Atina, Sparta ve Korint'dir Yunan şehir devletleri, güç olarak birbirlerine denk olduklarından, birbirlerine karşı üstünlük sağlayamamışlardır Bu nedenle Yunanistan'da İlkçağ'da milli bütünlük sağlanamamıştır Sadece ülkelerini ele geçirmeye çalışan Persler'e karşı birlik sağlamışlar ve Peleponnes Savaşlarında Persler'i yenilgiye uğratmışlardır Yunanistan'da halk; soylular, tüccarlar, köylüler ve köleler olmak üzere sınıflara ayrılmıştı Bu sınıf farkları sınıflar arası çekişme ve mücadeleyi doğurmuştur |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Metropolis Kazıları Metropolis Antik Kenti, İzmir'in Torbalı ilçesi sınırları içindeki Yeniköy ve Özbey Köyleri arasındaki bir tepenin üzerinde yeralmaktadır Kent, Efes'e 30 km İzmir'e ise 40 km uzaklıktadır Metropolis, oldukça verimli Kaystros (Küçük Menderes) Ovası'na hakim bir konumdadır Hayvancılığın yanısıra üzüm, zeytin ve meyveciliğe dayalı tarım, kente önemli gelir kaynağı sağlıyordu Antik coğrafyacı Strabon, Ege Bölgesi'ndeki ünlü şarap merkezleri arasında Metropolis'i de saymaktadır Çevredeki zengin mermer yatakları da önemli bir gelir kaynağı idi İzmir-Efes yolu üzerinde kurulmuş kentte, ticaretin geliştiği, hatta Hegesias isimli bir bankerin varlığı yazıtlardan öğrenilmektedir Metropolisli zenginler, kentlerinin güzelliği için cömert davranmışlar, Stoa, Tiyatro ve Gimnazyum gibi anıtsal yapıların yapımına parasal katkıda bulunmuşlardır Metropolis, "Ana Tanrıça Kenti" anlamına gelmektedir Meter Gallesia isimli Ana Tanrıça'nın tapınağının bulunduğu kutsal mağara, kentin 5 km kadar kuzeyinde Uyuzdere Mevkii'nde bulunmaktadır Mağara içinde yapılan kazılarda, topraktan yapılmış çok sayıda pişmiş toprak Ana Tanrıça heykelciği bulunmuştur Metropolis'te 1989 yılından beri sürdürülen kazılarda en erken yerleşim Akropol'de bulunmuştur Burada, Erken Tunç Çağı ve MÖ 2000'e ait bazı seramik parçaları ile taş baltalar ve Hitit dönemine ait bir mühür ele geçmiştir Helen Dönemi'ne ait yerleşim ise MÖ 725 yıllarından sonra yine Akropol üzerinde kurulmuştur Kentin asıl gelişmesi MÖ 3 yüzyılda Helenistik Dönem'de gerçekleşmiştir Yoğun bir şehirleşme etkinliğinin gözlendiği bu dönemde, Stoa, Tiyatro ve Bouleuterion gibi anıtsal kamu binaları yapılmıştır Roma Dönemi'nde kent, önemini korumuş ve Hamam, Gimnazyum gibi kamu yapılarının yanısıra, Roma İmparatorluk geleneğinde zengin evleri de yapılmaya başlanmıştır Bizans Dönemi'nde Metropolis, bir piskoposluk merkezi olmuştur Bu dönemde savaşlar ve ekonomik nedenlerden dolayı küçülmeye başlayan kentte, bir Bizans Kalesi inşa edilmiştir 14 yüzyılın başlarında Aydınoğulları Beyliği'nin egemenliğine giren kent, Osmanlı Dönemi'nde "Kızılhisar" adıyla bir ilçe durumuna gelmiştir 19 yüzyılda İzmir-Aydın Demiryolu'nun inşası ile Torbalı adıyla bugünkü yerine taşınmıştır |
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler... |
08-16-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Medeniyetler Tarihi - Türk Ve Dünya Medeniyetlerinden Örnekler...Deniz Kavimleri Mısır yazılı kaynaklarına göre MÖ 13 yy sonları ile 12 yy başlarında birçok Yakındoğu devletinin yıkımına neden olan ve "kuzeyden ya da kuzeydeki denizden gelen halklar"ın göçü olarak nitelenen "Kavimler Göçü" olayı gerçekleşmiştir Tarihte daha çok "Deniz Halkları Göçü" adıyla tanınan bu göç hareketi, "Deniz Budunları Göçü", "Deniz Kavimleri Göçü", "Ege Göçleri", "Ege Halkları - Budunları, Kavimleri - Göçü" ya da yalnızca "Kavimler Göçü" gibi farklı adlarla da anılırlar Gerçekte "Sea People" yani "Deniz Halkları" terimi, Fransız bir Mısır tarihi ve dili uzmanı olan Gaton Maspero tarafından ilk kez 1881 yılında ortaya atılmış "yeni" bir adlandırmadır Mısır yazıtları üzerinde genellikle "adalardan" ya da "denizin ortasından" geldikleri ifade edilen bu halkların tek tek isimleri de verilmiştir Adlandırma tartışmaları ne olursa olsun, bu olayın incelenmesi söz konusu olduğunda göçten önce, göç olayının seyri sırasında ve sonrasında, Ege Havzası, Anadolu, Kuzey Suriye ve Doğu Akdeniz'deki ne kadar halk ve devlet adı ve varlığı varsa hepsi işin içine girer ve bunların tarihsel, toplumsal, siyasi, kültürel ve konumlanmalarına (lokalizasyon) ilişkin durum ve tartışmalar da kendiliğinden konuya dahil oluverir Toplumların yer değiştirmesi olayına, bir de söz konusu bölgeleri ve çağı ilgilendiren kronolojik, teknolojik değişmeler ve gelişmeler ve toplumlararası ilişkiler boyutu da eklendiğinde, gerçekte çok geniş bir bölge ve karmaşık bir dönemin sorgulandığı açıkça ortaya çıkar Bu olayla birlikte Tunç Çağlar'ın bittiği ve Anadolu'nun doğusu hariç tümünde Demir Çağlar'ın başladığı kabul edilir Demir ya da daha doğru bir deyişle metal işleme teknolojisindeki köklü dönüşümler ve sonucunda meydana gelen savaş aletlerindeki değişim, yeni başlayan dönemin özelliklerini ve önemini gösterir Tüm bu olgulara ek olarak bu göç olayının, eski ve köklü doğu dünyasının karşısına yeni bir Ege dünyasının doğuşunu hazırlayan etmenleri içinde barındırmış ve Eski Doğu ile Eski Batı arasındaki ilişkileri birbirine daha çok yaklaştırmış olması da, konunun bir çok araştırmacı tarafından ilgiyle incelenmesine neden olmuştur Ege Göçleri'nin ve konuyla ilgili çalışmaların bir başka özelliği ise, 13 yy sonlarındaki tüm Yakındoğu'nun Tunç Çağ kültürleri ve göçler sırasında adı geçen halk, devlet ve ülke isimleriyle, olayların gerçekleştiği dönemden sonraki gelişmeleri "Karanlık Çağlar" ve hatta 400 500 yıl sonrasındaki Frig, Muşki, Lydia vBulletin uygarlıkların tarihini ve onlarla ilgili bazı sırları da ilgilendiriyor olmasıdır Yukarıda aktarılan tüm bu olguları ortaya koyabilmek için, bu göçlerin nereden ve ne sebeple başladığını, nasıl bir gelişim çizgisi izlediğini ve ne gibi sonuçlan olduğunu ortaya koymak oldukça ayrıntılı ve uzun süren bir araştırma süreci isteyeceği gibi, konuyu aydınlatabilmek için şimdikinden daha güvenilir ve zengin arkeolojik verilere de ihtiyacımız olduğu ortadadır Bu nedenle bu çalışmada daha çok göçler öncesi Ege ve Yakındoğu Dünyası ile Göç olaylarına ilişkin bilgi veren yazılı ve arkeolojik kaynaklar ve Göç'lerin etki ve sonuçlan üzerinde genel nitelikleriyle durulacak ve konunun detayları ve özellikle de lokalizasyon tartışmaları üzerinde çok fazla yoğunlaşılmayacaktır |
|